22. HACC SÛRESİ
Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.
22/1. Ey insanlar! Rabbiniz(e karşı gelmek)den korkun (ve Peygamberi vasıtasıyla O’na itâat edin). Çünkü Kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. (Bu zelzele/deprem, güneşin Batı’dan doğmasından önce olacaktır “Beydâvî”.)
22/2. Onu (siddetli zelzeleyi/depremi) gördüğünüz (yaşadığınız) gün, her emzikli kadın, emzirmekte olduğu çocuğundan (vaz) geçer (korkudan unutur) ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; hâlbuki onlar (içki içerek) sarhoş (olmuş) değildirler. Ancak Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
22/3. İnsanlardan kimi (Nadr b. el-Hâris ve arkadaşları) vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, (“Melekler, Allah'ın kızlarıdır ve Kur’ân, öncekilerin masallarıdır.” diyerek) Allah hakkında tartışmaya girer ve her azgın şeytanın ardına düşer.
22/4. Onun (Şeytan’ın) hakkında, "Her kim (İslam’a sırt çevirir) onu dost edinirse, mutlaka o (Şeytan), onu (hidayetten) saptırır ve cehennem azabına sürükler." diye yazılmıştır.
22/5. Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (bilin ki,) hiç şüphesiz biz sizi (önce) topraktan, sonra nutfe (sperm/meni)den, sonra alâka (embriyo/döllenmiş yumurta)dan, sonra da (uzuvları) (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş bir mudğa (ceninden/bir çiğnem et parçasın)dan yarattık ki, size (kudretimizi) açıkça gösterelim (diye). (Durmasını) dilediğimiz (o cenin)i belli bir süreye (doğuma) kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir bebek olarak (annenizin karnından) çıkarır, sonra da (akıl, temyiz ve kabiliyette) olgunluğa ulaşmanız için (size ömür veririz.) İçinizden (olgunluğa erişmeden) ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en rezil (düşkün/kötü) çağına (ihtiyarlığa) ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin (çocukluktaki gibi beden ve akılca güçsüz bir duruma düşsün diye.) (“Mü'minûn,12-14”.) Yeryüzünü de kupkuru (ölü gibi) görürsün. Biz, onun üzerine suyu (yağmuru) indirdiğimiz zaman o, kıpırdar, kabarır ve her çiftten (çeşitten) güzel (yemyeşil) bitkiler bitirir.
22/6. Bu böyledir. (İnsanı ana karnında çeşitli evrelerden geçirerek yaratan ve tabiatı su ile dirilterek yeşerten yüce Allah’tır.) Çünkü Allah, O, (zâil olmayan, daimî olan ve varlığı kendinden “vâcibü’l-vücûd” olan) Hak’tır. Şüphesiz O, ölüleri diriltir ve O (Allah), her şeye hakkıyla kâdirdir.
22/7. (Bilin ki:) Kıyamet (vakti) de muhakkak gelecektir. (Mü’minler için) onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah, (mükâfatlandırmak ve cezalandırmak için) kabirdekileri diriltecektir.
22/8. İnsanlardan kimi, Allah(ın dini) hakkında bir bilgisi, bir rehberi (hücceti, delili) ve (vahye dayanan) aydınlatıcı bir kitabı olmadan mücadele eder.
22/9. (İnsanlardan kimi, bir bilgisi, bir rehberi “delili” ve “vahye dayanan” aydınlatıcı bir kitabı olmadan) yanını eğip bükerek (kibir ve azametle) Allah’ın yolu (İslam dini)nden (insanları) saptırmak için (mücadele eder). Onun için dünyada bir rezillik (azap) vardır. (O kâfir, Bedir’de öldürülmüştür.) Ona (ve onun gibi, Kur’an’ı doğrudan veya dolaylı eleştiren yahut ahkâmı o döneme âit diyen her kâfire) Kıyamet gününde de yakıcı (Cehennem) azabı(nı) tattıracağız.
22/10. (Ona,) "işte bu, kendi ellerinin (iradeleriyle) önceden (dünyada) işledikleri (küfür ve isyanlar) yüzündendir. Allah, kesinlikle (günahsız) kullar(ın)a zulmedici değildir (Âl-i İmrân,182)." (denir.)
22/11. İnsanlardan bazısı da vardır ki, Allah'a gelişi güzel (kalben değil, lisanen ve şüphe içinde) ibadet eder. Eğer kendisine (ganimet gibi) bir hayır dokunursa, ona memnun olur. Şâyet başına (geçim sıkıntısı gibi) bir kötülük gelirse, gerisingeri (dini kötüleyerek küfre) döner. O kişi, dünyasını (arzu ettiği malı) da, Ahiret’ini (hayal ettiği cennet’i) de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık (dünya ve Ahiret) hüsranın (ziyanının) ta kendisidir!
22/12. O, (mutkak kudret sahibi) Allah'ı bırakır da kendine ne zarar, ne de fayda veremeyen şeye (heykele) tapar (onu ilâh yerine kor, ona yalvarır ve isteklerini ona sunar). Bu da (haktan) uzak dalâletin (İslam’ın gösterdiği doğru yoldan ayrılmanın) ta kendisidir.
22/13. (Hatta) zararı faydasından daha yakın (çok) olan (heykele, put)a yalvarır. O (yalvardığı) ne kötü yardımcı ve ne kötü dost/arkadaştır! (O, ölüdür. O’nun kudreti ve yetkisi var mı ki, yardım edebilsin!)
22/14. Muhakkak ki, Allah, (peygamber’e tâbi olarak) îman eden ve (İslam’ın teklif ettiği namaz, oruç, zekât ve cihad gibi) salih ameller işleyenleri (ağaçları) altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Şüphesiz Allah, dilediği (irade ettiği)ni yapar. (O’na mani olacak bir güç yoktur.)
22/15. Her kim ona (Peygamberim Muhammed'e) Allah'ın dünyada ve Ahiret’te asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa, hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın (veya semaya/göğe çıkmaya çalışsın) da bir baksın, başvurduğu (bu usul,) öfkelendiği (iddia ettiği) şeyi giderecek mi? (Bu âyette kinaye yoluyla bir benzetme yapılmıştır. Yüce Allah, Resûlüne ve Mü’minlere yardım edeceğini va’detmiştir “Feth,3; Âl-i İmrân,124-125; Enfâl,9-10”. Bunun aksini söyleyen yalan söylemekte veya boğazına ip geçirip bir nevi intihar etmektedir. O kimse, iple/merdivenle göğe çıktı da Levh-ı Mahfuz’da “Allah, Resûlüne yardım etmeyecek” hükmünü mü gördü? Bunun olaması, imkânsızdır. Bu durumda o münkir, mutlak kudret sahibi Allah’a büyük bir iftira etmektedir “Hûd,18”.)
22/16. Böylece biz onu (Kur'ân'ı,) (Cibrîl-i Emin vasıtasıyla peygamberim Muhammed “aleyhisselâm”a) apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini (iradesini iman ve İslam’dan yana kullananı) hidayete erdirir (iman ile şereflendirir).
22/17. Şüphesiz, îman edenler, Yahûdiler, Sâbiîler, Hristiyanlar, Mecûsiler ve Allah'a şirk/ortak koşanlar var ya, Allah, Kıyamet günü onların aralarında (Mü’minlerin, cennet’e; kâfirlerin de cehennem’e gideceğine dâir) mutlaka hüküm verecektir. Çünkü Allah, her şeye (ilmiyle, görme ve işitmesiyle) şahittir. (Bütün din mensupları, altı gruptur. Biri “Mü’minler”, cennet’te; diğer beşi, cehennem’dedir “Begavî, Hac,19; Semerkandî”.)
22/18. Görmedin (bilmedin) mi ki, şüphesiz, göklerde (Melekler) ve yerde olan (bütün yaratılmış)lar ile güneş (Yâsîn,38), ay, yıldızlar (yörüngelerinde dönerek), dağlar, ağaçlar, hayvanlar (Allah’ın verdiği emre, iradesine itâat ederek) ve insanların birçoğu (yüce Allah’ın zayıflık, kuvvet, sağlık, hastalık, güzellik, çirkinlik gibi tedbirlerine boyun eğerek “Kurtubî”) Allah'a secde etmektedirler. Birçoğunun üzerine de (dünyada secdeyi terkettiklerinden dolayı) azap hak (vâcip) oldu. Allah, (küfrü ve isyanı sebebiyle) kimi alçaltırsa, artık onu itibarlı (değerli) kılacak, hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini (irade ettiğini) yapar. (O’na engel olacak, hiçbir güç yoktur.)
22/19. İşte şu iki hasım taraf, Rableri hakkında tartışmaya girmişlerdir. Bunlardan küfreden (İslam’ı ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden)ler için (cehennem’de) ateşten elbiseler biçilmiş (hazırlanmış)tır. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür.
22/20. (Cehennem’dekiler) onunla (o kaynar su ile), karınlarının içindekiler ve derileri eritilir (fakat asla ölmezlar, o azabı devamlı çekerler).
22/21. Onlar (Cehennem’dekiler) için (kafalarına vurmak için) bir de demirden topuzlar vardır.
22/22. Her ne zaman oradan (cehennemden), o ızdıraptan çıkmak isteseler, (demirden topuzlar vurularak) oraya geri döndürülürler ve onlara, "tadın çok yakıcı/ateş azabını!" denilir.
22/23. (Allahü teâlâ Mü’minler hakkında şöyle buyurur:) Şüphesiz Allah, îman eden ve (namaz, oruç, zekât, cihad gibi Peygamber’in bildirdiği çerçevede) salih ameller işleyenleri (ağaçları) altından ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Oradaki elbiseleri ise ipektir.
22/24. Onlar (cennet’tekiler), sözün en güzeline (bize va'dinde sâdık olan Allah’a hamd olsun “Zümer,74”) ve çok övülen (Allah’)ın yoluna (İslam dinine) hidayet edilmişler (ve bunun sonucunda da cennet’teki sayısız nimetlere kavuşmuşlar)dır.
22/25. Şüphesiz kâfirler, (insanları) Allah'ın yolundan (İslam dininden) ve Mescid-i Haram'dan (Âl-i İmrân,96) - ki, onu, mukîm/yerli ve misafir/yabancı bütün insanlar (Mü’minler) için eşit kıldık – çevirenler (alıkoyanlar, engel olmaya kalkanlar “Nisâ,167”, şunu bilsinler ki,) kim orada zulmederek (şirk ve katil yoluyla) haktan sapmak isterse, biz ona (dünya ve Ahiret’te) çok acı bir azap tattırırız.
22/26. Bir zamanlar (Peygamberim) İbrahim'e (inşâ etmesi için) Kâbe'nin yerini açıklamış (hazırlamış)tık. (Kâ’be, Tûfan’da kaldırılmıştı “Celâleyn”.) (Ona:) "Bana hiçbir şeyi şirk/ortak koşma; Ev’imi (Kâ’be’yi) tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için (heykel, put ve diğer pisliklerden) temizle." diye (vahyetmiştik).
22/27. (Ey İbrahim “Semerkandî” veya Resûlüm “Begavî”,) hacc (da’vetini ve farzın)ı insanlara ilân et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yoldan gelen yorgun develer üzerinde (biniciler olarak) sana (Kâ’be’ye) gelsinler.
22/28. (Yakın ve uzak yerlerden Kâ’be’ye gelsinler ki,) kendileri için birtakım (dünya ve Ahiret’e âit) menfaatlere şahit olsunlar ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerinde belli günlerde (Zilhicce’nin ilk on gününde veya Kurban bayramı’nın ilk gününde yahut Kurban kesme günlerinde) Allah'ın ismini ansınlar (Zilhicce’nin 10. günü Kurban bayramı’nın ilk günü olmaktadır.) Artık onlardan (Kurban etlerinden) siz de yiyin, çok yoksul fakire de yedirin.
(Teşrik tekbiri: “Allahüekber Allahüekber lâ ilâhe illallahü vallahü ekber Allahüekber ve lillâhi’l-hamd”.
Hanefîler’de bu tekbir, Arefe günü sabah namazı ile bayramın dördüncü günü ikindi namazı arasında 23 vakit, farz namazdan sonra alınır/getirilir.
Kurban kesim vakti, bayram namazı kılınan yerlerde bayram namazı kılındıktan sonra; bayram namazı kılınmayan yerlerde ise, fecirden - sabah namazı vakti girdikten - sonra başlar. Hanefîlere göre bayramın 3. günü; Şafiîlerde ise, 4. günü akşamına kadar devam eder.)
22/29. (İhramdan çıktıktan) sonra kirlerini gidersinler (bıyıklarını kısaltsınlar, tırnaklarını kessinler ve koltuk altlarını temizlesinler), (hac esnasında yaptıkları) adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik'i (rukûn veya vedâ olarak Kâbe'yi) tavaf etsinler.
22/30. (Hac’da ve Teşrik günlerinde uygulanacak emirler,) işte böyle (açıklandığı gibidir). Kim Allah'ın yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbi katında kendisi için bir hayırdır. Haramlığı size okunanlar (bildirilenler:) (Ölü hayvan, “akıcı” kan, domuz eti, Allah'dan başkası adına kesilen hayvan, boğulmuş, yukarıdan yuvarlanmış, süsülmüş, canavar yiyip de ölmüş bulunan hayvanlar/Mâide,3) müstesna olmak üzere, bütün hayvanlar size helâl kılındı. Artık heykellere/putlara tapma pisliğinden ve yalan söz (söylemek)den kaçının.
22/31. Allah’n hanifleri (O’nun “bir”liğini tanıyan hâlis Mü’minler) olarak, O’na şirk/ortak koşmayan (olun). Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki gökten (imanın zirvesinden küfrün çukuruna) düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor (imansızlık taraftarları başına üşüşüyor) veya rüzgâr (nefis, şeytan’ın telkinleri ve kötülük çevresi) onu uzak bir yere (küfre) sürüklüyor gibidir. (Böyle bir kimsenin kurtulması, elbette mümkün değildir?)
22/32. İşte (Allah’ın emirleri) böyle (açıklandığı gibi)dir. Her kim de Allah'ın şeâirini (Allah’ın dinine veya haccın farzlarına ve kurban kesilecek yerlere yahut kurbanlıklara) saygı gösterirse (dinin gösterdiği şekilde bunları yaparsa), şüphesiz bu, kalplerin takvasından (din nasıl emrediyorsa, öyle yapılmasından)dır.
22/33. Sizin için onlarda (boğazlanacak hayvanlarda/develerde) belli bir zamana (kurban edilinceye) kadar birtakım faydalar vardır. (Onların sütünden ve tüyünden istifade ettiğiniz gibi onları binerek de kullanabilirsiniz. Bunlar, size helâldir). Sonra da onların (kurbanlık hayvanların) varacakları (kesim) yer(i), Beyt-i Atîk (Kâ’be’nin içinde bulunduğu Harem bölgesi)dir.
22/34. Her (Müslüman) ümmet/topluluk için, kurban kesmeyi meşru kıldık ki, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine (onları boğazlarken) O’nun ismini zikretsinler diye. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâh (Allah’)tır. O hâlde yalnız O'na teslim olun (O’nun şeriatini kabul edin. İslam’a aykırı her türlü din ve inanışı reddedin). (Resûlüm,) o itâatli, ihlâslı ve mütevâzi (alçak gönüllü Mü’min)leri müjdele!
22/35. Onlar (mütevâzi Mü’minler), Allah zikredildiği zaman, (korkuya kapılarak) kalpleri titrer, başlarına gelen (musibet)lere sabrederler, namazı (vaktinde) dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (dinin gösterdiği hayırlı yerlerde) harcarlar.
22/36. Biz, kurbanlık develeri/büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) şeâirinden (işâretlerinden) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Onlar, ayakları üzerinde dururken (kurban edilirken) üzerlerine Allah'ın ismini anın. Yanları üzerlerine düştüklerinde (canları çıkınca), onlardan siz de yiyin, istemeyen (fakir)e de, istemek zorunda kalan (fakir)e de yedirin. Şükredesiniz diye onları (o kurbanlık hayvanları) böylece (boğazlamaya da, binilmeye de) sizin emrinize verdik.
22/37. Onların (kurbanlıkların) etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat O'na (Allah’a) sizin (hâlis niyetinizin sonucu olan) takvanız (haramlardan uzak durup sâlih amelleriniz) ulaşır. Böylece onları (kurbanlık hayvanları) sizin emrinize verdi ki, sizi hidayete (İslam dinine) eriştirdiğinden dolayı Allah'ı tekbir edin (O’nu büyük tanıyın) diye. (Resûlüm,) Muhsinleri (kurbanlıkları, ayıbı olmayanlardan seçenler ile İslam dininin iyi ve faydalı gördüğü işleri yapanları) müjdele.
22/38. Şüphesiz Allah, Mü'minleri (kâfirlerin kötülüklerine karşı) müdafaa eder (korur, savunur). Çünkü Allah, hiçbir hâini (verdiği emanetine ihanet edeni ve nimetlerine) nankörlük edeni sevmez.
22/39. Kendilerine savaş açılan (Müslüman)lara, zulme uğramaları sebebiyle (cihad/savaş için) izin verildi. (Bu, cihad hakkında inen ilk âyettir “Beydâvî, Celâleyn ve Begavî.) (Bakara,191; Tevbe,5.) Şüphe yok ki, Allah, onlara (Mü’minlere) yardım etmeye (zafer vermeye) kâdirdir.
22/40. Onlar (öyle Mü’minlerdir) ki, (putlara, heykellere tapmayı reddettiklerinden) sırf "Rabbimiz Allah'tır." demelerinden dolayı haksız yere yurtlarından (Mekke’den) çıkarılmışlardır. Eğer Allah, bazı insanların (şerrini, kötülüklerini) bazılarıyla defetmesi (önlemek için savaşın meşrûiyeti) olmasaydı, (Hazret-i Îsa şeriatindeki Hristiyanların) manastırları, kiliseleri, (Hazret-i Mûsa şeriatindeki Yahudilerin) havraları ve içlerinde Allah'ın ismi çok zikredilen mescidler, muhakkak yıkılıp giderdi. (Çünkü Hazret-i Îsa ve Hazret-i Mûsa ile Muhammed aleyhisselâm’ın şeriatlerinde dine, imana ve Müslümanlara saldıranlara hak ettikleri cezayı vermek dinin emridir. Onun için cihad, farz kılınmıştır. Hazret-i Îsa ve Hazret-i Mûsa’nın bildirdikleri dine bağlı olmayanlar; manastırları, kiliseleri ve havraları puthane çevirmişlerdir.) Şüphesiz ki, Allah, kendi (dini)ne yardım edene mutlaka yardım eder (Muhammed sûresi,7). Şüphesiz ki, Allah, çok kavîdir (kuvvetlidir, kâdirdir), azîzdir (yenilmeyen mutlak gâliptir).
22/41. Onlar (öyle Mü’minlerdir) ki, yeryüzünde onlara imkân ve iktidar verdiğimiz takdirde (zâlim kâfirlerin asla etkisi altında kalmazlar, aksine), namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, (şeriatin teklif ettiği) iyiliği emreder ve münkerden (dinin yasakladığı her türlü kötülükten emredildiği şekilde) nehyeder (men eder)ler. Bütün işlerin âkıbeti (sonu), (Ahiret’te hüküm,) Allah'a aittir. (Mü’minler, cennet’e; kâfirler, cehennem’e gidecektir.)
22/42. (Resûlüm,) eğer (kavmindeki kâfirler) seni yalanlıyorlarsa (bil ki), onlardan önce Nûh, Âd ve Semûd kavimleri de (peygamberlerini) yalanlamışlardı. (Bu âyette, Resûlüllah’ı teselli vardır “Beydâvî ve Celâleyn”.)
22/43. (Resûlüm,) İbrâhim kavmi ve Lût kavmi de (peygamberlerini yalanlamışlardı).
22/44. (Şuayb kavmi) Eshâb-ı Medyen de (peygamberlerini yalanladılar). (Peygamberim) Mûsa da (kavmi/İsrailoğulları tarafından) yalanlandı ve nihayet o kâfirlere mühlet verdim, sonra da onları (azabımla) yakalayıverdim. Benim inkârım (onları helâk etmem, korkunç şekilde cezalandırmam) nasıl oldu? (Peygamberlerimi inkâr edenlerin sonu, böyle olmuştur.)
22/45. Nitekim (halkı) zalim nice memleketi (küfür ve isyanları sebebiyle) helâk ettik ki, (evlerin) duvarları, tavanlarının üzerine çökmüştür. (Halkın ölümüyle terkedilmiş nice) kuyuları, kullanılamaz (hâle gelmiş) ve (nice) yüksek (muhteşem) sarayları, (harabe, bomboş ve ıssızdır).
22/46. (Allah’ın gönderdiği İslam’a inanmayan o kâfirler,) yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, (eğer dolaşır, Allah’a ve peygamber’e isyan edenlerin harabe hâline gelmiş ev ve saraylarını görürlerse,) düşünecek (hakkı gören basîretli) kalplere veya (helâk edilenlerin kıssalarını ibretle) işitecek (dinleyecek) kulaklara sahip olsunlar. Şayet (bu durumda ibret alıp iman etmezlerse,) şüphesiz (başlardaki) gözler, kör olmaz; fakat göğüslerdeki (iman ve İslam’dan yoksun) kalpler, kör olur. (Esas, kalp gözünün açık olmasıdır. Basîret/hakkı görme, baş gözüyle değil, kalp gözüyle görmektir.)
22/47. (Resûlüm, kâfirler) senden (va’dedilen) azabın acele gelmesini istiyorlar (Enfâl,32; A’râf,70). Allah, asla va'dinden dönmez. (Nitekim, Bedir’de onların bazısı cezalandırılmıştır. Asıl ceza, Ahiret’te verilecektir.) Şüphesiz Rabbinin nezdinde (Ahiret günlerinde) bir gün, sizin saydığınız bin sene gibidir.
22/48. Nice memleket (halkı) vardır ki, zâlim oldukları hâlde, (ben azîmüşşân) onlara mühlet verdim, sonra da onları (azabımla) yakaladım. (Sonunda) dönüş yalnız banadır (şânı yüce Allah’adır).
22/49. (Resûlüm,) de ki: "Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir nezîrim (iman etmeyenlerin Ahiret’te cehennem’e gideceğini haber veren bir peygamberim)."
22/50. (Resûlüllah’a tâbi olarak) îman eden ve (namaz, oruç, zekât ve cihad gibi) salih amel işleyenler var ya, işte onlar için bir mağfiret (günahlarının bağışlanması) ve güzel bir rızık (cennet’te çeşitli, sayısız ve tükenmez leziz nimetler) vardır.
22/51. (“Kur’an’ın ahkâmı, indiği devirle sınırlıdır; cihad âyetleri arasında çelişki vardır; âyet lâfızları peygambere âittir; âyetlerin inişi, Cibrîl-i Emîn vasıtasıyla olmamıştır ve âyetlerin tam Allah kelâmı olduğu konusu, tartışmalıdır.” diyerek) âyetlerimizi (Kur’an-ı Kerim’i) (Allah kelâmı olmaktan çıkararak) geçersiz (etkisiz ve itibarsız) kılmak için çalışanlar var ya, işte onlar, cehennem eshâbıdırlar (orada sonsuz kalacaklardır).
22/52. (Resûlüm,) senden önce hiçbir (kitap/şeriat sahibi) resûl ve (önceki şeriat üzere hareket eden bir) nebî (peygamber) göndermedik ki, bir şey temenni ettiği (tasarladığı) zaman, Şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş (telkinde bulunmuş) olmasın. (Ancak Şeytan, “vahy”i etkileyecek, değiştirecek bir telkinde bulunamaz. Bununla beraber peygamberler “aleyhimü’s-selâm” ictihadî konularda hata edebilirlerse de bu hata/zelle, daimî olmaz, yüce Allah tarafından derhal düzeltilir. Eğer Şeytan ısrar eder, “vahy”e bir şey katmaya kalkarsa,) Allah da Şeytan’ın attığı (o telki)ni giderir (siler, iptal eder). Sonra Allah, âyetlerini (lâfız ve mana bakımından) sağlam olarak yerleştirir. (Her şeye kâdir olan) Allah, alîm (gizli açık herşeyi hakkıyla bilen)dir, hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)dir.
22/53. (Yüce) Allah, Şeytan’ın verdiği bu vesveseyi, kalplerinde hastalık (şüphe ve nifak) bulunan (münafık)lar ile kalpleri katı olan (şirk koşan)lara bir fitne (imtihan aracı) kılmak için böyle yapar. Hiç şüphesiz ki, o zâlim (kâfir)ler, (Mü’minlerin sahip olduğu “hak”tan) uzak bir ayrılık içindedirler.
22/54. Bir de kendilerine ilim (tevhid ve Kur’an) verilmiş olanlar, onun (Kur’an’ın), Rabbinden gelen hak (bir kitap) olduğunu bilsinler, böylece ona îman etsinler ve sonuçta (itâat ederek) kalpleri ona yatışsın (huzur bulsun) diye Allah böyle yapar. Hiç şüphe yok ki, Allah, îman edenleri hidayete (doğru yol olan İslam’a) iletir.
22/55. Kâfirler, kendilerine Kıyamet ansızın gelinceye, yahut onlara kısır (hayırsız) bir günün (Bedir savaşı’nın) azabı gelinceye kadar, o (Kur'â)n'dan bir şüphe içinde olurlar.
22/56. İşte o (Kıyamet) gün(ü) mülk (tam hakimiyet ve mutlak tasarruf), Allah'ındır. O (Allah), insanlar arasında (amellerinin karşılığı olan âdil) hükmünü verir. Artık îman edip (namaz, oruç, zekât, cihad gibi) salih amel işleyenler, naîm cennetleri'ndedirler.
22/57. Kâfir olup âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar için (Peygamber’i ve Ahiret gününü inkâr ettiklerinden dolayı şiddetli, aşağılayıcı ve) alçaltıcı bir azap vardır.
22/58. (Mekke’den Medine’ye) Allah(‘a itâat) yolunda hicret edip de sonra (cihadda) öldürülmüş veya (cihad dışında) ölmüş olanlara gelince, Allah, muhakkak onlara (cennet’te çeşitli, sayısız, tükenmez) güzel bir rızık (emsali görülmemiş leziz nimetler) verecektir. Şüphe yok ki, Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
22/59. Elbette onları hoşnut olacakları bir yere (cennet’e) dâhil edecek (girdirecek)tir. Şüphesiz Allah, alîm (gizli açık herşeyi bilen)dir, halîm (cezalandırmada acele etmeyen, mühlet veren)dir.
22/60. İşte (Allah’ın emirleri) böyle (açıklandığı gibi)dir. (Mü’minlerden) kim, (Müşrikler tarafından haram ayında) kendisine verilen eziyetin dengi ile ceza verir de, sonra yine kendisine saldırma olur (zulme maruz kalır)sa, Allah, ona (mazluma) mutlaka yardım eder. Hiç şüphesiz ki, Allah, (haram ayda çarmışmalarına rağmen onları) çok affedicidir, gafûrdur (günahlarını bağışlayıcıdır).
22/61. İşte (Allah’ın emirleri) böyle (açıklandığı gibi)dir. Çünkü Allah, geceyi gündüze giydirir (katar), gündüzü de geceye giydirir (katar). (Böylelikle her biri diğerinden eksildiği kadar artıyor ve mevsimler meydana geliyor.) Şüphesiz ki, Allah, semi’dir (Mü’minlerin dualarını hakkıyla işitendir), basîrdir (imanı gönüllere yerleştiren ve hakkıyla görendir “Celâleyn”).
22/62. İşte (Allah’ın emirleri) böyle (açıklandığı gibi)dir. Çünkü Allah, O, (zâil olmayan, daimî olan ve varlığı kendinden “vâcibü’l-vücûd” olan) Hak’tır. O'nu bırakıp da (ilâh olarak) taptıkları (Firavun benzeri kişi, helkel, put, sistem) ise, batılın ta kendisidir. (Bunların mutlak kudret, ilim ve yaratıcılıkları yoktur.) Şüphesiz ki, Allah, aliyy (yüce)dir (kudretiyle herşeyin üzerindedir), kebîrdir (büyüktür, O’nun dışında her şey, O’nun azameti yanında küçük kalır).
22/63. Görmedin mi, Allah, gökten su (yağmur) indirdi (indiriyor), bu sayede yeryüzü(ndeki bitkiler,) yemyeşil oluyor. Şüphesiz Allah, lâtîfdir (meyveleri, sebzeleri, hububatı bitirmekle çok lütufkârdır), habîrdir (herşeyi bilen, onlardan hakkıyla haberdar olandır).
22/64. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nun (Allah’ın yaratmasıyla var olmuş)dur. Şüphesiz ki, Allah, O, ganî (hiçbir şeye ve kimseye muhtaç olmayan zengin)dir, hamîd (çok övülen, misli olmayan sonsuz övgüye lâyık olan)dır.
22/65. Görmedin mi, Allah, bütün yerdekileri ve emriyle (kanunlarıyla) denizde akıp gitmekte olan gemileri size râm etti (emrinize, hizmetinize verdi). Semayı/göğü de yer üzerine düşmesin diye tutuyor – ancak O’nun izniyle (emriyle Kıyamet günü gök, yere düşecektir “Semerkandî”.) - Şüphesiz ki, Allah, insanlara karşı raûftur (çok şefkatlidir), rahîm (çok merhametli)dir.
22/66. O (Allah) ki, sizi (varlıkta yok iken) diriltti, sonra sizi öldürecek, daha sonra da sizi (kabirlerinizden kaldırıp) diriltecektir. Şüphesiz insan, (Allah’ın nimetlerine karşı) çok nankördür.
22/67. Biz her ümmet (kavim, topluluk) için uygulayacağı bir ibâdet tarzı (ayrı bir şeriat) verdik. (Ona göre ibadet ve tâatte bulunmaları için.) O hâlde, bu (din/kurban) iş(in)de (konusunda) seninle asla çekişmesinler. (Resûlüm, çünkü senin şeriatinde hüküm çok açıktır. Ölmüş, leş hâline gelmiş haram “Mâide,3”, Allah’ın ismiyle buğazlanan hayvan helâldır “En’âm,119”.) (Resûlüm,) sen Rabbin(in tevhidine/birliğin)e davet et. Şüphe yok ki, sen, hidayete (hakka) götüren müstakîm yol (İslam dini) üzerindesin.
22/68. (Resûlüm, o kâfirler) eğer seninle (din konusunda) mücadele ederlerse, de ki: "Allah, yapmakta olduğunuzu (iddialarınızı ve neyin bâtıl olduğunu) en iyi bilendir."
22/69. (Ey Mü’minler ve kâfirler!) Hakkında ayrılığa düşüp durduğunuz (dine âit) şeyler konusunda, Kıyamet günü Allah, aranızda (sevap vererek ve azap ederek) hüküm verecektir.
22/70. (Resûlüm,) bilmedin mi ki, şüphesiz (bilmektesin, yüce) Allah, gökte ve yerde (gizli açık) ne varsa hepsini bilir. Şüphesiz bunların hepsi, bir kitapta (Levh-ı Mahfuz'da yazılı)dır. Şüphesiz bu, Allah'a göre çok kolaydır.
(Bu “çok kolaydır” ifadesi, mecazîdir. “Yed”, “vech” kelimeleri gibidir. Hitap, insanın kavrayışına ve özelliklerine uygun, fakat aynısı değildir. Onun için “yed”’in “el” olduğu bilinir, fakat Allah için aynısı kullanılmaz. Allahü teâlâ için zorluk kolaylık söz konusu değildir. Bunlar, insanın sıfatlarıdır. O, mutlak kudret sahibidir. Bir şeyi dilediğinde ona “ol” dedi mi, o, hemen olur “Yâsîn,82”.)
22/71. Onlar (İslam dinine inanmayanlar), Allah'ı bırakıp, (Allah’ın) haklarında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinin (ilâh olduklarına dair) herhangi bir bilgilerinin de bulunmadığı şeylere (putlara, heykellere ve Firavun misali insanlara) ibadet (ve kulluk) ederler. Zâlim (kâfir)lerin (Kıyamet gününde onları azaptan kurtaracak) hiçbir yardımcısı yoktur.
22/72. Kendilerine (Kur’an) âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, kâfirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk görürsün. Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanların üzerlerine saldıracaklar. (Resûlüm) de ki: "Şimdi size bu durumdan daha kötüsünü haber vereyim mi: (O da cehennem’de) ateş! Allah, onu (cehennemi) kâfirlere va’detti. (Orası) ne kötü dönüş/varış yeridir!"
22/73. Ey insanlar! (Size şöyle) bir misal (örnek) verildi. Şimdi onu dinleyin: Sizin Allah'tan başka taptıklarınız (put, heykel, Firavun misali kişiler), onların hepsi biraraya toplansalar, bir sinek dahi yaratamazlar. Eğer sinek onlardan (tapılanlardan) bir şey kapsa, bunu ondan (sinekten) kurtaramazlar. İsteyen (tapan kişiler) de âciz, istenen (tapılan kişi ve nesneler) de.
22/74. (Bir sinek dahi yaratamayanlar,) Allah'ın kadrini (büyüklüğünü ve azametini) hakkıyla bilemediler. (Yüce Allah, irade buyurduğu bir şeyi bir anda yaratmaya ve yine her şeyi bir anda yok etmeye kâdirdir.) Şüphesiz Allah, (zâtına ortak koşanları cezalandırmada) kavî (kuvvetli)dir, azîz (yenilmeyen bir gâlip)dir.
22/75. (Yüce) Allah, meleklerden (Cebrâil, İsrâfil, Mîkâil ve Azrâil “aleyhimü’s-selâm” gibi) ve (Hazret-i İbrâhim ve Muhammed aleyhi’s-selâm gibi) insanlardan resûller seçer. Şüphesiz Allah, (kâfirlerin “bu kişiden de peygamber olur mu?” dediklerini) hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
22/76. (Yüce Allah,) onların (insanların) önlerindekini (yaptıklarını) ve arkalarındakini (geride bıraktıklarını ve yapacaklarını) bilir. Bütün işler, yalnız Allah'a döndürülür.
22/77. Ey îman edenler, rükû edin, secde edin (beş vakit namaz kılın), Rabbinize ibadet edin (O’nu “bir”leyin ve O’na itâat edin) ve hayır işleyin (akrabayı ziyaret edin, infâk edin ve güzel ahlâka sahip olun) ki, (Ahiret’te Allah’ın azabından) kurtuluşa eresiniz.
22/78. (Ey Mü’minler,) Allah(ın dini) uğrunda (O’nun rızasını kazanmak için) hakkıyla cihad edin. (Yüce Allah, ne emretmişse, yapın; neyi yasaklamışsa, onu terkedin. Hakkı söylemekten geri durmayın.) O, sizi (hayırlı bir ümmet olarak “Âl-i İmrân,110”) seçti ve dinde üzerinize hiçbir (darlık ve) zorluk yüklemedi (En’âm,125). Babanız İbrahim'in dini (gibi). O (Allah), sizi hem daha önce (Bakara,128), hem de bu (Kur'â)n'da “Müslümanlar” diye isimlendirdi ki, Peygamber (Kıyamet günü) size şahit olsun, siz de (peygamberlerin tebliğ görevlerini tam yaptıklarına dair) insanlara şahit olasınız diye (Nahl,89). Artık (beş vakit) namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah'(ın gönderdiği İslam)a sarılın. O (Allah), sizin mevlânızdır (koruyan ve gözeten sahibinizdir). O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!