KUR'AN-I KERİM MEALİ | MÜLK SURESİ




 Mekke döneminde inmiştir. 30 âyettir. Sûre adını ilk âyette geçen “el-mülk” kelimesinden almıştır.
Sûrede başlıca yüce Allah’ın azameti, O’nun birliğinin delilleri ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin âkıbetleri anlatılmaktadır.
Mülk sûresine, el-Münciyye, el-Mücâdile ve el-Vâkıyye de denir.
Hadis-i şeriflerde buyruldu:
Allah'ın kitabında ancak otuz âyet olan bir sûre vardır ki, o, kıyâmet gününde bir adama cehennem ateşinden çıkartıp cennete sokuncaya kadar şefâat etti [edecek­tir]. Bu Tebâreke sûresidir. Bk. Tirmizî, V, 164; Ebû Dâvûd, II, 57; İbn Mâce, II, 1244; Müsned, II, 299.
 Mülk sûresi, [her türlü şer ve kötülükten] menedici/uzaklaştırıcı ve koruyucudur; okuyanı kabir azâbın­dan korur. Bk. Tirmizî, V, 164; Taberânî, Kebîr, XII, 174.
İbn Mes’ûd radıyallahü anh buyuruyor:
Bu sûre Allah'ın azâbından koruyan bir sûredir. Tevrat'ta el-Mülk sûresidir. Kim bir gece onu okuyacak olursa, çok büyük ve iyi bir iş yapmış olur. Her gece bu sûreyi okuyana, fettân [çok fitneye düşürücü olan şeytân] zarar veremez. Bk. Kurtubî.
 Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.
67/1. (Dünya ve âhirette) bütün mülk (göklerin ve yerin hâkimiyeti), yedinde (kudretinde) olan Allah, her türlü noksanlıktan berîdir, uzaktır. O’nun şânı çok yücedir. O, her şeye kâdirdir.
67/2. O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı (hanginizin amelinin ihlâslı ya da ihlâssız olduğunu yahut hanginizin âhireti düşünerek daha akıllı hareket edeceğinizi veyahut hanginizin daha zâhid olduğunuzu) denemek (size göstermek, bildirmek) için ölümü ve hayatı (âhireti ve dünyayı) yarattı. O, (kendisine isyan edenlere karşı) azîz (mağlûp olmayan ve kötü amel işleyenlerin acze düşüremediği yegâne gâlip)tir (ve) gafûr (tevbe edenleri çok bağışlayan)dır.
67/3. Gökleri yedi kat üzerine tabaka tabaka yaratan O'dur. Rahmân'ın bu yaratmasında (hiç) bir (milim) düzensizlik bulamazsın. (Haydi) gözünü bir çevir de bak, bir çatlak (aykırılık, uygunsuzluk ve dengesizlik) görebilir misin?
67/4. Sonra gözünü tekrar tekrar (göğe) döndür (bak)! Göz (aradığı bozukluğu, uygunsuzluğu bulmaktan) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.
67/5. Yemin olsun ki, biz, en yakın semâyı (dünya göğünü) kandillerle (yıldızlarla) donattık. Yıldızları, şeytanlar için taşlamalar (şihâblar [ateş alevi/atış taneleri) yaptık. Şeytanlara alevli ateş azâbını hazırladık.
(Müfessirler, yukarıdaki âyet-i kerîmeyi tefsir ederlerken Hıcr, 15/16-18 ve Saffât, 37/6-10 âyet-i kerîmelerini zikretmişlerdir. Mealleri şöyledir:
Yemin olsun ki, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve onu, bakan kimseler için [yıldızlarla] süsledik. Onu, taşlanmış [Allah’ın rahmetinden kovulmuş] her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı eden [şeytan] müstesna; onu da, apaçık bir şihâb [ateş alevi] takip eder [ve üzerine düşerek yakar]. Bk. Hıcr, 15/16-18.
Biz, dünya göğünü [yakın göğü], bir zinetle, yıldızlarla donattık. Onu itâat dışına çıkan/inatçı her şeytandan koruduk. O şeytanlar, artık Mele-i a'lâyı [Melekler topluluğunun kelâmını] dinleyemezler. Dinlemeye kalkanlar da her taraftan kovulup atılırlar. Onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak [meleklerin konuşmalarından] bir söz kapan olursa, onu da delen ve yakan bir şihâb [ateş alevi] takip eder. Bk.Saffât, 37/6-10.
67/6. Rablerine küfreden (O’nu inkâr eden)ler için de cehennem azâbı vardır. O, ne kötü bir dönüş yeridir!
67/7. Oraya (cehenneme) atıldıkları zaman, onun kaynarken çıkardığı korkunç sesini işitirler.
67/8. (O cehennem,) nerede ise (kâfirlere) öfkesinden çatlayacak (hâle gelir)! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun (cehennemin) bekçileri onlara: "Size (dünyada iken) bir nezîr (siz kâfirler için âhirette korkunç bir azap olacağını bildiren bir peygamber) gelmedi mi?" diye sorarlar.
67/9. Onlar: "Evet, doğrusu bize bir nezîr (âhiretteki azâbı bildiren bir uyarıcı) geldi, fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey (peygamber veya kitap yahut dîn) indirmemiştir, siz büyük bir şaşkınlık içindesiniz demiştik" derler.
67/10. (Kâfirler devam ederek:) "Eğer (gönderilen peygamberi) dinleseydik veya (tebliğ edilen âyetleri) düşünüp anlamaya çalışsaydık, (şimdi) şu çılgın cehenneme girenler arasında bulunmazdık!"derler.
67/11. Böylece (o kâfirler), günahlarını itiraf ederler. (Artık) o çılgın ateş halkı, (Allah'ın rahmetinden) uzak olsunlar!
67/12. Şüphe yok ki, (Allah'ın azâbını görmedikleri hâlde) gıyaben Rablerinden korkanlar (var ya), onlar için bir mağfiret (günahlarının affedilmesi) ve büyük bir ecir (cennet) vardır.
(Bundan sonraki âyet-i kerîme, Müşrikler hakkında inmiştir. Onlar, Pey­gamber aleyhisselâm hakkında kötü şeyler söylüyor, Cebrâîl aleyhisselâm da onu Resûlüne haber veriyordu. Biri diğerine: “Muhammed'in Rabbi duymasın diye söyleyeceğinizi giz­li söyleyin.” demişti.)
67/13. (Ey Müşrikler) sözünüzü gizleseniz de açıklasanız da (birdir. Çünkü) O (Allah), kalplerde olan(ların hepsin)i bilir.
67/14. (Bütün varlıkları) yaratan (Allah), (yarattığı şeyi hiç) bilmez mi? O (ilminde) lâtiftir (hiçbir şey O’na gizli değildir) (ve) habîrdir (O Allah, her şeyden haberdardır).
67/15. O (Allah) ki, (üzerinde yürümek için) yeryüzünü, size boyun eğdirdi. O hâlde, yerin omuzlarında (dağlarında, tepelerinde ve ovalarında, yani dört bir yanında1) dolaşın. (Sizin için yaratılmış olan) Allah'ın (o tükenmez nimetlerini arayın, onları elde etmek için çalışın ve) rızkından yiyin. (Fakat şunu iyi bilin ki, bir gün ölecek ve yaptıklarınızın karşılığını görmek üzere kabirlerinizden kalkacaksınız. Sonunda) dönüş ancak O'nadır. (O’nun huzurudur. O gün ihsân ettiği nimetlerin şükrünü edâ edip etmemekten sorguya çekileceksiniz.)
Bk. Nûh 71/19-20.
67/16. Göklerde olan (ve âlemin idâresine memur bulunan melekler)in, (Allah’ın izni ve irâdesiyle) (Kârûn’da olduğu gibi) sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden emîn mi oldunuz? (Ey Mekkeliler!) O vakit bir de bakarsınız, o (yer/arz) sarsıldıkça sarsılır.
67/17. Yoksa göklerde olan (ve âlemin idâresine memur bulunan melekler)in, (Allah’ın izni ve irâdesiyle) üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emîn mi oldunuz? Nezîr(im)in (korkutmamın) nasıl olduğunu o zaman bileceksiniz.
67/18. (Ey Resûlüm,) gerçek şu ki, onlardan (Nûh, Âd, Semûd, Lût kavmi, Medyen ashâbı, Ress ashâbı, Fir’avn kavmi gibi senin kavminden) öncekiler de (gönderilen peygamberleri)yalanlamışlar (inkâr etmişler)di. (Onun için sen üzülme!) Fakat (onların yaptıklarını) inkâr(ım) (onlara verdiğim azap) nasıl olmuştu? (Onlara şiddetli azap gelmemiş miydi?)
67/19. (O kâfirler,) üzerlerinde kanatlarını açıp kapatarak uçan o kuşları hiç görmediler mi? (Onlar nasıl uçuyorlar?) Onları (havada) Rahmân(ın içlerine yerleştirdiği genler ve kabiliyetler)den başkası tutmuyor. Şüphesiz O, basîr (her şeyi gören) (ve evreni idâre eden tabiat kanunları koyan)dır.
67/20. (Ey kâfirler, yine görmediniz [bilmediniz] mi ki:) Rahmân (olan Allah’)ın dışında size yardım edecek (sizi O'nun azâbından kurtaracak) ordunuz (taraftarlarınız) kimdir? (Yoksa kendilerini bize karşı savunacak ilâhları mı var? O ilâhlar kendilerine bile yardım edemezler.1Kâfirler, ancak (derin) bir gurûr (aldanış) içindedirler.
1 Enbiyâ 21/43.
67/21. (Ey kâfirler, düşünün bir kere:) Allah size verdiği rızkı (yağmur gibi rızık sebeplerini) kesiverse, size rızkı kim verecek? Doğrusu onlar (kâfirler), (küfürde) bir azgınlık ve (İslâm’a karşı) bir nefret içinde direnmektedirler.
67/22. (Müşrik ile Mü’minin misali şöyledir:) Şimdi (küfre düşen gibi) yüzüstü kapanarak (düşe kalka) yürüyen mi doğru gider (hidâyettedir), yoksa (Mü’min gibi) dosdoğru yolda düzgün yürüyen mi?
67/23. (Ey Resûlüm,) de ki: "Sizi yaratan size kulaklar, gözler ve kalpler veren O'dur. (Bunca nimetler karşısında) ne kadar da az şükrediyorsunuz!"
67/24. Sizi yeryüzünde çoğaltıp (yaratıp) yayan O'dur. Ancak (âhirette hesap için) O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.
67/25. (Ey Resûlüm, Mekke kâfirleri alay maksadıyla): "Eğer doğru (söylüyor) iseniz, o va’d (olunan tehdîd [azap veya haşir yahut yerin dibine geçirme veyahut taş yağdırma]) ne zaman gelecek?” diyorlar
67/26. (Onlara) de ki: (Ona âit) bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Ben sadece apaçık bir nezîrim (Allah’ın azâbını haber veren bir peygamberim).
67/27. (Nihayet vakit gelip) onu (va’d olunan azâbı) yakından gördükleri zaman, o kâfir olanların yüzleri simsiyah olup çirkinleşir. (Cehennem bekçileri tarafından) onlara: "Sizin çağırıp durduğunuz ve aksini iddia ettiğiniz (azap) işte budur!" denir.
67/28. (Ey Resûlüm, o Mekke Müşriklerine) de ki: "Bana söyleyin: Allah beni ve beraberimdeki (mü'min)leri (sizin istediğiniz gibi azap ile) helâk etse veya bize merhamet etse, (peki bu takdirde, söyleyin bakalım, siz) kâfirleri, o acıklı azaptan kim kurtaracak?" (İster biz ölelim, ister geri kalalım, kâfirleri hiç kimse azaptan kurtaramayacaktır.)
67/29. (Ey Resûlüm, onlara) de ki: "(Bizi kurtaracak ve bize merhamet edecek) O Rahmân (olan Allah’)tır. Biz O'na îman ettik ve O'na tevekkül ettik (güvendik). Artık pek yakında kimin apaçık bir dalâlet (haktan ayrılıp sapıklık) içinde olduğunu bileceksiniz."
67/30. (Yine onlara) de ki: "(İçtiğiniz) suyunuz (yerin derinliklerine) çekilip gitse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su (temiz bir su kaynağı) getirebilir?" (Bunu Allah'dan başka yapabilecek bir kuvvet var mı? O hâlde, O'na nasıl ortak koşar ve peygamberin tebliğ etmiş olduğu dini inkâr edersiniz?)