FIKIH | KADIN PEYGAMBER

Aradığınız konunun baş harfini aşağıdan seçiniz:

A
B
C
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Ü
V
Y
Z

Kaynak: https://sorularlaislamiyet.com

KADIN PEYGAMBER 

Kadından peygamber olması caiz midir? Ya da kadın Peygamberler gelmiş midir?

Bu konu hakkında, bazı ayet ve hadislerin işaretlerinden anlaşılan manalara göre, az farkla da olsa, değişik anlayışlar ortaya çıkmıştır.

I- Bir ayet-i kerimede: "Senden önce rasûl (Peygamber) olarak gönderdiklerimiz, ancak şehirlilerden kendilerine vahyettiğimiz bir takım erkeklerdi"( K. Yûsuf(12) 190; Benzer ayetler için bk. Nahl(16) 43; Enbiyâ (21) 7) buyrulur. Yani kadından, cinden ve melekten rasûl (peygamber) yoktur... Âlimler "Rasûl" olabilmenin şartlarından olarak, erkek, âdemî ve şehirli olmayı da saymışlardır.( Kurtubî IX/274)Hemen farkedileceği gibi burada sözü edilen peygamberlik "Rasûl" olma vasfında bir peygamberliktir.



2- Hz. Meryem'le ilgili bir ayet-i kerimede ise şöyle buyrulur. "Hani melekler de: Ey Meryem, Allah seni seçkin kıldı, seni arındırdı ve alemlerin kadınları üzerine seçti; demişlerdi" Yani melek ona, Allah'tan vahiy getirmişti.

Değişik izahlara göre onun arındırılması küfürden, diğer kirlerden, hayızdan, nifastan vb. şeylerdendir.Bununla ilgili olarak Buhari ve Müslim'deki bir hadiste: "Erkeklerden kemâle erenler çoktur. Kadınlardan ise Meryem bnt. Imrân ile Firavun'un karısı Âsiye'den başka kemâle eren yoktur..." denir. Buna göre ayetteki "seçme" ve hadisteki "kemâle erme" nübüvvet (peygamberlik) ise hem Meryem'in, hem de Âsiye'nin nebî olmaları gerekir. Mâmâfih bu fikirde olanlar vardır. Ama sahîh olan sadece Meryem'in nebî olduğudur. Çünkü Allah ona, diğer nebilere olduğu gibi melek vasıtası ile vahiyde bulunmuştur, Âsiye'nin nebi olduğuna dâir ise açık bir delil yoktur.

3- Gerçi bir âyet-i kerimede Hz. Musa'nın annesine de vahyedildiği söylenir: "Hani annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik ki, onu sandığın içine koy ve onu suya bırak:.."Ama buradaki vahyin "ilham etme" tarzında bir vahiy olduğu söylenmiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de arı'ya ve yeryüzü'ne de vahyedildiği söylenir.

4- Mâide 75. ayetinde Meryem'e "sıddîka" dendiği için onun nebi değil sıddık olduğunu söyleyenler olmuşsa da onlara, bir insanın sıddîk olmakla beraber nebî de olabilmesi mümkündür, diye cevap verilmiş ve Hz. Ibrahim ve Idris peygamberler için Kur'an'da hem "nebî" hem de "sıddîk" tabirleri kullanıldığı söylenmiştir.

5- "Kadınlardan dört tane nebiyye (nebî, peygamber) vardır; Havvâ, Âsiye, Musa'nın annesi ve Meryem" anlamındaki sözün sabit bir hadis olmadığı söylenmiştir. Bu zaten yukarıda zikrettiğimiz "kemâl" hadîsine de zıttır.

6- Diğer yönden Imam Eş'âri kadın peygamberleri (nebiyye) altıya çıkarırken -Havvâ, Sâre, Musa'nın anası, Hâcer, Âsiye, Meryem- Kirmânî de kadınlardan peygamber gelmediğinde icma vardır, demektedir. Kirmâni'nin görüşü Mâtüridi'lerin görüşüdür. Bu mesele bu iki itikadı ehli sünnet mezhebi arasındaki farklardan birini teşkil eder.

Sonuç olarak:

Ibn Hazm bütün bu tartışmalara açıklık getirerek der ki:

"Erkeklere verilip kadınlara verilmeyen, risâlettir (şeriatı, kitabı ve tebliğ görevi bulunan peygamberlik), nübüvvet (sadece vahiy alan, teblig görevi olmayan peygamberlik), değildir. Allah, birisine henüz olmamış bir şeyi ve bir takım emirleri, gerçek ve Allah'tan olduğu kesin bir şekilde bildirmişse buna "nübüvvet"den başka bir ad verilmez... Allah Musa'nın annesine çocuğunu suya bırakmasını bildiriyor. Biz basit bir akıllâ anıyoruz ki, o bu vahyin doğruluğunu ve Allah'tan olduğunu kesinkes bilmeseydi, çocuğunu suya bırakması delilik ve ahmaklık olurdu..."Buna göre, o, Hz. Musa'nın, ayrıca Hz. Ishak'ın annelerini de "nebiyye" kadınlardan saymış oluyor.

Kısaca "risâlet" görevi üstlenen kadın peygamber yoktur. Zîrâ kadınlık halleri, her an tebliğle görevli olacak peygamberliğe manidir. Ancak kendisine Allah'ın vahyettiği, bir nebe "nebe"yani bir haber verdiği "nebiyye" peygamber kadınlar vardır ve meselâ Kurtubi ye göre Hz. Meryem'in böyle olduğu sahih ve tartışmasızdır.Fakat mutlak anlamda kadın peygamber bulunmadığı konusunda ümmetin "icmâ" (ittifâk) ettiği nakledilmiştir