Aradığınız konunun baş harfini aşağıdan seçiniz:
A |
B |
C |
Ç |
D |
E |
F |
G |
|
H |
I |
İ |
K |
L |
M |
N |
O |
|
Ö |
P |
R |
S |
Ş |
T |
U |
Ü | |
V |
Y |
Z |
Kaynak: https://sorularlaislamiyet.com
MA-İ MUKAYYED(MUTLAK SULAR) İçilmesi veya temizlik için kullanılması kayıt altına alınmış su. İslâm fıkhında su denildiği zaman, içilmesi veya temizlikte kullanılması caiz olan temiz sıvı kastedilir ki, buna "mutlak su" denir. Yaratıldıkları vasıf üzere bulunan yağmur, kar, dolu, deniz, göl, ırmak, pınar ve kuyu suları bu niteliktedir.
Kur'ân-ı Kerim'de bütün suların ilk kaynağı olan yağmur suyunun temizliğine şöyle işaret edilir: "Biz gökten tertemiz bir su indirdik" (el-Furkan, 25/48). Yeryüzünde canlıların ihtiyacını karşılayacak ölçüde suyun bulunduğu ayetlerde şöyle belirlenir: "Biz gökten belli ölçüde su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Şüphesiz biz onu gidermeye de kadiriz" (el-Mü'minûn, 23/18). "(Biz gökten suyu), ölü bir yere hayat verelim ve yarattığımız nice hayvanları ve insanları sulayalım, diye (indirdik)" (el-Furkan, 25/49). Hz. Peygamber, Medîne kuyularının suyu ile abdest almış ve su hakkında şöyle buyurmuştur: "Su temizleyicidir. Tadını, rengini veya kokusunu değiştiren birşey kendisine karışmadıkça, hiç bir şey suyu pis hale getirmez" (Ebû Dâvud, Tahâre, 34; Tirmizî, Tahâre, 49; Nesaî, Miyâh,1, 2; İbn Mâce, Tahâre, 76; Ahmed b. Hanbel, I, 235, 284, 308, III, 16, 31, 86, VI, 172, 330;.el-Mevsılî, el-İhtiyâr, y. ve t.y., I, 14).
Mutlak su, dışarıdan katı veya sıvı bir maddenin karışmasıyla, yaratılmış olduğu özelliğini kaybederek, mukayyed su halini alır. Bunlar, kendilerine karışan maddeye göre bir sıfat eklenerek yeni bir ad alırlar. Gül suyu, çiçek suyu, üzüm, erik ve et suları gibi...
Mukayyed sular da ikiye ayrılır:
1) Aslî olanlar: Kavun, karpuz, asma, gül suları ve benzeri.
2) Gayri aslî olanlar: Aslında mutlak su iken bir arızadan dolayı mukayyed olan sulardır. İçine düşen yaprakların çürümesi ile tabiatı olan incelik ve akıcılık özelliğini kaybederek bozulan su gibi... İçinde nohut, mercimek gibi temiz bir şeyin pişmesiyle incelik ve akıcılığını kaybetmiş bulunan su da mukayyed su sayılır (M. Zihni,Nimeti İslâm, I, 13).
İçine karışan mukayyed bir su ile üç özellikten, yani renk, koku ve tadından birini veya ikisini kaybeden mutlak bir su da mukayyed sayılır. Şöyle ki; mutlak bir suya süt gibi renk ve taddan ibaret iki vasfı olan veya karpuz suyu gibi taddan ibaret bir vasfı bulunan bir sıvı karışıp kendisinde bu vasıflardan yalnız birisi ortaya çıksa veya sirke gibi renk, tad ve koku olarak üç vasfı bulunan bir sıvı karışıp da bu vasıflardan ikisi belirse, artık böyle bir mutlak su mukayyed hale gelmiş olur.
Bir mutlak su yosun tutsa veya uzun süre geçmesiyle özelliği bozulsa veya içine, tadını değiştirmeyecek miktarda sabun, zağferan, toprak veya toprak gibi temiz ve katı şeyler düşse veya içinde mısır, nohut gibi şeyler ıslatılsa mutlak olmaktan çıkmaz; isterse rengi, kokusu ve lezzeti bozulmuş olsun. Ancak böyle bir sebeple tabiatını kaybetmiş, yani inceliği ve akıcılığı kalmamış olursa artık bir mukayyed su halini alır (M. Zihni, a.g.e., s., 14).
Mukayyed suların hükümlerine gelince; bu sularla abdest ve gusül alınamaz. Yani bunlarla hükmî necaset giderilemez. Çünkü İslâm'da bu çeşit temizlikler için mutlak su kullanılması gerekli kılınmıştır.
Mukayyed suların bir kısmı içilebilir ve yemeklerde kullanılabilir. Bunların yağlı ve yapışkan olmayan, sıkmakla akıp gidecek halde bulunan kısmıyla hakikî pislikler yıkanıp giderilebilir. Meselâ, maddî, necaset; yağmur, dere, deniz, pınar, kuyu sularıyla giderilebileceği gibi, çiçek sularıyla, meyve ve sebzelerden çıkarılan sularla, içinde nohut, mercimek gibi şeyler ıslatılmış olan sularla da giderilebilir. Fakat temiz olmayan sularla, yağlı ve yapışkan sıvılarla veya içine karışan herhangi bir şeyden dolayı incelik ve akıcılığını kaybetmiş sularla pislik giderilemez.
Mutlak sular gibi mukayyed sular da içlerine düşecek pis şeylerden dolayı temizliklerini kaybederler. Bu durumdaki mukayyed bir su ne hükmî; ne de hakikî bir pisliği gideremez (Semerkandî, Tuhfetü'l-Fukahâ, I, 111; el-Mergınâni, el-Hidâye, I,17,19; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, İstanbul 1393/1973, I, 16-21, 41-45; el-Fetâvâ'l-Hâniyye (Hindiyye kenarında), İstanbul 1393/1973, I, 3-5, 18 vd),