46 - ÂYETLERDE MÜCMEL VE MÜBEYYEN
4015 Mücmel; delalet ettiği mânası açık olmayan kelimelerdir. Mücmel kelimeler, Kur’ân-ı Kerim'de mevcuttur; ancak Davud ez-Zâhiri buna katılmamaktadır. Mücmel kelimelerin daimi olarak mücmel kalıp kalmayacağı konusunda farklı görüşler mevcuttur. Bunların en doğrusu mükellefin, mücmel kelimelerle amel etme zorunda bulunmayışıdır.
Kelimenin mücmel olmasını gerektiren şu sebebler vardır:
a- Müşterek olması; ***** «Kararmaya başlayan geceye andolsun.» (Tekvir, 17.) âyeti buna misaldir. Âyetteki ***** kelimesi, müştereken gecenin başlaması ve bitişi mânasında kullanılır. ***** «..üç hayız müddeti..» (Bakara, 228.) âyetinde ***** kelimesi, hem hayız, hem temizlik mânasında kullanılır. ***** «..veya nikah akdi elinde olan erkeğin bağışlaması..» (Bakara, 237.) âyetinde ***** kelimesi, hem zevc, hem de veli'ye şamildir. Çünkü her ikisi de nikah akdine bulunmaya yetkilidir.
b- Hazif yapılması; ***** «..kendileriyle evlenmeyi arzuladığınız..» (Nisâ, 127.) âyetinde ***** fiili, ***** ve ***** harfleriyle kullanılır. Âyette bu harfler mahzuf olduğundan, iki türlü mâna takdirinde bulunmak mümkündür.
c- Zamirin merciinde farklılık olması; ***** «..güzel sözler (***** = Allah'dan başka gerçek ilâh yoktur.) O sözleri (Kelimei tevhidi) de salih ameller Allah'a yükseltir..» (Fâtır, 10.) âyetindeki ***** fiilinde mevcut zamirin, Allah'a ait olan ***** deki zamirin yerini tuttuğu kelimeye bağlanması mümkün olduğu gibi, âyetteki salih amele bağlanması da mümkündür. Bu durumda âyetin mânası şudur: Güzel sözü yükselten, salih ameldir. Ayrıca zamirin âyetteki ***** kelimesine bağlı olması da mümkündür. Buna göre mâna; kelimei tevhid, salih ameli yükseltir. Çünkü îman olmadan salih amel makbul değildir.
d- Atıf veya istinaf ihtimalinin bulunması; ***** «..Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar..derler..» (Âl-i İmrân, 7.) âyeti buna misaldir.
e- Kelimenin garip olması; ***** «..onlara engel olmayın..» (Bakara, 232.) ayeti buna misaldir.
f- Kelimenin az kullanılır olması; ***** «..kulak verirler..» (Şuarâ, 223.) âyeti, ***** dinlerler mânasındadır. ***** «..büyüklük taslayarak..» (Hac, 9.) âyeti, kibir mânasındadır. ***** «..ellerini oğuşturuyordu..» (Kehf, 42.) âyeti, pişmanlık mânasındadır.
h- Takdim veya tehir yapılması; ***** «Eğer Rabbinin verilmiş bir sözü ve tayin ettiği bir zaman olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı.» (Tâhâ,129.) âyetinde takdim-tehir olmasaydı, ***** Eğer bir söz ve tayin edilmiş bir süre olmasaydı hemen yakalanırlardı, şeklinde olurdu. ***** «..Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar..» ***** Sanki onu sen biliyormuşsun gibi, şeklinde olurdu.
ı- Harfleri değişen kelimelerin, başka kelimeye kalbeldilmesi; ***** (Tin, 2.) âyetindeki kelimenin aslı, ***** dir. ***** (Sâffât, 130.) âyetindeki kelimenin aslı ***** dir.
i- Sözü zahiren bir cümleye bağlamak için, tekrar etmek; ***** «..içlerinden îman eden, zayıf gördükleri Mü’minlere..» (Araf, 75.) âyeti buna misaldir.
1- Mübeyyen Kelimenin Özellikleri
4025 Mübeyyen kelimeler, muttasıl veya munfasıl olmak üzere iki kısımda mütalaa edilir. Mübeyyen olan ***** «..beyaz iplik siyah iplikten..» (Bakara, 187.) âyeti, buna muttasıl olan ***** ibaresiyle beyan edilmiştir. Munfasıl ise, diğer bir âyetle beyan edilmesidir. ***** «..Bundan sonra kadını boşarsa, kadın başka birisiyle evlenmedikçe bir daha kendisine helal olmaz..» (Bakara 230.) âyeti ***** «..boşanma iki defadadır..» (Bakara, 229.) âyetiyle beyan edilmiştir. Âyetteki talaktan murad, ikinci talakdan sonraki talaktır. ***** «..eğer boşarsa..» âyeti olmasaydı, talak sayısı ikide kalacaktı.
Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvud, Said b. Mansur tariki ile Ebû Razini'l-Esdi'nin şöyle dediğini rivâyet ederler: Eshâbdan biri Resûlüllah'a ***** âyetinde, talakın sayısı iki olarak ifade edilmektedir. Üçüncüsü nerededir? şeklinde sorunca Resûlüllah; ***** «..güzellikle boşamak..» cümlesiyle cevap verir.
İbn-i Merdeveyh, Enes'den şöyle rivâyet eder: Eshâbdan biri Resûlüllah'a: 'Cenâbı Hak talakın iki olduğunu zikretmiştir, üçüncüsü hangisidir, diye sorar. Resûlüllah buna; ***** «..ya iyilikle tutma, ya da iyilik yaparak bırakma..» (Bakara, 229.) âyetiyle cevap verir.
***** «O gün bir takım yüzler Rablerine bakıp parlayacaktır.» (Kıyame, 22-23.) âyeti, ***** «Gözler O'nu göremez.» (Enam, 103.) âyetini açıklıyor. Buradaki görememenin, ihata edememek mânasında olduğunu açıklamış oluyor.
İbn-i Cerîr, Avfî tariki ile İbn-i Abbâs'ın ***** «Gözler O'nu göremez.» âyetini, gözler O'nu ihata edemez, şeklinde tefsir ettiğini nakleder. Gene İbn-i Cerîr İkrime'den yaptığı rivâyette, ruyetullahın zikri geçtiği yerde; Cenabı Hak ***** gözler O'nu göremez, buyurmamış mıydı? diye sorulur. İkrime buna cevap olarak; semaya bakınca tamamını görebiliyor musun? dediğini nakleder.
***** «..size bildirilecek olanlar dışında, hayvanlar helal kılındı..» (Mâide, 1.) âyetini ***** «..leş...size haram kılındı..» (Mâide, 3.) âyeti, ***** «Din gününün sahibi» (Fatiha, 4.) âyetini, *****«Ceza gününün ne olduğunu sen nereden bilirsin? Evet, ceza gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin..» (İnfitar, 17-18) âyetleri, ***** «Adem Rabbinden kelimeler aldı; onları yerine getirdi..» (Bakara, 37.) âyetini ***** «Her ikisi Rabbimiz, kendimize yazık ettik..dediler..» ('Araf, 23.) âyetiyle, ***** «Ama Rahmân olan Allah'a isnad ettikleri kız kendilerinden birine müjdelenince..» (Zuhruf, 17.) âyetini ***** «Aralarından birine bir kızı olduğu müjdelenince..» (Nahl, 58.) âyetiyle tefsir ve beyan etmiştir.
***** «..ahdimi yerine getirin ki, ben de ahdimi yerine getireyim..» (Bakara, 40.) âyetindeki ahdi ulema, ***** «..eğer namazı kılar, zekatı verir, peygamberlerime inanırsanız..» (Mâide, 12.) âyetinin tefsir ettiğini söylemiştir. Allah'ın onlara karşı ahdini ***** «..sizin günahlarınızı bağışlarım..» (Mâide, 12.) cümlesi tefsir ve beyan etmiştir. ***** «nimet verdiklerinin yoluna..» (Fatiha, 3.) âyetini, ***** «..işte onlar Allah'ın nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdir..» (Nisâ, 69.) âyeti tefsir ve beyan etmiştir.
Âyeti bazen, sünnet de tefsir ve beyan etmiştir. ***** «Namazı kılın, zekatı verin..» (Bakara, 43.) âyeti ile ***** «..insana Allah için Kabeyi haccetmesi gerekir..» (Âli İmrân, 97.) âyeti gibi hükümler ihtiva eden diğer âyetleri, sünneti nebevi beyan ve tefsir etmiştir. Bunlar; namazın nasıl kılınacağı, haccın nasıl ifa edileceği, zekatın nevileri ve miktarı hakkında hüküm beyan eden hadislerdendir.
2- Âyetlerin mücmel olup olmaması
4039 Bazı âyetlerin mücmel olup olmadığı konusunda ihtilaf edilmiştir. Hırsızlık hakkındaki âyet bunlardan biridir. Bazı ulema, mücmelliğin ***** kelimesiyle ***** fiilinde olduğunu söyler. Çünkü el denildiğinde; bilek, dirsek ve omuzu içine alan bir uzuv akla gelir. Kesmek ise, yaralamak veya koparıp ayırmak mânasındadır. Âyette, bu hususları açıklayan bir ifade mevcut değildir. Şâri'in kesme işini bileğe uygulaması, âyetteki kesmeden muradın bu olduğunu gösterir. Âyette, mücmellik olmadığı da söylenir. Çünkü kesmek, aynı zamanda iki şeyi koparıp birbirinden ayırmak demektir.
***** «..başınızı meshedin..» (Mâide, 6.) âyeti bu kabildendir. Bu âyetin, başın tamamı veya bir kısmının meshinde tereddüd edildiğinden mücmel olduğu, şâri'in meshi, başın ön kısmına uygulamasıyla, mesihteki mücmelliğin beyan edildiği söylenir. Bir başka görüşe göre, âyet mücmel değildir. Çünkü mesh kelimesi, meshe uygun az veya çok miktarı ifade eden mutlak bir mâna taşır.
***** «Size analarınız...haram kılındı..» (Nisâ, 23.) âyeti de bunlardandır. Bir kavle göre âyet, mücmeldir. Çünkü haramın, annenin zatına isnadı doğru değildir. Haram kılınması, bir fiile bağlıdır. Bunun da takdiri gerekir. Bu takdir, çeşitli sebeblere bağlıdır ki bunların hepsini sıralamak gerekmez. Aralarında hangisinin müraccah olduğu da bilinmemektedir. Bir görüşe göre, örf ve âdet tercih sebebi olduğundan, mücmel değildir. Örf ve âdete göre, annenin haram kılınması, onunla cinsi temas veya benzeri fiillerde bulunmak suretiyle, nefsani arzuların tatmini yasaklamaktadır. Kişilere isnad edilen bütün haram ve helallerin durumu da böyledir.
***** «Allah alış verişi helal,faizi haram kıldı..» (Bakara, 275.) âyeti de bunlardandır. Bir görüşe göre âyet mücmeldir. Çünkü riba, bir ziyadeliktir. Yapılan her alış verişte mutlaka bir ziyadelik mevcuttur. Bu ziyadelikte neyin helal, neyin haram olduğunun açıklanması gerekir. Bir görüşe göre de âyet mücmel değildir. Özel bir durum olmadıkça alış veriş, meşru olan umum mânasına hamledilir.
Mâverdi, İmâm Şâfiî'nin bu âyetle ilgili dört ihtimal ileri sürdüğünü açıklar.
a- Âyet, umumi mânadadır. Alış veriş kelimesi, her türlü alış verişi içine alan umumi bir kelimedir. Başka bir delilin tahsis ettiği durum hariç, her türlü alış veriş mubahtır. İmâm Şafi ve ashabınca en sahih olan ifade budur. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Eshâbın âdet haline getirdiği alış-verişleri yasaklamış, bunlar arasında hangisinin caiz olduğunu beyan etmemiştir. Bu da gösterir ki âyet, yasak konanlar hariç, her türlü alış-verişin mübah olduğunu ifade eder. Resûlüllah, yasaklanan alış-veriş nevilerini açıklamıştır.
Bu açıklamaya göre Mâverdi, âyetin umumiliğinde iki görüş olduğunu söyler. Birincisi; tahsis olsa bile, umum ifade eden umumiliktir. İkincisi; hususilik ifade eden umumiliktir. Aralarındaki fark, husus ifade eden umumilikteki beyanın lâfzından önce gelmesi, umum ifade eden umumilikte ise, lafızdan sonra gelmesi ve lâfza mukterin olmasıdır. Bu iki kavle göre, tahsis ifade eden bir delil bulunmadıkça, ihtilaf edilen meselelerde bu âyetle istidlalde bulunmak caizdir.
b- Âyet, mücmeldir. Alış-verişin helal veya haram olanı, ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in beyanıyla bilinir.
Mâverdi burada şu soruyu tevcih eder: Âyetin mücmelliği bizatihi midir? yoksa alış-verişi yasaklayan bir arız'ın bulunması mıdır? Âyetin mücmelliği lâfzında değil, murad edilen mânada mıdır? Alış-veriş lâfzı, lügatta mevcut olan mânayı ifade eder. Fakat karşısına, kendisine zıt olan bir mâna çıkınca, iki umumi kelime arasında tenakuz belirir. Bu durumda, murad edilen mânayı ancak hadisi şerif açıklar. Buna göre âyetin lâfzan değil, manen mücmel olduğu veya lâfzan mücmel olduğu anlaşılır. Böylece bu kelimeden, lügat mânası kastedilmediği, kendisine hâs, lügatta bulunmayan bazı şartlar taşıdığı anlaşılınca, bu kelime gene müşkil olarak kalır mı?
Bu iki duruma göre âyet, alış-verişin helal olduğuna delalet etse bile, âyetten hareket ederek alış-verişin helal veya haram olanını tayin etmek imkânsızdır. İşte, mücmelle umum arasıdaki fark da böyledir. Umum zâhiri ile istidlal caiz iken, mücmelin zâhiri ile istidlal caiz değildir.
c- Âyet; hem umum, hem de mücmel mânadadır. Bu konuda şu noktalarda ihtilaf edilmiştir;
Birincisi: Umumilik âyetin lâfzında, mücmellik de mânasındadır. Buna göre lafız, umum ve hususi, mâna da tefsire muhtaç olan mücmel olur.
İkincisi: Âyetin ***** kısmı umum, ***** kısmı da mücmel olur.
Üçüncüsü: Âyet, aslında mücmel olduğu halde, Resûlüllah'ın beyanıyla umumi olmuştur. Buna göre âyet, beyan edilmeden önce mücmel, beyan edildikten sonra umum mânaya dahil olmuştur. Bu durumda, ihtilaf edilen alış-verişlerde âyetin zâhiri ile istidlalde bulunmak caiz olur.
d- Âyet, meşru alış-verişleri tayin eden âyettir. Resûlüllah'ın helal ve haram olan alış-verişleri belirtmesinden sonra nâzil olmuştur. Bu bakımdan ***** kelimesindeki lam'ı tarif, ahd mânasındadır. Buna göre âyetin zâhiri ile istidlalde bulunmak caiz değildir.
***** «Namazı kılın, zekatı verin..» (Bakara, 43.), ***** «..Ramazan ayına erişen oruç tutsun..» (Bakara, 185.), ***** «..Kabeyi tavaf etmek...insanlara Allah'ın hakkıdır..» (Âli İmrân, 97.) âyetleri de, ihtiva ettikleri şeri kelimelerden dolayı, mücmel olup olmama yönünde ihtilaf edilen âyetlerdendir. Bir kavle göre bu âyetler mücmeldir. Çünkü salât kelimesi; her türlü duayı, savm kelimesi, her türlü imsakı, hac kelimesi, her türlü kasdı ifade etmektedirler. Bu yüzden murat edilen mânayı lügatta bulmak imkânsız olduğundan, şeri mânalarının beyanı gerekir. Bir görüşe göre de mücmel değildir. Şeri bir delille tahsis edilenler hariç, herbiri zikredilen mânaları taşımaktadır.
İbnu'l-Hassar şöyle der: Bazı ulema, mücmel ile muhtemel mânadaki kelimeleri, aynı kelimeler saymıştır. Fakat aralarında fark vardır. Mücmel; mânasının anlaşılmadığı müphem kelimelerdir. Muhtemel ise; ister mecâzi, ister hakiki olsun, kelimenin yapısında iki veya ikiden fazla mefhum ve mânası bulunan kelimelerdir. Bu tarife göre, ikisi arasında şu fark vardır: Muhtemel kelime; bilinen bazı mânalar taşır, kelime, bu mânalar arasında müştereken kullanılır. Mücmel kelime ise; belli bir mânası olmayan kelimedir. Şâri, muhtemel kelimelerin mânasını beyana izin verdiği halde, mücmel kelimelerin beyanına izin vermemiştir.