EL-İTKÂN | HÜKMÜ NÜZÛLÜNDEN, NÜZÛLÜ HÜKMÜNDEN SONRAYA KALAN ÂYETLER


 

12 - HÜKMÜ NÜZÛLÜNDEN, NÜZÛLÜ HÜKMÜNDEN SONRAYA KALAN ÂYETLER

Zerkeşî «e l - B u r h â n»ında: Bazen âyet önce iner, hükmü sonraya kalır, der. A'lâ sûresinin: ***** «Doğrusu mutluluğa ermiştir arınan. Rabbinin adını anıp namaz kılan.» (14-15.) âyetlerini buna misal gösterir.

Beyhakî ve diğerleri, İbn-i Ömer'den rivâyetle bu iki âyetin zekât farizası hakkında nâzil olduğunu söylerler. Bezzâr, benzer bir rivâyeti, merfû olarak nakleder. Bazıları, böyle bir te'vile niçin gidildiğini anlayamadık; çünkü sûre Mekkî'dir, Mekke'de ne bayram namazı, ne zekat ne de oruç vardı, derler. Beğavî buna cevap vererek; âyetin önce inmesi, hükmünün sonraya kalmasının câiz olduğunu söyler. Nitekim: ***** «Yoo andiçerim bu şehre ki, sen içinde oturmaktasın...» (Beled, 1 -2) âyeti buna misaldir. Bu sûre Mekkî'dir. Şehrin helâl kılınması, Mekke fethinden sonra gerçekleşmiştir. Hatta Resûlüllah bunu: Gündüzün bir vaktinde bana helâl kılındı, şeklinde açıklamıştır.

*****«O topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklar.» (Kamer,45.) âyeti Mekke'de nâzil olmuştur. Âyetteki «el-cem'u» kelimesinden neyin kastedildiğini, Ömer İbn-i Hattab merak etmişti. Hazret-i Ömer bu merakını şöyle açıklar Bedir muharebesinde Kureyş kabilesi yenilgiye uğramıştı. Bu sırada elimdeki kılıçla bıraktıkları izleri göstererek Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzüne baktım. Peygamberimiz: Topluluk hezimete uğrayacak, gerisin geri kaçacaklar, şeklinde cevap verdi. Bu olay Bedir'de cereyan etmişti. Teberânî bunu, «e l - E v s a t» adlı eserinde rivâyet eder.

***** «Kabilelerden meydana gelmiş, orada bozguna uğratılmağa mahkum bir ordudur. (Sâd, 11.) âyeti, bu kabildendir. Katâde: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de iken Cenâb-ı Hak ona, müşriklerin bir kısmının mağlub olacağına söz vermişti. Bu âyette vaad edilen yenilgiyi, daha sonra Bedir savaşında tecelli etmiştir. Bunu İbn-i Ebî Hâtim rivâyet eder.

Buna benzer bir diğer âyet de: ***** «De ki:

Hak geldi. Artık batıl ne bir şey ortaya çıkarabilir, ne de geri getirebilir.

(Sebe, 49.) âyetidir.

İbn-i Ebî Hâtim, İbn-i Mesûd'un: ***** (İsrâ, 81.) âyetinde şöyle dediğini rivâyet eder: Hak kelimesinden murâd kılıçtır. Halbuki âyet kıtalin farzından önce Mekke'de nâzil olmuştu. İbn-i Mesûd'un tefsiri Buhârî ve Müslim'in yine İbn-i Mesûd 'dan yaptıkları şu rivâyeti teyit eder. İbn-i Mesûd şöyle der: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kabe'nin çevresinde 360 put olduğu halde, fetih günü Mekke'ye girdi. Elindeki değnekle, onları vurup kırıyor ve: ***** ***** «De ki: Hak geldi, batıl gitti; zaten batıl yok olmağa mahkumdur.» (isrâ,81.) âyeti ile ***** «...batıl ne bir şey ortaya çıkarabilir, ne de geri getirebilir...» (Sebe, 49.) âyetini okuyordu.

İbnu'l-Hassâr şöyle der: Cenâb-ı Hak, Mekkî sûrelerde bazen açık, bazen ima yoluyla zekâtı çokça zikretmiştir. Bununla Allah, Resûlüne namaz zekat vesair vecibeleri farz kılıncaya kadar, vaadini yerine getireceğini, dini ayakta tutacağını açıkça bildirmiştir. Zekat, ittifakla Medine'de alınmaya başlanmıştır. İbnu'l-Hassâr: ***** «...hasat günü hakkını verin..» (En'am, 141.) ve ***** «..Namazı kılın, zekatı verin..» (Müzzemmil, 20.) âyetini bu kabilden sayar. ***** «...ve Allah yolunda savaşan başka insanlar...» (Müzzemmil, 20.) âyeti (aynı âyetin diğer bir cümlesi) de aynı kabildendir. ***** «Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve 'Ben Müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? (Fussilet, 33.) âyeti de buna misaldir. Bu son âyetin müezzinler hakkında indiğini Hazret-i Âişe, İbn-i Ömer, İkrime ve Sahâbe'den bir cemaat rivâyet ederler. Halbuki âyet Mekkî'dir. Ezan ancak, Medine'de okunmuştur.

Hükmü nüzûlünden önce olan âyetlere misal, abdest âyetidir. Buhârî, Hazret-i Âişe'nin şöyle dediğini rivâyet eder: Medine'ye yaklaştığımız bir sırada gerdanlığımı çölde düşürmüşüm. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) devesinden inip bir yerde konakladı, ayaklarını uzatıp başını kucağıma koyarak uyudu. Bu sırada Hazret-i Ebû Bekr çıkagelip bana şiddetli bir tokat attı. Bir gerdanlık için bu kadar insanı yolundan alıkoyup hapsettin, dedi. Resûlüllah uyandı. Sabah namazı vakti girince su aradı; bulamayınca: ***** «Ey îman edenler, namaza kalktığınız zaman..» (Mâide, 6.) âyeti bütünüyle nâzil oldu. Âyet, icmâen Medenî'dir. Abdest, namazla birlikte Mekke'de farz olmuştu.

İbn-i Abdi'l-Berr. Savaşa katılan herkesce malumdur ki, Resûlüllah namaz farz olduktan sonra abdest almadan namaz kılmamıştır. Bunun aksini câhil ve inatçı olan iddia edebilir. Daha önce fiilen yapıldığı halde, abdest âyetinin sonradan inmesi, farziyetinin âyetin nüzûlüyle desteklenmesidir, der. Başkalarıda ayetin abdestle ilgili kısmının namazın farziyeti ile birlikte önceden teyemmümün zikredildiği diğer kısmının da sonradan inmesi muhtemeldir, derler. Derim ki, bunu icma reddeder. Çünkü âyet Medine'de nâzil olmuştur.

Buna bir başka misal, Cuma âyetidir. Bu âyet Medine'de nâzil olmuştur. Cuma namazı ise Mekke'de farz kılınmıştır.

İbnu'l-Feres: Cuma namazı kesinlikle Mekke'de kılınmadı:. Bunu, İbn-i Mâce'nin AbdurRahmân b. Ka'b. b. Mâlik'den rivâyet ettiği şu sözü reddeder: Gözünü kaybettikten sonra, babamın rehberliğini yapıyordum. Onunla beraber Cuma namazına gitmiştim. Ezanı duyunca Ebû Umame Es'ad b. Zurâre için istiğfara başladı. Ona: Babacığım, her cuma ezanını işittiğinde, Es'ad b. Zurâreye dua ettiğini görüyorum, bunun sebebi nedir? diye sordum. Babam: Oğlum, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den Medine'ye hicret etmeden önce bize ilk cuma namazını kıldıran o olmuştu. Onun için hatırlayıp kendisine duada bulunuyorum, cevabını verdi.

Bir diğer misal: ***** «Sadakalar mutlaka fakirlere... mahsustur.» (Tevbe, 60.) âyetidir. Bu âyet hicretin 9. yılında nâzil olmuştur. Oysa zekât, hicretin ilk yıllarında bu âyet inmeden önce farz kılınmıştı. İbnu'l-Hassâr: Zekatın sarf mahalleri, bu konuda âyet inmemiş olmasına rağmen daha önceden biliniyordu. Nitekim âyet nâzil olmadığı halde, abdest almak biliniyordu. Uygulanan bu hüküm, âyet nâzil olunca kuvvetlendirilmiş oldu, der.