EL-İTKÂN | İMÂLE, FETH ve İKİSİ ARASlNDAKİ KlRÂAT


 

30 - İMÂLE, FETH ve İKİSİ ARASlNDAKİ KlRÂAT

1183 İbnu'l-Kâsıh gibi kırâat alimlerinden Bazıları, bu konuda müstakil eserler yazmışlardır. İbnu'l-Kâsıh, «K u r r a t u' l - A y n f î' l - F e t h i v e' l - i m â l e ve B e y n e' l - L a f z a y n» adında bir eser telif etmiştir.

ed-Dani şöyle der: Fetha ve imale, Kur’ânın kendi dilleriyle nâzil olduğu, fasih konuşan Arapların kullandığı, yaygın olan meşhur üç lügattir. Fetha; hîcâz kurrâsının, imale de Necid'li Temim, Esed ve Kays kabileleri kurrâsının lügatidir. Fetha ve imalinin aslı, Huzeyfe'den merfûan nakledilen şu hadise dayanmaktadır Kur’ânı, Arabın ses ve sedasına uyarak okuyunuz. Sakın, fâsık ve Ehl-i Kitaptan olanların sesleriyle okumayınız. Şüphe yok ki imale, yedi harf ve Arabın ses ve sadasındandır.

……………………

1186 İbn-i Ebî Şeybe, «T a r i h u' l - K u r r â» adlı eserinde Ebû Âsımu'd-Darir el-Kûfi ve Muhammed b. Abdillah tarikiyle Âsım, Zerru'bnu Hubeyş'in şöyle dediğini rivâyet eder: Sahebeden biri Abdullah b. Mesûd'a Tâhâ'yı okudu. Hâ harfini kesra ile telaffuz etmedi. Bunun üzerine İbn-i Mesûd; Tâ ve Hâ harflerinin kesresiyle Tihî şeklinde kırâat etti. Sahâbî tekrar Tâhâ şeklinde okudu. İbn-i Mesûd'da kıraatini aynen tekrarladı, sonra şöyle dedi: Yemin ederim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana aynen böyle kırâat ettirdi.

İbnu'l-Cezerî, bu hadisin garib olduğunu, ancak bu şekliyle bilindiğini, sâlih bir kimse olmakla beraber kitablarının zayi olduğunu, hadisleri hafızasından rivâyet ettiğini, bu sebeple rivâyetinin zayıf olduğunu ifade eder.

İbn-i Ebî Şeybe şöyle der: Vaki' ve A'meş, İbrahim'in şöyle dediğini rivâyet ederler: Fasih Arap kurrâsı, elif ve ye harflerini kıraatta eşit tutarlar, yani, elif ve ye harflerinden tefhim ve imale anlaşılır.

Bir önceki hadisi İbn-i Merdeveyh Tefsirinde rivâyet ederek, sonuna: Cebrâîl bunu böylece indirdi, cümlesini ilâve ettiğini, belirtmek isterim.

«Cemâlu'l-Kurr â»da, Safvân b. Assâl, ***** kelimesinde, Resûlüllah'ın bu kelimeyi imale ile okuduğunu rivâyet eder. Bu kıraatından sonra Resûlüllah'a: Kureyş lehçesinde olmadığı halde, niye imale ediyorsun, diye sorulur. Resulullah cevaben: Bu, dayılarım Benî Sa'd'ın kıraatidir, buyurur.

İbn-i Eşte, Ebû Hâtim'in şöyle dediğini rivâyet eder: Kûfeliler imâlede, Mushaftaki ye harfinin elif harfi yerine yazıldığını ileri sürerek, delil getirirler. Yazılışa bağlı kalırlar. Ye harfine yakın okuyuşu belirtmek için, imale ederler.

1189 İmâle; çoğunlukla fethadan kesreye, eliften yâ'ye doğru sesin yönlendirilmesidir. Gerçek imâle budur. Buna bazan, izcâ', bath ve kesre denilir. Her ikisi de kıraatta caizdir. Şedîd, halis taklîb'den ve mübalağaları işba'dan kaçınmaktır. Mutavassıd ise, mutavassıt fetha ile şiddetli imâle arasıdır.

ed-Dani şöyle der: Ulema, bunlardan hangisinin daha güzel ve daha evlâ olduğu hususunda, farklı görüşlere sahiptir. Ben, beyne beyne olanı mutavassıt imâleyi tercih ederim. Çünkü bununla, imâlenin gayesi hasıl olur. Bu da elifin asılda yê olduğunu bildirmek, bir başka yerde bunun yê'ye inkılâb ettiğini veya kendisine yakın olan kesreye veya yê'ye benzediğini belirtmektir.

Fetha ise okuyucunun harfi telaffuz ederken ağzını açmasıdır. Buna tefhim denilir. Şedid ve mutavassıt olmak üzere ikiye ayrılır. Şedîd; okuyanın o harfi okurken ağzını sonuna kadar açmasıdır. Kur’ân kıraatında bu caiz değildir. Hatta, Arap lehçelerinde de yoktur. Mutavassıt; şeddetli fetha ile mutavassıt imâle arasıdır. ed-Dani, kurrâdan fetha ile okuyanların kullandığı kıraatin, bu olduğunu söyler.

Kurra, imâlenin, fethanın bir nevi olup olmadığı veya her ikisinin başlıbaşına birer asıl olup olmadığı konusunda, ihtilaf etmiştir. Birinciye göre imâle, bir sebebe bağlı olarak yapılır. Bu sebep kalktığı takdirde, fetha gerekli olur. Sebep bulununca da, fetha ve imâle caiz olur. İmâle edilen her kelimenin, Araplardan mutlaka fetha ile okuyanı bulunur. Buna göre fethanın asıl olduğu, imâlenin de onun fer'i olduğu ortaya çıkar.

1- İmâlenin Sebepleri

1193 İmâle, beş yönde mütâlâa edilir: Sebebi, vecihleri, faydası, imâle eden ve imale edilen.

Kurra, imâlede sebeplerin on olduğunu söyler.

İbnu'l-Cezerî şöyle der İmâle iki şeye dayanır. Birincisi kesre, ikincisi yê'dir. Her biri, imâle yapılan harften önce ve sonra olduğu gibi, imâle mahallinde takdiri de olur. Kesre ve ye, bazan ne lafızda mevcut olur, ne de imâle mahalline takdir edilir. Fakat bunlar, kelimenin bazı değişik hallerinde ortaya çıkarlar. Elif veya fetha, imâle edilen başka bir elif veya fethadan dolayı, imâle adı verilir. Elif bazan da imâle edilen elife benzediğinden dolayı, imâle edilir.

İbnu'l-Cezerî şöyle der: Çokça kullanma sebebi ile harfle isim arasını ayırmak için, İmâle yapılır. Böylece sebepler on ikiye ulaşır. Önceki kesreden dolayı yapılan imâlenin şartı, kendisiyle elif arasına fasıla olarak bir harfin girmesidir. ***** gibi. Bu fasıla, elifin varlığı ile artaya çıkar. İmale yapılmış fethanın, kendisiyle kesre veya iki harf arasında, fasılası yoktur. Bu iki harften birincisi ***** kelimesi gibi sakin veya ikisi de meftuhtur, diğeri de gizliliğinden dolayı hâ harfidir. İmâle harfinden önce gelen ye ise, ***** ve ***** kelimelerinde olduğu gibi ya elife bitişiktir veya ***** kelimesinde olduğu gibi biri hâ ***** olmak üzere iki harf ile fasl edilmiştir. İmâle harfinden sonra gelen kesrenin ***** kelimesinde olduğu gibi lâzım, ***** ve ***** kelimelerinde olduğu gibi, arızî olması müsavidir. İmâle harfinden sonra gelen, yê harfi, *****kelimesinde olduğu gibidir. Mukadder kesre ise, ***** kelimesinde olduğu gibidir. Zira bunun aslı ***** dir. Mukadder yâ de; ***** ve ***** kelimelerinde olduğu gibidir. Çünkü bunların her birindeki elif, yeden münkaliptir. Çünkü bunlarda ye harfi müteharrik (harekeli), makabli (kendinden önceki) meftuhtur. Kelimenin bazı hallerinde arız olan kesre; ***** kelimelerinde olduğu gibidir. Çünkü bunlara, müteharrik merfû zamir bitiştiğinde, fâil fiili (üç harfli kök fiilin birinci harfi) meksûr olur. ***** ve ***** misallerinde olduğu gibi, ârız olan yê harfinde böyledir. Çünkü bunlann elifleri vav'dan münkaliptir. Bu kelimelerde imale yapılması Vav'ın ***** ve ***** de olduğu gibi ye harfine kalbolunmasındandır. İmâleden dolayı yapılan imâle, Kisâi'nin yaptığı gibi; ***** misalinde görülen nûndan sonraki elifin imâlesidir. Çünkü ***** kelimesinde elif, imâle içindir. Kendisinden sonra imâle harfi bulunmadığından ***** kelimesinde imâle yapmamış, bunu ***** kelimelerine uyarak imâle yapmıştır. Benzerlikten dolayı imâle ***** kelimesindeki gibi müenneslik elifi ***** kelimesine benzerliklerinden dolayı ***** ve ***** kelimelerinin elifidir. Çokça kullanılışından dolayı imâle, «M e n h e c» adlı eserde zikredildiği üzere, her üç durumda ***** kelimesinin imâlesi gibidir. İsimle harfi birbirinden ayırmak için yapılan imâle, Sibeveyh'in dediği gibi, fevatih'in imâlesidir. Çünkü mu'cem harflerde ***** ve ***** nın imâlesi yapılır. Zira bunlar, isimdir. ***** ve ***** gibi harf değillerdir.

2- İmâlenin Vecihleri

1201 İmâle vecihlerinden dördü, yukarıdaki sebeplerle ilgilidir. Aslı, münasebet ve iş'ar olmak üzere, ikidir. Münasebet; bir kısımdan ibarettir. Bu da, lafızda mevcut olan sebepten dolayı veya bir başka imaleden dolayı yapılan imaledir. Kurra bununla, imale edilen harfin telaffuzuna yakınlığı dolayısıyla bir önceki harfin aynı tarzda ve aynı şekilde teleffuz edilmesini kastetmiştir, iş'ar; üç kısımdır. Harfin aslını iş'ar, bazı yerlerde kelimeye sonradan arız olduğunu iş'ar edene benzeyen iş'ardır.

3- İmalenin Faydası

İmâlenin faydası, lafızda kolaylıktır. Çünkü dil, fetha ile yükselir, imale ile alçalır. Alçalma dile, yükselmeden daha hafif gelir. İmale eden de, bu yüzden imale yapmıştır. İmale yapmayıp feth ile okuyanlar, feth'in daha metin veya asıl olduğunu dikkate almışlardır. İbn-i Kesir hariç, on kırâat imamı, imale yapmıştır. İbn-i Kesir, Kur’ân'ın hiçbir yerinde imale yapmamıştır.

İmale edilen yerlerin tamamını öğrenmek için, kırâat kitablarına ve imâle hakkında yazılmış eserlere müracaat edilir. Biz burada belirli kaidelere bağlı olanları zikredeceğiz.

4- Bazı Kurrânın Yaptığı İmâleler

1205 Hamza, Kisâî ve Halef, Kur’ân'da mevcut ye harflerinden munkalib olan her elifi, imâle ederler. .***** gibi isim veya fiil olsun, bu kelimelerde imâle yaparlar.

***** gibi ***** ve ***** vezninde her te'nis elifini imale ederler. Buna ***** kelimelerinide ilâve ederler. Zamme veya fetha ile ***** vezninde olan ***** gibi; ***** ve **** vezninde olan her te'nis elifini imale ederler.Buna ***** kelimelelerinide ilâve ederler. Zamme veya fetha ile ***** vezninde olan ***** gibi; ***** ve ***** kelimelerinide imâle ederler. Mushafta ye ile yazıları; ***** iftifham için olan ***** gibi kelimeleri de imâle ederler. Bunlardan; ***** kelimelerini istisna ederler. Hiçbir durumda, bunlarda imâle yapmazlar.

Aynı şekilde evveli meksûr veya mazmûm olan vâvî kelimeleri de imâle ederler. Bunlar; nasıl olursa olsun ***** nasıl gelirse gelsin ***** vekelimeleridir.

Birbirine uygun olan onbir surenin âyet başlarını da imâle ederler. Bu sûreler; Tâhâ, Necm, Meâric, Kıyâme, Nâziat, Abese, A'lâ, Şems, Leyl, Duhâ, ve Alak sûreleridir. Bu sûreler üzerinde Ebû Amr ve Verş onlara uymuşlardır.

Hangi vezinde olursa olsun, râ'dan sonra elif gelen her kelimede Ebû Amr, imâle yapmıştır. Bunlardan Bazıları; ***** ve ***** kelimeleridir. Nasıl gelirse gelsin, ***** veznindeki eliflerde de imâle yapmışlardır.

Ebû Amr ve Kisâî, kendi sinden sonra, sonda bulunan râ'dan önceki her elifi, imâle ederler. Bunlar; ***** kelimeleridir. Bunların elifleri ister aslî, ister zâid olsun, müsavidir.

Hamza, aynel fiili (üç harfli kök fiilin ortadaki harfi) elif olan mazi fiilde imâle yapar. Bunlar; ***** fiilleridir. Bunlar ne şekilde olursa olsun, nasıl gelirse gelsin, değişmez.

Kisâî, on beş harften sonra gelen, makablinde mutlak vakf bulunan te'nis tâ'sında imâle eder. Bu harfler şu cümlede toplanır;***** ve ***** fe-ye, ***** ve ***** kelimeleri cime, ***** ve ***** kelimeleri se'ye, ***** ve ***** kelimeleri te'ye, ***** ve ***** kelimeleri ze'ye, ***** ve ***** kelimeleri ye'ye, ***** ve ***** kelimeleri nûn'a, ***** ve ***** kelimeleri be'ye, ***** ve Âli kelimeleri lâm'a, ***** ve ***** kelimeleri zâ'ya, ***** ve ***** kelimeleri vâv'a, ***** ve ***** kelimeleri dâl'a, ***** ve ***** kelimeleri şin'e, ***** ve ***** kelimeleri mim'e, ***** ve ***** kelimeleri de sin'e misaldir.

Kisâî, on harften sonra, mutlak olarak fetha okunduğunu söyler. Bunlar; ***** ve isti'lâ harfleri olan ***** ile, geri kalan ***** ifade edilen dört harftir. Bu harflerden önce sakin ye veya bitişik kesre veya imâle edilen sakinden ayrı bulunursa imâle edilir, aksi takdirde fetha okunur.

Geride, belirli bir kaideye bağlı bulunmayan, üzerinde ihtilâf edilen, tafsile lüzumu olan bir kısım harfler kalmıştır. Daha geniş bilgi, bu konuda yazılmış kitaplarda mevcuttur.

Hamza, Kisâî, Halef, Ebû Amr, İbn-i Âmir, Ebû Bekr, beş surenin evvelindeki ***** larda imâle yaparlar. Verş de, beyne beyne imâlede bulunur.

Ebû Amr, Kisâî ve Ebû Bekr Âsım, Meryem ve Tâhâ sûrelerinin başlangıcındaki hâ'de imâle yaparlar. Hamza ve Halef, Tâhâ'nın hâ'sında imâle etmişlerdir. Ebû Amr hariç, ***** larda imâle edenler, Meryem sûresinin evvelindeki yeyi imâle etmişlerdir. Hamza, Kisâî, Halef ve Ebû Bekr ***** kelimesinde de imâle etmişlerdir. Bu dördü, Tâhâ'nın, Tâsinmîm'in , Tâsîn'in tâ'larında ve yedi surenin başı olan Hâmîm'lerin hâ'sında imâle etmişlerdir. Hâ'nın imâlesinde İbn-i Zekvan, onlara uymuştur.

5- İmâlenin Kerih Görüldüğü Yerler

1218 Bazı ulema; Kur’ân, tefhim için inmiştir, hadisinden dolayı imâleyi kerih görmüşlerdir. Bunlara, şu yönlerde cevap verilir:

1- Kur’ân önce, böyle nâzil oldu. Fakat sonradan imâleye ruhsat verildi.

2- Hadisin mânası, kurrânın kıraati üzere okumaktır. İmâle yapılırken ses, kadın sesi gibi inceltilmez.

3- Hadisin mânası, Kur’ân'ın müşriklere karşı şiddet ve ağır ifade kullanmasıdır. «C e m â l u' l - K u r r â»da müellif şöyle der: Bu söz, hadisi tefsir etmekten uzaktır. Çünkü Kur’ân aynı zamanda, rahmet ve merhamet üzere de inmiştir.

4- Hadisin mânası; tazim ve tebcildir. Yani onu tazim ve tebcil ediniz, demektir. Böylece; Kur’ân'ın tazim ve tebciline teşvik etmiştir.

5- Tefhim'den murad; kelimenin ortasını, sükun hariç, ihtilâf edilen yerlerde, zamme ve kesra ile harekelemektir. Çünkü bu, kelime yapısına en yakın ve en uygun düşmektir.

ed-Dani şöyle der: Bu hadis, İbn-i Abbâs tarafından böyle tefsir edilmiştir. Bize İbn-i Hakan, Ahmed b. Muhammed, Ali b, Abdilaziz, ona da Kasım rivâyet etmiştir. Kasım, Kisâî'den, Selmân ve Zühri'den, İbn-i Abbâs'ın şöyle dediğini duydum demiştin Kur’ân; ***** ve benzeri ağır kelimelerle, teskîl ve tefhim üzere nâzil oldu. ed-Dani sonra, Hâkim'in Zeyd b. Sâbit'ten merfûan rivâyet ettiği şu hadisi zikreder: Kur’ân, tefhimle nâzil oldu. Bu hadisin râvilerinden biri olan Muhammed b. Mukâtil, Ammar'ın: ***** (Mürselât, 6.) âyeti ile ***** kelimesi hariç, bütün kelimeleri tefhim ederler. Onlar, ***** kelimesinin şin harfini sakin kılarlar. Necid ehli bu harf hariç, kelâmda tefhim yapmazlar, onlar, ***** kelimesindek şîn harfini esre okurlar. ed-Dani; Bu izahın hadisin tefsirine daha uygun olduğunu ifade eder.