35 - KUR’ÂN TİLÂVETİNİN ÂDABl
1320 Bu konuda Bazı ulema, müstakil eserler yazmıştır. Bunlardan biri olan Nevevî; «et-Tıbyan, Şerhu'l-Muhezzeb, el-Ezkâr» adlı eserlerinde, tilâvet adabından bir kısmını zikretmiştir. Ben burada, bunları özetlemekle birlikte, bazı ilâvelerde bulunarak kolayca istifade edilmesi için, ayrı meseleler halinde ele alacağım.
1- Kur’ân Okumanın Fazileti
1321 Kur’ân'ı sıkca okumak ve tilâvetinde bulunmak, müstehaptır. Allahu Tealâ, devamlı surette Kur’ân okuyanları överek, şöyle buyurur: ***** «..gece saatlerinde... Allah'ın âyetlerini okuyarak...» (Âl-i İmran, 113. âyet.)
Buhârî ve Müslim, İbn-i Ömer'den şu hadisi rivâyet ederler: Hased, yalnız iki şeyde yapılır. Biri, Allah'ın kendisine Kur’ân okuma nimetini verip, gece gündüz onu tilâvet edene yapılan hasettir. (Diğeri de, Allah'ın kendisine mal verip, onu gece-gündüz Allah yolunda harcayan kimsedir.) Tirmizî, İbn-i Mesûd'dan şu rivâyette bulunur: Allah'ın Kitab'ından bir harf okuyana, bir sevap verilir. Bu bir sevap, on sevap değerindedir Gene Tirmizî, Ebû Said'den yaptığı bir başka rivâyette, Resûlallah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: Allahu Teâlâ şöyle der Kur’ân okuma ve Beni zikretmekden dolayı Ben'den istekte bulunamayana, istekte bulunanların en iyisini veririm. Allah kelâmının diğer kelama olan fazileti, Allah'ın diğer mahlûkata olan fazileti gibidir.
Müslim, Ebû Umâme'den şu hadisi nakleder:
Kur’ân okuyunuz, çünkü o, kıyamet günü kendisini okuyanlara şefaatçi olacaktır. Beyhaki, Hazret-i Âişe'den şu hadisi nakleder:
İçinde Kur’ân okunan evler, sema ehline, tıpkı yıldızların dünya ehline göründüğü gibi görünür. Müslim, Hazret-i Enes'den şu hadisi rivâyet eder:
Evlerinizi, namaz ve Kur’ân kıraati ile nurlandırınız. Gene Müslim, Numan b. Beşir'den şu hadisi rivâyet eder:
Ümmetin en faziletli ibadeti, Kur’ân kıraatidir. Müslim, Semuretu'bnu Cundeb'den şu hadisi rivâyet eder:
Her davet eden, verdiği ziyafete gelinmesini ister. Allah'ın ziyafeti ise Kur’ân'dır. Bu ziyafeti kaçırmayınız. Müslim, Ubeydetu'l-Mekki'den merfû ve mevkuf olarak şu hadisi rivâyet eder:
Ey Kur’ân ehli, Kur’ân'ı bir kenarda terketmeyin. Onu, hakkıyla tilâvet ederek, gece-gündüz okuyun, yayın. Felah bulmanız için, içindekileri hayatınıza uygulayın.
Selefi salihinin Kur’ân okuma miktarında bazı âdetleri vardı. Kur’ân'ın çokça okunmasında, en çok varid olan şunlardır: Dördü gündüz, dördü gece olmak üzere bir günde sekiz Hâtim, dört Hâtim, üç Hâtim, iki Hâtim, ve bir Hâtim yapanlar bulunurdu.
Hazret-i Âişe, bunu kınamıştır. İbn-i Ebî Davud, Müslim b. Mihrak'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Hazret-i Âişe'ye Kur’ân'ı, bir gecede iki ve üç kere hatmedenler olduğu söylenince şöyle dedi: Bir gecede bu kadar hatmedip etmemeleri önemli değildir. Bir geceyi bütünüyle, Resûlüllah'ın yanında ibadetle geçirdim. O, Bakara, Âl-i İmran ve Nisa sûrelerini okur, müjdeleyici olan her âyette durur, dua ve niyazda bulunur, azab ihtiva eden korkutucu âyetlerden sonra durur, duada bulunur ve mağfiret dilerdi.
Kur’ân'ın hatminde ayrıca, iki gece veya üç gecede bir Hâtim yapanlar da olmuştur. Makbul olanı da budur.
Bazı kimseler, Kur’ân'ın bundan daha az bir zamanda hatmedilmesini kerih görmüşlerdir. Bunu, Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin Abdullah b. Ömer'den merfûan rivâyet ettikleri şu hadise dayarlar:
Kur’ân'ı üç günden az bir zamanda okuyan, mânasını kavrayamaz. İbn-i Ebî Davud ve Said b. Mansûr, İbn-i Mesûddan merfûan şu rivâyette bulunmuşlardır:
Kur’ân'ı üç günden az bir zamanda hatmetmeyiniz.
Ebû Ubeyd'in rivâyet ettiğine göre Muaz b. Cebel,
Kur’ân'ın üç günden az bir zamanda hatmini kerih görürdü.
Ahmed b. Hanbel ve Ebû Ubeyd, Said b. Münzir'in şöyle dediğini rivâyet eder: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):
Kur’ân'ı üç gecede hatmetsem, olur mu? derdim. O' da yapabiliyorsan evet, şeklinde cevap verdi.
Kur’ân'ın hatminde ayrıca; dört, beş, altı ve yedi gecede bir Hâtim yapanlar olmuştur. Bu en normal ve en güzel olanıdır. Sahâbe-i Kirâm ve daha sonrakilerin bir çoğu, bu şekilde hatmederlerdi.
Buhârî ve Müslim, Abdullah b. Amr'dan şöyle dediğini rivâyet ederler:
Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün bana, Kur’ân'ı bir ayda hatmet, dedi. Kendisine, daha az zamanda hatmedebilirim deyince: Öyleyse on günde bir hatmet, buyurdu. Tekrar daha az bir zamanda hatmedebilirim, deyince; o halde, yedi günde bir hatmet. Bundan daha aza indirme, cevabında bulundu.
Ebû Ubeyd ve diğer ulema, Vasi' b. Hibbân tarikiyle, bundan başka rivâyeti olmayan Kays b. Ebî Sa'sa'a'dan şöyle dediğini rivâyet ederler: Vasi' Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a Kur’ân'ı ne kadar zamanda hatmedeyim, diye sordu. Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de on beş günde bir, cevabını verdi. Bundan daha az bir zamanda hatmedebilirim, deyince; öyleyse, bir haftada hatmet, buyurdu.
Kur’ân'ı; sekiz gün, on gün, bir ay veya iki ayda hatmedenler vardır. İbn-i Ebî Davud, Mekhûl'ün şöyle dediğini rivâyet eder: Resûlüllah'ın Eshâbından güçlü olanların Bazıları, Kur’ân'ı bir haftada, Bazıları bir ayda, Bazıları iki ayda, Bazıları da daha uzun bir zamanda hatmederlerdi.
1342 Ebû'l-Leys Semerkandi, «e l - B u s t â n» adlı eserde: Her Kur’ân okuyanın, en azından senede iki kere hatmetmesi gerekir, der.
Hasan b. Ziyad, Ebû Hanife'nin şu sözünü nakleder: Kur’ân'ı Kerimin senede iki kere hatmeden, hakkını vermiş olur. Çünkü Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatı senesinde Kur’ân'ı, Cebrâîl (aleyhisselâm)a iki kere arzetmişti.
Diğerleri şöyle der: Ahmed b. Hanbel'in rivâyet ettiğine göre, bir özür olmadan, kırk günden fazla hatmi tehir etmek, mekruhtur. Çünkü Abdullah b. Ömer, Nebi'ye (sallallahü aleyhi ve sellem): Kur’ân'ı ne kader zamanda hatmedelim, diye sorduğunda: Kırk günde bir hatmedin, cevabını vermiştir. Bunu, Ebû Dâvud rivâyet etmiştir.
Nevevî «e l - E z k â r» adlı eserinde şöyle der: Muhtar olan, Hâtim müddetinin şahıslara göre değişmesidir. Kur’ân'ı okurken, âyetlerindeki hikmet ve bilgiler üzerinde ince düşünceye dalan kimse, okuduğunu iyice anlayacak kadar âyetle iktifa etmelidir. Aynı şekilde, ilim yaymakla uğraşan veya devlet kademelerinde vazife yapan, önemli içtimai ve dini işlerle uğraşanlar, vazifelerine mani olmayacak ölçüde Kur’ân okumaları gerekir. Şayet Kur’ân okuyanlar bu gibi kimselerden değilse, kıraatta usandırıcı ve bıktırıcı dereceye varmadan, mümkün olduğu kadar tilâveti çoğaltmalıdır.
2- Kur’ân Okumayı İhmal Etmenin Cezası
1346 Kur’ân'ı ezberledikten sonra unutmak, büyük günahlardandır.
Bunu Nevevî, Ebû Dâvud ve diğer muhaddislerin şu hadisine dayanarak «e r - R a v d a» adlı eserinde şöyle açıklar: Ümmetimin günahları bana arzolunduğunda Kur’ân'dan bir sûreyi veya âyeti ezberleyip unutan kimsenin günahı kadar büyük günah görmedim.
Aynı zamanda şu hadisi de rivâyet eder: Kur’ân'ı okuyan, sonra da unutan kimse, kıyamet gününde Allah'a eli kesik olarak kavuşur.
Buhârî ve Müslim'in rivâyet ettikleri bir hadisde de: Kur’ân'ı devamlı okuyunuz. Allah'a yemin ederim ki Kur’ân'ı unutmak, bağlı deveyi kaçırmaktan daha şiddetlidir.
3- Kur’ân'ın Abdestsiz Okunup Okunmayacağı
1349 Kur’ân okumak için abdest almak müstehabdır. Çünkü kırâat, en faziletli zikirdir. Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem), hadisde sabit olduğu üzere, abdestsiz zikirde bulunmayı kerih görürdü.
İmâmu'l-Harameyn şöyle demiştir: Abdestsiz Kur’ân okumak, mekruh değildir. Nebi'den sahih olarak rivâyet edildiğine göre Resûlüllah, abdestsiz de Kur’ân okurdu.
Nevevî «Şerhu'l-Muhezzeb»inde şöyle der: Kur’ân okuyan bir kimse yellenme ihtiyacı duysa, yellenme bitene kadar kıraati bıraksın. Cünüb ve hayız halinde olanların, Kur’ân okumaları haramdır. Fakat, Mushafa bakmaları ve kıraati kalpden geçirmeleri caizdir. Ağzı pis olanların, Kur’ân okumaları mekruhtur. Pis elle Mushafa dokunmak, haram olduğu gibi, bunun da haram olduğu söylenir.
4- Kur’ân Okunabilecek Yerler
1352 Kur’ânın temiz bir yerde okunması sünnettir. En faziletli yer, mescittir. Bazıları Kur’ânın, hamamda ve yolda okunmasını kerih görürler. Nevevî, mezhebimize göre bu iki yerdeki kırâat, kerih değildir, der. Şa'bi'nin; pis yerlerde çalışan değirmende tilâvetin mekruh olduğu şeklindeki rivâyetini nakleder, mezhebimize uygun olan da budur, der.
5- Kur’ân Okumanın Adabı
1353 Tilâvet esnasında başını öne eğerek, sükun ve vakarla, huşu içinde, kıbleye dönerek oturmak, müstehabdır.
6- Kur’ân Okumadan Önce Misvaklanmak
1354 Temizlik ve tazim gayesiyle, tilâvetten önce misvaklanmak, sünnettir. İbn-i Mâce, Hazret-i Ali'den mevkufen, Bezzâr da yine Hazret-i Ali'den merfûan, sağlam bir senedle, şu hadisi rivâyet eder:
Ağzınız, Kur’ânın yoludur. Onu misvakla temizleyiniz.
Kıraati kesip, vakit geçirmeden tekrar döndüğünde nasıl Eûzü Besmele çekmek müstehab ise, misvak kullanmak da müstehabdır, derim.
7- Kıraattan Önce Eûzü Besmele Çekmek
1356 Kıraattan önce Eûzü Besmele çekmek, sünnettir. Kur’ân-ı Kerim'de: ***** «Kur’ân okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.» (Nahl, 98. âyet) buyrulur. Yani kıraatini murad ettiğin zaman, demektir. Bazıları da âyetteki ifadeyi dikkate alarak, tilâvetten sonra Eûzü Besmele çekileceği kanaatındadırlar. Bazıları ise; âyetteki açık emre dayanarak, Eûzu'nün vacib olduğu kanaatındadırlar.
Nevevî şöyle der: Tilâvette bulunan kimse, karşılaştıklarına selam verir. Kıraatına devam edecek olursa, yeniden Eûzü çekmesi iyi olur. Muhtar olan Eûzü: ***** Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım. demektir. Seleften Bazıları bu ibareye; ***** kelimelerini de ilâve ederler.
Hamza'dan şöyle nakledilir: Eûzü yerine; ***** kelimeleri kullanılabilir. Kur’ân lâfzına uygunluğundan dolayı hanefiyye'den «H i d a y e» sahibi, bu kelimeleri tercih eder.
Humeyd b. Kays : *****
Acımasız olan Şeytan'dan, gücü herşeye yeten Allah'a sığınırım.
Ebû's-Semâl : *****
Azgın Şeytan'dan, güçlü olan Allah'a sığınırım.
Bazıları : *****
Kovulmuş Şeytan'dan, Yüce Allah'a sığınırım.
Diğer Bazıları da: *****
Kovulmuş Şeytan'dan Allah'a sığınırım. O çok iyi işiten, herşeyi bilendir. Şeklinde okumuşlardır. Bu konuda başka lafızlar da vardır.
1363 el-Hulvani, «C a m i'» adlı eserinde: Eûzu'de belirli bir şekil yoktur. İsteyen mevcut ifadeye ilâve eder, isteyen de kısaltabilir, der.
İbnu'l-Cezerî, «e n - N e ş r» adlı eserinde: Kırâat imamlarına göre muhtar olan, Eûzu'nün cehren okunmasıdır, der. Mutlak olarak serbest bırakıldığı da söylenir. Bu, Fatiha dışındaki sûrelerde olur. Bütün sûrelerde Eûzu'nün cehren okunması, serbest bırakılmıştır.
Ebû Şâme, bunu belli şartlara bağlamıştır. Bu şart, yanındakinin, okunanı duymasıdır. Eûzu'yu cehren okumak, telbiye ve bayram tedbirlerindeki cehr gibi, kıraatin şiarını izhar etmektir. Cehren okumanın faydalarından biri, dinleyenin başlangıçta susması, ondan hiç bir kelimeyi kaçırmamasıdır. Şayet Eûzü gizli okunursa, dinleyen kimse âyetlerin bir kısmını kaçırdıktan sonra, okunanı ancak takip edebilir. İşte, namazla, namaz dışındaki kırâat arasındaki fark budur.
1365 Eûzu'nün gizli okunmasındaki murad ne olduğu hususunda müteahhirûn, farklı görüşlere sahiptirler. Cumhur; bundan muradın gizlilik olduğu, ancak, Eûzu'nün telaffuzu ve okuyanın bunu işitmesi gerektiği inancındadırlar. Eûzu'yu telaffuz etmeden, içinden geçirerek gizlenebileceği de söylenir.
İbnu'l-Cezerî; eğer bir kimse kıraati keser, selâm almakla bile olsa araya başka bir kelâm sokarsa, Eûzu'yu iade eder. İlave ettiği kelâm kıratla ilgili ise, Eûzu'yu tekrar etmez. Cemaat halinde söylense bile, Eûzü çekmek, sünneti kifâye mi, yoksa sünneti ayn mıdır? Cemaattan birinin Eûzü çekmesi, yemekten önceki Besmele gibi kafi midir? Bu hususta açık bir delile rastlayamadım. Doğru olan, herkesin Eûzü çekmesidir. Çünkü Eûzü çekmekten maksat, tilâvette bulunanın, şeytanın şerrinden korunması ve Allah'a sığınmasıdır. Bu yüzden birinin Eûzü çekmesi, diğeri için kâfi değildir, der.
8- Sûrelerin Evvelinde Besmele Çekmek
1367 Berâe sûresi hariç, her sûrenin evvelinde Besmele çekilmelidir. Ulemanın ekserisi, Besmelenin bir âyet olduğunu kabul eder. Şayet Besmeleyi terkedecek olursa, ekseriyetin kanaatına göre, hatmin bir kısmını terketmiş sayılır. Şayet Besmele'yi sûre içinde hatırlayıp okursa, müstehap olur. Şafiî, Abbâdinin rivâyetini buna delil gösterir.
***** «Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi ona aittir...» (Fussilet, 47.), ***** «Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri... yaratan hep O'dur..» (Enam, 141.) âyetleriyle kıraata başlama durumunda; âyetlerdeki zamirlerin ***** ve ***** istiaze (Eûzü) deki şeytan lâfzına gönderilme (dönme) ihtimalinden dolayı bu âyetlerin başında, Eûzu'den sonra, te'kid ve mânanın karışmaması için Besmele okunması gerekir.
İbnu'l-Cezerî: Berâe sûresindeki âyetlerin başlangıcında Besmele çekileceği hususuna pek az kimse temas etmiştir. Ebû'l-Hasan es-Sehâvî, Berâe sûresinin ortasında Besmele çekileceğini, açıkça beyan etmiştir. Caberî ise bu görüşe katılmamıştır.
9- Kur’ân Okurken Niyet Etmek
1369 Diğer ibadetlerde olduğu gibi, Kur’ân okumak için niyet gerekmez. Ancak, namazın dışında Kur’ân okuma nezrinde bulunan bir kimse, bir zaman tayin etmişse, farz veya nezir niyyeti gerekir. Şayet niyyeti terkederse nezir, yerini bulmaz. Bunu, el-Kâmûlî, «e l - C e v a h i r» adlı eserinde nakleder.
10- Kur’ân'ın Tertîl Üzere Okunması
1370 Kur’ân kıraatında tertîl sünnettir. Cenabı Hak: ***** «...ağır ağır Kur’ân oku.» buyurmuştur. Ebû Dâvud ve bazı muhaddisler, Ümmü Selemeden rivâyet ettiklerine göre, Resulün kıraatini vasıflandırırken şöyle demiştir: Resulün kıraati, harfleri tek tek okumasıdır.
Buhârî'nin Enes'den rivâyetine göre, Enes'e Resûlüllah'ın kıraati sorulduğunda şöyle demiştir. Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) her harfi uzatarak okur.
***** «Rahmân ve Rahim olan Allah'ın adıyla derken de ***** ve ***** sıfatlarını uzatırdı.
Buhârî ve Müslim'in, İbn-i Mesûd'dan rivâyet ettiklerine göre bir sahabi İbn-i Mesûd'a şöyle dedi: Mufassal sûreleri, bir rekatta okurum. Bunun üzerine İbn-i Mesûd: Şiir okur gibi okuyorsun. Öyle insanlar var ki, okudukları Kur’ân, içlerine nüfuz etmez. Kırâat kalbe yerleşirse, o zaman fayda sağlar, buyuru..
el-Acurri, «H a m e l e t u' l - K u r' a n» adlı eserinde İbn-i Mesûd'un şu sözünü nakleder: Kur’ân'ı okurken, çürük hurma gibi dağıtıp açmayın. Şiir okur gibi okumayın. İbret verici âyetlerde durun. Kalpleri onunla harekete geçirin. Gayeniz, sûreyi bitirmek olmasın. Acurri, İbn-i Ömer'in şu hadisini merfûan rivâyet eder: Ahirette Kur’ân okuyana; Oku, derecelere yüksel, dünyada tertîl ettiğin gibi tane tane oku. Çünkü senin mevkiin, okuduğun âyetin sonundadır, denilir.
Nevevî, «Ş e r h u' l - M u h e z z e b»inde: Kur’ân'ı aşırı derecede hızlı okumanın kerahatinde ittifak edildiğini, söyler. Tertîlle okunan bir cüz, aynı müddet içinde tertîlsiz okunan iki cüzden daha efdaldir, der. Tertîl üzere okumanın müstehab olması, âyetlerin mânasını iyice kavramak içindir. Çünkü bu şekil kırâat, Kur’ân'ın yüceliğine ve sânına daha uygun, kalbe tesir yönünden daha kuvvetlidir. Bu bakımdan, mânasını anlamayan Araplar dışındaki kimselere, müstehabdır.
«e n - N e ş r» adlı eserde şöyle denir: Kur’ân'ı tertîl üzere az okumak mı, yoksa süratle okuyup çok okumak mı daha efdaldir, şeklinde ihtilaf edilmiştir. Şâfiî ulemasından Bazıları, isabetli görüş ileri sürerek şöyle demişlerdir. Tertîl üzere yapılan kıraatin sevabı, değer bakımından daha yücedir. Süratle yapılan çokça kıraatin sayı bakımından sevabı daha çoktur. Çünkü okunan her harfin, on sevabı vardır.
Zerkeşî, «e l - B u r h â n»ında şöyle der: Tertil üzere okumanın kemali, kelimelerin hakkını vermek, harflerini tane tane okumak, harfleri birbirine katmamaktır. Bunlar, tertilde en az uyulması gereken hususlardır. En mükemmel olanı da, tertilin mertebelerine göre okumaktır. Bir kimse, Kur’ân'ı istemeyerek okursa, istemeyerek telaffuz eder. Ta'zim duygusu içinde okursa, tazimle telaffuz eder.
11 - Kur’ân'ı Düşünerek Okumanın Fazileti
1381 Kur’ân'ı düşünerek ve anlayarak okumak sünnettir. Kıraatin en önemli ve en çok arzulanan gayesi budur. Böyle bir kıraattan dolayı, insanın içi ferahlar, kalbi nurlanır. Cenabı hak, Kur’ân'ı Kerimde: ***** «Kur’ân'ı düşünmüyorlar mı? (Nisa, 82.)âyeti ile ***** «(Bu Kur’ân), çok mübarek bir Kitabdır. Onu sana indirdik ki âyetlerini düşünsünler» (Sâd, 29.) buyurur. Bu âyetlerde ifade edilen tedebburdan maksat, okunan kelamın mânasını iyice düşünerek, kalbi uyanık tutmaktır. Bu durumda insan, her âyetin mânasın bilir, emir ve nehiyler üzerinde düşünür, bunların gerçek olduğuna inanır. Şayet geçmişte kusur işlemişse, özür dileyerek bağışlanmasını ister. Rahmet âyetine rastladığında sevinir ve istekde bulunur. Azab âyetine rastladığında Allah'a sığınır. Tenzih âyetine rasladığında, Allah'a tenzih ve tazimde bulunur. Dua âyetine rastladığında, tazarru ve talebde bulunur.
Müslim, Huzeyfe'nin şöyle dediğini rivâyet eder: Bir gece Resûlüllah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) beraber namaz kılmıştım. Namazda, önce Bakara, sonra Nisa, sonra da Âli İmran sûrelerini acele etmeden okudu. Tesbih âyeti geçtiğinde tesbih etti. İstek âyeti geçtiğinde istekte bulundu. Allah'a sığınmayı gerektiren bir âyet geçtiğinde, Allah'a sığındı.
Ebû Dâvud, Nesâî ve diğer hadis uleması, Avf b. Mâlik'in şöyle dediğini rivâyet ederler: Bir gece Resûlüllah'la beraber namaz kıldım. Namaza başlayınca Bakara sûresini okudu. Her rahmet âyeti geçtiğinde durdu, niyazda bulundu. Her azab âyeti geçtiğinde, yine durarak Allah'a sığındı.
Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin rivâyet ettikleri bir hadisde: Resûlüllah her kim Tîn sûresini okuyup bitirdiğinde: ***** (Evet, ben buna şahit olanlardanım) desin. Kıyame suresini okuyan da: ***** «Bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? (Elbette yeter.) âyetine gelince evet, desin. Mürselat sûresini okuyan ise; ***** «Onlar bundan sonra hangi söze inanacaklar.» âyetine gelince: ***** (Allah'a inandık) desin, buyururlar.
Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvud, İbn-i Abbâs'dan şu rivâyette bulunmuşlardır: Resûlüllah; ***** «Rabbinin yüce adını tesbih et. âyetini okurken ***** Yüce Rabbimi noksanlıklardan tenzih ederim, derdi.
Tirmizî ve Hâkim, Cabir'in şöyle dediğini rivâyet ederler: Resûlüllah (s.ö.) Eshâbın huzurunda Rahmân sûresini baştan sona okudu. Eshâbdan hiç bir ses çıkmayınca Resûlüllah: Bu sûreyi cinlere okuduğumda, sizden daha iyi mukabelede bulunmuşlardı. ***** «Şimdi Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz.» âyetleri geldikçe: ***** İlahî, Senin hiçbir nimetini yalanlamayız, hamd Sanadır.» demişlerdi.
İbn-i Merdeveyh, Deylemî, İbn-i Ebî’d-Dünya ve diğerleri, dua hakkına cidden zayıf bir senetle, Câbir'den şu rivâyeti yaparlar: Resûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) ***** «Kullarım, sana benden sorar(lar)sa (söyle): Ben (onlara) yakınım...» (Bakara, 186.) âyetini okuyunca şöyle dua ederdi:
***** ilâhî, icabeti tekeffül ederek, duayı emrettin, ya Rabbi, ben Senin emir ve fermanına her zaman itaat ederim. Senin şerikin yoktur. Davetine samimiyet ve sadakatle icabet ederim. Hamd de, nimet de, mülk de Senindir. Senin ortağın yoktur. Ben şehadet ederim ki Sen ferdsin, birsin, kimseye muhtaç değilsin, doğurmadın, doğmadın, hiçbir şey senin dengin değildir. Yine şehadet ederim ki vaadin haktır, Sana kavuşmak haktır, cennet, cehennem hepsi haktır. Kıyametin kopmasında hiçbir şüphe yoktur. Sen kabirlerdekini diriltirsin.
Ebû Dâvud ve diğerleri, Vail b. Hucr'den şu rivâyette bulunmuşlardır: Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ***** deyince, ***** dediğini işittim. Taberânî bu hadisi, başka bir lafızla, Resûlüllah'ın üç kere ***** dediğini rivâyet eder. Beyhaki, başka bir lafızla: ***** dediğini rivâyet eder.
Ebû Ubeyd, Ebû Meysere'den şu rivâyette bulunur: Cebrâîl (aleyhisselâm) Bakara sûresinin hitamında Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ***** demesini telkin etti. Ebû Ubeyd, Muaz b. Cebel'den yaptığı diğer bir rivâyette ise Resulullah: Bakara suresini bitirince her defasında***** derdi.
Nevevî: ***** Yahudiler: 'Uzeyr, Allah'ın oğludur.' dediler. (Tevbe, 30.) ve ***** «Yahudiler: 'Allah'nın eli bağlıdır (Allah cimridir).' dediler. (Mâide, 64.) gibi âyetler okunduğunda sesin azaltılması, kırâat adabındandır. Nehâi, her zaman buna uyardı.der.
12- Kırâat Esnasında Âyetlerin Tekrarı
1393 Kırâat esnasında âyetleri tekrar etmede bir beis yoktur. Nesâi ve diğer hadis uleması, Ebû Zer'den şu rivâyette bulunurlar; Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem)***** «Eğer onlara azabedersen, onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). (Maide, 118.) âyetini sabaha kadar tekrarlardı.
13- Kur’ân Okunurken Ağlamanın Fazileti
1394 Kur’ân kıraati esnasında ağlamak, müstehabtır. Ağlayamayanın, ağlamaklı olması, hüzün ve huşu içinde bulunması müstehaptır. ***** «Ağlayarak çeneleri üzerine kapanırlar.» (İsra, 109.) âyeti ile Allahu Tealâ, bu gibi kimselerin vasıflarını açıkça belirtmiştir.
Buhârî ve Müslim'de, İbn-i Mesûd'un Resûlüllah'a Kur’ân okuyuşu ile ilgili hadisde Kur’ân'ı dinlerken Resûlüllah'ın «Gözleri yaşarırdı» ibaresi bulunmaktadır.
Beyhaki, «Ş u a b u' l - i m a n»ında, Said b. Mâlik'den merfûan şu hadisi rivâyet eder: Bu Kur’ân, hüzün ve kederle indi. Okuduğunuz zamanda, göz yayı akıtın. Eğer ağlayamazsanız, ağlamaya çalışın.
Abdulmelik b. Umeyr'den mursel olarak yapılan bir rivâyette Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur. Size bir sûre okuyacağım, kim içten ağlarsa, ona cennet vardır. Şayet ağlayamazsanız, ağlamağa çalışın. Ebû Yala, «M u s n e d»indeki bir hadisde: Kur’ânı hüzünlü bir sesle okuyun. Çünkü o, hüzün içinde nâzil oldu, şeklinde rivâyette bulunur Taberânî ise şöyle der: Kıraati en iyi okuyan, Kur’ân okuduğu zaman hüzünlenendir.
Nevevî, «Şerhu'l-Muhezzeb»inde şöyle der: Kendini ağlama derecesine getirmenin yolu; tehdid, şiddetli azab, ahid ve vaadleri ifade eden âyetlerde mânayı kavramak, sonra da işlediği hata ve kusurları düşünmektir. Şayet hatırladığı kusurlardan hüzün duymuyor, içten ağlayamıyorsa, bu duyguyu kaybettiğine ağlasın. Çünkü böyle bir duygudan mahrum kalmak, bir musibettir.
14- Kıraatta Ses Güzelliğinin Önemi
1401 Güzel Sesle Kur’ân okumak ve kıraati süslemek, İbn-i Hibbân ve diğerlerinin rivâyet ettiği şu hadise göre sünnettir. Kur’ân'ı seslerinizle süsleyiniz. Dârımî'nin rivâyetinde mevcut ibarede ise: Kur’ân'ı seslerinizle güzelleştirin. Çünkü güzel ses, Kur’ân'ın güzelliğini artırır, denilmektedir.
Bezzâr ve diğerleri, şu hadisi rivâyet ederler: Güzel ses, Kur’ân'ın süsüdür. Bu konuda pek çok sahih hadis mevcuttur. Şayet okuyanın sesi güzel değilse, haddi aşmayacak şekilde, yapabildiği kadar güzel okumaya gayret etmelidir.
Kıraatta lahn yapma hususunda muhtelif görüşler vardır. Şâfiî «e l-M u h t a s a r» adlı eserinde, Kıraatta lahn yapmakta beis olmadığını söyler. Rebiu'lCîzi'nin rivâyetine göre, kıraatta lahn yapmak mekruhtur.
İmâmu'r-Rafiî şöyle der: Cumhur, bu iki görüşü aynen kabul etmez. Bilakis; medde ve harflerin işbaında, fethada elif, zammede vav, kesrada ye varcasına fazla uzatmamak, lüzumsuz yere idgam etmemek kaydı ile lahni caiz görür. Aksi halde, mekruh sayarlar.
İmâmu'r-Rafiî, «Z e v a i d u' r - R a v d a» adlı eserinde şöyle der: Zikredildiği vecih üzere, ifrat derecesine varmak, haramdır. Bu şekilde okuyan günahkar olduğu gibi, dinleyen de günahkar olur. Çünkü Kur’ân'ı okuyan, tilâvet adabından uzaklaşmış olur. Şâfiî, lahnın mekruh olmasını bu açıdan ele almıştır.
Bu konuda şu hadisi ben de zikretmek isterim: Kur’ân'ı, Arapların sesi ve lahni gibi okuyun, iki ehli kitabın ve fasıkların lahnından sakının. Öyle bir nesil gelecek ki onlar, Kur’ân'ı şarkıcı ve rahipler gibi bağırarak, sesi dalgalandırarak okuyacaklardır. Fakat okudukları, boğazlarından aşağı geçmeyecek, sadece kendilerini dinleyenlerin kalpleri ile bizzat kendileri zevk alacaklardır. Bu hadisi Taberânî ve Beyhaki rivâyet etmişlerdir.
Nevevî, sahih bir hadise göre Kur’ân'ı, güzel sesli birinin okumasını istemek, onu can kulağı ile dinlemek müstehaptır. Kur’ân'ın bir ağızdan, toplu olarak okunmasında ve cüz olarak taksim edilmesinde, bölümler halinde okunmasında, bir beis yoktur, der.
15- Kur’ân'ın Tefhimle Okunması
1409 Hâkim'in rivâyet ettiği şu hadise göre kıraatta tefhim, müstehaptır: Kur’ân, tefhimle nâzil olmuştur. Halimi şöyle der; Bu hadisin mânası, kıraati erkek sesine yakışır eda ile okumak, kadın sesi gibi inceltmemektir. Bazı kurrânın seçtiği imale, bu tür kerahet içine girmez. Kur’ân tefhim üzere inmiş olabilir. Bununla beraber uygun olan yerde imale yapılmasına ruhsat verilmiştir.
16- Kur’ân'ın Sesli Veya Sessiz Okunması
1410 Kur’ân'ı sesli okumanın müstehab olduğunu gerektiren hadisler mevcut olduğu gibi, sessiz de okumanın müstehab olduğunu gerektiren hadisler mevcuttur. Cehren (sesli) okumağa işaret eden hadis, Buhârî ve Müslimi'in rivâyet ettikleri şu hadistir: Allahü teâlâ Kur’ân-ı Resûlüne güzel sesle, cehren okumasına izin verdiği kadar, hiç bir şeye izin vermemiştir. Alçak sesle okumağa işaret eden hadis de Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî'nin rivâyet ettikleri şu hadistir: Kur’ân-ı cehren okuyan tıpkı sadakayı açıktan veren, sessiz okuyan ise sadakayı gizli veren gibidir.
Nevevî şöyle der: Bu iki hadis arasındaki farkı izale etmek gerekirse, namaz kılan veya uyuyanları rahatsız etme ve riya korkusu mevcut ise, sessiz okumak, sesli okumaktan daha efdaldir. Bu sebepler mevcut değilse, sesli okumak daha efdaldir. Çünkü Kur’ân; umumiyetle cehren okunur, faydası dinleyenlere geçer, okuyanın kalbini uyanık tutar, dikkatini bir yere toplar, uykusunu dağıtır ve canlılığını artırır. Ebû Dâvud'un, sahih bir senedle Ebû Saîd'den rivâyet ettiği şu hadis, iki hadis arasında yapılan telifi destekler: Resûlüllah (s.a) mescid-i nebevide itikâfa girmişti. İtikatta olan Sahâbenin, Kur’ân-ı sesli olarak okuduklarını işitince, perdeyi aralayıp: Ey benim ashabım! Hepiniz Rabbınıza munacaattasınız. Birbirinizi rahatsız etmeyiniz, Kur’ân okurken sesinizi yükseltmeyiniz, buyurdu.
Bazıları da Yerine göre cehren, yerine göre sessiz okumanın müstehab olduğunu söyler. Sessiz okuyan okumaktan usanır, cehren okumakla ünsiyeti artar. Cehren okuyan zamanla yorulur, sessiz okumakla kendini dinlendirir, der.
17- Kur’ân-ı Yüzünden veya Ezberden Okumanın Fazileti.
1414 Çünkü Kur’ân-ı yüzünden okumak, ezbere okumaktan daha faziletlidir
Âyetlere bakarak okumak, makbul bir ibadettir.
Nevevî şöyle der: Eshâbımız ve selefin söylediği de budur. Bu hususta ihtilafın mevcudiyetine rastlamadım. Her ne kadar şahıslara göre farklılık olduğu söylense bile, yüzünden veya ezbere okunduğunda huşu ve tedebburu eşit durumda olanın, yüzünden okuması tercih edilir. Ezberden okuduğu takdirde huşu duyuyorsa, ezberden okur. Fakat yüzünden okuması, huşu ve tedebburunu artırıyorsa, bu şekildeki kıraati daha iyi olur.
Mushaf'ı yüzünden okumanın faziletini gösteren hadislerden biri Taberânî ve Beyhaki'nin Evsu's-Sakafi'den merfûan rivâyet ettikleri şu hadistir Ezberden okuyan kimsenin sevabı bin derece iken, yüzünden okuyanın sevabı, bunun iki katıdır. Ebû Ubeyd, sahih senedle şu rivâyeti yapar: Kur’ân-ı ezberden okuma yerine yüzünden okumanın fazileti, nafile ibadetler yanında farzın fazileti gibidir. Beyhakî, İbn-i Mesûd'dan merfûan şöyle rivâyet eden Allah ve Resulünün sevgisi ile mesrur olmak isteyen, Mushafı yüzünden okusun. Beyhakî, bu rivâyetin «münker» olduğunu söyler. Beyhakî yine İbn-i Mesûd'dan hasen bir senedle merfûan şöyle rivâyet eder: Mushafı daima yüzünden okuyunuz.
Zerkeşî «e l - B u r h â n»ında, Nevevî'den bir nakilde bulunur, buna «Mushafı ezberden okumak mutlak olarak efdaldir, sözünü ilâve eder. İbn-i Abdisselâm'ın ihtiyarı da budur. Çünkü yüzünden okumakla hâsıl olmayan tedebbur, ezbere okumakla hasıl olur.
18- Kırâat Esnasında Şaşıranı Hatırlatma ve Harflerin Tercihi
1420 Nevevî «e t - T ı b y â n»ında şöyle der: Kur’ânı tilâvet eden kimse, okuduğu yerde bocalar, bir sonraki âyeti hatırlayamayıp başkasına sorarsa, İbn-i Mesûd, Nehaî ve Beşir b. Ebî Mesûd'dan rivâyet edilen şu âdaba uyması gerekir. Bu zâtlar şöyle demişlerdir: Biriniz, hatırlayamadığı bir âyeti sorduğunda, bundan önceki âyeti okuyup sus sun. Şöyle değil miydi, demesin. Böyle bir, söz sorulan kimsenin zihnini karıştırır.
İbn-i Mücahid şöyle der: Bir kimse, harfin ***** veya ***** olduğunda şüpheye düşerse onu ***** olarak okusun. Çünkü Kur’ân, müzekkerdir. Eğer bir harfin hemzeli veya hemzesiz olduğunda şüphe ederse, hemzeyi terketsin Şayet bir harfin, hemze-i vasl veya kat olduğunda şüphe ederse, harfi, hemze-i vasl olarak okusun. Şayet bir harfin memdûd veya meksur olduğunda şüphe ederse, fetha ile okusun. Çünkü meftuh hareke ile okumak, bir kelimede lahinsiz kırâat olur, kesre ile okunursa, bazı kelimelerde de lahinli kırâat olur.
Buna, şu görüşü ilâve etmek isterim. Abdurrezzâk, İbn-i Mesûd'un şöyle dediğini rivâyet eden Bir kelimedeki harfin ***** veya ***** olduğunda tereddüt ederseniz onu, ***** ile okuyunuz. Kur’ân kelimelerini, daima müzekker yapın. Sa'leb, bu sözden şunu anlamıştın Kelimenin müzekker ve müennes olması ihtimal dahilinde ise, onu müzekker kabul etmek daha iyi olur. Bu söze şu cevap verilir: Kur’ân'da çokça zikredilmesi sebebiyle, gayrı hakiki müennes yerine, müzekkeri getirmek memnûdur. Buna şu âyetler misal gösterilebilir: ***** «..Ateş! Allah, onu Kâfirlere vaadetmiştir..» (Hac, 72.) ***** «Peygamberleri onlara dediler ki..» (İbrahim, 11.} ***** «Ve bacak bacağa dolaşır.» (Kıyame, 29.)
Gayri hakiki müennesi murad etmek memnu ise, müennesi hakikiyi getirmek daha yerinde olur. Dediler ki: Bir kelimede mûzekkerlik ve müenneslik ihtimali bulunur, fakat mûzekkerlik galip gelirse, müzekker saymak doğru olmaz. ***** «Birbirine girmiş hurma ağaçları.» (Kaf, 10.), ***** «..yere serilmiş (içi boş) hurma kütükleri gibi.» (Hakka,7.) âyetlerinde olduğu gibi. Bu âyetlerde görüldüğü üzere, müzekkerliği caiz olmakla beraber, kelimeler, müennes olarak gelmiştir. Şu âyetler de, kelimenin müzekker olarak gelebileceğini gösterir: ***** «..köklerinden sökülmüş hurma kütükleri.» (Kamer, 20.) ***** «...yeşil ağaçtan..» (Yâsin, 80.)
Bazıları şöyle der: (*****) sözü, yalnış anlaşılmıştır. Bu sözden maksat; «öğüt ve duayı hatırlatınız» dır. Âyette; ***** «..Kur’ân ile öğüt ver..» (Kaf, 45.) geçmektedir. Ancak şu kadar var ki, ***** sözünde harfi cer, hazfedilmiştir. Asıl söylenmek istenen: ***** (İnsanlara Kur’ân'ı hatırlatınız) ifadesidir. Bu da, unutmamaları için onları, Kur’ân'ı ezberlemeğe teşvik ediniz, demektir.
İbn-i Mesûd'dan yapılan rivâyetin ilk cümlesi, böyle bir te'vile uygun düşmediğini söylemek isterim.
Vâhidî şöyle der: En doğrusu, Sa'leb'in görüşüdür. Şayet kelimede, mûzekkerlik ve müenneslik ihtimali bulunur, mûzekkerlik de Kur’ân hattına muhalif olmazsa, şu âyette görüldüğü gibi müzekker yapılır: ***** «..kimseden şefaat da kabul edilmez...» (Bakara, 48.) Hamza ve Kisâî gibi Kûfe kurrâsından olan İbn-i Mesûd'un talebeleri, bu kanaatta olmuşlar, bu kabil kelimeleri, müzekker olarak okumuşlardır. Onların; ***** «O gün ki diller... şahitlik edecektir.» (Nur, 24.) âyetini ***** diye okumaları, buna bir delildir. Fakat böyle bir kırâat, müennes gayr-ı hakiki kelimelerde geçerlidir.
19- Kırâat Esnasında Yapılması Uygun Olmayan Şeyler
1426 Başkalarıyla konuşmak için kıraati kesmek mekruhtur. Halimi: Başka bir kelamı, Allah'ın kelamına tercih etmek doğru olmaz, der. Beyhaki, Buhârî'deki bir hadisle bunu teyid eder. İbn-i Ömer Kur’ân okurken, bitirinceye kadar konuşmazdı.
Kur’ân okunurken gülmek, lüzumsuz şeylerle uğraşmak ve dikkat çekici şeylere bakmak da mekruhtur.
20- Kur’ân Ancak Nâzil Olduğu Dille Okunur
1428 Arabın dilini iyi bilsin veya bilmesin, namazda olsun veya olmasın Arapça dışındaki bir dille Kur’ân okumak, asla caiz değildir. Ebû Hanife'ye göre, mutlak olarak caizdir. Fakat Pezdevî şerhinde ifade edildiğine göre Ebû Hanife bu kararından dönmüştür. Arapça dışındaki herhangi bir dille okumanın yasaklanması, Kur’ân'da mevcut olan i'cazın kaybolmasıdır.
Sofi ulemasından olan Kaffâl şöyle demiştir: Kur’ân'ın Farsça ile okunması düşünülemez. Kendisine: Şu halde Farsça konuşan kimse Kur’ân'ı tefsir edemez denildiğinde; Tefsir böyle değildir, çünkü tefsir eden kimse, Allahın, âyetlerinde murad ettiği bazı hususları ifade edebilir, Bazılarında aciz kalır. Fakat Kur’ân'ı Farsça okuyacak olursa, Allahın muradını ayniyle ifade etmesi imkânsızdır. Çünkü terceme bir kelimeyi, yerini tutacak başka bir kelimeyle değiştirmektir. Bu da imkânsızdır. Oysa tefsir böyle değildir.
21- Kur’ân'ın Şâz Kıraatla Okunması
1430 Şâz kıraatla okumak, caiz değildir. İbn-i Abdi'l-Berr'in naklettiğine göre, bu konuda icma' vardır. Fakat Mevhubu'l-Cezeri, namazın dışında, hadisin mâna ile rivâyetine kıyasla, bunun caiz olduğunu zikreder.
22- Kur’ân'ı Tertibi Üzere Okumak
1431 Kıraatta evlâ olan, Mushafı tertibi üzere okumaktır. Nesâî, «Ş e r h u' l M u h e z z e b»inde: Kur’ân'ın tertibinde bir hikmet vardır. Cuma gününün sabah namazında Secde sûresi ile İnsan sûresi ve benzerlerinin okunuşu gibi, sünneti Nebeviyye ile tayin edilenler hariç, bu tertib terkedilmez. sûrelerin bölünmesi veya Kur’ân'ın tersinden okunması, caizdir. Böyle yapıldığı takdirde, efdal olan, terkedilmiş olur. Fakat sûreyi sonundan başlayıp başa doğru okumak, ittifakla menedilmiştir. Aksi halde Kur’ân'ın îcâz değeri düşer, tertibindeki hikmet zail olur.
Bu konuda, Taberânî'nin İbn-i Mesûd'dan sağlam bir senedle rivâyet ettiği bir nakli olduğunu belirtmek isterim: Bu rivâyete göre İbn-i Mesûd'a, başı bükük olarak Kur’ân okuyanın durumu sorulduğunda; onun kalbi de büküktür, cevabını vermiştir.
Sûrelerin birbirine katılmasını, Halimi; tilâvet adabının terki olarak kabul eder. Bu görüşünü, Ebû Ubeyd'in, Said b. Müseyyeb'den rivâyet ettiği şu hadise dayar: Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün Bilal'e uğrar. Onun değişik sûrelerden ayetler okuduğunu görerek şöyle der: Ya Bilal, yanına geldiğimde, senin değişik sûrelerden âyetler okuduğunu gördüm. Bilal ise: Güzeli güzelle karıştırdım, cevabını verince, Resulullah: Sûreyi olduğu gibi oku, der veya buna benzer bir ifade kullanır. Bu hadis, Mürsel-Sahih hadisdir. Ebû Dâvud bu hadisi son ifade hariç, Ebû Hüreyre'den rivâyet etmektedir.
Ebû Ubeyd bu hadisi, Gafre'nin kölesi Ömer'den, başka bir ifade ile şöyle rivâyet eder; Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem) Bilâl'e: Bir sûreyi okurken diğerine geçme, buyurdu.
Ebû Ubeyd Muaz'dan yaptığı rivâyete göre İbn-i Avf'ın şöyle dediğini nakleder: İbn-i Sirin'e, bir sûreden iki âyet okuduktan sonra, diğer sûreye geçen bir kimsenin durumunu sordum. Sizden biriniz, farkına varmadan böylesine büyük günah işlemekten sakınsın, buyurdu.
Ebû Ubeyd, İbn-i Mesûd'un şöyle dediğini rivâyet eder: Bir sûrenin kıraatına başlayıp başka bir sûreye geçmek istersen, ihlâs sûresine geç. Eğer İhlâsla başlamış isen, bitirmeden diğer sûreye geçme.
Ebû Ubeyd, İbn-i Ebî'l-Hüzeyl'in şöyle dediğini rivâyet eder: Sahâbe-i Kirâm, sûrelerden bazı âyetler okuyup diğerlerini bırakmayı kerih görmüşlerdir.
Ebû Ubeyd: Bize göre de, Resûlüllah'ın Bilal'i uyardığı, İbn-i Sîrin'in kerih gördüğü gibi, muhtelif sûrelerden âyetler okumak, mekruhtur, der.
İbn-i Mesûd'dan rivâyet edilen hadisin gerçek yönü bence, tamamlanmak kasdiyle bir sûreye başlayan bir kimsenin, daha sonra bir sûreye geçmeyi uygun bulmasıdır. Fakat âyetten âyete geçmek niyetiyle kıraata başlayan kimse, âyetlerin tertib sırasını terketmiş olur. Bunu ancak, bu konuda bilgisi olmayanlar yapar. Şayet Allah dileseydi, Kur’ân'ı bu şekilde indirirdi.
Kadı Ebûbekr: Her sûreden birer âyet okumanın caiz olmadığına da icma olduğunu nakleder.
Beyhakî şöyle der: Bu konuda en makul söz şudur: Sûrelerin bu şekildeki tertibi Cebrâîl vasıtasıyla Resûlüllah'tan alınmıştır. Tilâvette bulunanın, menkul tertibe göre okuması, evladır. İbn-i Sirin de: Allahu Taalânın sûreleri tertib edişi, sizin tertibinizden daha hayırlıdır, der.
23- Bir Kırâatten Başka Bir Kırâat Şekline Geçilmesi
1442 Halimi şöyle der. Kur’ân'ın bütününü de aynı kıraatla tamamlaması için kâri'in kurrânın tesbit ettiği kırâat şeklini uygulaması sünnettir. İbn-i Salâh ve Nevevî de: «Kurrâdan birinin kıraati ile başlandığında mâna bakımından âyetler birbirine bağlı olduğu sürece, bu kırâat üzere devam edilmesi gerekir. Bu bağlılık kesildiğinde bir başka kıraata geçebilir. Evla olan, kıraati bırakıncaya kadar başladığı kıraati sürdürmesidir» derler.
Bunların dışındakiler, bir başka kıraata geçmesini mutlak olarak menetmişlerdir.
İbnu'l-Cezerî şöyle der: «Bu hususta söylenecek en doğru söz, iki kıraattan biri, diğerine bağlı ise onları birbirinden ayırmak tahrimen men edilmiştir. Bu aynen: ***** «Adem Rabbinden birtakım kelimeler aldı...» (Bakara, 37.) âyetinde ***** ve ***** kelimelerini merfu veya mensub olarak okuyanın ***** kelimesini, İbn-i Kesir dışında başka bir kıraata dayanarak merfu ***** kelimesini, İbn-i Kesir'in kıraatına dayanarak merfu okuması gibidir. Arap dili ve gramerine uygun düşmeyen her kırâat, bu kabildendir. Eğer iki kırâat birbirine bağlı değilse, rivâyet makamı ile tilâvet makamı arasında ayırım yapılır. Eğer kırâat, rivâyet üzere okunuyorsa, rivâyette yalan ve karışıklık olması ihtimalinden dolayı, haramdır. Eğer kırâat, tilâvet üzere okunuyorsa, caizdir.
24- Kur’ân Okunurken Dinlemek, Sünnettir
1445 Kur’ân okunurken konuşmayı ve lüzumsuz işleri terkedip huşu ile dinlemek, sünnettir. ***** «Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size rahmet edilsin» (Araf, 204) buyurulmuştur.
25- Secde Âyeti Okunduğunda Secde Edilmesi
1446 Secde âyeti okunduğunda secde yapılması sünnettir. Kur’ân'ı Kerimde A'raf, Ra'd, Nahl, İsrâ, Meryem, Hac, Furkan, Neml, Secde, Sâd, Fussilet, Necm, İnşikak ve A'lâ sûrelerinde on dört yerde secde âyeti vardır. Sâd sûresindeki secde âyeti için secde etmek müstahapdır. Çünkü bu secde, diğerleri derecesinde değildir. Bazıları, Hicr sûresinin son âyetinin secdeye dahil olduğunu söylerler. İbnu'l-Feres bunu, «A h k â m» adlı eserinde nakleder.
26- En Uygun Kırâat Vakitleri
1447 Nevevî şöyle der: Kırâat için uygun vakitler vardır. Bunların efdaliyet bakımından sıraları şöyledir. Namazda kırâat, geceleyin kırâat, gecenin ikinci yarısında kırâat, akşamla yatsı arasındaki kırâat, kırâat için en uygun vakitlerdir. Gündüzün efdal olan vakit, sabah vaktidir. Gece ve gündüzün çeşitli vakitlerinde bu mânada kırâat, mekruh değildir. İbn-i Ebî Davud'un Muaz b. Rufaa ve Şeyhlerinden rivâyet ettiği: İkindi vaktinden sonra kırâat kerihtir, bu. vakit Yahudilerin tedris vaktidir sözü, asılsız ve makbul olmayan bir sözdür.
Kur’ân okumak İçin en uygun gün; arefe, cuma, pazartesi, perşembe, Ramazanın son on günü, zilhiccenin ilk günüdür. Ay olarak, ramazan ayıdır.
Kur’ân'a başlamak için cuma gecesi, Hâtim için de perşembe gecesi seçilir. İbn-i Ebî Davud, Osman b. Affan'dan yaptığı rivâyette, Osman (radıyallahü anh) böyle yaptığını nakleder.
Efdal olan, hatmi günün ilk saatlerinde veya gecenin ilk saatlerinde yapmaktır. Dârimî hasen senedle, Sa'd b. Ebî Vakkas'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Kur’ân'ın hatmi gecenin ilk saatlerine tesadüf ederse, melekler sabaha kadar Hâtim sahibine duada bulunurlar. Eğer günün ilk saatlerine tesadüf ederse, akşama kadar duada bulunurlar.
Gazâlî «İ h y a»sında: Günün ilk saatlerinde yapılan Hâtim, sabah namazının iki rekatlık farzında tamamlanır. Gecenin ilk saatlerinde yapılan Hâtim de, akşam namazının iki rekat sünnetinde tamamlanır, der.
1452 İbnu'l-Mubarek: Kışın, gecenin ilk saatlerinde, yazın gündüzün ilk saatlerinde Hâtim yapmak müstehaptır, der.
27- Hatmin Adabı
1453 Hâtim günü oruç tutmak sünnettir. İbn-i Ebî Davud, tâbi'ûndan bir cemaattan rivâyet ettiğine göre hatimde, aile efradı ve yakınları hazır bulunmalıdır. Taberânî Enes'den rivâyet ettiğine göre, Enes, Kur’ân'ı hatmederken aile efradını toplar, beraberce dua ederlerdi.
İbn-i Ebî Davud, Hâkim b. Uteybe'nin şöyle dediğini rivâyet eder: Mucahid bir gün beni çağırttı, yanında İbn-i Ebî Umame vardı. İkisi de bana: Kur’ân'ı hatmetmek istedik, seni bunun için çağırdık, dediler. Hatimden sonra yapılan dua müstecaptır.
İbn-i Ebî Davud, Mücahid'in şöyle dediğini rivâyet eder: Kur’ân'ın hatmi sırasında bir araya toplanılırdı. Bu arada Allahın rahmeti inerdi.
28- Hâtim Esnasında Tekbir Getirmek
1456 Duhâ sûresinden itibaren Kur’ân'ın sonuna kadar her sûre arasında tekbir getirmek müstehapdır. Bu adet, Mekke'lilerin adetidir. Beyhaki ve İbn-i Huzeyme, İbn-i Ebî Bezzi tarikiyle İkrime b. Süleyman'ın şöyle dediğini rivâyet ederler: İsmail b. Abdillah el-Mekkî'den Kur’ân'ı öğreniyordum. Duhâ suresine gelince, sonuna kadar tekbir getirmemi söyledi. Abdullah b. Kesir ve Mücahidin huzurunda okuduğum zaman, onlar da bana, aynı şeyi emrettiler.
Mücahid, İbn-i Abbâs huzurunda Kur’ân okuduğunda aynı şekilde emrettiği gibi, Ubeyyu'bnu Ka'b da İbn-i Abbâs'a aynı şekilde emretmiştir. Bu rivâyeti, mevkuf olarak tahric (tesbit) ettik. Beyhaki aynı rivâyeti, bir başka tarikle İbn-i Ebî Bezzi'den merfûan tahric etmiştir. Hâkim, «M u s t e d r e k»inde, aynı rivâyeti merfûan tahric etmiştir. Bu hadis, Bezzi'den değişik tarikle de rivâyet edilmiştir.
Musa b. Harun, Bezzi'nin şöyle dediğini nakleder: Bana, Muhammed b. İdris eş-Şafi şöyle dedi: Şayet tekbiri terkedersen, Peygamber'in sünnetinden birini kaybetmiş olursun. İmadu'd-Din b. Kesir: Şafi'i bu sözünü, hadisle tasrih etmesi gerekirdi, diye mukabelede bulunmuştur.
Ebû'l-Alâ el-Hemedânî Bezzi'den şöyle rivâyet eder: Bu konuda esas olan şudur. Nebi (sallallahü aleyhi ve sellem)e bir ara vahiy gelmez olunca müşrikler, Rabbi Muhammed'i terketti demişlerdi. Bunun üzerine Duhâ sûresi nâzil oldu ve Resulullah hemen tekbir getirdi. İbn-i Kesir: Bu rivâyetin, sahih veya zayıf bir senedle nakledildiği belirmemiştir, der.
Halimi; Tekbir getirmenin hikmeti; Kur’ân hatmini, Ramazan orucuna benzetmektedir. Oruç bitiminde tekbir getirildiği gibi, Hâtim yaparken de her surede tekbir getirilir. Bunun şekli, her sureden sonra durup Allahu ekber diyerek tekbir getirmektir.
Şâfiî ulemasından Şüleymu'r-Razi, «T e f s i r»inde şöyle der: Her surenin bitiminde tekbir getirilir. Okunan surenin sonu, tekbirle birleştirilmez, ikisi arasında biraz durulur. Kurrâdan tekbir getirmeyenlerin delili, tekbirin Kur’ân'dan olduğu vehmine sebep olmasından dolayıdır.
İbnu'l-Cezerî, «e n - N e ş r» adlı eserinde şöyle der: Tekbirin hangi sureden başlanacağı hakkında Kurra, farklı görüşlere sahiptir. Ancak ilk tekbir, Duhâ sûresinin başında mı, yoksa bitiminde mi, son tekbir Nâs sûresinin başında mı, yoksa bitiminde mi; tekbir biten sûre ile mi başlayacak yoksa başlayacak sûre ile mi birleşecek, yoksa her iki sureden ayrı olarak mı getirilecektir? Bu ihtilafın hepsi, bir esasta toplanır. Bu da: tekbirin, surenin başında veya sonunda getirilmesi, meselesidir.
Tekbir metni olarak şunlar söylenir: Allahu Ekber Lâ İlahe İllallahu vallahu Ekber. ***** Allah'ın kanunu, kulların kanunlarından üstündür. Allah'tan başka (gerçek) ilâh yoktur. Allah'ın hükmü, hükümlerin en doğrusudur. Namaz içinde ve dışındaki tekbirler arasında, bir fark yoktur. Bunu, Sehavî ve Ebû Şâme açıklamışlardır.
29-Hâtim Duasının Adabı
1463 Hâtim bitiminde dua etmek, sünnettir. Taberânî ve Bazıları İrbad b. Sariye'den merfûan şu hadisi rivâyet ederler. Kur’ân'ı hatmedenin duası, kabul olunur.
Beyhaki «Ş u a b u' l - İ m a n» adlı eserinde Enes'den merfu olarak şu hadisi rivâyet eder: Kur’ân'ı hatmeden, Rabbine hamdeden, Resûlüllah'a salavat getiren, Rabbine istiğfarda bulunan, hayırlı bir istekte bulunmuş olur.
Tirmizî ve diğerlerinin rivâyet ettiği şu hadise göre bir hatmin peşinden diğer birine başlamak, sünnettir. Hadis metni şöyledir: Allaha yapılan amellerin en sevimlisi, Kur’ân'ı baştan sona kadar okuyup bitirince, hemen yenisine başlamaktır.
Dârimî, hasen bir senedle İbn-i Abbâs ve Ubeyyu'bnu Ka'b'dan şöyle rivâyet eder: Resûlü Ekrem hatminde, Nâs sûresini bitirince, duasına Fatiha ile başlar, Bakara sûresinin ***** «İşte onlardır felaha kavuşanlar.» âyetine kadar okur, sonra Hâtim duasını yaparak bitirirdi.
1467 İmâm Ahmed'den rivâyet edildiğine göre; Hâtim esnasında İhlâs sûresinin tekrarı menedilmiştir, fakat Müslümanlar bunun aksini yaparlar. Bazıları, üç defa tekrar edilmesindeki hikmeti, ihlâs sûresinin Kur’ân'ın üçte birine muadil olduğunu söyleyen hadise bağlarlar. Böylece üç kere okununca Kur’ân hatmedilmiş olur. Şayet, iki Hâtim yerine geçmesi için İhlâs sûresinin dört kere okunması gerekir denilirse, cevaben şöyle deriz. Bundaki gaye, ister Hâtim sırasında okuduğu İhlâs olsun, ister ihlas'ın tekrarıyla hasıl olan sevabdan olsun, hatmin yakîn üzere hasıl olmasıdır.
Ben de derim ki: Bunun aslı, Hâtim esnasında yapılan hatayı giderme ümidine dayanır. Halimî'nin, Hâtim yapılırken getirilen tekbirleri, Ramazan bitimindeki tekbirlere kıyası gibi, İhlâs sûresinin tekrarı, Ramazan akabinde tutulan altı günlük Şevval orucuyla kıyaslanmalıdır.
30- Kur’ân'ı Geçim Vasıtası Yapmanın Kerahati
1469 Kur’ân'ı geçim için kazanç vesilesi yapmak mekruhtur. Acurri, İmran b. Hüseyin'den merfu olarak yaptığı rivâyette şöyle der: Kur’ân okuyan, karşılığını Allah'dan istesin. Çünkü öyle bir kavim gelecek ki okudukları Kur’ân karşılığını, insanlardan isteyecektir.
Buhârî «T a r i h u' l -K e b î r» adlı eserinde sahih bir senedle şu hadisi rivâyet eder: Zalim bir hükümdarın yanında mevki elde etmek için Kur’ân okuyan kimse, okuduğu her harf karşılığında on defa lanete uğrar.
Şu ayeti unuttum demek mekruhtur. Bunun yerine unutturuldum demelidir. Buhârî ve Müslim'de varid olan hadisle, unuttum demek yasaklanmıştır.
1472 Şâfiî dışındaki üç mezhep imamına göre, meyyit için okunan Kur’ân'ın sevabı, sahibine ulaşacaktır. Şu âyete göre, Safi mezhebi buna muhaliftir. ***** «İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur.» (Necm, 39.) âyet.
31-İktibas ve Benzerleri
1473 İktibas; âyetin tamamını almadan, Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor demeden, âyetin bir kısmını nazım veya nesirde kullanmaktır. Şayet tamamı alınacak olursa, iktibas olmaz. Mâliki mezhebine göre Kur’ân'dan iktibas yapmanın haram olduğu, yapana karşı şiddetle nefret duyulduğu, meşhurdur. Asırlarında iktibas yaygın olduğu, önceki ve sonraki şairlerce kullanıldığı halde mezhebimiz ulemasından mütekaddimîn ile müteahhirin, bu konu ile ilgilenmemişlerdir. Zamanımız ulemasından Bazıları, iktibas konusu ile ilgilenmişlerdir. İzzu'd-Din b. Abdisselâm'a bunun hükmü sorulduğunda, cevaz vermiş delil olarak Resûlüllah'ın namaz içinde ve dışında ***** sözü ile: ***** Ey karanlığı yarıp, aydınlığı çıkaran, geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı, zamanın bilinmesi için bir hesap ölçüsü yapan Allah'ım, borçlarımı ödemeyi kolaylaştır, beni fakirlikten kurtar, sözünü kullanmıştır.
Hazret-i Ebubekir sözleri arasında, ***** «..Zulmedenler, yakında nasıl bir inkilaba uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir. (Şuara, 227.) âyetini, iktibasen kullanmıştır. Ayrıca İbn-i Ömer sözünün sonunda ***** «Andolsun Allah'ın Resûlü sizin en güzel örneğinizdir.» (Ahzâb, 21.) âyetini iktibas ederek kullanırdı.
Bütün bunlar; vaaz, sena, dua ve nesirde, iktibasın caiz olduğunu gösterir. Şiirde caiz olduğunu gösteren bir mevcut değildir. Bu ikisi arasında fark vardır. Mâliki mezhebi ulemasından Kadi Ebû Bekr'e göre, şiirde iktibas mekruh, nesirde ise caizdir.
Kadı İyad bile, «e ş - Ş i f a» adlı eserinin mukaddimesinde, âyetlerle iktibasda bulunmuştur.
«M u h t a s a r u' r - R a v d a» müellifi, Şeref İsmail b. Mukri el-Yemeni, «Ş e r h u B e d i a»sında: Hutbede, vaazda, şiirde bile olsa Resûlün âl ve ashabının methinde âyetlerden iktibas mekruhtur, bunlann dışında ise merduddur, der.
İbn-i Hucce, «B e d i a» şerhinde iktibası; makbul, mubah ve merdud olmak üzere üç kısma ayırır. Birincisi; hutbede, vaazda ve anlaşmalarda yapılan iktibasdır. ikincisi;gazelde, mektuplarda, ve kıssalarda yapılan iktibasdır. Üçüncüsü; ise ikiye ayrılır:
a) Allah'a ait sözü, kendi sözü gibi kullanmasıdır. Allah'ın âyetini kendine mal edenlerden Allah'a sığınırız. Rivâyete göre: Mervân oğullarından birisine, bir valisi hakkında şikayet ulaşmış; o da cevabında: ***** «Muhakkak dönüşleri bizedir. Sonra onların hesabını görmek bize düşer.» âyetini kendine mal ederek kullanmıştır.
b) Âyeti, gayri ciddi ifadelerde kullanmaktır. Bundan da Allah'a sığınırız. Bunun misali şairin şu beytinde açıkça görülür:
……………….
Bu taksim, yerinde bir taksimdir, Buna aynen katılırım.
Tacuddin es-Subkî, «T a b a k a t» adlı eserinde sofi ulemasından ileri gelenlerinden Ebû Mansûr Abdilkebir b. Tahir et-Temimi el-Bağdadî'den söz ederken onun şu şiirini nakleder:
………………
Ve şöyle den Ebû Mansûr şiirinde böyle bir takım iktibasda bulunması, faydadan uzak değildir. Çünkü Ebû Mansûr, değerli bir alimdir. Pek çok kimseler iktibas yapmaktan men edilmiştir.. Hatta Bazı ulema, iktibasın caiz olmadığı kanaatına varmıştır.
İktibası ancak, her konuda şiir yazan, kelimeleri sorumsuzca kullanan şairler yapar, denilir. Halbuki üstad Ebû Mansûr, din alimlerindendir, şiirde iktibas yapmıştır. Üstad Ebû Kasım b. Asâkir bu iki beytin ona ait olduğunu söyler.
Kullandığı âyetin, Allah'ın sözü olduğunu tasrih ettiği için bu iki beyitte iktibas olmadığını belirtmek isterim. İfade ettiğimiz gibi, buna iktibas denemez.
Kardeşi Şeyh Bahauddîn «Arûsu'l-Efrah» adlı eserinde şöyle der: Takva, bütün bunlardan sakınmaya, Allah ve Resulünün sözünü, bu gibi şeylerden tenzihi gerektirir.
Aralarında Ebû'l-Kasım er-Rafii'nin de bulunduğu birçok değerli ulemanın iktabasda bulunduğunu gördüm. Râfii, «E m â l î»sinde şu beyitlere yer vermiş, Bir kısım ulema da bunları nakletmişlerdir.
………………….
1481 Beyhaki «Ş u a b u'l - İ m a n» adlı eserinde, şeyhi Ebû AbdirRahmân es-Sulemi'nin şöyle dediğini nakleder: Ahmed b. Muhammed b. Yezid şu beyitlerini bize okudu:
…………………
İktibas iki türlü yapılır:
Birincisi: Kur’ân âyetlerini mutlak olarak kullanmaktır. Nevevî; «T ı b y a n» adlı eserinde, İbn-i Ebî Davud'un iktibas konusunda ittifak bulunduğu sözünü nakleder. en-Nehâî'nin dünyevî meselelerinde âyetin te'vil edilmesini, kerih gördüğünü belirtir.
Nevevî, Ömer b. Hattab'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Hazret-i Ömer Mekkede bir akşam namazı kılarken, ***** «Tine, Zeytine ve Tura andolsun (Tin, 1-2.) suresini okumaya başladı, ***** «ve bu güvenilir şehre andolsun ki,» âyetine gelince sesini yükseltti. Nevevî, Hukeym b. Sa'ddan şöyle rivâyet eder: Muhakeme kabilesinden biri, Hazret-i Ali'ye geldi, o sırada Hazret-i Ali sabah namazı kılıyordu Kendisine ***** «Eğer şirk koşarsan amelin boşa gider» mealindeki Zümer sûresinin 65. âyetini okudu. Hazret-i Ali namazda kendisine ***** «Sabret, Allah'ın vaadi haktır. İnanmayanlar seni gevşekliğe sevketmesin.» (Rum, 60.) âyetiyle cevap verdi. Bazıları da şöyle dedi: Kur’ân'dan darbı mesel getirmenin mekruh olduğu söylenir. Bunu, Şâfii ulemasından Beğavî'nin talebesi, İmadu'l-Beyhaki tasrih etmiştir. Bu haberi, «F e v a i d u' r - R i h l e» adlı eserinde es-Salâh nakleder.
İkincisi: Şiirde ve başka yerde Kur’ân âyetlerinin tevcihidir. Böyle bir iktibas, şüphesiz caizdir. Şerif Takıyyuddîn Huseynî'den, nazmettiği şu beyitler:
Dünyanın hakikati, mahiyeti mecâzidir, geçicidir. Dünyayı geçin, imar etmeyin, ona hakaret gözüyle bakın ki hakir olsun, hor olsun.
En son depremde yok olacak süslü bir evin güzelliği ne kıymet ifade eder? Hiçi
Rivâyet ettiğimizde, bu şiirinde Kur’ân kelimelerini kullandığı için haram işlemiş olduğundan korkuya kapıldı. Şeyhülislam Takiyuddîn b. Dakîk'a gelerek bu meseleyi açtı, yazdığı iki beyti kendisine okudu. Kendisine şöyle dedi: Devam et, okuduğun ne kadar tatlı. Bunun üzerine: Efendim, maksadımı ifade ettim, beklediğim fetvayı verdin, şeklinde memnuniyetini belirtti.
1488 Zerkeşî «B u r h â n»ında şöyle der: Kur’ân'daki bazı benzetmelerin gayesi dışında kullanılması, caiz değildir. Bu yüzden Hariri'nin şu sözü hoş karşılanmamıştır:
Allah'ın Kur’ân'da altı şekilde te'kid ettiği şu âyetten ***** «evlerin en çürüğü örümcek evidir..» (Ankebût, 41.) daha beliğ şekilde mâna ifade eden bir cümle var mıdır? Allah Tealâ bu âyette önce tekid edatı olan ***** yi getirmiş, ***** kelimesini ismi tafdil sigasıyla kullanmış, bu kelimeyi çoğul bir kelimeye izafe etmiş, çoğul kelimeyi ***** ile muarref kılmış,***** nin haberini tekid ***** ile kuvvetlendirmiştir.
Fakat Ankebût sûresinin bu âyeti *****
Allah sivri sineği ve onun üstününü misal vermekten çekinmez..» (Bakara, 26.) âyetiyle karşılaştırıldığında bir müşkül ortaya çıkar. Halbuki Resulullah (s.a.) adı geçen ayetteki sivri sinek ve onun üstündeki haşaratla darb-i mesele muhalefet ederek daha aşağısı ile misal getirmiş ve şöyle demiştir. «Şayet dünya, Allah katında bir sivri sinek kanadı kadar değer taşımış olsaydı; Allah, kâfire bundan bir yudum su dahi vermezdi»
Bazıları âyette geçen ***** kelimesinin «aşağılık» mânasında kullanıldığını söylerler. Bazıları «aşağılık» vasfını ***** ile ifade ederler. Böylece, müşkil gibi görünen mesele çözülmüş olur.