20 - ÂDÂBU'L-MA'ÎŞE VE AHLÂKU'N-NÜBÜVVE |
20-1
Giriş
Hamd Allah'a mahsustur. O her şeyi yaratmış, yaratılışını ve terkibini güzel yapmıştır. O Allah ki, peygamberi Hazret-i Muhammed'i edeplendirmiş ve onu edeplendirmeyi en güzel şekilde yapmıştır. Onun vasıflarını ve ahlâkını tertemiz kıldıktan sonra onu seçilmiş kul ve dost edinmiştir. O Allah ki, herhangi bir kulunun tertemiz olmasını irade ettiği zaman, o kulunu Muhammed'e uymak hususunda başarılı kılmıştır. O Allah ki, mahrum etmek istediği herhangi bir kimseyi Hazret-i Muhammed'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) ahlâkıyla ahlâklanmaktan mahrum bırakmıştır. Allahü teâlâ peygamberlerin seyyidi, efendimiz Hazret-i Peygamber'e ve onun tertemiz âline ve ashâbına salât ve selâm etsin!
Zahirin edepleri, bâtının edeplerinin unvan ve belirtileridirler. Azaların hareketleri, iç âlemdeki tasavvurların meyveleridir. Ameller, ahlâkların neticesidir. Edepler, marifetlerin sızıntısıdır. Kalplerin sırları, fiillerin kaynaklarıdır. Sırların nurlarıdır ki, zahirin üzerine doğar. Onu süsler ve pırıl pırıl parlatır. Zahirin çirkinliklerini ve nahoşluklarını güzellikle değiştirir. Kalbi korkmayan bir kimsenin azaları korkmaz. Göğsü ilahi nûrların penceresi olmayan bir kimsenin zahiri üzerine nübüvvet (peygamberlik) edeplerinin cemâli feyezan etmez. Ben bu kitabın 'İbadetler' bölümünü maişet âdâbını toplayan bir bahisle sonuçlandırmak azmindeydim ki, maişet âdâbını arayanlar, onu bu kitabın tümünden çıkarmak suretiyle zorluğa girmesinler. Sonra baktım ki, bu Âdetler bölümünün her kitabı edeplerin bir kısmını zikretmiştir. Onları yeniden tekrar etmenin bana ağır geleceğini düşündüm. Çünkü tekrarı istemek ağırdır. Nefisler tekrarları sevmeyecek şekilde yaratılmıştır.
Hazret-i Peygamberin yaratıkların en şereflisi, rütbece en yücesi, kıymetçe en yükseği olduğuna her biri teker teker şahitlik eden o güzel ahlâklarının müşahedesiyle bütün edeplerle beraber îmanın tecdid ve takviyesi kişide bulunsun diye, bu bölümde sadece Hazret-i Peygamberin edeplerini ve isnad ile kendisinden rivâyet edilen ahlâklarını zikretmek istedim. Bu bakımdan onların isnadlarını atmak suretiyle tümünü fasıl fasıl zikredeceğim. Bu ahlâkların bir tanesi bile Hazret-i Peygamber'in en şerefli, en yüce ve en kıymetli olduğuna delâlet eder. Bunların tümü buna nasıl delâlet etmesin!
Sonra onun ahlâkını anlatmaya, yaratılışını anlatmayı da ekleyeceğim. Sonra haberlerle doğruluğu sabit olan mucizelerinin zikrini ekleyeceğim ki ahlâkların en şereflisinden bahsedilmiş olsun ve nübüvvetini inkâr edenlerin kulaklarından sağırlık pasını söksün. Tevfikin velisi ve vericisi Allah'tır ve bu zikredeceğimiz mucizeler hilkat ve ahlâk sayesinde ahlâkta, hâllerde ve diğer dinî esaslarda peygamberlerin efendisine uyulsun. Çünkü şaşkınların sığınağı ve zor durumda kalanların imdadına koşandır o. . .
Biz burada önce Allah'ın Kur'ân ile Hazret-i Peygamber'i terbiye etmesini beyan edelim. Sonra onun güzel ahlâkının tümünü açıklayalım. Sonra onun edep ve ahlâkının bir kısmını beyan edelim. Sonra konuşmasını ve gülmesini izah edelim. Sonra yemek hususundaki ahlâk ve âdâbını, ondan sonra giyim hususundaki ahlâk ve âdâbını, bundan sonra da kudreti olmakla beraber affetmesini, sonra hoşlanmadığı halde göz yummasını, ondan sonra sahavet ve cömertliğini, ondan sonra şecaat ve şiddetini, ondan sonra tevazûunu, ondan sonra sûret ve yaradılışını, ondan sonra da mucize ve peygamberliğinin delillerini beyan edelim. Allah ona salât ve selâm etsin!
Allahü teâlâ'nın Hazret-i Muhammed'i (sallâllahü aleyhi ve sellem) Kur'ân ile Terbiye Etmesi
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) çokça yalvarır, çokça yakarır ve daima Allah'tan edeplerin en güzelleriyle, ahlâkların en yüceleriyle kendisini donatmasını ister ve duasında şöyle derdi:Ey Allah’ım! Benim yaradılışımı ve ahlâkımı güzelleştir. (1)
Ey Allah’ım! Beni ahlâkların çirkinlerinden uzaklaştır ve koru.(2)
Allahü teâlâ da onun duasını, va'd'i ilahîsini yerine getirmek için kabul buyurmuştur.
Beni çağırınız ki size cevap vereyim. (Mü'min/60)
Allahü teâlâ onun üzerine Kur'ân'ını indirdi ve onu Kur'ân ile edeplendirdi. Bu bakımdan onun ahlâkı Kur'ân’dır. Hişam'ın oğlu Said der ki: Aişe validemizin huzuruna girdim. Hazret-i Peygamber'in ahlâkını kendisinden sordum. Şöyle dedi:
—Sen Kur'ân okumuyor musun?
—Evet, okuyorum.
—Hazret-i Peygamber'in ahlâkı Kur'ân'dı.
Kur'ân onu şu ayetlerin benzerleriyle edeplendirmiştir:
—Sen bağışlama yolunu tut! İyiliği emret ve cahillerden yüzçevir.(A'raf/199)
—Muhakkak ki Allah adaleti, ihsan etmeyi, yakınlara vermeyi emreder. Fuhşiyatı, münkeri ve zulmü yasaklar,(Nahl/90)
—Başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendi.(Lokman/17)
-Kim de sabredip bağışlarsa, işte bu işlerin en hayırlısındandır.(Şura/43)
-Böyleyken yine onları bağışla ve aldırma! Çünkü Allah iyilik edenleri sever.(Maide/43)
-Bağışlasınlar, aldırmasınlar. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?(Nûr/22)
-Sen kötülüğü en güzel olan hareketle önle! O vakit bakarsın ki seninle arasında bir düşmanlık bulunan kimse, yakın bir dost gibi olmuştur.(Fussilet/34)
-Onlar bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah da güzel davrananları sever.(Âl-i İmrân/134)
-Ey îman edenler! Zannın birçoğundan sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. (Müslümanların ayıp ve kusurlarını) araştırmayın. Bir kısmınız bir kısmınızı (arkasından) çekiştirmesin. Hem sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi?(Hucurat/12)
Hazret-i Peygamber'in Uhud savaşında başı yarılıp ön dişleri kırıldığı zaman, üzerine kan akmaktaydı. Bir taraftan kanını siliyor, diğer taraftan şöyle diyordu: Acaba peygamberlerinin yüzünü kana boyayan bir kavim, nasıl felaha kavuşacaktır? Oysa o peygamber kendilerini rablerinin yoluna davet ediyor. Onun bütün yaptıkları bundan ibarettir.(3)
Böylece Allahü teâlâ şu ayeti, peygamberini bu sözünden dolayı edeplendirmek için inzal etmiştir:
Senin elinde (onları cezalandırmak ve affetmek hususunda) hiçbir şey yoktur!(Âl-i İmrân/128)
Bu gibi ilahî te'dibler, Kur'ân'da sayılamayacak kadar çoktur. Bu te'dib ve tehzibin ilk hedefi Hazret-i Peygamber'dir. Sonra nûr ondan bütün insanlık âlemine feyezan eder. Allahü teâlâ Kur'ân ile peygamberini edeplendirmiş, o da Kur'ân'ın edebini kabul etmiş ve onunla halkı edeplendirmiştir. Bu sırra binaen Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır: Ben mekârimi ahlâkı (güzel ahlâkı) tamamlamak üzere gönderildim.(4)
Hazret-i Peygamber halkı güzel ahlâka, daha önce nefsin riyazâtı ve ahlâkın tehzibi bahsinde zikrettiğimiz hâdislerle tergib ve teşvik etmiştir. Bu bakımdan biz ikinci bir defa onları tekrar etmeyelim. Sonra Allahü teâlâ, dostu Muhammed Mustafa'nın ahlâkını kemale vardırdığı zaman onu överek şöyle buyurmuştur:
Muhakkak sen pek büyük bir ahlâk üzeresin. (Kalem/4)
Allahü teâlâ ortaktan münezzehtir. Şanı yücedir. Kullarına yapmış olduğu minneti tastamamdır. Sonra Allahü teâlâ'nın umumi lütfûna büyük faziletine dikkat et ki, nasıl veriyor ve verdiğini nasıl övüyor? Peygamberi güzel ahlâk ile süslendiren O... Sonra lütfundan vermiş olduğu ahlâkı peygambere izafe ederek şöyle buyurmuştur: 'Muhakkak sen ahlâkça çok yükseksin'. Sonra Hazret-i Peygamber, halka belirtti ki, Allahü teâlâ güzel ahlâkı sever, kötü ahlâktan nefret eder.(5)
Hazret-i Ali (radıyallahü anh) diyor ki: 'Müslüman bir kişiye şaşıyorum ki, Müslüman kardeşi bir ihtiyaç için kendisine geldiğinde o ihtiyaç sahibine yardım etmek suretiyle kendini nasıl hayrın ehli olarak görmüyor? Farzı muhal yapacağı iyilikten sevap ummaz, yapmadığı takdirde herhangi bir azaptan korkmasa yine de güzel ahlâka acele etmesi kendisine daha uygun düşerdi. Çünkü böyle yapması, insanı kurtuluş yoluna iletir'. Bunları söyledikten sonra Hazret-i Ali'ye adamın biri dedi ki:'Sen bunun böyle olduğunu Hazret-i Peygamber'den dinledin mi?'
Hazret-i Ali (radıyallahü anh) şöyle dedi:'Evet! Dinledim! Hatta bundan daha hayırlısını da dinledim. Hazret-i Peygamber'e Tayy kabilesinin esirleri getirildiği zaman, esirler arasından ayağa kalkan bir cariye şöyle dedi: 'Ya Muhammed! Ne olursun, beni serbest bırak! Arab kabilelerine gülünç olmayayım. Çünkü ben kavmimin efendisinin kızıyım. Benim babam himayesindeki insanları korur, esirleri bırakır, açları doyurur, yemek yedirir, selâmı yayar ve hiçbir ihtiyaç sahibini geri çevirmezdi. Ben Hatem et-Tâî'nin kızıyım'. Bu sözleri işiten Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şu karşılığı verdi:
—Ey cariye! Bu saydığın sıfatlar gerçekten mü'minin sıfatıdır. Eğer senin baban Müslüman olsaydı biz ona rahmet okurduk. Ey ashâbım! Cariyeyi serbest bırakınız! Çünkü onun babası ahlâkın güzelini seviyormuş.Allahü teâlâ da ahlâkın güzelini sever.(6)
Bu esnada Niyar'ın oğlu Ebu Burde(7) ayağa kalktı ve dedi ki: 'Allah ahlâkın güzelini sever mi?' Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi:Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim, cennete ancak ahlâkı güzel olan kimseler girecektir.
Muaz b. Cebel Hazret-i Peygamber'den şu hâdisi rivâyet eder:Muhakkak ki, Allahü teâlâ, İslâm dinini ahlâkın en güzelleriyle ve amellerin en iyileriyle kuşatmış bulunmaktadır.
Güzel davranış, iyilik yapmak, yumuşaklık göstermek, hayır ve hasenatta bulunmak, yemek yedirmek, selâmı yaymak, Müslüman hastayı ziyaret etmek, ister adil ister ise facir olsun; Müslüman’ın cenazesini teşyi etmek, her komşusuna; ister Müslüman, ister kâfir olsun güzel muamele etmek, ihtiyar Müslüman’a hürmet göstermek, yemeğe davet edildiğinde icabet etmek ve bundan dolayı duada bulunmak, Müslüman’ı affetmek, insanların arasını bulmak, cömert olmak, şerefli olmak, müsamahalı olmak, önce selâm vermek, öfkeyi yutmak, halkı affetmek, İslâm'ın haram ettiği oyun ve batıllardan kaçınmak, (haram) teganniden, oyun aletlerinin tamamından kaçınmak ve her telli aleti çalmaktan sakınmak, her hileli işten; gıybet, yalan, cimrilik, başkasına zahmet vermek, hile yapmak, kandırmak, koğuculuk yapmak, müslümanların arasını bozmak, sılayı rahmi kesmek, kötü ahlâk, kibir, fahr, gurur, gevezelik, büyüklenmek, müstehcen konuşmak, kindar olmak, haset etmek, fal bakmak, zulüm, tecavüzkârlık ve adaletsizlikten sakınmak, güzel ahlâktandır.
Enes der ki: Hazret-i Peygamber bizi her güzel nasihate davet etti ve her güzel şeyi bize emretti. Hiçbir ayıp veya hile veya çirkinlik bırakmadı ki, bizi ondan sakındırmasın ve onu bize yasaklamasın. Bütün bunların yerinde şu ayeti celile yeter de artar:
Muhakkak Allah, adaleti, ihsanı, yakın akrabalara iyilik etmeyi emreder. Fuhşiyattan, münkerden ve zulümden sakındırır.(Nahl/90)
Muaz der ki: Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bana tavsiyede bulunarak şöyle dedi: Ey Muaz! Sana Allah'tan sakınmayı, doğru söylemeyi, sözüne sahip olmayı, emaneti yerine getirmeyi, hıyaneti terk etmeyi, komşuluk hakkını korumayı, yetime merhamet etmeyi, yumuşak konuşmayı, selâm vermeyi, güzel amel yapmayı, dünyada emeli kısaltmayı, îmanın eteğine yapışmayı, Kur'ân'da anlayışlı olmayı, ahireti sevmeyi, hesaptan kaçınmayı, kanatları germeyi tavsiye ediyorum. Herhangi bir hakîme sövmekten veya herhangi bir araziyi ifsad etmekten seni sakındırıyorum. Sana her taşın, her ağacın, her toprağın yanında Allah'tan sakınmayı tavsiye ediyorum. Her günah için bir tevbe etmeni tavsiye ediyorum. Gizli günahlara gizlice, açık günahlara da açıkça tevbe etmeni tavsiye ediyorum.(8)
İşte böylece Allahü teâlâ kullarını terbiye etti ve onları ahlâkın güzeline ve edebin iyisine davet etti.
1) Ahmed
2) Tirmizî
3) Müslim
4) Ahmed, Hâkim, Beyhakî
5) Beyhakî
6) Hâkim-i Tirmizî, Nevadir
7) Asıl ismi Hani'dir. Belvi kabilesine mensuptur. Büyük sahabîlerdendir.Meşhur sahabî Berra b, Azib'in dayısıdır. (Bazı rivâyetlere göre amcasıdır). Bedir'e, Uhud'a ve diğer savaşlara iştirak etmiştir. H.41 senesinde vefat etmiştir.
8) Ebu Nuaym, Beyhakî
20-2
Hazret-i Peygamber'in Güzel Ahlâkına İlişkin Alimlerin Derledikleri Bazı Rivâyetler
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) insanların en hâlimi, en cesaretlisi, en âdili, en afifi idi. Mübarek eli cariyesi veya nikâhlısı veyahut mahremi olmayan herhangi bir kadının eline hiç değmemiştir. (9) Hazret-i Peygamber insanların en cömerdiydi. (10) Onun yanında hiçbir dinar ve hiçbir dirhem akşamlamazdı. (11) Eğer onun elinde fazla bir mal olsa ve verecek bir kimseyi bulamazsa ve gece de gelirse, onu muhtaç olan kimseye vermedikçe evine gelmezdi. (12)
Allahü teâlâ'nın vermiş olduğu nimetlerden ancak bir senelik nafakasını alırdı. Onu da elindeki malın en kolayı olan hurma ve arpadan alırdı. Diğerlerini Allah yoluna harcardı. Kendisinden herhangi bir şey istenildiği zaman muhakkak verirdi. (13) Sonra senelik nafakasına döner, fakirleri nefsine tercih ederdi. Hatta eline yeni bir şey geçmezse senesi dolmadan önce yeniden nafakaya muhtaç olurdu. (14) Ayakkabılarını diker, elbisesini yamardı.
Hanımlarına yardım ederdi. (15) Onlarla beraber yemeklik et doğrardı. (16) Hayâda insanların en ilerisi idi. Mübarek gözünü hiç kimsenin yüzünde durdurmazdı. (17) Gerek hür, gerek kölelerin davetine icabet ederdi. (18) Bir yudum süt veya bir tavşanın budu olsa dahi hediyeyi kabul eder ve karşılık verirdi (19) ve hediyeyi yerdi. Fakat sadaka malını yemezdi. (20) Bir cariyenin veya fakir bir kimsenin davetine icabet etmekten geri kalmazdı. (21) Allah için kızardı. Fakat nefsi için kızmazdı. (22) Hakkı infaz ederdi velev ki hakkı infaz etmek kendine veya ashâbına zarar getirse dahi. . . Kendisine müşriklerden teklif edildiği zaman beraberindekilerin adedini çoğaltmak için bir tek insana muhtaç olduğu halde bu teklifi kabul etmemiş ve şöyle buyurmuştur:
Ben hiçbir zaman Allah'a ortak koşan bir kimseden yardım istemem. (23)
Ashâbı kiramdan biri (Abdullah b. Şahi el-Ensarî) Yahûdîler arasında öldürülmüş olarak bulundu. Buna rağmen Yahudilere saldırmadı. Acı olan hakkı tatbik etmekten başka bir şey yapmadı. Onun diyetini yüz deve olarak takdir etti. Oysa o anda sahabenin durumlarını takviye etmek için bir tek deveye dahi ihtiyaç vardı. (24) Hazret-i Peygamber bir ara açlıktan dolayı karnının üzerine taş bağladı. Neyi hazır bulursa onu yer, bulduğunu geri çevirmez, helâl olan bir yemekten sakınmazdı. (25) Eğer ekmeksiz bir hurmayı görürse yerdi. Bir et bulduğunda yerdi. Buğday veya arpa ekmeğini bulduğu zaman yerdi. Helva veya bal bulduğunda yerdi. Ekmeksiz süt bulduğu zaman onunla yetinirdi. Eğer kavun veya yaş hurma bulursa yerdi. Yaslanarak yemezdi. (26) Masa üzerinde yemezdi, mendili ayaklarının altı idi. (27) Arka arkaya üç gün hiçbir zaman buğday ekmeğinden doya doya yemiş değildi. Bu durumu Allah'a kavuşuncaya kadar devam etmiştir. Bu durum, fakirliğinden veya cimriliğinden değildi. (28) Velime davetine icabet eder, (29) hastaları ziyaret eder ve cenazelerde bulunurdu. (30) Düşmanlarının arasında koruyucusu olmaksızın tek başına gezerdi. (31) Tevazu bakımından insanların en ilerisi idi. Kibirli olmaksızın, insanların en vakarlısıydı. (32) Uzatmaksızın insanların en beliği, güler yüzlülük yönünden insanların en güzeliydi. (33)
Dünya işlerinden onu korkutup ürkütecek hiçbir şey yoktu. (34) Bulduğunu giyerdi. Bazen Yemen'de imal edilen bir kürk giyerdi. Bazen 'Şemle' tabir edilen bir elbise, bazen yünden yapılmış bir cübbe giyerdi. (35) Mübahlardan neyi görürse onu giyerdi. (36) Sağ elinin ve (bazen de) sol elinin serçe parmağına gümüş yüzük takardı. (37) Bindiği zaman bineğinin terkisine kölesini veya başka bir kimseyi alırdı. (38) Eline geçen bineğe binerdi. Bazen at'a, bazen deveye, bazen kızıl bir katıra, bazen merkebe binerdi. Bazen yaya, yalınayak, abasız, amamesiz ve kalensüvesiz yürürdü. (39) Medine'nin en uzak yerlerinde olsa dahi hastaları ziyaret ederdi. Güzel kokuları severdi. (40) Kötü kokulardan nefret ederdi. (41) Fakirlerle otururdu. (42) Miskinlerle yemek yerdi. (43) Ahlâkında fazilet ehli olan kimselere ikramda bulunur, şeref sahipleriyle yakınlık kurar, kendilerine ihsanda bulunurdu. (44) Akrabalarını ziyaret eder, fakat onlardan daha üstün olan kimseye onları tercih etmezdi. (45) Hiç kimseye cefa vermezdi. (46) Özür dileyenin özrünü kabul ederdi. (47) Şaka eder, fakat ancak hâkikat söylerdi. (48) Kahkahasız gülerdi. (49) Mübah oyunları görür ve yasaklamazdı. (50) Zevcesiyle yarışırdı. (51) Yanında sesler yükseldiği halde sabrederdi. (52) Sağman develeri ve koyunları vardı. Kendisi ve aile efradı onların sütlerinden geçinirlerdi. (53) Köleleri ve cariyeleri vardı. Yiyecek ve içecekte onları kendisinden ayırmazdı. (54) Hiçbir vakit, Allah'a yapılan ameli veya nefsinin salâhında gerekli bir şeyi yapmaksızın geçmezdi. (55) Arkadaşlarının bostanlarına giderdi. (56) Fakirliğinden ve kötürümlülüğünden dolayı hiçbir fakiri hakir görmezdi. (57) Hiçbir krala, krallığından dolayı itibar etmezdi. Fakiri ve padişahı eşit bir şekilde Allah'ın varlığına ve birliğine davet ederdi.
Allahü teâlâ, kendisinde faziletli sîret ile tam siyaseti toplamıştı. Oysa kendisi annesinden doğduğu gibiydi; okur ve yazar değildi.
Cehalet içinde kıvranan bir memlekette fakirlik ve zaruret içerisinde ve koyun çobanlığında, çölde annesiz ve babasız bir öksüz olarak yetişmiş bulunuyordu. (58) Bütün bunlara rağmen Allahü teâlâ ona ahlâkların en güzellerini, övülen yolları, gelmiş ve geleceklerin haberlerini öğretti. Âhirette kurtuluş ve zafere vesile olan yolları gösterdi. Dünyada başkalarının gıbta etmesine vesile olan ve kurtuluş yolu olan şeyleri öğretti. Vacib olanın gerekliliğini, gereksiz olanın da terkini öğretti. Allah bizi her işinde ona uymaya muvaffak kılsın! Âmin ya Rabbe'l-Âlemîn.
9) Ebû Şeyh, Müslim, Buhârî, Tirmizî
10) Taberânî
11) Ebû Davud
12) Müslim, Buhârî
13) Tayâlisî, Dârimî
14) Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce
15) Ahmed
16) Ahmed
17) Buhârî, Müslim
18) Tirmizî, İbn Mâce, Hâkim
19) Buhâri
20) Müslim, Buhârî
21) Nesâî, Hâkim
22) Tirmizî
23) Müslim
24) Müslim, Buhârî
25) Müslim, Buhârî
26) Yemek Âdâbı bölümünde geçmişti.
27) Yemek Âdâbı bölümünde geçmişti.
28) İbn Mâce
29) Taberânî
30) Tirmizî, İbn Mâce, Hâkim
31) Tirmizî, Hâkim
32) Ebû Hasan b. Dahhâk.
33) Tirmizî
34) Ahmed
35) Buharî
36) Müslim, Buhârî
37) Müslim
38) Müslim, Buhârî
39) Müslim, Buhârî
40) Müslim, Buhârî
41) Nesâî
42) Ebû Dâvud
43) Buhârî
44) Tirmizî
45) Hâkim
46) Ebû Dâvud, Tirmizî
47) Müslim, Buhârî
48) Ahmed
49) Müslim, Buhârî
50) Müslim, Buhârî
51) Ebû Davud, Nesâî
52) Buhârî
53) İbn Sa'd, Tabakat
54) İbn Sa'd, Tabakat
55) Tirmizî
56) Yemek Âdâbı bölümünde geçmişti,
57) Buhârî
20-3
Hazret-i Peygamber'in Ahlâk ve Edebine İlişkin Başka Bir Bölüm
Ebû Buhterî'nin rivâyet ettiklerinden bazıları şunlardır; Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) ehli imandan herhangi bir kimseye küfretmemiştir. Küfrettiği zaman, onun kefaretini vermiş ve yerine rahmet okumuştur. (59) Hiçbir kadına ve hiçbir hizmetçiye lanet okumamıştır. (60) Savaş esnasında olduğu halde kendisine:
'Ne olur ya Rasûlüllah! Bu kâfirlere lânet okuyup helâk olmaları için dua et!' denildiğinde Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Ben rahmet olarak gönderildim. Lânet okuyucusu olarak gönderilmiş değilim. (61)
Kendisinden, herhangi bir kimseye; ister Müslüman, ister kâfir, ister umumi, ister hususi olsun beddua etmesi istendiği zaman dua etmeye geçerdi. (62) Eliyle hiç kimseyi dövmemişti. Ancak Allah yolunda olursa başka. (63) Kendisine yapılan hiçbir kötülüğe karşı intikam almamıştır. Fakat Allahü teâlâ'nın hürmeti ihlâl edilirse başka. İki şey arasında muhayyer kılındığı zaman orada bir günah veya akrabalık bağının kesilmesi olmadıkça muhakkak onların en kolayını seçerdi. Eğer bir günah söz konusu olursa, Hazret-i Peygamber o işten insanların en uzağı bulunurdu. Ona gelen bir kimse, ister köle, isterse cariye olsun, muhakkak kalkıp onunla gider, ihtiyacını yerine getirirdi. (64)
Enes (radıyallahü anh) der ki: Muhammed'i hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim, (kendisine hizmet ettiğim on sene zarfında) hoşuna gitmeyen bir şeyi yaptığımda bana 'neden bunu yaptın?' dememiştir. Zevceleri herhangi bir şeyden dolayı beni kınadıkları zaman onlara 'Onu kınamayınız! Onun yaptığı kitab ve kaderledir' (takdiri ilâhî öyle yapılmasını istemiştir) derdi. (65) Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) hiçbir yatağı hor görmemiştir. Eğer kendisine yatak sererlerse, üzerine uzanırdı. Eğer kendisine yatak serilmezse yere uzanırdı. (66)
Allahü teâlâ onu peygamber olarak göndermeden önce Tevrat'ın birinci satırında onu vasıflandırarak şöyle buyurmuştur: Muhammed Allah'ın Rasûlü'dür, benim seçkin kulumdur. Katı ve çirkin değildir. Çarşılarda gürültü yapan değildir. Kötülük yapanı affeder. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez. Onun doğum yeri Mekke'dir. Hicret yeri Teybe'dir. Onun mülkü Şam memleketinde olacaktır. O ve onunla beraber bulunanlar bellerine İzar bağlarlar. (Nitekim Arapların âdeti böyledir) . O Kur'ân ve ilme davet eder. Azalarını yıkamak suretiyle abdest alır. İncil'de de o bu şekilde sıfatlandırılmıştır.
Onun güzel ahlâkından biri de rastladığı bir kimseye önce selâm vermesidir. (67) Herhangi bir ihtiyaçtan dolayı kendisiyle konuşan kimseye karşı sabır gösterir, ta ki karşısındaki konuşmayı bırakıp gidinceye kadar. (68)
Onun elini herhangi bir kimse tutarsa, o kişi elini bırakmadıkça Hazret-i Peygamber elini çekmezdi. (69) Ashâbından herhangi bir kimseye rastladığı zaman, ondan önce onun elini tutar, iyice kavradıktan sonra, kabzasını tuttuğu elin üzerine kapatırdı. (70) Her oturuş ve kalkışında Allah'ı anardı. (71)
Namaz kılarken herhangi bir kimse yanına gelirse, muhakkak namazını hafifletir, selam verdikten sonra ona dönüp 'Senin bir ihtiyacın var mıdır?' diye sorardı. Onun ihtiyacını yerine getirdikten sonra yeniden namazına dönerdi. (72)
Çok zaman dizleri üzerine çökerek oturur, ellerini de dizlerinin üzerine koyardı. (73) Oturduğu yer, ashâbının oturduğu yerden farklı olmazdı. Çünkü kendisi meclisin alt başında bile otururdu. (74) Meclisi daraltmamak için arkadaşlarının arasında ayaklarını uzattığı hiç görülmemiştir. Bulundukları yer geniş bir yer olursa o zaman başka. En çok kıbleye doğru otururdu. (75)
Huzuruna giren bir kimseye ikramda bulunurdu. Hatta kendisiyle herhangi bir akrabalığı veya herhangi bir süt münasebeti bulunmayan bir kimseye dahi çoğu zaman abasını serip onu o abanın üzerine oturturdu. (76) Huzuruna giren bir kimseye altındaki minderi ikram ederdi. Eğer gelen o minderin üzerine oturmak istemezse, onu oturtuncaya kadar ısrar eder ve oturturdu. (77)
Onu seçip yanına gelen bir kimse, zannederdi ki, kendisi Hazret-i Peygamber'in nezdinde herkesten daha şereflidir. Hatta yanında oturan herkese yüzünün nûrundan nasibini verirdi. Hatta onun dinlemesi, konuşması, davranışlarının inceliği ve beraberinde oturana yüzünü çevirmesi ve onunla beraber olan meclisi, hayâ, tevazu ve emanet meclisi idi. (78)
Allahü teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Allah'ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. (Âl-i İmrân/159)
Ashâbı kiramın gönüllerini almak ve kendilerine ikram etmek için künyeleri ile çağırırdı. (79) Künyesi olmayana künye takardı ve o kişi (artık hayatının sonuna kadar) Hazret-i Peygamber'in kendisine vermiş olduğu künye ile çağrılırdı. (80) Çocukları olan kadınlara da künye verirdi. Doğurmayan kadınlara da künyeler takardı. (81) Çocukların gönlünü almak için onlara da künye takardı. (82)
İnsanların en son öfkeleneni ve en önce razı olanıydı. (83) İnsanlar için insanların en şefkatlisi, en hayırlısı ve en fazla fayda vereni idi. (84) Onun meclisinde sesler yükselmezdi. (85)
Meclisinden kalktığı zaman şu duayı okurdu: Ey Allah’ım! Sen ortaktan münezzehsin. Senin hamdine bürünerek şahadet ederim ki, senden başka hak ilâh yoktur. Senden af talep ediyor ve bütün günahlarımdan sana dönüyor ve tevbe ediyorum. (86) Sonra şöyle derdi: 'Bu kelimeleri bana Cebrail öğretti'.
20-4
Konuşması ve Gülmesi
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) konuşma bakımından insanların en fasihi, söz bakımından en tatlısı idi. O şöyle buyurmuştur: Ben Arapların en fasihiyim. (87) Cennettekiler orada Hazret-i Peygamberin diliyle konuşurlar. (88) Hazret-i Peygamber az konuşurdu. Konuştuğu zaman sözü gereksiz yere fazla uzatmazdı. Sözleri ipe geçirilmiş inci taneleri gibi intizamlıydı. (89) Aişe validemiz (radıyallahü anh) der ki: 'Sizin kelimeleri arka arkaya bindirdiğiniz gibi, Hazret-i Peygamber konuşmasında kelimelerin birini diğerine bindirmezdi. Onun konuşması azdı. Siz ise konuşmayı uzattıkça uzatıyorsunuz'. (90) Ashâbı kiram derler ki: ‘Hazret-i Peygamber herkesten daha veciz konuşur ve Cebrail (aleyhisselâm) bunu ona Allah tarafından getirmişti. Fakat vecizlikle beraber istediği bütün mânâları konuşmasına sığdırırdı. (91) Kelimelerin mânâlarını derleyici konuşmalar yapardı. (92) Onun konuşmasında ne fazlalık, ne de eksiklik vardı. Konuşmasının biri diğerini takip ederdi. Konuşmasının arasında duraklamalar vardı. Bu sayede dinleyen konuşmayı ezberleyip, kavrardı. ’ (93)
Gür sesliydi. Ses bakımından insanların en güzeliydi. (94) Uzun zaman sükût eder, ancak ihtiyaç anında konuşurdu. (95) Münkeri söylemezdi. İster normal ânında, ister öfkeli ânında olsun, haktan başkasını söylemezdi. (96) İyiliğin haricinde konuşan bir kimseden yüz çevirirdi. (97) Kerih gördüğü meseleleri konuşmak mecburiyetinde kaldığı takdirde kinaye yoluyla konuşurdu. (98)
Sustuğu zaman yanında oturanlar konuşmaya başlarlardı. Yanında konuşulurken mücadele yapılmazdı. (99) Ciddiyet ve nasihatle va'z ederdi: (100)
“ Kur'ân'ın bazısını bazısına vurmayınız. Çünkü Kur'ân birçok vecih üzere nazil olmuştur. (101)
Ashâbı Kiram'ın yüzüne tebessüm etmek ve gülmek bakımından insanların en cömerdiydi. Onların konuşmalarını sanki yeni bir şey dinliyormuş gibi ciddiyetle dinler, kendini onların arasına tam mânâsıyla karıştırırdı. (102) Çoğu zaman mübarek ön dişleri görününceye kadar gülümserdi. (103) Onun yanında Ashâbı kiramın gülmesi, ona uymak için sadece tebessümdü. Bunu ona tazim için yaparlardı. (104)
Bir gün, Hazret-i Peygamber'in huzuruna bir bedevî çıkageldi. O gün kendileri oldukça düşünceliydi. Ashâbı kiram nahoş bir şeyin olacağını sezerek sakınıyorlardı. Gelen bedevî Hazret-i Peygamber'e bazı sorular sormak istedi. Bunun üzerine ashâbı kiram ona dedi ki:
-'Hazret-i Peygamber'in yüzü pek normal değil! Bu bakımdan kendisine sakın bir şeyler sorma!' Bedevî dedi ki:
-'Benim yakamı bırakın! Onu hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki kendisini güldürmedikçe yakasını bırakmayacağım'.
Bunu söyledikten sonra Hazret-i Peygamber'e şöyle sordu:
-‘İşittiğimize göre, halk açlıktan kırılırken Deccal kendilerine tirit takdim edecekmiş. Anam babam sana feda olsun, acaba onun tiridinden yemememi ve ölüp gitmemi mi bana tavsiye edersin veya doyuncaya kadar onun tiridinden yeyip ondan sonra Allah'a îman edip onu inkâr etmemi mi bana münasip görürsün?'
Ashâbı kiram der ki; ‘bu soru karşısında Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) mübarek dişleri görününceye kadar gülerek şöyle buyurdu’:
-'Hayır! Onun tiridinden yeme! Allahü teâlâ, ehli îmanı zengin ettiği bir şeyle seni de zengin eder'. (105)
Ashâbı kiram dedi ki: Hazret-i Peygamber herkesten daha fazla tebessüm ederdi ve herkesten daha fazla uysaldı. Kendisine Kur'ân inmediği veya kıyâmeti hatırlamadığı veya va'z ve nasihatten ibaret olan herhangi bir hutbe okumadığı takdirde böyleydi. (106) Sevindiği ve razı olduğu zaman, rıza yönünden insanların en güzeliydi. Eğer va'z ederse ciddiyetle va'z ederdi. Eğer öfkelenirse muhakkak ki, Allah için öfkelenirdi ve bu öfkenin önüne hiçbir şey geçemezdi. Bütün işlerinde de böyleydi. (107)
Başına bir iş geldiği zaman durumunu Allah'a havale eder, kuvvet ve kudretinden teberri edip uzaklaşırdı. Allahü teâlâ'dan hidayetinin inmesini isteyerek şöyle dua ederdi:
Ey Allah’ım! Bana hakkı hak olarak göster ki, ben ona tabi olayım! Bana münkeri münker olarak göster ve ondan sakınmamı da bana nasip et! Ya Rab! Şaşkınlığa düşmekten beni koru! Nefsimin hevasına uyup şaşkınlığa düşmekten, hidayetinle beni koru! Nefsimin hevasını taatine tâbi kıl! Afiyet içinde nefsimden kendi nefsinin rızasını al! Hakkında ihtilafa düştüğüm hakikate beni hidayet et! Bu da senin izninle olsun! Çünkü sen istediğini dosdoğru yola hidayet edersin! (108)
58) Tirmizî
59) Müslim,Buhârî
60) Müslim,Buhârî
61) Müslim
62) Müslim,Buhârî
63) Müslim,Buhârî
64) Buhârî
65) Müslim,Buhârî
66) Tirmizî, (bir benzerini)
67) Tirmizî
68) Taberânî
69) Tirmizî,İbn Mâce
70) Ebû Dâvud
71) Tirmizî
72) Irakî aslını bulamadığını söylemektedir.
73) Tirmizî
74) Tirmizî
75) Dârekutnî
76) Hâkim
77) Sohbet Âdâbı bölümünde geçmişti.
78) Tirmizî
79) Sohbet Âdâbı bölümünde geçmişti.
80) Tirmizî
81) Hâkim
82) Müslim,Buhârî
83) Tirmizî
84) Ebû Dahdah
85) Tirmizî
86) Nesâî,Hâkim
87) Ebû Hasan b. Dahhâk
88) Taberânî
89) Hâkim
90) Taberânî
91) Müslim,Buhârî
92) Dârekutnî
93) Tirmizî
94) Tirmizî,Nesâî
95) Tirmizî
96) Ebû Dâvud
97) Tirmizî
98) Buhârî
99) Tirmizî
100) Müslim
101) Taberânî
102) Tirmizî
103) Müslim,Buhârî
104) Tirmizî
105) Irakî bu hadisin münker olduğunu ve aslına rastlamadığını söylemektedir.
106) Taberânî
107) Ebû Şeyh
108) el-Müstağfırî
20-5
Hazret-i Peygamber'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) Yemekteki Edep ve Ahlâkı
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bulduğunu yerdi. (109) Onun nezdinde yemeklerin en sevimlisi, 'defef şeklinde yenilen yemekti. Defef ise, birçok elin uzatıldığı yemek sofrası demektir. (110) Hazret-i Peygamber sofrası kurulduğu zaman şöyle derdi: 'Allah'ın ismiyle başlarım! Ey Allah’ım! Bu nimeti şükrü yapılmış ve cennet nimetinin verilmesine vesile yapacağın bir nimet kıl. ' (111)
Yemek için oturduğunda, çoğu zaman, dizlerinin üzerine otururdu. Namaz kılan bir kimsenin oturduğu gibi otururdu. Ancak şu farkla ki dizi diz, ayağı ayak üzerinde olurdu. 'Ben sadece bir kulum! Kulun yediği gibi yer, kulun oturduğu gibi otururum. 'derdi. (112)
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) sıcak yemeği yemezdi. 'Sıcak yemekte bereket yoktur. Allahü teâlâ bize ateşi yedirmemiştir. Bu bakımdan yemeği soğutunuz da yiyiniz. ' derdi. (113)
Kendi tarafına düşen kısmından yerdi. (114) Üç parmağı ile yerdi. (115) Çoğu zaman dördüncü parmağını da yardımcı yapardı. (116) Hiçbir zaman iki parmakla yemezdi. 'İki parmakla yemek, şeytanın yiyişidir. ' derdi. (117)
Hazret-i Osman (radıyallahü anh) kendisine 'paluze' takdim etti. Paluze'den yediler ve Hazret-i Osman'a
— ‘Ey Ebû Abdullah! Bu nedir?' diye paluzenin ne olduğunu sordu.
O da şöyle cevap verdi:
— ‘Anam, babam sana feda olsun! Biz yağ ile balı çanağa koyup ateşin üzerinde ısıtıyoruz. Sonra kaynatıyoruz. Kaynadıktan sonra buğdayın öğütülmüş özünü o bal ve yağın içerisinde kavuruyoruz. Sonra katılaşıncaya kadar karıştırıyoruz. İşte gördüğün şekle giriyor'.
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu söz üzerine şöyle buyurmuştur:
— 'muhakkak bu yemek güzeldir. ' (118)
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) elenmemiş arpa ekmeği yerdi. (119) Hazret-i Peygamber bazen salatalıkları yaş hurma ile bazen de tuzlayarak yerdi. (120)
Hazret-i Peygamber'in nezdinde yaş meyvelerin en sevimlisi kavun (veya karpuz) ve üzümdü. (121) Kavunu bazen ekmek ve şekerle yerdi. (122) Çoğu zaman da yaş hurmalarla beraber yerdi. (Ve o sırada) (123) iki eliyle yardımlaşarak yerdi. (124) Bir gün sağ eliyle yaş hurma yedi. Çekirdekleri sol elinde topladı. O esnada bir koyun geçti. Çekirdekleri koyuna gösterdi. Koyun onun sol elinden çekirdekleri yiyor kendisi de sağ eliyle yaş hurmaları yiyordu. Böylece yiyip bittikten sonra koyun çekirdekleri bitirip gitti.
Çoğu zaman üzüm salkımını ağzına götürür, ağzıyla taneleri kopararak yerdi. Ağzına götürdüğü salkımın taneleri sakalının üzerinde ipe dizilmiş inci taneleri gibi görünürdü. (125) Yemeğinin çoğu su ile hurmaydı. (126) Hurma ile sütü bir arada yer ve onlara 'en güzel iki yemek' diye isim verirdi. (127)
Yemeklerin en sevimlisi, onun nezdinde et yemeğiydi. (128) Et yemeği hususunda şöyle demiştir: 'Bu yemek duyma hassasını geliştirir. Dünya ve âhirette yemeklerin efendisi bu yemektir. Eğer ben rabbimden her gün bana bu yemeği yedirmesini niyaz etseydim, rabbim bana muhakkak yedirirdi. '
Hazret-i Peygamber tiridi et ve kabak ile birlikte yerdi. (129) Kabağı severdi. Bu benim Yunus kardeşimin bitkisidir. derdi. (130)
Hazret-i Âişe'nin rivâyet ettiğine göre Hazret-i Peygamber kendisine şöyle demiştir:Ey Âişe! Bir çömlekte yemek pişirdiğiniz zaman o çömleğe kabağı çokça koyunuz. Çünkü kabak üzülenin kalbini takviye eder. (131)
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) kendisi için avlanan kuşun etini yerdi. Fakat bizzat avlanmazdı. Ama kendisi için avlanan etin kendisine getirilmesini sever ve yerdi. (132)
Hazret-i Peygamber et yediği zaman başını etin üzerine eğmezdi. Eti ağzına kaldırır, sonra ön dişleriyle parçalar yerdi. (133) Kesilen koyunun budunu ve gerdanını severdi. Çömlekte pişirilen yemeklerden kabak yemeğini, katıklardan da sirkeyi severdi. Hurmadan da Ucve denilen Medine hurmasını severdi. (134) Ucve hurması için bereket duası etmiştir:
'Bu hurma cennettendir. Zehir ve sihir için şifadır. ' (135)
Sebzelerden 'Hindiba', 'Bazaruç' (karanfilli reyhan) ve baklayı severdi. Sidik mahalline yakın olduklarından dolayı böbrekleri sevmezdi. (136) Kesilen koyunun yedi azasını yemezdi.
1. Tenasül uzvunu
2. Yumurtalıklarını
3. Mesanesini
4. Öd kesesini
5. Bezlerini
6. Dişi hayvanların fercini
7. Kanı
Bu parçaların yenmesi (kan hariç) helâl olduğu halde Hazret-i Peygamber bunları yemeyi kerih görürdü. (137)
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) sarımsak, soğan yemeyi kerih görürdü. (138) Hiçbir yemeği kötülemezdi. Ancak hoşuna gideni yer, gitmeyeni terk ederdi. Eğer midesi bir yemeği almazsa, o yemeği başkasına kötülemezdi. (139)
Hazret-i Peygamber Dub (keler) denilen hayvanın etini ve dalağı yemekten tiksinirdi, fakat onları haram kılmıyordu. (140) Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) parmaklarıyla yemek tabağını siler ve parmaklarını yalayarak şöyle derdi:'Yemeğin sonu daha bereketlidir'. (141)
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) yemeğe bulaşmış parmaklarını kızarıncaya kadar yalardı. (142) Parmaklarını teker teker yalamadan önce elini mendil ile silmezdi. 'Bereketin, yemeğin hangi kısmında olduğu bilinmemektedir. 'derdi. (143)
Yemekten doyduğu zaman şöyle derdi:'Hamd Allah'a mahsustur. Ey Allah’ım! Senin içindir hamd. Yedirdin ve doyurdun. İçirdin hem de doya doya içirdin. Ancak senin içindir hamd. . . Nimetini inkâr etmediğimiz, şükrünü terk etmediğimiz ve nimetinden müstağni olmadığımız halde, bu ikrar ve itiraflarda bulunuyoruz. ' (144)
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) özel olarak et ve yemek yediği zaman iki elini güzelce yıkar, sonra kalan su ile yüzünü mesh ederdi. (145) Hazret-i Peygamber suyu üç nefeste içerdi ve her nefesin başında bir besmele çekmek üzere üç defa besmele çekmiş olurdu ve her içişin sonunda 'elhamdülillah' demek suretiyle üç defa hamdederdi. Suyu eme eme ve tada tada içerdi. Hortumla boşaltırcasına gırtlağına boşaltmazdı. (146)
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) içtiği sudan arta kalanı sağında bulunan kimseye verirdi. (147) Eğer sol tarafında rütbece daha büyük bir insan bulunursa, sağ tarafında bulunana;'Sünnet sana vermektir. Eğer istersen sağımda bulunanları sana tercih edeyim. 'derdi. (148)
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bazen sonuna kadar bir nefeste suyu içerdi. (149) Gerek yemek kabına, gerek su kabına nefesini alıp vermezdi. Ağzını kaptan çekerek nefesini verirdi. (150) İçinde bal ile süt bulunan bir kap kendisine getirildi. İçmekten kaçınarak şöyle dedi: 'Bir içişte içilen iki madde, bir kapta iki katık (olur mu?) ' (151) Bunu söyledikten sonra şöyle buyurmuştur:'Ben bunu haram kılmıyorum. Fakat ben kibirlenmekten ve dünyanın fuzuliliğinden ötürü yarın hesaba çekilmekten korkuyorum. Ben tevazuyu seviyorum. Çünkü Allah için tevazu eden bir kimseyi Allah yüceltir. ' (152)
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) evinde, azad edilmiş köleden daha utangaçtı. Aile efradından yemek istemezdi. Onlara 'Benim canım filan yemeği istiyor' diye telkinde bulunmazdı. Eğer yedirirlerse yerdi. Kendisine ne verirlerse, kabul ederdi. Hazret-i Peygamber'e hangi sudan içirseler içerdi. (153) Çoğu zaman bizzat kalkar, yiyecek ve içeceğini hazırlardı. (154)
109) Daha önce geçmişti.
110) Ebû Ya'lâ, Taberânî, İbn Adiyy
111) Nesâî
112) Abdürrezzak, (Ebû Eyyub'dan)
113) Beyhakî
114) Ebû Şeyh
115) Müslim
116) el-Gılaniyât
117) Dârekutnî
118) Beyhakî
119) Buhârî
120) Müslim, Buhârî
121) Ebû Şeyh
122) Ebû Nuaym
123) Tirmizî, Nesâî
124) Ahmed
125) İbn Adiyy
126) Buhârî
127) Ahmed
128) Ebû Şeyh
129) Müslim
130) Nesâî, İbn Mâce
131) Tirmizî
132) Ebû Davud
133) Müslim, Buhârî
134) Müslim, Buhârî
135) Ebû Nuaym
136) Ebû Nuaym
137) İbn Adiyy
138) Mâlik, Muvatta
139) Müslim, Buhârî
140) Müslim, Buhârî
141) Beyhakî
142) Müslim
143) Müslim
144) Taberânî
145) Ebû Yâ'lâ
146) Beğavî, Taberânî
147) Müslim, Buhârî
148) Müslim, Buhârî
149) Ebû Şeyh
150) Hâkim
151) Bezzâr
152) Bezzâr
153) Müslim, Buhârî
154) Ebû Dâvud
ÂDÂBU'L-MA'ÎŞE VE AHLÂKU'N-NÜBÜVVE konusu devamı;