İHYÂ-İ ULÛMİ'D-DÎN | ÂDÂBU'L-MA'ÎŞE VE AHLÂKU'N-NÜBÜVVE

 20-1

20-1

Giriş

Hamd Allah'a mahsusturO her şeyi yaratmış, yaratılışını ve terkibini güzel yapmıştırO Allah ki, peygamberi Hazret-i Muhammed'i edeplendirmiş ve onu edeplendirmeyi en güzel şekilde yapmıştırOnun vasıflarını ve ahlâkını tertemiz kıldıktan sonra onu seçilmiş kul ve dost edinmiştirO Allah ki, herhangi bir kulunun tertemiz olmasını irade ettiği zaman, o kulunu Muhammed'e uymak hususunda başarılı kılmıştırO Allah ki, mahrum etmek istediği herhangi bir kimseyi Hazret-i Muhammed'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) ahlâkıyla ahlâklanmaktan mahrum bırakmıştırAllahü teâlâ peygamberlerin seyyidi, efendimiz Hazret-i Peygamber'e ve onun tertemiz âline ve ashâbına salât ve selâm etsin!

Zahirin edepleri, bâtının edeplerinin unvan ve belirtileridirlerAzaların hareketleri, iç âlemdeki tasavvurların meyveleridirAmeller, ahlâkların neticesidirEdepler, marifetlerin sızıntısıdırKalplerin sırları, fiillerin kaynaklarıdırSırların nurlarıdır ki, zahirin üzerine doğarOnu süsler ve pırıl pırıl parlatırZahirin çirkinliklerini ve nahoşluklarını güzellikle değiştirirKalbi korkmayan bir kimsenin azaları korkmazGöğsü ilahi nûrların penceresi olmayan bir kimsenin zahiri üzerine nübüvvet (peygamberlik) edeplerinin cemâli feyezan etmezBen bu kitabın 'İbadetler' bölümünü maişet âdâbını toplayan bir bahisle sonuçlandırmak azmindeydim ki, maişet âdâbını arayanlar, onu bu kitabın tümünden çıkarmak suretiyle zorluğa girmesinler. Sonra baktım ki, bu Âdetler bölümünün her kitabı edeplerin bir kısmını zikretmiştirOnları yeniden tekrar etmenin bana ağır geleceğini düşündümÇünkü tekrarı istemek ağırdırNefisler tekrarları sevmeyecek şekilde yaratılmıştır.

Hazret-i Peygamberin yaratıkların en şereflisi, rütbece en yücesi, kıymetçe en yükseği olduğuna her biri teker teker şahitlik eden o güzel ahlâklarının müşahedesiyle bütün edeplerle beraber îmanın tecdid ve takviyesi kişide bulunsun diye, bu bölümde sadece Hazret-i Peygamberin edeplerini ve isnad ile kendisinden rivâyet edilen ahlâklarını zikretmek istedimBu bakımdan onların isnadlarını atmak suretiyle tümünü fasıl fasıl zikredeceğimBu ahlâkların bir tanesi bile Hazret-i Peygamber'in en şerefli, en yüce ve en kıymetli olduğuna delâlet ederBunların tümü buna nasıl delâlet etmesin!

Sonra onun ahlâkını anlatmaya, yaratılışını anlatmayı da ekleyeceğim. Sonra haberlerle doğruluğu sabit olan mucizelerinin zikrini ekleyeceğim ki ahlâkların en şereflisinden bahsedilmiş olsun ve nübüvvetini inkâr edenlerin kulaklarından sağırlık pasını söksünTevfikin velisi ve vericisi Allah'tır ve bu zikredeceğimiz mucizeler hilkat ve ahlâk sayesinde ahlâkta, hâllerde ve diğer dinî esaslarda peygamberlerin efendisine uyulsunÇünkü şaşkınların sığınağı ve zor durumda kalanların imdadına koşandır o. . .

Biz burada önce Allah'ın Kur'ân ile Hazret-i Peygamber'i terbiye etmesini beyan edelim. Sonra onun güzel ahlâkının tümünü açıklayalım. Sonra onun edep ve ahlâkının bir kısmını beyan edelim. Sonra konuşmasını ve gülmesini izah edelim. Sonra yemek hususundaki ahlâk ve âdâbını, ondan sonra giyim hususundaki ahlâk ve âdâbını, bundan sonra da kudreti olmakla beraber affetmesini, sonra hoşlanmadığı halde göz yummasını, ondan sonra sahavet ve cömertliğini, ondan sonra şecaat ve şiddetini, ondan sonra tevazûunu, ondan sonra sûret ve yaradılışını, ondan sonra da mucize ve peygamberliğinin delillerini beyan edelimAllah ona salât ve selâm etsin!

Allahü teâlâ'nın Hazret-i Muhammed'i (sallâllahü aleyhi ve sellem) Kur'ân ile Terbiye Etmesi

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) çokça yalvarır, çokça yakarır ve daima Allah'tan edeplerin en güzelleriyle, ahlâkların en yüceleriyle kendisini donatmasını ister ve duasında şöyle derdi:Ey Allah’ım! Benim yaradılışımı ve ahlâkımı güzelleştir. (1)

Ey Allah’ım! Beni ahlâkların çirkinlerinden uzaklaştır ve koru.(2)

Allahü teâlâ da onun duasını, va'd'i ilahîsini yerine getirmek için kabul buyurmuştur.

Beni çağırınız ki size cevap vereyim. (Mü'min/60)

Allahü teâlâ onun üzerine Kur'ân'ını indirdi ve onu Kur'ân ile edeplendirdi. Bu bakımdan onun ahlâkı Kur'ân’dır. Hişam'ın oğlu Said der ki: Aişe validemizin huzuruna girdim. Hazret-i Peygamber'in ahlâkını kendisinden sordum. Şöyle dedi:

—Sen Kur'ân okumuyor musun?

—Evet, okuyorum.

Hazret-i Peygamber'in ahlâkı Kur'ân'dı.

Kur'ân onu şu ayetlerin benzerleriyle edeplendirmiştir:

—Sen bağışlama yolunu tut! İyiliği emret ve cahillerden yüzçevir.(A'raf/199)

—Muhakkak ki Allah adaleti, ihsan etmeyi, yakınlara vermeyi emreder. Fuhşiyatı, münkeri ve zulmü yasaklar,(Nahl/90)

—Başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdendi.(Lokman/17)

-Kim de sabredip bağışlarsa, işte bu işlerin en hayırlısındandır.(Şura/43)

-Böyleyken yine onları bağışla ve aldırma! Çünkü Allah iyilik edenleri sever.(Maide/43)

-Bağışlasınlar, aldırmasınlar. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?(Nûr/22)

-Sen kötülüğü en güzel olan hareketle önle! O vakit bakarsın ki seninle arasında bir düşmanlık bulunan kimse, yakın bir dost gibi olmuştur.(Fussilet/34)

-Onlar bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah da güzel davrananları sever.(Âl-i İmrân/134)

-Ey îman edenler! Zannın birçoğundan sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. (Müslümanların ayıp ve kusurlarını) araştırmayın. Bir kısmınız bir kısmınızı (arkasından) çekiştirmesin. Hem sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemek ister mi?(Hucurat/12)

Hazret-i Peygamber'in Uhud savaşında başı yarılıp ön dişleri kırıldığı zaman, üzerine kan akmaktaydı. Bir taraftan kanını siliyor, diğer taraftan şöyle diyordu: Acaba peygamberlerinin yüzünü kana boyayan bir kavim, nasıl felaha kavuşacaktır? Oysa o peygamber kendilerini rablerinin yoluna davet ediyor. Onun bütün yaptıkları bundan ibarettir.(3)

Böylece Allahü teâlâ şu ayeti, peygamberini bu sözünden dolayı edeplendirmek için inzal etmiştir:

Senin elinde (onları cezalandırmak ve affetmek hususunda) hiçbir şey yoktur!(Âl-i İmrân/128)

Bu gibi ilahî te'dibler, Kur'ân'da sayılamayacak kadar çoktur. Bu te'dib ve tehzibin ilk hedefi Hazret-i Peygamber'dir. Sonra nûr ondan bütün insanlık âlemine feyezan eder. Allahü teâlâ Kur'ân ile peygamberini edeplendirmiş, o da Kur'ân'ın edebini kabul etmiş ve onunla halkı edeplendirmiştir. Bu sırra binaen Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır: Ben mekârimi ahlâkı (güzel ahlâkı) tamamlamak üzere gönderildim.(4)

Hazret-i Peygamber halkı güzel ahlâka, daha önce nefsin riyazâtı ve ahlâkın tehzibi bahsinde zikrettiğimiz hâdislerle tergib ve teşvik etmiştir. Bu bakımdan biz ikinci bir defa onları tekrar etmeyelim. Sonra Allahü teâlâ, dostu Muhammed Mustafa'nın ahlâkını kemale vardırdığı zaman onu överek şöyle buyurmuştur:

Muhakkak sen pek büyük bir ahlâk üzeresin. (Kalem/4)

Allahü teâlâ ortaktan münezzehtir. Şanı yücedir. Kullarına yapmış olduğu minneti tastamamdır. Sonra Allahü teâlâ'nın umumi lütfûna büyük faziletine dikkat et ki, nasıl veriyor ve verdiğini nasıl övüyor? Peygamberi güzel ahlâk ile süslendiren O... Sonra lütfundan vermiş olduğu ahlâkı peygambere izafe ederek şöyle buyurmuştur: 'Muhakkak sen ahlâkça çok yükseksin'. Sonra Hazret-i Peygamber, halka belirtti ki, Allahü teâlâ güzel ahlâkı sever, kötü ahlâktan nefret eder.(5)

Hazret-i Ali (radıyallahü anh) diyor ki: 'Müslüman bir kişiye şaşıyorum ki, Müslüman kardeşi bir ihtiyaç için kendisine geldiğinde o ihtiyaç sahibine yardım etmek suretiyle kendini nasıl hayrın ehli olarak görmüyor? Farzı muhal yapacağı iyilikten sevap ummaz, yapmadığı takdirde herhangi bir azaptan korkmasa yine de güzel ahlâka acele etmesi kendisine daha uygun düşerdi. Çünkü böyle yapması, insanı kurtuluş yoluna iletir'. Bunları söyledikten sonra Hazret-i Ali'ye adamın biri dedi ki:'Sen bunun böyle olduğunu Hazret-i Peygamber'den dinledin mi?'

Hazret-i Ali (radıyallahü anh) şöyle dedi:'Evet! Dinledim! Hatta bundan daha hayırlısını da dinledim. Hazret-i Peygamber'e Tayy kabilesinin esirleri getirildiği zaman, esirler arasından ayağa kalkan bir cariye şöyle dedi: 'Ya Muhammed! Ne olursun, beni serbest bırak! Arab kabilelerine gülünç olmayayım. Çünkü ben kavmimin efendisinin kızıyım. Benim babam himayesindeki insanları korur, esirleri bırakır, açları doyurur, yemek yedirir, selâmı yayar ve hiçbir ihtiyaç sahibini geri çevirmezdi. Ben Hatem et-Tâî'nin kızıyım'. Bu sözleri işiten Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şu karşılığı verdi:

—Ey cariye! Bu saydığın sıfatlar gerçekten mü'minin sıfatıdır. Eğer senin baban Müslüman olsaydı biz ona rahmet okurduk. Ey ashâbım! Cariyeyi serbest bırakınız! Çünkü onun babası ahlâkın güzelini seviyormuş.Allahü teâlâ da ahlâkın güzelini sever.(6)

Bu esnada Niyar'ın oğlu Ebu Burde(7) ayağa kalktı ve dedi ki: 'Allah ahlâkın güzelini sever mi?' Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi:Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim, cennete ancak ahlâkı güzel olan kimseler girecektir.

Muaz b. Cebel Hazret-i Peygamber'den şu hâdisi rivâyet eder:Muhakkak ki, Allahü teâlâ, İslâm dinini ahlâkın en güzelleriyle ve amellerin en iyileriyle kuşatmış bulunmaktadır.

Güzel davranış, iyilik yapmak, yumuşaklık göstermek, hayır ve hasenatta bulunmak, yemek yedirmek, selâmı yaymak, Müslüman hastayı ziyaret etmek, ister adil ister ise facir olsun; Müslüman’ın cenazesini teşyi etmek, her komşusuna; ister Müslüman, ister kâfir olsun güzel muamele etmek, ihtiyar Müslüman’a hürmet göstermek, yemeğe davet edildiğinde icabet etmek ve bundan dolayı duada bulunmak, Müslüman’ı affetmek, insanların arasını bulmak, cömert olmak, şerefli olmak, müsamahalı olmak, önce selâm vermek, öfkeyi yutmak, halkı affetmek, İslâm'ın haram ettiği oyun ve batıllardan kaçınmak, (haram) teganniden, oyun aletlerinin tamamından kaçınmak ve her telli aleti çalmaktan sakınmak, her hileli işten; gıybet, yalan, cimrilik, başkasına zahmet vermek, hile yapmak, kandırmak, koğuculuk yapmak, müslümanların arasını bozmak, sılayı rahmi kesmek, kötü ahlâk, kibir, fahr, gurur, gevezelik, büyüklenmek, müstehcen konuşmak, kindar olmak, haset etmek, fal bakmak, zulüm, tecavüzkârlık ve adaletsizlikten sakınmak, güzel ahlâktandır.

Enes der ki: Hazret-i Peygamber bizi her güzel nasihate davet etti ve her güzel şeyi bize emretti. Hiçbir ayıp veya hile veya çirkinlik bırakmadı ki, bizi ondan sakındırmasın ve onu bize yasaklamasın. Bütün bunların yerinde şu ayeti celile yeter de artar:

Muhakkak Allah, adaleti, ihsanı, yakın akrabalara iyilik etmeyi emreder. Fuhşiyattan, münkerden ve zulümden sakındırır.(Nahl/90)

Muaz der ki: Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bana tavsiyede bulunarak şöyle dedi: Ey Muaz! Sana Allah'tan sakınmayı, doğru söylemeyi, sözüne sahip olmayı, emaneti yerine getirmeyi, hıyaneti terk etmeyi, komşuluk hakkını korumayı, yetime merhamet etmeyi, yumuşak konuşmayı, selâm vermeyi, güzel amel yapmayı, dünyada emeli kısaltmayı, îmanın eteğine yapışmayı, Kur'ân'da anlayışlı olmayı, ahireti sevmeyi, hesaptan kaçınmayı, kanatları germeyi tavsiye ediyorum. Herhangi bir hakîme sövmekten veya herhangi bir araziyi ifsad etmekten seni sakındırıyorum. Sana her taşın, her ağacın, her toprağın yanında Allah'tan sakınmayı tavsiye ediyorum. Her günah için bir tevbe etmeni tavsiye ediyorum. Gizli günahlara gizlice, açık günahlara da açıkça tevbe etmeni tavsiye ediyorum.(8)

İşte böylece Allahü teâlâ kullarını terbiye etti ve onları ahlâkın güzeline ve edebin iyisine davet etti.

1) Ahmed

2) Tirmizî

3) Müslim

4) Ahmed, Hâkim, Beyhakî

5) Beyhakî

6) Hâkim-i Tirmizî, Nevadir

7) Asıl ismi Hani'dir. Belvi kabilesine mensuptur. Büyük sahabîlerdendir.Meşhur sahabî Berra b, Azib'in dayısıdır. (Bazı rivâyetlere göre amcasıdır). Bedir'e, Uhud'a ve diğer savaşlara iştirak etmiştir. H.41 senesinde vefat etmiştir.

8) Ebu Nuaym, Beyhakî

20-2

Hazret-i Peygamber'in Güzel Ahlâkına İlişkin Alimlerin Derledikleri Bazı Rivâyetler

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) insanların en hâlimi, en cesaretlisi, en âdili, en afifi idiMübarek eli cariyesi veya nikâhlısı veyahut mahremi olmayan herhangi bir kadının eline hiç değmemiştir. (9) Hazret-i Peygamber insanların en cömerdiydi. (10) Onun yanında hiçbir dinar ve hiçbir dirhem akşamlamazdı. (11) Eğer onun elinde fazla bir mal olsa ve verecek bir kimseyi bulamazsa ve gece de gelirse, onu muhtaç olan kimseye vermedikçe evine gelmezdi. (12)

Allahü teâlâ'nın vermiş olduğu nimetlerden ancak bir senelik nafakasını alırdıOnu da elindeki malın en kolayı olan hurma ve arpadan alırdıDiğerlerini Allah yoluna harcardıKendisinden herhangi bir şey istenildiği zaman muhakkak verirdi. (13) Sonra senelik nafakasına döner, fakirleri nefsine tercih ederdiHatta eline yeni bir şey geçmezse senesi dolmadan önce yeniden nafakaya muhtaç olurdu. (14) Ayakkabılarını diker, elbisesini yamardı.

Hanımlarına yardım ederdi. (15) Onlarla beraber yemeklik et doğrardı. (16) Hayâda insanların en ilerisi idiMübarek gözünü hiç kimsenin yüzünde durdurmazdı. (17) Gerek hür, gerek kölelerin davetine icabet ederdi. (18) Bir yudum süt veya bir tavşanın budu olsa dahi hediyeyi kabul eder ve karşılık verirdi (19) ve hediyeyi yerdiFakat sadaka malını yemezdi. (20) Bir cariyenin veya fakir bir kimsenin davetine icabet etmekten geri kalmazdı. (21) Allah için kızardıFakat nefsi için kızmazdı. (22) Hakkı infaz ederdi velev ki hakkı infaz etmek kendine veya ashâbına zarar getirse dahi. . . Kendisine müşriklerden teklif edildiği zaman beraberindekilerin adedini çoğaltmak için bir tek insana muhtaç olduğu halde bu teklifi kabul etmemiş ve şöyle buyurmuştur:

Ben hiçbir zaman Allah'a ortak koşan bir kimseden yardım istemem. (23)

Ashâbı kiramdan biri (Abdullah b. Şahi el-Ensarî) Yahûdîler arasında öldürülmüş olarak bulunduBuna rağmen Yahudilere saldırmadıAcı olan hakkı tatbik etmekten başka bir şey yapmadıOnun diyetini yüz deve olarak takdir ettiOysa o anda sahabenin durumlarını takviye etmek için bir tek deveye dahi ihtiyaç vardı. (24) Hazret-i Peygamber bir ara açlıktan dolayı karnının üzerine taş bağladıNeyi hazır bulursa onu yer, bulduğunu geri çevirmez, helâl olan bir yemekten sakınmazdı. (25) Eğer ekmeksiz bir hurmayı görürse yerdiBir et bulduğunda yerdiBuğday veya arpa ekmeğini bulduğu zaman yerdiHelva veya bal bulduğunda yerdiEkmeksiz süt bulduğu zaman onunla yetinirdiEğer kavun veya yaş hurma bulursa yerdiYaslanarak yemezdi. (26) Masa üzerinde yemezdi, mendili ayaklarının altı idi. (27) Arka arkaya üç gün hiçbir zaman buğday ekmeğinden doya doya yemiş değildiBu durumu Allah'a kavuşuncaya kadar devam etmiştirBu durum, fakirliğinden veya cimriliğinden değildi. (28) Velime davetine icabet eder, (29) hastaları ziyaret eder ve cenazelerde bulunurdu. (30) Düşmanlarının arasında koruyucusu olmaksızın tek başına gezerdi. (31) Tevazu bakımından insanların en ilerisi idiKibirli olmaksızın, insanların en vakarlısıydı. (32) Uzatmaksızın insanların en beliği, güler yüzlülük yönünden insanların en güzeliydi. (33)

Dünya işlerinden onu korkutup ürkütecek hiçbir şey yoktu. (34) Bulduğunu giyerdiBazen Yemen'de imal edilen bir kürk giyerdiBazen 'Şemle' tabir edilen bir elbise, bazen yünden yapılmış bir cübbe giyerdi. (35) Mübahlardan neyi görürse onu giyerdi. (36) Sağ elinin ve (bazen de) sol elinin serçe parmağına gümüş yüzük takardı. (37) Bindiği zaman bineğinin terkisine kölesini veya başka bir kimseyi alırdı. (38) Eline geçen bineğe binerdiBazen at'a, bazen deveye, bazen kızıl bir katıra, bazen merkebe binerdiBazen yaya, yalınayak, abasız, amamesiz ve kalensüvesiz yürürdü. (39) Medine'nin en uzak yerlerinde olsa dahi hastaları ziyaret ederdiGüzel kokuları severdi. (40) Kötü kokulardan nefret ederdi. (41) Fakirlerle otururdu. (42) Miskinlerle yemek yerdi. (43) Ahlâkında fazilet ehli olan kimselere ikramda bulunur, şeref sahipleriyle yakınlık kurar, kendilerine ihsanda bulunurdu. (44) Akrabalarını ziyaret eder, fakat onlardan daha üstün olan kimseye onları tercih etmezdi. (45) Hiç kimseye cefa vermezdi. (46) Özür dileyenin özrünü kabul ederdi. (47) Şaka eder, fakat ancak hâkikat söylerdi. (48) Kahkahasız gülerdi. (49) Mübah oyunları görür ve yasaklamazdı. (50) Zevcesiyle yarışırdı. (51) Yanında sesler yükseldiği halde sabrederdi. (52) Sağman develeri ve koyunları vardıKendisi ve aile efradı onların sütlerinden geçinirlerdi. (53) Köleleri ve cariyeleri vardıYiyecek ve içecekte onları kendisinden ayırmazdı. (54) Hiçbir vakit, Allah'a yapılan ameli veya nefsinin salâhında gerekli bir şeyi yapmaksızın geçmezdi. (55) Arkadaşlarının bostanlarına giderdi. (56) Fakirliğinden ve kötürümlülüğünden dolayı hiçbir fakiri hakir görmezdi. (57) Hiçbir krala, krallığından dolayı itibar etmezdiFakiri ve padişahı eşit bir şekilde Allah'ın varlığına ve birliğine davet ederdi.

Allahü teâlâ, kendisinde faziletli sîret ile tam siyaseti toplamıştıOysa kendisi annesinden doğduğu gibiydi; okur ve yazar değildi.

Cehalet içinde kıvranan bir memlekette fakirlik ve zaruret içerisinde ve koyun çobanlığında, çölde annesiz ve babasız bir öksüz olarak yetişmiş bulunuyordu. (58) Bütün bunlara rağmen Allahü teâlâ ona ahlâkların en güzellerini, övülen yolları, gelmiş ve geleceklerin haberlerini öğrettiÂhirette kurtuluş ve zafere vesile olan yolları gösterdiDünyada başkalarının gıbta etmesine vesile olan ve kurtuluş yolu olan şeyleri öğrettiVacib olanın gerekliliğini, gereksiz olanın da terkini öğrettiAllah bizi her işinde ona uymaya muvaffak kılsın! Âmin ya Rabbe'l-Âlemîn.

9) Ebû Şeyh, Müslim, Buhârî, Tirmizî

10) Taberânî

11) Ebû Davud

12) Müslim, Buhârî

13) Tayâlisî, Dârimî

14) Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce

15) Ahmed

16) Ahmed

17) Buhârî, Müslim

18) Tirmizî, İbn Mâce, Hâkim

19) Buhâri

20) Müslim, Buhârî

21) Nesâî, Hâkim

22) Tirmizî

23) Müslim

24) Müslim, Buhârî

25) Müslim, Buhârî

26) Yemek Âdâbı bölümünde geçmişti.

27) Yemek Âdâbı bölümünde geçmişti.

28) İbn Mâce

29) Taberânî

30) Tirmizî, İbn Mâce, Hâkim

31) Tirmizî, Hâkim

32) Ebû Hasan b. Dahhâk.

33) Tirmizî

34) Ahmed

35) Buharî

36) Müslim, Buhârî

37) Müslim

38) Müslim, Buhârî

39) Müslim, Buhârî

40) Müslim, Buhârî

41) Nesâî

42) Ebû Dâvud

43) Buhârî

44) Tirmizî

45) Hâkim

46) Ebû Dâvud, Tirmizî

47) Müslim, Buhârî

48) Ahmed

49) Müslim, Buhârî

50) Müslim, Buhârî

51) Ebû Davud, Nesâî

52) Buhârî

53) İbn Sa'd, Tabakat

54) İbn Sa'd, Tabakat

55) Tirmizî

56) Yemek Âdâbı bölümünde geçmişti,

57) Buhârî

20-3

Hazret-i Peygamber'in Ahlâk ve Edebine İlişkin Başka Bir Bölüm

Ebû Buhterî'nin rivâyet ettiklerinden bazıları şunlardır; Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) ehli imandan herhangi bir kimseye küfretmemiştirKüfrettiği zaman, onun kefaretini vermiş ve yerine rahmet okumuştur. (59) Hiçbir kadına ve hiçbir hizmetçiye lanet okumamıştır. (60) Savaş esnasında olduğu halde kendisine:

'Ne olur ya Rasûlüllah! Bu kâfirlere lânet okuyup helâk olmaları için dua et!' denildiğinde Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Ben rahmet olarak gönderildimLânet okuyucusu olarak gönderilmiş değilim. (61)

Kendisinden, herhangi bir kimseye; ister Müslüman, ister kâfir, ister umumi, ister hususi olsun beddua etmesi istendiği zaman dua etmeye geçerdi. (62) Eliyle hiç kimseyi dövmemiştiAncak Allah yolunda olursa başka. (63) Kendisine yapılan hiçbir kötülüğe karşı intikam almamıştırFakat Allahü teâlâ'nın hürmeti ihlâl edilirse başkaİki şey arasında muhayyer kılındığı zaman orada bir günah veya akrabalık bağının kesilmesi olmadıkça muhakkak onların en kolayını seçerdiEğer bir günah söz konusu olursa, Hazret-i Peygamber o işten insanların en uzağı bulunurduOna gelen bir kimse, ister köle, isterse cariye olsun, muhakkak kalkıp onunla gider, ihtiyacını yerine getirirdi. (64)

Enes (radıyallahü anh) der ki: Muhammed'i hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim, (kendisine hizmet ettiğim on sene zarfında) hoşuna gitmeyen bir şeyi yaptığımda bana 'neden bunu yaptın?' dememiştirZevceleri herhangi bir şeyden dolayı beni kınadıkları zaman onlara 'Onu kınamayınız! Onun yaptığı kitab ve kaderledir' (takdiri ilâhî öyle yapılmasını istemiştir) derdi. (65) Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) hiçbir yatağı hor görmemiştirEğer kendisine yatak sererlerse, üzerine uzanırdıEğer kendisine yatak serilmezse yere uzanırdı. (66)

Allahü teâlâ onu peygamber olarak göndermeden önce Tevrat'ın birinci satırında onu vasıflandırarak şöyle buyurmuştur: Muhammed Allah'ın Rasûlü'dür, benim seçkin kulumdurKatı ve çirkin değildirÇarşılarda gürültü yapan değildirKötülük yapanı affederKötülüğe kötülükle karşılık vermezOnun doğum yeri Mekke'dirHicret yeri Teybe'dirOnun mülkü Şam memleketinde olacaktırO ve onunla beraber bulunanlar bellerine İzar bağlarlar. (Nitekim Arapların âdeti böyledir) O Kur'ân ve ilme davet ederAzalarını yıkamak suretiyle abdest alırİncil'de de o bu şekilde sıfatlandırılmıştır.

Onun güzel ahlâkından biri de rastladığı bir kimseye önce selâm vermesidir. (67) Herhangi bir ihtiyaçtan dolayı kendisiyle konuşan kimseye karşı sabır gösterir, ta ki karşısındaki konuşmayı bırakıp gidinceye kadar. (68)

Onun elini herhangi bir kimse tutarsa, o kişi elini bırakmadıkça Hazret-i Peygamber elini çekmezdi. (69) Ashâbından herhangi bir kimseye rastladığı zaman, ondan önce onun elini tutar, iyice kavradıktan sonra, kabzasını tuttuğu elin üzerine kapatırdı. (70) Her oturuş ve kalkışında Allah'ı anardı. (71)

Namaz kılarken herhangi bir kimse yanına gelirse, muhakkak namazını hafifletir, selam verdikten sonra ona dönüp 'Senin bir ihtiyacın var mıdır?' diye sorardıOnun ihtiyacını yerine getirdikten sonra yeniden namazına dönerdi. (72)

Çok zaman dizleri üzerine çökerek oturur, ellerini de dizlerinin üzerine koyardı. (73) Oturduğu yer, ashâbının oturduğu yerden farklı olmazdıÇünkü kendisi meclisin alt başında bile otururdu. (74) Meclisi daraltmamak için arkadaşlarının arasında ayaklarını uzattığı hiç görülmemiştirBulundukları yer geniş bir yer olursa o zaman başkaEn çok kıbleye doğru otururdu. (75)

Huzuruna giren bir kimseye ikramda bulunurduHatta kendisiyle herhangi bir akrabalığı veya herhangi bir süt münasebeti bulunmayan bir kimseye dahi çoğu zaman abasını serip onu o abanın üzerine oturturdu. (76) Huzuruna giren bir kimseye altındaki minderi ikram ederdiEğer gelen o minderin üzerine oturmak istemezse, onu oturtuncaya kadar ısrar eder ve oturturdu. (77)

Onu seçip yanına gelen bir kimse, zannederdi ki, kendisi Hazret-i Peygamber'in nezdinde herkesten daha şereflidirHatta yanında oturan herkese yüzünün nûrundan nasibini verirdiHatta onun dinlemesi, konuşması, davranışlarının inceliği ve beraberinde oturana yüzünü çevirmesi ve onunla beraber olan meclisi, hayâ, tevazu ve emanet meclisi idi. (78)

Allahü teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Allah'ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandınEğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır giderlerdi. (Âl-i İmrân/159)

Ashâbı kiramın gönüllerini almak ve kendilerine ikram etmek için künyeleri ile çağırırdı. (79) Künyesi olmayana künye takardı ve o kişi (artık hayatının sonuna kadar) Hazret-i Peygamber'in kendisine vermiş olduğu künye ile çağrılırdı. (80) Çocukları olan kadınlara da künye verirdiDoğurmayan kadınlara da künyeler takardı. (81) Çocukların gönlünü almak için onlara da künye takardı. (82)

İnsanların en son öfkeleneni ve en önce razı olanıydı. (83) İnsanlar için insanların en şefkatlisi, en hayırlısı ve en fazla fayda vereni idi. (84) Onun meclisinde sesler yükselmezdi. (85)

Meclisinden kalktığı zaman şu duayı okurdu: Ey Allah’ım! Sen ortaktan münezzehsinSenin hamdine bürünerek şahadet ederim ki, senden başka hak ilâh yokturSenden af talep ediyor ve bütün günahlarımdan sana dönüyor ve tevbe ediyorum. (86) Sonra şöyle derdi: 'Bu kelimeleri bana Cebrail öğretti'.

20-4

Konuşması ve Gülmesi

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) konuşma bakımından insanların en fasihi, söz bakımından en tatlısı idiO şöyle buyurmuştur: Ben Arapların en fasihiyim. (87) Cennettekiler orada Hazret-i Peygamberin diliyle konuşurlar. (88) Hazret-i Peygamber az konuşurduKonuştuğu zaman sözü gereksiz yere fazla uzatmazdıSözleri ipe geçirilmiş inci taneleri gibi intizamlıydı. (89) Aişe validemiz (radıyallahü anh) der ki: 'Sizin kelimeleri arka arkaya bindirdiğiniz gibi, Hazret-i Peygamber konuşmasında kelimelerin birini diğerine bindirmezdiOnun konuşması azdıSiz ise konuşmayı uzattıkça uzatıyorsunuz'. (90) Ashâbı kiram derler ki: ‘Hazret-i Peygamber herkesten daha veciz konuşur ve Cebrail (aleyhisselâm) bunu ona Allah tarafından getirmiştiFakat vecizlikle beraber istediği bütün mânâları konuşmasına sığdırırdı. (91) Kelimelerin mânâlarını derleyici konuşmalar yapardı. (92) Onun konuşmasında ne fazlalık, ne de eksiklik vardıKonuşmasının biri diğerini takip ederdiKonuşmasının arasında duraklamalar vardıBu sayede dinleyen konuşmayı ezberleyip, kavrardı’ (93)

Gür sesliydiSes bakımından insanların en güzeliydi. (94) Uzun zaman sükût eder, ancak ihtiyaç anında konuşurdu. (95) Münkeri söylemezdiİster normal ânında, ister öfkeli ânında olsun, haktan başkasını söylemezdi. (96) İyiliğin haricinde konuşan bir kimseden yüz çevirirdi. (97) Kerih gördüğü meseleleri konuşmak mecburiyetinde kaldığı takdirde kinaye yoluyla konuşurdu. (98)

Sustuğu zaman yanında oturanlar konuşmaya başlarlardıYanında konuşulurken mücadele yapılmazdı. (99) Ciddiyet ve nasihatle va'z ederdi: (100)

“ Kur'ân'ın bazısını bazısına vurmayınızÇünkü Kur'ân birçok vecih üzere nazil olmuştur. (101)

Ashâbı Kiram'ın yüzüne tebessüm etmek ve gülmek bakımından insanların en cömerdiydiOnların konuşmalarını sanki yeni bir şey dinliyormuş gibi ciddiyetle dinler, kendini onların arasına tam mânâsıyla karıştırırdı. (102) Çoğu zaman mübarek ön dişleri görününceye kadar gülümserdi. (103) Onun yanında Ashâbı kiramın gülmesi, ona uymak için sadece tebessümdüBunu ona tazim için yaparlardı. (104)

Bir gün, Hazret-i Peygamber'in huzuruna bir bedevî çıkageldiO gün kendileri oldukça düşünceliydiAshâbı kiram nahoş bir şeyin olacağını sezerek sakınıyorlardıGelen bedevî Hazret-i Peygamber'e bazı sorular sormak istediBunun üzerine ashâbı kiram ona dedi ki:

-'Hazret-i Peygamber'in yüzü pek normal değil! Bu bakımdan kendisine sakın bir şeyler sorma!' Bedevî dedi ki:

-'Benim yakamı bırakın! Onu hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki kendisini güldürmedikçe yakasını bırakmayacağım'.

Bunu söyledikten sonra Hazret-i Peygamber'e şöyle sordu:

-‘İşittiğimize göre, halk açlıktan kırılırken Deccal kendilerine tirit takdim edecekmişAnam babam sana feda olsun, acaba onun tiridinden yemememi ve ölüp gitmemi mi bana tavsiye edersin veya doyuncaya kadar onun tiridinden yeyip ondan sonra Allah'a îman edip onu inkâr etmemi mi bana münasip görürsün?'

Ashâbı kiram der ki; ‘bu soru karşısında Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) mübarek dişleri görününceye kadar gülerek şöyle buyurdu’:

-'Hayır! Onun tiridinden yeme! Allahü teâlâ, ehli îmanı zengin ettiği bir şeyle seni de zengin eder'. (105)

Ashâbı kiram dedi ki: Hazret-i Peygamber herkesten daha fazla tebessüm ederdi ve herkesten daha fazla uysaldıKendisine Kur'ân inmediği veya kıyâmeti hatırlamadığı veya va'z ve nasihatten ibaret olan herhangi bir hutbe okumadığı takdirde böyleydi. (106) Sevindiği ve razı olduğu zaman, rıza yönünden insanların en güzeliydiEğer va'z ederse ciddiyetle va'z ederdiEğer öfkelenirse muhakkak ki, Allah için öfkelenirdi ve bu öfkenin önüne hiçbir şey geçemezdiBütün işlerinde de böyleydi. (107)

Başına bir iş geldiği zaman durumunu Allah'a havale eder, kuvvet ve kudretinden teberri edip uzaklaşırdıAllahü teâlâ'dan hidayetinin inmesini isteyerek şöyle dua ederdi:

Ey Allah’ım! Bana hakkı hak olarak göster ki, ben ona tabi olayım! Bana münkeri münker olarak göster ve ondan sakınmamı da bana nasip et! Ya Rab! Şaşkınlığa düşmekten beni koru! Nefsimin hevasına uyup şaşkınlığa düşmekten, hidayetinle beni koru! Nefsimin hevasını taatine tâbi kıl! Afiyet içinde nefsimden kendi nefsinin rızasını al! Hakkında ihtilafa düştüğüm hakikate beni hidayet et! Bu da senin izninle olsun! Çünkü sen istediğini dosdoğru yola hidayet edersin! (108)

58) Tirmizî

59) Müslim,Buhârî

60) Müslim,Buhârî

61) Müslim

62) Müslim,Buhârî

63) Müslim,Buhârî

64) Buhârî

65) Müslim,Buhârî

66) Tirmizî, (bir benzerini)

67) Tirmizî

68) Taberânî

69) Tirmizî,İbn Mâce

70) Ebû Dâvud

71) Tirmizî

72) Irakî aslını bulamadığını söylemektedir.

73) Tirmizî

74) Tirmizî

75) Dârekutnî

76) Hâkim

77) Sohbet Âdâbı bölümünde geçmişti.

78) Tirmizî

79) Sohbet Âdâbı bölümünde geçmişti.

80) Tirmizî

81) Hâkim

82) Müslim,Buhârî

83) Tirmizî

84) Ebû Dahdah

85) Tirmizî

86) Nesâî,Hâkim

87) Ebû Hasan b. Dahhâk

88) Taberânî

89) Hâkim

90) Taberânî

91) Müslim,Buhârî

92) Dârekutnî

93) Tirmizî

94) Tirmizî,Nesâî

95) Tirmizî

96) Ebû Dâvud

97) Tirmizî

98) Buhârî

99) Tirmizî

100) Müslim

101) Taberânî

102) Tirmizî

103) Müslim,Buhârî

104) Tirmizî

105) Irakî bu hadisin münker olduğunu ve aslına rastlamadığını söylemektedir.

106) Taberânî

107) Ebû Şeyh

108) el-Müstağfırî

20-5

Hazret-i Peygamber'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) Yemekteki Edep ve Ahlâkı

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bulduğunu yerdi. (109) Onun nezdinde yemeklerin en sevimlisi, 'defef şeklinde yenilen yemektiDefef ise, birçok elin uzatıldığı yemek sofrası demektir. (110) Hazret-i Peygamber sofrası kurulduğu zaman şöyle derdi: 'Allah'ın ismiyle başlarım! Ey Allah’ım! Bu nimeti şükrü yapılmış ve cennet nimetinin verilmesine vesile yapacağın bir nimet kıl(111)

Yemek için oturduğunda, çoğu zaman, dizlerinin üzerine otururduNamaz kılan bir kimsenin oturduğu gibi otururduAncak şu farkla ki dizi diz, ayağı ayak üzerinde olurdu'Ben sadece bir kulum! Kulun yediği gibi yer, kulun oturduğu gibi otururum'derdi. (112)

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) sıcak yemeği yemezdi'Sıcak yemekte bereket yokturAllahü teâlâ bize ateşi yedirmemiştirBu bakımdan yemeği soğutunuz da yiyiniz' derdi. (113)

Kendi tarafına düşen kısmından yerdi. (114) Üç parmağı ile yerdi. (115) Çoğu zaman dördüncü parmağını da yardımcı yapardı. (116) Hiçbir zaman iki parmakla yemezdi'İki parmakla yemek, şeytanın yiyişidir' derdi. (117)

Hazret-i Osman (radıyallahü anh) kendisine 'paluze' takdim ettiPaluze'den yediler ve Hazret-i Osman'a

— ‘Ey Ebû Abdullah! Bu nedir?' diye paluzenin ne olduğunu sordu.

O da şöyle cevap verdi:

— ‘Anam, babam sana feda olsun! Biz yağ ile balı çanağa koyup ateşin üzerinde ısıtıyoruz. Sonra kaynatıyoruzKaynadıktan sonra buğdayın öğütülmüş özünü o bal ve yağın içerisinde kavuruyoruz. Sonra katılaşıncaya kadar karıştırıyoruzİşte gördüğün şekle giriyor'.

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu söz üzerine şöyle buyurmuştur:

— 'muhakkak bu yemek güzeldir(118)

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) elenmemiş arpa ekmeği yerdi. (119) Hazret-i Peygamber bazen salatalıkları yaş hurma ile bazen de tuzlayarak yerdi. (120)

Hazret-i Peygamber'in nezdinde yaş meyvelerin en sevimlisi kavun (veya karpuz) ve üzümdü. (121) Kavunu bazen ekmek ve şekerle yerdi. (122) Çoğu zaman da yaş hurmalarla beraber yerdi. (Ve o sırada) (123) iki eliyle yardımlaşarak yerdi. (124) Bir gün sağ eliyle yaş hurma yedi. Çekirdekleri sol elinde topladıO esnada bir koyun geçtiÇekirdekleri koyuna gösterdiKoyun onun sol elinden çekirdekleri yiyor kendisi de sağ eliyle yaş hurmaları yiyorduBöylece yiyip bittikten sonra koyun çekirdekleri bitirip gitti.

Çoğu zaman üzüm salkımını ağzına götürür, ağzıyla taneleri kopararak yerdiAğzına götürdüğü salkımın taneleri sakalının üzerinde ipe dizilmiş inci taneleri gibi görünürdü. (125) Yemeğinin çoğu su ile hurmaydı. (126) Hurma ile sütü bir arada yer ve onlara 'en güzel iki yemek' diye isim verirdi. (127)

Yemeklerin en sevimlisi, onun nezdinde et yemeğiydi. (128) Et yemeği hususunda şöyle demiştir: 'Bu yemek duyma hassasını geliştirirDünya ve âhirette yemeklerin efendisi bu yemektirEğer ben rabbimden her gün bana bu yemeği yedirmesini niyaz etseydim, rabbim bana muhakkak yedirirdi'

Hazret-i Peygamber tiridi et ve kabak ile birlikte yerdi. (129) Kabağı severdiBu benim Yunus kardeşimin bitkisidirderdi. (130)

Hazret-i Âişe'nin rivâyet ettiğine göre Hazret-i Peygamber kendisine şöyle demiştir:Ey Âişe! Bir çömlekte yemek pişirdiğiniz zaman o çömleğe kabağı çokça koyunuzÇünkü kabak üzülenin kalbini takviye eder. (131)

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) kendisi için avlanan kuşun etini yerdiFakat bizzat avlanmazdıAma kendisi için avlanan etin kendisine getirilmesini sever ve yerdi. (132)

Hazret-i Peygamber et yediği zaman başını etin üzerine eğmezdiEti ağzına kaldırır, sonra ön dişleriyle parçalar yerdi. (133) Kesilen koyunun budunu ve gerdanını severdiÇömlekte pişirilen yemeklerden kabak yemeğini, katıklardan da sirkeyi severdiHurmadan da Ucve denilen Medine hurmasını severdi. (134) Ucve hurması için bereket duası etmiştir:

'Bu hurma cennettendirZehir ve sihir için şifadır(135)

Sebzelerden 'Hindiba', 'Bazaruç' (karanfilli reyhan) ve baklayı severdiSidik mahalline yakın olduklarından dolayı böbrekleri sevmezdi. (136) Kesilen koyunun yedi azasını yemezdi.

1Tenasül uzvunu

2Yumurtalıklarını

3Mesanesini

4Öd kesesini

5Bezlerini

6Dişi hayvanların fercini

7Kanı

Bu parçaların yenmesi (kan hariç) helâl olduğu halde Hazret-i Peygamber bunları yemeyi kerih görürdü. (137)

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) sarımsak, soğan yemeyi kerih görürdü. (138) Hiçbir yemeği kötülemezdiAncak hoşuna gideni yer, gitmeyeni terk ederdiEğer midesi bir yemeği almazsa, o yemeği başkasına kötülemezdi. (139)

Hazret-i Peygamber Dub (keler) denilen hayvanın etini ve dalağı yemekten tiksinirdi, fakat onları haram kılmıyordu. (140) Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) parmaklarıyla yemek tabağını siler ve parmaklarını yalayarak şöyle derdi:'Yemeğin sonu daha bereketlidir'. (141)

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) yemeğe bulaşmış parmaklarını kızarıncaya kadar yalardı. (142) Parmaklarını teker teker yalamadan önce elini mendil ile silmezdi'Bereketin, yemeğin hangi kısmında olduğu bilinmemektedir'derdi. (143)

Yemekten doyduğu zaman şöyle derdi:'Hamd Allah'a mahsusturEy Allah’ım! Senin içindir hamdYedirdin ve doyurdunİçirdin hem de doya doya içirdinAncak senin içindir hamd. . . Nimetini inkâr etmediğimiz, şükrünü terk etmediğimiz ve nimetinden müstağni olmadığımız halde, bu ikrar ve itiraflarda bulunuyoruz(144)

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) özel olarak et ve yemek yediği zaman iki elini güzelce yıkar, sonra kalan su ile yüzünü mesh ederdi. (145) Hazret-i Peygamber suyu üç nefeste içerdi ve her nefesin başında bir besmele çekmek üzere üç defa besmele çekmiş olurdu ve her içişin sonunda 'elhamdülillah' demek suretiyle üç defa hamdederdiSuyu eme eme ve tada tada içerdiHortumla boşaltırcasına gırtlağına boşaltmazdı. (146)

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) içtiği sudan arta kalanı sağında bulunan kimseye verirdi. (147) Eğer sol tarafında rütbece daha büyük bir insan bulunursa, sağ tarafında bulunana;'Sünnet sana vermektirEğer istersen sağımda bulunanları sana tercih edeyim'derdi. (148)

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bazen sonuna kadar bir nefeste suyu içerdi. (149) Gerek yemek kabına, gerek su kabına nefesini alıp vermezdiAğzını kaptan çekerek nefesini verirdi. (150) İçinde bal ile süt bulunan bir kap kendisine getirildiİçmekten kaçınarak şöyle dedi: 'Bir içişte içilen iki madde, bir kapta iki katık (olur mu?) ' (151) Bunu söyledikten sonra şöyle buyurmuştur:'Ben bunu haram kılmıyorumFakat ben kibirlenmekten ve dünyanın fuzuliliğinden ötürü yarın hesaba çekilmekten korkuyorumBen tevazuyu seviyorumÇünkü Allah için tevazu eden bir kimseyi Allah yüceltir(152)

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) evinde, azad edilmiş köleden daha utangaçtıAile efradından yemek istemezdiOnlara 'Benim canım filan yemeği istiyor' diye telkinde bulunmazdıEğer yedirirlerse yerdiKendisine ne verirlerse, kabul ederdiHazret-i Peygamber'e hangi sudan içirseler içerdi. (153) Çoğu zaman bizzat kalkar, yiyecek ve içeceğini hazırlardı. (154)

109) Daha önce geçmişti.

110) Ebû Ya'lâ, Taberânî, İbn Adiyy

111) Nesâî

112) Abdürrezzak, (Ebû Eyyub'dan)

113) Beyhakî

114) Ebû Şeyh

115) Müslim

116) el-Gılaniyât

117) Dârekutnî

118) Beyhakî

119) Buhârî

120) Müslim, Buhârî

121) Ebû Şeyh

122) Ebû Nuaym

123) Tirmizî, Nesâî

124) Ahmed

125) İbn Adiyy

126) Buhârî

127) Ahmed

128) Ebû Şeyh

129) Müslim

130) Nesâî, İbn Mâce

131) Tirmizî

132) Ebû Davud

133) Müslim, Buhârî

134) Müslim, Buhârî

135) Ebû Nuaym

136) Ebû Nuaym

137) İbn Adiyy

138) Mâlik, Muvatta

139) Müslim, Buhârî

140) Müslim, Buhârî

141) Beyhakî

142) Müslim

143) Müslim

144) Taberânî

145) Ebû Yâ'lâ

146) Beğavî, Taberânî

147) Müslim, Buhârî

148) Müslim, Buhârî

149) Ebû Şeyh

150) Hâkim

151) Bezzâr

152) Bezzâr

153) Müslim, Buhârî

154) Ebû Dâvud


ÂDÂBU'L-MA'ÎŞE VE AHLÂKU'N-NÜBÜVVE konusu devamı;