İHYÂ-İ ULÛMİ'D-DÎN | EVRÂD VE GECE İBÂDETLERİ 2

 Giriş


10-16

V. Vird

Gecenin son altıda biridir ve bu vakit seher vaktidirÇünkü Allahü teâlâ 'Onlar seher zamanında istiğfar ederler' (Zâriyat/18) buyurmaktadır.

İstiğfar etmenin mânâsının, namaz kılmak olduğu söylenmiştirÇünkü namazda istiğfar da vardır, Bu vakit, gece meleklerinin nöbet değiştirme vakti olan Fecr'e yakındırBu vakitte gündüz nöbetçisi olan melekler gelip nöbeti devralırlar.

Selmân-ı Fârisî (radıyallahü anh) Ebu'd Derda'nın ziyaretine geldiği geceEbu'd Derda'ya bu virdi okumasını tavsiye ettiAralarındaki konuşma uzun bir hadîste bildirilmiştirFakat bu hadîsin sonunda râvi diyor ki: Gece olduğu zaman, Ebu'd Derda namaz kılmak üzere kalkmak istediBunu gören Selmân (radıyallahü anh) Ebu'd Derda'ya şöyle dedi'Uyu!' Bunun üzerine Ebu'd Derda, uyuduBiraz sonra geceyi ihyâ etmek için kalkmak istediYine Selmân, kendisine 'uyu' dediO da uyuduSabah yaklaştığı zaman SelmânEbu'd Derda'ya 'İşte şimdi kalkabilirsin' dediİkisi birden kalktılar ve namaz kıldılarBu sırada SelmânEbu'd Derda'ya şöyle demiştir: 'Nefsinin sende hakkı vardırSenin misafirinin ve aile efradının sende hakkı vardırBu bakımdan her hak sâhibine hakkını ver. .

Selmân'ın Ebu'd Derda'ya böyle demesinin hikmeti şudur: Ebu'd Derda'nın hanımı, Selmân'a Ebu'd Derda'nın geceleyin hiç uyumadığını (ve ehliyle yatağa bile girmediğini) söylemişti.

Râvî diyor ki; ertesi gün, Selmân ile Ebu'd Derda beraberce Allah'ın Rasûlü'ne geldilerHâdiseyi olduğu gibi naklettilerBunun üzerine Rasûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) 'Selmân doğru söylemiş' dedi.

İşte beşinci vird budurBeşinci virdde fecr'in doğuşundan korkulduğu zaman, sahur yemek müstehabdırBu iki virdde (dördüncü ve beşinci virdlerde) kişinin vazifesi, namaz kılmaktırFecr doğunca, gecenin virdleri sona erer ve gündüzün virdleri başlarBu nedenle kalkıp, fecrin iki rek'at namazını kılmalıdır.

Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışı sırasında dahi tesbih et. (Tûr/49)

Allahü teâlâ bu ayetle, bu iki rek'atı kasdetmektedirBu namazı kıldıktan sonra 'Allah, kendisinden başka ibâdete müstehak bir varlık olmadığını delillerle açıkladıMeleklerle, ilim sâhipleri de adâlet ve hak üzere durarak buna şâhidlik ettiler' (Âl-i İmrân/18) ayetini okuyup sonra şöyle demelidir:

Allah'ın kendi nefsi için şâhidlik yaptığına, meleklerinin ve yarattıklarından ilim sâhiplerinin zat-ı ulûhiyyeti için şâhidlik ettikleriyle ben de şâhidlik ederimBu şahidliğimi Allah nezdinde emânet olarak bırakırımBu şâhidliğim, benim Allah nezdindeki emânetimdirAllahü teâlâ'dan isteğim, beni bu şâhidlik üzerinde öldürünceye kadar onu korumasıdır.

Ey Allahım! Bu şâhidliğin yüzü suyu hürmetine benden günahları düşürBu şahidliği, nezdinde benim için azık yapBu şahidliğimi zâyi olmaktan koru ve beni bu şahidlik üzerinde öldür ki, onunla senin huzuruna gelip değiştirmeksizin o huzurla şerefleneyim.

İşte kullar için virdlerin tertibi böyledirSelef-i Sâlihîn bu virdlerle beraber hergün de dört şeyi bir araya getirmeyi müstehab görürlerdi:

a) Oruç tutmak,

b) Az da olsa sadaka vermek

c) Hastaları ziyaret etmek

d) Cenâze merasimlerinde hazır bulunmak

Çünkü bir haberde şöyle denilmiştir:

Cenâzeye gitmeyi, hasta ziyareti yapmayı, sadaka vermeyi ve oruç tutmayı bir günde yapan bir kimsenin günahları affolunur. (75)

Diğer rivâyette: 'Bunları yapan, cennete girer' buyrulmaktadırEğer bir kısmını yapar, diğerini yapmaktan âciz kalırsa, niyetine göre hepsinin ecrini almış olur.

Selef-i Sâlihîn, bir parça ekmek veya sıla-i rahim yapmak veyahut bir hurma vermek sûretiyle de olsa sadaka vermedikleri bir günü kerih görürlerdiÇünkü Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Kişi, kıyâmet gününde insanların mahkemesi bitinceye kadar sadakasının gölgesinde durur. (76)

Bir hurmanın yarısıyla da olsa ateşten korununuz. (77)

Aişe validemiz, kapısına gelen bir dilenciye bir tane üzüm verdiDilenci de o üzümü Âişe vâlidemizden aldıÂişe validemizin yanında oturanlar, onu az görerek bakıştılarBunun üzerine Âişe validemiz 'Size ne oldu? Neden birbirinize bakıyorsunuz? Muhakkak ki, bu bir tanecik üzümde birçok hassalar vardır' dedi.

Selef-i Sâlihîn, dilenciyi boş çevirmeyi hoş görmezdiÇünkü Hazret-i Peygamber'in ahlâkından birisi de hiç kimseyi boş çevirmemektirGörülmüş değildir ki, bir kimse Rasûlüllah'tan birşey istesin de 'Hayır' cevabını alsın. (78) Ancak Hazret-i Peygamber, isteyene birşey vermeye muktedir olmadığı zamanda sükût ederdiHaberde denilmiştir ki:

Âdem oğlu, cesedinin her mafsalı üzerinde bir sadaka gerektiği hâlde sabahlarHalbuki insanoğlunun iskeletinde üçyüzaltmış mafsal vardır. (Her bir mafsal üzerinde bir sadaka vardır) . (79)

Devamla Rasûlüllah şöyle buyurmuştur; 'Emr-i bi'l-mârufu yapman sadakadırKötüyü yasaklaman sadakadırZayıfın yükünü taşıman sadakadırDoğru yolu göstermen sadakadırYoldan geçenlere eziyet veren şeyleri kaldırman sadakadır'.

Tesbih ve tehlillerin bile sadaka olduğunu zikrettikten sonra şöyle buyurmuştur: 'Kuşluk vaktinin iki rek'at namazı, bütün bunları içerisine alır'.

38) Müellif bu hadîsi İbn Ebî Ziyad'ın Rasûlüllah'a isnad ettiğini söylüyorsa da, İmâm Irâkî'ye göre bu hadîsi Rasûlüllah'a isnad eden İsmail b. Ebî İyad'dır. Çünkü Deylemî Müsned'ül-Firdevs'te İsmail b. Ebî Ziyad'ın rivâyetinden bu hadîsi nakleder. O Â'meş'ten, o Ebû'l-Ulâ el-Anberî'den, o da Selman'ı Fârisî'den rivâyet etmektedir.

39) Tirmizî

40) Tirmizî

41) Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî

42) İmâm-ı Ahmed ve Bezzâr, (Hazret-i Ali'den zayıf bir senedle)

43) Müslim ve Buharî

44) Müslim ve Buharî

45) Müslim ve Buharî

46) Bu Abid b. Amr'ın veya İbn-i Abbâs'ın sözünden alınmış bir hükümdür. Bkz. Buharî ve Beyhakî

47) Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî

48) Ebû Talib el-Mekkî, Kut'ul-Kulûb

49) Müslim ve Buharî

50) Buharî

51) İbn-i Mübârek, Beyhâkî ve Taberâni

52) Oruç bölümünde zikredilmişti.

53) Müslim ve Buharî, (Ebû Musa'dan)

54) Daha önce geçmişti.

55) Nesâî ve İbn Mâce, (Ebu'd Derda'dan sahih bir senedle)

56) İbn Eb'id-Dünya, (Enes'ten)

57) Deylemî, (Enes'ten zayıf bir senedle)

58) Müslim ve Buharî, (Enes'ten)

59) Müslim ve Buharî, (Hazret-i Âişe'den)

60) İmâm-ı Ahmed

61) Nesâî

62) Buhârî

63) Beyhâkî

64) Müslim ve Buharî, (Hazret-i Âişe'den)

65) İbn Sinnî ve Ebû Nuaym

66) İmâm-ı Ahmed ve İbn Hıbbân

67) Ebû Dâvud

68) Müslim, Buharî, İmâm-ı Ahmed, Tâberânî

69) Müslim

70) Müslim, (Zeyd b. Halid'den)

71) Ebû Dâvud, Nesâi ve İbn Mâce

72) Müslim ve Buharî

73) İmâm-ı Ahmed

74) Daha önce geçmişti.

75) Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

76) Zekât bölümünde geçmişti.

77) Zekât bölümünde geçmişti.

78) Müslim

10-17

Hallerin Değişmesiyle Virdlerin Değişmesi

Âhiret azığının taliplisi ve âhiret yolunun yolcusu altı durumdan uzak değildirZira böyle bir kimse ya âbid, ya âlim, yâ tâlib, ya idareci, ya zanaatkâr veya vâhid ve samed olan Allah'tan başkasını bırakmış, bütün vaktini Allahü teâlâ'nın büyüklüğünü düşünmeye hasreden muvahhiddir.

1. Âbid

Âbid, kendisini, ibâdet için tecerrüd etmiş ve ibâdetten başka hiçbir meşguliyeti olmayan kimse demektirEğer âbid, ibâdeti terk ederse, başka meşguliyeti olmadığından boş olarak oturacaktırBu bakımdan âbidin, evrâdının tertibi daha önce beyân ettiğimiz şekildedirVakitlerinin çoğunu ya namaz veya okumak veyahut tesbihlere hasretmek suretiyle vazifelerinin çeşitliliği âbid için uzak bir ihtimal değildirÇünkü ashâb-ı kirâmdan bazılarının bir günlük virdi, oniki bin tesbihti ve yine onlardan bazılarının evradı da otuzbindi.

Bazılarının da virdi üçyüz rek'attan altıyüz rek'ata kadar namazdıBin rek'ata kadar kılanlar da vardıOnların virdleri hakkında nakledilenin en azı yirmi dört saatte yüz rek'at namazdırAshâbın bir kısmı vardı ki, virdinin ekserisi Kur'ân okumaktıOnların içinde günde bir defa Kur'ân'ı hatmedenler vardı.

Bazılarının ise, günde iki hatim indirdiklerini rivâyet etmişlerdir. Bazıları da bir gün bütün gece bir tek ayeti tekrar edip duruyor ve onu düşünüyorduSeleften Gurrez b Vebre Mekke'de ikamet ediyorduBu zat, hergün yetmiş tavaf yapardı ve her gece de yetmiş.

Bununla beraber yirmidört saatte iki defa Kur'ân'ı hatmederdiBu tavaf mesafeleri hesap edildiOn fersah mesafeye yetişiyordu ve her bir tavafla beraber iki rek'at da namaz kılardıBu da ikiyüzseksen rek'at namaz, iki hatm-i şerîf ve on fersahlık bir mesafe demekti. (80)

Şayet 'Bütün bu virdlerden hangisine daha çok vakit sarfetmek evlâdır?' diye soracak olursan, bil ki namazda ayaktayken, düşünerek Kur'ân okumak bütün bunları bir araya getirirFakat buna devam etmek çoğu zaman güçtürBu bakımdan en faziletlisi şahsın durumuna göre değişir.

Virdlerin gayesi; kalbin tezkiyesi, temizlenmesi ve Allah'ın zikriyle süslenmesidirKalbi, Allah'a (O'nun zikrine) ısındırmaktırBu bakımdan mürid, kalbine bakmalıdır ki, hangi virdin kalbinde daha fazla tesir ettiğini anlasın ve ona devam etsinNe zaman usanç duyarsa, o virdi bırakıp başka bir virdi yapmaya koyulmalıdırİşte bundan dolayı halkın çoğu için en doğru yol, bu hayırlı vazifeleri vakitlere bölmektirNitekim bunu daha önce de söyledik ve yine halkın çoğu için en doğru yol, bizim kanaatimize göre, virdlerin bir kısmından diğer bir kısmına geçmektirÇünkü bir şeyi devamlı yapmak, tabiata usanç verici bir durumdurBir şahsın durumu bu konuda değişik olabilirFakat virdlerin anlamını ve sırrını anladığı zaman, kendisini mânâya vermelidirEğer bir tesbihi, o tesbihin kalbinde tesir ettiğini hissederse, o tesiri gördükçe bahsi geçen tesbihi yapmaya devam etmelidir.

İbrahim b. Edhem bir abdaldan şöyle rivâyet eder: O abdal bir gece deniz kıyısında namaza durduBu esnada gür bir sesin tesbih ettiğini işittiFakat okuyanı görmediBunun üzerine şöyle seslendi:

-Sen kimsin? Senin sesini dinliyor, fakat şahsınıgörmüyorum.

-Ben bir meleğimBudenizin işleri benim elimdedir.

Yaratıldığım andan şu zamana kadar Allahü teâlâ'yı böylece tesbih ediyorum.

-Senin ismin nedir?

-Benim ismim Mehyehâil'dir.

-Senin bu tesbihini okuyanın mükâfatı nedir?'

-Kim benim bu tesbihimi yüz defa söylerse, o kimse kendisi için cennette hazırlanan makamını görmeyince -kendisine o makam gösterilmeyince- can vermezO tesbih şudur:

ed-Deyyân (kullarının hesabını en iyi bilen ve hakkını veren) Allah, her türlü eksiklikten münezzehtirArşının, azametinin ve izzetinin temelleri sarsılmaz olan Allah, eksikliklerden uzaktırGeceyi götüren ve yerine gündüzü getiren Allah, her türlü eksiklikten münezzehtirKendisini hiçbir durum, diğer bir durumdan alıkoymayan Allah, her türlü eksiklikten münezzehtir. . .

el-Hannân (çok merhametli) ,

el-Mennân (çok nimet verici ve iyilikler sunucu) Allah, her türlü eksiklikten münezzehtirHer mekânda tesbih edilen Allah, her kusurdan münezzehtir.

İşte bu ve buna benzer tesbihleri âhiret müridi dinlediği ve onun kalbinde tesir yaptığı zaman onu tekrar etmelidirKısaca hangi tesbih kalbinde tesir yapar, kendisi için hayrın kapısını açarsa onu okumaya devam etmelidir.

2. Âlim

Âlim o kimsedir ki, halk onun ilminden faydalanırFetvalarında, ders verişinde ve kitab telifinde halkın yararı vardırBu bakımdan bu âlim kişinin virdlerini tertiplemesi, âbid kişinin virdlerini tertiplemesine benzemezZira âlim kişi, kitapları incelemeye, yazmaya, halka faydalı olmaya muhtaçtır ve bütün bunlar için bir zaman ayırmaya, şüphesiz ki ihtiyacı vardırEğer bütün vakitlerini mümkün olduğu kadar bu ilmî çalışma işine tahsis ederse, farz ve vakitli ibâdetlerden sonra en faziletli meşguliyet âlim için budur. . . İlim kitabında öğretme'nin ve öğrenme'nin fazileti hakkında zikrettiğimiz bütün ayet ve hadîsler buna delâlet eder.

Âlimin durumu, nasıl böyle olmasın? Oysa ilimde Allah zikrine devamlılık, Allah'ın ve Rasûlüllah'ın dediklerini düşünmek vardır ve bununla beraber halkın faydası ve âhiret yoluna hidâyet olunmaları vardırBir de çok zaman tek bir mesele vardır ki, öğrenci onu öğrenirOnunla hayatı boyunca ibadetini ıslâh ederEğer onu öğrenmemiş olsaydı, belki de hayatı boyunca çalışması ve gayreti boşa giderdiİbadeten daha önce gelen ilimden gayemiz insanları âhirete teşvik eden, dünyaya tapmaktan sakındıran ilimdirTabiidir ki, insanoğlu bu ilmi kendisine bu yolda yardımcı olsun diye öğrendiği zaman durum böyle olur. . . İbâdetten daha önce gelen ilimden gayemiz; mal, mertebe, halkın nezdinde itibar görmek hususlarında insanı iten ve teşvik eden ilimler değildirÂlim için de vakitlerinin taksimi daha önemlidir.

Gündüz

Bütün vakitleri ilmin tertibine hasretmek, tabiatın yüklenemiyeceği bir külfettirBu bakımdan sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar olan vakti, birinci virdde dediğimiz gibi zikir ve virdlere tahsis etmelidirEğer yanında âhiret için ilminden istifade eden varsa, güneşin doğuşundan gündüzün Duhâ (kuşluk namazı) vaktine kadar olan zamanını öğretmeye tahsis etmelidirEğer böyle bir kimse yoksa, bu vaktini düşünceye hasretmelidirDinî ilimlerin kendisine müşkil gelen konularını düşünmelidirZira zikirden uzaklaştıktan sonra ve dünya dertleriyle meşgul olmadan önce kalbinin saflığı müşkil meselelerin haline yardımcı olur.

Gündüzün kuşluk vaktinden ikindiye kadar olan vaktini kitap yazmaya ve incelemeye hasretmelidirKitap yazmayı ve incelemeyi, ancak yemek zamanı, abdest alma, farzları kılma, zevalden önce kaylulet uykusunu uyumak için terketmelidirEğer günler uzunsa, ikindi vaktinden güneşin sararmasına kadar huzurunda okunan tefsir, hadîs ve faydalı ilimleri dinlemekle meşgul olmalıdırGüneşin sararmasından güneş batmcaya kadar da zikir, istiğfar ve tesbih ile meşgul olmalıdır.

Bu bakımdan âlim kişinin güneş doğmazdan önce olan birinci virdi dilin çalışmasıdır, ikindiye kadar olan üçüncü virdi ise, göz ve elin inceleme ve yazma ile meşgul olmasıdır, İkindiden sonra olan dördüncü virdi ise, sadece kulağın çalışmasıdırBöyle yapmasının hikmeti ise; gözünün ve elinin istirahat etmesini temin etmek içindirZira ikindiden sonra kitap incelemek ve yazı yazmak, çoğu zaman göze zarar verirGüneş sararınca yine dilin zikrine dönmelidir, Böyle olduğunda günün bir parçası kalmaz ki, orada kalbinin huzuru ile âzalarının çalışması olmasın!

Gece

Bir âlim için gece taksiminin en güzel örneği İmâm-ı Şâfiî'nin şu taksimidir: İmâm-ı Şâfiî geceyi üçe taksim ediyorduÜçte birini kitapları incelemeye ve ilim tertibine hasrediyordu ki bu, birinci virdiydiÜçte birini de namaza hasrederdi, bu da ortanca virdiydiSon üçte birini de uykuya tahsis ederdiEvet kış gecelerinde böyle yapmak mümkündürFakat yaz geceleri ancak normal uykunun çoğu gündüz olduğu takdirde buna tahammül edilebilirİşte bizce âlimin virdlerini böyle tertip etmesi uygun ve güzeldir.

3. Talebe

İlim öğrenmekle meşgul olmak, zikir ve nafilelerle meşgul olmaktan daha üstündürBu bakımdan talebenin virdlerinin tertibindeki hükmü, âlimin hükmüne benzerAncak âlim, faydalı olmaya çalıştığı zamanlarda, ilim tâlibi ondan yararlanmaya çalışmalıdırKitaplarının kenarına haşiyeleri ve hocasından öğrendiği kaideleri yazmakla, âlimlerin kitap yazmakla meşgul olduğu zamanlarda meşgul olmalıdırDaha önce zikrettiğimiz gibi, vakitlerini düzenlemelidirKitab'ul-İlim'de öğrenme'nin ve öğretme'nin faziletleri hakkında zikrettiğimiz ayet ve hadîsler delâlet ederler ki; öğrencilik gerekleriyle meşgul olmak, nafile ibâdetlerle meşgul olmaktan daha üstündürŞayet öğrenci, kitap yazıp âlim olmak için tahsil eden bir kimse olmayıp avam tabakasından olsa bile, zikir, vaaz ve ilim meclislerine gidip oralarda hazır bulunması, sabah namazından güneş doğuncaya kadar ve sair vakitlerde olan virdlerle meşgul olmasından daha efdaldirZira Ebû Zer el-Gıfârî'nin rivâyet ettiği bir hadîste şöyle buyurulmaktadır:

Bir zikir (ilim) meclisinde hazır bulunmak, bin rek'at namazdan, bin cenaze merasimine iştirâk etmekten ve bin hastayı ziyaret etmekten, daha efdaldir. (81)

Siz cennet bahçelerini gördüğünüz zaman, o bahçelerden istifade edinizBunun üzerine 'Ey Allah'ın Rasûlü! Cennet bahçeleri de neymiş?' diye sorulduHazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) : 'Zikir halkalarıdır' buyurdu. (82)

Ka'b'ul-Ahbâr şöyle der: 'Eğer insanlar için âlimlerin meclislerinden elde edilen sevap gösterilmiş olsaydı, mutlaka o sevabı elde etmek için o meclisin tâlipleri dövüşürlerdiÖyle ki her rütbe sâhibi, rütbesini bırakıp o meclislere koşar ve her esnaf pazar yerini terkederek oraya varırdı'. (83)

Ömer b. Hattâb (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Kişi evinden çıkarOmuzunda Tihame dağları kadar günâh vardırÂlimi dinlediği zaman korkar, günâhından dönüş yapar ve yine günâhsız olarak dönerBu bakımdan siz, âlimlerin meclislerinden ayrılmayınZira Allahü teâlâ, yeryüzünde âlimlerin meclisinden daha şerefli bir meclis yaratmış değildir'.

Bir kişi, Hasan-ı Basrî'ye 'Ben kalbimin katılığını sana şikâyet ediyorum bana bir çıkar yol göster' dediBunun üzerine Hasan-ı Basrî, o kişiye şöyle dedi: 'Kalbini zikir meclislerine yaklaştır'.

Ammâr ez-Zâhidî (radıyallahü anh) , (sâliha kadınlardan) Miskine et-Tevafîye'yi rüyasında gördüBu hâtun, zikir meclislerine devam edenlerdendiAmmâr kendisine şöyle dedi:

-Ey Miskine! Merhaba!

Miskinlik (fakirlik) gitti, zenginlik geldi.

-Bu nasıl oldu?

-Cennetin bütünüyle kendisine helâl olduğu birisine mi soruyorsun?

-Cennetin bütünü sana neyle helâl oldu?

-Zikir meclislerinde oturmakla. . .

Kısaca kişi için kalbindeki dünya sevgisinin düğümleri, güzel konuşan ve temiz ahlâklı bir vâizin sözleriyle çözüldüğü müddetçe o vâizi dinlemesi, dünya sevgisi ile kalbi dolu olmakla beraber birçok rek'at namaz kılmasından daha faydalıdır.

4. Zenaatkâr

Çocuklarının nafakası için çalışmaya muhtaç olan sanatkâr kimsenin bütün vakitlerini ibâdetlere hasretmek sûretiyle çocuklarını mağdur etmesi aslâ caiz değildirBöyle bir kimsenin çalışma zamanındaki virdi, çarşıya gitmek ve kazanç ile meşgul olmaktırAncak sanatını yaparken Allah'ın zikrini unutmaması gerekirSanatını icrâ ederken tesbih, zikir ve Kur'ân okumaya da devam etmelidirÇünkü bunları çalışırken yapmak mümkündürAncak çalışma ile namaz kılmak bir arada mümkün değildirÇalışan adam bahçıvan ise, o zaman vazifesiyle beraber namaz virdini de edâ edebilirFakat sanatkâr bir kimse, gereken nafakasını temin ettiğinde derhal virdlerinin tertip üzere yapılmasına dönmesi gerekir.

Eğer nafakasının temininden sonra yine de çalışmaya devam edip fazla kazancını sadakaya verirse, böyle yapması, daha önce de bahsettiğimiz virdleri yapmaktan daha üstündürÇünkü faydası başkasına dokunan ibâdetler, sadece kendine fayda veren ibâdetlerden daha üstündür.

Sadaka vermek niyetiyle çalışmak, kişinin nefsinde yerleşmişse, kendisini Allah'a yaklaştıran bir ibâdet olurSadaka vermekle en güzel ibâdeti yapmış sayıldığı gibi başkasına da faydalı olur ve dolayısıyla müslümanların duâlarının bereketlerini celbetmiş ve böylece kat kat sevaba da sâhip olmuş olur.

5. Resmî Görevli

Devlet başkanı, kadı ve müslümanların işlerine bakmak için herhangi bir vazifeye tâyin edilmiş bir idarecinin, müslümanların ihtiyaçlarını ve Allah nizamına uygun düşen isteklerini ihlâs ile yerine getirmeye çalışması, daha önceden zikredilen virdlerden daha üstün olurO halde bu gibi vazifelere tâyin edilmiş kimselerin vazifesi; gündüz halkın işleriyle meşgul olup sadece farz ibadetlerini edâ etmektirFakat daha önce söylediğimiz gibi geceleyin yapılması söylenen virdlerini geceleyin yapmalıdırNitekim Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) böyle yapardıZira Hazret-i Ömer şöyle demiştir: 'Benim uyku ile ne alâkam var! Eğer gündüz uyursam, müslümanlara haksızlık etmiş olurumEğer gece uyursam, kendi nefsimi zâyî etmiş olurum'.

Bu söylediklerimizle anladın ki, bedenî ibadetlerden önce iki şey yapılır:

a) İlim

b) Müslümanlara yapılan hizmet

İlim ve müslümanlara yapılan hizmet, gerçekte ibâdet olduğu gibi aynı zamanda bütün ibâdetlerden daha üstündürOnun faydası umumî ve yaygındırBu bakımdan bu iki vazife, bedenî ibadetlerden daha öndedirler.

6. Muvahhid

Bütün vaktini Vâhid ve Samed olan Allah'ı düşünmeye hasreden bir muvahhidin bütün gayesi; tek hedefte toplanırBu bakımdan o, Allah'tan başkasını sevemez ve ancak Allah'tan korkarBaşkasından rızık beklemez, herhangi birşeye baktığı zaman muhakkak orada Allah'ı görürBöyle bir dereceye varan kimsenin çeşitli virdlere ihtivacı yokturAksine böyle bir kimsenin virdi, farz ibâdetlerden sonra bir tek şeydirO da kalbin her an Allah ile haz duymasıdırBöyle kimselerin kalbine gelen bir iş, kulaklarına gelen bir ses ve gözlerine görünen bir şeyde muhakkak ibret vardırDüşünceleri gelişir ve mertebeleri artarO halde onları iteleyici ve durdurucu kuvvet ancak Allah'ın kuvvetidirBu bakımdan böyle kimselerin bütün durumları ilerlemelerine vesile olurBunların nezdinde hiçbir ibâdet, diğerinden ayırt edilmezAllah'a koşarak ilticâ eden bunlardırNitekim Allahü teâlâ bunları kasdederek şöyle buyurmaktadır:

O halde hemen Allah'a kaçınızGerçekten ben size Allah tarafından (azap ile) korkutan açık bir peygamberim. (Zâriyat/49)

Yine bunlar hakkında Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur:

Madem ki siz kavminizden ve onların Allah'tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki rabbiniz rahmetinden size genişlik versin ve size işinizde bir kolaylık hazırlasın. (Kehf/l6)

Bu kimselere Allahü teâlâ'nın şu mübarek ayet-i celîlesi ile de işaret edilmiştir:

Bir de (İbrahim) şöyle dedi: Ben rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir. (Saffât/99)

Bu derece, sıddîkların en son derecesidirBu dereceye, ancak virdlerin tertibinden ve onlara uzun bir zaman devam ettikten sonra varılırBu bakımdan mürid bu dereceleri işitip 'Ben de buraya vardım' diye mağrur olmamalı, ibâdet vazifelerinde gevşeklik göstermemelidirBöyle olmadığının alâmeti; kalbinde herhangi bir vesvesenin olmaması, kalbine herhangi bir mâsiyetin gelmemesi ve aynı zamanda zorluklardan ve büyük meşguliyetlerden korkmamasıdırBu mertebe rastgele olarak herkese verilmezBu bakımdan bu mertebeleri elde etmek için gereken vazife, söylediğimiz şekilde virdlerin tertibine ihtimam göstermektirBizim söylediklerimiz, Allah'a götüren yollardırNitekim Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur:

De ki: 'Herkes bulunduğu hâl ve niyetine göre iş yapar, o halde kimin yolca daha doğru olduğunu rabbin daha iyi bilir'. (İsra/84)

Bu bakımdan bütün bunları yapanlar hidâyettedirler, fakat bazısı diğerinden daha öndedirHepsi o kadarNitekim bir hadîste şöyle denilmiştir:

Îman, üçyüz otuzüç yoldan ibarettirBu yolların herhangi birisinde Allah'ın birliğine şâhidlik ettiği hâlde Allah'ın huzûruna varan bir kimse cennete girer. (84)

Âlimlerden biri şöyle demiştir: Îman, üçyüz onüç ahlâktan ibarettirTam rasûllerin adedi kadarBu bakımdan bu ahlâklardan birisiyle ahlâklanmış Mü'min, Allah'a götüren yoldadırDolayısıyla insanların ibâdetteki yolları her ne kadar ayrı da olsa, hepsi sevap üzerindedirNitekim Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur:

Bunlar içlerinden hangileri (ibâdet) yapmakla (Allah'a) yakîn olacak kaygısı ile rablerine vesile ararlarRahmetini umarlar ve O'ndan korkarlarÇünkü rabbinin azabı korkunçtur. (İsra/57)

Bunların aralarındaki fark, ancak yakınlığın derecelerindedirAslında değildirBunların Allah'a en yakınları, Allah'ı daha iyi bilenleridirAllah'ı daha iyi bilenleri ise, elbette en fazla ibâdet edenleridirZira Allah'ı bilen, asla başkasına ibadet etmez.

Her sınıf insan hakkında aslolan virdlerde devamlılıktırZira virdlerden gaye; kişideki gizli sıfatların değiştirilmesidirAmellerin aralıklı yapılan kısımlarının ise tesirleri pek azdırAncak tam tesir ibâdetlerin tümünün yapılmasından doğarBu bakımdan bir amelin arkasından hissedilir bir eser görülmezse ve o amelin akabinde ikinci ve üçüncüsü yakın bir aralıkla eklenmezse, birinci eser silinip yok olurBöyle bir kimse tıpkı fakih bir kimseye benzerÖyle fakih ki, nefsinde fıkhın istikrar bulmasını isterOysa fıkıh birçok defa tekrar etmekle ancak nefsinde yerleşebilirFaraza bir gecede binlerce defa tekrar edip durduktan sonra bir ay veya bir hafta terkedip sonra yine başlar ve bir gece durmadan sabaha kadar tekrar ederse, onun bu yaptığı müsbet olarak hiçbir tesir bırakmazEğer o bir gecede durmadan yaptığını, birbiri ardına gelen gecelere taksim edip yapsaydı, yaptığının tesir edeceği muhakkaktıİşte bu sırra binâen Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Allah nezdinde amellerin en sevimlisi, (az da olsa) devamlı olanıdır.

Âişe validemize Rasûlüllah'ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) ameli sorulduğunda şöyle demiştir:

Rasûlüllah'ın ameli devamlı idiO, bir amele sarıldığı zaman, onu devamlı yapardı.

İşte bu sırra binâendir ki, Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) de şöyle buyurmuştur:

Allahü teâlâ kime bir ibâdeti âdet kılarsa, o da o ibâdeti usandığından terk ederse Allahü teâlâ ona buğzeder!

Bir ara Hazret-i Peygamber'e gelen bir heyet, kendisini meşgul etti ve o zamanki virdi geçtiİşte bu virdin telâfisi için ikindi namazından sonra iki rek'at namaz kıldıBundan böyle ölünceye kadar ikindi namazından sonra kıldığı bu virde devam ettiAncak şu var ki başkası bu hususta kendisine uymasın diye mescidde değil, evinde bu iki rek'atı kılardı. (Âişe validemizle Ümmü Seleme vâlidemiz rivâyet etmiştir) .

Şayet 'Rasûlüllah'ın ikindi namazından sonra kıldığı o iki rek'atın vakti, kerahet vakti olduğu için, başkası bu hususta Rasûlüllah'a uymaya yetkili midir?' diye soracak olursan, bil ki kerahet hakkında zikrettiğimiz; güneşe tapanlara benzemekten kaçmak, şeytan boynuzunun çıktığı bir anda secde etmekten sakınmak veya usanmaktan korkarak ibâdeti bırakıp istirahat etmek gibi mânâların hiçbiri Rasûlüllah'ın hakkında tahakkuk edemezBu bakımdan bu hususta başkası Rasûlüllah'a kıyas edilemezBu hususta başkası kendisine uymasın diye, mezkûr namazını evinde kılması da, yukarıdaki hükmümüze şâhidlik eder!

80) Bu ancak Tayy-i Zaman (zamanda yolculuk) ile mümkün olabilir. Bu ise herkes için mümkün değildir.

81) Kitab'ul-İlim'de geçmişti.

82) Kitab'ul-İlim'de geçmişti

83) Ebû. Nuaym, el-Hilye

84) İbn Şâhin, Taberânî ve Beyhâkı

10-18

Gecenin ihyâsı

Akşam ile Yatsı Namazlarının Arasını İhyâ Etmenin Fazileti

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) -Hazret-i Âişe'nin rivâyet ettiği bir hadîste-şöyle buyurmaktadır:

Allah nezdinde namazların en faziletlisi, akşam namazıdır ki, Allahü teâlâ o namazı ne yolculukta olan, ne de mukîm bir kimseden iskât etmemiştirOnunla gece namazını başlatmış ve yine onunla gündüzün namazını sona erdirmiştirBu bakımdan, kim akşam namazını kılıp ondan sonra da iki rek'at sünnet kılarsa, Allahü teâlâ o kimse için cennette iki köşk bina eder. (85)

Hadîsin râvisi 'Bu köşklerin altından mı, gümüşten mi yapıldığını bilmiyorumÇünkü hangisinden olacağını unuttum' demiştir.

Akşam namazından sonra dört rek'at nafile kılan bir kimsenin yirmi senelik (veya kırk senelik) günâhı affolunur. (86)

Ümmü Seleme ile Ebû HüreyreHazret-i Peygamber'den şu hadîsi rivâyet etmektedirler:

Her kim akşam namazından sonra altı rek'at nafile namaz kılarsa, onun için bu altı rek'at, tam bir senenin ibâdetine denktir veya o kimse kadir gecesini sanki namaz kılarak geçirmiştir. (87)

Said b. Cübeyr, Sevbâ'dan Hazret-i Peygamberin şu hadîsini rivâyet eder:

Camide, akşam ile yatsı arasında ibâdet maksadıyla nefsini hapseden bir kimse, eğer namaz veya Kur'ân'dan başka birşey ile konuşmazsa, onun için cennette uzunluk ve genişliği yüz senelik bir mesafe olan iki köşk yapmak, Allahü teâlâ'ya bir (lûtf-u ilâhîsi) olarak hak olur ve yine Allahü teâlâ, onun için o iki köşkün arasında öyle bir bahçe tanzim eder ki, eğer bütün ehl-i dünya o bahçeyi ziyaret etse, o bahçe onları içine alır. (88)

Kim akşam ile yatsı arasında on rek'at namaz kılarsa, Allahü teâlâ onun için Cennet'te bir köşk bina eder. (89)

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) 'Ey Allah'ın Rasûlü, o halde bizim, Cennet'te köşklerimiz çoğalır' diye sorunca, Rasûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) cevaben şöyle buyurmuştur: Allahü teâlâ'nın nezdinde daha çok ve daha güzeli vardır'.

Enes b. Mâlik (radıyallahü anh) , Rasûlüllah'ın şu hadîsini rivâyet eder:

Kim cemaatle akşam namazını kıldıktan sonra iki rek'at nafile namazı kılar ve aralarında dünya ile ilgili herhangi birşey konuşmazsa, o iki rek'atın birinde Fâtiha sûresini, sonra Bakara sûresinin başlangıcından on âyet, ortasından yüzaltmış üç ve yüzaltmış dördüncü ayetlerini ve on beş defa da İhlâs-ı Şerîf i okuduktan sonra rükûa ve secdeye varırsa, ikinci rek'ata kalktığı zamanda Fâtiha'yı okuyup arkasından Ayet'el-Kürsi'yi ve ondan sonra gelen iki ayeti 'İşte bunlar cehennemliktirler, orada ebedî olarak kalıcıdırlar' (Bakara/257) meâlindeki ayete kadar okuyup Bakara sûresinin sonundan 'Göklerde ve yerde ne varsa hep Allah'ındır' ayetinden alıp, sûrenin sonuna kadar ve İhlâs sûresini de onbeş defa okursa, (ona hesapsız sevap verilir) . . . (90)

Hadîste geçtiği şekilde yapanın sevabını, Hazret-i Peygamber öyle bir şekilde tavsif buyurmuştur ki, hadde ve hesaba sığmaz. . .

Abdallardan olan Gurrez b. Vebre der ki: Hızır'a 'Bana her gece yapacağım bir ameli öğret' deyince, Hızır şöyle dedi:

Akşam namazını kıldığın zaman kalk ve yatsı namazına kadar hiç kimse ile konuşmaksızın namaz kılmaya devam et ve bütün himmetini kıldığın namaza hasretKılacağın namazın iki rek'atında bir selâm ver ve her rek'atta bir defa Fatihayı, üç defa da ihlâs-ı Şerifi okuNamazını bitirdiğin zaman hiç kimse ile konuşmaksızın evine dön, evinde iki rek'at namaz daha kılBu iki rek'atın her birinde Fâtiha ile yedi kere İhlâs-ı Şerifi okuSelâm verdikten sonra secdeye kapan ve yedi defa Allah'tan günâhlarının affını talep ederek şu duâyı oku:

Allah, her türlü eksiklikten münezzehtirHamd, Allah'a mahsusturAllah'tan başka ilâh yokturAllah herşeyden daha yücedir, günâhtan dönüş ve ibâdete yöneliş, ancak yüce ve büyük olan Allah'ın kuvvetiyle mümkündür.

Bu duâyı yedi defa tekrar et, sonra başını secdeden kaldır, normal bir şekilde otur ve ellerini kaldırarak şöyle duâ et:

Ey hayy, ey kayyum, ey celâl ve ikram sahibi, ey geçmişlerin ve geleceklerin mabudu, ey dünya ve âhiretin rahman ve rahîmi! Yârab, Yârab! Yâ Allah, yâ Allah, yâ Allah. . .

Sonra ellerin kalkık olduğu halde ayağa kalk ve yine aynı duâyı tekrar et. Sonra istediğin yerde sağ kol üzerinde yüzün kıbleye dönük olduğu halde uyuRasûlüllah'a (sallâllahü aleyhi ve sellem) salât ve selâm getir ve uyku tutuncaya kadar salâvat okumaya devam et.

Bu sözlerden sonra Hızır'a dedim ki: İstiyorum ki bu duâları kimden dinlediğini de öğreneyim'.

Bu suâlime karşılık Hızır şöyle dedi:

Ben, Hazret-i Muhammed'in bu duâyı öğrendiği ve kendisine vahyedildiği sırada yanında hazır bulundumBenim de hazır bulunduğum bir mecliste ona bu duâ öğretildiBen de Hazret-i Muhammed'e bu duâyı öğretenden öğrendim! (91)

Bu duâ ve namaza tam bir yakîn ve doğru bir niyyetle devam eden kimse, ölmezden önce Hazret-i Peygamberi rüyasında görürBazı kimseler buna devam etmiş ve rüyasında Cennet'e girdiğini, orada peygamberleri ve Rasûlüllah'ı görmüştürBöylece Rasûlüllah, kendisi ile konuşmuştur ve kendisini tanımıştır.

Kısaca, akşam ve yatsı namazlarının arasını ihyâ etme fazileti hakkında birçok hadîs rivâyet edilmiştirHattâ Rasûlüllah'ın âzadlısı Ubeydullah'a 'Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) farz namazdan başka herhangi bir namazın kılınmasını emreder miydi?' diye sorulduğunda, Ubeydullah (radıyallahü anh) 'Akşam ve yatsı namazlarının arasında nafile namaz kılmayı emrederdi' demiştir.

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Bir kimse akşam ile yatsı arasında namaz kılarsa, işte onun bu namazı Evvâbin'in namazıdır! (92)

Esved şöyle anlatır: 'Akşam ile yatsı arasında İbn Mes'ûd'a her gittiğimde onu namaz kılarken görürdümKendisine neden böyle yaptığını sorduğumda, şöyle dedi: 'Bu saat, gaflet saatidir de ondan. . . '

Enes (radıyallahü anh) , Secde sûresinin 16ayetinin bu namaz hakkında nâzil olduğunu söylerdi: ' (Onlar, o kimselerdir ki, geceleyin namaz kılmak için) yataklarından kalkarlar, rablerinin azabından korkarak ve rahmetinden ümidvâr olarak duâ ederler'.

Ahmed bEbî'l-Havarî şöyle der: Ebû Süleyman ed-Dâranî'ye şöyle sordum:

- Gündüzleri oruç tutup, akşam ile yatsı arasında yemek yemem mi sence daha iyidir; yoksa gündüzleyin oruçsuz olup, akşam ile yatsı arasını nafile ibâdetle ihyâ etmem mi?

-İkisini de yap!

Eğer ikisini birden yapmak mümkün değilse, ne yapmalıyım?

O zaman, gündüz nafile orucu tutma, akşam ile yatsı namazlarının arasını ihyâ et!

10-19

Geceleri İbadete Kalkmanın Fazileti

Âyet-i Kerîmeler

Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını; seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyorGeceyi ve gündüzü takdir eden Allah, sizin onu sayamayacağınızı bildiği için sizi affettiArtık Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun. (Müzzemmil/20

Gerçekten gece kalkmak daha oturaklı ve söz daha etkilidir. (Müzzemmil/6)

Onlar o kimselerdir ki, geceleyin namaz kılmak için yataklarından kalkarlar. (Secde/16)

Yoksa âhiretin azabından korkarak ve rabbinin rahmetini umarak o gece saatlerinde kalkıp secde ve kıyam halinde ibâdet eden mi? (Ey Rasûlüm, onlara) de ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak gerçek akıl sahipleri anlar. (Zümer/9)

Onlar ki rablerine secdeler ve kıyamlar yaparak geceyi geçirirler. (Furkan/64)

Bir de sabırla ve namazla Allah'dan yardım isteyin. (Bakara/45)

Denildi ki; buradaki namaz, geceleyin kalkıp ibâdet etmek demektirGece ibâdetine sabır ile yardım edilir ve böylece nefse karşı açılan mücahede, zaferle sonuçlanır.

Hadîsler

Bu konudaki haberlerden biri de Rasûlüllah'ın şu mübarek sözüdür:

Herhangi biriniz uyuduğu zaman; şeytan onun tepesinde üç düğüm bağlarBağladığı her düğümün yerine şu cümleyi nakşeder: 'Senin üzerinde uzun bir gece vardır, o halde uyu"Bu bakımdan eğer o kimse uyanıp Allah'ı zikrederse, o düğümlerden biri çözülürAbdest aldığında biri daha çözülürNamaz kıldığı takdirde üçüncüsü de çözülür ve böylece neşeli ve müsterih bir şekilde sabahlarAksi takdirde neşesiz ve tembel olarak sabahlar. (93)

Başka bir haberde, Hazret-i Peygamberin yanında sabahlara kadar mışıl mışıl uyuyan bir kişinin halinden bahsedildiğinde, Rasûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: 'O öyle bir kişidir ki, onun kulağına şeytan işemiştir'. (94) Yine bir haberde şöyle denilmiştir:

Şeytanın buruna çekilecek enfiyesi, ağızdan alınacak ilacı, göze sürülecek sürmesi (gözotu) vardır, şeytan, bir kimseye enfiyesinden çektirdiği zaman, ahlâkı bozulur; ilacından yedirdiği zaman dili şerri konuşmak sûretiyle kötüleşir ve onun gözüne sürmesinden çektiği zaman da, bütün gece sabahlara kadar uyur. (95)

İki rek'at namaz vardır ki o iki rek'at namazı, gecenin ortasında kılmak, kul için dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdırEğer ben ümmetimin bu hususta zorluk çekeceğinden korkmasaydım, muhakkak onlara bu iki rek'at namazı farz kılardım. (96)

Sahih'de Câbir (radıyallahü anh) Rasûlüllah'tan (sallâllahü aleyhi ve sellem) şu hadîsi rivâyet eder:

'Gecenin bir saati vardır ki, müslüman bir kul o saatte Allahü teâlâ'dan hangi hayırlı işi isterse, Allahü teâlâ kendisine onu ihsan buyurur'Hadîsin başka bir rivâyeti şöyledir: 'Kul o saatte dünya ve âhiret hayrını Allah'tan istediğinde, Allah verirO saat ise, her gecede vardır'. (97)

Muğire bŞu'be şöyle demiştir: 'Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) ayakları kabarıp patlayıncaya kadar gece ibâdetine devam ederdiKendisine denildi ki: 'Acaba Allahü teâlâ, senin geçmiş ve gelecek günâhlarını affetmedi mi?' Rasûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) 'Ben, Allah'a çokça şükreden bir kul olmayayım mı?' dedi. (98) Bu sözünün mânâsından anlaşılır ki, onun bu türlü ibâdetleri, rütbesinin artmasından kinâyedirÇünkü şükretmek, (nimetin) artmasına vesiledirNitekim Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur:

Andolsun, eğer şükrederseniz, elbette size nimetimi artırırım. (İbrahim/7) Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Ey Ebû Hüreyre! İster misin, Allah'ın rahmeti hayatta, ölümde, kabirde ve haşre gönderildiğin zaman senin üzerinde olsun? (Eğer bunu istiyorsan) geceleyin kalk, rabbinin rızasını tahsil etmek için namaz kılEy Ebû Hüreyre, evinin köşesinde namaz kılBöyle yaptığın takdirde senin evinin nûru göklerde ve yerde yıldızların nûrunun parladığı gibi parlayacaktır"

Gece ibâdetini kaçırmayın, çünkü gece ibâdeti, sizden önceki sâlihlerin âdetidirZira gece ibâdeti Allah'a (mânen) yaklaşmak olduğu gibi günahların da kefaretidirBedendeki hastalığı giderici ve günâhtan alıkoyucudur. (100)

Gece ibâdeti, bir kimsenin âdeti ise, fakat o ibâdetini yapmasına uyku fırsat vermezse, kendisine namazının ecri yazıldığı gibi, uykusu da kendisine sadakadır. (101)

Hazret-i Peygamber Ebû Zer el-Gıfârî'ye hitâben şöyle demiştir:

-Eğer sefere gitmek istersen, onun için hazırlık yapar mısın?

-Evet.

O halde kıyâmet yolunun seferi nasıl olur ey Ebû Zer? O gün sana fayda verecek şeyleri haber vereyim mi?

-Anam babam sana fedâ olsun ey Allah'ın Rasûlü! Evet!

Sıcak günde, mahşer günü için oruç tutKabrin vahşeti için gecenin zifiri karanlığında iki rek'at namaz kılBüyük işlere hazırlıklı olmak için hacc yapMiskine sadaka verDoğru söyle veya çirkin sözlerden kaçın. (102)

Rivâyet ediliyor ki Rasûlüllah zamanında bir zat var idi, halk yataklarına girdiğinde ve gözlere uyku geldiğinde o zat kalkar, namaz kılar ve Kur'ân okurduDevamlı bir şekilde 'Ey ateşin rabbi! Beni ateşten koru!' derdiBöylece Rasûlüllah bir ara onu dinlemek için geldi ve kendisini dinlediSabahladığı vakit kendisine şöyle hitap etti: 'Ey Filân! Neden Allah'tan cenneti istemedin?' O zat 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ben daha oraya varmadım ve amelim cenneti istemeye elverişli değil'Bu cevap karşısında kalan Hazret-i Peygamber'e az bir zaman sonra Cebrail (aleyhisselâm) gelip şöyle demiştir:

Ey Muhammed! Filâna söyle ki, Allah onu ateşten korudu ve cennete dâhil etti.

Cebrail Rasûlüllah'a (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle der:

İbn Ömer ne iyi bir insandır, eğer geceleri de namaz kılsa. . .

Bunun üzerine Rasûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) İbn Ömer'e Cebrail'in sözünü naklettiBu müjde ile karşılaşan İbn Ömer de bundan sonra devamlı olarak gece namazını kıldı.

Nafî diyor ki: İbn Ömer, geceleyin namaz kılar, sonra şöyle derdi'Ey Nafî! Biz seher vaktine girdik mi?' Ben 'hayır' derdimO yine kalkıp namaza devam ederdi. Sonra 'Ey Nafî! Biz seher vaktine girdik mi? 'Ben evet derdim .

Hazret-i Ali şöyle demiştir; 'Hazret-i Yahya bZekeriya (aleyhisselâm) bir ara arpa ekmeğinden doya doya yedi ve o gece sabaha kadar uyuyup virdini terkettiBunun üzerine Allahü teâlâ kendisine şöyle vahiy gönderdi:

Ey Yahya! Acaba benim evimden daha hayırlı bir ev mi buldun, yoksa benim komşuluğumdan daha iyi bir komşuluk mu buldun? Ey Yahya! İzzet ve celâlim hakkı için, eğer Firdevs'î görmüş olsaydın bedenindeki yağ erir ve nefsin ona kavuşmak için tenini terkederdiEğer sen, cehennemi bir defacık görmüş olsaydın, onun dehşetinden erirdinGöz yaşlarından gözlerinden irinler akmaya başlardı ve Mesuh'tan sonra (Benî İsrail zamanında âbidlerin giydiği ve kara yünden yapılmış bir nev'i elbise) deri (veya demir) elbiseyi giyerdin.

Hazret-i Peygamber'e şöyle denildi:

'Filân adam, bütün gece namaz kılıyor, sabahladığı zaman hırsızlık yapıyor, (bunun hali ne olacak?) ' denilmesi üzerine Rasûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) 'Onun yaptığı ibâdet, birgün onu yaptığı kötülükten menedecektir' buyurdu. (103)

-Allah o kişiden razı olsun ki, geceleyin kalkar, namaz kılar, sonra eşini uyandırır, o da namaz kılar; eğer eşi uyanmak istemezse yüzüne su serper. (104)

Allah, o kadından razı olsun ki, geceleyin kalkıp namaz kılar ve daha sonra kocasını uyandırır, o da namaz kılarEğer kocası uyanmazsa, onun yüzüne su serpmek suretiyle onu uyandırır. (105)

Kim geceleyin uyanır ve hanımını da uyandırır, sonra da ikişer rek'at namaz kılarlarsa, Allah'ı çokça zikredip anan, erkek ve kadınlar zümresine yazılırlar. (106)

Farz namazdan sonra en faziletli (nafile) namaz gece namazıdır. (107)

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) , Hazret-i Peygamber'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivâyet eder:

Kim hizbinin (Kur'ândan okunan bir miktarın) tamamını veya bir kısmını tamamlamadan uyuyup geceleyin kalkmazsa, sonra o hizbini sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, sanki onu geceleyin okumuş gibi kendisine sevap yazılır. (108)

Ashâb'ın ve Âlimlerin Sözleri

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) gece virdinden bir ayet okuyamadığı zaman, bayılıp düşer, adetâ hasta ziyareti gibi kendisini ziyarete gelirlerdi.

İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) gözleri uykuya daldığında kalkar, gece ibâdetine başlardıSabaha kadar arı kovanından gelen ses gibi sesi işitilirdi.

Süfyân es-Sevrî (radıyallahü anh) bir gece doya doya yemek yedi. Bunun üzerine kendisini kasdederek 'Eşeğin yemi arttıkça, çalışması da artırılır' deyip, o gece, sabaha kadar ibâdet etti.

Tâvus (radıyallahü anh) yatağının üzerine uzandığı zaman, ateşe tutulan sac üzerinde tenelerin zıplaması gibi hareketler yapardı. Sonra kalkar, sabaha kadar namaz kılardı. Sonra şöyle derdi: 'Cehennemi anmak ve hatırlamak, âbidlerin uykusunu kaçırmıştır'.

Hasan-ı Basrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Gecenin zahmetinden daha şiddetli ve nefse daha ağır gelen ve bir de şu malın Allah yolunda infâk edilmesinden daha zor olan bir amel tanımıyorum'Bu sözden sonra Hasan-ı Basrî'ye şöyle denildi: 'Teheccüd namazını kılanlara ne oluyor ki, yüzleri herkesin yüzünden daha iyi parlıyor?' Hasan-ı Basrî 'Onlar, Rahman ile başbaşa kaldıkları için Rahman nûrundan onlara bir nûr giydirmiştir' dedi.

Sâlihlerden biri seferden geldiKendisine bir döşek serildiDöşek üzerinde o gecenin virdini geçirecek kadar uyku uyuduBundan sonra hiçbir zaman döşek üzerinde uyumamak üzere yemin etti. . . (109)

Abdülaziz bEbî Avvad gece olduğu zaman yatağına gelir, eliyle yatağı sıvazlar; 'muhakkak, sen yumuşaksınAllah'a yemin ederim cennette senden daha yumuşak yatak vardır' deyip kalkar, bütün gecesini ibâdetle ihyâ ederdi.

Fudayl bİyâz şöyle demiştir: 'Geceyi ilk başından ibâdetle karşılarımFakat uzunluğu her ne kadar beni korkutuyorsa da aldırış etmeyip, Kur'ân okumaya başlarımBöyle sabahladığım halde yine de ibâdetten doymuş değilim'.

Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: 'Kişi, günâh işler ve işlediği günâhtan ötürü gece ibâdetinden mahrum olup (bu büyük hazineyi elden kaçırır) '.

Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Gecenin ibâdetine ve gündüzün orucuna muktedir olmadığın zaman, bilmiş ol ki sen mahrumsunAyrıca günâhların da çoğalmıştır'. (110)

Sile bUşeyn (radıyallahü anh) bütün gece namaz kılar, seher zamanı geldiğinde şöyle derdi: 'Ey rabbim! Benim gibi bir kimse cenneti istemez. (Çünkü yüzüm yok) Fakat beni rahmetinle cehennemden koru!'

Bir adam, hükemadan birisine 'Ben gece ibâdetine kalktığım zaman zayıflıyorum; (bana ne tavsiye edersin?) ' deyince, o da şöyle bir tavsiyede bulundu: 'Ey kardeşim! Ne gündüzleri Allah'a isyan et, ne de geceleri ibadete kalk!'

Hasan bSâlih'in bir cariyesi vardıO câriyeyi birisine sattıGece yarısı olduğu zaman câriye kalktı ve şöyle dedi:

-Ey evin sâkinleri! Namaza! Namaza!

-Galiba sabahladık, fecr oldu mu?

-Siz farz namazlardan başka namaz kılmıyor musunuz?

-Evet, biz farzdan başka namaz kılmıyoruz.

Bunun üzerine câriye, Hasan bSalih'in yanına gelip, şöyle dedi'Ey efendim! Beni öyle birilerine satmışsın ki, farz namazdan başka namaz kılmıyorlarBeni geri al!' O da geri aldı.

Rebî şöyle demiştir: 'Ben, İmâm-ı Şâfiî'nin evinde birçok gece yattımGeceleri az bir zaman uyurdu.

Ebû Cuveyriye şöyle der: "Ben Ebû Hanîfe ile altı ay arkadaşlık yaptığım hâlde, bu müddet zarfında bir tek gece bile yanını yere koyarak yattığını görmedimEbû Hanîfe, ilk zamanlarında gecenin yarısını ibâdetle ihyâ ederdiFakat bir ara bir cemaatin yanından geçtiO cemaat, fısıldaşarak birbirlerine dediler ki: 'Bu kişi bütün geceyi ibâdetle ihyâ ediyormuş'Bu sözü işiten Ebû Hanîfe (radıyallahü anh) 'Bende olmayan bir vasıfla vasıflandırılmaktan utanırım' deyip, bundan sonra bütün geceyi ihyâ etmeye başladı".

İmâm-ı A'zam'ın geceleyin yatmak için yatağının olmadığı söylenir.

Mâlik bDinar (radıyallahü anh) bir gece, akşamdan sabaha kadar şu ayeti durmadan tekrar etti:

Yoksa o kötülükleri işleyip duranlar, kendilerini îman edip sâlih ameller işleyenler gibi yapacağız, hayat ve ölümlerini bir tutacağız mı sandılar? Ne fena hüküm veriyorlar! (Casiye/21)

Muğire bHabib şöyle anlatır: Mâlik bDinâr yatsı namazından sonra kalkarak abdest aldı. Sonra seccadesine yönelip sakalına yapıştıGöz yaşları âdeta kendisini boğmaktaydı ve şöyle dedi:

Ey Allahım! Mâlik kulunun bu ak tüylerini ateşe harâm kılEy rabbim! Cennetin sâkinlerini cehennemin sâkinlerinden ayırdetmek ve bölmek senin şânındandırAcaba Mâlik kulun, hangi sınıfa dâhildir? Acaba bu iki evden hangisi Mâlik kulunun evidir?

Fecr doğuncaya kadar Mâlik bDinâr bu sözleri tekrar edip durdu.

Mâlik bDinâr diyor ki: 'Bir gece virdimi unutup uyumuştumBir de rüyamda gördüm ki, mümtaz bir güzelliğe sâhip bir câriye, elinde bir parça kağıt olduğu halde bana 'Sen bu kağıdı okuyabilir misin?' diye sorduBen 'Evet okuyabilirim' dedimBunun üzerine cariye, kağıdı elime tutuşturduKağıtta şunlar yazılıydı:

Lezzetler ve temenniler, seni cennetlerdeki uysal ve beyaz (elâ gözlü) , hurilerden meşgul mü etti? Oysa cennette ebedî olarak yaşarsın, ölüm de yoktur ve cennetlerde güzel hurilerle beraber zevk u safâ sürersinUykundan uyanZira Kur'ân ile teheccüd kılmak uykudan daha hayırlıdır. (111)

Anlatıldığına göre Mesrûk hacca gittiğinde, Mekke'de kaldığı müddetçe hiçbir gece secde hâlinde olmaksızın uyumadıBütün uykusu secde hâlinde idi.

Abidlerden olan Ezhar bMuğis şöyle anlatır: Rüyamda ehl-i dünya kadınlarına benzemeyen bir hatun gördümKendisine dedim ki:

-Sen kimsin?

-Ben hurilerdenim.

-O halde benimle evlenir misin?

-Beni efendimden iste ve mehrimi ver de evlenelim,

-Senin mehrin nedir?

-Uzunca süren teheccüd ibâdetinin yapılması!

Yûsuf bMihran şöyle demiştir: 'Allah'ın arşının altında horoz şeklinde bir melek vardırPençesi inciden, ibiği yeşil zeberceddendirGecenin ilk üçte biri geçtiği zaman, iki kanadını çırpar ve öterek şöyle der: 'İbâdete kalkanlar, kalksınlar!' Gecenin yarısı geçtiği zaman, yine kanatlarını çırparak bağırıp şöyle der: 'Teheccüd kılanlar kalksınlar!' Gecenin üçte ikisi geçtiği zaman kanatlarını çırparak, bağırıp şöyle der: 'Namaz kılanlar kalksınlar!' Fecirde ise kanatlarını çırptıktan sonra bağırarak şöyle der: 'Günahları boyunlarına asılı olduğu halde gâfiller kalksınlar'.

Söylenildiğine göre, Vehb bMünebbih el-Yemanî, otuz sene yanını yere koymamıştırKendisi şöyle demektedir: 'Evimde bir şeytan görmem, bir yastığı görmekten bana daha sevimli ve kolay gelirÇünkü yastık, insanı uykuya dâvet etmektedir'Vehb'in, ortası hurma lifi ile dolu ve deri yüzlü yastığımsı bir şeyi vardıUyku kendisini zorladığı zaman, göğsünü onun üzerine koyup birkaç defa sayıklar, sonra uykudan ürkerek derhal namaza kalkardı.

Seleften Rukbe b, Muskale şöyle anlatır: 'Rüyamda izzet sâhibi Allah'ı gördüm ve şöyle dediğini işittim: İzzet ve celâlim hakkı için Süleyman et-Teymî kulumun yattığı yeri keremimle donatacağımÇünkü o kırk sene sabah namazını yatsı abdestiyle kıldı'.

Denilir ki: Bu zâtın ictihadına göre uyku kalbe karıştığı zaman abdest bozulur.

Kur'ân'dan önce inmiş semâvî kitapların bazılarında Allahü teâlâ'dan şu söz rivâyet edilmektedir: 'Benim gerçek kulum, kalkmak için horozların ötüşünü beklemeyen kimsedir'.

10-20

Gece İbadetine Kalkmayı Kolaylaştıran Zâhirî Sebepler

Gece ibâdeti halkın avam tabakası için zordurAncak zâhir ve bâtında gece ibâdetini kolaylaştıran şartları yerine getirmeye muvaffak olan (havass) kimseler için ise kolaydırBu ibadeti kolaylaştıran zâhirî şartlara gelince, onlar dört tanedir:

1Fazla yememek, fazla içmemek ve dolayısıyla uykunun kendisine galip gelip gece ibâdete kalkmayı ağırlaştırmamaktır.

Şeyhlerden bazıları her gece sofranın başında dikilip şöyle diyordu:

- Ey mürid kitleleri! Fazla yemeyiniz ki, fazla içmeyesiniz ve dolayısıyla çok uyumuş olmayasınızBunu yaptığınız takdirde ölüm ânında çok üzüntü duymuş olacaksınız! Mideyi yemeğin ağırlığından hafifletmek, bu konuda en büyük temeldir.

2Âzâlarını yorucu ameller yapmak sûretiyle nefsini bıktırmamaktırÇünkü böyle yapıldığı takdirde âsab bozukluğu meydana gelir! Bu hastalık ise, fazla yemek gibi uykuyu celbedici bir hastalıktır.

3Gündüz kaylulet uykusunu terketmemektirÇünkü kaylulet uykusu gece ibadetine yardım eden bir Sünnet-i seniyyedir. (112)

4Gündüz günah işlememekÇünkü günahlar kalbi katılaştırırKalp ile rahmet sebeplerinin arasına bir perde gerilir.

Bir kişi Hasan-ı Basrî'ye (radıyallahü anh) şöyle der: 'Ey Ebû Said! Ben sapasağlam olarak uyuyorum ve gece ibadetine kalkmayı da seviyorumBunun için abdest suyumu hazırlıyorumFakat buna rağmen kalkamıyorum, sebebi ne ola ki?' Hasan (radıyallahü anh) 'Senin günahların sani sımsıkı bağlamış da (ondan kalkamıyorsun!) ' der.

Hasan-ı Basrî (radıyallahü anh) , çarşıya girdiği zaman alışveriş yapanların fuzulî ve mânâsız konuşmalarını dinleyip şöyle derdi: 'Zannedersem bu kimselerin gecesi kötü bir gecedirÇünkü bunlar kaylulet uykusunu uyumuyorlar'.

Süfyân es-Sevrî şöyle der: 'İşlediğim bir günahtan ötürü beş ay gece ibâdetinden mahrum oldum'Kendisine 'O işlediğin günâh neydi?' diye sorulduğu zaman "Bir kişiyi ağlarken gördümİçimden 'Bu adam samimi değil, riyakârdır' demiştim".

Seleften biri şöyle anlatır: Gürrez bVebre'nin huzuruna girdiğimde, onu ağlarken buldumKendisine şöyle sordum:

Aile efradından birinin ölüm haberi mi geldi ki, bu şekilde ağlıyorsun?

-Ondan daha kötü!

-Seni şiddetle sarsan bir hastalık mı var?

-Daha da kötü!

-O halde neymiş o?

Benim kapım kilitli, perdelerim sarkık olduğu halde ben bu gece kalkıp virdimi okumadımBunun sebebi mutlaka yaptığım bir günâhtan ileri gelmektedirOysa hayr, başka bir hayra insanı çağırmakta, şer ise, şerre çağırmaktadırHayr ve şerrin her ikisinin de azı çoğuna sürükler!

İşte bu hikmete binâen Ebû Süleyman Dârâni 'Bir kimsenin cemaatla kılınması gereken namazını bu şekilde kılmaması, mutlaka işlediği bir günâhtan ileri gelmektedir!' ve 'Gece ihtilâm olmak cezadır, cenâbet olmak uzaklıktır' derdi.

Âlimlerden biri şöyle demiştir: 'Ey miskin insan! Oruç tuttuğun zaman düşün, kimin yanında ve neyle iftar edeceksin? Zira kul, bazen bir lokmayı yer, o lokma onun kalbini istikametten saptırır ve o kalp, ilk durumuna bir türlü artık dönemez olurÇünkü bütün günahlar kalbin kasvetini artırır ve gece kalkmasına mâni olurBütün günâhlardan daha fazla menfi tesir yapan şey, haram yemektirHelâl lokma ise, kalbin temizlenmesine tesir edip kalbi hayra doğru sürüklerOnun yaptığı bu müsbet tesir, belki de hiçbir ibâdetten elde edilemezKalpleri deneme ile murakabe eden ve ilanı nizamın şahidliğiyle bu durumları sabit olanlar helâl lokmayı bilirler'.

Bu sırra binâen seleften biri şöyle demiştir: 'Nice lokmalar vardır ki, insanı gece ibâdetinden menederler! Nice düşünce ve bakışlar vardır ki, bir sûreyi okumaktan insanı meneder! Kul bir lokmayı yer veya bir harekette bulunur, ondan ötürü bir sene gece ibâdetinden mahrum olur! Nasıl ki, (gerçek şekilde) namaz kılmak, insanı her türlü fuhşiyat ve kötülük yapmaktan menediyorsa, fuhşiyat yapmak da öylece insanı namaz kılmaktan ve diğer hayırlı işleri yapmaktan meneder!'

Dinever şehrinde gardiyanlık yapanlardan biri şöyle diyor: "Ben otuz küsür sene gardiyanlık yaptımGeceleyin suç üstü yakalananların hepsine 'Cemaatle yatsı namazını kıldın mı?' diye sorardımOnlar da 'hayır' cevabını verirlerdi"İşte bu hâdise, cemâatin insanı fuhşiyat ve kötülükleri yapmaktan menedişine delâlet etmez de, neye delâlet eder?

10-21

Gece ibadetine Kalkınayı Kolaylaştıran Bâtınî Sebepler

Gece ibadetini kolaylaştıran bâtınî sebepler dört tanedir.

1Kalbin müslümanlara buğzetmekten, bid'atlardan ve dünya kaygusundan pâk bulunmasıdırZira kalbinin bütün himmetini dünya işlerine hasreden bir kimsenin gece kalkıp ibadet etmesi mümkün değildirEğer kalkarsa da namazı hakkında değil, dünya kayguları hakkında düşünmeye dalar, vesveselerin içerisinde kıvranıp dururBöyle bir kimsenin benzeri hakkında şöyle denilmiştir:

Kapıcı bana senin uykuda olduğunu haber verdiHâlbuki sen uyanık olduğun zaman da uyuyorsun!

2Emelin kısaltılmasıyla beraber kalpten ayrılmayan ezici bir korkudurKişi âhiretin şiddetlerini, cehennemin o korkunç derekelerini düşündüğü zaman, elbette uykusu kaçar, tedbir alması ve hazırlıklı bulunması iştiyâkı oldukça kabarırNitekim Tavus bKeysan şöyle demiştir: 'Cehennemin hatırlanması, âbidlerin uykusunu kaçırır!'

Basra'da Süheyl adlı bir köle bütün geceyi ibadetle ihyâ ederdiSâhibesi bir gün kendisine şöyle der:

-Senin geceleyin ibâdet edişin gündüz çalışmalarına zarar veriyor.

-Süheyl (kendisini kastediyor) ateşi hatırladığı zaman, uyku onu tutmaz!

Yine bütün geceyi ihyâ eden başka bir köleye şöyle denmiş:

-Neden böyle yapıyorsun?

-Ateşi hatırladığım zaman, korkum kabardıkça kabarır.

Cenneti düşündüğüm zaman da şevkim yükseldikçe yükselirBu bakımdan uyumaya kudretim yok!

Zünnûn-i Mısrî şöyle, demiştir:

Kur'ân, va'd ve vaîd ile gözleri gecelerde uyumaktan menetmiştir.

Onlar celâl sahibi hükümdarın kelâmını dinlemişlerdirBunun için onların boyunları, Zilletlerini Allah'ın izzeti önünde göstermek için O'nun rahmetine eğildi.

Yine aynı mânâyı ifade etmek için şöyle demişlerdir: Ey uzun uykulu ve uzunca gafletlere dalan insan! Çok uyku birçok hasret ve üzüntüleri gerektirirBil ki kabirde eğer oraya inersen (ki ineceksin) Ölümden sonra bir uyku vardır ki, uzadıkça uzar. .

Yine orada işlediğin günahlardan

Ve sevaplardan ötürü senin için döşek yakılmıştır.

Ölüm meleğinin geceleyin ansızın gelmeyeceğinden emin misin?

Oysa nice emin kimseler vardır ki, Kapıları geceleyin ansızın çalınmıştır İbn Mübarek şöyle demiştir:

Gece, zifirî karanlığa büründüğü zaman, onu kucaklarlar.

Rükû'da oldukları hâlde üzerlerine şafak doğar.

Korku, uykularını kaçırmıştır.

Bunun için dimdik ayaktalar.

Dünyada emin olanlar ise, mışıl mışıl uyumaktadırlar.

3Gece ibâdetinin faziletini bu konuya delâlet eden âyet, haber ve eserleri dinlemek sûretiyle bilmeli ki, ümidi kuvvetlensin ve sevaba karşı şevki artsınŞevk de kendisini daha fazla sevap ve cennetlerin derecelerini elde etmeye teşvik etsinNitekim hikâye ediliyor ki, sâlihlerden birisi gazadan dönerken hanımı kendisi için

(yumuşacık bir) yatak seriverdi ve (yatağın üzerinde) oturarak kendisini beklemeye başladıO ise camiye girdi, sabaha kadar aralıksız ibâdete devam ettiHanımı 'Seni uzun bir süre bekledim;sen ise seferden dönüş yaptığın hâlde sabaha kadar namaz kıldın?' deyince, o zat 'Ben bütün gece cennet hurilerinden birisini düşündüğüm için seni ve evi unuttumMüstakbel sevgilimin aşkı ile gecenin bütününü ibadete hasrettim' dedi.

4İbâdete teşvik eden gizli vesilelerin en şereflisi bulunan dördüncü vesile, Allah'ı sevmek, ibadetinde konuştuğu her harf ile rabbine münâcaat ettiğine, rabbinin ise kalbine gelen mânâları bile müşahade etmekle beraber, her hâline vâkıf ve muttali olduğuna sarsılmaz bir tarzda inanmaktırYine inanmalı ki kalbine gelen o mânâlar da Allah'tan gelen ve kendisiyle yaptığı hitap ve konuşmalardırBu bakımdan kul Allah'ı sevdiği zaman, şüphesiz ki, Allah ile başbaşa kalmayı da sever ve onun münâcâtından lezzet alırBöylece sahibi ile yaptığı münâcattan lezzet duymayı uzak bir ihtimal saymak uygun değildirZira böyle bir lezzetin varlığına hem akıl, hem de nakil şâhidlik eder!

Aklın Şahidliği

Güzelliğinden ötürü herhangi bir şahsa veya nimet ve servetinden dolayı pâdişaha aşık olanın hâli dikkate alınsın ve ibretle bakılsın ki, bu âşık, mâşuku ile başbaşa kaldığında münâcâtından nasıl lezzet alıyor? Tâ sabahlara kadar nasıl da uyku kendisini tutmuyor?

Şayet 'Güzele bakmak insana bir zevk verirAllahü teâlâ ise, görülmez' dersen; bil ki, eğer güzel olan sevgili perdenin arkasında veya karanlık bir evde bulunuyorsa dahi âşık ona bakmaksızın ve hiçbir şey ummaksızın sadece O'nun komşusu olmaktan lezzet, O'na âşık olduğunu izhâr etmek ve duyulacak bir yerden ağzıyla bunu ikrar etmekten zevk alırHer ne kadar onun böyle olduğu sevgiliye mâlum ise de. . .

Eğer 'Âşık mâşukun cevabını bekler ki onun cevabını işitmekle lezzetlensinOysa Allahü teâlâ'nın konuşmasını kulağıyla dinleyemez' dersen; bil ki, Allah'ın âşığı olan zât, Allah'ın kendisine cevap vermeyeceği ve bütün sızlanışlarına rağmen sükût edeceğini bilirBu bakımdan Allah âşığının da hâlini Allah'a arzetmekten alacağı bir lezzet ve gizlisini O'nun huzuruna çıkarmasından elde edeceği bir zevk vardırNasıl mı? Allah'a yakîn derecesinde inanan bir kimse, münâcâatı esnasında hatırına gelen her şeyi Allah'tan diler ve dolayısıyla lezzet alırPâdişah ile başbaşa kalıp, gece karanlığında ihtiyaçlarını pâdişaha arzeden bir kimse, pâdişahın vereceği nimetleri umduğundan ötürü lezzetlendiği gibi. . . Oysa Allah hakkındaki ümit daha doğru ve Allah nezdindeki nimet daha hayırlı, daha devamlı ve başkasının yanındaki nimetlerden daha faydalı ve garantilidirBu bakımdan tenhalarda ihtiyacını Allah'a arzeden bir kimse nasıl olur da bu arzedişinden lezzet almaz?

Naklin Şahidliği

Bu hakikatin varlığına gece ibadetine devam edenlerin o ibâdetten lezzet aldıkları, âşıkın visal gecesini kısa saydığı gibi geceyi kısa saydıkları şâhidlik etmekte ve delil olmaktadır.

Hatta aşıklardan birine 'Gece ile aran nasıl?' diye sorulduğunda, şöyle demiştir: 'Ben onu hiçbir zaman doyasıya görmedimÇünkü yüzünü bana gösteriyor, daha bakmadan dönüp gidiyor'.

Başka biri de şöyle der: 'Benimle gece iki koşu atıyız; bazen o beni geçer, şafağa varır, bazen de beni düşünmekten keser'.

Yine aşıklardan birine 'Senin için gece nasıl geçiyor?' denildiğinde, şöyle demiştir: 'Benim için gece bir saattirO saatte iki durum arasındayım, Geldiği zaman onun karanlığı ile seviniyorum, doğduğu zaman onun fecri ile üzülüyorumOndan ötürü, sevgim, şimdiye kadar hiç bir zaman tamam olmuş değildir'.

Ali bBekkâr şöyle demiştir: 'Kırk seneden beri fecrin doğuşundan başka beni üzen birşey olmamıştır'.

Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Güneş battığı zaman, rabbimle başbaşa kalacağım için karanlığa seviniyorum, doğduğunda halkın gelip beni meşgul edeceğinden korktuğumdan ötürü üzülüyorum'.

Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demektedir: 'Gece ehli, gecelerinden, oyun ehlinin oyunlarından aldıkları lezzetin daha âlâsını alırlarEğer gece olmasaydı dünyada kalmayı sevmezdim'Yine şöyle demiştir: 'Eğer Allahü teâlâ, gece ehline amellerinin sevabına karşılık olarak onlara verdiği lezzeti saysaydı, muhakkak ki o zevk amellerinin sevabından daha fazla olurdu'.

Alimlerden biri şöyle demiştir: 'Cennet ehlinin nimetine benzer bir vakit (nimet) dünyada yokturMeğer ki, Allah'a yalvarıp duran kimselerin kalplerinde taşıdığı gece münâcâtının tadı ve zevki ola. . . '

Biri de şöyle demiştir: 'münâcât lezzeti dünyadan değildirO lezzet ancak cennettendirAllahü teâlâ onu velî kullarına izhar buyurmuşturOnlardan başkası o lezzeti duyamaz'.

İbn Münkedir113 şöyle demiştir: 'Dünya lezzetlerinden ancak üç şey kalmıştır: a) Gece ibâdeti, b) Arkadaşların bir araya gelmesi, c) Cemâatle kılınan namaz'.

Âriflerden biri şöyle der: Allahü teâlâ, seherlerde uyanık kullarının kalplerine bakar ve onların kalplerini nûrlarla doldurur.

Böylece ilâhî faydalar onların kalplerinin üzerine yağar, kalpler nûrlanır, sonra onların kalplerinden o şifalar (nûrlar) gâfillerin kalplerine serpilir'.

Âlimlerden biri şöyle demiştir: Allahü teâlâ seher zamanında cennete bir bakış yapar; bunun üzerine cennet parıl parıl parlayıp ışıklarla donatılır, sonra tir tir titrer, yaklaşır, güzelliği gittikçe artar ve bir milyon kat daha genişler. Sonra cennet der ki: 'muhakkak Mü'minler felâha kavuşur'Bunun üzerine Allahü teâlâ şöyle buyurur:

Ey cennet! Ne mutlu sana! Hükümdarlara mahsus saraylardan ibaretsin, İzzet, celâl ve yüceliğime yemin ederim, sende cebbar, cimri, mütekebbir ve gururlananlar durmayacaklardır.

Allahü teâlâ Arş'a da bir bakış yapar, Arş da bir milyon kat daha genişlerO katların her birisinin varlığıyla Allahü teâlâ da bir milyon ilme sâhip olurO ilimlerin her birinin genişliğini ancak Allah bilirBütün bunlardan sonra Arş tir tir titremeye başlarArş'ı yüklenen meleklere Arş ağır gelirÖyle ki onlar birbirine girerlerOysa onlar Allahü teâlâ'nın yaratıklarının sayısı kadar, belki daha fazladırlarBunun üzerine Arş şöyle der: 'O, ancak O'dur'.

Eski âlimlerin biri şöyle der: Allahü teâlâ sıddîklardan birine şöyle ilham etti:

Kullarımdan bir grup var; ben onları, onlar da beni severler, ben onlara onlar da bana iştiyak duyarlarBen onları anarım, onlar da beni anarlar; onlar bana, ben de onlara bakarımEğer sen onların yolunda yürürsen seni severim, eğer onların yolundan saparsan senden nefret ederim!

Ârif 'Ey rabbim o kullarının nişanı nedir?' diye sorunca, Allahü teâlâ şöyle buyurdu:

Çobanın güttüğü sürüyü gözettiği gibi, onlar da gündüzlerin ibadetlerini zamanında yapmak için gölgeleri gözetlerlerKuşun yuvasına meyletmesi gibi, onlar da güneşin batışına meylederlerNe zaman gece onları karanlığıyla örter, karanlık artıp koyulaştığında, her âşık maşuku ile başbaşa kaldığında, o kullarım o zaman ayakları üzerinde bana doğru dikilirler, yüzlerini bana çevirirler, benim kelâmımla beni anarlar ve benim vermiş olduğum nimetlerimle bana temellük ederek yavarırlarOnlar, çağırıp ağlayan, âh çekip isyanından şikâyet edenler arasındadırlarBenim için katlandıkları zahmetleri benim gözümle görülmekte, muhabbetimden ötürü çektikleri ızdıraplar! benim kulağımla dinlenilmektedirOnlara ilk verdiğim nimet (şudur) ; onların kalbine nûrumu doldururumBu sayede onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirlerVereceğim nimetlerin ikincisi, eğer yedi kat gök, yedi kat yer ve onlarda bulunan varlıkların tamamı terazilerine konsa, yine bu nimetleri onlar için az görüyorumOnlara vereceğim üçüncü nimet ise, yüzümle onlara yöneleceğimAcaba yüzümle kendisine yöneldiğim bir kimseyi sen nasıl görürsün? (Böyle bir kimsenin mertebesi elbette çok büyüktür) Acaba hiç kimse kendisine neyi irade ettiğimi bilir mi?

Mâlik bDinar (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Kul geceleyin kalkıp teheccüde başlarsa Allahü teâlâ (mânen) o kula yaklaşırSelef-i Sâlihîn kalplerinde hissettikleri incelik, tatlılık ve nûrların, Allahü teâlâ'nın kalbe yaklaşmasından olduğuna kanaat ederlerdi'.

Bu hususun -Kitab'ul-Muhabbet'de işaret edileceği gibi- bir sırrı ve tahkiki vardırAllahü teâlâ'nın şöyle dediği rivâyet edilir: 'Ey kulum, ben senin kalbine yaklaşan Allahım, gaybda nûrumu görmüştün'.

Müridlerden biri, şeyhine uzun uzadıya gece uykusuz kalışından şikayet edip, şeyhinden uykusuna celbedici bir çareyi söylemesini talep ederŞeyhi 'Ey oğlum! Bil ki, Allahü teâlâ'nın gece ve gündüzde esen rahmet meltemleri vardırOnlar ancak uyanık kalplere isabet edip uyuyan kalplerden uzak eserlerO halde sen kalbini o esintilere karşı açık tut' derMürid 'Efendim, beni öyle bir hâle soktunuz ki, artık ne gece, ne de gündüz uyuyamam' derBunun üzerine şeyhi 'Bil ki, bu esintiler, geceleyin daha fazla umulurÇünkü gece kalkışında kalbin saflığı ve her türlü meşguliyetin bertaraf edilmesi vardır' diye cevap verir.

Sahih bir haberde Câbir bAbdullah, Hazret-i Peygamber'den (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle rivâyet eder:

Gece bir saat vardır ki o saatte müslüman bir kul Allahü teâlâ'dan hayırlı bir iş istediği takdirde Allahü teâlâ ona o hayrı muhakkak ihsan buyurur. (114)

Diğer bir rivâyet şöyledir: 'Kul, o saatte dünya ve âhiret işinden hayırlı bir işi Allah'tan talep ederse, Allahü teâlâ muhakkak o kuluna onu ihsan buyurur'.

Bu saat, her gecede mevcutturZaten geceleyin ibadete devam edenlerin hedefi, bu saattirKadir gecesinin Ramazan ayında ve şerefli saatin cuma gününde gizlenmiş olduğu gibi, bu saat de gecenin içinde gizlenmiştirO saat, daha önceden bahsi geçen rahmet rüzgârlarının estiği saattirAllah daha iyi bilir.

85) Ebû'l-Velid Yunus b. Ubeydullah ve Taberânî

86) (Hişam b. Urve'den)

87) Tirmizî ve İbn Mâce

88) Namaz bölümünde geçmişti.

89) İbn-i Mübârek

90) Ebû Şeyh

90) İmâm Irakî, bu hadîsin aslına rastlamadığını kaydeder.

91) Namaz bölümünde geçmişti

93) Müslim ve Buharı, (Ebû Hüreyre'den)

94) Müslim ve Buharî, (İbn Mes'ûd'dan)

95) Taberânî, (Enes'ten)

96) Adem b. Ebî İyas, (mürsel olarak) . Farz kılardım' cümlesinden maksat; 'Allah'a farz kılması için müracaatta bulunacaktım' demektir.

97) Müslim

98) Müslim ve Buharî

99) İmâm Irâkî'ye göre bu hadîs uydurma'dır.

100) Tirmizî, (Bilâl'den) ; Taberânî ve Beyhakî, (Ebû Umâme'den)

101) Ebû Dâvud ve Nesâî, (Hazret-i Âişe'den)

102) İbn Eb'id-Dünya, (İbn Muhalled'den mürsel olarak)

103) İbn Hıbbân, (Ebû Hüreyre'den)

104) Ebû Dâvud ve İbn Hıbbân

105) Ebû Dâvud ve İbn Hıbbân

106) Ebû Davud ve Nesâî, (Ebû Said ve Ebû Hüreyre'den sahih bir senedle)

107) Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

108) İmâm-ı Ahmed, Dârimi, İbn Huzeyme, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Ebû Yâ'lâ ve İbn Hıbbân, (İbn Ömer'den)

109) Künyesi Ebû'l-Fadl, lâkabı Şazan'dır. İbn Hıbbân sika (güvenilir) olduğunu söylemiştir. Buhârî ve Nesâi kendisinden hadîs rivâyet etmişlerdir

110) Tâbiîndendir. İbn-i Abbâs dahil birçok sahabîden hadîs rivâyet etmiştir.

111) Tâbiînin birinci tabakasındandır. Hicrî 63 yılında -61 yaşındayken-vefat etmiştir.

112) İbn Mâce, (İbn-i Abbâs'tan)

113) Muhammed b. Münkedir b. Abdullah b. Hüdeyr, Teymî soyuna mensuptur, Medinelidir. Hicrî 130 senesinde vefat etmiştir.

114) Müslim

10-22

Geceyi Taksim Yolları

Miktar bakımından geceleri ihyâ etmenin yedi mertebesi vardır:

1. Bütün Geceyi İhyâ Etmek

Böyle yapmak, sadece Allah'ın ibadetine tecerrüd eden ve münâcâatından lezzet alan, îmanı kuvvetli olan kimselerin kârıdırBu kimselere bu şekilde ibadet etmek, ruhlarına gıda ve kalplerine hayat olurBunlar, ibadetin uzunluğundan yorulmazlarUykuyu ise, halkın meşgul bulunduğu gündüze naklederlerBu tarzda ibâdet yapmak, selef-i sâlihînden bir cemaatin yolu idiBunlar sabah namazını yatsı namazının abdesti ile kılarlardı.

Ebû Tâlib el-Mekkî şöyle anlatır: Tevatür ve iştihar yoluyla tâbiinden kırk kişinin böyle yaptığı rivâyet edilmiştirHattâ bu kırk kişinin içinden bu şekilde kırk sene devam edenleri bile vardır'.

Medineli Said bMüseyyeb, Saffan bSelim, Mekkeli Fudayl b. İyaz ve Vüheyb bVerd, Yemenli Tavus ve Vehb bMünebbih, Kûfeli Rebî bHayseme ve Hakem, Abadanlı Ebû Süleyman ed-Darânî ve Ali bBekkâr, Acemistanlı Habib Ebû Muhammed ve Ebû Câbir, Basralı Mâlik bDinar, Süleyman Et-Teymî, Yezîd er-Rekkaşî, Habib bEbî Sâbit, Yahya el-Buka ve Kehmes bMinhal'ın bu şekilde devam edenlerden olduğunu Ebû Tâlib el-Mekkî söylemektedir.

Bu zevattan Kehmes bMinhâl ayda doksan defa Kur'ân-ı Kerîm'i hatmederdiAnlamadığı ayetleri ikinci bir defa tekrar ederek okurduYine Medinelilerden Ebû Hâzım (Seleme b. Dinar el-Arec) Muhammed b. Münkedir bHüseyin ve sayılamayacak denli bir cemaat böyle yapardı.

2. Gecenin Yarısını İbadetle İhya Etmek

Bu şekilde yapan selef-i sâlihînin haddi hesabı yokturBu konuda tâkip edilen en güzel yol, gecenin ilk üçte bir kısmıyla son altıda birini uyumaktır ki ibâdeti gecenin tam ortasına isabet etsinZira böyle yapmak daha efdaldir.

3. Gecenin Üçte Birinde Kalkmak

Bu bakımdan gecenin ilk yarısını ve son altıda birini uyku ile geçirmelidirKısaca gecenin sonunda uyku güzeldirÇünkü bu uyku, gündüz uyuklamayı giderir. (Bu ise büyük bir kârdır. Zira selef-i Sâlihîn gündüz uyuklamayı kerih görürlerdi ve aynı zamanda gecenin sonunda uyumak benizin sarılığını onunla elde edilen ve (bir felâket olan) şöhreti azaltırEğer kişi gecenin çoğunu ibadetle geçirir, fakat seher vaktinde uyursa, benizin sarılığı azaldığı gibi, gündüz uyuklaması da azalır.

Âişe validemiz 'Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) gecenin sonunda vitir namazını kıldığı zaman, eğer hanımlarına ihtiyacı olursa onlara yaklaşırdıEğer ihtiyacı yok ise Bilâl-i Habeşi gelip (sabah) namazı için ezan okuyuncaya kadar seccadesinin üzerine uzanıp yatardı' demektedir. (115)

Yine Aişe validemiz şöyle demiştir: 'Seherden sonra mutlaka Rasûlüllah'ı uyuduğu halde görürdüm'. (116)

Hatta seleften bazıları; sabah namazından önceki uykunun sünnet olduğunu söylemişlerdir.

Ebû Hüreyre de böyle diyenlerdendirBu vakitte uyku, gayb perdelerinin arkasındaki müşahede ve mükâşefenin sebebidirBu ise, ancak erbâb-ı kulûb içindirBu uykuda günün ilk virdine yardım edecek istirahat vardır.

Gecenin son yarısının üçte birini ibadetle ihyâ etmek ve son altıda birini uyumak Hazret-i Dâvud'un âdetidir.

4. Gecenin Altıda veya Beşte Birini İbadetle Geçirmek

Bunun en faziletli şekli; gecenin son yarısında ve son altıda birinden önce olmasıdır. . .

5. Zamanı Gözetmeksizin İbâdete Dalmak

Bu şekilde yapılan ibadet, ancak kendisine vahiy gelen peygambere veya ayın yirmisekiz burcunu bilen veya kendisini murâkabe edip ibadete devamlılığını sağlayan veya kendisini uyandıracak bir kimseyi vazifelendiren kimseler için müyesser olabilir. Sonra bu kişi, bulutlu gecelerde çoğu zaman muztarib olurFakat buna rağmen gecenin başlangıcından uyku kendisine galebe çalıncaya kadar ibadet ederNe zaman uyanırsa, yine kalkar ibadete devam ederUyku kendisine bir daha galip gelirse yine uyurBu bakımdan bu kişinin gecede iki uykusu ve iki kalkışı vardırBu ise amellerin en zorlusu ve en faziletlisidirBöyle yapmak Hazret-i Peygamber'in ahlâkındandır. (117)

Seleften biri şöyle demektedir: 'Bu uyku ilk uykudurBu uykudan uyandığım zaman, yeniden uykuya dönersem, Allahü teâlâ gözümü uyutmasın?'

Rasûlüllah'ın miktar bakımından (bir takdir ve tahdid ile) kalkıp ibâdet etmesine gelince; ibâdet yapması, sadece bir tertip üzere değildiBazen gecenin yarısını ibâdetle geçirirdiBazende üçte ikisini yahut üçte birini veya altıda birini ibadetle geçirirdiRasûlüllah'ın ibadet yapması çeşitli gecelerde vâki olurduCenâb-ı Hakkın Müzzemmil sûresinin iki yerindeki hükm-i ilâhîsi böyle yaptığına delâlet eder:

Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, (Müzzemmil/20)

Gecenin üçte ikisinden daha az zaman ile, gecenin yarısı ile altıda birinin yarısı kastediliyor gibidirEğer âyetteki Nısfehu ve sülüsehu kelimeleri esre ile okunursa, o vakit üçte ikinin yarısı ile üçte biri demektirBu bakımdan gecenin üçte ve dörtte birine yaklaşırEğer mezkûr kelimeler üstün ile okunursa gecenin yarısı olur.

Aişe validemiz (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) , horoz'un ötüşünü işittiği zaman, ibâdete kalkardıRasûlüllah'ın bu kalkışı, gecenin altıda biri ve daha azıdır'. (118)

Sahâbîlerden birçok kimse şöyle anlatır: 'Rasûlüllah'ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) seferdeki gece namazını gördümYatsıdan sonra bir zaman uyudu. Sonra uyanıp göklere baktı ve Âl-i İmrân sûresinin 191ayetinden, 194ayetine kadar okudu. Sonra yatağından bir misvak çekerek onunla ağzını misvakladı, abdest aldı ve namaz kıldıÖyle ki uyuduğu kadar namaz kıldığı kanâatine vardım. Sonra uzandı; ben namaz kıldığı kadar uyudu dedim. Sonra uyandı ve ilk uyandığı zaman dediklerinin ve yaptıklarının aynısını yaptı'. (119)

6. Dört Veya İki Rek'at Kılacak Kadar Kalkmak

Bu mertebe, en düşük mertebedirAbdest alması mümkün olmayan bir kimse kıbleye yönelip bir saat kadar oturduğu yerde zikir ve duâ ile meşgul olmalıdırBöyle yaptığı takdirde Allah'ın fazlı ve keremi olarak geceyi ihyâ edenler defterine yazılır.

Bir koyunu sağmak kadar da olsa geceleyin kalk ve namaz kıl! (120)

İşte gece namazının taksimat şekilleri bunlardırBu nedenle mürid için bu yollardan hangisi kolay ise, onu kendisine seçmelidirMüride gecenin yarısında kalkmak zor geliyorsa, akşam ve yatsı arasını ihya etmeli ve yatsıdan sonraki virdi ihmâl etmemelidirSeher vaktinde sabahtan önce kalkmalıdır ki, sabah kendisine uykuda olduğu halde yetişmesin ve böylece gecenin ilk başında kalkmış olsunYedinci Mertebe budurNe zaman gecenin taksiminde takdire bakılırsa bu mertebelerin tertip ve tanzimi vaktin uzunluk ve kısalığına göredir.

Beşinci ve yedinci mertebede ise, zaman miktarına bakılmazBu bakımdan, bu iki mertebenin daha önce veya daha sonra yapılması hususu, beliren tertip üzere cereyan etmezZira, yedinci mertebe, altıncı mertebede zikredilenlerden daha az değildirBeşinci mertebe ise dördüncüden daha az değildir.

115) Müslim

116) Buharî ve Müslim

117) Buharî ve Müslim

118) Buharî ve Müslim

119) Nesâî

120) Ebû Yâ'lâ

10-23

Faziletli Geceler ve Günler

Geceler

Fazla faziletle donatılmış ve ihyâ edilmesi daha güzel ve faydalı olan geceler, bütün senede onbeş gecedirAllah'ın cemâlini arayan bir müridin bu gecelerden gâfil olması güzel bir hareket değildirÇünkü bu geceler hayırların mevsimi ve ticaretlerin de tanzim edildiği zamandırTâcir bir kimse mevsimlerin değerlendirmesinden gâfil olduğu zaman, kâr edemeyeceği gibi, mürid de vakitlerin faziletlerinden gâfil bulunduğu zaman zaferi elde edemez.

Bu gecelerin altısı Ramazan ayındadırBeşi, son on günün tek gecelerindedirZira, son on günün tek gecelerinde Kadir gecesi aranmalıdır, altıncısı ise Ramazan-ı şerifin onyedinci gecesidirBu gece öyle bir gecedir ki sabahında Kur'ân inmiş ve iki ordu karşı karşıya gelmiştirBedir muharebesi de bugün de olmuştur.

Abdullah bZübeyr (radıyallahü anh) , onyedinci gecenin Kadir gecesi olduğunu söylemiştirFaziletli gecelerden olan diğer dokuz geceye gelince, onları da şöyle sıralayabiliriz:

a) Muharrem ayının birinci gecesi

b) Aşure gecesi (Muharrem ayının onuncu gecesi)

c) Receb ayının birinci gecesi

d) Receb ayının onbeşinci gecesi

e) Receb ayının yirmiyedinci gecesi -ki bu gece mi' rac gecesidir ve bu gecede kılınması gereken bir namaz rivâyet edilmiştir.

Nitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Bu gece ibâdet edene yüz senenin sevabı vardırBu bakımdan bu gecede oniki rek'at namaz kılıp her rek'atında Fâtiha sûresi ile Kur'ân'ın diğer bir sûresini okuyup, iki rek'atte teşehhüdde oturup sonunda selâm veren bir kimse, daha sonra 'Allah her türlü eksiklikten münezzehtirHamd Allah'a, mahsusturAllah'tan başka ilâh yoktur ve Allah her şeyden yücedir' duâsını yüz defa, yüz defa istiğfar, yüz defa da salâvat-ı şerife okuyup kendisi için dünya va âhiret işlerinden dileğini istemelidir, o gün oruçlu olarak sabahlarsa, bütün dûasını Allahü teâlâ kabûl ederMeğer ki mâsiyet (günah) için duâ eyleye. . . (121)

f) Şabanın onbeşinci gecesiBu gecede yüz rek'at namaz vardırHerbir rek'atın Fatihasından sonra on İhlâs-ı Şerif okumalıdırSelef-i Sâlihîn -nâfile namazların bahsinde söylediğimiz gibi- bu namazı terketmezlerdi.

g) Arefe gecesi

h) Ramazan Bayramı gecesi

i) Kurban Bayramı gecesiHazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

İki bayram gecesini ibâdetle ihyâ eden herhangi bir kimsenin kalbi, kalplerin öldüğü günde ölmez. (122)

Günler

Faziletli günlere gelince onlar ondokuz gündürO günlerde virdlere aralık vermeksizin devam etmek müstehabdırO günler şunlardır:

1Arefe

2Aşûre

3Receb ayının yirmiyedinci günüBu günün büyük bir şerefi vardırEbû Hüreyre Hazret-i Peygamber'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle söylediğini rivâyet eder:

Her kim ki, Receb ayının yirmiyedinci gününde oruç tutarsa, Allah , o kimseye altmış ay oruç tutmuş gibi sevap yazar. (123)

Bugün, Cebrâil'in Hazret-i Muhammed'e peygamberlik getirdiği gündür.

4Ramazanın onyedinci günü ki bu gün Bedir savaşının olduğu gündür.

5Şâban ayının onbeşinci günü

6Cuma günü

7Ramazan bayramı

8Kurban bayramı günleri

9Zilhicce'nin 'el-Eyyâm'ul-Ma'lûmât' diye anılan on günü ve el-Eyyâm'ul-Ma'dûdât' diye anılan teşrik günleri

Enes (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamber'den (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle rivâyet eder:

Cuma günü sağlam geçerse, haftanın diğer günleri sağlam geçerRamazan ayı sağlam geçtiği zaman, bütün sene sağlam geçer.

Âlimlerden biri 'Kim dünyada bu beş günde (ciddî bir çalışmaya sarılıp) zahmetler çekerse, o kimse âhiret gününde herhangi bir zahmete uğramaz' demiştir. . Beş günden şu günler kasdedilmektedir: İki bayram, cuma, arefe ve aşûre günleri.

Haftanın faziletli günleri, perşembe ile pazartesi günüdürBu iki günde ameller Allah'ın huzuruna götürülürBiz Kitabu Esrar'is-Savm (Orucun Sırları) bölümünde oruç tutulacak faziletli ayları ve günleri belirtmiştikBu nedenle bir daha tekrara gerek bulunmamaktadırAllah'ul-A'lem!

Hazret-i Muhammed'e, âline, ashâbına ve tüm salih kullara salât ve selâm olsun!

121) Ebû Musa el-Medenî

122) İbn Mâce

123) Ebû Mûsâ el-Medenî