İHYÂ-İ ULÛMİ'D-DÎN | NAMAZ 2


 

4-5

Cum'a Namazının Fazileti

Cum'a günü, büyük bir gündürAllahü teâlâ İslâm dinini bu günle büyütmüş ve tezyin etmiştirAynı zamanda bu günü bütün ümmetler arasında sadece müslümanlara ihsan buyurmuştur.

Allahü teâlâ Kur'ân'da şöyle buyurmaktadır:

Ey îman edenler! Cum'a günü namaz için çağrıldığınız zaman hemen Allah'ın zikrine koşun ve alış-verişi bırakınEğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. (Cum'a/9)

Allahü teâlâ böyle buyurmak sûretiyle o saatte insanoğlunu cum'aya gitmekten alıkoyan dünyevî meşgalelerin tamamını haram kılmıştır.

Hazret-i Peygamber de şöyle buyurmaktadır:

Allahü teâlâ, benim şu makamımda ve şu günümde size cum'a namazını farz kılmıştır136

Allahü teâlâ özürsüz olarak üç cum'a namazını terkedenin kalbini kilitler137

Özürsüz olarak üç cum'a namazını terkeden kimse, İslâm dinini arkasına atmış ve ona önem vermemiş demektir138

Adamın birisi İbn-i Abbâs'a gelerek, hayatında cum'aya ve cemaat namazlarına iştirak etmeyerek ölen kimsenin durumunu sorduİbn-i Abbâs 'O ateş ehlidir' cevabını verdiAdam bir ay mütemadiyen gelip giderek, aynı suali sordu ve hepsinde de aynı cevabı aldı.

Bu hadîs-i şerîfte şöyle vârid olmuştur:

Cum'a günü, iki kitabın (Tevrat ve İncil'in) ehline verildiFakat onun hakkında ihtilâfa düştükleri için Allahü teâlâ onları o günden mahrum ettiBizleri ise, o güne hidayet eylediO günü bu ümmet için sakladı ve onu, bu ümmete bayram kıldıBu bakımdan bu ümmet o günü herkesten daha önce elde ettiHristiyan ve yahûdîler ise (o günü takip eden günleri bayram edindikleri için bu hususta) müslümanlara tâbi olmuşlardır139

Enes'in, Hazret-i Peygamber'den rivâyet ettiği bir hadîste de şöyle buyurulmaktadır:

Cebrail, elinde bembeyaz bir ayna olduğu halde bana gelerek 'Şu gördüğün ayna, rabbin tarafından, senin ve senden sonra gelecek ümmetin için bayram olsun diye, farz kılınan cum'a günüdür' dediBunun üzerine 'Bu günde bizim için ne gibi faziletler var?' diye sordumŞöyle dedi: "Bu günde öyle bir saat vardır ki, kim bu saatte, kendisine taksim edilen bir hayrı isterse Allahü teâlâ ona istediğini ihsan ederEğer kendisi için taksim edilmiş bir hayır yoksa duasının yüzü suyu hürmetine istediğinden daha büyük bir hayri kıyâmette azık olarak verirEğer bu saatte kendisi için yazılan birşeyden Allah'a sığınırsa, Allahü teâlâ onu o yazılandan daha büyük bir felâketten korurO gün, bizim nezdimizde günlerin efendisidirBiz, o güne kıyâmet gününde 'artırma günü' mânâsına gelen 'yevm-ül-mezîd' demekteyiz".

'Neden ey Cebrâil?' diye sorduğumda da şunları söyledi: 'Senin rabbin cennette miskten daha kokulu ve bembeyaz bir vâdi yaratmıştırKıyâmet gününde illiyyîn denilen makamdan kürsüsüne (kemiyeti ve keyfiyeti bilinmeyen bir şekilde) iner. Sonra, ehl-i cennete cemâlini o şekilde gösterir ki, onlar O'nun keremli vechini temaşa ederler140

Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün cum'adırAdem (aleyhisselâm) o günde yaratıldı ve cennete o günde gönderildiCennetten o gün indirildi ve tevbesi o günde kabul olunduO günde de vefat ettiKıyâmet de o günde kopacaktırO gün Allah'ın nezdinde mezîd (artırma) günüdürGöklerdeki melekler de ona bu ismi vermektedirlerAynı zamanda o gün, cennette Allahü teâlâ'nın cemâlinin temaşa günüdür141

Her cum'a gününde Allahü teâlâ'nın ateşten azad ettiği altıyüzbin azadlısı vardır142

Hazret-i Enes bir hadîste Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir;

Cum'a günü selâmetle geçtiği takdirde, haftanın diğer günleri de selâmetle geçer143

Hergün öğleden önce, güneş göğün tam ortasındayken, cehennem kızdırılırBunun için cum'a günü hariç, diğer günlerde, bu saatte namaz kılmayınızCum'a gününde ise, her vakit namaz kılınabilir; çünkü o günde (onun hürmetine) cehennem kızdırılmaz144

Ka'b'ul Ahbar şöyle diyor: Allahü teâlâ, şehirlerden Mekke'yi, aylardan Ramazan'ı, günlerden Cum'a'yı ve gecelerden de Kadir gecesini faziletli kılmıştır'.

Denildiğine göre, kuş vesâir haşarat, cum'a günü karşılaştıklarında birbirlerine 'Selâm, bugün sâlih bir gündür' derlermiş.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Cum'a gününde veya gecesinde ölen kimseye, 'şehid' ecri yazılır ve o kişi kabir fitnesinden korunur145

136) İbn Mâce, (Câbir'den zayıf hır senedle)

137) Beyhakî, Şuab'ul-Îman, (İbn-i Abbâs'dan)

138) İmâm-ı Ahmed ve Sünen sahipleri, (Ebû Ca'd ed-Damrî'den)

139) Buhârî ve Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

140) Şâfiî, Müsned; Taberânî, Evsat','İbn Merdeveyh, Tefsir, (zayıf senedlerle)

141) Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

142) İbn Adiyy, el-Kâmil; İbn Hıbbân, Duafâ Beyhakî, Şuab'ul-Îman, (Enes'den)

143) İbn Hıbbân, Duafâ; Ebû Nuaym, Hilye; Beyhakî, Şuab'ul-Îman, (Hazret-i Âişe'den)

144) Ebû Dâvud, (Ebû Katade'den)

Cum'anın Şartları

Cum'a diğer namazların şartlarında ortak olduğu gibi onlardan hiçbirinde bulunmayan şu altı şartla da ayrılmaktadır:

1- Vakit: İmamın selâmı, ikindi namazı vaktine tesadüf ederse cum'a namazı geçmiş sayılırBu namazı, dört rek'at ve öğle namazı olarak kaza etmelidirCum'a namazına sonradan gelip de imama uyan kimsenin son rek'atı vaktin haricine çıkarsa, onun cum'asının sahih olup olmadığı hakkında ihtilâf vardır.

2Mekân: Cum'a namazının sahralarda, çöllerde ve çadırlar arasında kılınması sahih değildirAksine cum'a namazının sahih olması için, taşınmaz binaların bulunduğu bir yer lâzımdır.

Aynı zamanda bu yerde kendilerine cum'a namazı farz olan kırk kişinin bulunması şarttır. (Bu hüküm Şâfiî'ye göredir. )

Köy, cum'a hususunda şehir gibidirKöylerde cum'a kılmak için sultanın bulunması veya izin vermesi şart değildir; fakat en iyisi izin almaktır.

3Aded: (Şâfiî'ye göre) Cum'a, kırk erkekten az olan bir cemaatle sahih olmazCum'aya iştirâk eden bu insanlar, mükellef, kış ve yaz göç etmeyen ve o mahallin daimî yerlisi olmalıdırEğer hutbe okunurken veya namaz kılınırken, mevcut kırk kişiden bir kişi bile çıkıp gitse cum'a namazı sahih olmazBu adedin hutbenin başlangıcından imamın selâm vermesine kadar orada bulunması şarttır.

4Cemaat: Eğer bir köyde veya şehirde kırk kişi ayrı ayrı yerlerde cum'a namazını tek başlarına (veya küçük gruplar halinde) kılsalar, namazları sahih değildirFakat sonradan gelip de namazın ikinci rek'atında imama uyan bir kimsenin, imamın selâmından sonra, kendi namazının ikinci rek'atını tek başına edâ etmesi caizdirEğer imamın ikinci rek'atına rükûuna yetişemezse, yine imama uyar; fakat o namazı öğle namazı niyetiyle kılarİmâm selâm verdiğinde kalkarak dört rek'at öğle namazını edâ eder.

5Orada Daha Önce Cum'a Kılınmış Olmamalıdır:

Eğer bir mahallenin bütün ahalisinin bir camiye toplanması mümkün değilse, iki, üç veya dört camiye (ihtiyaç kadar) dağılıp cum'a kılmaları caizdirEğer ihtiyaç olmaksızın birkaç yerde cum'a kılınırsa, hangi cum'anın imamı istiftah tekbirini daha önce alırsa, ancak o cum'a sahihtir. (Diğerleri ise fasiddir) .

Ayrı ayrı yerlerde cum'a kılmak mecburiyeti olduğu zaman imamlardan hangisi daha faziletli ise, onun arkasında namaz kılmak daha faziletli olurEğer zahirde iki İmâm fazilet bakımından eşit iseler, hangi cami daha önce inşa edilmişse o camide kılınan cum'a daha üstündürEğer bu hususta da eşit iseler, cum'anın, evine daha yakın olanda kılınması daha efdaldirCemaatin çokluk fazileti de gözetilebilir.

6İki Hutbe: Bu iki hutbenin okunması farzdırHutbenin okunması esnasında ayakta durmak ve hutbeler arasında oturmak da hatib için farzdırBirinci hutbede dört farz vardır:

a) Hamd: En azı 'Elhamdülillah' demektir.

b) Allah Rasûlü'ne salavât-ı şerîfe getirmek.

c) Allah'ın kullarına takvayı tavsiye etmek.

d) Kur'ân'dan en az bir ayet okumak.

İkinci hutbenin de dört farzı vardırAncak bu ikinci hutbede ayet okumak yerine, müslümanlara dua edilmesi ve aynı zamanda hutbeyi kırk kişinin dinlemesi vaciptir. (Eğer kırk kişinin hepsi veya bir kısmı sağır ise, onlara, hiç olmazsa, hutbenin rükünlerini dinletmek lâzımdır. Aksi takdirde böyle bir cemaatin cum'asının sahih olup olmayacağı hususunda ihtilâf vardır) .

145) Ebû Nuaym, Hilye, (Câbir'den)

Hutbe'nin Sünnetleri

Güneş tam göğün ortasından batıya doğru yöneldiği, müezzin ezanı okuduğu ve imamın da minbere çıkarak oturduğu zaman tahiyye-t'ül-mescid namazı hariç namaz kılma faslı sona ermiştirKonuşma faslı ise hutbenin açılışıyla sona erer.

Hatib minbere çıkıp yüzünü cemaata çevirdiği zaman, selâm vererek oturur; cemaat de onun selâmına karşılık verir.

Müezzin ezanı okuyup bitirince, hatib sağa sola bakmaksızın, kılıcının kabzasıyla veya bastonuyla ya da minberin trabzanlarıyla oynamaksızın ellerini, namazda olduğu gibi birini diğerinin üzerine bağlayarak yüzünü cemaata çevirir ve iki hutbe irad ederBu iki hutbe arasında hafif bir oturuş yaparHutbe okurken cemaatin anlayamayacağı garip kelime ve lugatları kullanmamaya dikkat etmelidirHutbeleri fahiş bir şekilde uzatmamalı ve teganni yapmamalıdırHutbe, derleyici, beliğ ve kısa olmalıdırİkinci hutbede bir ayetin okunması da müstehabdırCamiye hutbe okunurken giren bir kimse cemaata selâm vermemelidirŞayet böyle bir selâm verirse, cevap vermek şart değildirAncak işaretle cevap vermek güzeldirHutbeyi dinleyen bir kimse, aksıranlara dua etmek sûretiyle cevap vermemelidirİşte bütün bunlar hutbenin sahih olmasının şartlarıdır.

Cum'anın Vücübü

Cum'anın vâcib olması için gereken şartlar şunlardır:

1- Erkek olmak.

2- Bâliğ olmak.

3- Akıllı olmak.

4- Müslüman olmak.

5- Hür olmak.

6- Bu vasıflara sahip kırk erkeğin bulunduğu bir mahalde bulunmak.

7- Sakin bir zamanda; gür sesli bir müezzinin şehirde okuduğu ezanın duyulabileceği bir mahallin sakinlerinden olmakÇünkü Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur: 'Cum'a günü namaza çağrıldığınızda herşeyi bırakıp Allah'ın zikrine koşunuz ve alış-verişi bırakınız!' (Cum'a/9)

Yukarıda zikrolunan vasıflara sahip kimseler için, şu özürlerden dolayı cum'a namazının terkinde ruhsat vardır:

1- Yağmur.

2- Çamur.

3- Korku.

4- Hastalık.

5- Hastaya bakmak. .

Bu özürlere sahip olup da cum'a namazına gidemeyenlerin, öğle namazını halkın cum'a namazından çıkabileceği bir zamâna kadar tehir etmesi müstehabdırCum'a namazını kılan hasta, misafir, köle veya kadınların, namazları sahihtir ve bu, öğle namazlarının yerine sayılır ve geçerlidirAllah herkesten daha iyisini bilir.

Sırasıyla Cum'anın Âdâbı

Bunlar on maddede toplanmıştır:

1Perşembe gününden itibaren kişi cum'aya hazırlanmalıdırKalbiyle onu kılmaya hazır olup faziletini karşılanmalıdırBunun için de perşembe günü ikindi namazından sonra tesbih, istiğfar ve dua ile meşgul olmalıdır; çünkü bu saat fazilet bakımından cum'a gününde meçhul bırakılan saate denktir.

Seleften bazıları 'Kulların mûtad rızkından başka, Allahü teâlâ'nın bir fazilet ve ikramı vardır ki bunu yalnızca perşembe günü öğleden başlamak üzere cum'a günleri kendisine yalvaran kullarına verir' demişlerdir.

Cum'a gününde giyeceği elbiseleri perşembe gününden yıkamalı ve tertemiz yapmalıdırEğer yanında yoksa cum'a günü sürünmek üzere güzel koku hazırlamalıdırSabahın erken saatlerinden itibaren cum'aya mâni meşguliyetleri kalbinden çıkarmalı, perşembeyi cum'aya bağlayan akşam, ertesi gün için oruca niyet etmelidir; çünkü bu günün orucu çok faziletlidirAncak bu orucunu ya perşembe veya cumartesi orucuyla birleştirmelidir; çünkü sadece cum'a günü oruç tutmak mekruhtur.

Cum'a akşamını, namaz kılmak ve hatim indirmek sûretiyle ihya etmelidir; çünkü bu akşamın fazileti çokturCum'a gününün fazileti bu gecenin üzerine bina edilmiştirBu gecede veya cum'a gününde hanımıyla birleşebilirHatta Hazret-i Peygamber'in 'Kim cum'a namazına sabahın erken saati gidip öncülüğü alır ve üstünü başını güzelce temizleyerek bedenini yıkarsa, Allah ondan razı olsun!'147 sözünü, hanımıyla birleşmek mânâsına hamleden bir grup, kişinin, cum'a gecesi veya cum'a günü namazdan önce hanımı ile birleşmesini müstehab saymışlardır.

Bu bakımdan hadîsin son cümlesini 'Kendisi yıkandığı gibi hanımını da yıkanmaya mecbur ederse' şeklinde tefsir etmişlerdirBir kısım âlimler de 'Hadîsin sonundaki ğassele tabiriyle elbiselerini yıkarsa mânâsı irade olunur' demişlerdirBazı rivâyetlerde de bu kelime gasele şeklinde tahfifle okunmuş ve iğteselenin sonuna da licesedihî tâbiri eklenmiştirİşte cum'ayı karşılama âdâbı bunlardan ibarettir.

Cum'ayı karşılamanın bu âdabına riayet eden kimseler sabahladıkları zaman 'Bu hangi gündür?' diye gafletlerini izhar eden gâfiller zümresinden çıkmış olurlar.

Seleften bazıları "Cum'a günü nasibi en fazla olan kimse cum'a saatini bekleyen ve onu bir gün öncesinden gözetendirNasibi en az olan kimse ise, sabahladığı zaman 'Bugün günlerden nedir?' diye sorandır" demişlerdirSeleften bazıları cum'a namazını karşılamak için, cum'a gecelerini camide geçirirlerdi.

2Cum'a günü sabahleyin kalktığında fecirden sonra gusletmelidirEğer cum'aya sabahın erken saatlerinde gitmiyorsa yeni temizlenmiş olmak için gideceği zamâna yakın gusletmesi daha iyidirCum'a günü yapılan gusül, kuvvetli bir şekilde müstehabdırHatta bazı âlimler vacib olduğuna bile kail olmuşlardır.

Nitekim Hazret-i Peygamberin 'Cum'a guslü, her bâliğ kimseye vâcibdir' buyurduğu rivâyet edilmiştir148

Nâfi'in İbn Ömer'den rivâyet ettiği en meşhur hadîsin hükmü şudur: 'Cum'aya iştirak etmek isteyen herkes yıkansın'149

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Erkeklerden veya kadınlardan cum'a namazına gidecek olanlar muhakkak yıkansınlar. . . 150

Medinelilerden birbirleriyle tartışan iki kişiden biri diğerine 'Sen cum'a gününde gusletmeyen kimseden daha şerlisin' derdi151

Hazret-i Ömer, camiye hutbe esnasında geldiğini gördüğü Hazret-i Osman'a 'Bu saatte mi geliyorsun? diyerek cum'a namazına erken gelmemesini kınarHazret-i Osman da şöyle cevap verir: 'Ezanı işittikten sonra da abdest aldım ve ancak çıkıp gelebilecek kadar geri kaldım'Bunun üzerine Hazret-i Ömer 'Abdest almak mı? O da ayrı bir suç. . .

Biliyorsun ki, Hazret-i Peygamber bize cum'a günlerinde gusül etmemizi emrediyordu. . . ' buyurur152

Hazret-i Osman'ın abdest almasıyla, cum'a gününde gusletmeyi terketmenin caiz olduğu anlaşılmaktadırCum'a gününde guslün vâcib olmadığı,

Hazret-i Peygamber'den rivâyet edilen şu hadîsle de sabittir:

Cum'a gününde abdest alan sünnete uymuş ve güzel birşey yapmıştırFakat gusletmek daha efdâldir153

Cum'a gününde cünüplük guslü alan kimse, ikinci bir defa da vücuduna cum'a guslü niyetiyle su dökmelidirFazileti elde etmek için bir gusül de kâfidir; yalnız hem cünüplüğün kalkmasına, hem de cum'a sünnetinin yerine getirilmesine niyet etmek şartıyla. . . Bu durumda cum'a için alınan gusül, cünüplük için alınana dahil olur.

Sahabîlerden biri, gusleden çocuğunun yanına girdiğinde 'Bu guslü cum'a için mi aldın?' diye sorarOnun 'Hayır cünüplükten temizlenmek için aldım' demesi üzerine de 'O halde ikinci bir gusül daha al!' diyerek, delil olarak da cum'a guslünün her bâliğ müslümana vâcib olduğunu bildiren hadîsi rivâyet eder.

Bu sahabî, oğluna, cünüplük için guslederken cum'a guslü için de niyet etmediğinden ikinci bir gusül yapmasını emretmiştir.

'Gusülden gaye, temizliktirCünüplükten kurtulmak için gusledilirken bu gayenin hasıl olması muhakkak olduğundan, ikinciye ihtiyaç yoktur' denilirse, bu fikir de yabana atılacak birşey değildirAncak bu fikir şeran ibadet sayılan ve fazileti aranan abdest hususunda da ileri sürülebilir. (Böyle bir ihtimal de bu fikrin çürüklüğünü açığa çıkarır) .

Cum'a günü guslettikten sonra abdesti bozulan kimse, sadece abdestini yeniler, guslü iptal olunmuş olmazFakat en iyisi gusülden sonra abdestini bozmamaya dikkat etmesidir.

3SüslenmelidirCum'a gününde süslenmek müstehabdır ve bu da üç şeyle olur:

a) Güzel elbise

b) Temizlik

c) Güzel koku sürünmek

Temizlik

ıMisvak kullanmak

ııSaçını tıraş etmek

ıııTırnakları kesmek ıvBıyıkları kısaltmak

Taharet bölümünde sözü edilen diğer temizlikleri de yapmak gerekir.

İbn Mes'ûd şöyle demiştir: Allahü teâlâ cum'a günü tırnaklarını kesen kimseden hastalığı kaldırır ve ona şifa ihsan eder'.

Güzel Koku

Eğer kişi perşembe veya çarşamba günü hamama gitmişse, cum'a için istenilen temizlik hasıl olmuş demektirO halde cum'a günü, kötü kokuları ortadan kaldırmak için, yanında bulunan en güzel kokuları sürünmelidirBu güzel kokuyu yanında bulunanlara da koklatmaya çalışmalıdırErkekler için en uygun koku, keskin, fakat renksiz olan kokudurKadınlar için ise, renkli fakat keskin olmayan koku en uygunudur. . . Bu keyfiyet bu şekilde rivâyet edilmiştir154

İmâm-ı Şâfiî şöyle buyurmuştur: 'Elbisesini temizleyenin üzüntüsü azalır; güzel koku sürünenin de aklı fazlalaşır'.

Güzel Elbise

Elbiselerin en sevimlisi, beyaz olanıdır; çünkü Allah nezdinde en sevimli elbise, beyaz elbisedir155

Şöhrete vesile olacak hiçbir elbise giyilmemelidirSiyah elbise giymek sünnet olmadığı gibi, giyilmesinde de herhangi bir fazilet yokturHatta âlimlerden bir cemaat, siyah elbiseye bakmayı bile kerih görmüşlerdir; çünkü siyah elbise giymek, Hazret-i Peygamber'den sonra ihdas edilmiş bir bid'attırCum'a günü sarık sarmak müstehabdırNitekim Vâsile bEska'nın rivâyet ettiğine göre Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allahü teâlâ ve melekleri cum'a günü sarık saran kimselere salavât'-ı şerife getirirler156

Hararet bastığı takdirde namazdan önce veya sonra sarığın çıkarılmasında hiçbir beis yokturFakat evinden camiye giderken sarığını yolda çıkarmamalıdırNamaz vakti gelip çattığında, İmâm minbere çıkarken ve hutbe okurken sarığı çıkarmamaya dikkat etmelidir.

4Camiye sabahın erken saatlerinde gitmelidirCamiye iki veya üç fersah yoldan ve erken saatlerde gitmek müstehabdırBu vakit, fecrin doğuşuyla başlarCum'a niyetiyle camiye erken gelmenin fazileti büyüktürCum'aya gelirken Allah'tan korkmak, mütevazi olmak, namaz vaktine kadar camide itikâfa ve bu gelişiyle Allah'ın dâvet ettiği cum'aya en kısa zamanda icabet etmeye ve O'nun affına ve rızasına koşmaya niyet etmek en uygun harekettir.

Çünkü Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır:

Cum'a namazına günün ilk saatinde giden, bir deveyi kurban etmiş gibi olurİkinci saatinde giden, bir sığırı, üçüncü saatinde giden sanki boynuzlu bir koçu kurban kesmiştirDördüncü saatte gidense bir tavuk, beşinci saatte giden ise, bir yumurta hediye etmiş gibi olurİmâm hutbeye çıkınca defterler dürülür, kalemler kaldırılır ve melekler hutbeyi dinlemek üzere minberin başında toplanırlarBu saatten sonra gelenler ancak namazın hakkını vermek için gelmiş olurlarBu gibiler için bunun dışında herhangi bir fazilet yoktur157

Hadîs-i şerifteki birinci saat denilen vakit, fecirden güneşin doğuşuna, ikinci saat ise, güneşin doğuşundan kuşluğa kadar olan zamandırÜçüncü saat, ayakların yerde toprağın hararetiyle yanmasına; dördüncü ve beşinci saatlerse büyük kuşluktan zevale kadar geçen zamandırDördüncü ve beşinci saatlerin faziletleri azdırZeval vakti ise, namazın vakti ve hakkıdırCamiye bu vakitte gelenin herhangi bir fazileti yoktur; yalnızca farzını edâ etmiş olur.

Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Üç şey vardır ki insanlar bunlardaki fazileti bilselerdi, tıpkı develerin koşusu gibi, onların arkalarına düşerek birbirleriyle yarışırlardı.

a) Ezan,

b) Namazın ilk safı,

c) Sabahın erken saatinde cum'a namazına gitmek158

Ahmed bHanbel (radıyallahü anh) , 'Bu üç şeyin en faziletlisi, sabahın erken saatinde cum'a namazına gitmektir' demiştir.

Bir rivâyette şöyle denilmektedir:

Cum'a günü oldu mu, melekler, ellerinde gümüş defterler ve altın kalemler olduğu halde camilerin kapılarında otururlar ve en önce gelenleri, derecelerine göre yazarlar159

Kişi cum'a günü her zamanki vaktinde gelmediğinde melekler onu aramaya başlarlarBirbirlerine 'Filân adama ne oldu? Gecikmesinin sebebi nedir?' diye sorarlar ve 'Ey Allahım! Bu kişiyi cum'a namazına erken gelmekten fakirlik alıkoymuşsa onu zengin kıl! Onu hastalık geciktirmişse kendisine şifa ihsan eyle! Eğer herhangi bir meşguliyet sebebiyle gecikmişse onun kalbini, ibadetin için boşalt! Eğer kendisini fuzulî bir iş geciktirmişse onun kalbini tâat ve ibadetine yönelt!' derler160

Birinci asırda, seher vaktinde ve fecirden sonra yolların, mum ışığında camilere doğru yürüyenlerle dolu olduğu görülmekteydiBayram günlerinde olduğu gibi diğer günlerde de yollar camiye giden insanlardan geçilmez bir izdiham içindeydi.

Denildiğine göre, İslâm dininde ilk icad edilen bid'at, sabahın erken saatlerinde camiye gitmenin terkedilmesidir.

Acaba müslümanlar, cumartesi ve pazar günleri sabahın erken saatlerinde kilise ve havralarına akın eden yahûdî ve hristiyanlardan utanmıyorlar mı? Dünyaya tapanların sabahın erken saatlerinde para kazanmak, alış-veriş yapmak için çarşıları nasıl doldurduklarını ve âhiret taliplilerinin onlardan geri kaldıklarını müşahede etmiyorlar mı?

İnsanlar, Allahü teâlâ'nın cemâl-i ilâhîsini müşahede etmek istiyorlarsa, Allahü teâlâ'ya cum'aya erken gittikleri nisbette manen yaklaştıklarını bilmelidirler. . .

İbn Mes'ûd, bir gün sabahın erken saatinde camiye girerken üç kişinin kendisinden önce gelmiş olduğunu gördüBunun üzerine çok üzülerek nefsine şöyle dedi: 'Dört kişinin dördüncüsüsün öyle mi? Gerçi dört kişinin dördüncüsü de geç gelmiş sayılmaz'.

5Camiye giriş keyfiyetidir: Camiye girerken cemaatin omuzlarından atlamamak ve önlerinden geçmemelidirİşte camiye erken saatlerde gitmek bu keyfiyeti kolaylaştırırCemaatın omuzlarından atlayan hakkında şiddetli bir tehdit vârid olmuştur:

Camiye geç gelip de cemaatin omuzlarından atlaya atlaya öne geçen kimse, kıyâmet gününde köprü olacak ve halk da üzerinden geçecektir161

İbn Cüreyc mürsel olarak şu hadîsi rivâyet eder:

Hazret-i Peygamber cum'a günü hutbeyi okurken halkın omuzlarından atlayarak öne geçen birisini gördüNamazdan sonra o kişiyi buldu ve 'Bugün cum'a namazını niçin bizimle kılmadın?' diye sorduKişi 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ben bugün cum'a namazını sizinle kıldım' demesi üzerine 'Cemaatin boynuna basa basa öne geçtiğini görmedik mi?' demek sûretiyle bu hareketinden ötürü amelinin mânen yanlış olduğuna işaret buyurdu.

Müsned bir hadîste Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğu vârid olmuştur:

Hazret-i Peygamber birine 'Bugün bizimle birlikte kılmadın?' deyince, adamcağız 'Ey Allah'ın Rasûlü! Beni görmediniz mi?' dediHazret-i Peygamber de 'Seni gördümGecikmiştin ve cemaate eziyet ediyordun' buyurdu.

Birinci safta boş bırakılmış bir yer varsa, sonradan gelen, doldurmayanlara ceza olsun diye, omuzlardan atlaya atlaya o boş yere gidebilir; çünkü onlar haklarını zayi etmiş ve fazilet yolunu terketmişlerdir.

Hasan-ı Basrî şöyle buyurmuştur: Cum'a günlerinde camilerin kapılarında oturup ön saflara katılmayanların boyunlarına basa basa ön saflara geçiniz; çünkü bu ihmalkâr insanlara hürmet gerekmez:

Camide namaz kılanlardan başka kimse yoksa, camiye girenin selâm vermesi uygun olmaz; zira bu selâmıyla namaz kılan kimselere veremeyecekleri bir cevabı yüklemiş olmaktadır.

6Halkın önünden geçmemeye dikkat etmelidirHalkın, önünden geçmesini önlemek için bir direğe veya herhangi bir duvara yakın bir yerde oturmalıdır'Halkın önünden geçmemesi' tâbirinden gayemiz, namaz kılanların önünden geçmemektirNamaz kılanın önünden geçilmesi, namazın bâtıl olmasına sebep olmazAncak teşvişe yol açtığı için Hazret-i Peygamber böyle bir geçişi nehyetmiştir:

Kişinin kırk sene durup beklemesi, namaz kılanın önünden geçmesinden daha hayırlıdır162

Yemin ederim ki kişinin rüzgârların savurduğu bir toprak olması, namaz kılanın önünden geçmesinden daha hayırlıdır163

Namaz kılanın önünden geçen, yol kenarında namaz kılan ve namaz kılarken önünden geçilmesini önleyecek tedbirleri almakta kusur edenler hakkında vârid olan bir hadîste şöyle buyurulmuştur:

Namaz kılanın önünden geçenler (veya bu geçişin önlenmesi hususunda ihmalkârlık gösteren musalli) , eğer bu yüzden düçar olacaklara azabı bilselerdi, kırk sene orada çakılı kalmalarının, geçmelerinden daha hayırlı olduğunu anlarlardı164

Direk, duvar ve yayılmış seccade, namaz kılanın hudududurBu bakımdan, namaz kılan kişi imkânı varsa bu hududlar dahilinde önünden geçmek isteyeni itebilir.

Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Namaz kılan kişi önünden geçmek isteyenleri eliyle itsinDinlemez de geçmekte ısrar ederse, tekrar itsinYine ısrarda bulunursa onunla dövüşsün; çünkü o şeytandır165

Ebû Said el-Hudrî (radıyallahü anh) , önünden geçmek isteyen kimseyi düşürecek derecede iterdiBir keresinde itilen adam Ebû Said'in yakasını bırakmadı ve onu Medine vâlisi Mervan bHakem'e şikayet etti. (Bu şikayet üzerine, Mervan, Ebû Said'i çağırarak, 'Sana ne oluyor? Neden filan yeğenini ittin?' diye azarladı. Ebû Said de Hazret-i Peygamber'in kendisine bu şekilde emretmiş olduğunu söyledi. ) Namaz kılan kişi, önünde durabileceği herhangi bir direk bulamadığı takdirde hududunu, önüne bir zirâ' boyunda olan birşey dikmek sûretiyle belirtmelidir.

7Birinci safı aramalıdır; çünkü birinci safın fazileti çok fazladırBu hususda vârid olan bir hadîsi daha önce rivâyet etmiştikBaşka bir hadîste de şöyle buyurulmaktadır:

Kim elbisesini yıkar, gusleder sonra da cum'a namazı için sabahın erken saatinde camiye gider ve imama yaklaşıp hutbesini dinlerse, yaptığı bu hareketler, onun iki cum'a arasında vâki olan günahlarının keffareti olduğu gibi, fazladan da üç gününün keffareti olur166

Allah, böyle yapan bir kimsenin geçmiş cum'adan bu cum'aya kadar olan günahlarını affeder167

Hadîsin bazı rivâyetlerinde de, bu faziletin elde edilebilmesi için, insanların omuzlarından atlamamak şartı koşulmuştur.

Birinci safta kılmaya çalışırken de üç şeyden gâfil olunmamalıdır:

a) Hatibin yakınında ipekli ve benzeri giyilmesi erkekler için haram olan bir elbise giyen birisini görmesi ihtimali olur ya da kalbini meşgul edecek çok ağır veya altın işlemeli silâhlarıyla beraber namaz kılan birisi bulunur da eğer bu münkerleri kaldırmaya gücü yetmezse ön safta değil, gerilerde namaz kılması daha selâmetli ve kalp huzuru için daha hayırlıdır.

Kalp selâmetinin temini için bir grup âlim böyle yapmıştırNitekim Bişr el-Hafî'ye 'Camiye sabahın erken saatlerinde geldiğin halde neden en son saflarda namaz kılıyorsun?' diye sorulduğunda 'Kalplerin yakınlığı murad olunur, bedenlerinki değil' demiştirBu sözüyle, son saflarda namaz kılmanın, kalp selâmeti bakımından daha iyi olduğuna işaret buyurmaktadır.

Süfyân es-Sevrî (radıyallahü anh) , Şuayb bHarb'in Ebû Câfer el-Mansur'un hutbesini iyi dinleyebilmek için minberin yanında oturduğunu gördüNamazdan sonra Şuayb'a şöyle dedi: 'Bu kişiye (Mansur'a) yakın oturman kalbimi meşgul ettiBu adamdan reddedilmesi gereken bir söz işittiğin takdirde, onu reddetmeye kudretin yetecek mi ve bunu yapacağından emin misin ki gidip bu adamın yanına oturdun?'

Hazret-i Süfyân, bu sözlerinden sonra Abbasî halifelerinin cum'a günlerinde giydikleri siyah elbiselerin bid'at olduğundan bahsettiBunun üzerine Şuayb, de "Ey Ebû Abdullah! 'Hatibe yaklaş ve hutbesini dinle!'168 diye bir hadîs yok mudur?" diye sorduSüfyân da 'Allah sana rahmet etsinBu emir, râşid halifeler için vârid olmuşturHalbuki bu adamlardan uzak bulunduğun ve yüzlerine bakmadığın nisbette Allah'a yaklaşırsın' buyurdu.

Said bAmr şöyle diyor: "Bir keresinde sahâbîlerden Ebu'd Derda'nın (radıyallahü anh) yanında namaz kıldımNamaz başladığında son safa kadar çekildikNamazdan sonra kendisine 'Safların en hayırlısı birinci saftır denilmiyor mu?' denildi'Evet! Doğru; ancak bu ümmet, Allah'ın rahmetine mazhar olmuş ve diğer ümmetler arasında O'nun nazargâhı olan bir ümmettirBu bakımdan Allah namazda bulunan bir kuluna nazar kıldığı zaman, onu ve arkasındaki bütün insanları affederİşte bunun içindir ki Allahü teâlâ'nın beni buradaki kişilerin yüzü suyu hürmetine affetmesi için hepsinin arkasında bulunmayı tercih ettim' buyurdu".

Hadîs râvilerinden bazıları Hazret-i Peygamber'den, Ebu'd Derda'nın dediği gibi işittiklerini rivâyet etmektedir169

Bu bakımdan en son safı bu niyette tercih eden ve böylece Ümmet-i Muhammed hakkında hüsn-ü zan izhar eden bir kimse için, son safta hiçbir kayıp yoktur. (Aksine niyetine göre muamele görür) İşte bu hikmete bianendir ki 'Ameller niyetlere bağlıdır' denilmektedir.

b) Eğer hatibin yanında padişahlar için camiin bir kısmı kesilip hünkâr mahfili yapılmamışsa onun yanına yaklaşmak ve birinci safta bulunmak güzel birşeydirEğer böyle bir bid'at varsa, ön safta bulunmamayı tercih etmelidir; çünkü bazı âlimler, hünkâr mahfiline girmeyi kerih görmüşlerdir.

Hasan-ı Basrî ve Bekir bAbdullah el-Müzenî (Allah ikisinden de razı olsun) hünkâr mahfillerinde namaz kılmazlardıOnların görüşüne göre; bu mahfil, sadece sultanlara mahsus olarak, sonradan ihdas edilen bir bid'atdırÇünkü bu, Hazret-i Peygamber'den sonra icâd edilmiştirHalbuki camiler bütün müslümanların hakkıdırCamilerde, hünkâr mahfilleri gibi, bir kısmın husûsîleştirilmesi ise bu hükme muhaliftir.

Ashâbdan Enes b. Mâlik ve İmrân bHusayn (radıyallahü anh) ise hünkâr mahfilinde namaz kılmışlar ve burada, imama yaklaşmak için durmakta herhangi bir kerahetin mevcut olmadığını söylemişlerdirO halde kerâhiyet, mahfillerin sadece sultanlara tahsis edilmesi ve başkasının orada namaz kılmaktan menedilmesi halinde sözkonusudurOrada namaz kılmak herkese serbest olduğu takdirde mahfilde kerahiyet yoktur.

c) Minber, safların bir kısmını ayırırBunun için birinci saf, minberin önünde, kesintisiz, baştan başa uzanan saftırMinberin sağında solunda bulunan saflar ise, minberle kesilmiş olduğu için birinci sayılamaz. . .

Süfyân es-Sevrî (radıyallahü anh) 'Birinci saf, minberin önünde, kesintisiz devam edendir' buyurmuştur.

Bu söz çok doğrudur; zira bu saf gerçekten kesintisizdir ve ancak bu safta bulunanlar, hatibin yüzüne normal olarak bakıp sözünü (güzelce) dinleyebilirFakat kıbleye daha yakın olan safın birinci saf olduğunu ve minber tarafından bölünmesinde bir beis olmadığını söylemek de, hakikatten uzak bir hüküm değildir.

Çarşılarda ve camilerin dış avlularında namaz kılmak mekruhturAshâbdan bazıları camilerin dış avlusunda namaz kılanları döver, oradan kovarlardı. (Tabii camide yer bulunması halinde durum böyledir. )

8İmâm hutbeye çıkınca nafile namazı ve konuşmayı kesmelidirYalnızca müezzini ve hutbeyi dinlemekle meşgul olmalıdırMüezzinler ayağa kalktıklarında bazı cahiller secde ediyorlarBöyle bir secdenin aslı astarı yokturÇünkü ne bir haberde ve ne de bir eserde, böyle birşey rivâyet edilmiş değildirFakat buna rağmen bu secde, tilâvet secdesine tesadüf ederse, orada dua edilmesinde bir beis yoktur; çünkü bu vakit, fazilet vaktidirBöyle bir secdenin haram olmasına hükmedilemezÇünkü haram olması için her hangi bir sebep mevcut değildir,

Hazret-i Ali ile Hazret-i Osman'ın 'Sükût edip, hutbeyi dinleyene iki; hutbeyi dinlemeyip sadece susana ise bir ecir vardırHutbeyi duyduğu halde sükût etmeyene iki, duymaksızın konuşana da bir günâh vardır' dedikleri rivâyet edilmektedir.

Hazret-i Peygamber de şöyle buyurmaktadır:

İmâm hutbeyi okurken yanındaki arkadaşına 'sükût et' veya 'sus' diyen bir kimse 'lâğv' yapmış (yani susmamış) olurİmâm hutbe okurken lâğv yapanın cum'ası yok demektir170

Hazret-i Peygamber'in bu hadîsi, konuşan bir insanı, sözle değil, elle işaret etmek veya taş atmak suretiyle susturmak gerektiğine delâlet ederEbû Zer'in rivâyet ettiği bir hadîste ise şöyle buyurulmaktadır:

Hazret-i Peygamber hutbe okurken, Ebû Zer, Ubey bKa'b'a 'Bu sûre ne zaman nâzil oldu?' diye sorduUbey de ona sükût etmesini işaret ettiRasûlüllah hutbeden indikten sonra Ubey 'Git, senin cum'an bâtıldır' dediBu söz üzerine Ebû Zer, Ubey'i Hazret-i Peygamber'e şikayet ettiHazret-i Peygamber de 'Ubey doğru söylemiş' buyurdu171

İmamdan uzak bir yerde otursa dahi ne ilim ve ne de başka bir konu hakkında konuşmamalı; bilakis sükût etmelidirÇünkü böyle bir fısıltı hutbeyi dinleyenlerin kulağına gider ve onların huzurlarını bozar, Aynı zamanda konuşan kimsenin yanında da oturmamalıdır, Uzak olduğundan imamın hutbesini dinlemek imkânına sahip olmayan kimsenin sükût etmesi müstehabdır.

Mademki, İmâm hutbe okurken namaz kılmak mekruhtur, o halde konuşmak haydi haydi mekruh olmalıdır.

Hazret-i Ali şöyle buyurmuştur: 'Şu dört vakitte namaz kılmak mekruhtur:

a) Sabah namazından güneşin bir mızrak boyu yükselmesine kadar,

b) İkindiden sonra,

c) Günün tam ortasında,

d) İmamın hutbe okuduğu anda. . '

9Diğer namazlar için zikrettiğimiz hususlara cum'a namazında da riayet etmelidirİmamın okuyuşunu işittiği takdirde Fâtiha'dan sonra birşey okumamalı ve imamı dinlemelidirCum'a namazından sonra Fatiha, İhlâs ve Muavvizeteyn'i yedişer defa okumalıdırZira seleften bazıları, bunları okuyan kimsenin, o cum'adan gelecek cum'aya kadar korunacağını ve bu okuyuşun onun için, şeytana karşı bir siper olacağını rivâyet etmektedir172

Cum'a namazından sonra "Ey Allahım, Yâ Ganî, Yâ Hamîd! Yâ Mübdî! Yâ Muîd! Yâ Rahîm! Yâ Vedûd! Beni helâlinden vermek sûretiyle haramından, fazlınla da mâsivadan koru!' demek müstehabdır.

Denildiğine göre, bu duaya devam eden kimseyi Allahü teâlâ bütün mahlûkattan müstağnî kılarak ona ummadığı yerlerden rızık gönderir.

Cum'a namazından sonra altı rek'at namaz kılmalıdırZira İbn Ömer'den, Hazret-i Peygamber'in cum'adan sonra iki rek'at namaz kıldığı,173

Ebû Hüreyre'den ise, dört rek'at kıldığı rivâyet edilmektedir174

Hazret-i Ali ve İbn-i Abbâs'tan ise, altı rek'at kıldığı rivâyet edilmektedir175

Bütün bu rivâyetler sahihtir ve değişik vakitlerde vâki olmuşlardırEn efdâli altı rek'at kılmaktır.

10. (Eğer iş güç sahibi değilse) ikindi namazını kılıncaya kadar camiden ayrılmaması gerekir. (Aksi takdirde 'Namazı kılınca yeryüzüne dağılınız!' emrine imtisâl etmelidir. )

Denildiğine göre, cum'a namazından sonra ikindi namazını da camide kılan kimseye, bir hac sevabı; aynı günün akşam namazını da kılarsa bir hac ve umre sevabı yazılırEğer riyâdan emin değilse, halkın İşte falan adam itikâfa girmiştir' demesinden korkuyorsa, o vakit, en faziletlisi Allah'ı anarak evine dönmesidirAllah'ın nimetlerini düşünmeli, kendisini ibadet etmeye muvaffak kıldığı için O'na şükretmeli ve kusurlarından korkmalıdır.

Cum'a günündeki eşref saatini kaçırmamak için, güneş batmcaya kadar dil ve kalbine hâkim olmalıdırGerek cum'a namazı kılınan camide ve gerek diğer camilerde dünya kelâmı konuşmak uygun değildir.

Zira Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:

Halk üzerine öyle bir zaman gelecektir ki mescidlerde yapılan konuşmalar dünyalıklarının tedbiri için yapılan müzakerelerden ibaret olacaktırHalbuki Allahü teâlâ'nın böylelerine hiçbir ihtiyacı yokturOnların Allah ile râbıtaları kesilmiştir; bu bakımdan onlarla oturmayın!176

146) Bu özürlerin miktarı, fıkıh kitaplarında tafsilâtıyla beyan edilmiştir.

147) Sünen sahipleri, İbn Hıbbân, Hâkim, (Evs b. Evs'den) ; Tirmizî hadisin hasen olduğunu söylemiştir.

148) Buhârî ve Müslim, (Ebû Said'den)

149) İbn Hıbbân

150) İbn Hıbbân ve Beyhakî, (İbn Ömer'den)

151) Ebû Talib el-Mekkî, Kut'ul-Kulûb.

152) Buhârî ve Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

153) Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî, (Sumre'den) ; Tirmizî hadisin hasen olduğunu söylemiştir.

154) Ebû Dâvud ve Tirmizî; Nesâî, (Ebû Hüreyre'den)

155) İmâm-ı Ahmed, Nesâî ve Hâkim, (Semure b. Cündüb'den)

156) Taberânî ve İbn Adiyy, (Ebu'd Derda'dan) İbn Adiyy hadisin münker olduğunu söylemiştir.

157) Buhârî ve Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

158) Ebû Şeyh, Sevâb 'u1-A'ınâl, (Ebû Hüreyre'den farklı bir şekilde)

159) İbn Merdeveyh, Tefsir, (Hazret-i Ali'den farklı bir şekilde)

160) Beyhakî, (Amr b. Şuayb'dan hasen bir senedle)

161) Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Hıbbân ve Hâkim, (Abdullah b. Bişrden)

162) Bezzâr, (Zeyd b. Halid'den) ; Buhârî ve Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

163) Ebû Nuaym, Tarih'ul-isfahan, İbn Abdilberr, Temhid, (Abdullah b. Ömer'den mevkûf olarak)

164) Muhammed b. Yahya, Müsned, (Zeyd b. Halid'den sahih bir senedle)

165) Buhârî ve Müslim

166) Hâkim, (Evs b. Evs'den)

167) Ebû Dâvud, İbn Hıbbân ve Hâkim, (Ebû Said ile Ebû Hüreyre'den)

168) Ebû Dâvud, (Semure'den farklı bir şekilde)

169) İbn Asâkir, Târih-i Dımeşk

170) Tirmizî ve Nesâî, (Ebû Hüreyre'den)

171) Beyhakî, Ebû Dâvud ve İbn Mâce, (Ubey b. Ka'b'dan sahih bir senedle)

172) Ebû Talib el-Mekkî, Kut'ul Kulûb ve Gazâlî, Bidâyet 'ül-Hidâye

173) Buhârî ve Müslim

174) Müslim

175) Beyhakî, (Hazret-i Ali'den merfû olarak) ; Ebû Dâvud, (İbn Ömer'den)

176) Beyhakî, Şuab'ııl-Îman, (Hasan-ı Basrî'den mürsel olarak) ; Hâkim, (Enes'den sahih bir senedle) ; İbn Hıbbân, (İbn Mes'ûd'dan)

Cum'anın Diğer Sünnet ve Edepleri

Bu sünnet ve edebler, sadece cum'a namazı ve hutbe ile değil, bütün cum'a günüyle ilgilidirBunlar yedi tanedir.

1Cum'a sabahında veya ikindi namazından sonra ilim meclislerine gitmelidir, Kıssacıların meclislerindense, uzak durmalıdır; çünkü onların konuşmalarında hayır yokturAllah'ı arayan bir kimsenin, cum'a günlerinde hayırlı işlerden ve dualardan uzak kalması uygun değildirCum'a günündeki şerefli saat geldiği zaman, kendisinin hayırlı bir işte olması gerekirNamazdan önce zikir halkalarına gitmesi uygun değildir; çünkü Abdullah b. Ömer' den şöyle rivâyet edilmektedir.

Hazret-i Peygamber, cum'a günü, namazdan önce halka çevirip zikretmeyi yasaklamıştır177

Ancak halkayı idare eden, Allah'ı bilen bir âlim olup cemaati, yaptıklarıyla irşad etmeye çalışıyorsa böyle bir toplantıya katılmak caizdirCamide öğleden önce konuşup da dini öğreten kimsenin yanında oturmak hem sabahın erken saatlerinde camiye gitmek ve hem de vâ'z u nasihat dinlemek gibi iki vazifeyi bir arada yapmaya vesile olurÂhirete yararlı ilmin dinlenilmesi, nafile namazlarla meşgul olmaktan daha efdâldir.

Ebû Zer'den rivâyet edildiğine göre: İlim meclisinde bulunmak, bin rek'at namazdan daha efdâldir'.

Enes b. Mâlik "Namazı (cum'ayı) kılınca yeryüzüne dağılın ve Allah'ın fazlından rızık arayın! (Cum'a,10) ayetindeki 'aranması emrulunan dünyalık değil, hastaları ziyaret ve cenazelerin kaldırılmasına iştirâk ve ilim öğrenmek ve Allah yolundaki bir kardeşini ziyaret etmektir" demiştir.

Nitekim Allahü teâlâ Kur'ân'ın birçok yerinde ilmi 'fazl' olarak ifade etmektedir:

O sana bilmediklerini öğrettiAllah'ın senin üzerindeki fazlı çok büyüktür. (Nisâ/113)

Andolsun ki biz Dâvud'a tarafımızdan bir fazl verdik. (Sebe/10)

Bu ayetlerde geçen fazl kelimesi ilim anlamındadır ve Allah'a yaklaştırıcı hareketlerin en üstünüdür.

Kıssacıların meclisinde oturmaktansa, namaz kılmak daha efdâldir; çünkü selef-i Sâlihîn, vaizlerin kıssa anlatmalarını bid'at görürlerdiHatta böylelerini camiden kovarlardı.

Nitekim İbn Ömer bir gün sabahın erken saatlerinde camideki yerini almak üzere gitmiştiBir de ne görsün, bir kıssacı, yerine oturmuş hikâye nakletmektedirOna "Yerimden kalk!' dediyse de kıssacı 'Hayır kalkmayacağım; çünkü senden önce gelip oturdum', karşılığını verdiBunun üzerine İbn Ömer zaptiye âmirine haber vererek onu yerinden kaldırttı.

Eğer kıssa anlatmak sünnetten sayılsaydı, o kişiyi yerinden kaldırmak câiz olmazdı; çünkü Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sakın, herhangi biriniz müslüman kardeşini yerinden kaldırıp kendisi oraya oturmasınAncak birbirinize yer açmak üzere sıkışınız178

İbn Ömer, bir meclise geldiğinde kendisine hürmeten ayağa kalkan ve yerini vermek isteyenin yerine oturmadığı gibi, o ayağa kalkan adam yerine oturmadıkça, da oturmazdı.

Bir kıssacı Aişe validemizin hücre-i saadetinin dış avlusunda otururduÂişe validemiz, İbn Ömer'e haber göndererek 'Bu adam rivâyet ettiği hikâyelerle beni tâciz edip tesbih ve nafile ibadetlerime mâni oluyor' dediBunun üzerine İbn Ömer (radıyallahü anh) , kaburgasını kırıncaya kadar asâsıyla onun sırtına vurdu ve onu oradan kovdu.

2Cum'a günündeki eşref saatini güzelce gözetlemelidir; çünkü meşhur bir hadîste şöyle buyurulmaktadır:

Cum'a gününde bir saat vardır ki müslüman kul o saatte neyi isterse, Allahü teâlâ ona istediği şeyi ihsân eder179

Namazın o saate tesadüf etmesi, kılanın isteklerinin verilmesine vesile olur180

Bu eşref saatinin tâyininde ihtilâf edilmiştirKimisi güneşin doğuşu sırasında, kimisi zevalde iken, kimisi ezan okunduğu zaman, kimisi imamın minbere çıkıp hutbe okumaya başladığı zaman, kimisi halkın namaza başladığı an, kimisi de ikindi namazının en uygun vaktinin sonu, kimisi ise güneşin batış anıdır demiştir.

Rasûlüllah'ın kızı Fâtıma (radıyallahü anh) , cum'a günündeki eşref saatini güneşin batışı anında arar; bunun için de câriyesine 'Güneş batmak üzereyken bana haber ver!' derdiCâriye gelip haber verdiğinde de güneş tamamen batıncaya kadar dua ve istiğfarda bulunurduHazret-i Fâtıma, babasından cum'anın eşref saatinin bu vakitte olduğunu rivâyet etmiştirAllah'ın salât ve selâmı hem babasının ve hem de onun üzerine olsun!181

Bazı âlimler, kadir gecesinin bütün ramazanda gizli olması gibi, eşref saatinin de bütün cum'a gününde gizli olduğunu ve bu gizliliğin de, iştiyâkla aranması ve cum'a gününün ihyâ edilmesi hikmetine dayandığını söylemektedir.

Bazı âlimler de, 'Kadir gecesinin Ramazan'da gezdiği gibi, cum'a gününün şerefli saati de cum'a gününün saatleri içinde gezmektedir' demişlerdirEn uygunu da bu son hükümdür; çünkü bunun bir sırrı vardırAncak bu sırrı muamele ilminde zikretmek uygun değildir. (Onun için biz de zikretmiyoruz) Fakat Hazret-i Peygamber'in şu sözlerini tasdik etmek gerekir:

Yaşadığınız günlerde rabbinizin nefhaları (tecellileri) vardırDikkatli olunuz ve bu nefhalardan istifade etmeye bakınız182

Cum'a günü de bu günler arasındadırO halde kişi cum'a günü boyunca huzur-u kalbi sağlamak, zikre devam etmek ve dünya vesveselerinden uzaklaşmak suretiyle bu rahmeti beklemelidirUmulur ki, bu tecellilerden birisine erebilir.

Ka'b'ul-Ahbâr şöyle diyor: 'Cum'a gününün eşref saati o günün en son saatidirBu saat tam güneşin batışına tesadüf etmektedir'.

Ebû Hüreyre, Ka'b'a "Ey Ka'b! Eşref saati nasıl olur da cum'anın son saati olabilir? Halbuki ben Hazret-i Peygamber'in 'O saatte namaz kılan kul isteğini elde eder' buyurduğunu duydum. . . Günün son saati ise, namaz vakti değildir" dediKa'b da, "Hazret-i Peygamber 'Oturup namazı bekleyen, namazda sayılır' demedi mi?" karşılığını verdi Ebû Hüreyre 'evet' deyinceKa'b İşte o bekleyiş namazdır' dediBunun üzerine Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) sükût etti183

Ka'b (radıyallahü anh) , bu saatin cum'a gününü hakkıyla değerlendirenlere rahmet olduğunu ve bu rahmetin de ancak amelin tamamlanmasından sonra gönderildiğine kâildir.

Kısacası, ikindi namazından güneşin batışına kadar olan vakit, imamın minbere çıkıp hutbe irâd ettiği vakitle birlikte şerefli saatlerdirBu saatlerde bolca dua etmek gerekir.

3Cum'a gününde Rasûlüllah'a çokça salât ve selâm getirmek müstehabdır; çünkü Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allahü teâlâ cum'a gününde bana seksen defa salât ve selâm getiren kimsenin seksen senelik günâhını bağışlar'Bunun üzerine kendisine 'Ey Allah'ın Rasûlü! Sana nasıl salât getirilir?' diye sorulduRasûlüllah buna şöyle cevap verdi:

'Yâ rabb! Kulun, peygamberin, Rasûlün, mekteb ve medrese görmeyen nebiyyi zîşânın Hazret-i Muhammed'in üzerine rahmet deryâlarını akıt!' dediğin takdirde bir defa salavât-ı şerife getirmiş olursunDilersen "Ey Allahım! Muhammed'e ve onun âline öyle bir salât gönder ki, senin için rıza, Hazret-i Muhammed'in hakkı için edâ olsunMuhammed'e Vesile' adlı dereceyi ihsân eyle! Onu kendisine va'dettiğin makâm-ı mahmûd'a gönderHaketmiş olduğu mükâfatı bizden taraf ona ihsân eyleBize vekâleten ona herhangi bir peygambere ümmetinin yerine verdiğin mükâfatın daha üstününü ver! Ey merhametlilerin en merhametlisi. . . Ona, onun kardeşleri olan bütün peygamberlere ve sâlih kullarına rahmet deryâlarını coştur!" de ve bunu da yedi defa tekrar et!

Bu salavât-ı şerîfeyi her birinde yedi defa olmak üzere yedi cum'a okuyana, Hazret-i Peygamber'in şefaat edeceğine kesin gözüyle bakılmaktadır.

Daha fazla salavat getirmek isteyen, rivâyet edilen şu salavât-ı şerîfeyi okusun:

Ey Allahım! Salâvâtımın faziletini, artan bereketlerini, zekâtlarının şereflilerini, şefkatini, rahmetini ve tahiyyetini, Rasûllerin efendisi, hayra götürücü kumandan, iyiliğin kapısını açan kahraman, rahmet peygamberi ve ümmetin efendisi Hazret-i Muhammed'e tahsis et! Ey Allahım! Muhammed'i makâm-ı mahmûd' a gönderBu makamla onun zât-ı ulûhiyyetine yaklaşmasını sağla ve onun gözünü nûrlandır, geçmiş ve geleceklerin gıpta edebileceği bir şekilde nûrlandır! Ey Allahım! Muhammed'e fazl, fazilet, şeref, vesile ve yüce dereceler, yüksek ye şerefli mertebeler ihsân eyleEy Allahım! Muhammed'e istediğini verOnu umduğuna erdir ve kendisini ilk şefaat eden ve şefaati herkesten daha çok kabul olunan kılEy Allahım! Bizi onun cemaatiyle haşr ve şefaatıa mazhar eyleOnun milleti üzerine öldür ve sünneti üzerine dirilt! Bizi onun kevser havzına ilet ve bu havzın suyundan, mahcup etmeksizin içirBizleri pişman olanlardan, şikayet edenlerden, dinini değiştirenlerden, fitne çıkaranlardan ve fitneye düşenlerden eyleme! Ey âlemlerin rabbi! Bu duamızı kabul eyle184

Kısacası kişi bu konuda vârid olan hangi rivâyeti (velev ki teşehhüdde okunan meşhur rivâyet de olsa) okusa, salavât-ı şerife getirmiş sayılırSalavât-ı şerife ile beraber istiğfar etmesi de uygundurÇünkü bu mübarek günde istiğfar etmek de müstehaptır.

4Kur'ân okumalıdır: Mü'minin cum'a gününde Kur'ân'ı çok okuması gerekirÖzellikle Kehf sûresini okumalıdırÇünkü İbn-i Abbâs ve Ebû Hüreyre'den (radıyallahü anh) şöyle rivâyet edilmektedir:

Cum'a gecesinde veya gününde Kehf sûresini okuyan kimseye, bulunduğu yerden Mekke şehrine kadar olan mesafeyi aydınlatabilecek bir nûr ihsân edilirO cum'adan gelecek cum'aya kadar olan (küçük) günâhları ve ayrıca da fazladan üç günlük günahları affolunurSabahlayıncaya kadar da yetmişbin melek kendisine rahmet ve af talebinde bulunurHastalıktan, urdan, zatülcenpten, alaca hastalığından, cüzzamdan ve deccâlin fitnesinden emin olur.

Mümkünse cum'a günü ve gecesinde Kur'ân'ı bir defa hatmetmesi müstehabdırEğer geceleyin Kur'ân okumuşsa kalanını sabah namazının iki rek'atında veya akşam namazının birinci ve ikinci rek'âtlarında ya da cum'a için verilen ezân ve kamet arasında tamamlamalıdırBöyle yapmanın büyük bir fazileti vardır.

Abidler cum'a gününde İhlâs-ı şerifi bin defa okumayı müstehab görürlerdiDenildiğine göre, on veya yirmi rek'atta bin İhlâs-ı şerif okumak, bir hatimden daha üstündürÂbidler, cum'a gününde bin salavât-ı şerife getirirlerdi.

(Kitab'ın ilerdeki bölümlerinde de geleceği gibi) kişi meşhur altı tesbih duasını, cum'a gününde ve gecesinde okursa güzel bir zikir yapmış olur.

Cum'a günü ve gecesi hâriç, Hazret-i Peygamber'in hiçbir gün ve gecede muayyen sûreleri okuduğu rivâyet edilmemektedirHazret-i Peygamber cum'a gecesinin akşam namazında Kâfirûn ve İhlas sûrelerini; aynı gecenin yatsı namazında ise Cum'a ve Münâfikûn sûrelerini okurdu185

Rivâyet ediliyor ki, Hazret-i Peygamber Cum'a ve Münâfikûn sûrelerini cum'a namazında da okurduCum'a gününün sabah namazında ise, Lokman ile İnsan sûrelerini okurdu.

5Namaz kılmalıdırCum'a gününde, cum'a namazını kılmak maksadıyla da, camiye giren kimse, dört rek'at namaz kılmadan oturmamalıdırKıldığı bu dört rek'at namazın her rek'atında ellişer tane olmak üzere ikiyüz ihlâs okumalıdır; zira Hazret-i Peygamber'den şöyle nakledilmektedir: 'Bu dört rek'at namazı kılan kimse, cennetteki makamını görmedikçe ölmez'186

'Kendisine cennetteki yeri gösterilmedikçe ölmez' şeklinde de rivâyet edilmiştirMescide giren kimse, İmâm hutbede olsa bile iki rek'at mescid namazını mutlaka kılmalıdırAncak hutbe okunurken kıldığı takdirde hafif geçiştirmelidir; çünkü Hazret-i Peygamber böyle emir buyurmuştur187

Garib bir hadîste Hazret-i Peygamber'in mescide girip de iki rek'at tahiyyet'ül-mescid kılan bir kimse namazını bitirinceye kadar hutbeye ara verdiği rivâyet edilmektedir138

Kûfeliler 'Camiye sonradan gelen kimse İmâm kendisi için hutbesini keserse, cami hediyesi tâbir edilen iki rek'at namazı kılmalı; aksi takdirde kılmamalıdır' demişlerdir.

Cum'a gününde veya gecesinde dört rek'at namaz kılıp bu namazda En'am, Kehf, Tâha ve Yasin sûrelerini okumak müstehabdırBu sûreleri bilmeyenlerinse Yâsin, Lokman, Duhan ve Mülk sûrelerini okuması güzel olurCum'a gecesinde bu dört sûrenin okunmasını ihmal etmemelidir; çünkü bunların bu gecede okunmasında çok büyük fazilet olduğu rivâyet edilmektedir.

Kur'ân okumayı iyi bilmeyen kimse hangi sûreleri biliyorsa onları okur ve bu da kendisi için hatim yerine geçerİhlâs-ı şerîfi bol bol okumalıdır.

Cum'a günü tesbih namazı kılmak müstehabdırTesbih namazının keyfiyeti nafile namazlar bahsinde gelecektirHazret-i Peygamber, amcası Hazret-i Abbas'a 'Her cum'a tesbih namazı kıl!'189 diye tavsiyede bulunmuştur.

İbn-i Abbâs (radıyallahü anh) her cum'a zevâlden sonra tesbih namazı kılar ve bunun çok faziletli olduğunu söylerdiEn iyisi cum'a gününü zevâle kadar namaza, cum'a namazından ikindi namazına kadar ilim dinlemeye ve ikindiden akşam namazına kadar da tesbih ve istiğfara tahsis etmelidir.

6Sadaka vermelidirBu günde sadaka vermek hassaten müstehabdırÇünkü bu günde, (hutbe esnasında, dilencilik yapanlara verilenler hâriç) fakirlere verilen sadaka kat kat fazlasıyla kabul edilir.

İmâm hutbe okurken, istemek suretiyle dilenmek mekruh olduğu gibi, böyle bir kimseye sadaka vermek de doğru değildir.

Salih bAhmed (b. Hanbel) 190 şöyle demiştir: 'Bir cum'a günü İmâm hutbedeyken, cemaattan birisi babama, yanında oturan ve sadaka isteyen bir fakire vermesi için para uzattı; fakat babam ondan bu parayı almadı'.

İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle der: "Camide dilenen kimseye sadaka vermemek gerekirBir de, Kur'ân okuduğunuz sırada birisi gelip sizden birşeyler dilenirse vermeyiniz'.

Âlimlerden bazıları, camilerde cemaatın omuzlarına basa basa sadaka toplamaya çalışanlara sadaka vermeyi mekruh görmüşlerdirAncak camiin bir yerinde ayakta durur veya oturur da, hiç kimseye eziyet vermeden sadaka isterse verilebilir.

Ka'b'ul-Ahbâr şöyle demiştir: "Kim cum'a namazından dönerken iki ayrı malından sadaka verir ve sonra da dönüp rükûunu, secdesini ve huşûunu tamamlamak sûretiyle iki rek'at namaz kılar; daha sonra da 'Ey Allahım! Senden Rahmân ve Rahîm, olan isminle ve kendisinden başka mâbud bulunmayan, Hayy ve

Kayyûm olan, uykudan ve uyuklamadan münezzeh bulunan isminle istiyor ve rahmetine sığınıyorum' derse (Allah, onun bu meşrû isteğini kabul eder) Çünkü bu dua ile neyi istersen Allah ihsân eder".

Seleften bâzıları şöyle demiştir: Kişi cum'a günü bir fakire birşeyler yedirir, sonra erken saatlerde cum'a namazına gider, hiç kimseye eziyet vermez ve İmâm selâm verdikten sonra da şu duayı okursa, isteği kabul olunur:

Bismillâhirrahmânirrahim! el-Hayy, el-Kayyûm! Yâ rabb! Senden bana merhamet etmeni; beni affeylemeni ve ateşten âzâd etmeni istiyorum.

Bundan sonra istediği duayı edebilirÇünkü kabul olunmasına kesin gözüyle bakılır.

7Haftanın günlerinden cum'ayı âhiret işlerine tahsis edip, o günde bütün dünyevî meşgalelerden uzak durmalı, bol bol tesbih, tehlil ve zikir yapmalıdırCum'a günü sefere çıkmamalıdır; çünkü Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

Cum'a gecesi sefere çıkan kimseye iki meleği beddua ederler191

Cum'a günü sabah olduktan sonra sefere çıkmak ise haramdırAncak çıkmadığı takdirde arkadaşlarından geri kalacaksa hüküm değişir.

Bazı âlimler, camilerde alış-veriş yapılmış olmaması için içmek veya dağıtmak amacıyla sakalardan su satın almayı kerih görmüşlerdirÇünkü camide alış-veriş yapılması mekruhturBazı âlimlere göre de, parayı caminin dışında verir; fakat suyu camide içer veya dağıtırsa bir beis yoktur.

Kısacası, cum'a günü tesbihlerini ve hayırlı işlerini artırmalıdır; çünkü Allahü teâlâ bir kulunu sevdiği takdirde onu faziletli vakitlerde faziletli ameller işlemeye muvaffak ederBuğzettiği kulunu ise daha acı azaplara çarptırmak, gazabına daha şiddetle mâruz bırakmak ve vaktin bereketinden mahrum bırakmak için kötü amellerle uğraştırırÇünkü bu kişi, vaktin hürmetini ayakları altına almaktadır. . . Cum'a günü, Dualar bahsinde zikredilecek duaların okunması da müstehabdır.

Allah, kulları arasından seçtiği kuluna rahmet deryalarını coştursun! Âmin!

177) Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce, (Amr b. Şuayb'dan)

178) Buhârî ve Müslim, (İbn Ömer'den)

182) Hakîm Tirmizî, Nevadir) Taberânî, Evsat, (Muhammed b. Mesleme'den) ; İbn Abdilberr, Temhid, (Enes'den)

183) Ebû Dâvud, ,Tirmizî ve İbn Hıbbân, (Ebû Hüreyre'den) ; İbn Mâce, (Abdullah b. Selâm'dan ) Irâkî bu münazaranın Ebû Hüreyre ile Ka'b arasında değil, Abdullah b. Selâm ile Ebû Hüreyre arasında cereyan ettiğini kaydetmektedir.

184) İbn Ebî Âs, (İbn Mes'ûd'dan zayıf bir senedle ve fakat mevkûf olarak)

185) İbn Hıbbân ve Beyhakî, (Semure'den)

186) Hatib, (İbn Ömer'den)

187) Müslim, (Câbir'den) ve Buhârî

188) Dârekutnî, (Enes'den)

189) Ebû Dâvud, İbn Mâce ve İbn Huzeyme ve Hâkim, (İbn-i Abbâs'tan) Ali el-Karî ve başka muhaddisler, bu konuda sahih bir hadîs olmadığını söylemişlerdir,

190) Ahmed b. Hanbel'in oğludur.

191) Dârekutnî, el-İfrad, (İbn Ömer'den garib olarak)

4-6

Herkesin Bilmesi Gereken Meseleler

Çok nâdir vukû bulan meselelerden birçoğunu tedkik ederek fıkha dair eserlerimizde zikretmiş bulunuyoruz.

I. Mesele

Namazı bozmayan az hareket, ihtiyaç olmaksızın yapıldığı takdirde mekruhturNamaz kılanın, önünden geçeni durdurması, eziyet vermesinden korkulan akrebi bir veya iki vuruşla öldürmesi (eğer vuruşlar üç olursa hareketler çoğalır ve namaz da bozulur) ihtiyaçtan doğan hareketlerdirBunun için de namazda yapılmaları mekruh değildir.

Bit ve pireden eziyet gördüğü zaman, onları uzaklaştırabilirAynı şekilde huşûuna mâni olan kaşıntıları da kaşımak suretiyle giderebilirMuaz (radıyallahü anh) namazda iken bit ve pireleri tutup atardıİbn Ömer de namazda bitleri elinde kan görülecek derecede öldürürdü.

Nehâî şöyle diyor: 'Kişi, namazda bitleri hareketten düşürerek atabilir; öldürürse de bir zararı yoktur'.

İbn Müseyyeb de şöyle buyuruyor: 'Kişi biti tutup sersemleştirerek atar'.

Mücâhid ise şöyle buyurmuştur: 'Namazda, eziyet verip meşgul etmedikçe, bite dokunmamak en iyisidirAksi takdirde kendisine bir daha eziyet veremeyecek derecede ezip atar'.

Saydığımız bu gibi hareketler ruhsattırEvlâsı, namazda, az da olsa hareketten kaçınmaktırBu sırra binaen bazı âlimler, namazda iken üzerlerine konan sinekleri kovmazlardıKendilerinden bunun hikmeti sorulduğunda da 'İleride namazımın bu gibi şeylerle bozulmaması için nefsimi böyle şeylere alıştırmamÇünkü fâsıklar bile padişahın huzurunda birçok eziyetlere mâruz kaldıkları halde tahammül ederler' derlerdi.

Namaz içinde esnediği zaman, ağzını eliyle kapatmakta beis olmadığı gibi, evlâ olan da budurAksırdığı zaman, dilini kıpırdatmamak sûretiyle içinden Allah'a hamd etmelidirMideyi doldurmaktan dolayı geğirmesi halinde başını yukarıya kaldırması uygun değildirSarığının bozulması halinde düzeltmesi de böyledirBütün bunlar, zaruret olmaksızın yapılırsa, mekruhtur.

II. Mesele

Çıkarılması kolay bile olsa nalınlarla namaz kılmak câizdirÇünkü mestler üzerine mesh ruhsatı, mestlerin kolay çıkmamasına bağlı değildir, aksine bunlardaki necasetin affedilmiş olması sebebiyledirAyakkabılar da nalınlar gibidir.

Hazret-i Peygamber nalınlarıyla namaz kılar, sonra da onları çıkarırBunu gören ashâb-ı kiram da nalınlarını çıkarırlarBunun üzerine Hazret-i Peygamber 'Nalınlarınızı niçin çıkardınız?' diye sorarSahâbîlerin 'Sen çıkardığın için' demeleri üzerine de şöyle der: 'Cebrâil geldi ve bana nalınlarımda necaset olduğunu haber verdiBen bunun için çıkardımBu bakımdan herhangi biriniz mescide girmek istediği zaman nalınlarını çıkarıp altına baksın; eğer bir necaset görürse yere sürmek sûretiyle silsin ve namazını onlarla kılsın192

Bazı âlimler "Nalınlarla namaz kılmak daha efdâldir; çünkü Hazret-i Peygamber, geçen hadîs-i şerifte 'Nalınlarınızı niçin çıkardınız?' buyurmaktadır" demişlerdirFakat bu kadarı da mübalağadır; çünkü Hazret-i Peygamber, nalınla namaz kılmak daha üstündür demedi ki. . . Aksine bu soruyu nalınlarını çıkarmasının sebebini izah etmek için sormuşturÇünkü onların, nalınlarını kendisine uymak için çıkardıklarını kesinlikle biliyordu.

Abdullah bSaid şöyle rivâyet etmektedir:

Hazret-i Peygamber, namazda nalınlarını çıkarırdı193

Hazret-i Peygamber, nalınla namaz kıldığı gibi nalınsız da kılmıştırBu bakımdan 'Nalınla kılmak nalınsız kılmaktan daha efdâldir' denilemez.

Nalınlarını çıkaran bir kimse bunları sağına veya soluna koyup da safların kesilmesine ve dağılmasına sebebiyet vermemelidirOnları önüne koymalıdırArkasına da koymamalıdır ki, kalbi onlarla meşgul olmasınUmulur ki 'Nalınlarla namaz kılmak daha efdâldir' diyenin gayesi de kalp huzurunun bozulmamasıdır.

Ebû HüreyreHazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:

Herhangi biriniz namaz kılarken nalınlarını ayaklarının arasına bıraksın!194

Ebû Hüreyre, birisine 'Nalınlarını ayaklarının arasına koy! Onlarla herhangi bir müslümana eziyet verme!' demiştirHazret-i Peygamber, imamlık yaparken nalınlarını çıkarıp sol tarafına bırakmıştır195 Bu bakımdan imamın böyle yapması gerekir; çünkü onun solunda kimse durmazİmâm, kalbini meşgul etmemesi için nalınlarını ayakları arasına bırakmamalıdır; bu daha evlâdırOnları ayaklarının önüne bırakmalıdırHadîsin maksadının 'Ayaklarının önüne bıraksın' olması muhtemeldir.

Cübeyr bMut'im şöyle demiştir: 'Kişinin nalınlarını ayakları arasına koyması bid'attır'.

III. Mesele

Kişi namazdayken tükürürse namazı bozulmaz; çünkü tükürmek (namazı bozmayan) fiil-i kalildirNamazda sesin meydana gelmesine vesile olmayan fısıltı, konuşma sayılmazKonuşma harflerinin şekli üzerinde de değildir; ancak mekruhtur ve bunun için de sakınılması gerekirHazret-i Peygamber'in izin verdiği şekilde tükürmek ise mekruh değildir.

Allah Rasûlü mescidin kıble duvarında balgam görür ve bundan dolayı şiddetle öfkelenir. Sonra onu, elinde bulunan bir hurma dalıyla kazır. Sonra da 'Bana anber getirin!' der ve getirilen anberle o balgamın yerini sıvarArkasından cemaate dönüp 'Acaba hanginiz yüzüne tükürülmesini ister?' der'Hiçbirimiz istemeyiz' şeklinde cevap verilince de şöyle buyurur: 'Herhangi biriniz namaza durduğu zaman, Allahü teâlâ onunla yöneldiği kıble arasındadır'.

Allah onunla (namaz kılanla) yüzleşirBu bakımdan hiçbiriniz namazda iken önüne veya sağına tükürmesinAncak soluna veya sol ayağının altına tükürsünEğer ani bir anormallik başgösterirse, elbisesine tükürsün ve burasını ovalayarak birbirine sürtsün196

IV. Mesele

İmama uyan kimselerle (cemaat) ilgili sünnetler ve farzlar vardır:

Sünnetler

İmama uyan tek bir kişi ise imamın azıcık gerisinde ve sağ tarafta durmalıdırTek kadın imama uyduğu zaman, onun tam arkasında durmalıdırİmamın yanında durursa da zarar etmez; ancak sünnete muhalefet etmiş olurEğer kadınla beraber imama uyan bir erkek de varsa, erkek, imamın sağında, kadın da o erkeğin arkasında duracaktırCemaate iştirâk eden kimse, safın dışında tek başına durmamalıdırAksine safa katılmalı veya yer yoksa niyet edip iftitah tekbirini aldıktan sonra usûlü dairesinde safın içinden birisini yanına çekmelidirEğer safın dışında tek başına durup namaza devam ederse namazı kerahetle birlikte sahihtir.

Farzlar

Safların bitiştirilmesi gerekirİmâm ile muktedî (imama uyan) aralarında irtibat olacak şekilde bir yerde bulunmalıdırlar.

Çünkü ikisi bir cemaatte ve bir namazda sayılırlarEğer camide iseler, camide oluşları, aralarını birleştirici olarak kâfidirÇünkü cami, safları birleştirmek için yapılmış bir yerdirBinaenaleyh camide safların bitişik olmasına gerek yokturCamide ancak imamın hareketlerini bilmeye gerek vardırEbû Hüreyre (radıyallahü anh) namazı cami içinde kılan imama damda durarak uymuştur.

İmama uyan kimsenin, caminin dış avlusunda, bir yolda veya müşterek bir düzlükte durduğunda -orası ile cami arasına giren herhangi bir bina da yoksa- imama bir ok atımı kadar yakın olması kâfidirBöylece imamla râbıtayı temin edebilir; çünkü bu durumda fiilleri birbirine bağlanmış olurSafın bir olması, ancak muktedînin caminin sağında veya solunda bulunan ve kapısı cami ile bitişik olan bir evin sahanlığında durup imama uyması halinde şarttırBu durumda saf, kesintisiz olarak tâ camiden evin sahanlığına kadar uzanmalıdır ve böyle olması da şarttırAncak böyle olduktan sonra o safta bulunanların ve onların arkasında kılanların namazları sahih olurO safın önünde bulunan ve cami ile râbıtası bulunmayan safta namaz kılanların namazı ise sahih değildirİşte farklı binaların hükmü böyledirTek bir bina ve tek bir arsa ise sahra gibi sayılır. (Bir ok atımından daha fazla mesafe bulunmamak şartıyla uymak câiz olur. )

V. Mesele

Cemaate sonradan dâhil olan kişi namazın son rek'atında yetişse dahi kendi namazının başında sayılırBu bakımdan imama uymalı ve selâmdan sonra kalkıp, namazını kıldığı kısmın üzerine bina etmelidirSabah namazında imamla beraber Kunut duâsını okusa dahi kendi namazının sonunda da Kunut duâsını ikinci bir defa daha okumalıdırEğer imama kıyamın bir kısmında yetişirse istiftah duâsını okumaksızın doğrudan Fâtiha'ya başlamalı ve bunu da biraz acele okumalıdır.

Fatiha'yı tamamlamazdan önce İmâm rükûa giderse, 'Fâtiha'yı tamamladığı takdirde imama itidalde yetişebilirim' kanaatinde ise, Fâtiha'sını tamamlayıp ondan sonra rükûa varmalıdırEğer imama yetişemeyeceğini tahmin ederse, Fâtiha'yı okuduğu yerde kesip derhal imama uymalı ve rükûa varmalıdırO zaman Fâtiha'nın okunan kısmı, tamamının yerine geçer ve geri kalan kısmın okunması da kendisinden sâkıt olurEğer İmâm, rükûa vardığında o da Fâtiha'yı bitirmiş, zammı sûreyi okuyorsa, onu derhal keserek imamla birlikte rükûa varmalıdırİmama secdede veya teşehhüdde yetişirse ayakta iken istiftah tekbirini alır ve ikinci bir tekbir getirmeksizin oturup imama uyarEğer imama rükûda iken yetişirse, o zaman önce iftitah tekbirini alır ve sonra da ikinci bir tekbir getirerek rükûa varırÇünkü böyle yaptığı takdirde bir rek'at kılmış sayılırTekbirler ise, ancak namaz dahilinde yapılan intikaller için meşrû kılınmıştır.

Sadece imama uymak için yapılan ârızî intikallerde tekbir getirmek gerekmezİmâm daha rükûdayken rükûa varıp itminana kavuşmadıkça, bu intikal kendisi için bir rek'at sayılmaz.

VI. Mesele

Öğle namazını ikindi vakti gelinceye kadar edâ etmeyen kimse, ikindinin farzından önce, kazaya kalmış öğle namazını kılmalı, sonra da ikindi namazının edâsına başlamalıdırEğer dediğimizin aksine, önce ikindi namazına başlarsa yine olur, ancak en güzel şekli bırakıp ihtilâf şüphesine girmiş olur.

Eğer imama yetişirse ona uyup evvelâ ikindi namazını, cemaatten sonra da kazaya kalmış öğle namazını kılmalıdır; çünkü kazaya kalmış namazı hazır namazdan önce kılmaktansa, imama uyup cemaat faziletini elde etmek daha evlâdırEğer vaktin evvelinde namazını tek başına edâ ettikten sonra bir cemaate tesadüf ederse, (Şâfiî'ye göre) derhal edâ niyeti ile imama uymalıdırAllah, bu iki namazdan dilediğini vaktin farzına sayar, Bu şekilde cemaate uyduğu zaman kazaya kalmış bir namaza veya sünnete niyet etmesi de câizdirEğer daha evvelce namazını cemaatle edâ etmişse, ikinci bir cemaate rastladığı zaman, ona da kazaya kalmış namaza veya nafileye niyet etmek sûretiyle uyabilirÇünkü cemaatle edâ edilen bir namazı, ikinci bir cemaatle tekrarlamakta hiçbir mânâ yokturNamazın ikinci bir defa yenilenmesi, ancak cemaat faziletini elde etmek içindir. (Bu ise birinci cemaatle zaten elde edilmiştir. )

VII. Mesele

Namazını kıldıktan sonra elbisesinde necaset görürse, en iyisi namazı kaza etmesidirFakat ille de kaza etmelidir şeklinde bir zorlama da sözkonusu değildir. (Çünkü bu necasetin namazdan sonra bulaşmış olması da muhtemeldir) Namazdayken elbisesinde necaset görürse, o elbiseyi sırtından yavaşça çıkarır ve namazını böylece tamamlarFakat en iyisi namazı bırakıp o necis elbiseyi çıkardıktan sonra yeniden başlamaktırBu meselenin temelini Rasûlüllah'ın 'nalınlarını çıkarması' hâdisesi teşkil etmektedirÇünkü Cebrâil, 'Nalınlarında necaset var' haberini verdiği zaman, Hazret-i Peygamber nalınlarını olduğu yerde çıkarıp namaza devam etmiş; bozup yeniden başlamamıştır.

VIII. Mesele

Birinci teşehhüdü, Kunut duâsını197 veya birinci teşehhüdde getirilen salavât-ı şerîfeyi terketse veya kasden işlediğinde namazı bozacak bir fiili sehven işlese veya üç rek'at mı, yoksa dört rek'at mı kıldığında şüphe etse, bütün bu durumlarda yakîne (kesin kanaate) yapışmak ve selâm vermeden önce sehiv secdesi yapmalıdırEğer selâm vermeden önce sehiv secdesi yapmayı unutursa, selâmdan sonra çok fazla zaman geçmeden hatırladığı takdirde derhal yapmalıdırEğer selâm verip abdesti bozulduktan sonra secde ederse, namazı sahih olmaz; çünkü secde yaptığı anda daha önceki selâmı yanlışlıkla vermiş gibi olurBu bakımdan ilk selâmıyla namazdan çıkmamış ve tekrar namaza dönmüş sayılır, Sehiv secdesinden sonra selâm verilmesi de bu hikmetten dolayıdırEğer camiden çıktıktan sonra sehiv secdesi lâzım geldiğini hatırlasa veya hatırına aradan uzun bir zaman geçtikten sonra gelse artık sehiv secdesi geçmiş sayılır.

IX. Mesele

Niyette vesvesenin sebebi ya aklî noksanlıktır veya şeriatı bilmemektir; çünkü Allahü teâlâ'nın emrine imtisal etmek, başkasının emrine uymak gibidirNiyet bakımından Allah'ın ta'zîmi de başkasının ta'zîmi gibidirBir kimse içeri giren bir âlim için hürmeten ayağa kalksa ve sonra da 'Fazilet sahibi bir Zeyd'in içeri girmesiyle ayağa kalkıp, onu güleryüzle karşılamaya niyet ettim' dese, bu kişinin aklı noksandırÇünkü faziletini bildiği kimse içeri girdiğinde onun için ayağa kalkmasıyla onu ta'zîm etmiş sayılır. ('Böyle yapmaya niyet ettim' demesinde hiçbir manâ yoktur) Böyle söylemesinin ancak Zeyd içeri girdiğinde başka bir iş için ayağa kalktığı veya herhangi bir gaflette bulunduğu zaman bir mânâsı olabilir.

Allah'ın emrine uyarak kıldığı namazın vaktini ve farz olduğunu belirtmenin şart koşulması, tıpkı içeri girene hürmet için yüzünü ona çevirip ayağa kalkmanın şart koşulması gibidirAncak bu kalkışın, girenin ta'zîminden başka bir sebep için olmaması ve bu hareketle onun büyütülmesinin kastedilmesi gerekirZira eğer kişi ayağa kalkıp girene sırtını çevirse veya durup adam girdikten bir müddet sonra ayağa kalksa, o vakit bu hareketi onu tâ'zim sayılmaz. Sonra bütün bu sıfatlar, yapanın mâlûmu ve maksudu olmalıdırBütün bunların, nefsinde bir anda hazır bulunması için çok uğraşmamalıdırBu sıfatlara delâlet eden kelimelerin bitiştirme ve tanzimini, dili ile telâffuz veya kalben tefekkürünü uzatmalıdır.

Namaz niyetini bu şekilde anlamayan kimse niyeti anlamamış demektir; yani sen muayyen bir zamanda namaz kılmaya dâvet edilmişsin ve sen de bu namazı, dâvete icabet ederek o vakitte kılmışsınO halde bu hususta vesveseye düşmek tam mânâsıyla cehalettirZira bu maksud ve ilimler nefiste bir anda bir araya gelebilirAncak zihinde, nefiste düşünüldüğü gibi, teker teker düşünülmezlerÇünkü birşeyi düşünmekle nefiste hazır bulundurmak arasında büyük bir fark vardırAllah'ın nezdinde bulunmak, O'ndan uzaklaşıp gaflete düşmeye zıt düşer.

Bu huzur, tafsilâtlı olmasa bile (icmâlen ve özüyle mutlaka bulunmalıdır) Meselâ bir hâdiseyi bilen onu bir anda bir ilimle biliyor demektirHalbuki bu ilmin içinde nice ilimler mevcutturHer ne kadar bu ilimler tafsilâtıyla mevcut değilseler de mücmel olarak vardırlarÇünkü hâdiseyi bilen kimse, var ve yok olanı, daha önce ve sonra olanı ve oluş zamanlarını bildiği gibi, bu hâdisede yok olanın var olandan daha evvel bulunduğunu da bilirYine biliyor ki, var olan yoktan daha sonradırİşte bütün bu ilimler, bir hâdise ile ilgili tek bir ilmin içindedirHâdiseyi bilen kimse, eğer kendisinden başka bilen yoksa 'Sen bu hâdisedeki sadece önce ve sonra olanı, yok olanı, yok olanın daha önce var olanınsa daha sonra olduğunu veya takdim ve tehire taksim olunan zamanı biliyor musun?' diye sorulduğunda, cevaben 'Ben bunları teker teker bilmiyorum' dese yalancı olur ve bu sözü 'Ben bu hâdiseyi biliyorum' sözüne zıt düşer.

İşte vesvese bu inceliği bilmemezlikten doğarVesveseli kimse ise, kalbinde (meselâ öğle namazının) vaktini, edâsını ve farziyyetini bir anda, lâfızlarıyla beraber, tafsilâtlı bir şekilde hazır bulundurmak ister ve aynı zamanda mânâsını da mütâlaa etmeyi arzular. . . Oysa bu muhaldirEğer âlimin önünde ayağa kalkarken bütün bu mânâları nefsine yüklemiş olsaydı asla beceremezdiİşte vesvese, bir bilgi ile defedilirŞöyle ki; niyet bakımından Allah'ın emrine uymanın; başkasının emrine uymak gibi olduğunu bileceksin.

Sonra teshil ve ruhsat yönünden deriz ki, eğer vesveseli kimse ille de 'Niyet, bütün bu emirleri tafsilatlı bir şekilde hazır bulundurmaktan ibarettir' deyip bunları nefsinde devamlı surette tutmaksızın bütün bunları tekbirin başlangıcından sonuna kadar izhar etmeye çalışıp, tekbiri ancak niyet hasıl olduğu anda bitirse, bu onun için kâfidirAncak biz ona "Bunların hepsini tekbirin evveli veya sonuyla beraber yapmak lâzımdır' şeklinde zor bir teklifi de yüklemeyiz; çünkü böyle bir teklif, zor ve zulümdürEğer kişi böyle birşeyle sorumlu olsaydı selef-i sâlihîn bu hususu mutlaka Hazret-i Peygamber'e sorarlar veya ashâb-ı kirâmdan birisi niyet hususunda vesveseye düşerdiMadem ki, selef zamanında böyle bir hâdise görülmemiştir, o halde onların sîreti, bu hususta emrin kolaylık üzerine bina edilmesine delildirVesveseli kimse, niyet getirmeye alışıp, vesveseler yakasını bırakıncaya kadar nasıl kolay geliyorsa o şekilde niyet etmeli; nefsini bu konuda zorlamamalıdırÇünkü insan niyet hususunu ne kadar tedkik ederse, vesvesesi de o kadar artar.

Biz fetvamızda niyetin tedkiki hususunda birçok yönler zikrettik ve aynı zamanda niyetle ilgili ve âlimler için bilinmesi gerekli olan birçok ilimleri ve maksudları da inceledikHalkın bu incelikleri dinlemesi, kendilerine kârdan çok zarar vereceği ve vesveselerini kabartacağı için bunları burada zikretmiyoruz.

X. Mesele

İmama uyan kimse rükû ve secdeyi imamdan önce yapmamalıdırAynı şekilde ondan önce de rükû ve secdeden kalkmamalıdırNamazın diğer amelleri de böyledir ve imamla aynı anda yapılması uygun değildirAksine imama tâbi olmak ve hareketleri onun arkasından yapmak en uygunudurZaten imamlığın mânâsı da budurEğer bunları kasten imamla aynı anda, ara vermeksizin yaparsa, nasıl ki aynı hizada durdukları takdirde namazı bozulmuyorsa, yine bozulmazAncak bu hareketleri imamdan önce yaparsa namazının bâtıl olup olmadığı hususunda ihtilâf vardırFakat mekânda imamın önünde durduğu takdirde namazının bâtıl oluşuna kıyasla burada da namazının bâtıl olmasına hükmetmek, gözardı edilecek bir keyfiyet değildirAksine bu hareketleri kasten imamdan önce yaparsa, namazının bâtıl sayılması daha evlâdır; çünkü cemaat olmak, fiillerde imama uymak demektir, yoksa mekânda imamdan sonra gelmek demek değildirBu bakımdan imama fiilde tâbi olmak daha mühimdirMekânda imamı geçmemek şartı ise, fiilde ona tâbî olmanın kolaylaştırılması ve uyma sûretinin husûle gelmesi içindirÖnder olanın şanına yakışan önde olmasıdır.

Bu bakımdan sehven yapmak hâriç, imamdan önce davranmanın gereksiz ve mânâsız olduğu âşikârdırİşte bu sırra binaen Hazret-i Peygamber fiillerinde imamı geçen bir kimsenin hareketini şiddetle tenkid ederek şöyle buyurmuştur:

İmamdan önce başını (secde ve) rükûdan kaldıran kimse, Allah'ın, başını eşşek başına çevirmesinden korkmaz mı?198

İmamdan bir rükû kadar geri kalmaya gelince, böyle bir hareketle namaz bozulmazMeselâ İmâm rükûdan itidâle kalktığı halde muktedî henüz rükûa varmamıştırBu hareketiyle namazı bozulmaz ama bu kadar ertelemek de mekruhturEğer İmâm alnını secde etmek için yere koyduğu anda o halen rükûa varmamışsa, o zaman namazı bozulurAynı şekilde İmâm ikinci secdeye vardığında muktedî ancak birinci secdeye varmışsa, yine bozulur.

XI. Mesele

Cemaatle namazı kılan kimseler, başkalarının namazında gördükleri eksiklik ve kusurları değiştirmeye çalışıp o hareketi kötülemelidirlerEğer uygun olmayan bu hareketler, cahil kimseden sâdır oluyorsa ona bu hareketinin namaza uygun olmadığını yavaşça ve güzellikle söyleyip doğrusunu öğretmelidirlerSafların düzeltilmesi, bir kişinin tek başına safın hâricinde durup namaz kılması bu kabil hareketlerdendirİmamdan önce secdeden veya rükûdan başını kaldırmak ve buna benzer hâdiseler de bu gruba dahildirHazret-i Peygamber şöyle buyurur:

Âlim, cahile dinini öğretmezse bundan dolayı azaba düçar olur199

İbn Mes'ûd şöyle demiştir: 'Namazda çirkin ve uygun olmayan hareketlerde bulunan kimseyi görüp de, onun bu hareketlerini menetmeyen kimse, günah hususunda onun ortağı olur'.

Bilâl bSa'd'dan200 şöyle rivâyet edilmektedir: 'Yanlışlık gizlendiği zaman yalnızca sahibine, açığa vurulduğunda ise, eğer yanlış olduğu sahibine söylenilmezse bütün müslümanlara zararlıdır'.

Nitekim hadîs-i şerîfte şöyle vârid olmuştur:

Hazret-i Bilâl safları düzeltiyor ve safı düz tutmayanların ökçelerini kamçılıyordu201

Hazret-i Ömer'den şöyle rivâyet edilmektedir: 'Namazda kardeşlerinizi arayın ve göremediğiniz zaman sorun! Hasta iseler, ziyaretlerine gidin; yok sağlam oldukları halde namaza gelmemişlerse, gidip kendilerini azarlayın!'.

Azarlamak, cemaati terketmemenin iyi bir hareket ve cemaati terketmek hususunda gevşeklik göstermenin doğru olmadığını söylemektir.

Evvelkiler, cemaati terkedene karşı çok şiddetli hareket ederlerdiHatta bazıları cemaatten geri kalanın kapısına boş tabut götürür ve bununla, ölünün, cemaatten geri kalan diriden daha hayırlı olduğuna işaret ederlerdi.

Camiye giren kimsenin safın sağ tarafına yönelmesi daha uygundur; çünkü Hazret-i Peygamber zamanında sahabîler safın sağ tarafında izdiham yaparlardıÖyle ki, bu konu hakkında Hazret-i Peygamber'e şikayette bulunuldu ve 'Ey Allah'ın Rasûlü! Mescidin sol tarafı neredeyse iptal edildi' denildi.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu:

Kim caminin sol tarafını (ibadetiyle) tâmir ederse onun için iki denklik ecir vardır202

Saf dışında tek başına kalan kişi safta bir çocuk görürse onu oradan çıkarıp yerine kendisi geçebilirAncak çocuğun bâliğ olmaması şarttır.

Halkın bilmeye ihtiyaç duyduğu önemli meselelerden ancak bu kadarını zikrettikBunun dışındaki çeşitli hükümler inşaallah Kitab'ul-Evrad bölümünde zikredilecektir.

192) İmâm-ı Ahmed, Ebû Dâvud ve Hâkim, (Ebû Said el-Hudrî'den)

193) Müslim

194) Ebû Dâvud (sahih bir senedle) ; Münzirî ise, zayıf olduğu kanaatindedir.

195) Müslim, (Abdullah b. Saib'den)

196) Müslim, (Câbir'den) ; yine Müslim ve Buhârî, (Enes, Hazret-i Âişe, Ebû Said, Ebû Hüreyre ve İbn Ömer'den)

197) Şâfiî mezhebinde Kunut duâsı her sabah namazının ikinci rek'atının rükûundan kalkarken okunur; vitir namazında ise, Ramazan ayının ikinci yarısı hâriç hiçbir zaman okunmaz.

198) Buhârî ve Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

199) Deylemî, Müsed'ül-Firdevs, (Enes'den zayıf bir senedle)

200) Bilâl b. Sa'd b. Ebî Vakkas tâbiîndendir. Babası meşhur sahabî Sa'd b. Ebî Vakkas'tır. Âbid ve âlim bir zattı. H. 120 senesi dolaylarında vefat etmiştir.

201) Irâkî böyle bir hadîse rastlamadığını söylemektedir. Zebidî, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe'nin benzeri bir hadîsi el-Musannef adlı eserinde rivâyet ettiğini ildirir.

202) İbn Mâee, (İbn Ömer'den zayıf bir senedle)

4-7

Nafile Namazlar

Farzların dışında kalan namazlar üç kısma ayrılır:

1Sünnetler

2Müstehablar

3Tatavvu'lar

Sünnetler ile, Hazret-i Peygamber'in devamlı olarak kıldığı rivâyet edilen (namazlardan sonra kılınan sünnetler, duha, vitir, teheccüd ve benzeri sünnetler) namazları kastediyoruz; çünkü sünnet 'işlenilmiş yol' demektir.

Müstehablar'dan maksat; faziletleri hakkında hadîs vârid olan, fakat Hazret-i Peygamber tarafından devamlı olarak kılınmayan namazlardırNitekim ileride söz edeceğimiz gibi haftanın belirli gün ve gecelerinde, evden çıkarken ve eve girerken kılınan namazlar böyledir.

Tatavvu'lardan maksadımız da; hususiyeti hakkında herhangi bir rivâyetin vârid olmadığı ve sözünü ettiğimiz namazların dışında kalıp da kulun, Allah'ın münacaatına tâlip olduğu bir anda, bu münacaata fazileti hakkında şeriatın emri vârid olan namazla koyulsun diye kıldığı namazlardırKul bu namazı âdeta teberru etmektedir; çünkü her ne kadar namaz kılmaya teşvik varsa da hususî olarak bu namazın kılınması teşvik edilmemiştirTatavvu' ise, teberrudan ibarettirBütün bu kısımlara 'nafile namazlar' denir; çünkü nafile, fazla olan namazlardırBu bakımdan bu maksatların tarifleri için ıstılah olarak Tatavvu, Müstehab, Sünnet ve Nâfile tâbirlerini kullandıkBu ıstılahı değiştirmekte herhangi bir sakınca yokturÇünkü gayeler anlaşıldıktan sonra terimlerde tartışmaya gerek yokturBu kısımların her birinin fazilet dereceleri değişiktirHaklarında vârid olan haberler ve faziletlerini bildiren eserlere göre değer kazanırlarHazret-i Peygamber'in uzun zaman devam ettiği ve haklarında daha sahih ve meşhûr hadîslerin vârid olduğu namazların dereceleri daha üstündürİşte bu sırra binaendir ki 'Cemaatle kılınan sünnetler, ferdî olarak kılınanlardan daha efdâldir' denilmiştirCemaatle kılınan sünnetlerin en faziletlisi bayram namazı, sonra ay ve güneş tutulması nedeniyle kılınan namazlarla yağmur namazıdırFerdî olarak kılınan sünnetlerin en faziletlisi ise, vitir sünneti (Hanefîlere göre vacibdir) ile sabah namazından evvel kılınan iki rek'at sünnettirBunlardan sonra, diğer farzlarla birlikte kılınan râtıb vakitli olarak kılınan sünnetler, derecelerine göre sıralanırlar.

Nafile namazlar, ilgili oldukları hususlara nisbetle iki kısma ayrılırlar:

A) Yağmur, ay ve güneş tutulması nedeniyle kılınan namazlar gibi, sebeplerle ilgili nafileler

B) Vakitlerle ilgili nafileler

Vakitlerle ilgili nafileler de gün ve gecenin tekrarıyla tekrarlanan, haftanın tekrarıyla tekrarlanan ve senenin tekrarıyla tekrarlanan olmak üzere üç kısımdırDolayısıyla bu kısımlar dörde ulaşmış olmaktadır.

Gün ve Gecelerin Tekrarlanmasıyla Tekrarlanan Nafileler

Bunlar sekiz tanedirBunların beşi, beş vakit namazla birlikte kılınan râtıb sünnetlerdirDiğer üçü ise, kuşluk namazı, akşam ile yatsı arasında kılınan namaz ve geceleyin edâ edilen teheccüd namazıdır,

1. Sabah namazının sünneti

Bu namaz, iki rek'attan ibarettir; nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sabahın farzından evvel kılınan iki rek'at sünnet, dünya ve içindeki herşeyden daha hayırlıdır203

Sabah sünnetinin vakti, (fecr-i kâzible, yani uzunlamasına/dikine yayılan aydınlıkla değil) fecr-i sâdıkın çıkışıyla başlarFecr-i sâdık, her tarafa (enine doğru) yayılan aydınlığın doğuşu demektirFecr-i sâdıkı idrâk etmek, ilk anında hemen hemen mümkün olmayacak kadar zordurAncak ayın menzillerini öğrenmiş veya fecrin, gözle görülen hangi yıldızlarla doğduğunu bilen kimseler için, fecri idrâk etmek kolaydırBöyle bir kimse fecrin çıkışını yıldızlardan anlayabilir.

Fecrin çıkışının ay ile anlaşılmasına gelince; bu, her ayın iki gecesinde mümkündürŞöyle ki, ayın yirmialtıncı gecesinde ay, fecirle birlikte doğmakta; onikinci gecesinin sabahında ise fecrin doğuşu ile batmaktadırBu genellikle böyledirAncak bazen de ayın burçlarında ufak tefek değişiklikler olabilirBunu izah etmekse uzun sürer.

Gecedeki vakitleri takdir etmek ve sabahı anlamak isteyen kimse için, ayın menzillerinin bilinmesi mühim meselelerdendir.

Sabah sünnetinin vakti, sabah farzının vaktinin geçmesiyle geçer; güneş doğduğunda farzın vakti son bulduğu gibi, sünnetin vakti de son bulurSabah sünnetinin vakti bu kadar geniş olmasına rağmen, onu farz namazdan evvel edâ etmek de ayrı bir sünnettirEğer kişi namaz için kamet getirildikten sonra camiye girerse, sünnetle hiç meşgul olmadan derhal farza durmalıdır; çünkü Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır:

Namaz için kamet getirildikten sonra farz dışında herhangi bir namaz kılmamalıdır204

Bu durumda bu iki rek'at sünneti, farz namazının edasından sonra kılmalıdırEn doğru fetvaya göre bu iki rek'at sünnet, güneş doğmazdan evvel kılındığı takdirde velev ki, farzdan sonra kılınsın kaza değil eda edilmiş sayılmaktadır; çünkü bu iki rek'at sünnet, farzın vaktinde ona tâbidirFarz ile aralarındaki tertib ise (yani evvelâ sünneti, sonra farzı kılmak hususu ise) , cemaate tesadüf etmediği zamanlarda sünnettirEğer cemaate tesadüf ederse tertip tam aksine döner ve iki rek'at sünnet, namazdan sonra yine eda olarak kılınmış olur.

Müstehab olanı, kişinin bu iki rek'atı evinde ve biraz da çabuk kılmasıdırEvinde bunları kıldıktan sonra, camiye gelip iki rek'at da tahiyyetül mescid (cami hediyesi) kılsın. Sonra otursun, farz namaz kılıncaya kadar, herhangi bir namaz kılmasınFarz kılındıktan güneş doğuncaya kadar olan zamanda ise en iyisi zikretmek ve düşünmektirBu zaman zarfında sadece sabahın sünneti ve farzıyla iktifa etmek daha iyidir.

2. Öğle namazının sünnetleri

Altı rek'attırİkisi sünnet-i müekkede olarak namazdan sonra, dördü de yine sünnet olarak namazdan önce kılınırFakat önce kılınan dört rek'atın derecesi sonra kılınan iki rek'atın derecesine yetişemez.

Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmektedir:

Kim güneşin zevâlinden sonra dört rek'at namaz kılar ve bunlarda okunan Kur'ân'ı güzelce tilâvet edip, rükû ve secdeleri güzel yaparsa, o günün gecesine kadar kendisine af dileyen yetmiş bin melek de onunla birlikte namaz kılar205

Hazret-i Peygamber zevalden sonraki dört rek'atı terketmezdiBunları biraz uzatır ve şöyle derdi: 'Bu saatta, göklerin kapısı açılır, Ben bu saatte Allah'ın huzuruna yükselen bir amelimin olmasını istiyor ve seviniyorum'206

Bu hadîsi Ebû Eyyûb el-Ensarî tek başına rivâyet etmektedirAncak Hazret-i Peygamber'in zevcesi Ümmü Habîbe'den bu hadîsi takviye eden şöyle bir hadîs rivâyet edilmiştir:

Kim her gün farz namazlarından başka oniki rek'at namaz kılarsa, onun için cennette bir ev bina edilirBu oniki rek'atın ilk ikisi sabahtan, dördü öğleden evvel, ikisi öğleden sonraikisi ikindiden evvel ve son ikisi de akşamdan sonradır207

İbn Ömer (radıyallahü anh) ise "Ben Allah Rasûlü'nün 'Kim her gün on rek'at namaz kılarsa. . . ' buyurduğunu duydum" dedikten sonra, sabah namazının iki rek'atı hâriç, diğerlerini Ümmü Habibe'nin rivâyetinde olduğu gibi zikrederek söyle demiştir: 'Sabah saatlerinde hiçbirimiz Rasûlüllah'ın huzuruna çıkamazdıkFakat ablam Hafsa'nın (radıyallahü anh) bana söylediğine göre, Hazret-i Peygamber evinden, sabahın iki rek'at sünnetini kılar öyle çıkarmış'.

İbn Ömer şöyle devam etmiştir: 'Öğle namazından evvel iki rek'at kılınmalıdır'Bu bakımdan öğleden evvel kılınan iki rek'at, daha önce kılınmasından bahsedilen dört rek'atın en kuvvetlileri olmaktadır. (Yani öğleden evvel kılınan dört rek'atın ikisi daha kuvvetlidir. Dördü de aynı derecede değildir) Öğleden evvel kılınan sünnetlerin vakti, zeval ile girmiş olur.

Zeval, ayakta olan şahısların doğuya yönelen gölgelerinin artmasıyla bilinirÇünkü güneş çıktığı anda cisimler için batıya doğru uzanan uzun bir gölge meydana gelirGüneş yükseldikçe bu gölge eksilmeye ve batı cephesinden çekilmeye başlarBu durum güneş tam tepeye çıkıncaya kadar devam ederGüneş yüksekliğin zirvesinden batıya doğru kaydığında, duraklayan gölge bu defa doğuya doğru artmaya başlarArtmasının gözle farkedildiği zaman öğle vaktidirBununla birlikte kesinlikle bilinir ki, Allahü teâlâ'nın ilminde öğle vakti bundan biraz önce olmuşturFakat insanoğlunun mükellefiyeti ancak hissedilir nesnelere bağlıdırArtmaya başlayan gölgenin geri kalan kısmı, kış mevsiminde uzar, yaz mevsiminde ise kısalırGölgenin uzaması güneşin oğlak burcunun evveline; kısalması ise, güneşin yengeç burcunun evveline varmasına kadar devam ederBu ise, ayaklar ve mizanlarla bilinmektedir.

Güzelce gözetebilecek kimse için, tahkik ve tesbite yakın yollardan birisi de geceleyin kutb-u şimalî'yi gözetlemektirBu gözetlemeyi yapan kişi, dörtgen bir levhayı dümdüz ve kenarlarından birisi tam kutbun hizasına gelecek şekilde koyacaktırKutubdan bir taşın yere düştüğünü ve sonra da bu taşın düşüş yerinden levhanın kutup tarafında bulunan kenarına bir çizgi çekildiği farzedilse bu çizginin, dörtgenin kutub tarafına düşen kenarının tam ortasına gelip dörtgenin doğu ve batı çizgilerinin herhangi birisine daha yakın olmamalıdır. Sonra o levhanın üzerine, 5 rakamı yerine ki orası da tam kutbun karşısıdır bir direk dikecektirBu direğin gölgesi günün evvelinde A çizgisi tarafından batıya doğru kayacaktır.

Bu gölge tâ B çizgisini kaplayıncaya kadar meyletmeye devam eder ve sonunda öyle bir vaziyete gelir ki, eğer başı uzatılsa tam taşın düştüğü yere varırO zaman levhanın doğu ve batı kenarlarına olan uzaklığı eşit olup hiç birine daha yakın olmayacaktırBu bakımdan batı tarafına olan meyli ortadan kalktığı zaman anlaşılır ki, güneş tam tepede bulunmaktadır.

Gölge levha üzerindeki çizgiden doğuya doğru kaymaya başladığında güneş zevale başlamış olurBu durum, Allah'ın ilmindeki zevalin evveline yakın bir vakitte kesin olarak bilinir. Sonra gölgenin doğuya doğru kaydığı anda tam onun başının bulunduğu yere bir alâmet konurNe zaman ki bu alâmetten itibaren gölge direk kadar olursa o vakit ikindi vakti gelmiştir.

Zeval ilminde bu kadarcık bilgi ile iktifa etmekte herhangi bir beis yokturLevhanın şekli şöyledir:

3. İkindi namazının sünneti

İkindi namazından evvel dört rek'at olarak kılınırEbû Hüreyre (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir:

İkindi namazından evvel dört rek'at namaz kılan kula Allah rahmet etsin!208

Bu bakımdan Hazret-i Peygamber'in bu duasına mazhar olmak ümidiyle ikindiden evvel dört rek'at namaz kılmak kuvvetli bir şekilde müstehabdır; çünkü Hazret-i Peygamber'in duası şeksiz şüphesiz kabul olunur, Hazret-i Peygamber ikindiden önce kılınan dört rek'at sünnete, öğleden evvel kıldığı iki rek'at sünnete devam ettiği gibi devam etmemiştir.

4. Akşam namazının sünneti

Bu sünnet, akşamın farzından sonra ve iki rek'at olarak kılınırBu konuda rivâyet farklılığı yokturAkşam namazından önce, müezzinin ezan ve kâmeti arasında acele olarak (Şâfiî'ye göre) kılınan iki rek'at sünnete gelince; bu, Ubey bKa'b, Ubâde bSâmit, Ebû Zer, Zeyd bSabit ve diğer bir grup sahabîden rivâyet edilmiştirUbâde ve bir başkası şöyle demiştir:

Müezzin akşam ezanını okuduğu zaman, Hazret-i Peygamber'in sahabîleri koşar adımlarla direklerin arkalarına gider ve acelece iki rek'at namaz kılarlardı209

Biz akşam namazından önce, cemaate gelenler tamam oluncaya kadar iki rek'at namaz kılardıkHattâ dışarıdan camiye gelenler, namazın kılındığını zannederek 'Akşam namazını kıldınız mı?' diye sorarlardı210

Bu namazın sünnet olduğu, belki de Hazret-i Peygamber'in İsteyen, iki ezan arasında namaz kılabilir'211 şeklinde vârid olan hadîsinden çıkarılmıştır.

Ahmed bHanbel (radıyallahü anh) bu iki rek'atı kılardı; bilâhare halkın ayıplaması üzerine terkettiKendisinden bu husus sorulduğu zaman 'Hiç kimsenin kıldığını görmeyince ben de terkettimKişi, halkın görmediği bir yerde, evinde bu iki rek'atı kılarsa iyi olur' buyurdu.

Akşam namazının vakti, düz arazilerde güneşin gözlerden kaybolmasıyla başlarEğer arazinin batı tarafları dağlarla kaplı ise, güneş battıktan sonra doğudan bir karanlık yükselinceye kadar beklemelidir; zira Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: Gece şuradan (doğu istikametine işaretle) geldiği ve gündüz de şuradan (batıya işarettir) göçtüğü zaman, oruçlunun müddeti sona erer212

En iyisi; akşam namazını vaktin evvelinde, ertelemeksizin kılmaktırAncak kırmızı şafağın kaybolmak üzere olduğu zamana kadar ertelenerek kılınırsa, mekruh olmakla birlikte yine edâ edilmiş sayılırHazret-i Ömer bir gece akşam namazını bir yıldız çıkıncaya kadar tehir ettiğinden dolayı, İbn Ömer de, iki yıldız çıkıncaya kadar tehir ettiğinden dolayı iki köle âzâd etmiştir.

5. Yatsı namazının sünnetleri

Farzdan sonra dört rek'at olarak kılınırAişe vâlidemiz şöyle buyurmuştur:

Hazret-i Peygamber, yatsı namazından sonra dört rek'at namaz kılar, öyle yatardı213

Bazı âlimler, bütün bu haberlerin mecmûundan râtib sünnetlerin adedinin, farz namazların adedi gibi onyedi olduğunu çıkarmışlardırŞöyle ki; sabah namazından evvel iki rek'at, öğleden evvel dört, öğleden sonra iki, ikindiden evvel dört, akşamdan sonra iki ve yatsıdan sonra da vitir namazı olarak üç rek'at.

Bu hususta vârid olan hadîsleri bildiğimize göre herhangi bir takdir gereksiz olurHazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Namaz vaz'edilen şeylerin en hayırlısıdırİsteyen çok, isteyen de az kılabilir214

Bu bakımdan her hayır isteyen, bu namazlardan talip olduğu hayır derecesinde kılabilirDaha önce zikrettiğimiz hadîslerden bunların bir kısmının diğerlerinden daha kuvvetli olduğu anlaşılmıştıYine anlaşılmıştı ki, kuvvetlinin terki, zayıfın terkinden daha büyük bir kayıptırHele farz namazların noksanının nafilelerle tamamlanması hususu var olduktan sonra. . . Bu bakımdan çok nâfile namaz kılmayanın farzları tehlikededir; çünkü bu durumda onları ikmal edecek nafile namazlar yoktur.

6. Vitir namazı

Enes b. Mâlik (radıyallahü anh) şöyle rivâyet ediyor:

Hazret-i Peygamber yatsıdan sonra tek olarak, üç rek'at namaz kılar; birinci rek'atta A'lâ, ikincide Kâfirûn ve üçüncüdeyse İhlâs sûresini okuyordu215

Hazret-i Peygamber, vitir namazından sonra oturarak iki rek'at namaz kılardıBazı rivâyetlerde 'Bağdaş kurarak kılıyordu' şeklinde vârid olmuştur216

Rasûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) yatağına girmeden evvel, onun üzerinde iki rek'at namaz kılıp birinci rek'atta Zilzâl ikinci rek'atta da Tekâsür sûrelerini okurdu217

Başka bir rivâyette de Tekâsür yerine Kâfirûn sûresini okuduğu bildirilmektedir.

Namaz kılan kişi, vitir namazını bir selâmla kılabildiği gibi, iki selâmla da kılabilirHazret-i Peygamber bir, üç ve beş rek'at olarak edâ etmiştirBöylece tek olarak, onbir rek'ata kadar edâ edildiği de vâkidir218 Bu hususta, hadîs rivâyeti on üçe kadar çıkmaktadırŞâzz bir hadîste onyedi rek'at kılındığı da kaydedilmektedirVitir diye isimlendirdiğimiz bu rek'atlar, Hazret-i Peygamber'in geceleyin kılmış olduğu namazlardır; ki buna aynı zamanda teheccüd namazı da denirKitab'ul-Evrâd'da fazileti zikredileceği gibi, geceleyin teheccüd namazı kılmak da müekked bir sünnettir.

Vitir namazının hangi şekilde kılınmasının daha efdâl olduğu Hususunda âlimler ihtilâf etmişlerdirBazı âlimler; 'çift rek'atları bir selâmla, sonundaki tek rek'atı da ayrı bir selâmla kılmak daha efdâldirÇünkü kesinlikle anlaşılmıştır ki, Hazret-i Peygamber vitrin son rek'atını müstakil olarak kılmaya devam etmiştir' demişlerdir.

Bazıları da 'İhtilâftan kurtulabilmek için hepsini bir selâmla kılmak daha efdâldirBilhassa İmâm için böyledir; çünkü cemaat içerisinde, bir tek rek'atlık namaz olacağını bilmeyen kimseler olabilir' demişlerdir.

Hepsini bir selâmla kılarsa, hepsi için vitre niyet etmelidirEğer yatsı namazından sonraki iki rek'at sünnetten veya yatsının farzından sonra sadece bir rek'at kılmakla yetinip vitre niyet ederse de sahihtirÇünkü vitrin şartı esasta tek olmaktır ve başkasını, yani kendisinden evvel kılınan namazları tekleştirmektirBu durumda ise yatsı namazının farzından sonra kılınan bir rek'at vitir sünneti, onu tekleştirirYatsı namazından evvel bir tek rek'atı vitir niyetiyle kılması doğru değildir.

Vitir namazı kırmızı develerden daha hayırlıdır.

Yatsı namazından önce kılınan bir tek rek'atlık vitirle bu hadîsle bildirilen fazilete nâil olunamazNitekim böyle bir faziletten bahseden bir hadîs rivâyet olunmuşturYoksa (Şâfiî'ye göre) herhangi bir vakitte bir tek rek'at namaz kılmak sahihtirYatsı namazından evvel bir rek'at kılmanın sahih olmaması, halkın vitir namazını kılmak hususundaki icmâını yıkmak içindirBir de, bu rek'atın tek haline getireceği (yatsı) namazından evvel kılınmış olmasındandır.

Üç rek'atı iki selâmla kılmak istediği zaman, ilk kılınan iki rek'atın niyetinde zorluk çıkar; çünkü eğer bu iki rek'atla teheccüd namazına ve yatsının sünnetine niyet ederse, vitirden olmazEğer vitre niyet ederse esasında vitir (yani tek) de değildir, Ancak bunlardan sonra kılınan rek'at vitir olurBütün bunlara rağmen üç rek'atı bir selâmla kıldığı gibi, bu iki rek'âtta da vitre niyet etmeldirAncak vitir kelimesinin iki mânası olduğunu da kabul etmek gerekir:

1Esasında vitir (tek) olan namaz

2Kendisinden sonra gelen namazla tek olmak için kılınan namaz

Bu bakımdan üç rek'atın tamamı vitir olurÖnce kılınan iki rek'at ise, bu üç rek'atın bir parçasıdır, Bu iki rek'atın vitir olması, ancak üçüncü rek'atın kılınmasına bağlıdır.

Kişi, bu iki rek'atı üçüncü bir rek'atla tekleştirmek niyetindeyse, o zaman bunların niyetinde 'Vitir kılıyorum' diyebilirÜçüncü rek'at, esasında tektir ve başkalarını da tekleştirirİlk iki rek'at ise başkasını tekleştirmediği gibi esasında tek de değildirler; ancak başkasının eklenmesiyle tekleşirler.

Vitrin, gecenin sonunda olması daha uygundur; çünkü bu durumda teheccüd namazından da sonraya düşer219 Teheccüdün keyfiyeti ise inşaallah Kitab'ul-Evrâd'da anlatılacaktır.

7. Kuşluk namazı (es-salâtu'd-duha)

Kuşluk namazına devam etmek, gerçek fazilettirRek'at adedine gelince, bu konuda rivâyet edilen hadîslerin çoğunda sekiz rek'at olarak kaydedilmektedir, Hazret-i Ali'nin kızkardeşi Ümmü Hâni şöyle demektedir:

Hazret-i Peygamber kuşluk namazını sekiz rek'at, oldukça uzun ve tâdil-i erkânına riayet ederek güzel bir şekilde edâ ederdi220

Ümmü Hâni'den başka, bunu söyleyen de yokturHazret-i Âişe'ye gelince, o da şöyle demektedir:

Hazret-i Peygamber kuşluk namazını dört rek'at olarak kılar ve bazen de Allah'ın dilediği kadar uzatırdı221

Fakat Âişe validemiz dörtten fazla olarak kılınan rek'atların sayısını belirtmemiştirBu bakımdan Hazret-i Âişe'nin rivâyetine göre, dört rek'atı daimî olarak kılar, bunu azaltmazdı; fakat bazen çeşitli fazlalıklar da eklerdi.

Müfred bir hadîste, Hazret-i Peygamber'in kuşluk namazını altı rek'at olarak kıldığı rivâyet edilmektedir222 "Uykudan sonra kılınan namazdır"Hadîs hasen bir senedle rivâyet edilmiştirKuşluk namazının vaktine gelince, Hazret-i Ali Hazret-i Peygamber'in altı rek'atlık kuşluk namazını şu iki vakitte kıldığını rivâyet etmektedir:223

1Güneş doğup biraz yükseldikten sonra kalkar ve iki rek'at namaz kılardı. (Bu gündüz zikirlerinden ikinci virdin başlangıcıdır. Bu husus ileride gelecektir) .

2Güneş göğün dörtte birine yükselip etrafa yayıldığı zaman kalkıp dört rek'at daha kılardı224

Birincisinin vakti güneşin mızrak boyu yükselmesiyle başlarİkincisinin vakti de, günün dörtte biri geçtiği zamandırBu ise, ikindi namazının karşılığıdır; çünkü ikindinin vakti de günün dörtte biri kaldığı zamandırÖğlenin vakti ise, tam günün ortasıdırİkindi namazının vakti zevâl ile batışın ortasındadırİşte zamanların en faziletlisi bu söylediğimiz zamandırUmumiyetle güneşin biraz yükselmesinden başlayarak zevâlin biraz öncesine kadar geçen zamanın tamamı kuşluk namazı vaktidir.

8. Akşam ve yatsı namazlarının arasını ihyâ etmek

Bu vakitte kılınan bir namaz, sünnet-i müekkede'dirHazret-i Peygamber'in akşam ve yatsı arasında altı rek'at namaz kıldığı nakledilmektedirBu namazın fazileti büyüktürBazı âlimlere göre şu ayetle kastolunan namaz budur:

Onlar geceleyin namaz kılmak için yataklarından kalkarlar. (Secde/16)

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kim akşam ile yatsı arasında namaz kılarsa, bu namaz, evvabînin (yüzünü Allah'a döndürenlerin) namazındandır225

Kim akşam ile yatsı arasında, cemaatle namaz kılınan bir camide durup (itikâfa girerek) , namazdan veya Kur'ân'dan başka birşeyle konuşmazsa, Allahü teâlâ onun için cennette, uzunluğu yüz senelik mesafe olan iki köşk lûtfederYine onun için o iki köşk arasında yeryüzündeki bütün insanlar oraya akın etseler bile, onları alabilecek genişlikte bir bahçe tanzim edilir226

Bu husustaki diğer faziletler ise, Allah'ın izniyle Kitab'ul Evrâd'da gelecektir.

203) Müslim, (Hazret-i Âişe'den)

204) Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

205) Abdülmelik b. Habib, (İbn Mes'ûd'dan)

206) İmâm-ı Ahmed, (zayıf bir senedle) ; Ebû Dâvud ve İbn Hâce, (daha kısa olarak) ; Tirmizî, (Abdullah b. Said'den )

207) Nesâî ve Hâkim

208) Ebû Dâvud, Tirmizî ve İbn Hıbbân, (İbn Ömer'den)

209) Buhârî ve Müslim, (Enes'den) Abdullah b. Ahmed, Ziyâdât'ul-Müsned'de Ubey b. Ka'b ile Abdurrahman b. Avf'ın güneş battıktan sonra iki rek'at namaz kıldıklarını rivâyet etmektedir.

210) Müslim, (Enes'den)

211) Buhârî ve Müslim, (Abdullah b. Mugaffel'den)

212) Buhârî ve Müslim, (Hazret-i Ömer'den)

213) Ebû Dâvud.

214) İmâm-ı Ahmed, İbn Hıbbân ve Hâkim, (Ebû Zer'den)

215) İbn Adiyy; Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, (İbn-i Abbâs'dan sahih bir senedle)

216) Müslim, (Hazret-i Âişe'den)

217) Beyhakî, (Ebû Ümâme'den)

218) Buhârî ve Müslim, (İbn Ömer'den bir rek'at kıldığını İbn Adiyy, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, (İbn-i Abbâs'tan üç rek'at kıldığını (Müslim, Hazret-i Âişe'den beş rek'at kıldığını nakletmektedir.

219) Bu ibareden teheccüd'iın vitir'den ayrı bir namaz olduğu anlaşılmaktadır. Oysa daha önce vitrin, teheccüd namazı olduğu kaydedilmişti. Nitekim İmâm-ı Şâfiî el-Umm ve el-Muhtasar adlı eserlerinde vitir namazına teheccüd demiştir. Müellif ilk hükmünde bu ictihadı benimsemiştir. Şâfiî ulemasından er-Râfîi, vitr'in teheccüd'den ayrı bir namaz olduğunu kaydetmektedir. Çünkü teheccüd uyuduktan sonra kalkıp kılınan namaz demektir. Vitir ise, yatsı namazından sonra ve uykudan önce kılınan bir namazdır. Teheccüd'ün uykudan sonra kılınan namaz olduğu, İbn Ebi Hayseme'nin el-Ağrec'de, Kesir b, Abbas'tan ve Haccâc b. Amr'dan rivâyet ettiği şu hadisle sâbittir: "Bazılarınız geceleyin kılmış olduğu namaza 'teheccüd demenin doğru olduğunu sanıyor. Oysa teheccüd,

220) Buhârî ve Müslim

221) Müslim, (Mua'ze adlı kadın sahâbiden) ; İmâm-ı Ahmed, Nesâî, İbn Mace ve Tirmizî, Şemâil

222) Hâkim, (Câbir'den)

223) Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, (Hazret-i Ali'den)

224) İbn Mendeh, es-Sahabe; Taberânî, Evsat, (Ammâr b. Yâsir'den zayıf bir senedle) ; Tirmizî, (Ebû Hüreyre'den zayıf bir senedle)

4-8

Tekrarlanmasıyla Tekrarlanan Nafileler

Bunlar, haftanın gün ve gecelerine ait nafilelerdir; çünkü her günün ve her gecenin ayrı ayrı namazları vardır.

Pazar

Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) , Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmektedir:

Pazar gününde dört rekat namaz kılıp her rek'atta Fâtiha'dan sonra Amene'r-Rasûlu'yu bir kere okuyan kimseye Allahü teâlâ, Hristiyan erkek ve kadınlar adedince hasene yazar ve ona bir peygamber sevabı ile bir hac ve bir de umre sevabı ihsan ederKıldığı herbir rek'attan dolayı defterine bin namaz kaydedilir, Allahü teâlâ bu namazda okuduğu her harfe karşılık ona cennette simsiyah miskten yapılmış şirin bir şehir ihsân eder227

Ali bEbî Tâlib (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmektedir:

Pazar gününde çok namaz kılmak sûretiyle Allah'ı birleyinizAllahü teâlâ her türlü eksiklikten münezzeh, ortağı bulunmayan bir zattırAllahü teâlâ pazar günü, öğle namazının akabinde kılınması gereken sünnetlerden sonra kalkıp şu söyleyeceğim şekilde dört rek'at namaz kılan kimsenin bütün ihtiyaçlarını giderir: Bilinci rek'atta Fâtiha ile Secde sûresini, ikincisinde Fâtiha ile Mülk sûresini okuyacak ve sonra teşehhüde oturup selâm verecektirDaha sonra kalkıp her ikisinde de Fâtiha ile Cum'a sûresini okuyacağı iki rek'at daha kılacaktırBundan sonra da Allahü teâlâ'dan istediklerini dilerBöylece Allahü teâlâ onun ihtiyaçlarını ihsân eder,228

Pazartesi

Câbir, Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmektedir:

Pazartesi günü, güneş yükselince iki rek'at namaz kılıp her rek'atta Fâtiha'yı, Âyet'el-Kürsî, İhlâs ve Muavvizeteyn'i birer defa okuyan bir kimse, selâm verdiğinde de on defa istiğfar edip, on defa da Hazret-i Peygamber'i salavât-ı şerife getirirse, Allahü teâlâ onun bütün günahlarını affeder229

Enes b. Mâlik de Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmektedir:

Pazartesi günü oniki rek'at namaz kılıp her rek'atta Fatiha ve Ayet' el-Kürsi' yi bir defa okuyan ve namazı bitirdikten sonra da İhlâs-ı Şerife'yi oniki defa okuyup, oniki defa da istiğfar eden kimse kıyâmet gününde şöyle çağrılır: 'Filân oğlu filân nerededir? Kalksın ve kendisine mahsus sevabı alsın!'

Kendisine verilen ilk mükâfaat, bin elbisedirBaşına bir taç konularak kendisine 'Haydi cennete gir!' denilirCennete girdiğinde kendisini yüzbin melek karşılar, Bu meleklerin her birisinin yanında birer hediye vardır ve bu hediyelerle onu teşyi ve taltif ederlerBu durum, nûrdan yapılmış ve pırıl pırıl parlayan bin köşkü gezinceye kadar böyle devam eder. . . 230

Salı

Yezid er-Rakkaşî, Enes b, Mâlik'ten Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurmuş olduğunu rivâyet eder:

Kim salı günü, günün ortasında, (başka bir hadîste güneş yükselince) on rek'at namaz kılar ve her rek'atında Fâtiha ve Âyet'el-Kürsi'yi birer defa, İhlâs-ı Şerifi de üçer defa okursa, o günden itibaren yetmiş güne kadar defterine hiçbir hata yazılmazEğer bu yetmiş gün içinde ölürse şehid olarak öldüğü gibi, yetmiş senelik günahları da affolunur231

Çarşamba

İdris el-Havlânî, Muaz bCebel'den Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurmuş olduğunu rivâyet eder: Çarşamba günü güneş yükseldiği zaman, oniki rek'at namaz kılıp, her rek'atta Fâtiha ve Âyet'el-Kürsi' yi birer defa, İhlâs ve Muavvizeieyn'i de üçer defa okuyan kişiye, arşın yanında duran bir tellâl şöyle seslenir: 'Ey Allah'ın kulu! O yaptığın ameli tekrarla; çünkü geçmiş günahların affolunduAllah senden kabir âzâbını ve onun darlık ve zulmetini kaldırdığı gibi, kıyâmetteki sıkıntıları da kaldırdı'O gün defterine bir peygamber sevabı yazılır'.

Perşembe

İkrimeİbn-i Abbâs'dan Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurmuş olduğunu rivâyet etmektedir:

Kim perşembe günü, öğle ile ikindi namazı arasında iki rek'at kılıp, birinci rek'atta Fâtiha ve Âyet'el Kürsî 'yi yüz defa, ikinci rek'atta da Fâtiha ile İhlâs sûresini yüz defa okuyup namazdan sonra da yüz defa salavât-ı şerife getirirse, Şaban, Receb ve Ramazan aylarını oruçlu geçirmiş kadar sevap kazandığı gibi, kendisine Kâbe'yi ziyaret etme sevabı ve Allah'a îman ve tevekkül edenler adedince de hasene yazılır232

Cum'a

Hazret-i Ali bEbî Tâlib, Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurmuş olduğunu rivâyet ediyor:

Cum'a gününün tamamı namazdır. (Yani namaz vaktidir) İmanlı bir kul, güneşin bir mızrak veya daha fazla yükseldiği bir zamanda güzelce abdest alıp inanarak ve Allah'ın sevabını umarak iki rek'at kuşluk namazı kılarsa, Allahü teâlâ kendisine ikiyüz sevap yazdığı gibi yüz günâhını da silerKim dört rek'at namaz kılarsa, Allahü teâlâ cennette onu dörtyüz derece yükseltir ve bütün günahlarını affederKim oniki rek'at namaz kılarsa, Allahü teâlâ onun için ikibin ikiyüz hasene yazar ve ikibin ikiyüz günahını da silerCennette onu ikibin ikiyüz derece yükseltir233

Nâfî, İbn Ömer'den, Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurmuş olduğunu rivâyet ediyor:

Cum'a gününde cum'a kılman camiye girip (cum'a namazından evvel) dört rek'at namaz kılan ve her rek'atında Fâtiha ile birlikte elli İhlâs-ı Şerîf okuyan kişiye, cennetteki makamını görmedikçe (veya cennetteki makamı kendisine gösterilmedikçe) ruhunu teslim etmez (ölmez) 234

Cumartesi

Ebû HüreyreRasûlüllah'tan (sallâllahü aleyhi ve sellem) şu hadîsi rivâyet etmektedir: umartesi günü dört rek'at namaz kılıp her rek'atta bir Fâtiha ve üç İhlâs okuyan bir kimse, namazdan sonra da Âyet'el-Kürs'yi okursa, Allahü teâlâ okunan her harfe karşılık kendisine hac ve umre sevabı ile birlikte gündüzleri oruç, geceleri ibâdetle geçiren bir kimsenin ecrini ve yine her harfe karşılık bir şehid sevabı verirBu kişi kıyâmette de peygamber ve şehidlerle birlikte Arşullah'ın gölgesinde olur235.

227) Ebû Musa, (Ebü Hüreyre'den zayıf bir senedle)

228) Ebû Musa, (isnadsız olarak)

229) Ebû Musa, (Câbir'den, o da merfû olarak Hazret-i Ömer'den) Irâkî hadîsin ünker olduğunu söylemektedir.

230) Ebû Musa, (isnadsız olarak) ; Irâkî hadîsin münker olduğunu söylemektedir.

231) Ebû Musa (zayıf bir senedle)

232) Ebû Musa (zayıf bir senedle)

233) Dârekutnî, Garâib-i Mâlik

234) Hatib, er-Ruvât, (Mâlik'den garib olarak)

235) Ebû Musa, (zayıf bir senedle)

Gece İbadetleri

Pazar Gecesi

Enes b. Mâlik bu gece hakkında şu hadîsi rivâyet etmektedir:

Kim pazar gecesi yirmi rek'at namaz kılıp her rek'atta Fâtiha'dan sonra İhlâs sûresini elli defa, Muavvizeteyn'i bir defa okur, yüz defa tüm müslümanlara, yüz defa da kendisine, anne ve babasına af talebinde bulunur ve Hazret-i Peygamber'e yüz defa salavât getirir ve sonra da kuvvet ve kudretinden teberri etmek sûretiyle Allah'a sığınarak O'ndan başka mâbud olmadığına, Hazret-i Âdem'in Allah'ın seçtiği bir kul olduğuna, Hazret-i İbrahim'in Allah'ın halîli, Hazret-i Mûsa'nın Allah'ın kelimi, Hazret-i İsâ'nın Allah'tan gelen bir ruh ve Hazret-i Muhammed'in de Allah'ın habîbi olduğuna şâhidlik ederse, defterine, Allah'a evlât nisbet edenler ile bu sapıklıktan kaçanlar adedince sevap yazılırKıyâmet gününde Allahü teâlâ bu kulunu, azâb-ı ilâhîsinden emin olan kullarla birlikte haşrederBu kulun büyük peygamberlerle birlikte cennete girmesi (kendi lutfuyla) Allah üzerine hak olur236

Pazartesi Gecesi

A'ınr, Enes'ten, Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurmuş olduğunu rivâyet ediyor:

düncüde ise Fâtiha ile kırk İhlâs-ı Şerîf'i okuyan ve selâmdan sonra da kendisine ve anne babasına Allah'tan yetmişbeş defa af dileyerek ihtiyacını O'na arzeden kimsenin istediklerini kendisine vermek Allahü teâlâ üzerine (bir lûtf-u ilâhî olarak) hak olur237

Bu namaza hâcet namazı da denir.

Salı Gecesi

Salı gecesi iki rek'at namaz kılıp her rek'atta Fâtiha ile onbeşer İhlâs ve Muavvizeteyn okuyan ve selâm verdikten sonra da Âyet' el-Kürsî yi onbeş defa okuyup onbeş defa da istiğfar eden kimse büyük bir sevap ve ecre nâil olur.

Hazret-i ÖmerHazret-i Peygamber'den şu hadîsi rivâyet etmektedir:

Kim salı gecesi iki rek'at namaz kılıp her rek'atta Fâtiha'yı birer ve Kadir sûresini de yedişer defa okursa, Allah onu ateşten azâd ederKıyâmet gününde bu kişinin, kendisini cennete götürecek bir önder ve delili olur238

Çarşamba Gecesi

Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmektedir:

Çarşamba gecesi iki rek'at namaz kılıp birincisinde Fâtiha'dan sonra Felak sûresini on defa, ikincisinde Fâtiha'dan sonra Nâs sûresini okuyup, selâmdan sonra da on defa istiğfar, on defa salavât-ı şerife getiren kimse için, her gökten yetmiş bin melek yere iner ve kıyâmete kadar onun sevabını yazar239

(Çarşamba gecesi) onaltı rek'at namaz kılıp bu namazda Fâtiha'dan sonra Allah'ın dilediği kadar okuyan ve son iki rek'atta otuz Âyet'el-Kürsî, birinci ve ikinci rek'atlarda da otuz İhlâs-ı Şerîf okuyan kimsenin, cehenneme müstehak olan on yakını için ettiği şefaati kabul olunur.

Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmektedir:

Çarşamba gecesi altı rek'at namaz kılıp her rek'atta Fâtiha'dan sonra Âl-i İmrân sûresinin 26ayetini okuyup namazdan sonra da 'Muhammed (sallâllahü aleyhi ve sellem) hangi mükâfata lâyıksa, Allah bizden yana ona o mükâfatı ihsân buyursun!' şeklinde dua eden kimsenin yetmiş senelik günâhı affolunurKendisi için ateşten kurtuluş beraatı yazılır.

Perşembe Gecesi

Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) , Hazret-i Peygamber'den şu hadîsi rivâyet etmektedir:

Perşembe gecesi, akşam ile yatsı arasında iki rek'at namaz kılıp her rek'atında Fâtiha'yı, Âyet'el-Kürsîyi, İhlâs-ı Şerîf'i ve Muavvizeteyn'i beşer defa okuyan bir kimse, namazdan sonra da onbeş defa istiğfar edip bu ibâdetinin sevabını da anne-babasına hibe ederse, onlara isyan etmiş olsa dahi anne-babasının kendisi üzerindeki hakkan edâ etmiş olurAyrıca Allahü teâlâ ona sıddîklar ve şehidlere verdiği şeyleri de verir240

Cum'a Gecesi

Câbir, Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmektedir:

Cum'a gecesi akşam ile yatsı namazları arasında her rek'atında bir defa Fâtiha, onbir defa da İhlâs okuyarak oniki rek'at namaz kılan bir kimse, gündüzlerini oruç ve gecelerini namazla geçirmek sûretiyle Allah'a oniki sene ibâdet etmiş gibi olur241.

Enes, Hazret-i Peygamber'den şu hadîsi rivâyet etmektedir:

Cum'a gecesi yatsı namazını cemaatla, iki rek'at sünnetini de münferiden (tek başına) kıldıktan sonra, her rek'atında Fâtiha, İhlâs ve Muavvizeteyn'i birer defa okumak sûretiyle on rek'at namaz kılıp arkasından üç rek'at da vitir edâ eden ve bunları yaptıktan sonra da sağ tarafı üzerine yatıp yüzünü kıbleye çevirerek uykuya dalan kimse kadir gecesini ihyâ etmiş gibi olur242

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Berrak gece ile nûrlu gün diye anılan cum'a günü ve gecesinde bana çok salavât-ı şerîfe getiriniz243

Cumartesi Gecesi

Enes, Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmektedir:

Cumartesi gecesi, akşam ile yatsı arasında oniki rek'at namaz kılan kimse için, cennette bir köşk bina edilirAynı zamanda bu kişi, yeryüzünde bulunan müslüman erkek ve kadınların hepsine sadaka vermiş, inanç bakımından bütün yahudilerden uzaklaşmış olurBu kimseyi affetmek de Allah'ın üzerine (bir lutf-u ilâhî olarak) hak olur244

236) Irâkî, bu hadîsin kaynağına rastlamadığını söylemektedir.

237) Ebû Musa, (isnadsız olarak A'ınr'dan)

238) Zebîdî bu tür hadîslerin münker olduğunu ve İbn Cevzî'nin uydurma olarak kaydettiğini söylemektedir. Tafsilât için bkz. İthafu's-Saade, III/380.

239) Irâkî, bu hususta, dört rek'at namaz kılınması hakkındaki Câbir hadîsinden başka bir hadîs görmediğini kaydettikten sonra, Ebû Musa el-Medînî'nin bu hadîsi rivâyet ettiğini kaydeder.

240) Ebû Musa, Deylemî, Müsned'ül-Firdevs, (zayıf bir senedle) 241) Irâkî'ye göre senedi yoktur.

242) Iraki böyle bir hadîse rastlamadığını söylemiştir.

243) Taberânî, Evsat, (Ebû Hüreyre'den)

Sene İçinde Tekrarlanan Nafileler

Bu nafileler Şaban, Receb, Teravih ve Bayram namazları olmak üzere dört kısma ayrılır:

1. Bayram Namazı

Bayram namazı (Şâfiî'ye göre) çok kuvvetli bir sünnettir ve dinin şiârlarındandırBayram namazında yedi şeye riayet etmek gerekmektedir:

A) Sıra ile ve şu şekilde üç tekbir alınmalıdır:

Allah herşeyden daha yücedir. (Üç defa) Bol, bol yapılan hamd yalnızca O'na mahsusturSabah akşam O'nun her türlü eksiklikten uzak olduğunu ikrâr ederizO'ndan başka mâbud yoktur. . O'nun ortağı da yokturKâfirler böyle yapmamızı istemeselerde biz O'na ihlaslı olarak itaat ederiz.

Ramazan bayramı gecesi tekbirle açılmalı ve bayram namazı kılınıncaya kadar da tekbirler getirilmelidirKurban bayramında ise, arefe gününün sabah namazından onüçüncü günün akşamına kadar tekbir getirilirBu konudaki fetvâların en güzeli budur.

Farz ve sünnet namazlarının akabinde tekbir getirilmelidirFakat farzdan sonra getirilenlerin daha efdâl oldukları muhakkaktır.

B) Bayram sabahı gusledilmeli, en güzel elbiseler giyinilip koku sürünmelidirErkeklerin tıpkı cum'a gününde olduğu gibi, abasını sırtına geçirip sarık sarmaları çok faziletlidirBayram günlerinde çocuklara ipekli elbiseler giydirilmemeli, kadınlar da (bayramlaşmaya) çıktıkları takdirde süslenmemelidirler.

C) Namazdan sonra eve, bayram namazına gidilen yoldan değil, başka bir yoldan dönmelidir; çünkü Hazret-i Peygamber böyle yapardı,245

Hazret-i Peygamber bayram namazlarına kızların ve kadınların da getirilmelerini emrederdi246

D) Mekke ve Kudüs-ü Şerif hariç, bayram namazını sahralara çıkarak kılmak müstehabdırFakat yağmurlu günlerde sahraya çıkmayıp câmilerde kılmakta bir beis yokturBulutsuz günlerde devlet başkanının (veya vekilinin) mescidde zayıf kimselere bayram namazını kıldırması için birisine emir verip kendisinin kuvvetlilerle birlikte tekbirler getirerek sahraya çıkıp bayram namazını orada edâ etmesi câizdir.

E) Vakti gözetlemelidirBayram namazının vakti güneşin doğuşu ile zevâl arasıdırKurbanların kesim zamanı ise, güneşin iki hutbe okunacak ve iki rek'at namaz kılınacak kadar yükselmesiyle başlar, onüçüncü günün akşamına kadar devam eder.

Kurban bayramı namazını, kurban kesimi için, acele ederek vaktin evvelinde kılmak müstehabdırRamazan bayramı namazının ise sadaka-ı fıtrin, namazdan evvel dağıtılması için biraz ertelenmesi müstehabdırİşte Rasûlüllah'ın sünneti böyledir247

F) Halk, namazda tekbir getire getire gitmelidir; İmâm, musallaya varınca ne oturur ve ne de nafile namaz kılmakla meşgul olurBu sırada cemaat nafile namazlarını sona erdirerek hazırlanır; sonra müezzin veya başka birisi bir veya iki defa es-salâtu câmiatun' (Namaz cemaatle kılınacaktır) diye bağırır.

Bundan sonra İmâm, cemaatin önüne geçerek iki rek'at namaz kıldırırBirinci rek'atta, tahrim tekbiri ile rükûa varmak için getirilen tekbirden başka yedi tekbir getirirHer iki tekbir arasında 'Sübhânallâhi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber' derİftitah tekbirinden sonra, istiftah duası olan 'veccehtü'yü okurFâtiha'yı euzü ile birlikte sekizinci tekbirden sonra okur; Fâtiha'dan sonra birinci rek'atta Kâf, ikinci rek'atta da Kamer sûresini okur.

İkinci rek'attaki zâid (fazla) tekbirler beş tanedirKıyam ve rükû tekbirleri bunların dışındadırİkinci rek'atın tekbirleri arasında da birinci rek'atın tekbirleri arasında okuduğu duayı okumalıdırNamazdan sonra da aralarında oturulan iki hutbe irâd etmelidirBayram namazını kaçıran kimse, namazını kaza etmelidir.

G) Bir koç kurban etmelidir.

Hazret-i Peygamber, boynuzlu iki koç kurban etmiştirBunları bizzat mübarek elleriyle kesmiş ve keserken de şöyle buyurmuştur: 'Allah'ın ismiyle kesiyorumO herşeyden yücedirBu kurban, 'benim ve kurban kesmeye gücü yetmeyen ümmetlerimin kurbanıdır'248

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Zilhicce hilâlini gören kimse, eğer kurban kesmeye niyet etmişse, artık o andan itibaren tüylerinden ve tırnaklarından birşey kesmesin249

Hazret-i Peygamber zamanında kişi bütün aile bireyleri hesabına bir koyun kurban eder; bundan hem kendileri yer, hem de yedirirlerdi.

Kişi kurban etinden üç gün ve daha fazla müddetle yiyebilirİslâm'ın başlangıcında üç günden fazla yenilmemesi yasağı vârid olmuşsa da sonradan daha fazla bekletmeye ruhsat verilmiştir250

Süfyân es-Sevrî 'Ramazan bayramından sonra oniki rek'at, kurban bayramından sonra da altı rek'at namaz kılmak müstehabdır' buyurmuş ve aynı zamanda bu namazın sünnet olduğunu da belirtmiştir251

2. Teravih Namazı

Teravih namazı, yirmi rek'attırBu yirmi rek'atın nasıl kılındığı herkesçe bilinmektedirTeravih namazı -her ne kadar fazilet bakımından iki bayram namazından eksik olmakla birlikte sünnet-i müekkede'dirTeravih namazının cemaatle mi yoksa tek başına mı edâ edilmesinin daha efdâl olduğu hususunda ihtilâf vardırHazret-i Peygamber iki veya üç gece çıkıp, teravih namazını cemaatle kıldırmışsa da, sonraki gecelerde çıkmamıştırÇıkmamasının sebebini de şöyle izah etmiştir:

Teravih namazının size vâcib olmasından korktuğum için dışarı çıkmadım252

Hazret-i Ömer, vahyin sona ermesiyle artık farz olmayacağından emin olduğu için, halkı, teravih namazını cemaatle kılmaya teşvik etmiştirişaret etmektedir; çünkü sahih bir hadîste Hazret-i Peygamber'in ne bayram namazından evvel ve ne de sonra sünnet kılmadığı kaydedilmektedir.

Bazıları 'Hazret-i Ömer cemaatle kıldırdığı için, teravih namazının cemaatle kılınması tek başına kılınmasından daha efdâldirBir de cemaatte bereket vardırFarz namazlardaki cemaatin fazileti diğer namazlardaki cemaat için de delil teşkil eder.

Diğer taraftan insan tek başına namaz kılarken çoğu zaman gevşeklik gösterirFakat cemaati gördüğü zaman neşelenir' demişlerdir. Bazıları da 'Teravih namazını tek başına kılmak, cemaatle kılmaktan daha efdâldir; çünkü teravih sünneti, bayram namazları gibi İslâm'ın şiârlarından değildirBu bakımdan teravih namazını Kuşluk ve Tahiyyet'ül-Mescid namazlarına benzetmek daha evlâdırHalbuki bu namazların cemaatle kılınması sözkonusu değildirÂdete göre, bir cemaat camiye birlikte girdikleri halde Tahiyyet'ul-Mescid'i cemaatle kılmazlar' demişlerdir.

Teravih namazının tek başına kılınmasının daha efdâl olduğuna Rasûlüllah'ın şu hadîsi delil getirilmiştir:

Kişinin, evinde kıldığı nafile namazın camide kıldığı nafile namaza olan üstünlüğü, tıpkı camide cemaatla kılınan farz namazın evde tek başına kılınan farza olan üstünlüğü gibidir253

Benim bu camimde kılınan bir namaz, başka camilerde kılınan yüz namazdan daha efdâldir. (Mekke'deki) Mescid-i Harâm'da kılınan bir namaz da benim camimde kılınan bin namazdan daha üstündürBütün bunlardan daha üstünü kişinin evinin bir köşesinde yalnızca Allahü teâlâ'nın bileceği şekilde kıldığı iki rek'at namazdır254

Bunun hikmeti şudur: Cemaatla yapılan ibâdete çoğu zaman riyâ karışması ihtimâli vardır; fakat tenha yerlerde insan böyle bir felâketten emindirİşte teravih namazının cemaatla veya münferiden (tek başına) kılınması hususunda bunlar söylenmiştir.

En geçerli fetvaya göre teravih namazının cemaatla kılınması daha efdâldir; nitekim Hazret-i Ömer de böyle yapmıştırBazı nafilelerin cemaatla edâ edilmeleri meşru kılınmıştırTeravih namazı da açıkça edâ edilmesi gereken dinî şiârlardandırCemaatteki riyâya ve tek başına kılınan namazdaki tembelliğe gelince, bu cemaat ruhunun faziletine bakmaktan uzaklaşmak demek olurBu delili ileri süren kimse, şöyle demiş gibidir: 'Cemaatle kılınan namaz, tembellikle terkedilmesinden daha hayırlıdırİhlâs ise, her zaman için riyadan hayırlıdır'.

Sözgelimi bir zat vardır ki teravihi tek başına kıldığı zaman tembellik göstermez; cemaate iştirak ettiği zaman da, riyâkarlık yapmazAcaba bu adam için, bu iki hareketten hangisi daha efdâldir? Bu durumda cemaat bereketiyle artan ihlâs ile tenha yerlerde sağlanan kalp huzuru arasında düşünmek, birisinin diğerinden üstünlüğünü savunmak hususunda tereddüd etmek gerekir.

Müstehab olan şeylerden biri de, Ramazan ayının ikinci yarısında vitir namazının son rek'atında, rükûdan sonra Kunut duâsını okumaktır.

3. Receb Namazı

Hazret-i Peygamber'den müsned olarak şöyle rivâyet edilmektedir:

Bir kimse Receb ayının birinci perşembesinde oruç tutup aynı gün akşam ile yatsı arasında iki rek'atta bir selâm vermek ve her rek'atında Fâtiha sûresini bir defa, Kadir sûresini üç ve İhlâs sûresini de oniki defa okuyup namazdan sonra yetmiş defa salavât-ı şerîfe getirir ve daha sonra da 'Yâ rabbi! Ümmî peygamberin Muhammed'e ve onun âline rahmet deryâlarını coştur!' duasını okuyarak secdeye kapanır ve secde halinde de yetmiş defa 'Sübbûhun Kuddûsün Rabb'ul-melâiketi ve'r-Rûh' dedikten sonra başını kaldırıp yetmiş defa da 'Ey rabbim! Affeyle, rahmet eyle ve bildiklerinden vazgeç; çünkü en keremli ve en gâlib olan sensin' derse ve arkasından da ikinci bir secde daha yapıp, birinci secdede okuduklarını bunda da okuduktan sonra dileğini Allah'tan isterse, istedikleri kendisine verilirÇünkü Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Bu namazı kılan kimsenin denizin köpükleri, kumların taneleri, dağların ağırlığı, ağaçların yaprakları kadar günahı olsa Allahü teâlâ onu affedecek ve bu kişi kıyâmet gününde ateşe müstehak olan yakınlarından yediyüz kişiye şefaat edecektir'255

Bu namaz, müstehab namazlardandırBu müstehab namazı Nafileler bölümünde zikretmiştikBu namaz, mertebesi teravih ve bayram namazlarından aşağı olmakla birlikte tıpkı onlar gibi, senelerin tekrarı ile tekrarlanan bir namazdırBu namazın hadîs ahad yoluyla nakledildiği için mertebesi diğerlerinden daha aşağıdır; fakat ben Kudüslülerin istisnasız bu namaza devam ettiklerini ve bu namazın terkedilmesine müsamaha göstermediklerini gördüm; bundan dolayı buradada zikretmeyi uygun buldum.

4. Şaban Namazı

Şaban'ın onbeşinci gecesinde yüz rek'at namaz kılınırBu namazı kılan kişi her iki rek'atta bir selâm verirHer rek'atta Fâtiha'dan sonra onbir İhlâs-ı Şerîf okurDilerse on rek'at da kılabilirO zaman her rek'atta Fâtiha’dan sonra yüz İhlâs-ı Şerîf okurBu namaz da müstehab namazlar grubuna dâhildirSelef, bu namaza hayır namazı adını verirlerdiSelef bu namazı kılmak için bir araya gelir ve çoğu zaman da cemaatle edâ ederlerdi.

Hasan-ı Basrî'nin şöyle dediği rivâyet edilir: Hazret-i Peygamber'in sahabilerinden otuz tanesi bana şöyle demişlerdir:

Bu gecede bu namazı kılan kimseye, Allahü teâlâ yetmiş defa nazar ederHer nazar ile de onun yetmiş ihtiyacını giderir ki bu ihtiyaçların en azı affedilmektir256

244) Irâkî bu hadîse rastlamadığını söylemistir. Ayrıca bkz. Zebîdî, III/382

245) Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

246) Buhârî ve Müslim, (Ümmü Atiyye'den)

247) İmâm-ı Şâfiî, (Ebû'l-Hüveylis'den mürsel olarak)

248) Buhârî ve Müslim (Enes'den) . Ancak ikisinde de 'Bu kurban benim ve kurban kesmeye gücü yetmeyen ümmetlerimin kurbanıdır' ilâvesi yoktur.

249) Müslim, (Ümmü Seleme'den)

250) Tirmizî ve İbn Mâce, (hasen-sahih bir senedle)

251) Irâkî bunun sünnet olduğu hususunun asılsızlığına

252) Buhârî ve Müslim, (Hazret-i Âişe'den)

253) Âdem b. Ebî İyaz, (Zümre b. Habib'den mürsel olarak) ; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, (Zümre b. Habib'den mevkûf olarak)

254) Ebû Şeyh, Enes'den şöyle rivâyet eder: 'Mescidimde kılınan bir namaz onbin namaza bedeldir; harem-i şerifte kılınan bir namaz yüzbin namaza, hududlardaki namazsa iki milyon namaza bedeldir, Bütün bunlardan daha fazlası, kişinin gece yarısı evinde, Allah rızası için kıldığı iki rek'at namazdır'. Hadîsin senedinde zaaf vardır.

255) Rezin, (Bu hadîsin uydurma olduğu söylenmiştir. )

256) İbn Mâce, (Hazret-i Ali'den zayıf bir senedle) ; Irâkî'ye göre bu hadîsin aslı yoktur.

4-9

Vakitlerle İlgisi Olmayıp Ârızî Sebeplerle Alâkalı Olan Nafile Namazlardır.

Bunlar dokuz kısma ayrılır:

1Husuf (güneş tutulması) namazı,

2- Küsuf (ay tutulması) namazı,

3- İstiska (yağmur isteme) namazı,

4- Tahiyyet'ül-Mescid namazı,

5- Abdestten sonra kılınan iki rek'at namaz,

6- Ezan ile kâmet arasında kılınan iki rek'at namaz,

7- Evden çıkmadan önce kılınan iki rek'at namaz,

8- Eve girildiğinde kılınan iki rek'at namaz ve

9- Benzerleri.

Biz şu anda aklımızda bulunanları zikredelim.

1. Husuf ve Küsuf Namazı

Hazret-i Peygamber şöyle buyuruyor:

Güneş ve ay, Allah'ın (varlığına delâlet eden) ayetlerden iki ayettir ve hiç kimsenin ölümü ya da hayatı (doğumu) için tutulmazlarBinanenaleyh güneş ve ayın tutulduğunu gördüğünüzde, derhal Allahü teâlâ'nın zikrine ve namaz kılmaya koşup, O'na ilticâ ediniz257

Hazret-i Peygamber'in oğlu İbrahim vefat ettiği zaman güneş tutulmuştuHazret-i Peygamber yukarıdaki sözleri halkın 'Güneş, İbrahim'in ölümü için tutuldu' şeklindeki iddiâlarını yalanlamak için söylemişti258

Kılınış Şekli ve Vakti

Bu namazın kılmış şekli şöyledir: İster kerahet vaktinde, isterse de dışında olsun, güneş tutulduğu zaman, 'es-Salâtu câmiatun' diye bağırılırBunun üzerine halk camiye toplanıp imamla birlikte iki rek'at namaz kılarBu iki rek'atın her birinde iki rükû vardırBirinci rükû ikincisinden daha uzundurGüneş tutulduğu için kılındığından kıraati (okuyuşu) gizlidirBirincisinde Fâtiha ile Bakara sûreleri, ikincisinde Fâtiha ile Âl-i İmrân sûreleri, üçüncüsünde Fâtiha ile Nisâ ve dördüncüsünde de Fâtiha ile Mâide sûreleri okunurHer kıyamda sadece Fâtiha okumak kâfi olduğu gibi kısa sûrelerin okunmasında da beis yokturNamazı uzatmaktaki gâye; güneş açılıncaya kadar devam etmesidirBirinci rükûda yüz ayet kadar, ikincide seksen, üçüncüde yetmiş ve dördüncüde elli ayet kadar tesbih okunmalı, secdeler de her rek'atın rükûu kadar olmalıdırNamazdan sonra, aralarında oturulan iki hutbe okunurİmâm efendi, hutbelerinde cemaati sadakaya, köle âzâd etmeye ve tevbeye teşvik etmelidirAy tutulduğu zaman da böyle yapmalıdırAncak ay tutulması geceleyin vâki olduğu için küsuf namazının kıraati seslidir.

Husuf namazının vakti, güneşin tutulmasından açılmasına kadardırGüneş, tutulu olarak batarsa, bu namazın vakti de çıkmış olurAy tutulması namazının vakti de güneşin doğuşuyla sona erer; çünkü güneş çıkınca gecenin saltanatı son bulurFakat ay, tutulu olarak batarsa namazının vakti geçmiş sayılmaz; çünkü gece ayın saltanat zamanıdırEğer namaz esnasında güneş ve ay açılırsa, namazı hafifleterek çabucak tamamlamalıdır.

İmama ikinci rükuda yetişen kimse o rek'ata yetişmemiş sayılır; çünkü esas olan birinci rükûdur.

2. Yağmur Namazı

Nehirler kuruyup yağmurlar kesildiğinde veya kuyulardaki sular çekildiğinde, imama (devlet başkanına) düşen, önce herkese üç gün oruç tutmayı emretmesidirBununla birlikte halk güçleri yettiğince sadaka vermeli, zulümle alınan malları sahiplerine iâde edip günahlarına tevbe etmelidirBunlar yapıldıktan sonra dördüncü günde İmâm (devlet başkanı) ve halk, yanlarında ihtiyarlar, kadın ve çocuklar olduğu halde süslü ve en güzel elbiselerin giyildiği bayram namazının aksine yırtık pırtık elbiseler içinde, tevazuyla sahraya çıkmalıdırlar.

'Hayvanlar da insanlar gibi yağmura muhtaç oldukları için, onların da insanlarla birlikte sahraya çıkarılması müstehabdır' denilmiştir.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Eğer emzikli çocuklar, kamburlaşmış ihtiyarlar ve yayılan hayvanlar olmasaydı, üzerinize oluk gibi azap dökülecekti259

Eğer zımmîler (gayr-i müslim vatandaşlar) alâmet-i fârikalarını takınarak toplantıya iştirâk ederlerse menolunmazlar.

İnsanlar sahranın geniş musallasında toplandıkları zaman, birisi es-Salâtu câmiatun (Namaz, cemaatla kılınacaktır!) diye bağırırBundan sonra İmâm, tıpkı bayram namazı gibi ancak tekbirsiz olarak iki rek'at namaz kıldırırNamazdan sonra iki hutbe irâd edip hutbeler arasında da hafif bir oturuş yaparHutbelerin ağırlık noktasını af talebi teşkil etmelidirİmâm, ikinci hutbenin ortasında, sırtını cemaata çevirip kıbleye yönelmeli ve bu sırada abasını halin değiştirilmesine tefâulen değiştirmelidir.

Nitekim aşağıya, sağ tarafını sola, sol tarafını da sağ tarafına getirir; cemaat de onun gibi yaparBütün bunlar yapılırken gizlice duaya devam etmelidirlerDaha sonra İmâm tekrar cemaata dönerek hutbesini tamamlarHalk, ters giydikleri elbiselerini yatacakları zamana kadar çıkarmamalıdırİmâm şöyle dua eder:

Ey Allahım! Sen bize duâ etmemizi emretmiş ve yaptığımız duayı da kabul etmeyi va'detmiştinİşte biz senin emrine uyarak dua ettikSen de va'dettiğin gibi kabul eyleYâ rabb! İşlediğimiz günahları affeyleSulanmak ve rızkımızın genişlemesi hususundaki dualarımızı kabul eyle!

Sahraya çıkmazdan evvelki üç günlük hazırlık devresinde kılınan namazlardan sonra dua etmekte de hiçbir beis yokturYağmur için yapılan bu duanın tevbe etmek, zulümle alman nesneleri iâde etmek ve benzerleri gibi birtakım edepleri ve bâtınî şartları vardırBütün bunlar inşaallah Kitab'ud Da'avât'ta anlatılacaktır.

3. Cenaze Namazı

Cenaze namazının keyfiyeti, meşhur ve mâlûmdurCenaze hususundaki en kapsayıcı dua, sahih bir hadîste Avf bMâlik'ten rivâyet edilen duadırAvf bMalik şöyle demiştir: Hazret-i Peygamber bir cenaze namazında şu duayı yapmışlardır:

Ey Allahım! Ona mağfiret ve rahmet eyleOnu âfiyete kavuşturup affeyleOnun yerini güzel kıl (onu iyi bir şekilde misafir et) ve genişletOnu su, kar ve dolu ile yıkaBeyaz elbisenin kirden temizlenmesi gibi, onu günahlarından temizleOna evinden daha hayırlı bir ev, eşinden daha hayırlı bir eş ihsân eyleOnu cennete dâhil et; kabir ve ateş azabından koru260

Hatta (bu hararetli duadan ötürü) Avf bMâlik 'O ölünün yerinde olmayı temenni ettim' demiştir.

Cenaze namazının ikinci tekbirine yetişen kişi, kendi nefsinde namazın tertibini gözetmelidirBöyle bir kişi, imamın tekbiriyle birlikte tekbir getirmelidirİmâm selâm verdiğinde tıpkı namaza geç kalan kimsenin yaptığı gibi, yetişemediği tekbiri getirip öyle selâm vermelidirEğer İmâm selâm vermeden evvel, yetişemediği tekbirleri çarçabuk getirip tamamlarsa bu namazda imama uymanın mânâsı kalmamaktadırBu bakımdan bu namazın tekbirleri zâhirî hükümler olup bunların diğer namazların rek'atları yerine kâim ve kabul olunması gerekirİşte her ne kadar nezdimde aksi muhtemel ise de, kuvvetlisi budurCenaze namazının fazileti ve cenazeyi teşyî' hususunda vârid olan hadîsler meşhur ve mâlum oldukları için onları zikrederek sözü uzatmak istemiyoruz.

Cenaze namazının fazileti nasıl büyük olmaz? Çünkü o farz-ı kifâyelerdendirNafile olması ise, ancak başkasının edâ etmesiyle, kendisine vazife olarak tevcih edilmeyen kimse içindirBaşkası tarafından kılındığı için kendisine farz olmadığı halde cenaze namazını kılan kimse farz-ı kifâyenin faziletini elde ederÇünkü namaza iştirak edenler bu farz-ı kifâyeyi edâ edip diğer müslümanları bunun günahından kurtarmışlardırBu bakımdan bu namaz, herhangi bir kimseden bir farzı kaldırmayan bir nafile namaz gibi değildir.

Dua ve himmetlerin çokluğuyla bereketlenmesi için, cenaze namazında cemaatin çok olmasını istemek müstehabdırÇünkü kalabalık bir cemaatte, duası Allah nezdinde kabul olunan kimselerin bulunması ihtimâli daha büyüktürKureyb şöyle anlatıyor: Oğlu öldüğünde İbn-i Abbâs bana 'Ey Kureyb! Çık bak bakalım, cemaat toplanmış mı?' dediBu emir üzerine çıkıp baktığımda cemaatin toplanmış olduğunu gördümDönüp kendisine cemaatin toplandığım haber verdiğim zaman bana 'Acaba kırk kişi kadar var mı?' diye sorduBen de 'evet' dedimBunun üzerine yakınlarına 'O halde cenazeyi çıkarınız' diyerek sözlerine şöyle devam etti:

'Ben Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğunu işittim:

Ölen bir müslümanın cenaze namazına Allah'a ortak koşmayan kırk kişi iştirâk ederse, Allahü teâlâ onların o kişi hakkındaki şefaatlarını kabul eder261

Cenazeyi teşyî' eden kimse, kabristana vardığı zaman (veya kabristana ilk girdiği zaman) şöyle demelidir:

Ey bu memleketin müslüman ve Mü'min ahalisi! Allah'ın selâmı sizin üzerinize olsunAllah, buraya daha önce gelenlerimizi ve sonradan gelecek olanlarımızı rahmetine nâil eylesinAllahü teâlâ dilediğinde biz de size yetişeceğiz.

Mezarlıktan, ölü defnedilmezden önce ayrılmaması evlâdırÖlü mezara konulduğu zaman, birisi kalkıp şöyle der:

Ey Allahım! Senin kulun nihayet sana vardıOna şefkat ve rahmet eyleEy Allahım! Onun yerini genişletOnun ruhuna gök kapılarını aç ve kendisini nezdinde güzel bir şekilde kabul eyleEy Allahım! Eğer o iyiyse, iyiliklerini artır; kötüyse de kusurlarını affeyle!

4. Tahiyyet'ül-Mescid

Bu namaz, iki rek'at veya daha fazla kılmabilirBu niyetle namaz kılmak sünnet-i müekkede'dirCum'a günü hutbe okurken imamı dinlemek şiddetle vâcib olduğu halde hutbe esnasında (Şâfiî'ye göre) camiye girenin boynundan bu namaz sâkıt olmazCamiye giren kişi farz namaza dursa veya geçmiş bir namazı kaza etse bununla cami hediyesini yerine getirmiş ve bundan elde edilen sevabı da kazanmış olurÇünkü bu namazdan gaye, kulun mâbede ilk girdiği zaman, mâbede mahsus bir ibâdet yapmasıdırYukarıda söylediğimiz namazlardan birini kılmakla caminin hakkını da edâ etmiş olurİşte bu sırra binaendir ki camiye abdestsiz olarak girmek mekruhturEğer camiye bir kapısından girip öbür kapısından çıkmak veya oturmak için abdestsiz giriyorsa şöyle demelidir: 'Sübhânallâhi ve'l-hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber'.

Bu duayı dört defa tekrar etmek lâzımdırDenildiğine göre bu duayı dört defa okumak, fazilet bakımından iki rek'at namaza denktir.

Şâfiî mezhebine göre kerahet vakitlerinde tahiyyet'ül-mescid namazı kılmak mekruh değildirKerahet vakitleri şunlardır: İkindi namazından güneş batıncaya ve sabah namazından güneş bir mızrak boyu yükselinceye kadar geçen zaman; zevâl vakti; güneşin doğuş ve batış ânı.

Tahiyyet-ül-Mescid'in kerâhet vaktinde mekruh olmaması şu rivâyete dayanmaktadır:

Hazret-i Peygamber bir ikindi namazından sonra iki rek'at namaz kıldıBunun üzerine kendisine 'Sen bizi bu vakitte namaz kılmaktan menetmedin mi?' diye sorulduHazret-i Peygamber de 'Bu iki rek'at, öğle namazından sonra kılageldiğim sünnet idiGelen heyetle meşgul olduğum için kılamamıştım' karşılığını verdi262

a) Kerahet vakitlerinde yalnızca sebebi olmayan namazların kılınması mekruhturNafile namazların kaza edilmesi, sebeplerin en zayıfıdır. (Buna rağmen Hazret-i Peygamber kerahet vaktinde bu sebebe dayanarak iki rek'at namaz kılmıştır) Nafilelerin kaza edilip edilmemesi hususunda âlimler ihtilâf etmiştirGeçmiş nafilenin benzeri kılındığı zaman, acaba bu, o nafilenin kazası olur mu diye tereddüt edilmektedirMadem ki kerahet vakitlerinden, en zayıf sebeple dahi kerahiyet hükmü ortadan kalkıyor, o halde camiye girmekle de ki bu kuvvetli bir sebeptir kerahet ortadan kalkarBu sırra binaen eğer cenaze hazırsa namazı kerahet vaktinde kılmabilirKerahet vakitlerinde güneş tutulması ve yağmur namazı da kılınır; çünkü bu namazların birçok sebepleri vardır.

b) Nafile namazların da kaza edilebilmesidir; çünkü Hazret-i Peygamber geçmiş nafilesini kaza etmiştirRasûlüllah'ın bu fiili, bizim için en güzel bir örnektir.

Hazret-i Âişe şöyle buyurmaktadır:

Hazret-i Peygamber çok uykusu geldiği veya hasta olduğu için, geceleyin kalkıp teheccüd namazını kılamazsa, o günün erken saatlerinde oniki rek'at namaz kılardı263

Âlimler şöyle demişlerdir: Namazda olduğu için müezzinin sesini işittiği halde gereken cevabı veremeyen kimse, selâm verdiği zaman, verilmesi gereken cevapları kaza etmelidir. (Ezanı müezzinin okuduğu gibi tekrarlamak; ancak Hayya ale's-salâh ve Hayya ale'l felâh'a karşılık Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh deme göre Rasûlüllah bu iki rek'atı ikindiden önce kılıyordu; fakat gelen elçilerle meşgul olduğu için ikindiden sonra kazâ etmiştir. (Bu rivâyet, mevzuya daha uygundur) Müezzin ezanı bitirmiş ve sükût etmişse bile böyle yapmalıdırBu bakımdan 'Sonradan kılınan sünnet terkedilen sünnetin kazası değil, ancak onun benzeri bir namazdırO halde sünnet kaza edilemez' diye iddiâ eden kimsenin bu iddiâsının mânâsız olduğu anlaşılmaktadırZira eğer onun iddiâ ettiği gibi olsaydı, Hazret-i Peygamber kerahet vaktinde sünnet kılmazdı. (Bu vakitte kılmış olduğu namazın, geçmiş sünnetin kazası olduğu anlaşılmıştı. Bu fetvâ, Şâfiî mezhebine göredir) .

Evet bir kimsenin devam ettiği bir virdi (ibadeti) varsa, herhangi bir özürden dolayı yerine getirememesi onun bu virdi terketmesine sebep olmamalıdırAksine bu virdini başka bir vakitte kaza etmelidir ki, nefsi ikinci bir defa terketmeye meyledip kolayına kaçmasın! Nefisle mücâhede bir haktır.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allah nezdinde amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır264

Hazret-i Peygamber, bu sözüyle amelin devamlılığında gevşeklik göstermemenin daha uygun olduğunu kasdetmektedir.

Hazret-i Âişe Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir:

Kim devamlı yapmakta olduğu bir ibadeti usanarak terkederse, Allahü teâlâ ona buğzeder265

Bu bakımdan her müslüman bu tehdide mâruz kalmamaya dikkat etmelidirBu hadîsin tahkîki şöyledir: Kişi, ibadetini Allahü teâlâ kendisine buğzettiği için usanarak terketmektedirEğer Allah'ın buğzu ve uzaklaştırması olmasaydı, bu kişiye tembellik ve usanç musallat olmazdı266

5. Abdest Namazı

Abdestten sonra kılınan iki rek'atlık namaz mûstehabdırÇünkü abdest almak Allah'a yaklaştırıcı bir ibadettir; hedefi ise namazdırAbdestsizlik ârızdır ve çoğu zaman abdest, daha namaz kılınmadan önce bozulurBöylece abdest için sarfedilen çaba onunla bir namaz kılınmadığı için boşa gitmiş olurBu bakımdan abdestten sonra ara vermeksizin iki rek'at namaz kılmak abdestin boşa gitmeyerek hedefine varması demektirBu durum Hazret-i Bilâl'in hadîsiyle sâbittir.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Cennete girdiğimde Bilâl'in orada olduğunu gördüm. (Uyandığımda) ona 'Ey Bilâl! Hangi amelin sayesinde benden evvel cennete gittin?' diye sordum'Bilmiyorum, ancak her aldığım abdestten sonra iki rek'at namaz kılıyorum' dedi267

6. Tahiyyet'ül-Menzil

Bu, kişinin evine girdiği ve evinden çıkacağı zaman kıldığı iki rek'at namazdır.

Ebû HüreyreHazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet ediyor:

Evinden çıkmaya niyet ettiğinde iki rek'at namaz kılBu seni kötü çıkıştan korurEvine girdiğin zaman da iki rek'at namaz kılBu da seni kötü girişten korur268

(Dinen) kıymeti olup başlatılan her manevî iş de bu namazı kılmak bakımından tıpkı evden çıkış ve giriş gibidirİşte bu sırra binaendir ki hadîste İhrama girerken, sefere başlarken ve seferden dönerken ve bir de eve girmezden evvel camide iki rek'at namaz kılınsın'269 buyrulmuştur.

Bütün bunlar, Hazret-i Peygamber'in fiiliyle sâbittir.

Salihlerden bazıları, yemek yedikleri ve su içtikleri zaman, kalkar iki rek'at namaz kılarlardıAynı şekilde her yapılan işten sonra da mutlaka namaz kılarlardıHerşeyin başında Allah'ın zikriyle bereketlenmek en uygun harekettirBu da üç mertebeye ayrılır:

aBu mertebelerin birincisi yeme-içme gibi günde birkaç defa tekrar edilirBu bakımdan böyle bir işe Allah'ın ismiyle başlanır.

Hazret-i Peygamber bir hadîsinde şöyle buyurmaktadır:

Önemli bir işin başlangıcında Bismillahirrahmânirrahîm denilmediği takdirde o iş bereketsizdir270

bPek fazla tekerrür etmeyen, ancak esasta çok mühim olan şeyler; nikâh kıymak, nasihat etmek ve müşaverede bulunmak gibi. . . Bu işlere Allah'ın hamdiyle başlamak müstehabdır.

Evlendiren 'Hamd Allah'a, salât ve selâm da Hazret-i Peygamber'e mahsusturKızımı seninle evlendirdim'; nikâhı kabul eden de 'Hamd Allah'a, salât ve selâm da Hazret-i Peygamber'e mahsustur.

Onun nikâhını kabul ettim' demelidir.

Ashâb, tebliğ yaparken nasihat ve istişare ederken önce Allah'a hamdeder ve sonra söze başlardı.

cFazla tekerrür etmeyen, fakat vâki olduğu zaman da devam eden mühim hâdiseler; sefere çıkmak, yeni bir ev satın almak, ihrama girmek gibi. . . Bütün bunlardan evvel iki rek'at namaz kılmak müstehabdırSeferin en azı evden çıkmak ve eve girmektir; çünkü bu da bir nevi yakın sefer sayılır.

7. İstihare Namazı

Bir işi yapmak isteyip, âkıbetini bilmeyen, yapılmasının mı yoksa terkedilmesinin mi daha hayırlı olduğunu kestiremeyen kimseye Hazret-i Peygamber şunları emretmektedir:

İki rek'at namaz kılmalı; birinci rek'atın Fâtiha'sından sonra Kâfirûn sûresini, ikinci rek'atın Fâtihsa'sından sonra da İhlâs sûresini okumalıdırNamazı bitirdikten sonra da şöyle dua etmelidir: 'Ey Allahım! Senden ilmindeki hayrı istiyorum.

Beni kudretinle muktedir yapmanı istiyorumSenin büyük fazlından istiyorum; çünkü senin kudretin vardır, benimse yokturSen bilirsin, bense bilmemGâiblerin en incelerine kadar bilen sensin! Ey Allahım! Eğer şu yapmak istediğim şey dinim, dünyam, âkıbetim, dünya ve âhiret hayatım için hayırlı ise bana takdir eyle ve benim için onda bereket ihsan eyleOnu bana kolaylaştırEğer bu şeyin benim için, dinim, dünyam, âkıbetim, dünya ve âhiret hayatım için hayırsız ise onu benden, beni de ondan uzaklaştırBana hayır nerede ise onu takdir eyleÇünkü sen herşeye kâdirsin'271

Bu hadîsi, Câbir bAbdullah rivâyet etmiş ve şöyle demiştir: 'Hazret-i Peygamber, bize Kur'ân sûrelerini öğrettiği gibi her işimizde de istihareyi öğretirdi'.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Biriniz herhangi birşey yapmak istediği zaman, iki rek'at namaz kılsın ve sonra da yapacağı şeyi düşünerek zikrettiğimiz duayı okusun. (Böylece yapılıp yapılmamasmdan hangisi hayırlı ise ona teşvik olunacaktır. )

8. Hâcet Namazı

Sıkışan, din ve dünyasının ıslahı hususunda aşılması güç birşeyle karşılaşan, hâcet namazı kılsın; çünkü Vüheyb bel-Verd'den272 şöyle rivâyet edilir: Böyle bir kişi oniki rek'at namaz kılıp, her rek'atında Fâtiha, Âyet'el-Kürsî ve İhlâs sûresini okumalı ve namazdan sonra da secdeye kapanarak şöyle demelidir:

'Sahip olduğu izzetle hükümran olan, şefkat yüzünü cömertçe gösteren ve keremde bulunan, ilmiyle herşeyi şaşmaz bir şekilde sayan ve hepsinin adedini bilen, kendisinden başka tesbihe lâyık bir varlık bulunmayan, minnet ve fazilet sahibi; izzet ve keremin mâliki olan, yegâne ihsan sahibi Allah, her türlü ortaklık ve eksiklikten münezzehtirEy Rabbim! Arşındaki izzet düğümlerinin ve kitabındaki rahmetin en son mertebelerinin hürmetine; en büyük ismin, en yüce sa'y'in, iyi ve kötülerin geçme imkânına sahip olamadığı tam ve âmm kelimelerin hürmetine sığınarak senden Muhammed'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) ve âlinin üzerine rahmet deryalarını coşturmanı isterim'Kim bu duadan sonra Allah'tan meşrû birşey isterse, isteği kabul olunur.

Vüheyb şöyle buyurmuştur: "Ashâbdan gelen bir haberde 'Sakın bu duayı sefihlere öğretmeyiniz; çünkü isyanla onu kötüye kullanabilirler' denilmektedir"273

9. Tesbih Namazı

Bu namaz müstakil olarak rivâyet edilmiştir; vakti ve sebebi yokturHaftada bir veya ayda bir defa kılmak müstehabdır.

İkrimeİbn-i Abbâs'tan şöyle rivâyet ediyor:

Hazret-i Peygamber birgün amcası Abbas bAbdülmuttalib'e şunları söyledi: 'Ey amca! Sana birşey vereyim mi? (Öğreteyim mi?) Sana birşey vereyim mi? Sana birşey vereyim mi? Bunu yaptığın takdirde Allah, başından sonuna kadar; eski yeni kasden ve yanlışlıkla yaptığın, gizli açık günahlarını affeder. Dört rek'at namaz kılacak ve her rek'atında Fâtiha ile bir sûre okuyacaksınBirinci rek'atın kıraatini bitirdiğin zaman rükûa varmadan onbeş defa 'Sübhânallâhi ve'l-hamdü lillâhî velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber' diyeceksin. Sonra bu tesbihi rükûda on defa, rükûdan kalktığında on defa, birinci secdede on defa, iki secde arasında on defa, ikinci secde de on defa ve ikinci secdeden kalkarken de on defa tekrarlayacak; her rek'atta yetmişbeş defa olmak üzere dört rek'atı da böyle kılacaksınEğer gücün yetiyorsa bunu hergün kıl! Buna gücün yetmiyorsa her cum'ada bir, buna da gücün yetmiyorsa ayda bir eğer buna da gücün yetmiyorsa senede bir defa kıl'274

Başka bir rivâyette de şöyle denilmektedir:

Kişi namazın başlangıcında Sübhâneke duasını okuduktan sonra Fâtiha'yı okumadan önce- (biraz evvel zikrettiğimiz) tesbihi onbeş defa okuyacaktırFâtiha'dan sonra on defa, geri kalanı da (daha önce söylediğimiz gibi) onar defa okuyacaktırFakat birinci rek'atın tahiyyatına otururken okumayacaktır.

Bu şekil daha iyidir; İbn-i Mübârek de bunu tercih etmiştirİki rivâyetin toplamından üçyüz tesbih meydana gelirBu namazı gündüz kıldığında bir, geceleyin kıldığındaysa iki selâmla tamamlaması daha iyidir.

Çünkü bir hadîste şöyle buyurulmaktadır:

Gece namazları ikişer rek'at kılınır275

Eğer tesbihten sonra 'Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil-azîm' derse daha güzel olur; çünkü hadîsin bazı rivâyetlerinde böyle denilmesi yolunda emirler vardır.

Hazret-i Peygamber'den rivâyet edilen namazlar işte bunlardırBu namazların kerahet vakitlerinde kılınması müstehab değildirAncak tahiyyet'ül-mescid namazı, (daha önce de söylediğimiz gibi) bu vakitlerde de kılınabilirTahiyyet'ül-mescid'den sonra zikrettiğimiz abdest, sefer, evden çıkma ve istihare namazlarının kerahet vaktinde kılınmaları ise müstehab değildir; çünkü bu vakitlerde namaz kılınması kuvvetli bir şekilde yasaklanmıştır, Bu namazlar, sebepleri zayıf olduğu için küsuf, yağmur ve tahiyyet'ül-mescid namazları derecesine yetişemezler.

Bazı mutasavvıfları gördüm ki, kerâhet vakitlerinde iki rek'at abdest sünnetini kılıyorlardıOnların bu hareketi, hakikatten çok uzaktır; çünkü abdest hiçbir zaman namazın sebebi olamazAksine namaz abdestin sebebidirBu bakımdan namaz kılınması için abdest almak uygun olduğu halde abdest alındığı için namaz kılmak uygun değildirHer abdesti bozulan kerâhet vaktinde namaz kılmak isterse, abdest alıp namaz kılmasından başka çıkar yol olamazBu durumda da kerâhetin herhangi bir mânâsı kalmamış olurTahiyyet'ul-Mescid'in iki rek'at sünnetine niyet edildiği gibi abdestin iki rek'at sünnetine niyet etmek uygun değildirAksine abdest aldığı zaman bu namazı tatavvu olarak kılacaktır ki abdesti namazsız kalmasınNitekim Hazret-i Bilâl de böyle yapardıBu bakımdan abdestten sonra kılınan iki rek'at, mücerred tatavvu namazdırAncak abdestten sonra kılınırHazret-i Bilâl'in hadîsi, abdestin de güneş tutulması ve tahiyyet'ul-mescid gibi, namazın sebebi olduğuna delâlet etmez ki 'Abdestin iki rek'atı' diye niyet edilsin.

Bu bakımdan abdeste namazla niyet etmek muhal olur; namaza abdestle niyet etmek daha uygundurAbdestinde 'Namazım için abdest alıyorum' ve namazında da 'Abdest aldığım için namaz kılıyorum' demesi asla intizamlı bir söz olamazAbdestini kerâhet vaktinde dahi namazsız bırakmamak isteyen kimse, eğer zimmetinde herhangi bir sebepten dolayı sıhhatinde tereddüt ettiği bir namazı kazaya niyet etmek sûretiyle kerahet vaktinde de abdest namazını kılabilirÇünkü farz namazların kazalarını kerahet vaktinde kılmak mekruh değildirAma bu vakitlerde sebepsiz sünnetlere niyet etmenin hiçbir mânâsı yoktur:

Kerâhet vakitlerinde sebepsiz namazların yasak olmasında üç mühim sır vardır:

1Güneşe tapanlara benzemekten kaçınmak,

2Şeytanların yayılmasından sakınmak; zira Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Güneş, beraberinde şeytanın boynuzu da olduğu halde çıkarDoğduğunde boynuz beraberindedirYükseldiği zaman ondan ayrılırTam göğün ortasına geldiği zaman tekrar birleşirBatıya doğru kaydığında ayrılır; batışı dolayısıyla ışığı azalmaya başladığında yine birleşirBatınca tekrar ayrılır276

Hazret-i Peygamber böyle buyurmak sûretiyle bu vakitlerde namaz kılmayı yasaklamış ve aynı zamanda yasaklamanın illetine de dikkat çekmiştir.

3Âhiret yolunun yolcuları bütün vakitlerde namazlara kesintisiz devam etmek isterlerHalbuki aynı ibadete kesintisiz olarak devam etmek usanç verirFakat insan bu ibadetten bir zaman için menedilirse yeniden canlanır ve o ibadete karşı iştiyâkı artarBir de insanoğlunun menedildiği şeye karşı hırslı olduğu da bir gerçektirBu bakımdan namazın bu vakitlerde yasaklanması, âhiret yolcularını ziyadesiyle teşvik etmekte, vaktin bitmesini ve namaza yeniden başlamayı dört gözle beklemelerini sağlamaktadırO halde bu vakitler, devamlı namaz kılmaktan usanılmaması için tesbih ve istiğfar ile ihya edilmeye tahsis edilmiştirBöylece insan ibadetin bir nev'inden diğerine intikal etmek sûretiyle feraha kavuşur; çünkü her yenilikte bir lezzet ve zevk vardırSürekli olarak aynı şeye devam etmek bir ağırlık ve usanç getirmektedirİşte bu sırra binaendir ki kulluk sadece secdeden, rükû veya kıyamdan ibaret kılınmamış; aksine muhtelif ibadetlerle çeşitli amellerden ve ayrı ayrı zikirlerden teşekkül etmiştirKalp onlara intikal ettiğinde her birinden ayrı bir lezzet alır. . . Eğer kişi sürekli olarak aynı şeye devam ederse sonunda mutlaka usanır.

Kerâhet vakitlerinde sünnetlerin kılınmamasının sır ve hikmetleri bu üç mühim sebeple birlikte birçok sebeplerden oluşmaktadır ki, beşer tâkati için bütün bu hikmetlere muttali olmak mümkün değildirAllah ve Rasûlü bu hikmetleri herkesten daha iyi bilirlerBu mühim hikmetler, ancak şeriatça mühim olan kaza, yağmur, güneş tutulması ve tahiyyet'ül-mescid namazları gibi sebeplerden dolayı terkedilebilirSebeplerin zayıfları ise, bu vakitlerdeki yasaklılık hikmetiyle çarpışırOnu kaldırmaması daha uygundurBizce en iyisi budurAllah herkesten daha iyisini bilir.

Kitabu Es'ar'is-Salât ve Mühimmâtihî (Namaz'ın Sırları ve Önemli Meseleleri) adlı bölüm burada sona erdiBunun ardından Allah'ın izniyle- Kitabu Esrar'iz-Zekât (Zekât'ın Sırları) adlı bölüm gelecektirHamd, her türlü eksiklikten münezzeh olan Allah'a mahsusturMahlukâtın en seçkini Hazret-i Muhammed'e, âline ve ashâbına salât ve selâm olsun!

257) Buhârî ve Müslim, (Muğire b. Şu'be'den)

258) Buhârî, el-Edeb, Müslim, (Muğire b. Şu'be'den)

259) Beyhakî, (Ebû Hüreyre'den zayıf bir senedle)

260) Müslim

261) Müslim

262) Buhârî ve Müslim, (Ümmü Seleme'den) Müslim'in diğer bir rivâyetine

263) Müslim

264) Buhârî ve Müslim, (Hazret-i Âişe'den)

265) İbn Sinnî, Riyaz'ul Mutaabbidîn, (Hazret-i Âişe'den mevkuf olarak)

266) Bu, çözülmesi güç olan hükümlerdendirBinaenaleyh burada Zebîdî'nin buyurduğu gibi devir ve teselsüle benzer bir durum vardır.

267) Buhârî ve Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

268) Beyhakî, Şuab'ul-Îman, (Bekir b. Amr'dan)

269) Haraitî, Buhârî ve Müslim

270) Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, İbn Hibbân, (Ebû Hüreyre'den)

271) Buhârî, (Câbir'den) ; İmâm-ı Ahmed bu hadîsin münker olduğunu söylemiştirZebîdî ise, Müslim dışında bütün sünen sahiplerinin bu hadîsi rivâyet ettiklerini söyler.

272) Künyesi Ümeyye veya Ebû Osman olup, KureyşlidirAsıl ismi Abdülvehhab'dırH153 senesinde vefat etmiştir.

273) Sahavî, el-Kavl'ul-Bedi'; Irâkî, Deyremî'nin bu hadîsi Müsned'ül-Firdevs'te çok zayıf iki senedle zikrettiğini rivâyet etmektedirBkzZebîdî, III/470

274) Daha önce geçmişti.

275) Buhârî ve Müslim, (İbn Ömer'den)

276) Nesâî, (Abdullah es-Senabihî'den mürsel ve müteşabih olarak)