İHYÂ-İ ULÛMİ'D-DÎN | NİKÂH ÂDÂBI

 Giriş

Giriş

Hamd Allah'a mahsusturO Allah ki, vehimlerin okları onun beşer tâkatinin dışında bulunan sanatında isabet edecek hedef bulamazO Allah ki, akıllar ancak O'nun sanatından şaşkına dönerlerO Allah ki, O'nun birçok nimetleri kesintisiz olarak âlemler üzerine oluk gibi akmaktadırİsteseler de istemeseler de o nimetler onların üzerine aralıksız akmaktadırSudan insan yaratmak, aralarında neseb bağıyla yakınlık kurmak, Allah'ın en garip lütuflarındandır, O Allah ki, şehvet denilen bir kuvvet vasıtasıyla insanı tohum ekmeye mecbur etmiştirO tohumla onların neslini irâdelerin dışında olduğu halde cebren ve kahren devam ettirmiştirDaha sonra nesep bağının önemini büyüterek ona bir kıymet vermiştirNesep sebebiyle zinayı haram kılmıştırİnsanları zinadan uzaklaştırmak için o fiilin çok kötü bir fiil olduğunu ilân etmiştirZinayı büyük bir suç ve acı bir hâdise olarak nitelendirmiştirİnsanları, bazen emrederek, bazen de teşvik ederek nikaha yöneltmiştirÖlümü kullarına takdir ederek onunla onları kasıp kavuran Allahü teâlâ her türlü eksiklik ve ortaklıktan uzaktırBu takdirden sonra, meni tohumlarını ana rahmine ekip serperek, ondan bir varlık yaratarak, istemedikleri halde cebren ölüm tırpanına düçar kılmıştırBütün bunlar, mukadderat denizlerinin âlemler üzerinde fayda, zarar, hayır şer, çekingenlik, kolaylık, toplama ve yayma açısından ne kadar coşkun olduğuna dair birer uyarı ve ikazdır.

Salât ve selâm; uyarma ve müjdeleme hasletleriyle donatılarak gönderilen Hazret-i Muhammed'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) , onun âli'nin ve ashâbının üzerine olsunHadsiz hesabsız salât onların üzerine olsunYâ rabbî! Onları istenilmeyen hâdiselerden de emin kıl.

Bütün bunlardan sonra bilinsin ki nikâh dine yardım edici, şeytanları zelil düşürücü ve Allah düşmanının önüne gerilmiş, geçilmez ve aşılmaz bir kaledirYine nikâh, peygamberlerin efendisi Hazret-i Muhammed'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) diğer peygamberlere karşı iftihar edeceği ümmetin çoğalmasına biricik sebep ve vesiledir.

Bu bakımdan nikâh, sebepleri araştırmaya, sünnet ve edepleri korumaya, maksat ve ihtiyaçları açıklamaya bölüm ve konuları tertip etmeye en fazla yakışan bir konudur.

Evlenme ahkâmından bilinmesi gereken şeyler üç bölümde açıklanabilir:

Birinci Bölüm: Nikâha teşvik ve nikâhtan sakındırma

İkinci Bölüm: Nikâhta ve nikâh yapanlar arasında gözetilmesi gereken âdâb

Üçüncü Bölüm: Nikâhtan, boşanmaya kadar riayet edilmesi gereken âdâb

12-1

Nikâha Teşvik ve Nikâhtan Sakındırma

Âlimler, nikâhın fazileti hakkında çeşitli görüşlere sâhiptirKimi, nikâhın Allah'a ibadet etmek için bir köşeye çekilmekten daha üstün olduğunu savunmaktadır. Bazıları da nikâhın faziletini itiraf etmekle beraber: 'Eğer şehvet ve nikâha karşı duyduğu iştiyak, halini teşviş edecek derecede değilse, ibadet için bir köşeye çekilmek evlenmekten daha üstündür' demişlerdir.

Başkaları da bu zamanda nikâhı terketmenin daha efdâl olduğunu, fakat kazançların gayr-ı meşrû olmadığı ve kadınların ahlâkları bozulmadığı zamanlarda nikâhın faziletli bir iş olduğunu söylemişlerdirNikâhın hakikati, ancak hakkında vârid olan teşvik edici ve kaçındırıcı hadîsleri önce söylemek, ondan sonra da faydalarını ve tehlikelerini teker teker ele alıp izah etmekle anlaşılırBöylece herhangi bir müslümanın hakkında nikâh mı daha hayırlıdır, nikâhı terketmek mi, onun tehlikelerinden kurtulur mu, yoksa kurtulmaz mı, bütün bunlar da bilinir.

Nikâhı Teşvik

Âyet-i Kerîmeler

İçinizden bekârları, köle ve cariyelerinizden iyileri evlendirin. (Nûr/32)

Bu emri yerine getirmek müslümanlara farzdırKocalarıyla bir daha evlenmelerine mâni olmayın. (Bakara/232)

Bu ayet-i celîle, bir talâkla kocasından ayrılan ve bir kere daha hayatlarını birleştirmek isteyen ve yakınları tarafından engellenen bir hanımın durumunu ele alıp bu engellemeyi yasaklıyor.

Allahü teâlâ peygamberlerin medh u senâsını şöyle yapmaktadır:

Yemin olsun biz senden önce rasûller gönderdik, onlara zevceler ve çocuklar verdik. . . (Ra'd/38)

Allahü teâlâ bu durumlarını onlara bir minnet olarak ve onların faziletli yanları olarak zikretmektedir.

Duâlarında bu durumun olmasını kendinden isteyen veli kullarını da medh u senâ ederek şöyle buyurur

Rabbimiz! Bize gözler sevinci (gönüller açan) eşler ve çocuklar ihsan et, (Furkan/74)

Deniliyor ki; Allahü teâlâ Kur'ân'da ancak evli bulunan (Hazret-i İsâ hariç) peygamberlerini zikretmiştirHatta 'Yahyâ (aleyhisselâm) da evlenmiş, fakat cinsî münasebette bulunmamıştır'.

'Cinsî münâsebette bulunmadığına göre niçin evlendi?' suâline şu cevap verilmiştir'Evlenmenin faziletine erişmek ve sünneti yerine getirmek için evlendi'Başkaları da 'Gözünü haramdan korumak için evlendi' demişlerdir.

Hazret-i İsâ (aleyhisselâm) ise âhir zamanda yere indiği zaman, evlenecek ve çocuğu olacaktır.

Hadîsler

Evlenmek benim sünnetimdirSünnetimden yüzçeviren benden yüzçevirmiştir.

Nikâh benim sünnetimdirBu bakımdan benim ahlâkımı seven, benim sünnetimi sünnet edinsin!1

Evleniniz, çoğalınızÇünkü ben kıyâmet gününde sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar ederimHatta düşük çocuklarla bile. . . 2

Benim sünnetimden uzaklaşan benden değildirMuhakkak ki nikâh benim sünnetimdirÖyleyse beni seven benim sünnetime uysun3

Fakirlik korkusundan evlenmeyi terkeden bizden değildir4

Kudret sahibi olan bir kimse evlensin.

Sizden kim nafaka vermeye (veya cima'a) muktedir ise evlensinÇünkü evlenmek, gözü haramdan daha iyi korurFerci daha (emin bir şekilde) korurGücü nafaka vermeye yetmeyen bir kimse ise, oruç tutsunÇünkü oruç şehveti kırar5

Bu hadîsi şerif işaret eder ki! Nikâhın tergib ve teşvik sebebi, göz ve fercde meydana gelmesinden korkulan fesatlıktır.

Vica, erkeğin yumurtalarının çekilmesinden ibarettirBu çekilmeden sonra erkekliği kaybolurHadîste, oruç sebebiyle ortaya çıkan cinsî zafiyet için kullanılmıştır.

Size dininden ve namusundan emin olduğunuz birisi geldiği zaman, emrinizde bulunan kızı (veya kadını) onunla evlendirinizBunu yapmadığınız takdirde yeryüzünde fitne çıkar ve büyük bir fesad olur6

Bu hadîste nikâhın teşvik edilmesinin sebebi, fesad çıkma korkusudur.

Sadece Allah rızası için evlenen ve evlendiren, Allah'ın velâyetine (korunmasına) lâyık olur7

Evlenen bir kimse, dininin yarısını korumuş olurBu bakımdan dininin diğer yarısı için de Allah'tan korksun8

Bu hadîs de, nikâhın faziletinin Allah'a muhalefetten koruduğu ve fesadın önünde aşılmaz bir kale olduğu için, fazilet olduğuna işarettir: Şöyle ki, kişinin dinini ifsâd eden çoğu zaman tenasül uzvu ile midesidirDemek ki insan evlenmek suretiyle bunların birisinden kurtulmuş olur.

Âdem oğlunun bütün amelleri kesilir (sona erer. ) Ancak üç amel bundan hariçtirOnlardan biri, kendisi için ardından duâ edecek sâlih bir evlat bırakmasıdırBöyle bir nimet, ancak evlenmekle elde edilir.

Ashâb'ın ve Âlimlerin Sözleri

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Nikâhtan ancak iki şey meneder: a) Âcizlik, b) Fâcirlik'.

Böylece Hazret-i Ömer, borcun olmasının, evlenmeye mâni olamayacağını belirtmiş olmakla beraber, nikâha sadece iki çirkin ahlâkın engel olduğunu da belirtmiştir.

İbn-i Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Abidin ibâdeti, ancak evlendiği zaman tamamlanır'.

İhtimal ki, İbn-i Abbâs, evlenmeyi ibadetten saymış ve onun tamamlayıcısı kabul etmiştirFakat hükmünün zahirine bakıldığında şunları murad ettiği anlaşılır: Şehvet gâlip geldiğinde âbidin kalbi ancak evlenmekle selâmet bulurİbâdet de ancak kalbin vesveselerden uzak olmasıyla mükemmelleşirİşte bu sırra binaendir ki İbn-i Abbâsİkrime, Küreyb ve başkaları hizmetkârlarını veya çocuklarını bülûğ çağına vardıkları zaman toplar, onlara 'Eğer evlenmek istiyorsanız sizi evlendireyimÇünkü kul zina ettiği zaman onun kalbinden îman çıkıp gider!' derlerdi.

İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle derdi: 'Eğer ömrümden sadece on gün kalsa yine de evlenmek isterim ki Allah'ın huzuruna bekâr gitmiş olmayayım'.

Muaz bCebel'in vebâ hastalığından iki hanımı öldüKendisi de aynı hastalığı çekmekte olduğu halde 'Beni evlendiriniz; çünkü Allah'ın huzuruna bekâr olarak çıkmak istemiyorum' dedi.

İbn Mes'ûd ile Muaz'ın hareketleri şuna işaret eder ki, onlar şehvetten korunmak için değil, başka fazilet gördükleri için, evlenmeye bu kadar itibar etmişlerdir.

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) çok evlenirdi ve derdi ki: 'Ben ancak çocuk yapmak için evlenirim'Ashâb-ı kirâmdan biri, herşeyden yüz çevirerek sadece Hazret-i Peygamber'e hizmet etmek ve geceleyin âniden çıkacak ihtiyaçlarını gidermek için koşmakta idiHazret-i Peygamber ona 'Neden evlenmiyorsun?' diye sorduO 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ben fakirim ve hiçbir şeyim yokBir de evlendiğim takdirde senin hizmetinden ayrılmış olacağım' dediBu cevap üzerine Hazret-i Peygamber sükût ettiİkinci bir kere aynı suâli soran Rasûlüllah'a o sahâbî aynı cevabı verdiFakat buna rağmen düşündü, kendi kendine şu hükme vardı: 'Yemin ederim ki, Allah'ın Rasûlü din ve dünyamı ıslâh edeni benden daha iyi bilirHangi şeyin beni Allah'a daha çok yaklaştıracağını benden çok daha iyi bilir. . . Onun için bir kere daha sorarsa sözünü tutup derhal evleneceğim'Hazret-i Peygamber üçüncü kere aynı suâli sorunca şu cevabı verdiğini söyler: 'Ey Allah'ın Rasûlü! O hâlde beni evlendir!' Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: 'Filân kabileye git ve de ki: 'Rasûlüllah bana kızınızı vermenizi emretti'Yine dedim ki: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Benim hiçbir şeyim yok'Hazret-i Peygamber şöyle dedi:

Kardeşinize bir nevat (çekirdek) ağırlığı altın toplayınız.

Bu emir üzerine ashâb emredilen altını topladılarOnu adı geçen kabileye götürdülerOnlar da emre uyarak kızlarını onunla evlendirdilerHazret-i Peygamber ona velime yemeği vermesini söylediBunun üzerine ashâb (radıyallahü anh) hemen aralarında velime yemeği için ona bir koyun alacak parayı toplayıp, bir koyun aldılar ve bu hâdise böylece neticelendi9

Hazret-i Peygamber'in tekrar tekrar sorduğu 'Evlendin mi' suali işaret eder ki: Nikâhın bizâtihi kendisinde büyük bir fazilet vardırİhtimal ki, Hazret-i Peygamber onun nikâha olan ihtiyacını hissederek bu kadar üzerine düşmüştür.

Hikâye olunur ki; geçmiş ümmetlerde bir âbid; zamanının bütününü ibadetle geçirirdi. . İbadette zamanının bütün insanlarından daha önde idiOnun durumu ve güzel ameli zamanının peygamberine anlatıldıO peygamber (aleyhisselâm) şöyle dedi:

Eğer sünnetten bir şeyi terketmeseydi ne iyi insan olurdu.

Âbid, peygamberin sözünü duyduğunda pek üzüldü ve terkettiği sünnetin ne olduğunu merak ettiMerakını gidermek için gidip peygamberden sorduBunun üzerine o peygamber (aleyhisselâm) şöyle dedi:

- Sen evlenmeyi terketmişsin.

- Ben evlenmeyi haram sayarak terketmiş değilim ki! Fakir olduğum için evlenemiyorumNafakamı da ancak halktan temin etmekteyim.

- Ben sana kızımı vereceğim Sonra da kızını onunla evlendirdi.

Bişr bHars şöyle demiştir: Ahmed bHanbel üç haslette benden üstündür:

1Kendisinin ve aile efradının rızkını çalışarak temin ederBen ise sadece kendim için çalışırım.

2O nikâhda çok geniş hareket eder, ben ise daima dar hareket etmişimdir.

3O kendisini bütün ümmete İmâm olarak göstermiştir.

Denildi ki: İmâm-ı Ahmed bHanbel, oğlu Abdullah'ın annesinin vefatının ikinci günü evlendi ve 'Bekâr olarak gecelemeyi kerih görürüm' dedi.

Bişr bHars'a gelince, ona 'Halk evlenmediğin için aleyhinde konuşup dedikodu yapmaktadırBişr sünneti terketmiştir' diyorlar denildiği zaman, cevaben demiştir ki: 'Onlara söyleyiniz ki, 'Bişr farzları yapmaktan ötürü sünneti yapmaya fırsat bulamamaktadır'.

Bişr başka bir gün de yine aynı konuda tenkide uğrayınca şöyle cevap verdi: 'Beni evlenmekten şu ayet menetmektedir:

Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. (Bakara/228)

Bişr'in bu sözü Ahmed bHanbel'e nakledildiği zaman şöyle dedi; 'Bişr gibisi nerede? O mızrak başı gibi keskin bir çizgi üzerindedir'.

Bişr'in bu büyüklüğüne rağmen rivâyet ediliyor ki; ölümünden sonra rüyada görülüp kendisine şöyle soruldu: 'Allah senin hakkında ne gibi muamele yaptı?' Bişr 'Cennette derecelerim yükseldikçe yükseldiHatta bana peygamberlerin makamları dahi gösterildiO makamlara yakın olan makamlara bile sahip oldumFakat yine de evlilerin derecesine varamadım'10 dedi.

Başka bir rivâyette Bişr'in şöyle söylediği zikredilmektedir: Allahü teâlâ bana şunları söyledi: 'Bana bekâr olarak kavuşmanı istemezdim'Râvi der ki; Bişr'e sorduk:

- Âbidlerden olan Ebû Nasr el-Hilâlî ne yaptı?

- O yetmiş derece üstüme çıktı.

- Ne ile? Oysa seni ondan daha da üstün bilirdik. .

- Ailesinin nafakası ve maişetini temin etmek hususundaki sabretmesiyle. . .

Süfyân bUyeyne şöyle demiştir: 'Çok kadın edinmek, dünyadan sayılmazÇünkü Ali bEbî Tâlib ashâb-ı kirâmın en zâhid kişisi olduğu hâlde, dört hanımı, onyedi câriyesi vardı'.

Demek ki nikâh, tâ eskiden gelen bir sünnet ve peygamberlerin ahlâkından bir ahlâktırBir adam İbrahim b. Edhem'e şöyle dedi:

- Ne mutlu sana, bekârlığı tercih ederek kendini ibâdete vermiş bulunuyorsun.

- Senin ailen için çektiğin sıkıntı, benim içinde bulunduğum bütün ibadetlerden daha üstündür.

- O hâlde seni evlenmekten alıkoyan şey ne?

- Benim kadına ihtiyacım yokturOnun için bir kadını aldatmak istemem.

Denilmiştir ki; 'Evlinin bekârdan üstünlüğü, Mücâhidin tembelden üstünlüğü gibidirEvlinin bir rek'at namazı, bekârın yetmiş rek'atmdan daha üstündür'.

1) Ebû Ya'lâ, (İbn-i Abbâs'tan)

2) İbn Merduveyh

3) Müs'im ve Buhârî

4) Deylemî

5) Müslim ve Buhârî

6) Tirmizî

7) Ahmed b. Hanbel

8) İbn Cevzî

9) İmâm-ı Ahmed (Rebia'dan hasen bir senedle)

10) Burada evlilere mahsus bir makam kasdedilmektedir. Yoksa 'evlilerin makamı peygamberlerin makamından daha üstün veya ona daha yakın bir makamdır, diğer makamlardan daha yücedir' gibi bir mânâ anlaşılmamalıdır.

Nikâhtan Sakındırmak

Hadîsler

Hazret-i Peygamber şöyle demiştir:

Hicretin ikiyüz senesinden sonra insanların en hayırlısı, yükü az olan kimsedirO kimse ki, ne karısı ve ne de çocuğu vardır. . . 11

İnsanlar üzerine bir zaman gelecektir ki, o zamanda kişinin helâk olması hanımının, ana babasının ve çocuklarının eliyle olacaktırOnlar onu fakirlikten ötürü ayıplayacaklar ve ona gücünün yetmediği şeyleri yükleyeceklerİşte bütün bunlardan dolayı o kişi dininin elden gitmesine sebep olacak yerlere girecektir ve böylece helâk olacaktır. . . 12

Aile efradının azlığı, iki zenginlikten biridirÇokluğu da iki fakirlikten biridir.

Ebû Süleyman Dârânî'den nikâh hakkında sual sorulduğu zaman şöyle cevap verdi: 'Onlarsız (evlenmeksizin) sabretmek, onlarla evlenip sabretmekten daha hayırlıdırOnlarla evlenip sabretmek ise, ateşe sabretmekten daha hayırlıdır'.

Yine Ebû Süleyman Dârânî şöyle demiştir: 'Bekâr bulunan bir kimsenin amelden aldığı tad ve elde ettiği huzur hiçbir zaman evli bir kimseye nasip olmaz'.

Bir keresinde de şöyle demiştir: 'Arkadaşlarımızdan hiç birini görmedim ki, evlendikten sonra eski mertebesinde kalsın'.

Yine şöyle demiştir: 'Üç şey vardır ki, onları isteyen kimse dünyaya dalmış ve meyletmiş sayılır: a) Maişet isteyen ve arayan, b) Kadınla evlenen, c) Hadîs yazan'.

Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: Allahü teâlâ bir kuluna hayrı irâde ettiğinde onu ne çoluk çocuk ile ne de mal ve servet ile meşgul eder'.

İbn Ebî Havâri şöyle demiştir: 'Bir cemâat, Hasan-ı Basrî'nin naklettiği bu hadîs hakkında münâkaşa ettiler. Sonra şöyle ittifak ettiler: 'Bunun mânâsı çocuk ve servetin olmaması değil, bunların oldukları hâlde de onun kalbini meşgul etmemeleridir'.

Aynı zamanda Hasan'ın naklettiği bu hadîs Ebû Süleyman ed-Dârânî'nin şu sözüne de işaret eder: 'Seni Allah'tan meşgul eden mal ve evlat senin için belâdır'.

Hiç kimse mutlak mânâda evlenmekten menedilmiş değildirEvlenmekten sakındıran bir hüküm nakledildiği zaman mutlaka onunla birlikte bir şart zikredilirNikâhı teşvik eden hükümlere gelince; onlar bazen şartsız ve mutlak olarak gelmiştirBazen de şartlı olarak gelmiştirBu bakımdan, biz nikâhın âfetlerini ve faydalarını sayıp dökmek suretiyle bu konunun üzerinden perdeyi kaldırmaya çalışacağız!

11) Ebû Yâ'lâ

12) Hattabî

12-2

Nikâhın Faydaları

Nikâhta beş fayda vardır:

1Evlat yetiştirmek.

2Şehvetin kırılması.

3Evin idare edilmesi.

4Akraba ve yakınların çoğalması.

5Kadınların hakkına ve hukukuna riayet etmek suretiyle nefse karşı mücahede etmek.

I. Fayda

Birinci fayda; evlattırEvlat nikâhın temel taşıdırNikâh müessesesi onun için kurulmuşturNikâhtan gaye; neslin devam etmesidir, Dünyanın insan denilen varlıktan mahrum kalmamasıdırŞehvet ise, insanları nikâha sürükleyici ve teşvik edici olarak yaratılmıştırTıpkı boğadan tohumunu çıkarmakla, dişiyi de tohum ekmeye hazırlamakla görevlendirilen bir kimse gibi. . . Bu şekil yaratılmak, erkek ve dişi için Allah'ın bir lûtf-u ilâhîsidirBu lûtuf onları cinsî birleşme sayesinde evlat elde etmeye sevkeden Kuşu tuzağa sevketmek için, canının çektiği taneleri tuzağa serperek elde edilen lûtuf gibi. . .

İlâhî kudret, çiftleşme olmaksızın ve tohum serpmeksizin insanı yoktan var etmeye yeterFakat Allah'ın hikmeti sebeplerin sebeplere dayanmasını istediEsasında ilâhî hikmet hiç de böyle yapmaya mecbur değildiO halde böyle yapmasının sebebi nedir?

Böyle yapmanın illeti; kudretin izharı ve gösterilmesi, sanatının garip yanlarının tamamlanması, daha önce istenilen ve yazılanın meydana gelmesidir.

Evlat edinmekte dört şekilde Allah'a yakınlaşmak vardırİnsanoğlu şehvetten doğacak felâketlerden emin bulunduğu zaman, sadece o yönden Allah'a varmak için evlenirO kadar ki, seleften hiç kimse bekâr olarak Allah'ın huzuruna varmayı istemezdi.

O vecihler şunlardır:

1İnsan neslinin devam etmesi için çalışıp evlat edinmekle Allah'ın sevgisine lâyık olmak.

2Rasûlüllah'ın diğer ümmetler karşısında iftihar edeceği çoklukla onun muhabet ve sevgisini kazanmak.

3Öldükten sonra sâlih evladın duâsından istifade etmeyi düşünmek.

4Kendisinden önce öldüğü takdirde küçük çocuğunun şefaatini talep etmek.

I. Vecih

Bu vecihlerin birincisi, en incesi ve halkın anlayışından en uzak olanıdırİlâhî sanatın hârikalarını idrâk eden ve hikmetinin akışını anlayan basiret sahiblerince birinci yön o vecihlerin en kuvvetlisidirŞöyle ki; efendi kölesine tohumu ve çiftçilik âletlerini verdiği ve kendisine sürülecek araziyi teslim ettiği zaman, köle ekmeye muktedir ve kendisini ekmeye zorlayıcı vekil (şehvet) de varsa, bütün bunlara rağmen tembellik yapıp çiftçilik âletlerini kullanmayıp tohumu zâyi ettiği ve kendisini gözeten vekili (şehveti) de bir hileyle defedip kandırdığı takdirde efendisinin buğz ve cezasına muhatap ve müstehak olurAllahü teâlâ çiftleri yarattıTenâsül aletleri ile yumurtaları da yarattıBel kemiklerinde meniyi yaratıp o meni için yumurtalıklar, damarlar ve akış yollarını da hazırlamıştırAna rahmini istikrar sağlayıcı merkez olarak meni için yaratmıştırŞehvet isteğini erkek ve dişiye de vermiştir.

İşte bütün bu fiiller ve âletler, yaratıcının maksadını keskin bir dille ortaya koymaktadırAkıllıların kulaklarının zarını patlatırcasına varlıklarının sebebini haykırmaktadır.

Eğer Allahü teâlâ, Rasûlü'nün lisanıyla insanların yaratılışından maksat ve muradını açıkça belirtmeseydi bile durum bu merkezde olurduKaldı ki bu emri açıkça, peygamberinin diliyle belirterek bu sırrı açığa vurmuştur: Evleniniz, üreyiniz.

O halde evlenmekten (gücü yettiği hâlde) kaçan bir kimse, tarlayı sürmekten yüz çevirmiş, tohumunu zâyi etmiş, Allah'ın yarattığı ve çalışır hâle soktuğu âletleri muattal bırakmış, yaratılışın gayesine, yaratmak delillerinden anlaşılan, insanın azalarında harf ve seslerle değil ilâhî bir hatla yazılan ezelî hikmetin inceliklerini idrâk etmekte nâfiz ve ilâhî basirete sâhip olan herkes tarafından okunan hikmetinin kökünü kazımaya kasdetmiş olur.

İlâhî nizamın, çocukları öldürmeyi ve kızları diri diri gömmeyi büyük bir cinayet sayması da bu sır ve hikmete dayanmaktadır.

Çünkü bunları yapmak varlığının tamamlanmasına mâni olmak demektir.

Azil diri diri gömmenin bir çeşididir' diyen bir kimse bu tehlikeli duruma işaret etmiştir, Bu bakımdan evlenen bir kimse Allahü teâlâ'nın tamamlanmasını istediği bir şeyin tamamlanması için gayret göstermiştirEvlenmekten kaçan ise, Allahü teâlâ'nın zayi edilmesini istemediği bir şeyi zayi ve ifsad etmiş olur.

Allahü teâlâ, nefislerin devamını istediği içindir ki (yoksullara) yedirmeyi emir buyurmuş, insanları o yöne teşvik etmiş ve o yolda sarfedileni karz (borç) diye tâbir etmiştir.

Kimdir o adam ki, Allah'a güzel bir borç versin. (Bakara/245)

Soru: Senin 'Neslin ve nefsin devamlılığı güzeldir' sözün, insana nesillerin fâni olmasının Allah'ın nezdinde mekruh ve istenilmeyen birşey olduğu hissini veriyorBu his ise, Allah'ın iradesine nisbetle ölüm ve yaşayış arasında bir farkın olduğunu bildirirOysa, herkesin malûmudur ki, bütün bunlar Allah'ın meşîet ve isteği iledirAllah da âlemlerden müstağnidirBu bakımdan, Allah tarafından onların ölüm ve yaşayışları arasındaki fark nereden gelir veya varlıkları yokluklarından nasıl ayırdedilir?

Cevap: Bu söz haktırFakat kendisinden bâtıl kastolunmuşturÇünkü bizim söylediğimiz, bütün kâinatın ister hayır, ister şer, ister fayda ve isterse zarar olsun, Allah'ın irâdesine izafe ve nisbet edilmesine zıt ve münâfi düşmemektedirAncak muhabbet ve istememek kendi mihverlerinde birbirine ters düşmekte, fakat ikisi de ilâhi irâdeye zıd düşmemektedirZira nice şey vardır ki irâde olunurFakat Allah'ın hoşuna gitmezMeselâ; Günahlar mekruhturBununla beraber Allah'ın muradıdır ve hem de O'nu razı ederler.

Küfür ve şirke (veya şerre) gelince biz onların Allah için makbul ve güzel olduklarını söyleyemeyizFakat o da Allah'ın muradıdırNitekim Allahü teâlâ şöyle buyurur:

Kulları için küfre râzı değildir. (Zümer/4)

Durum bu olduğu halde, nasıl olur da fani olmak, Allah'ın sevgi ve nefretine nisbeten beka gibi olsun.

Oysa Allahü teâlâ bir hadîs-i kudsîde şöyle buyurur:

Müslüman kulumun ruhunu kabzetmek hususunda tereddüt ettiğim kadar, hiçbir şeyde tereddüt etmiş değilimKulum ölümden hoşlanmazBen de onun kötülük yapmasından hoşlanmamOysa onun ölmesi de gerekir13

'Oysa onun ölmesi de gerekir' cümlesi, şu ayette belirtilen kader ve irâdeye işarettir:

Biz aranızda ölümü takdir ettik. (Vâkıa/60)

O Allah ki ölümü ve hayatı yarattı. (Mülk/2)

Allahü teâlâ'nın Vakıa sûresinin 60ayeti ile, yukarıda geçen hadîsin 'Ben de onun kötülük yapmasından hoşlanmam' cümlesi arasında herhangi bir zıtlık yokturAncak bu konudaki hakikatin açıklanması, irade, sevgi ve nefretin mânâlarını tedkik ve hakikatlerini beyan etmeye bağlıdırÇünkü bunlardan zihinlere gelen mânâlar halkın irâde, sevgi ve nefretine uygun şeylerdirFakat heyhat, halkın anladığı mânâlar nerede, bu terimlerin hakîkî mânâları nerede? Bu bakımdan, Allah'ın sıfatları ile halkın sıfatları arasındaki uzaklık, O' nun herşeye gâlib olan zâtı ile mahlukların arasındaki fark kadardır.

İnsanın zâtı cevher ve ârazdırAllah'ın zâtı ise, hem cevherden ve hem de arazdan münezzehdir. . . Cevher ve âraz olmayan bir zat, cevher ve âraza uygun olmadığı gibi, sıfatları da yaratıklarının sıfatlarına denk değildir.

Bu hakîkatler mükaşefe ilmine dahildirMükâşefe ilminin arasında ise, ifşası yasaklanan kader ve sırrı vardırÖyleyse biz ondan bahsetmeyelimDaha önceden evlenmekle evlenmemek arasındaki belirttiğimiz fark ile yetinelimEvet, evlenmemek Hazret-i Adem'den bu âna kadar nesilden nesile Allah tarafından devam ettirilen neslin zâyî edicisidirO halde nikâhtan çekinen bir kimse, Hazret-i Adem'den kendisine kadar uzanan ve devam eden bir varlığın (neslin) kökünü kesmiş ve zürriyetsiz olarak ölmüştürEğer evlenmeye zorlayan sâik sadece şehvetin giderilmesi olsaydı, elbette ki veba hastalığından ölmek üzere olan Muaz b. Cebel 'Allah'ın huzuruna bekâr gitmek istemiyorum, bunun için beni evlendirin' demezdiEğer 'Muaz o hâliyle çocuk bekleyemezdiBuna rağmen niçin evlendi?' diye soracak olursan, derim ki; çocuk, cinsî münasebetten meydana gelirCinsî münâsebet ise şehvete kapılmakla olurBu ise, insan iradesinin dâhilinde olmayan bir iştirKulun tercihine bağlı olan ancak şehveti tahrik eden özelliktirBu özelliğin olması, her zaman beklenir bir şeydirO hâlde, evlenen bir kimse, kendisine düşen vazifesini yapmıştırGerisi ise onun elinde değildirBu sır ve hikmet içindir ki, (cinsi münasebetten aciz olan) kimseye bile evlenmek müstehabdırÇünkü şehveti galeyana getiren kudret gizlidir, insan onun mahiyetine vâkıf olamaz.

Kafasında saç bulunmayan bir dazlağın, hac ibâdetini yaparken diğer hacılara uymak ve selef-i sâlihîne benzemek için kafası üzerinde usturayı gezdirmesi müstehab olduğu gibi, kısır bir kimsenin de evlenmesinin bu vecihdeki müstehablığı kalkmış değildir.

Nitekim şu zamanda hac yaparken izdiba ve remel yapmanın müstehab olması gibiOysa İslâm'ın başlangıcında yapılan izdiba ve remel'den gaye; seyirci bulunan kâfirlere ashâb-ı kiramın kuvvetini göstermektiBöylece onlara uyup benzemek daha sonra kıyâmete kadar gelen müslümanlar için de sünnet olduFakat cinsî münasebete muktedir olan bir kimse hakkındaki evlenmenin müstehab olması, iktidarsız olan bir kimse hakkındaki müstehablıktan elbette daha kuvvetlidir.

Kadının muattal kılınması ve kadınlık ihtiyacına ait olan hakkının zâyi olması keraheti (mesuliyeti) ile karşılaşan iktidarsızın evlenmesi; bazen daha da fazla mahzurlu olurÇünkü tehlikeden uzak değildirİşte bu, şehvetin gevşemesinden dolayı terkedilen evlenmenin şiddetle reddedilmesine sebep olan birşeydir.

II. Vecih

Rasûlüllah'ın, diğer ümmetlere karşı ümmetinin çokluğu suretiyle rızâsını ve muhabbetini elde etmeye çalışmaktırZira Hazret-i Peygamber bu durumu açıkça ifade buyurmuşlardır.

Hazret-i Ömer'in çok evlendiği ve 'Ben ancak çocuk yapmak için evleniyorum' demesi ve kısır kadınları kötüleyen haberlerin rivâyet edilmesi, her yönüyle evlenmenin çocuk için olduğuna işaret ederZira Hazret-i Peygamber kısır olan kadın hakkında şöyle demiştir:

Evin bir köşesinde bulunan bir hasır, doğum yapmayan bir kadından daha hayırlıdır14

Kadınlarınızın en hayırlısı ve sevimlisi çokça doğuranıdır15

Doğuran bir siyah kadın, güzel (fakat doğurmayan) kadından daha hayırlıdır16

Bu hadîs-i şerif işaret eder ki, çocuk istemek, nikâhın faziletli olmasında, şehvet felâketinin bertaraf edilmesini istemekten daha tesirlidirZira şehveti bertaraf etmek, gözü haramdan korumak bakımından güzel kadın daha câzip olduğu halde övülmemiştirOysa Hazret-i Peygamber çirkin de olsa doğuran kadınla evlenmeyi tavsiye etmiştir.

III. Vecih

Kendisinden sonra kendisine duâ edecek sâlih bir evladın kalmasıdırNitekim bu durum haberde şöyle vârid olmuştur: 'Âdem oğlu öldüğü zaman, bütün amelleri sona erer, ancak üç tanesi devam eder. . . Onlardan biri de sâlih evlatır'.

Ölüler için yapılan duâlar, nûrdan yapılmış tabaklarda onlara takdim edilir17

'Evlat, çoğu zaman sâlih olmuyor' şeklindeki itiraz, nikâhın bu sebebine menfî bir tesir yapamazÇünkü ne de olsa o evlat Mü'mindirSâlih olmak ise, dindarların çocuklarında umulan bir haslettirHele ebeveynleri dinî terbiyesine biraz ihtimam gösterip onu salâha ve takvâya sevketmişlerse. . .

Duâ Mü'mine faydalıdırİsterse duayı yapan salih bir evlat olsun, isterse fâcir bir evlat. . . Ebeveyni, duâsından ve hasenelerinden faydalanırÇünkü o evlat onun kazancından sayılırGünahlarından ise, ebeveyni değil sadece evlat sorumludurZira hiç kimse başkasının günahından mesul olamaz'Hiçbir kimse başkasının yükünü sırtlayamaz'Bu sır ve hikmeti belirtmek için Allahü teâlâ şöyle demiştir:

Biz o sâlih kullarımızın zürriyetlerini onlara kattıkOnların amellerinden de onlar için hiçbir şey eksiltmedik. (Tûr/21)

Yani onların amellerinden zerre kadarını bile eksiltmedikÜstelik onların evlatlarını da onların hasenatına kattık ve böylece onların hasenâtı arttı.

IV. Vecih

Dördüncü vecih ise, kendisinden önce çocuğunun ölüp kendisine şefâatçi olmasıdır.

Kıyâmet gününde (küçük iken ölen) çocuk, ebeveyninin elinden tutup cennete çeker18

Benim şu anda senin elbisenden tuttuğum gibi küçükken ölen çocuk da kıyâmet gününde ebeveyninin (veya babasının) elbisesinden tutup (cennete doğru) çeker19

Küçük yaşta ölen çocuğa 'cennete gir' denildiği zaman, cennetin kapısında durur ve öfkeli bir sesle şöyle haykırır: 'Ebeveynim benimle birlikte olmadıkça ben cennete girmem'O esnada şöyle bir ses gelir: 'Onunla birlikte ebeveynini de cennete koyunuz'20

Küçük yaşta ölen çocuklar kıyâmet günü mahlûkat hesaba çağrıldığı zaman toplanırlarBu esnada meleklere 'Bu çocukları cennete götürünüz' denirCennete götürülen çocuklar cennet kapısında dururlarOnlara Müslümanların çocuklarına merhaba, haydi hesapsız olarak cennete giriniz' denilir, o çocuklar Babalarımız ve annelerimiz nerededir?' diye sorarlarCennet bekçileri onlara şöyle derler: 'Sizin babalarınız ve anneleriniz sizin gibi değildilerOnların günahları vardıOnlar şimdi o günahlarından ötürü hesaba çekilmektedirler'.

Râvi der ki; çocuklar cennet kapısında bir ağızdan haykırırlar (Ebeveynlerinin kurtulmasını isterler) Onların halini herkesten daha iyi bilen Allahü teâlâ şöyle buyurur:

- Bu bağrışma nedir?

- Yârab! Müslümanların çocuklarıdırDiyorlar ki, 'Biz ancak ebeveynimizle birlikte cennete gireriz'.

(Ey melekler!) Ebeveyinlerinin ellerinden tutarak onları da cennete dahil ediniz21

Kimin iki çocuğu ölürse, o bir perde ile ateşten perdelenir22

Kimin bülûğa ermeyen üç çocuğu ölürse Allahü teâlâ çocuklara olan rahmeti sebebiyle onu cennete sokar.

Denildi ki: 'Ey Allah'ın Rasûlü! İki çocuğu ölen de bu mükâfata mazhar olur mu?' Hazret-i Peygamber şöyle cevap verdi: 'Evet iki çocuğu ölen de aynı istifadeyi eder'23

Hikâye olunur ki;sâlihlerden birisine evlenmek teklifi yapıldığında, bu teklifi reddettiBir gün uyanır uyanmaz 'Beni evlendirinBeni evlendirinBeni evlendirin' diye haykırdıBu durumu müşâhede edenler, neden böyle yaptığını sordularDedi ki: 'Umarım ki Allahü teâlâ bana bir evlat ihsân eder sonra da canını alırO da bana âhirete gönderilen azık olur'. Sonra şöyle devam etti: 'Rüyamda kıyâmetin koptuğunu gördümSanki bir grupla birlikte mahşerde idiBoynum kopacak derecede susamıştımEtrafımızdakilerin hepsi de benim gibi susuzluk ve üzüntü içinde kıvranmakta idiBiz bu durumda iken bir de baktım ki, ellerinde altın testi, gümüş ibrikler ve omuzlarında nûr mendiller bulunan çocuklar topluluk içinde gezmektedirlerCemaatler arasında geziyor ve seçtikleri bazı kimselere su içiriyorlarFakat insanların çoğuna su vermeden geçip gidiyorlarOnlardan birine elimi uzatıp benim de çok susadığımı ve biraz su içirmesini söyledimO bana 'Bizim içimizde senin çocuğun yokturBiz ancak babalarımıza su içirebiliriz' dediBunun üzerine 'Siz kimsiniz?' diye sordumDediler ki: 'Biz müslümanların küçük yaşta ölen çocuklarıyız'.

Şu ayetin mânâlarından biri de Ölen küçük çocukların âhirete gönderilmesidir:

İstediğiniz şekilde tarlanızı sürebilirsinizNefisleriniz için daha önceden iyi ameller gönderiniz. (Bakara/224)

Bu dört vecihle anlaşıldı ki, evlenme faziletinin çoğu çocuk edinmeye vesile oluşundandır.

II. Fayda

Nikâhın ikinci faydası; şeytandan korunmak kadınlara karşı olan isteği kırmak, şehvetten doğan felâketleri önlemek, gözü haramdan ve ferci zinadan korumaktır.

Buna Rasûlüllah'ın şu hadîs-i işaret eder:

Evlenen bir kimse dininin yarısını korumuş olurÖyleyse ikinci yarısını da korumak için Allah'tan korkmak olan takvâya yapışsın.

Şu hadîs de aynı mânâya işaret eder:

Evleniniz, evlenmeye gücü yetmeyen oruçla şehvetini kırmaya çalışsınÇünkü oruç şehveti kırar.

Naklettiğimiz eser ve haberlerin çoğu bu mânâya işaret ederBu mânâ (şehvetin defedilmesi) , birinci mânâ (evlat edinmek) ten sonra gelirYani evlenme konusunda ikinci dereceyi işgal ederÇünkü şehvet, çocuk için yaratılmıştırEvlenmek, şehveti bertaraf etmeye, mânevi yükünü götürmeye ve saldırganlığın şerrini defetmeye kâfi gelmektedirAncak, nikâh bu gayeyle yapıldığı takdirde, sadece Allah'ın rızasını kazanmak için yapıldığına işaret etmezÇünkü, sadece Allah'ın rızasını kazanmak için emrine uyanın derecesi, elbette tevkilin külfet ve gailesinden kurtulmak için yapanın derecesinden üstündürÖyleyse, evlenmekte şehvet ile evlat mukadderdirler ve aralarında mânevi bir bağ da vardır.

Evlenmekten gaye lezzettirEvlat ise onun sonucudurYemenin sonucunun def-i hâcet olduğu gibi. . . O halde çocuk edinmek, evlenmenin mutlak maksudu değildir' demek câiz değildirZira yaratılış ve hikmetin gayesi esasında evlattırŞehvet ise, insanın onu elde etmesi için gerekli bir vasıtadırO da şehveti yerine getirmekte öyle bir lezzet vardır ki, eğer devamlı olsaydı onunla hiçbir zevk ve lezzet ölçülmezdiO lezzet, cennette verilmesi va'dedilen lezzetlere dikkati çekmektedirZira hiçbir şekilde tadılmamış lezzete teşvik etmek faydasız ve gereksizdirÇünkü eğer iktidarsız bir kimse, sevişmeye veya herhangi bir çocuk, saltanat ve idareceliğin lezzetine teşvik edilirse, bu teşvikin beş paralık bir değeri yokturDünya lezzetlerinin bir faydası da, cennette devam edeceğine dair bir teşvik olmalıdır ki, insanları Allah'a ibadet etmeye iletsinÖnce hikmete, sonra rahmete ve daha sonra da ilâhî donatım ve techize bak ki, tek şehvetin altında zâhir ve bâtın olmak üzere iki hayatı dercetmiştir.

Zâhirî hayat, kişinin neslinin devamıyla devam edip yaşamasıdırÇünkü onun neslinin devamı kendisininde bir nevi devamıdırBâtınî hayat ise, âhiret hayatıdırÇabuk bitmekle eksilen bu lezzet, insanı devamlılığından ötürü mükemmel olan ebedî lezzete ve insanı o lezzete vardıran tâat ve ibâdete teşvik ederBöylece bu, gösterdiği şiddetli istek sayesinde kendini cennet nimetlerine vardıran ibadetlere devam etmeyi kolaylaştırırGerek insan bedeninin görünür ve görünmez bütün zerre (hücre) lerinde ve gerek göklerin ve yer âleminin bütün zerrelerinde öyle ince hikmet ve şaşırtıcılıklar vardır ki, akıllar onları idrâk edemez, hayretler içinde kalır ve onları olduğu gibi çözemez bir hâle gelirOnlar ancak her türlü bulanıklıktan arınmış kalplere, saflıkları oranında, dünyanın geçici parlaklığından, gurur ve gailelerinden uzaklaştıkları nisbette görünürler,

Nikâh ki şehvetin gailesini defeden bir sebeptir âciz ve erkeklikten mahrum olmayan herkes için dinen çok önemli bir vecibedirBu sıfat ise, halkın çoğunda vardırŞehvet galip geldiği ve takvâ kuvvetiyle gemlenmediği takdirde insanı fuhşiyata götürürHazret-i PeygamberAllahü teâlâ'dan naklen bu duruma işaret ederek şöyle buyurur:

Eğer bunu yapmazsanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesad hâkim olur.

Şayet kişi takva gemiyle gemli ise, arzularını şehvetten, gözünü haramdan ve tenâsül uzvunu da zinadan koruyabilirKalbini vesvese ve kötü düşüncelerden alıkoymak ise, o insanın gücü dahilinde değildirAksine nefsi kendisini daima cinsi konulara çekip konuşturur ve şeytan çoğu zaman kendisinden ayrılmazBazen namaz esnasında bile gelip gırtlağına yapışırHatta namazda kalbine öyle cinsî hayaller ilka eder ki, eğer en âdi bir kimsenin huzurunda o hâdiseler açıkça söylense, muhakkak ki ondan utanırdıAllah ise, onun kalbini bilmektedirKalbin Allah tarafından ayân-beyan bilinmesi, halkın açıktakileri bilmesinden daha açıktırÂhiret yolunun yolcusu olan kişi için, emirlerin başı kalptirOruca devam etmek halkın çoğunun kalbinden vesveseyi kazıyamazBu sırra binâen İbn-i Abbâs şöyle demiştir: 'Âbidin ibâdeti ancak evlenmesi ile tamamlanır'.

Bu türlü vesvese umumi bir beladırOndan çok az insan yakasını kurtarmıştırKatade şu ayeti tahammül edilmez, serkeş şehvetle te'vil etmiştir:

Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! (Bakara/286)

İkrime ve Mücâhid İnsan zayıf olarak yaratıldı' (Nisâ/28) ayetini 'kadınsız sabredemez' şeklinde tefsir etmişlerdir.

Feyyaz bNüceyh şöyle demiştir: 'Kişinin tenâsül uzvu kalktığı zaman aklının üçte ikisi gider'Bir kısım âlimler de 'Dinin üçte biri gider' demişlerdir.

Nevadir Tefsiri'nde İbn Abbâs'ın, Felâk sûresinin 'Karanlık çöktüğü zaman gecenin şerrinden' ayetine 'tenâsül uzvunun kalkıp serkeşlik yapması' şeklinde mânâ verdiği nakledilmiştirÇünkü bu durum, ezici bir belâdırGeldiğinde, ne din, ve nede akıl ona karşı duramazBununla birlikte önce geçtiği gibi, bu şehvet iki hayatın elde edilmesine de faydalıdırŞehvet şeytanın insanoğluna karşı kullandığı en kuvvetli silâhıdırAllah'ın sevgili habibi Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) , şehvetin şeytan elinde en keskin ve kuvvetli âlet olduğuna şu hadîs-i şerîfiyle işaret etmiştir:

(Ey kadınlar!) Aklı ve dini eksik olanlar içinde sizden daha fazla akıllıları mağlup eden birşey görmüş değilim24

Akıllıların bunlara mağlup olmasının hikmeti; şehvetinin galeyâna gelmesidir.

Hazret-i Peygamber bir duasında şöyle demiştir:

Ey Allahım! Kulağımın, gözümün, kalbimin ve şehvetimin şerrinden sana sığınırım25

Ey rabbim! Kalbimin temizlenmesini ve edep yerimin zinâdan korunmasını senden niyaz ederim20

Hazret-i Peygamber'in şerrinden Allah'a sığındığı şey hiçbir şekilde ihmâl etmeye gelmez.

Sâlih kullardan biri çokça evlenir; hatta öyle ki, yanında iki üç zevceden eksik bulundurmazdıSûfîlerden biri onun bu durumuna itiraz ettiBu itiraza karşı o sâlih kul şöyle sordu: 'Ey sûfî! Herhangi bir işte Allah'ın mânevî huzurunda oturup kalbini şehvet tehlikesinden kurtaranınız var mıdır?' Sûfî 'Bu durum, başımıza çokça gelmektedir' diye cevap verdiO sâlih şöyle devam etti: 'Eğer hayatım boyunca bir kerecik sizin başınıza gelenlere razı olsaydım evlenmezdimFakat beni meşgul eden şey kalbime geldiği zaman onu bertaraf ederimBöylece felâha kavuşup hâlime ve işime devam ederimKırk seneden beri kalbime kötülük nâmına birşey gelmiş değildir'.

Halktan biri sûfîlerin hâlini şiddetle yeriyorduDindar bir kimse kendisine sûfîlerin nesine hücum ettiğini ve hangi hâllerini tenkid ettiğini sorduO bu suâle şöyle cevap verdi:

- Çok yerler.

- Onların acıktığı gibi sen de acıksan sen de çok yersin.

- Çok evlenirler.

- Eğer sen de onlar gibi gözlerini haramdan ve edep yerini zinadan korusan, muhakkak ki sen de onlar gibi evlenirsin?

Cüneyd-i Bağdâdî şöyle derdi: 'Yemeye ve içmeye muhtaç olduğum gibi, cinsî münasebete de ihtiyaç duyarımO halde zevce, hem nafaka ve hem de kalp temizliğine vesiledir.

Böyle olduğu içindir ki, Hazret-i Peygamber şöyle demiştir:

Kim bir kadını görüp iştahı çekerse, gidip helaliyle cinsî münasebette bulunsun27

Zira böyle yapmak vesveseyi nefislerden uzaklaştırır.

Câbir (radıyallahü anh) , Allah'ın Rasûlü'nden şöyle rivâyet eder:

Allah'ın Rasûlü, bir kadın gördü ve derhal Zeyneb validemizin odasına girip, şehvetini gidererek dışarı çıktı,28

Kadın geldiğinde şeytan suretinde gelirO hâlde herhangi biriniz hoşuna giden bir kadını gördüğü zaman, zevcesiyle cinsî münasebette bulunsunÇünkü hoşuna giden kadında ne varsa, onun zevcesinde de o vardır.

Kocası yanında bulunmayan kadınların evlerine girmeyinÇünkü şeytan damarlarınızda kanın dolaşması gibi bedeninizde dolaşmaktadırBizler 'Sende de mi böyle dolaşır' diye sorunca, Hazret-i Peygamber 'Evet, bende de bu şekilde dolaşırAncak ona karşı Allahü teâlâ bana yardım eder de, onun şerrinden emin 'kalırım'29 dedi.

Süfyân bUyeyne der ki; hadîsteki 'Eslemü' tâbiri, 'ben onun şerrinden emin kalırım' demektirYoksa şeytan müslüman olmuştur demek değildirÇünkü şeytan müslüman olamaz.

Ashâbın zâhid ve âlimlerinden olan İbn Ömer (radıyallahü anh) oruçlu iken iftar zamanında yemekten önce cima eder ve yıkandıktan sonra namaza dururduBütün bunları, kalbi ibadet için boşalsın ve şeytanın vesveselerinden kurtulsun diye yapardıRivâyete göre o, Ramazan ayında yatsı namazından önce câriyelerinden üçüyle cinsî münasebette bulundu.

İbn Ömer şöyle demiştir: 'Bu ümmetin en hayırlısı en fazla evlenenidir'.

Şehvet, Arapların mizacına galip bir haslet olduğundan bu kavimden olan sâlihler diğer milletlerin sâhillerinden daha fazla evlenirlerZinâdan korkulduğundan, kalbin fitneden boşalması için cariye ile evlenmek bile helâl kılınmıştırOysa bu türlü evlenmede çocuğun köleleştirilmesi sözkonusudurKöleleştirmek ise, çocuk için bir nevi helâktirFakat böyle bir hareket hür bir kadınla evlenmeye gücü yeten bir kimse için haramdırAncak bütün bunlara rağmen, çocuğun köleleştirilmesi, dinin yok olmasından çok daha hafiftirBöyle yapmakla ancak bir müddet için çocuğun hayatı kötü geçerFakat fuhşiyatı irtikâb etmekte ise, bir tek gününe karşılık bile uzun ömürler, çok hakir görülen âhiret hayatı elden gider.

Rivâyet edilir ki; bir gün herkes İbn-i Abbâs'ın meclisinden kalkıp gittiSadece bir genç kaldıİbn-i Abbâs ihtiyacının ne olduğunu o gence sordu.

- Sana bir mesele sormak için kaldımFakat cemaatten utandımŞimdi ise, senden utanıp çekiniyorum.

- Âlim kişi insanın babası yerindedirO hâlde bana, babana söyleyebileceğin herşeyi söyle.

- Ben evlenmemiş bir gencimÇoğu zaman zina etmekten korkuyorumBu bakımdan birçok kere elimle istimnâ ediyorumBenim bu yaptığımda bir günah var mıdır?

Bu soru karşısında kalan İbn-i Abbâs, yüzünü öbür tarafa çevirerek öf diye hayıflandı ve sonunda şunları söyledi:

- Câriyeyi nikâhlamak elle istimnâ etmekten, elle istimnâ etmek de zina yapmaktan daha hayırlıdır.

İbn-i Abbâs'ın bu hükmü şehvet sahibi bekâr kimsenin üç ateş arasında bulunduğuna işarettirO ateşlerden en zararsızı cariye ile evlenmektirBu evlenmekte çocuğun köleleştirilmesi vardırBundan daha ağırı elle istimnâ etmektirBu, ateşlerin en zararlı ve en büyük olanı da zinadır.

İbn-i Abbâs bunların hiçbirinin mutlak olarak mübah olduğunu söylemediÇünkü cariye ile evlenmek ve elle istimnâ etmenin ikisi de mahzurludurAncak onlardan daha mahzurlu olan zinâya kapılmamak için onlara sığınılırNitekim nefsin açlıktan ötürü helâk olmasından korkulduğu zaman leşin yenmesine izin verildiği gibi. . . İki şerden en hafifini tercih etmek, onun mutlak mübah olduğu mânâsını taşımaz ve aynı zamanda mutlaka hayırdır mânâsına da gelmezKangren olmuş bir elin kesilmesi, hayırlı birşey değildirFakat ölüm sözkonusu olduğunda elin kesilmesine izin verilir. (Hatta bazen kesilmesi farz bile olur) Bu durumda evlenmekte bir fazilet vardırAncak bu durum, bütün insanlara teşmil edilemezBelki insanların çoğu için geçerlidir.

Birçok kimse vardır ki, yaşlılık, hastalık ve başka illetlerden şehveti azalırOnun hakkında nikâha teşvik edici bu haslet yok olurAncak daha önce bahsi geçen evlat meselesi kalırÇünkü pek nadir rastlanan cinsel organı olmayan kimse hariç, bu emir herkes içindir.

Bazı tabiatlar vardır ki, onlarda şehvet o derece fazladır ki, bir kadın onları zabt u rabt altına alamazBu şehvet sâhibine birden fazla, dörde kadar evlenmek müstehabdır. (Fakat kadınlar arasında adaletli olmak bu meselede temeldir) Eğer Allahü teâlâ kendisine muhabbet ihsân edip, kalbi onlarla mutmain olursa ne âlâAksi takdirde boşanmak suretiyle değiştirmek kendisi için müstehab olurHazret-i Ali (radıyallahü anh) Hazret-i Fatıma'dan yedi gün sonra evlenmiştir.

Deniliyor ki, Hazret-i Hasan çok evlenen bir zattıHatta ikiyüz kadından fazlasıyla evlendiği rivâyet edilirAynı zamanda dört hanımla birden nikâh akdi yapar, çoğu zamanda da dördünü birden boşar ve başkalarıyle evlenirdiHazret-i Peygamber Hazret-i Hasan'a şöyle demiştir:

Benim yaratılış ve ahlâkıma benziyorsun30

Hasan benden, Hüseyin de Ali'dendir31

Deniliyor ki, Hazret-i Hasan'ın çok evlenmesi, peygamber-i zişâna benzeyişinin bir emâresidir.

Muğire bŞûbe seksen kadın ile evlenmiştirAshâb-ı kirâm içinde üç veya dört kadınla evli bulunanlar çoktuİki kadınla evli olanların ise haddi hesabı yoktuEvlenmenin sebebi belli olduğu zaman, ilâcın illet nisbetinde verilmesi gerekirEvlenmekten gaye; nefsin teskin edilmesidirÖyleyse çokluk ve azlık konusunda bu durumu dikkate almalıdır.

III. Fayda

Kalbi rahata kavuşturmak ve ibadete teşvik etmek için evlendiği hanımla oynaşmak, bakışmak ve oturmak suretiyle nefsi rahata kavuşturmaktırZira nefis çabuk usanır ve haktan kaçarÇünkü hakla uğraşmak, aslında onun tabiatına aykırı düşmektedirEğer zoraki bir tarzda tabiatına aykırı olan bir şeye devam etmeye zorlanırsa, derhal isyan bayrağını çekerFakat lezzetlerle rahata kavuştuğu zamanlarda canlılığa kavuşur ve neşelenirKadınlarla oynaşmak ve yakınlık kurmakta öyle bir inşirah vardır ki, bu inşirah, insanın bütün gam ve kasvetini unuttururKalbi rahata kavuşturur.

Muttakî ve samimî müslümanların mübah şeylerle kalplerini sükûnete ve istirahate kavuşturmaları şarttırBu sır ve hikmete binâen Allahü teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Tâ ki, zevcesiyle sükûna kavuşsun. . . (A'raf/189)

Hazret-i Ali şöyle demiştir: 'Kalpleri bir saat de olsa istirahate kavuşturunuzZira kalpler, zorlandıkları takdirde körleşirler'.

Bir hadîste şöyle buyurulmuştur:

Akıllı bir kimsenin üç saati olması gerekir: a) Bir saat rabbiyle başbaşa kalmalı ve O na münâcâat etmelidir, b) Bir saat nefsini hesaba çekmelidir, c) Bir saati de yemeye içmeye, zevcesiyle başbaşa olup zevk u safâ sürmeye ayırmalıdır32

Bu istirahat saati esasında diğer saatlerde yapılan ibâdetlere yardımcı olurYukarıdaki hadîs başka bir lâfızla şöyle vârid olmuştur:

Akıllı kimse ancak üç iş için hareket eder: a) Âhiret için azık hazırlamak, b) Dünya maişetini temin için çabalamak, c) Harâm olmayan bir lezzet için çalışmak.

Her çalışan kişinin bir bitkinlik ve bir yorgunluğu olurHer yorgunluğun da bir gevşeme ve istirahata çekilme ihtiyacı vardırO halde, istirahatını benim sünnetime yönelmek için ayarlayan bir kimse hidâyete ermiştir33

Hadîsin metnindeki şirret kelimesi, hiddet ve şiddetle çalışıp yorgun düşmek mânâsını taşırBu çeşit çalışma ancak irâdenin başlangıcındadırFetret kelimesi, istirahat için durup dinlenmek demektir.

Ebu'd Derda şöyle derdi: 'Ben nefsimi bir takım eğlencelerle avutuyorumÖyle ki, sonradan bu oyalama sebebiyle hakka kuvvetlice sarılabileyim'.

Hazret-i Peygamber şöyle demiştir:

Ben, Cebrâil'e fazla cinsî münâsebet yapıp, yorgun düştüğümden şikâyet ettimBeni herise yemeye teşvik etti34

Şayet bu hadîs sahih ise, bu yol göstermenin istirahate hazırlamaktan başka bir mânâsı yoktur. (Yâni bu yemeği yapmak ve yemek, Hazret-i Peygamber'e istirahat için vakit kazandırır. ) Cebrail'in, şehveti azalsın diye bu yemeği Hazret-i Peygamber'e tavsiye etmiş olması mümkün değildirZira herise denilen yemek, şehveti azaltmaz, aksine çoğaltırŞehvetten mahrum olan, bu gibi ünsiyet ve sevgiden de mahrum olur.

Hazret-i Peygamber şöyle demiştir:

Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadın ve gözümün nûru namaz35

Düşünceler, zikirler ve diğer amellerle nefsini yorup deneyen bu üçüncü faydayı inkâr edemezBu üçüncü fayda diğer iki faydanın dışındadırŞöyle ki bu fayda, cinsel âleti ve şehveti olmayanın hakkında bile inkârı mümkün olmayan bir faydadırAncak şu kadar var ki, bu fayda bu niyete nisbetle evlenmeye bir fazilet kazandırırFakat evlenmekten bunu kasteden pek az kişi vardır.

Evlenmekten çocuk yapmayı, şehveti dindirmeyi ve benzerini kasdetmek ise, birçok kimse de görülen bir durumdurBir de bazı kimseler vardır ki, akan sular, yeşillikler ve benzerlerine bakıp onlarla oyalanıp eğlenirlerNefislerinin istirahatı için kadınlarla konuşmak ve oynaşmaya ihtiyaç duymazlarO halde nefsin istirahatinin temini hususu şahsa göre değişirBu husus dikkatle izlenmelidir.

IV. Fayda

Evlenmekle kişinin kalbi evinin işlerini; yani yemek pişirmeyi, süpürmeyi, sermeyi, bulaşık yıkamayı ve diğer ihtiyaçlarını yerine getirmeyi hazırlamaktan da kurtulurZira insanın cinsî arzusu yok olsa bile, tek başına bir evde yaşaması zordurEğer evin bütün işlerini kendisi yürütürse vakitlerinin çoğu zâyi olur ve o kişi ilim ve amel yapmak imkânını bulamazÖyleyse, saliha ve ev işlerini yürütebilecek bir hanım, bu yolda kocasına yardımcıdırBu sebeplerin karışması, hayatı felce uğrattığı gibi, kalbi de teşvik edicidir.

Bu sırra binaen Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demiştir: 'Sâliha bir zevce dünyadan değildirÇünki o, seni âhirete çalışmak için tam bir serbestiye kavuşturur'.

Sâliha hanımın, seni âhiret çalışması için serbest kılması, evinin işlerini görmesi ve şehvetin serkeşliğinden seni kurtarması demektir.

Muhammed bKa'b el-Kurazî şöyle demiştir: 'Ey rabbimiz! Bize dünyada hasene ver. . . (Bakara/201) ayetinin mânâsı 'Bana sâliha bir kadın ihsân et' demektir.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır:

Her biriniz şükredici bir kalp, zikredici bir dil ve âhiret yolunda kendisine yardım eden sâliha bir zevceye sâhip olmaya gayret ediniz36

Hazret-i Peygamber'in sâliha kadın ile zikir ve şükrü nasıl eşit tuttuğuna dikkat edin.

'Elbette biz onu güzel bir yaşantı ile yaşatacağız. . . (Nahl/97) ayeti birtakım tefsirlerde saliha zevce olarak tefsir edilmiştir.

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Allah'a imandan sonra insanoğluna sâliha kadından daha hayırlı bir nimet verilmemiştirKadınlardan bazısı vardır ki, ona değer biçilmez ve onun yerini hiçbir şey tutamaz. Bazıları da, sökülmez bir bukağıdır'Ben, Âdem'e iki hasletle üstünlük kazandım: a) Onun hanımı günahta ona yardımcı oldu; benim hanımlarım ise, tâat ve ibâdette bana yardımcı oldular, b) Onun şeytanı kâfir idi, benim şeytanım ise müslümandır, ancak hayrı emreder37

Hazret-i Peygamber, hanımlarının tâat ve ibâdette yardımcısı olmalarını fazilet saymıştırBu dördüncü faydayı da sâlih kimseler isterlerAncak bu fayda, yardımcıları bulunmayan ve ev işlerini yürüten birisinden mahrum olan şahısların özelliğidirBu fayda, insanı iki kadın edinmeye dâvet etmezAksine birden fazla evlenmek, çoğu zaman insana hayatı zehir ederEv işlerinin karmakarışık olmasına vesile olurHanımının sülâlesi ile daha çok akrabaya sahip olmayı ve iki sülâlenin birleşiminden meydana gelen kuvveti elde etmeyi istemek, bu dördüncü faydaya dâhildirÇünkü şerlerin uzaklaştırılmasında ve selâmetin kazanılmasında arka çıkacak insanlara ihtiyaç vardır.

Bu sırra binâen denilmiştir ki: 'Yardımcısı bulunmayan zelil olurKendisinden şerleri uzaklaştıracak dostları olan da selâmette kalırBöyle kimsenin kalbi de her türlü ibâdette vesveseden uzak olurÇünki zillet kalbi teşviş ederArkasının çokluğu ile aziz olmak ise zilleti bertaraf eder'.

V. Fayda

Nefisle mücahede etmek, onun hareketlerini gözetip kontrol altına almaktırAile efradının haklarını yerine getirmek ve hoşuna gitmeyen ahlâklarını iyi karşılayıp, tahammül göstermek ve sabırlı olmak lâzımdırOnlar için helâl yollardan çalışıp kazanmak ve çocuklarının terbiyesiyle var kuvvetiyle uğraşmak gerekirBütün bu ameller, büyük bir fazilet taşırÇünkü onun bu hareketleri yapması idareciliktirÇoluk çocuklar ise, onun halkıdırÂdil idarecilik büyük bir fazilet taşırİdarecilikten kaçanlar, ancak onu hakkıyla yerine getiremeyeceğinden korkarak kaçınmışlardır.

Aksi takdirde Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Âdil bir vâlinin tek bir günü yetmiş (veya doksan) senelik ibâdetten daha hayırlıdır38

İyi bilin ki hepiniz birer çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz39

Hem kendisinin ve hem de başkasının ıslâhıyla meşgul olan, elbette sadece kendi nefsiyle meşgul olup onu ıslâh etmeye çalışan bir kimse ile bir olamazÇünkü birincisi, diğerinden çok üstündürEziyetlere karşı sabırlı olan bir kimse, elbette nefsini müreffeh yaşatandan daha üstündürÖyle ise aile efradının eziyetlerine tahammül etmek, Allah yolunda cihad etmek mesâbesindedir.

Bu sırra binâen Bişr el-Hafî şöyle demiştir: İmâm-ı Ahmed bHanbel üç şeyde benden üstündürHelâl nafakayı hem kendine ve hem de aile efradına arar'.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurur:

Kişinin aile efradına sarf ve infak ettiği şeyler, onun için sadakadırMuhakkak ki, eşine yedirdiği her lokmadan da ecir kazanır40

Biri, âlimin birine: 'Her amelden Allahü teâlâ bana bir nasip vermiştir' dedikten sonra, hac, cihad ve sair ibadetleri zikretti: O âlim, ona şöyle dedi:

- Abdalların amellerinden neler yapıyorsun?

- Abdalın ameli nedir?

- Helâlden kazanmak ve infak etmek.

Arkadaşlarıyla birlikte bir savaşta bulunan İbn Mübarek şöyle demiştir:

- Bizim şu yaptığımız gazadan daha üstün bir gaza biliyor musunuz?

- O halde sen söyle nedir?

- İffetli ve çoluk çocuk sahibi biri ki, geceleyin kalkar, çocuklarına bakar, uykuda olan çocukların üstünün açılmış olduğunu görür ve onları elbisesiyle örterİşte bu kişinin buna benzer ameli, bizim şu anda içinde bulunduğumuz amelden daha hayırlı ve güzeldir.

Hazret-i Peygamber şöyle demiştir:

Kimin namazı güzel, çocukları çok, malı az olursa ve müslümanların gıybetini yapmazsa o, benimle cennette bunların ikisi gibidir. (Parmaklarının ikisini yanyana getirerek işaret etti) 41

Çoluk çocuk sahibi bulunan ârif bir fakiri, Allahü teâlâ muhakkak sever42

Kulun günâhları çoğaldığı zaman, Allahü teâlâ onun günahlarını affetmek için onu ailesinin sıkıntılarına müptela kılarOnu günahlarına kefaret yapar43

Seleften biri şöyle der: 'Günahlardan bir kısmı vardır ki; ancak çoluk çocuğun üzüntüsü onlara kefaret olur'.

Bu konuda Hazret-i Peygamber'den gelen bir söz vardır:

Günâhlardan bir kısmı vardır ki, onlara ancak geçim için çekilen eziyet kefaret olur44

Kimin üç kızı olur da, Allahü teâlâ onları kendisinden müstağni kılıncaya kadar onlara ihsanda bulunur, nafakalarını verirse, affedilmeyecek bir kusuru hariç, elbette Allah onu affeder45

İbn-i Abbâs bu hadîsi zikrettiği zaman şunu söyledi: 'Allah'a yemin ederim ki, bu hadîs, hadîsin garilerinden ve nefislerindendir'.

Rivâyet ediliyor ki; bir âbid, hanımı ölünceye kadar ona güzelce baktıHanımının ölümünden sonra kendisine evlenme teklifi yapılınca bundan kaçındı ve şöyle dedi: 'Yalnızlık, benim kalbimin istirahatı ve dağınık dertlerimin toparlanması için daha hayırlıdır'. Sonra şöyle devam etti: 'Eşimi vefatından bir hafta sonra rüyamda gördümSanki göklerin kapıları açıldıSanki bazı kimseler göklerden indiler ve havada birbirlerini takip ederek yürüdülerOnlardan her inen, bana bakarak kendisini tâkip edene İşte uğursuz adam budur!' diyorduArkadan gelen de onu tasdik ediyorduÜçüncüsü de böyle dedi, dördüncüsü kendisini tasdik ettiBu durumdan ürktüm ve sormaktan korktumBekledim, nihayet sonuncusu yanımdan geçtiSonuncusu bir gençtiOna dedim ki

- İşaret ettiğiniz uğursuz kimdir?

- Sensin

- Ben niçin uğursuzum ki?

- Biz, daha önce senin amellerini Allah yolunda cihad edenlerin amelleriyle Allah'ın huzuruna kaldırıp götürürdükOysa bir haftadan beri cihaddan geri kalanların amelleriyle birlikte götürmemiz emredildiSenin ne yaptığını elbette bilemeyiz.

Bu rüyayı arkadaşına naklettikten sonra şunları ekledi: 'Beni evlendirin, beni evlendirin!' Bu hâdiseden sonra yanında iki veya üç zevceden daha az olmadı.

Peygamberlerin haberlerinde şöyle vârid olmuştur: Bir kavim, Hazret-i Yunus'a misafir gittilerMisafirlerine hizmet etmek için evine girip çıkarken, hanımı kendisine diliyle eziyet verip tâciz ediyorduO ise susmayı tercih ediyorduMisafirleri bu duruma hayret ettilerHazret-i Yunus (aleyhisselâm) "Ey misafirler, bu duruma şaşmayınız! Çünkü ben, Allah'a müracaat ettim: 'Yârab! Bana âhirette vereceğin azabı, dünyada ver'Bunun üzerine Allahü teâlâ'dan nidâ geldi; Falanın kızı, senin dünyadaki azabındırOnun için git, onunla evlen'Bunun üzerine onunla evlendimSizin görmekte olduğunuz eziyetlerine sabretmekteyim".

Bu türlü eziyetlerine tahammül göstermekte nefsi eğitmek, öfkeyi kırmak ve ahlâkı güzelleştirmek vardırÇünkü, nefsiyle başbaşa kalan ve güzel ahlâklı biriyle oturup kalkandan nefsin gizli pislikleri gizli kalmazGizli ayıpları belirmezBu bakımdan âhiret yolcusuna nefsini bu türlü tahrik edici hareketlerle denemek ve denemeye karşı sabırlı olmasını öğretmek gerekir ki, bu sayede normal bir ahlâka sahip olup nefsi eğitilmiş olsunİç âlemi, kötü ahlâktan temizlensinÇoluk çocuğun dertlerine katlanmak, hem nefsin terbiyesi, hem de cihad olmakla beraber onlar için didinme aslında bir ibâdettirBu durum da, evlenmenin faydalarındandırFakat bundan ancak şu iki sınıf insan faydalanır:

a) Ya âhiret yolunun daha başlangıcında olduğu için nefsin kötü tarafları ile mücadele edip kötü huylarının temizlenmesi ile uğraşmak isteyen bir kimse ki böyle bir kimse için bu şekil hareket etmeyi kurtuluş yolu olarak görmek, ve nefsini bu tarzda eğitmek normal bir harekettir.

b) İbâdet edenlerden olup, bâtıl bir hareketi bulunmadığı gibi, düşünce ve kalbinde de çirkinliği olmayan, ancak namaz kılmak, haccetmek ve sair ibâdetleri yapmak suretiyle amel eden bir kimse yararlanır.

Böyle bir insanın çocukları için helâlinden çalışıp kazanması ve onların terbiyeleriyle uğraşması, sadece kendisine faydası olup başkasına faydası dokunmayan ibâdetlerden daha üstündür.

Yaratılışının esasında ve eski durumundan ötürü kendisinde bulunan bir yeterlilik ve özellikle ahlâken temiz olan bir kimseye gelince, bu kimsenin derûnî bir çalışması, ilimler ile mükâşefelerde fikrî bir hareketi olduğu zaman, yukarıda belirttiğimiz gaye için evlenmesi uygun değildirÇünkü evlenmekten dolayı elde edeceği nefsî riyazet yeterli derecede kendisinde bulunmaktadırÇocuklar için helâlinden kazanma ibâdetine gelince; ilim edinmek bundan çok üstündürÇünkü ilim, onun hem amel sebebidir, hem de daha faydalıdırÇocukların nafakaları için yapılan çalışmadan daha önde gelirÇünkü, ilim, herkes için faydalıdır, yani faydası geneldir.

İşte, dinde nikâhın faydaları bu saydıklarımızdırBu faydalardan ötürü evlenmenin faziletli olduğuna hükmedilmektedir.

13) Buhârî, (Ebû Hüreyre'den)

14) Ebû Ömer et-Tukanî

15) Beyhakî

16) İbn Hıbbân

17) Ebû Hudbe, (Enes'ten)

18) İbn Mâce

19) Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

20) İbn Hıbbân

21) Irakî güvenilir bir aslının olmadığını söylemektedir.

22) Bezzâr, Taberânî

23) Buhârî

24) Müslim

25) Duâlar bölümünde geçmişti.

26) Beyhâkî

27) Ahmed

28) Müslim ve Tirmizî

29) Tirmizî

30) Tirmizî

31) Ahmed

32) İbn Hıbbân

33) Ahmed ve Taberânî

34) İbn Adiyy, (Huzeyfe'den)

35) Nesâî ve Hâkim

36) Tirmizî

37) Hatib, Tarih. Hadîsin râvileri arasında Muhammed b. Velîd b. Eban vardır. İbn Adiyy'e göre bu zat, hadis uydurur. Müslim'de benzeri vardır. Fakat 'müslüman' tâbiri yerine 'Eslemû' tabiri kullanılmıştır.

38) Taberânî

39) Beyhâkî

40) Buhârî ve Müslim

41) Ebû Ya'lâ

42) İbn Mâce

43) Ahmed

44) Taberânî

45) Harâitî

12-3

Nikâhın Âfetleri

I. Âfet

Helâl rızkın elde edilmesinden aciz kalmaktır ki bu da afetlerin en büyüğüdürHelâl rızık elde etmek herkes için kolay bir iş değildirHele kazancın zor olduğu şu devirlerde. . . Bu bakımdan evlenmek rızık için daha da fazla didinmeye vesile olacaktır ve belki de insanı haram yemeye bile mecbur bırakacaktırHaram yedirmek ise, hem yedirenin, hem de yiyenin helâkine vesile olurEvlenmemiş bir kimse ise, böyle bir tehlikeden uzaktırEvlenmiş kimseye gelince, çoğu zaman kötü yerlere girmek mecburiyetinde kalır ve böylece zevcesinin hevasına uyarDolayısıyla âhiretini dünyasına satıp fedâ eder.

Kul mizanın (amelleri tartan terazinin) yanında durdurulurOysa dağlar misâli sevapları vardırDurdurulduğu yerde aile efradını nasıl gözettiğinden, hak ve hukuklarını nasıl yerine getirdiğinden, malını nereden elde edip nereye harcadığından sorulurÖyle sorulur ki, dünyada yapmış olduğu bütün iyilikleri ve amelleri bunlara karşılık kendisinden alınırTek bir sevabı bile elinde kalmazO bu durumda iken, melekler çağırışırlar: Bu o kimsedir ki, dünyada onun çoluk çocuğu onun sevaplarını tüketmişlerdirBugün de ise amelleri ve iyilikleri, yaptığı hataların sonucu olarak elinden çıkmıştır46

Deniliyor ki, kıyâmet gününde kişinin yakasına ilk yapışan ailesi ve çocuklarıdırOnlar kişiyi Allahü teâlâ'nın yüce mahkemesinde durdururlar ve derler ki: 'Ey rabbimiz! Bizim hakkımızı bu adamdan al! O bizim bilmediklerimizi bize öğretmediBilmediğimiz halde bize haram yedirdi'Bunun üzerine kişiden onların intikamları alınır.

Seleften biri şöyle der: Allahü teâlâ bir kuluna şerri irâde ettiği zaman, dünyada ona parçalayıcıları (çoluk çocuğunu) kendisine musallat eder'.

Hazret-i Peygamber şöyle demiştir:

Hiçbir kimse dünyada ihmal ettiği çoluk çocuğunun cehaletinden daha büyük bir günah ile Allah'ın huzuruna varamaz47

Buraya kadar zikrettiğimiz âfetler, evlenmenin umumî afetleridirBu âfetlerden yakayı kurtaran pek az insan vardırAncak babasından kalan bir serveti olursa veya kendisinin ve çoluk çocuğunun nafakasına yetecek kadar helâlinden servet kazanırsa o başka. . . Böyle bir kimse kanaat sahibi de olursa bu kimse yukarıda söylediğimiz âfetlerden kurtulabilirMübah bir şekilde odunculuk yahut da avcılık yapmak suretiyle kazanmaya gücü yeten veya sanatkâr bir kimse olursa. . .

Yahut da sultanlarla ilgisi bulunmayan bir sanatta çalışır ve o sanatıyla hayırlı, zâhirde sağlam ve malının çoğu helâl olan kimselerle iş yapan bir kimse olursa, böyle bir kimse evlenmenin yukarıda bahsi geçen tehlikelerinden kendisini koruyabilir.

İbn Sâlim'e evlilik hakkında sorulduğu zaman şöyle demiştir: 'Bu zamanda dişi merkebi görüp mutlaka ona yaklaşmak suretiyle sakinleşecek erkek merkep gibi şehvetine zebûn olmuş ve nefsini zaptetmeye güç yetiremeyen kimseler için evlenmek, evlenmemekten daha iyidirFakat nefsine sahip olan bir kimse için ise, evlenmeyi terketmek daha efdaldir'.

II. Âfet

Hanımın (ve çocukların) hakkına tam mânâsıyla riayet etmemek ve onların birtakım şeylerine karşı sabır gösterip onlardan gelen serzenişlere tahammül göstermemektirBu felâket genellikle birinci felâketten daha hafiftirZira böyle bir âfete karşı tahammül etmek, birinci âfete karşı tahammül etmekten daha kolaydırKadınlara karşı ahlâkı düzeltmek ve onların isteklerini yerine getirmek helâlinden kazanmaktan daha kolaydırFakat buna rağmen birincisi gibi burada da tehlike sözkonusudurÇünkü kişi çobandır ve güttüğünden sorumludur.

Nitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:

Nafakası kendisine düşen kimseleri perişan etmek günah bakımından kişiye yeter de artar48

Rivâyet ediliyor ki, çoluk çocuğundan (nafakalarından) kaçan bir kimse, efendisinden kaçan bir köle gibidirBu kimse, vazifesine dönmedikçe ne namazı, ne de orucu kabul olurElinde olsa bile çoluk çocuğunun hakkını gözetmeyen bir insan, onların haklarından kaçan bir insan gibidirÇünkü Allahü teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Ey îman edenler! Kendinizi ve aile halkınızı öyle bir ateşten koruyun ki, onun tutuşturucusu insanlarla taşlardır. (Tahrim/6)

Bu ayette Allahü teâlâ kendi nefsinizi ateşten koruduğunuz gibi, aile fertlerinizi de korumanızı emretmektedirİnsan ise bazen kendi nefsinin hakkını vermekten acizdirEvlendiği zaman, haklar boynunda katmerleşirKendi nefsine başka bir nefis eklenirNefis ise, daima kötülüğü emredicidirÇoğaldıkça kötülüğü emretmesi de çoğalır.

Bu sırra binaendir ki, âlimlerden biri evlenmemekten dolayı özür dileyerek demiştir ki: 'Ben kendi nefsimin bile yükünü çekemiyorumKaldı ki, ona başka bir nefsi daha eklersem bu yükün altından kalkamam'.

Nitekim şöyle denilmiştir: Fare, deliğine sığmazdı. (Buna rağmen) kuyruğuna bir de süpürge bağladı.

İbrahim b. Edhem de evlenmediği için özür beyain ederek şöyle demiştir: 'Ben herhangi bir kadını kendi nefsimle aldatmak istemiyorum ve benim kadınlara herhangi bir ihtiyacım yoktur'.

Yani İbrahim (radıyallahü anh) şunları demek istiyor: 'Onların hakkını yerine getirmekten, onları iffetli kılmaktan ve istedikleri normal zevklerini kendilerine tattırmaktan acizim.

Bişr el-Hafî de özür beyan ederek şöyle demiştir: 'Beni evlenmekten 'Kadınların boynuna düşen haklar gibi, kendilerine verilmesi gereken haklar da vardır' ayeti menetmektedir.

Şöyle dediği de variddir: 'Eğer ben bir tavuğun idaresini elime alırsam köprü üzerinde cellât olmaktan korkarım'.

Süfyân bUyeyne, sultanın kapısında görüldüKendisine 'Burası sana yakışır bir yer değildir' denildiğinde şu cevabı verdi: 'Hiçbir çoluk çocuk sahibi gördün mü ki felâha kavuşmuş olsun?'

Süfyân, şöyle derdi: Bekârlık ile anahtar ve rüzgarlar ile delinen bir mesken ne güzeldirOrada ne bağırma, ne de çığlık kopması vardır. . .

Evlenmenin bu ikinci mahzuru da birinci mahzur gibi geneldirİkinci felâketten de akıllı, hikmet sahibi, güzel ahlâklı, kadınların âdetlerini bilen, onların düşük çenelerine karşı sabırlı olan, şehvetlerine tâbi olmaktan nerede durulacağını bilen, haklarını yerine getirmede titiz davranan, kusurlarına göz yuman ve aklı ile onları idare eden bir kimse paçayı kurtarabilirOysa insanların çoğu sefahet, katılık, hiddet, akılsızlık, kötü ahlâk ve insafsızlığın zebunudurlarBöyle bir kimse ise evlendiğinde daha da bozulurBu bakımdan böyle bir insan için tek başına yaşamak daha selâmetli bir yoldur.

III. Âfet

Bu afet, birinci ve ikinci afetten daha kolay atlatılabilirBu da kişinin çoluk çocuğunun kendisini Allah'tan meşgul edip dünyaya yöneltmek, çokça servet edinmek suretiyle çocuklarına iyi bir geçim hazırlamak ve onlarla övünmek ve böbürlenmek demektirİnsanoğlunu Allah'tan uzaklaştıran, ister eşi olsun, ister malı, ister çocuğu olsun, bunların hepsi onun için hayırsızdırBen, bu hükümle insanı harama kaydıran aile ve malı kasdetmiyorumZira böyle bir aile ve mal, daha önceden zikredilen birinci ve ikinci âfetin kapsamına dahildirAksine benim bu hükümden gayem; insanoğlunu mübahlarla bile olsa fazlasıyla dünyaya daldıran aile ile malın hayırsızlığıdırHelâliyle oynaşmaya ve şakalaşmaya ve ondan zevk almak hususunda aşırıya kaçmak da yukarıdaki hükme dahildirEvlenmekle bu türden birçok meşgaleler doğup meydana gelir ve kalbi kaplarBöylece gece ve gündüzü oynaşmakla akıp giderKişi oynaşmaktan kafasını kaldırıp gece ve gündüzde âhireti düşünmek ve âhirete hazırlanmak için vakit bulamaz.

İşte bu sırra binaen İbrahim b. Edhem şöyle demiştir: 'Kadınların bacaklarına dadanmış bir kimseden birşey beklenmez'.

Ebû Süleyman şöyle demiştir: 'Evlenen bir kimse muhakkak dünyaya dalmış demektir'.

İşte buraya kadar sayıp tesbit ettiklerimiz nikâhın âfetleri ve faydalarıdırBu bakımdan bir kimseye evlenmek mi, bekâr kalmak mı daha iyidir hükmünü, bütün bu saydıklarımızı bilmeksizin mutlak bir şekilde vermek, kusurlu bir hüküm olurAksine bu fayda ve afetler herhangi bir şahsın hakkında hüküm vermek için mihenk taşı kabul edilmelidirEvlenmek isteyen bir kimse kendi nefsini bu mihenk taşına vurmalıEğer hakkında yukarıda tesbit ettiğimiz âfetler sözkonusu değilse ve yine helâl malı, güzel ahlâkı, dindeki ciddiyeti yerinde ise, evlenmekle Allah'tan uzaklaşması sözkonusu değilse, bütün bunlarla beraber şehvetini teskin etmeye muhtaç bir genç ise, evinin işlerini yürütmeye ihtiyacı olan bir fert ise kadının akrabalarıyla kuvvet kazanmaya muhtaç ise, kısacası bütün bunlara sahip ise; böyle bir kimse hakkında evlenmenin daha hayırlı olduğunda şüphe edilemez.

Bununla beraber evlenmesinde çocuk sahibi olmak istemesi de sözkonusudurBu ise, ayrı bir fazilettirEğer saydığımız özellikler yoksa ve yine saydığımız bütün âfetler mevcutsa, böyle bir kimse için de evlenmemek daha hayırlıdırEğer zıt kutubların ikisi de tam mânâsıyla varsa ki zamanımızda insanların çoğunda durum budur böyle bir durumda şaşmaz terazi ile o faydaların dininde meydana getireceği fayda ile âfetlerin meydana getireceği zararları ölçmelidirBu değerlendirme neticesinde hangisinin daha iyi olduğuna karar verirse onu yapmalıdır.

Evliliğin faydalarının en açığı evlat edinmek ve şehveti teskin etmektirEvliliğin âfetlerinin en açığı da haram kazanca muhtaç olmak ve evliliğin Allah'tan uzaklaştırma keyfiyetidirBu bakımdan biz bu işlerin karşılaştırmasını farazî olarak yapıp deriz ki; şehvet eziyetinin altında bulunmayan, evlenmesinden sadece çocuk elde etmek isteyen ve evlendiği takdirde evlenmeden dolayı, harama muhtaç olması ve evlilik sebebiyle Allah'tan uzaklaşması sözkonusu olan bir kimse için evlenmemek daha hayırlıdırÇünkü insanoğlunu Allah'tan uzaklaştıran ve haram kazanca götüren şeyde hayır yokturBu iki felâketin zararını, çocuk sahibi olmak telâfi edemezZira sadece çocuk elde etmek için evlenmek, hayalî bir çocuğun hayatını talep etmek demektirBöyle bir istek ise dinde kesin bir eksikliktirBu bakımdan kişinin kendi hayatını koruması ve onu felâketten uzak tutması bir çocuğu elde etmek için çalışmasından daha önemlidirBöyle bir hareket ise, onun için kârdırDin de kişinin sermayesidirDinin fesada uğramasında uhrevî hayatın bozulması sözkonusudurSermayenin de tümden gitmesi sözkonusudurEvlenmekten beklenen bu fayda yine evlenmekten doğan ve yukarıda belirtilen o iki âfetin birisini bile karşılayamayacak derecede zayıf ve cılızdırFakat evlenmek kendisi için daha hayırlı olurÇünkü böyle bir insan, zinaya kaymak ve haram yemek ve haram elde etmek arasında kalmış olur ki, haramı elde etmek zinaya düşmekten daha hafiftir.

Eğer zinâ etmeyeceğine güveniyorsa, fakat bununla beraber gözünü haramdan sakınmaya muktedir değilse, bu takdirde evlenmeyi bırakmak kendisi için evlenmekten daha hayırlıdırÇünkü haram bakışlar da haramdırGayri meşrû servet edinmek de. . . Evlilik sebebiyle gayr-ı meşrû olarak edinilen servet, daimi bir haramdırBu haramda hem kişinin, hem de aile efradının isyanı vardırNazar ise, bazen vâki olan bir haram olmakla beraber sadece kişinin nefsine aittir ve yakın bir zamanda sona ermesi de muhakkaktırNazar, gözün zinâsıdırFakat tenâsül uzvu onu tasdik etmedikçe, onun bağışlanması, haram yemenin bağışlanmasından daha yakındırAncak kişi nazarın zinaya götüreceğinden korkarsa, o zaman hüküm değişir.

Bu durum sabit olduğu zaman, gözünü haram bakışlardan alıkoyabilecek, fakat kalbinden kendisini meşgul edici fikirleri bertaraf etmesine muktedir olmayacak üçüncü bir durum meydana gelirBu durumda evlenmemek, evlenmekten daha hayırlıdırÇünkü kalpten gelen kötü düşüncelerin, gözden olan kötü bakışlardan affedilmeye daha yakın olduğu muhakkaktırBir de kalbin kötü düşüncelerden uzak olması, ancak ibâdet için istenilen bir hususturİbadet ise, haram kazanmakla, yeyip yedirmekle beraber hiçbir zaman tam olmaz ve kemâle ermez.

İşte böylece evlilikten kaynaklanan bu âfetler yine evlilikten doğan faydalarla karşılaştırılmalıdır ve karşılaştırma neticesinde ağır basan tarafa göre hüküm verilmelidirBu durumları kavrayan bir kimse için daha önce selef-i salihînden naklettiğimiz evlenmeye teşvik edici veya menedici rivâyetleri anlamak zor olmazÇünkü o eserler şahısların durumlarına göre hükme bağlanır ve doğru olur.

Soru: Evlenmekten gelen âfetlerden emin olan bir kimse için kendini tamamen ibadete adamak mı veya evlenmek mi daha iyidir?

Cevap: Böyle bir kimse ikisini birden yapmalıdırÇünkü evlenmek, sadece evlenme akdi olduğu için ibadete engel değildirAksine evlenmekten ötürü çalışma ihtiyacı duymak ibadete engel teşkil ederBu bakımdan eğer helâl kazanmaya muktedir ise, böyle bir kişi için ibadet gibi evlenmek de faziletlidirZira gece ve gündüzün diğer vakitleri ibadet için ayrılabilirİstirahat etmeksizin daimi bir şekilde ibadete devam etmek de imkânsızdırBu bakımdan eğer kişinin farz namaz, uyku, yemek ve def-i hacetten başka bütün vakitlerini kazanç temin etmek için çalışmaya sarfedeceği farzedilirse ve aynı zamanda bu kişi, âhiret yolunu ancak nâfile namaz, hac ve haccın yerine geçen bedenî amellerle yerine getiren kimselerdense bu kimseye evlenmek, evlenmemekten daha faziletlidir.

Çünkü helâlinden kazanmakta, çoluk çocuğu idare etmekte, evlenme ile evlat edinmekte ve kadınların düşük çenelerine ve ahlâklarına karşı sabır göstermekte nafile ibadetlerden fazilet bakımından eksik olmayan birtakım faydalar vardırEğer kişinin ibadeti ilimle, fikir ve bâtınî ilerleyişle ise ve aynı zamanda evlenmek için gereken nafakanın elde edilmesi de onun ibadetini zayıflatıyorsa böyle bir durumda evlenmeyi terketmek daha faziletli ve evlenmemek daha hayırlıdırEğer dersen ki, faziletli olduğu halde evlenmeyi Hazret-i isa (aleyhisselâm) neden terketti? Eğer bunu Allah'ın ibadetine hazırlanmak için sebep olarak gösterirsen o halde sorarız; Hazret-i İsâ'dan daha üstün olan peygamberimiz neden birçok kadınla evlendi? Bil ki, kudreti olan bir kimse için en faziletlisi, evlenme ile ibâdeti bir arada yapmaktırİmanı kuvvetli, himmeti yüce olan bir kimseyi hiçbir şey Allah'ı anmaktan uzaklaştıramazEfendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) ise, en zor yolu tercih etmiştir ve böylece ibadetin fazileti ile evlenmenin faziletini bir araya getirmiştirDokuz kadınla beraber olduğu halde tamamen kendisini Allah'ın ibadetine vermiştirDef-i hâcet, dünya işleriyle meşgul olanları o işlerden alıkoymadığı gibi, evlenmek de efendimizi ibadetten alıkoyamazdıEhl-i dünya zahirde ihtiyaçlarını gidermekle meşgulken kalpleri işlerinin tedbir ve tedviri ile meşguldürHiçbir zaman o durumda tedbirlerini ihmal etmezlerHazret-i Peygamber'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) yüce derecesinden ötürü, bu dünya âleminin işleri, onu kalben Allah ile beraber bulunmaktan menetmiyorduO hanımının kucağında iken Allah'ın vahyi ona nâzil oluyordu49

Hazret-i Peygamber'in bu mertebesi gibi, bir mertebeye ulaşan da böyle yapabilirFakat denizi bozmayan şeylerin, küçük kanalları bozması pek de uzak bir ihtimal değildirBu bakımdan hiç kimseyi Hazret-i Peygamber'e kıyas etmeye kalkışmamalıdır ve zaten böyle bir kıyaslama da uygun değildir.

Hazret-i isa'ya gelince, o zoru değil, tedbiri elde etmeye çalışıyorduNefsi için ihtiyatlı hareket etmiştirHazret-i İsâ'nın durumu öyle bir biçimde idi ki, o durumda çoluk çocukla meşgul olmak menfî şekilde tesir edebilirdi veya o durumla beraber helâl rızkı elde etmek mümkün değildi veya o durumda evlenme ile ibadeti tam mânâsıyla yürütemezdiBu bakımdan Hazret-i İsâ ibadete kendisini tam mânâsıyla vermeyi evlenmeyi tercih ettiÇünkü onlar, hâllerinin incelik ve sırlarını herkesten daha iyi bilirlerAsırlarının gereklerini daha iyi tedkik ve tahkik edebilirlerKazançların helâlliği, kadınların ahlâkı ve evlenen bir kimseyi bekleyen ve evlilikten doğan felâketlerin evlenen bir kişi için ne gibi bir kâr ve zarar getireceğini herkesten daha iyi değerlendirirler.

Madem evlenmek hakkında çeşitli durumlar vardır ve bazı durumlarda evlenmenin evlenmemekten daha üstün olduğu sabittirO halde bize düşen görev, peygamberlerin (aleyhisselâm) yaptıklarını her hâlükârda en güzeline ve en iyisine hamletmemizdirEn doğrusunu Allah bilir!

46) İmâm Irâkî bu hadîsin aslına rastlamadığını söyler.

47) Deylemî, (Ebû Said'den)

48) Ebû Dâvud, Nesâî

49) Hanımının kucağında iken kendisine vahiy geldiğini yine Buhârî Enes'ten rivâyet etmektedir. Bir ara RasûlüllahÜmmü Seleme'ye şöyle demiştir: 'Aişe hakkında bana eziyet verme. Çünkü Aişe hariç zevcelerimin hiçbirinin yatağında bana vahiy inmemiştir'.

12-4

Nikâh Akdinde ve Nikâh Yapanlar Arasında Riayet Edilmesi Gereken Âdâb

Nikâh Akdi

Nikâh akdine gelince, tam akid olması ve helâl olması için dört şartı vardır:

1Kadının velisinin izniEğer kadının velisi yoksa devlet başkanı onun velîsidirO zaman, devlet başkanının izni lâzımdır.

2Eğer kadın bâliğ ve dul ise, rızasını almaktırEğer bâkire ve bâliğe ise, kendisini evlendirmek isteyen de babası veya dedesi değilse, yine rızâsı alınmalıdır.

3Zâhirde âdil olan iki şahidin hazır bulunmasıdırEğer şahidlerin durumları kapalı ise yine ihtiyaç olduğu için onların şahitlikleriyle o nikâhın doğru olduğuna hükmederiz.

4İcap ve hemen akabinde gelen kabûl sigalarıdırBu icap ve kabûl sigaları evlendirmek mânâsına gelen Nikâh veya Tezvic veya bu iki kelimenin özel mânâsını ifâde eden herhangi bir lisandan gelen herhangi bir kelimedirBu icap ve kabul âkil ve bâliğ olan iki şahıstan çıkmalıdırBu iki şahıs kadın olmamalıdırBu iki şahıs damat veya velisi veya dâmat ile gelinin vekilleri olabilir.

Nikâh Âdâbı

Nikâh akdinin âdâbına gelince, müstakbel gelinin velisiyle beraber Hitbe (isteme ve sözleşme) olmalıdırFakat bu isteyiş kadının iddet beklediği zamanda olmamalıdırİddet bekleyen hanımın iddeti tamam olduktan sonra gidip velisinden istemelidirBir de başkasının daha önce istediği bir kadını istememelidir.

Çünkü Hazret-i Peygamber başkasının istediği bir kadını istemeyi yasaklamıştır50

Nikâh akdinin edeplerinden biri de nikâhtan önce bir hutbenin okunmasıdırİcap ve kabûl ile Allah'ın hamdini karıştırmaktır.

Meselâ kızın vekili ve kızı evlendiren şöyle demelidir: 'Hamd Allah'a mahsusturSalât ve selâm Allah'ın Rasûlü üzerine olsunBen sana kızım filânı (ismini vererek) verdim'.

Dâmat da şöyle demelidir: 'Hamd Allah'a mahsusturSalât ve selâm Allah Rasûlü'nün üzerine olsunSenin kızın filânı şu kadar mehir ile kabul ettim'.

Nikâh akdinde zikredilen mehir, belli ve az olmalıdırNikâh akdinden önce okunan hutbeden önce Allah'a hamdetmek de müstehabdır.

Nikâh akdinin edeplerinden birisi de dâmadın kimliği ve durumunu gelin olacak kıza duyurmaktırHer ne kadar gelin namzedi bâkire olsa da böyle bir duyurma, duyurmamaktan daha uygun ve müstakbel dâmat ile gelinin arasındaki muhabbet ve ülfete daha münasiptirİşte bu sırra binaen nikâhtan önce dâmadın müstakbel geline bakması müstehabtırZira böyle bir hareket gelecekte aralarındaki kaynaşmaya daha uygun düşer.

Nikâh akdinin edeplerinden biri de salâh ve takvâ sahiplerinden bir grubu nikâh meclisinde hazır bulundurmaktırTabiidir ki, bu grup nikâh şahidlerinin dışında bir grupturÇünkü şahidler nikâhın doğru olmasının rükünleridirOnların olması mecburidir.

Âdabdan biri de nikâhtan gayesi Allah Rasûlü'nün sünnetini yerine getirmek, gözünü haramdan alıkoymak, çocuk istemek ve daha önce zikredilen diğer faydaları kazanmak olmalıdırEvlenmekten, sadece nefsinin hevasını ve geçici lezzeti düşünmemelidirŞayet evlenmekten gayesi; sadece bu ise, o vakit ameli dünya amellerinden olurOysa evlenmeyi âhiret amellerinden kılan yukarıdaki niyet hiç de kendisini zevk ve safâdan menetmemektedirÇünkü birçok hakikatler vardır ki, nefsin isteğiyle bir arada meydana gelir.

Ömer b. Abdülâziz (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Hak, hevâ-i nefis ile birleştiği zaman, o kaymaklı hurmadır'.

Nefsin isteği ile dinin hakikati beraberce bir işe iteleyici olabilirler ve böyle olmaları imkânsız da değildirNikâhın mescidde yapılması müstehabdırŞevval ayında yapılmasının müstehab olduğu gibi.

Zira Âişe vâlidemiz (radıyallahü anh) şöyle demiştir:

Hazret-i Peygamber benimle Şevval ayında nikâhlandı ve yine Şevval ayında benimle evlendi51

Kadın Hakkında Riayet Edilmesi Gereken Hususlar

Kadın hakkında iki şeye dikkat etmek gerekirBiri helâl olması, ikincisi ise güzel bir hayat sürmek ve evlenmekten beklenen faydaları temin etmektirHelâl olması için nikâh edilen bir hanımda dikkate alınması gereken birinci şey budur: Kadın evlenmeye mâni olan durumlardan uzak olmalıdırEvlenmenin mânileri ise, ondokuz tanedir:

1Kadının başkasının nikâhı altında olmasıdır.

2İddet bekliyor olmakİster o iddet kocasının vefat iddeti olsun, isterse boşama iddeti veya şüphe ile cinsî münasebette bulunma iddeti olsun veya kadın cariyelik münasebetinden rahmini istibra etmek için beklemekte olsun.

3Kadının dinden irtidâd etmesidirBu irtidad keyfiyeti, küfrü icabettiren herhangi bir kelimenin ağzından çıkması olabilir.

4Kadının ateşperest olmasıdır.

5Kadının putperest veya herhangi bir kitap veya peygambere intisap etmeyen zındıka olmasıdır. (Yasak tanımayan ve her şeyi helâl bilen) ibâhî mezhebine inanan kadınlar da bunlardandırBöyle kadınlarla da evlenmeleri helâl değildirBozuk olan herhangi bir mezhebe ki o mezhebe inanan bir kimsenin kâfir olduğu bir mezhebe bağlı bulunan kadının da nikâh edilmesi câiz değildir.

6Tahrit edildikten sonra bir dine girmesi veya İsrailoğulları'nın nesebinden gelmediği halde Hazret-i Muhammed Mustafa'nın peygamber olarak gönderilmesinden sonra hristiyanlığa veya yahudiliğe girmesidirBu iki haslet olmadığı zaman böyle bir kadınla evlenmek helâl değildirEğer sadece kadının nesebi yok olursa böyle bir kadınla evlenilip evlenilmeyeceği hususunda fakihlerin ihtilâfı vardır.

7Kadının cariye olmasıdırCâriye olan kadınla evlenmek isteyen kişi, kendisi gibi hür olan bir kadınla evlenecek kadar imkânlara sahipse veya hür bir kadınla evlenmeye gücü yetmiyor ve cariye ile evlenmese de zina yapmaktan korkmuyorsa böyle bir kişinin câriye ile evlenmesi câiz değildir.

8Kadının tamamı veya bir kısmı kendisi ile evlenmek isteyen bir kimsenin mülkü ve câriyesi olmaktır. (Böyle bir kadınla evlenmek istediği zaman önce hürriyetini kendisine bahşedip âzâd etmesi ve ondan sonra kendisiyle evlenmesi gerekir. Bu meselenin tedkik ve izâhı fıkıh kitaplarında yapılmıştır) .

9Kendisiyle evlenilmek istenilen kadının evlenmek isteyen kişiye yakın olmasıdırMeselâ soy itibariyle o kadın, kendisini isteyenin annesi, kızı, torunu, büyük annesi olması gibi. . . Dâmat namzedinin aslından gayemiz, anneler ve ninelerdirFaslından gayemiz ise, kız kardeşleri ve onların kız çocuklarıdırHer asıl ki, ondan sonra diğer bir asıl vardır, onların ilk faslından gayemiz ise; teyzeler ve halalardırFakat teyzeler ve halaların kız çocuklarıyla evlenebilir.

10Süt ile nikâhı kendisine düşmeyen bir kimse olmasıdırSoy ile nikâhı haram olan ve daha önce bahsi geçen asıl ve fasıllar süt ile de haram olurlarFakat süt ile kadını haram eden durum; beş defa kana kana emmektirEğer beş defadan az kana kana emmiş ise bu durumda kişiye haram olmaz. (Bu hüküm Şâfiî mezhebine göredir) .

11Müşâheret (dünürlük) sebebiyle haram olmaktırŞöyle ki: Evlenmek isteyen kişi istediği hanımın kızı ile veya ninesiyle daha önce nikâh yapmış veya daha önce şüphe akdiyle veya cariyelik akdiyle istediği kadının kızını veya ninesini nikâh etmiştir veya bu kimselerle şüpheli bir akidle temasta bulunmuşturYahut da evlenmek istediği hanımın annesiyle veya ninesiyle sahih veya şüpheli bir akidle ilişki kurmuşturBu bakımdan kadına yapılan mücerred nikâh akdi, onun annelerini nikâh sahibine ebediyyen harâm ederAncak bu kadının kızı ve torunları kendisiyle sadece nikâh akdi eden kişiye haram olmazAncak kendisiyle cinsî münâsebette bulunursa veya evlenmek istediği kadınla daha önce babası veya oğlu nikâhlanmışsa bu takdirde de o kadınla evlenemez.

12Nikâh ettiği kadının nikâhında olan beşinci kadın olmasıdırYani bu kadından başka nikâhının altında dört kadın daha varsa, işte bu takdirde beşinci kadını nikâh etmesi helâl değildirEğer nikâhının altında bulunan kadınlardan birisi üç talâk ile boşanmışsa ve iddet bekliyorsa, böyle bir durumda beşincisiyle evlenmek yasak değildir.

13Kadınla evlenmek isteyen kişinin nikâhı altında kadının kızkardeşi, halası veya teyzesinin bulunmasıdırBöylece kadını nikâh etmekle kızkardeşi ile teyzesi ve halası ile bir araya getirmiş olur. (Bu ise caiz değildir) Akraba olan iki kadın ki aralarında eğer birisi erkek, diğeri kadın olursa evlenmek caiz değildir bu iki kadının bir kişinin nikâhı altında bir araya getirilmesi caiz değildir.

14Damat namzedi olan kişi, daha önce aynı kadını üç talâk ile boşamış olmalıdırBu bakımdan kişi tarafından üç talâk ile boşanmış bir hanım sahih bir nikâh ile başka birisi ile evlenip onunla karı koca hayatı yaşamadıkça (ve ondan kendi isteğiyle boşanıp iddetini bitirmedikçe) ilk kocasına ikinci bir defa helâl olmaz.

15Damat namzedinin, evlenmek istediği kadınla mülâanet52 etmesidirKendisiyle mülâanet ettiği hanım, lian muamelesinden sonra ebediyyen kendisine haram olur.

16Kadının hac veya umre ihramında bulunmasıdır veyahut da kocası olacak şahsın hac veya umre ihramında bulunmasıdırBu bakımdan eşlerden herhangi birisi veya her ikisi de hac veya umre ihramında bulunurlarsa bu durumda nikâh kıyılamazAncak nikâhın kıyılması ihramdan çıktıktan sonra mümkün olabilir53

17Kadının küçük (baliğ) olmamakla beraber dul olmasıdırBu bakımdan evlenme çağma varmayan dul bir hanımın ancak bâliğ olduktan sonra nikâhı sahih olabilir.

18Kadının yetim olmasıdırYetim bir kız, ancak bâliğ olduktan sonra eylendirilebilir.

19Rasûlüllah'ın pâk zevcelerinden birisi olmasıdırİster Rasûlüllah vefat ettiği zaman onun nikâhı altında bulunanlardan olsun isterse daha önceden nikâhladığı herhangi bir kadın olsun.

Bunlarla evlenmek haramdırÇünkü Rasûlüllah'ın zevceleri (ayetin nassı ile) Mü'minlerin anneleridirBöyle bir muamele zaten zamanımızda mümkün de değildir.

İşte buraya kadar saydıklarımız nikâha engel teşkil eden durumlardırEvlilik hayatını güzelleştiren ve kadın alınırken akdin devam etmesi için kadında aranan hasletlere gelince, onlar da sekiz tanedir:

1) Dindar olmak

2) Ahlâklı olmak

3) Güzel olmak

4) Mehri az olmak

5) Çocuk doğurabilmek

6) Bâkire olmak

7) Soylu olmak

8) Yakın akrabalardan olmamak

Dindar Olmak

Kadının dindar ve sâliha olmasıdırKadında esas olarak bu vasıf aranmalıdır ve bu vasfa diğer vasıflardan fazla itina gösterilmelidirÇünkü kadın nefsinin ve namusunun korunması hususunda dinî zafiyete sahip ise kocasını rezil edip halk arasında yüzünü karartırBu hareketinden ötürü kocasının kalbi karma karışık olurHayatı karmakarışık bir hâl alırEğer bu durum karşısında kalan koca, kıskanma ve gayret yolunu takip ederse, daimi bir şekilde felâketten felâkete sürüklenip gidecektirEğer müsamaha yolunu tercih ederse, o vakit dini ve nâmusu hakkında gevşek davranmış olur ve gayretsizliğe nisbet edilirEğer kadın fâsık olmakla beraber güzel de olursa o zaman ondan gelen felâket daha da şiddetli olurZira kocası kötü huylarına göz yummayacağı gibi, kendisinden ayrılmaya da güzel olduğu için tahammül gösteremezTıpkı Hazret-i Peygamber'e müracaat eden kişi gibi olurZira rivâyet ediliyor ki, adamın birisi Hazret-i Peygamber'e geldi ve dedi ki:

- Ey Allah'ın Rasûlü! Benim bir hanımım varUzatanın elini geri çevirmez.

- Boşa!

- Ama ben onu seviyorum.

- O hâlde boşama, yanında dursun54

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu adama hanımını boşamamasını şu hikmetten ötürü emretmiştir: Çünkü bu kişi, kalben sevdiği bu hanımı boşadığı takdirde bu sefer kendisi arkasına düşüp zinâ felâketine düçâr olabilirKadının bozulduğu gibi adam da bozulacakBu nedenle kadınla beraber durup sıkıntı çekmesini, onu boşadıktan sonra fesâda uğramasından daha hayırlı görmüştür.

Eğer kadın, kocasının malını telef etmek suretiyle veya başka bir şekilde dinî zâfiyete sahipse, yine kocasının bu durumda hayatı karışırEğer koca, kadının bu durumuna göz yumar ve ses çıkarmazsa kendisi de günahta kadının ortağı olur ve Allahü teâlâ'nın Tahrim sûresinin altıncı ayetinde 'Nefsinizi ve ehlinizi ateşten koruyunuz' emrine muhalif düşerEğer bu durumundan hoşlanmayıp onunla mücadele ederse hayatı boyunca rahat yüzü görmeyecektir.

İşte bu sırra binâen Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) tekrar tekrar dindar bir kadınla evlenmeyi teşvik ederek şöyle demiştir: Kadın, malı, soyu sopu, güzelliği veya dindarlığı için tercih edilirSen dindar olan kadını tercih et55

Herhangi bir kimse kadını malı veya güzelliği için nikâh ederse o kimse, kadının hem güzelliğinden, hem de malından mahrum olurBir kimse kadını sadece dindarlığından ötürü nikâhlarsa Allahü teâlâ ona hem kadının malını ve hem de güzelliğini ihsan eder56

Kadını güzelliği için nikâh etmeyinKadının güzelliğinin kadını felâkete sürüklemesi mümkündürAynı zamanda kadını, malı için de nikâh etmeyinZira kadının malının kadını baştan çıkarması mümkündürKadını, sadece dindarlığından ötürü nikâhlayın57

Hazret-i Peygamber'in bütün bu hadîslerinde dindar kadınlarla evlenmeyi ısrarla teşvik etmesinin hikmeti şudur: Dindar olan kadın, kocasına, din hususunda yardımcı olurEğer kadın dindar değilse, kocasını dinî sahadan geri bırakır ve hâlini altüst eder.

Güzel Ahlâk

Dine yardım bakımından ve sadece dinî sahada ilerlemek için, boş vakit elde etmek ancak güzel ahlâk temeline dayanırÇünkü güzel ahlâk bu sahada önemli bir temeldirZira kadın geveze, kötü ahlâklı, saldırgan ve nankör olursa ondan gelen zarar umulan faydadan çok fazladırKadınların gevezelikleriyle denenen ve bu sahada sabreden, Allah'ın velî kullarıdır.

Araplardan birisi der ki: Kadınlardan şu altı çeşidiyle evlenmeyiniz: a) Ennâne, b) Mennâne, c) Hannâne, d) Haddâke, e) Berrâka, f) Şeddâka.

Ennâne; çokca inleyen, şikayette bulunan ve daima başı ağrıyormuş gibi başını sarmak suretiyle naz yapan kadın demektirBu bakımdan hastalıklı olan veya yapmacıktan kendisini hasta gösteren bir kadınla evlenmekte hiçbir hayır yoktur.

Mennâne ise; kocasına karşı 'Ben senin için şunu yaptım, bunu yaptım' demek suretiyle minnette bulunan kadın demektir.

Hannâne; başka bir adamın aşkıyla yanıp tutuşan veya başka bir kocadan olan çocuğunun aşkıyla yanan hanım demektirBu hanımdan da sakınmak ve böyle bir hanımla evlenmemek gerekir.

Haddâke; her şeye göz dikip isteyen hanım demektirBöyle bir hanımın oburluğu, kocasını gücünün yetmeyeceği yüklerin altına sokar.

Berrâka; iki mânâya gelme ihtimali vardır:

a) Sûni bir parlaklık için bütün gün boyunca yüzünü süsleyen kadın demektir.

b) Kocasıyla beraber sofrada oturup yemekten hoşlanmaz, ancak tek başına yer ve her şeyden müstakil bir paya sahip olmak isterBu kelime Yemen Arapçasıdır.

Yemenliler çocuk veya kadın yemekte kızdığı zaman, Berrakat'il-Mer'e (Kadın yemeğe küstü) veya Berraka's-Sabî (Çocuk yemeğe kızdı) derler.

Şeddâka'ya gelince, çenesi düşük ve çokça konuşan kadın demektirHazret-i Peygamber'in şu hadîs-i şerifi de bu mânâyı ifade eder:

Allahü teâlâ, çenesi düşük olanlara buğzeder58

Rivâyete göre Sâlih el-Ezdî, bir seyahatında Hazret-i İlyas ile bir araya geldiİlyas (aleyhisselâm) Sâlih'e evlenmesini tavsiye etti ve evlilikten kaçıp ibadete dalmayı yasakladıktan sonra kendisine şöyle dedi: Sakın şu dört grup kadın ile evlenme: a) Muhtelia, b) Mübariye, c) Âhire, d) Naşize.

Muhtelia, her zaman sebepsiz bir şekilde kocasından para karşılığında talâkını satın almak teklifinde bulunan kadın demektir.

Mübâriye, kendi nefsiyle değil de, başka şeylerle ve dünyevî sebeplerle kocasına karşı böbürlenen kadın demektir.

Âhire, dostu olarak bilinen fâsık kadın demektirAllahü teâlâ böyle bir kadın hakkında Nisâ suresinin 25ayetinde şöyle buyurmaktadır: 'Gizli dost da edinmeyerek. .

Nâşize, fiil ve sözleriyle daima kocasından yüksekte görünmeyi arzulayan kadın demektirZira Nâşiz kelimesi yüksek olan tümseklere denir.

Hazret-i Ali (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Erkekler için şerli haslet sayılanlar, kadınlar için, hayırlı haslet sayılırO hasletler de şunlardır: a) Cimri olmak, b) Katı olmak, c) Korkak olmak'.

Zira kadın cimri olduğu zaman, hem malını, hem de kocasının malını korur, muhafaza ederKatı ve mağrur olduğu zaman, kocasının dışında herhangi bir kimse ile şüphe verici ve yumuşak bir şekilde konuşamazKorkak olduğu zaman da, her şeyden korkar, evinden çıkmaz ve böylece şüpheli yerlerde tabii olarak bulunmaktan ve kocasının korkusundan korunmuş olur.

İşte bu hikâyeler, seni nikâh konusunda istenilen ahlâkların tamamına irşad etmektedirler.

Güzel Olmak

Yüz güzelliği de nikâhlanmak istenilen kadında aranan bir sıfattırÇünkü kadının güzel yüzlü oluşu sayesinde kocası başka felâketlerden korunmuş olurZira insanoğlunun tabiatı çoğu zaman çirkin bir kadınla yetinmezİnsanoğlunun tabiatı nasıl olur da çirkin yüzle yetinir? Oysa denildi ki; güzel yaradılış ile güzel ahlâk çoğu zaman biri diğerinden ayrılmaz.

Bizim daha önce dindar kadın ile evlenmeyi teşvik eden hadîsleri nakletmemiz ve 'kadın sadece güzelliği için nikâh edilmez' deyişimiz, insanı güzelliğin aranmasından menedici bir özellik taşımazOnların ifade ettikleri şudur: 'Kadının dini zayıf olduğu hâlde sadece güzelliğinden ötürü alınırsa, bu durum kötüdür'; zira çoğu zaman sadece kadının güzelliği, insanoğlunu kendisiyle evlenmeye iter ve onun dindarlık durumu pek dikkate alınmazİşte bu sırra binaen 'kadın sadece güzelliğinden ötürü nikâh edilmez' denilmiştirSevgi ve muhabbetin çoğu güzellikle olduğundan, güzelliğe iltifat etmenin gerekliliğine işaret etmektedirİslâm nizamı eşlerin arasında sevgi oluşturan sebeplerin gözetilmesini teşvik etmiştir ve bu sırra binaen de kendisiyle evlenmek istediği hanıma bakmayı müslüman erkek için müstehab kılarak Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allahü teâlâ herhangi birinizin kalbine bir hanımla evlenmeyi attığı zaman, o kimse evlenmek istediği hanımı dikkatle incelesinÇünkü evlenmeden önce bakıp sonra hüküm vermek, eşlerin arasında muhabbet meydana getirmeye daha elverişlidir59

Medinelilerin gözlerinde hastalık vardırBu nedenle Ensar'dan bir kadınla evlenmek isteyen, onlara dikkatle bakmalıdır60

Bu hadîs-i şerifi tefsir eden bazı âlimler, 'Ensar'dan olan kadınların gözlerinde gece körlüğü vardır', bazıları da 'gözleri küçücük olurdu' demişlerdir, Takvâ ehlinden bazıları Ensar'ın kızlarına ancak dikkatle baktıktan sonra, onlarla evlenirlerdiBöyle yapmaktaki gayeleri, aldanmaktan emin olmalarıdır.

A'meş şöyle demiştir: 'Bakmaksızın ve tedkik etmeksizin olan her evliliğin sonu üzüntü ve sıkıntıdır'.

Herkesin malumudur ki, kadına bakmak, onun ahlâkını, din ve malını göstermezBakmakla ancak onun güzelliği çirkinliğinden ayırdedilir.

Rivâyet ediliyor ki: Adamın biri Hazret-i Ömer'in hilâfeti zamanında saçlarını (beyazlarını örtmek için) boyatarak evlendiBir zaman sonra saçlarının boyası dökülünce beyaz saçlar görünmeye başladıBu manzara karşısında kadının tarafı adamı âdil halîfenin huzuruna götürdüler ve halîfeye dediler ki: 'Biz onu genç zannederek kızımızı ona verdik'Bu durumu öğrenen Hazret-i Ömer, adamı incitecek derecede döverek şöyle demiştir: 'Sen bu insanları aldatmışsın'.

Rivâyet edildi ki, Bilâl Habeşî ve Suheyb-i Rumî (radıyallahü anh) Araplardan bir kabileye giderek kızlarını istedilerKız tarafı 'Siz kimsiniz?' diye sorduBilâl (radıyallahü anh) 'Ben Bilâl'im, bu da kardeşim Suheyb'dirİkimizde daha önce dalâlette idikAllah bizi hidâyete kavuşturduBiz köle idik, Allah bizi âzâd eylediBiz fakirdik, Allah bizi zengin kıldıBu bakımdan eğer siz kızlarınızı bize verirseniz, Allah'a hamd ü senâlar olsunEğer bizi reddeder kabul etmezseniz, o zaman Allah her türlü eksiklikten münezzehtir deriz'.

Bu söze muhâtap olan kabile halkı 'Sizi reddetmiyoruz, bilâkis size kızlarımızı vereceğiz ve hamd de Allah'a mahsustur' dediler.

Daha sonra Suheyb (radıyallahü anh) Bilal'e dedi ki: 'Keşke sen bizim İslâm uğrunda katıldığımız savaşlardan ve Rasûlüllah ile beraber olan durumlarımızdan bahsetseydin'Bunun üzerine Bilâl, Suhayb'e 'sus' dedi; 'sen doğru söyledin ve doğruluk da seni evlendirdi'.

Aldatmak bazen hem güzellikte, hem de ahlâkta olurBu bakımdan güzellikteki aldatma, bakmak ve tedkik ile giderilebilirAhlâktaki aldatma ise, istenilen kadının durumunu tarif etmek ve dinlemek ile giderilirO hâlde evlenmeden önce güzelliğine aldanmamak için müşteri gözüyle kadının güzelliğini tedkik etmelidirKadının gerek ahlâkını ve gerek güzelliğini doğru, basiret sahibi, zahir ve bâtına vakıf olabilen birisinden öğrenmelidirKendisiyle istişâre edilen kişi, istenilen kıza fazla taraftar olmamalı ki kendisinde bulunmayan vasıfları mübalâğalı bir şekile anlatmasın ve aynı zamanda istenilen kıza hased eden bir kimse de olmamalı ki, onun iyi vasıflarını söylemeyip, meziyetlerinden gereği gibi bahsetmesinZira tabiatlar nikâhın başlangıcında ve kendisiyle evlenilmek istenen hanımların vasfında ya ifrâta veya tefrite meyledicidirBu hususta normal hareket edip doğruyu söyleyen pek azdırBöyle ihtiyatlı hareket etmek zevcesinden başkasına gönül vermekten korkan bir Mü'min için çok önemlidir.

Zevcesinden sadece sünnet-i seniyyeyi tatbik etmesini isteyen veya çocuk doğurmasını isteyen veya ev işlerini iyi bilmesini bekleyen bir kimseye gelince; eğer bu kimse güzelliğe önem vermez, sadece yukarıda sayılan hasletleri dikkate alırsa, zâhidliğe daha yakın bir hareketi seçmiş olurÇünkü evlenmek şöyle böyle dünyadan bir kapı olarak kabul edilmektedirHer ne kadar bazı kimseler için din hususunda yardımcı olursa da bu herkes için değildir.

Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle demektedir: 'Herşeyde zühd vardırHatta kadında bileKişi dünyada zahidliği tercih ettiği için bazen yaşlı bir kadınla evlenir'.

Mâlik bDinar şöyle derdi: "Herhangi biriniz öksüz bir kızla evlenip onunla evlendiği için neden sevap işlemeyi terkediyor? Oysa böyle bir kimse ile evlenirse ona yedirdiği ve giydirdiği zaman o az ile yetinir ve onun nafakası hafif olur. (Buna rağmen) bunu yapmamaktadırDünyaperestlerin kızlarını tercih ediyor ve böylece zevcesi şehvetlere dalıp 'Bana şu şu şeyleri giydir' diyor".

Ahmed bHanbel, tek gözlü bir hanımı, ondan daha güzel olan kızkardeşine tercih etmiştirİkisinden hangisi daha akıllıdır' diye sormuş kendisine 'Gözünde körlük olanı daha akıllıdır' demişler'O halde onunla evlendirin' demiştir.

Evlenmekten sadece dünyanın zevk ve safâsını düşünmeyenlerin âdeti böyle idi.

Neşesini artıran ve güzelliğiyle zevk ve safâsmı tatmin eden bir hanımı olmadığı takdirde dininden korkan bir kimse, eş olarak güzel kadını tercih etmelidirZira helâl ile lezzetlenmek din için koruyucu bir kaledir.

Denilmiştir ki, kadın güzel, ahlâklı, kara kaşlı, siyah saçlı, iri gözlü beyaz renkli oluğu zaman, kocasının sevgilisi olurKocasının gözünü haramdan uzaklaştırırBöyle bir kadın elâ gözlü, cennet hurîlerinin misâlidirÇünkü Allahü teâlâ cennet kadınlarını bu sıfat ile tavsif ederek şöyle buyurmuştur:

Cennetlerin hepsinde huyları iyi olan güzel yüzlü hanımlar. . . (Rahman/70)

Allahü teâlâ bu ayet-i celîledeki 'hayrat' kelimesinden güzel ahlâklıları kasdetmiştirYine cennet kadınları şöyle tavsif edilmektedir:

O cennetlerde gözlerini kocalarından başkasına çevirmeyen hanımlar vardır. . . (Vakıa/56)

Böylece onları hep bâkire kızlar, kocalarına âşık yaşıtlar yaptık. (Vâkıa/36-37)

Âyetteki 'urub' tâbiri, kocasına âşık olan ve kocasını cinsel duygulara sevkeden kadın demektirBöyle bir kadının verilmesiyle ehl-i cennetin lezzetleri tamamlanırHûr kelimesi, beyaz demektirHavra, elâ gözlü ve siyah saçlı kadın demektirAyna ise gözü geniş hâtun demektir.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kadınlarınızın en hayırlısı, öyle bir kadındır ki, kocası kendisine baktığı zaman, kocasını sevindirirKocası kendisine emrettiği zaman, kocasına itaat eder ve kocası hazır bulunmadığı zaman da kocasının namusunu ve malını korur61

Hanım kocasını sevdiği zaman, kocası kendisine bakmakla sevinir.

Mehri Az Olmak

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Kadınların en hayırlısı, yüzce en güzeli ve mehirce en hafif olanıdır62

Hazret-i Peygamber, mehirlerde ifrata kaçmayı yasaklamıştır63

Hanımlarından bazısıyla on dirhem ve ev eşyası karşılığında evlenmiştirEv eşyası ise, bir el değirmeni, bir su testisi, yüzü deri içi hurma yapraklarıyla dolu bir yastıktan ibarettiBazı hanımlarına da iki avuç arpa velimesi vererek evlenmiştirDiğer birine de iki avuç hurma ve iki avuç kavut vererek evlenmiştir64

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) , mehirler hususundaki ifratı yasaklamıştırBu hususta derdi ki: 'Allah'ın Rasûlü evlendiği ve kızlarını evlendirdiği zaman, dört yüz dirhemden fazla mehir vermemiştir'65

Eğer kadınların mehrinde ifrata kaçmak bir şeref olsaydı, muhakkak ki herkesten önce Hazret-i Peygamber bu şerefi elde etmeye gayret ederdiHazret-i Peygamber'in bir kısım ashâbı beş dirhem kıymetinde bulunan altın çekirdekleri mehir vererek evlenmişlerdir66

Said bMüseyyeb, kızını iki dirhem mehirle Ebû Hüreyre'ye götürmüş ve kapıdan kızını içeriye soktuktan sonra geri dönmüştür. Yedi gün sonra kızının hâlini sormak üzere gitmiş ve ona selâm vermiştirEğer kişi ulemânın ihtilâfından kurtulmak için, on dirhem mehir ile evlenirse, iyi bir iş yapmış olur67

Kadının çabuk evlenmesi, çabuk doğurması ve mihrinin kolay olması, onun bereketli oluşundandır68

Hâtunların en bereketlisi, mehir yönünden en az mehirli olanıdır69

Kadın tarafından mehirde ifrâta kaçmak mekruh olduğu gibi koca için de kadının malının ne kadar olduğunu sormak mekruhturHiçbir zaman servetine göz dikerek kadınla evlenmek uygun bir hareket değildirSüfyân es-Sevrî şöyle demiştir: "Kişi evlendiği zaman 'Acaba kadının bir şeyi var mıdır?' derse bil ki o kişi, hırsızdır".

Kişi kayınpederine birşey hediye ettiği zaman, onları daha fazlasını hediye etmeye mecbur etmek gayesiyle hediye etmemelidirZira böyle hareket etmek uygun değildirKızın ana ve babası da damatlarına bir hediye verdikleri zaman hediyelerinden daha fazlasını istemek niyeti taşırlarsa, onların bu niyetleri bozuk ve çirkin bir niyettirHiçbir şey beklemeksizin sadece insanlık için verilen hediyeler ise müstehabdır ve böyle bir hediye muhabbete vesile olur.

Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Hediyeleşiniz ve dolayısıyla sevişiniz70

Verdiği hediyeden daha fazlasını beklemek ise Allahü teâlâ'nın kötülediği ahlâka dahildir.

Az birşey verip karşılığında çok şey isteme. (Müddessir/6)

Yani daha fazlasını almak için başkasına hediye vermeAynı zamanda böyle bir hareket Allahü teâlâ'nın şu hükmünün kapsamına girer!

İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz faiz Allah katında artmaz. (Rum/39)

Çünkü ayetteki 'Ribâ' kelimesi fazlalık demektirBu ise, zımnen fazlayı istemektirHer ne kadar faiz olmasa bile bütün bunlar mekruh ve nikâh hususundaki bid'atlerdirTicaret ve kumara benzerNikâhın da esas hedeflerini ifsâd eder.

Çocuk Doğurabilmek

Eğer kısır olduğu bilinen bir kadın ise onunla evlenmekten kaçınmalıdırÇünkü Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sevimli ve doğurgan kadınla evleniniz!71

Eğer kadın daha önce evlenmiş değilse ve doğurup doğurmayacağı bilinmiyorsa, onun sağlık ve gençliğine bakmalıdırZira kadında sıhhat ve gençlik olunca çoğu zaman doğurgan olur.

Bâkire Olmak

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) dul bir kadınla evlenen Câbir'e şöyle demiştir:

Neden oynaşabileceğiniz bir bâkire ile evlenmedin72

Bâkirelikte üç fayda vardır:

a) Bâkire olan bir hanım kocasını sever ve onunla ünsiyet kazanırBöylece onun bu durumu muhabbete tesir ederHazret-i Peygamber de 'sevimli olan ile evleniniz' dememiş midir? Tabiatlar ilk dost üzerinde titizlikle duracak şekilde yaratılmıştırDaha önce erkekleri denemiş, onların hâllerini görmüş bir kadın ise, çoğu zaman göreneklerine zıt düşen bazı vasıflara razı olamazDolayısıyla kocasından soğur.

b) Bâkire olmak, kocası tarafından daha fazla bir şekilde sevilmeye vesile olurÇünkü tabiat, başka bir kimse tarafından ellenmiş bir hanımdan az da olsa ürker ve kocası bu durumu hatırladıkça tabiatına ağır gelirHele bazı tabiatlar bu konuda daha ürkektirler.

c) Dul olan bir kadın, daima ilk kocasını hatırlarZira muhabbet çoğunlukla ilk dost ile güçlü olur.

Soylu Olmak Kişinin evleneceği kadın dindar ve sâlih bir ailenin kızı olmalıdırÇünkü böyle bir kadın çocuklarını dindar olarak yetiştirirO halde kadın, terbiye görmemiş ise, çocuklarına edep ve terbiye vermeyi nasıl bilir?

Bu sırra binaen Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Mezbelelikte biten yeşillikten (çiçekten) sakınınız73

Bunun üzerine kendisine şöyle soruldu: 'Mezbelelikte biten yeşillik de nedir?7 Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) 'Kötü bir ailede yetişen güzel kadın demektir' diye cevap verdi.

Tohumlarınız için (münbit bir arazi) seçinizZira damar çok çekicidir74

Yakın Akrabalardan Olmamak

Çok yakınlarından olmamalıdırZira yakınlık derecesi ne kadar fazlaysa şehveti o nisbette azaltır.

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu konuda şöyle buyurmuştur:

Pek yakınınız olan bir kadınla evlenmeyinizÇünkü çocuk cılız olur75

Böyle bir evlenmenin mahzuru olan çocuğun cılız olması, şehvetin azalmasına vesile olmasından ileri gelirZira şehvet ancak bakış ve dokunuşla kabaran hissin kuvvetiyle gelişirHissin kuvvetlenmesi ise hoşa giden ve yeni karşılaşılan şeylerde daha fazla olurÖteden beri görüp tanıdığı bir kadına karşı bu his zayıflar ve şehvet uyanmaz olur.

İşte buraya kadar saydığımız hasletler insanı kadınla evlenmeye teşvik eden hasletlerdirKadının velisinin de damat olacak kimsenin hasletlerine dikkat etmesi gerekirBu nedenle baba, kızı için iyi bir damat seçmelidirKızını ahlâk veya şekil bakımından çirkin olan, yahut da dini zayıf olan veya kızının hakkını yerine getirmekten aciz bulunan veya nesepte kızına denk olmayan birisiyle evlendirmemelidir.

Nitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Nikâh köleliktir (köleliğe benzer) Bu bakımdan kızınızı kime verdiğinize dikkat edin76

Kadın hakkında ihtiyatlı hareket etmek, daha önemlidirÇünkü kadın nikâh ile (âdeta) köleleştirilirKadın için bu durumdan kurtuluş yolu yokturKoca ise, her an boşayabilirBu bakımdan kişi kızını zâlim, fâsık, bid'atçı veya içkici bir kimse ile evlendirirse dinine saldırmış olur ve kendisini sıla-i rahmi gözetmediği ve ahlâklı dâmat seçmediği için Allah'ın şiddetli kahrına mâruz bırakır.

Kızının tâlipleri çok olan bir kimse, Hasan-ı Basrî'ye 'Kızımı şu kimselerden hangisine vereyim?' diye sorunca şöyle cevap verdi: 'Kim Allah'tan daha fazla korkarsa ona verÇünkü böyle bir kimse kızını severse onu ikrâma garkederEğer ondan hoşlanmazsa ona zulmetmez'.

Hazret-i Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur:

Kızını fâsık bir kimse ile evlendiren, kızı ile olan ilgisini kesmiş demektir77

50) Müslim ve Buhârî, (İbn Ömer'den)

51) Müslim

52) Mülâanet veya lian, kocanın, doğan çocuğun kendisinden olmadığını, veled-i zinâ olduğunu, dolayısıyla hanımının zinâ ettiğini iddia etmesi; şahidleri olmadığı için ancak fıkıhta belirtilen şekilde dört kez yemin ederek hanımının zina ettiğini gördüğünü söylemesi ve beşincisinde 'Eğer ben hanınıma iftira atıyorsam, Allah'ın lâneti üzerime olsun' diye yemin etmesidir. Kadının da zinâ cezasından kurtulması için, aynı şekilde dört kez zinâ etmediğine dair Allah adına yemin etmesi ve beşincisinde 'Eğer ben yalan, söylüyorsam Allah'ın laneti benim üzerime olsun' demesi gerekir.

Böylece çocuğun nesebi hanımın kocasından ayrılmış olur. Çocuk sadece annesinin varisi olur ve çocuk öldüğünde de varisi, sadece annesidir.

53) Şayet ihramda oldukları halde veya birisi ihramda olduğu halde nikâh kıyarlarsa nikâhları fasiddir. Aralarında karı-koca ilişkisi cereyan ederse bu zina olur.

54) Ebû Dâvud ve Nesâî

55) Müslim ve Buhârî

56) Taberânî

57) İbn Mâce

58) Tirmizi

59) İbn Mâce

60) Müslim

61) Nesâî

62) İbn Hıbbân

63) Sünen sahipleri

64) Ebû Dâvud, Tayâlâsî, Bezzâr

65) Tirmizî

66) Müslim ve Buhârî

67) Bâzı âlimlere göre mehrin en azı on dirhem olmalıdır. Bu sebeple bu ihtilâftan kurtulmak için en az on dirhem mehir vermek gerekir.

68) İmâm-ı Ahmed ve Beyhakî

69) Ebû Ömer et-Tukanî

70) Buhârî, ei-Edeb'ul-Müfred ve Beyhakî

71) Ebû Dâvud ve Nesâî

72) Müslim ve Buhârî

73) Darekutnî el-İfrad

74) Deylemî

75) İbrahim el-Harbî

76) Ebû Ömer et-Tukânî ve Beyhakî

77) Ebû Ömer et-Tukânî ve Beyhakî


NİKÂH ÂDÂBI KONUSU DEVAMI;