İHYÂ-İ ULÛMİ'D-DÎN | SEFER ÂDÂBI

 Giriş

Giriş

Hamd, velî kullarının basiretlerini hikmet ve ibretlerle açan, hazerde ve seferde bu kullarının himmetlerini, sanatının inceliklerini müşahede etmeleri için ihlasa kavuşturan Allah'a mahsushtur.

Bu sayede sözkonusu kullar, kaderin mecralarına razı olmak suretiyle, gözalıcı şeylerden uzaklaşmışlar ve bunlara dönüp bakmamışlardırBu kullar, gözün gördüğü ve fikrin dolaştığı sahalarda bulunan gözalıcı şeylere ancak ibret gözüyle bakarlarBu kullar nezdinde deniz, kara, dağ, ova, geçitli geçitsiz heryer müsavidir.

Salât; beşerin efendisi Hazret-i Muhammed'in, ahlâk ve sîretinde onun izini takip eden ve sünnetine tâbi olan âlinin ve ashâbının üzerine olsun.

Yolculuk, kendisinden kaçılan şeylerden kurtuluş veya istenilen ve aranılan şeylere varış vesilesidir.

Yolculuk iki kısımdır:

aZâhirî bedenle memleketinden sahra ve ovalara çıkıp gitmektir.

bKalbin seyriyle esfel-i sâfîlînden göklerin melekûtuna çıkıp gitmektir.

Bu iki yolculuğun en şereflisi, ikinci kısımda bulunan, bâtının yolculuğudurZira doğumdan sonraki hal üzere kalan, âbâ ve ecdadından almış olduğu âdetleri (kötü ise) taklid ederek duraklayan bir kimse, kusur derecesine yapışmış, noksanlık mertebesiyle kanaat etmiş ve genişliği gökler ve yerler kadar olan cennetin geniş sahasını hapishanenin zulmet ve darlığı ile değiştirmiş demektirŞair ne güzel söylemiş: Ben insanların ayıpları arasında, tamamlamaya (kemâle ermeye) kâdir olanların eksik kalması kadar çirkin bir ayıp görmedim.

Ancak tehlikelerle dolu olduğundan, insan bu tür bir yolculuğa delilsiz ve rehbersiz çıkamazBu bakımdan yolun tehlikeli oluşu, delil ve rehberin bulunmayışı, yolcuların düşük ve az payı, çok kazanca tercih edip kanaat edişi, yolların tamamen yok olup gitmesini gerektirirBu bakımdan bu yollardan insanlar kesildilerYollar ziyaretçilerden boş kaldıNefislerin, melekût ve âfakın nüzhetgâhları uğramaz hale geldiler! Allahü teâlâ insanları bu nüzhetgahlara davet ederek şöyle buyurmaktadır:

Biz onlara ufuklardan ve kendi canlarından ayetlerimizi (kudretimizin alâmetlerini) göstereceğiz ki, o (Kur'ân) 'ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. (Fussilet/53)

Kesin inanacak insanlar için arzda nice işaretler vardırKendi canlarınızda da öyleGörmüyor musunuz? (Zariyat/20-21)

Yine Allahü teâlâ bu tür seferden alıkoymayı kınayarak şöyle buyurmaktadır:

Elbette siz, sabah ve akşam onlara uğrarsınızArtık düşünüp ibret almaz mısınız? (Saffat/137-138)

Göklerde ve yerde (Allah'ın birliğine, kuvvet ve azâmetine delalet eden) ne kadar alâmet var ki, insanlar, üzerlerinden geçerler de bunlardan ibret almayıp yüz çevirirler. (Yûsuf/105)

O halde bu tür sefere muvaffak olan bir kimse genişliği gökler ve yer kadar olan cennetin bahçelerinde beden vatanında olduğu halde gezmektedirO yolculuk, iniş ve varış yerlerinin daralmadığı kalabalık ve çok gelişin bir zarar vermediği bir yolculukturAksine bu seferde yolcuların çokluğuyla ganimetler çoğalırMeyve ve faydalar kat kat fazlalaşırBu seferin ganimetlerinin arkası kesilmez ve devamlıdırMeyveleri ise, sonsuz ve gittikçe artmaktadırMeğer ki yolcu için, seferinde bir gevşeklik olmasınHareketinde bir duraklama olursa, (o zaman suç kendisindedir) Çünkü Allahü teâlâ herhangi bir kavme vermiş olduğunu, onlar onu değiştirip bozmadıkça, bozup almazOnlar ne zaman hak ve hakikatten saparlarsa Allah da onların kalplerini kaydırırAllah hiçbir zaman kullarına zulmedici değildirAncak kullar kendi nefislerine zulmederlerKim bu meydanda cevelan etmeye ve bu bahçenin zevk yerlerinde gezmeye layık değilse, o kimse çoğu zaman bedenin zahiriyle uzun bir müddet sefere çıkıyor demektirBirçok mesafeleri katediyorDünya ticaretini veya âhiret azığını ganimet olarak bu seferden elde ediyorEğer böyle bir kimsenin hedefi ilim ve din ise veya dine yardım etmek ise, bu kimse âhiret yolunun yolcularından olurBöyle bir kimsenin seferinde birtakım şart ve âdâb vardırEğer o şart ve âdâbı ihmal ederse, dünya amellerinden ve şeytanın izleyicilerinden olurEğer onlara devam ederse, seferi, âhiret amellerinin faydalarından uzak olmazBiz bu yolculuğun âdâbını ve şartlarını Allah'ın izniyle iki bölümde zikredeceğiz

Birinci Bölüm: Yolculuğun başlangıcından sonuna kadar gereken âdâb, yolculuğa niyet ve niyetin faydaları

İkinci Bölüm: Yolculukta bilinmesi gereken ruhsatlar, kıblenin ve vakitlerin tayini için gerekli hususlar

17-1

Yolculuk Âdâbı

İbadet İçin Yolculuk Yapmak

Bu yolculuk, ya hac için veya cihad içindir. . . Biz bunun faziletini âdâbını, zâhirî ve bâtınî amellerini Haccın sırları bölümünde zikretmiştikPeygamberlerin (aleyhisselâm) , sahâbenin, tâbiînin, sâir ulemâ ve velîlerin kabirlerinin ziyareti de bu cümledendirEğer herhangi bir kimseyi hayatta iken ziyaret etmekle insanoğlu faydalanır veya ölümünden sonra da onun ziyaretiyle insan bereketlenir ve bu gaye için kervanlar düzenlerse bu caiz olur.

Hazret-i Peygamber'in 'Kervanlar ancak üç mescid için düzenlenirBiri benim şu mescidim, biri Mescid-i Haram, diğeri de Kudüsi Şerîf'te bulunan Mescidi Aksâ' hadîsi şerîfi bu tür ziyaretlere mâni teşkil etmezÇünkü bu hadîs, mescidleri ziyaret etmemek hususunda vârid olmuş bir hadîsi şeriftir.

Çünkü mescidler, bu üç mescidden sonra, eşit ve biri diğerine benzerdirlerAksi takdirde enbiyanın, evliyanın ve ulemanın kabirlerini ziyaret etmekte her ne kadar derece bakımından büyük farklar mevcut ise de faziletin aslında bir fark yokturÇünkü her birinin Allah nezdindeki derecelerinin farklılığına göre farklar mevcuttur. . .

Dirileri ziyaret etmek, ölüleri ziyaret etmekten daha evlâdırDirilerin ziyaretinden gaye, dualarının bereketini istemek ve kendilerine bakmanın bereketini elde etmektirZira âlim ve salihlerin yüzlerine bakmak ibadettirBunun gibi o bakışta onlara uymak, onların ahlâk ve âdâbıyla ahlâklanmak ve edeplenmek bâbında teşvik ve tergib vardırBütün bunlar onların nefislerinden ve fiillerinden istifade edilmesi umulan ilmî faydaların dışındaki faydalardır.

Nasıl durum böyle olmasın? Oysa biz, Sohbet bölümünde zikrettiğimiz gibi sadece Allah yolundaki arkadaşları ziyaret etmekte fazilet vardır.

Tevrat'ta (şu hükümler yazılıdır) : 'Dört millik bir mesafe git! Allah yolundaki bir arkadaşını ziyaret et!

'

Mekânlara gelince, hadîs-i şerîfte zikredilen üç mescidden başka mekânların ziyaretinde hiçbir mânâ yokturAncak hududlar oraya nöbet beklemek için gidilir bu hükmün dışındadır.

Hadîsi şerîf açıkça belirtiyor ki, üç mescid hariç, herhangi bir mekânın bereketini talep etmek için kervan tertiplenmemeli ve yolculuk ihdas etmemelidir.

Biz Hac kitabında, Mekke ve Medine'nin faziletlerini (uzun uzadıya) anlatmıştıkKudüsi Şerîf in de büyük bir fazileti vardır.

İbn Ömer, Medine'den çıkıp Kudüsi Şerîfe gitmiş, oraya varıp beş vakit namazı kıldıktan sonra ertesi gün tekrar Medine'ye dönmüştür.

Hazret-i Süleymân (aleyhisselâm) , rabbinden şu istekte bulundu: 'Kim bu mescide (Mescidi Aksâ'ya) sadece namaz kılmak için gelirse, o mescidde oldukça, ondan iltifatını ta çıkıp gidinceye kadar kesme yarab! Onu annesinden doğduğu gibi günahından temizle!' Allahü teâlâ da, kulu Süleyman'ın bu dileğini kabul etti.

Dine Zarar Verici Şeylerden Kaçmak İçin Yolculuk Yapmak

Bu da güzeldirZira güç yetmeyecek şeylerden kaçmak, nebîlerin ve rasûllerin (aleyhisselâm) sünnetlerindendirKendisinden kaçmanın farz olduğu şeylerden biri (zâlimlerin emrinde) idarecilik yapmaktırDünya makamlarına tâlip olmaktırİlgilerin ve sebeplerin çokluğudurZira bütün bunlar kalbin boş olmasını engellerOysa din ancak kalbi Allah'ın dışında kalan herşeyden boşaltmak sûretiyle tamamlanır.

Eğer kalp, tam mânâsıyla boşalmazsa, ancak boşaldığı nisbette din ile uğraşabilirKalbin dünyada iken dünyanın mühim ve zarurî ihtiyaçlarından boşalması düşünülemezAncak bunun hafifleştirilmesi veya ağırlaştırılması düşünülebilir.

Hafifleştirenler kurtulmuşlardırAğırlaştıranlar da helâk olmuşlardırKurtuluşu bütün günahlar ve ağır yüklerin tamamından kalbin boş olmasına bağlamayan Allah'a hamd ve senâlar olsun! Belki Allahü teâlâ, fazlıyla bu hususta yükünü hafifleteni kabul ederHafifleten o kimsedir ki, dünya onun en büyük hedefi değildirFakat bu mertebeye varmak, nüfuzu genişlemiş, ilgileri çoğalmış bir kimse için vatanında hiç de kolay değildir!

Böyle bir kimsenin maksadı ancak gurbet diyarına çıkmak, nam ve nişanını kaybetmek ve kesilmesi gereken ilgi ve alâkalarını kesmek sûretiyle mümkün olabilir ki uzun bir müddet kişi, nefsini terbiye etsin. Sonra çoğu zaman Allahü teâlâ kendisine yardım eder, yakînini gerektiren ve kalbini itminana kavuşturan himmetlerini ihsan ederBöyle bir kimse için hazer ve yolculuk eşit olurBöyle bir kimsenin nezdinde sebep ve alâkaların varlığıyla yokluğu birbirine yaklaşırBu sebep ve alâkaların hiçbiri onu devam ettiği Allah'ın zikrinden alıkoymazFakat böyle olmak cidden pek nadir olan durumlardandırÇoğunlukla kalplerin üzerine hâkim olan durum, halk ile hâlikı bir araya getirmek suretiyle kusurlu bulunmaktır.

Ancak bu kuvveti enbiya ve evliyalar elde ederlerBu makama çalışmakla varmak pek zordurHer ne kadar bu makamda çalışma ve çabanın dahli var ise de. . .

Buradaki bâtınî kuvvetin çeşitliliğinin misâli âzadaki zâhirî kuvvetin farklılığı gibidirÇok kişi vardır kavidir, kuvvet sahibidir, sinirleri güçlü ve sakindir, bünyesi sağlamdır.

Meselâ bin kişinin alacağını tek başına alırBu bakımdan eğer hasta ve zayıf bir kimse yük taşımak sûretiyle idman ede ede bu dereceye yavaş yavaş varmak isterse, hiçbir zaman buna güç yetiremezFakat idman ve daimî çalışmak, elbette az da olsa gücüne güç katarHer ne kadar bu sonradan gelen güç onu öbür adamın derecesine vardırmasa da. . Bu bakımdan büyük rütbeden ümitsiz olunduğu zaman, çalışma ve gayreti terketmek uygun bir hareket değildirZira bu cehaletin en son noktasıdır.

Selefin fitneden korunmak için vatandan ayrılmak âdetleriydiNitekim Süfyân essevrî şöyle demiştir: 'Bu kötü zamandırBu zamanda nam ve nişanı olmayan bir kimse dahi emin değildirNerde kaldı ki şöhret bulmuş kimseler emin olsunlarBu zaman, bir memleketten öbür memlekete durmadan yolculuk yapmak zamanıdırBu kişi ne zaman bir memlekette tanınırsa, derhal başka bir memlekete göç etmelidir'.

Ebû Nuaym şöyle anlatır: Süfyân es-Sevrî'yi gördümSu kabını eline almış, yemek dağarcığını sırtlamış gidiyorduKendisine dedim ki:

- Ya Ebû Abdullah! Nereye gidiyorsun?

- İşittiğime göre çok ucuz bir köy varmışBen orada oturmak istiyorum

- Sen de mi böyle yapıyorsun?

- Ne zaman sana ucuzluk olan bir köyden haber gelirse, orada oturÇünkü o senin dinin için daha selâmetli, üzüntün içinde daha iyidir.

Süfyân essevrî'nin bu hareketi, pahalılıktan kaçmaktır.

Sırrı essakatî, kış mevsimi bittiği zaman, sûfîlere şöyle derdi: 'Artık Adar ayı gelmiş, ağaçlar çiçek açmış, yayılma başlamıştırBu bakımdan siz de yeryüzüne dağılınız'.

İbrahim Havas, bir memlekette kırk günden fazla durmazdıO tevekkül sahibiydiBir yerde sebeplere güvenerek ikamet etmeyi tevekküle aykırı bulur ve savunurduEğer Allahü teâlâ dilerse, Tevekkül kitabında sebeplere güvenmenin sırları izah edilecektir.

Bedene Zarar Verecek Hastalıklardan Kaçınmak İçin Yolculuk Yapmak

Vebâ gibi bedene, fahiş fiyat gibi mala zarar veren şeylerden kaçmak için veya bunlara benzeyen herhangi bir illetten dolayı yolculuğa çıkmakta hiçbir sakınca yokturHatta çoğu zaman bazı yerlerden kaçmak farz olurBazen de bazı yerlerden kaçmak müstehab olur.

Kısacası, yolculuğun sonucu olarak ortaya çıkan faydaların durumuna bakmak sûretiyle hüküm verilirEğer yolculuktan gelen fayda vacibse yolculuk vacib, müstehab ise müstehab olur.

Fakat veba hastalığı bu hükmün dışında tutulmalıdır, zira veba hastalığından kaçmak uygun değildirÇünkü bu hususta Hazret-i Peygamber'in yasak emri vardırUsame bZeyd'in rivâyet ettiğine göre, Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Bu hastalık bulaşıcıdırBu bakımdan kişi başka bir memlekete gittiği takdirde binlerce müslümanın hastalanmasına ye ızdırap çekmesine sebebiyet verebilirOysa bir müslüman kendisi için istediğini diğer müslümanlar için de istemelidir.

17-2

Yolculuğun Başlangıcından Sonuna Kadar Gereken Âdâb, Yolculuğa Niyet ve Niyetin Faydaları

Yolculuğun Faydaları, Fazileti ve Niyeti

Yolculuk bir nevi hareket ve halka karışmaktırSeferde faydalar vardırAynı zamanda seferin Sohbet ve Uzlet bölümlerinde zikrettiğimiz gibi birtakım âfetleri de vardırİnsanı sefere çıkmaya zorlayan şeyler, ya birşeyden kaçmak veya birşeyi aramaktan kaynaklanırÇünkü yolcu bir kimse, ya kendisini ürkütücü bir durumla karşı karşıyadırEğer o durum olmasaydı sefere çıkmazdı veya bir maksat ve matlubu vardırKendisinden kaçtığı şey ise, ya felâketli bir şeydir; vebâ hastalığı, fitne veyahut husumet veya kıtlık olması gibi. . . Bu felâket de ya zikrettiğimiz gibi dünyevî bir felaketle karşı karşıya kalıp o memleketten kaçması veya seferi gerektiren şeyin dine zarar verici bir iş olmasıdırMemleketinde mertebe, mal, kendisini Allah'a vermekten alıkoyan sebeplerin çokluğuyla başa çıkamayan bir kimse gibi. . . Böyle bir kimse gurbete çıkmayı, nâmını, nişânını kaybetmeyi tercih eder, genişlikten ve mertebeden kaçar ve zorla bir bid'ata çağrılan veyahut da yapması helâl olmayan bir işte idareci olmaya zorlanan bir kimse gibi, çağrıldığı vazifeden kaçmak ister.

Seferden beklenen şeye gelince, bu da ya dünyevî olur mal ve mertebe gibi veya dinî olurDinî matlub da ilim veya ameldirİlim de dinî ilimlerden olur veya tecrübe yoluyla sıfatlarının ve nefsinin ahlâkıyla ilgili ilim olur veya yerin (Allah'ın kuvvet ve kudretine delâlet eden) acaibliklerinin ilmi olurYeryüzünde sefere çıkan Zülkarneyn'in seferi gibi. . . Amel ise, ya ibadet veya ziyarettirİbadet ise, hac, umre, cihaddırZiyaret de, bu saydığımız ibadetler gibi Allah'a yaklaştırcı bir harekettirBazen ziyaret ile, Mekke, Medine, Kudüs'ün sınırları gibi bir mekân kastedilirÇünkü sınırları beklemek de Allah'a yaklaştırıcı bir harekettirBazen deevliya ve ulema ziyaret etmek kastedilirBu velî ve âlimler ya ölü olurlar ki onların mezarları ziyaret edilir veya diridirler ki onların görülmesiyle insan bereketlenir onların hallerine bakmaktan insan istifade ederOnlara uymak hususunda teşvik ve tergibin kuvvetine sahip olurİşte bu saydıklarımız seferlerin çeşitleridirBu taksimden birkaç kısım meydana çıkar.

İlim İçin Yolculuk Yapmak

Bu tür yolculuk, ya farzdır veya sünnettirBu durum, ilmin farz veya sünnet olmasına bağlı bir durumdurBu ilim ise ya dinî işlerin ilmi veya kişinin nefsine ait ahlâkının ilmidir veyahut Allahü teâlâ'nın arzındaki kuvvet ve kudretine delâlet eden ayetlerin ilmidirHazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Evinden, ilim talep etmek için çıkan kimse geri dönünceye kadar Allah yolundadır1

Kim bir yola sülûk edip o yolda ilim arıyorsa Allahü teâlâ cennete götürücü bir yolu ona müyesser eder2

Said bMüseyyeb, bir hadîsi öğrenmek için birkaç günlük sefere çıkıyorduŞa'bî der ki: 'Eğer bir kişi, Şam'dan Yemen'in en uzak yerine kadar, kendisini hidâyete erdiren veya herhangi bir felâketten alıkoyan bir kelimeyi öğrenmek için yol yürürse, bu kimsenin seferi boşa gitmiş sayılmaz'3

Cabir bAbdullah Medine'den on sahabîyle beraber bir aylık yolculuktan sonra kendilerine Abdullah bEnes el Ensarî'den rivâyet edilen bir hadîs için kalkıp Mısır'a gitmiştirAbdullah, bu hadîsi Hazret-i Peygamber'den rivâyet ediyorduBu zevat, işitmedikleri bu hadîsi Abdullah'tan işitmek için kalkıp tâ Mısır'a gittilerKitab'ul İlim'de anılan ve sahabe zamanından günümüze kadar ilim öğrenip âlimlik payesine erişen herkes, ancak yolculuk etmek sûretiyle ilim öğrenmişler ve ilim için seferler düzenlemişlerdir.

Kişinin nefsine ve ahlâkına ait ilme gelince, bu da önemlidir.

Zira âhiret yolu ancak ahlâkın güzelleştirilmesiyle gidilen bir yoldurİç âlemin sırlarına ve sıfatlarının kötülüklerine muttali olmayan bir kimse, kalbini bu kötülüklerden temizlemeye muktedir olamazKişilerin ahlâkını ortaya çıkaran ancak yolculukturAllahü teâlâ göklerde ve yerde gizli kalan şeyleri yolculuk sayesinde açığa çıkarırAhlâkı açık bir şekilde gösterdiğinden dolayı, yolculuğa açıklık mânâsına gelen 'sefer' ismi verilmiştirBu sırra binaendir ki, Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) , nezdinde şahitlik yapan bir zâta şu suali sorar:

- Şahitlik ettiğin kimsenin, iyi ahlâklı olduğuna delâlet eden bir seferde onunla arkadaşlık ettin mi?

- Hayır!

- O halde senin onu tanıdığını sanmıyorum.

Bişr şöyle derdi: 'Ey kurralar (âlimler) kitlesi! Yeryüzünde seyahat ediniz ki hâliniz hoş olsun! Çünkü su, aktıkça berraklaşırBir yerde kaldıkça bozulur'Kısacası nefis, vatanda sebeplerin zayıflığıyla beraber oldukça sıfatlarının kötülükleri açığa çıkmazÇünkü tabiatına uygun olan belli şeylere yakınlık duymaktadırNe zaman seferin meşakkatini yüklenirse, mûtad alışkanlıklarından uzaklaştırılırsa, gurbetin zorluklarıyla imtihan edilirse, o zaman tehlikeler başgösterirAyıplarına muttali olurDolayısıyla o ayıplarını tedavi etmekle meşgul olma imkânı hâsıl olurBiz Uzlet kitabında, halk ile oturup-kalkmanın faydalarını zikrettikSefere çıkmak da bir nevî halkın arasına karışmaktırHem de meşguliyet ve zorlukları yüklenmekle beraber ihtilâttır.

Allah'ın yoktan varettiği arzında bulunan ayetlerine gelince, onları görmekte basiret sahibi için birçok faydalar vardırOrada komşu kıtalar vardırDağlar, sahralar, denizler, hayvan çeşitleri, bitkiler mevcutturHiçbir şey yoktur ki, Allahü teâlâ'nın birliğine şahitlik etmesinKeskin bir dil ile Allah'ı tesbih etmesinÖyle bir dil ki, ancak kalben hazır olduğu zaman kulağını kabartan bir kimse onu duyabilirMünkirler, gâfiller, dünya ziynetinde olan serabın kıvrak dalgalarına aldanan kimseler ise, onlar ne görürler, ne de duyarlarÇünkü onlar dinlemekten uzak, yaratıcılarının ayetlerinden de mahcub ve gafildirler, 'Onlar, sadece şu yakın hayatın dış yüzünü bilirlerÂhiretten ise hep habersizdirler' (Rum/7)

Kulaktan, zâhir kulağı kasdetmiyorumÇünkü benim bu sözümle kastettiklerim, zâhir kulaktan mahrum değildirlerKulaktan, bâtın kulağı kastediyorumZira zâhir kulakla ancak sesler işitilirHayvanlar da bu özellikte insanlara ortaktırlar.

Bâtın kulağına gelince, onunla dilin konuşmasının ötesinde bulunan hal konuşması idrâk edilirBu tıpkı kazık ile duvarın konuşmasını hikâye eden kimsenin sözüne benzerDuvar kazığa 'Neden beni yardın?' diye sorarKazık 'Bunu benden sorma! Beni döven, arkamı bırakmayan ve arkamda bulunan taştan sor!'

Göklerde ve yerde hiçbir zerre yoktur ki, Allah'ın vahdaniyetine dair onun birkaç çeşit şahitliği olmasınO şahitlikler kendisi için Tevhîddir ve şanını takdis etmekte de birkaç çeşit şahitlikleri vardır, onlar da onun için tesbihtirFakat bu zerrelerin tesbihlerini (gâfiller) bir türlü anlayamazlarÇünkü onlar zâhirî kulağın daracık sahasından, bâtınî kulağın geniş sahasına bir türlü geçemezlerKâl dilinin kekemeliğinden, hâl dilinin fesâhatına geçemezlerEğer herkes böyle bir seyre muktedir olsaydı o zaman Hazret-i Süleymân'ın kuş dilini anlaması, kendisi için bir özellik olmazdıHazret-i Mûsa, harfler ve seslerin benzerliğinden takdis edilmesi farz olan Allah kelâmını dinleme özelliğine sahip olamazdı.

Bir kimse bu şahitlikleri ilâhî satırlardan ve sayfalara nakşedilen yazılı satırlardan tedkik etmek için yolculuğa çıkarsa, onun beden ile olan seferi pek uzamaz yerinde dururOnun kalbi zerrelerin tesbih nağmelerini dinlemekle mütehassıs olmak için boşalırOnun artık çölde ve sahralarda gezmeye ne ihtiyacı vardır? O, göklerin melekûtunda gezmekten de müstağnidirGüneş, ay, yıldızlar onun emrindedirlerBu söylediklerimizin basiret sahiplerine görünmesi için ayda veya senede birkaç defa yolculuk düzenlerlerBelki bunlar vakitlerin akmasıyla daimî bir harekettedirlerBu bakımdan Kâbe'yi ziyaret etmesi gereken bir kimsenin teker teker mescidleri ziyaret etmek için gezmesi acaiptirGöklerin ziyaretiyle görevlendirilen bir kimsenin yeryüzünü gezmesi ne acaiptir!

Bu hakikatlerden sonra (bil ki) yolcu, mülk ve şehadet âlemini zâhiri gözle görmeye muhtaç olduğu müddetçe, o yolcu Allah'a doğru giden yolcuların konaklarından daha birinci konakta bulunuyor demektirAllah'ın manevî huzuruna varmak isteyen yolcuların ilk noktasındadırSanki böyle bir kimse, vatan kapısında kalakalmıştırYolculuk bir türlü onu geniş sahraya çıkaramazOysa bu konakta uzun müddet durmak için korku ve kusurdan başka hiçbir sebep yokturBu sırra binaen kalp erbabından biri şöyle demiştir: 'Halk diyor ki, gözlerinizi açınız ki görmüş olasınız!' Ben de derim ki: 'Siz gözlerinizi kapatınız ki görmüş olasınız'Bu iki söz de haktırAncak birinci söz, vatana yakın bulunan ilk konaktan haber vermektirİkinci söz vatandan uzak bulunan ve ilk konaktan sonra gelen ve ancak nefsim tehlikelere atıp orayı geçen, bazen de senelerce hayret sahasında şaşıp kalan kimsenin halinden haber vermektir.

Böyle bir kimsenin bazı zaman tevfîki ilâhî elinden tutar, kendisini dosdoğru yola irşad ederFakat hayretinin içinde helâk olup gidenler, bu yolun yolcularının ekseriyetini teşkil etmektedirler! Lâkin tevfîki ilâhînin nûruyla seyahat edenler, hem nimete ve hem de daimî mülke sahip olmuşlardırAllahü teâlâ'nın kaderi ezelîsinde onlar için güzellik yazılmıştırBu mülkü dünya mülküyle mukayese etÇünkü halkın çokluğuna rağmen onun talep edicileri pek azdırMatlub büyüdükçe, yardım edeni ve isteyeni azalır. Sonra bu yolda helâk olan, elde edenden pek fazladırAciz ve korkak bir kimse büyük tehlike ve uzun yorgunluk olduğu için mülkün talebine bir türlü cesaret edemezNefisler büyük olduğu zaman, onların murad ve hedefinde bedenler yorulur.

Allahü teâlâ, din ve dünyada, izzet ve mülkü ancak tehlike sahasında bırakmıştırBazen de korkak kimse, korkaklıkla, kusurluluğa tedbir ve hazer (sakınma) ismini verirNitekim şöyle denilmiştir: 'Korkaklar, korkaklığın tedbir olduğunu söylüyorlarOysa bu, kötü tabiatın bir aldatışıdır!'

İşte zâhirî yolculuğun hükmü budurEğer o yolculuktan Allah'ın yeryüzündeki ayetlerini incelemek suretiyle bâtınî yolculuk irâde edilirse. . . Bu bakımdan biz burada kastettiğimiz hedefe dönelim ve ikinci kısmı izaha çalışalım.

1) Tirmizî

2) Müslim

3) Hatib