İHYÂ-İ ULÛMİ'D-DÎN | SEMÂ' VE VECD

 1. Giriş


1. Giriş

Velilerinin kalplerini sevgisinin ateşiyle yakan, cemâlinin müşahedesi ve huzuruna varmak şevkiyle ruhlarını ve himmetle rini köle edinen Allah'a hamdolsun! O Allah ki, veli kullarının göz ve basiretlerini huzurunun cemâlini mülahaza etmek üzere vak fetmiştirÖyle ki, o kullar visal ruhunun heva-i nesiminden ötürü sarhoş olmuşlardırOnların kalpleri celilin azameti nûr ve re vakını mülahaza etmekten ötürü kendinden geçip şaşkına dönmüştürOnlar dünya ve âhirette O'ndan başka birşey görmemektedirlerDünya ve âhirette O'ndan başkasını hatırlayıp an mamaktadırlarEğer gözlerine bir sûret ilişirse, basiretleri derhal o sûreti yaratana ve o şekilde onu tasvir edene geçip onu seyrederlerEğer kulaklarına herhangi bir nağme gelirse, kalpleri derhal sevgiliyi hatırlarEğer heyecan verici şevke getirici, sevindirici, üzücü, vecde getirici, ıztırap verici veya korkutucu bir ses kulaklarına gelirse, şüphesiz ki O'ndan başka sığınacakları merci ol mazAncak O'nunla sevinirlerOnlar ancak O'ndan ötürü ızdırap çekerler, O'nun için mahzun olurlarOnların iştiyakı ancak O'nun nezdindeki ebedî nimettirHareketleri ancak O'nun içindirGezintileri ancak O'nun faziletleri etrafında olur.

Bu bakımdan dinlemeleri, kulak vermeleri de O'nadırZira O onların basiretle rini ve kulaklarını kendisinden başka herşeye kapatmıştır, dostluğuna seçtiği kullar onlardırEsfiya ve seçkin kullarının arasından onları seçmiştir.

Salat ve selâm O'nun risaletiyle vazi feli olarak gönderilen Hazret-i Peygamber'e, hakkın önder ve rehberleri olan âline ve ashâbına olsun!

Kalpler ve sırlar esrarın hazineleri ve cevherlerin merkezleri dirlerAteşin demir ile taşta gizlendigi gibi, cevherler de oralarda gizlenmiştirSuyun toprak ile taşlar arasında gizlendiği gibi cev herler de o kalp ve sırlarda gizlenmiştirO gizli cevherleri açığa çıkarmanın yolu ancak semânın çıkışlarıdırKalplere, ancak se mâların dehlizinden varılır.

Bu bakımdan vezinli, kafiyeli ve lezzet verici nağmeler oradan çıkar, oranın iyilik veya kötülüklerini açığa çıkarırBu bakımdan ancak hareket anında kalbin içeri sinde saklı bulunanlar kalpten çıkıverirTıpkı kabın sadece içindekini dışarıya sızdırdığı gibi. . .

Bu bakımdan semâ kalp için şaşmaz bir mihenk taşıdırKonuşan bir miyardırSemâ'nın nefesi kalbe varır varmaz kalpte hâkim bulunan durum derhal harekete geçerKalplerin tabii olarak duyduklarına muti oldukları ve duyu lan nağmelerin gelişiyle kalplerdeki gizli durumların meydana çıktığı zaman da o nağmelerle kalplerin kötülükleri keşfolunup iyilikleri belirir. (Bunun için) semâ ve vecd hakkındaki hükmü açıklamak, semâ ve vecd'de bulunan fayda ve âfetleri beyan etmek, burada müstehab olan âdâb ve durumları, semâ ve vecd'in mah zurlarından mı veya mübahlarından mı olduğu hususundaki ulemanın ihtilafını belirtmek farzoldu.

İşte biz bunu iki bölümde izah edeceğiz.

18-1

Birinci bölüm: Semâ'nın mübahlığı hakkında ulemanın ihtilafı

İkinci Bölüm: Semâ'nın âdâbı ve tesiri

1) Sema: Dönmek, işitmek, çalgıyla cemiyyet etmek ve ayarlamak; Vecd: Aklm gitmesi, üzüntülü olmak, muhabbet ve iştiyakın selbedilmesi. (Ahterî)

2Semâ'nın Mübahlığı Hakkında Ulemanın İhtilafı

2. Semâ'nın Helâl Olup Olmadığı Hakkında Âlimlerin ve Mutasavvıfların Görüşleri

Semâ bir başlangıçtırSemâ'nın meyvesi olarak kalpte bir hâl meydana gelirBuna vecd adı verilir, vecd de azaların harekete geçmesini sağlarO hareketler intizamlı bir şekilde olmazsa böyle bir harekete ızdırab adı verilir veya intizamlı bir şekilde olursa ona da tasfik (el çırpma) ve raks adı verilirBu bakımdan biz önce semâ'nın hükmüyle işe başlayalım.

I. Derece

Biz bu husustaki mezheplerin ve meşreplerin hakikatini izah edici sözleri nakledecek, sonra bunun mübah olduğuna dair delilleri zikredecek, sonra da haram olduğunu iddia edenlerin delille rine cevap vereceğiz.

Mezheplerin Görüşleri

Kadı Ebû Tayyib Taberî, İmâm-ı Şâfiîİmâm-ı MâlikEbû HanîfeSüfyân es-Sevrî ve bir topluluktan birtakım tabirler hikâye ederek bu tabirlerle bu zatların semanın haram olduğu görüşünde olduklarını istidlal etmiştir.

İmâm-ı Şâfiî Âdâb'ul-Kaza adlı eserinde şöyle der: 'Teganni bâtıla benzer ve mekruh bir lehviyattırFazlasıyla teganni yapan bir kimse sefih (akılsız) sayılırŞahitliği reddedilir'.

Kadı Ebû Tayyib şöyle demiştir: 'Kişinin mahremi olmayan bir kadından nağme dinlemesi, hiçbir durumda -ister kadın açıkta, ister perdenin arkasında bulunsun, ister hür olsun, isterse cariye-Şâfiî ulemasına göre caiz değildir'.

Kadı Ebû Tayyib, İmâm-ı Şâfiî'nin 'Cariyenin sahibi onu dinlemek için halkı bir araya topladığı zaman sefih sayılır ve şahitliği reddedilir! dediğini nakletmiştir.

Yine rivâyet olunduğuna göre İmâm-ı Şâfiî, Kaval'a üflemeyi mekruh görerek demiştir ki: 'Bunu zındıklar, halkı Kur'ân oku maktan alıkoymak için icat etmişlerdir'.

İmâm-ı Şâfiî (radıyallahü anh) dedi ki: 'Haberden anlaşılıyor ki, dama (nerd) 2 oynamanın keraheti, lehv aletlerinin herhangi birisiyle oynamanın kerahetinden daha fazladırBen satranç ile de oyna mayı sevmem. (Satranç ile şartsız oynamak Şâfiî mezhebine göre mübahtır) Halkın oynadığı her oyunu kerih görürümÇünkü oyun, dindarların ve mürüvvet sahiplerinin sanatı değildir'.

İmâm Malik ise teganniyi yasaklayarak şöyle demiştir: 'Kişi bir cariyeyi satın aldığı zaman o cariyenin muganniye (şarkıcı) olduğunu görürse, eski sahibine iade edebilir!' Bu görüş aynı zamanda İbrahim bSa'd hariç bütün Medinelilerin görüşüdür.

Ebû Hanîfe de teganniyi kerih görür, teganni dinlemeyi günah sayardıSüfyân es-Sevri, Hammad, İbrâhîm NehaîŞa'bî ve diğer Kûfe âlimleri de İmâm-ı Âzam'ın görüşündedirlerİşte buraya kadar söylediklerimizin hepsini Kadı Ebû Talib Taberî nakletmek tedir.

Ebû Talib el-Mekki ise, bir cemaat âlimden teganni dinlemenin mübah olduğunu naklederek şöyle demiştir: Ashâb-ı kiramdan Abdullah bCafer, Abdullah bZübeyr, Muğire bŞu'be, Muaviye ve başkaları da şarkı dinlemişlerdir'Ebû Talib el-Mekki devamla 'Sahâbe ve tabiînden selef-i salihînin çoğu bunu yapmıştır' dedik ten sonra şunları da ilave etti: 'Hâlâ da bizim Mekke'de Hicaz aha lisi senenin en faziletli günlerinde şarkı dinlemektedirlerMesela Allahü teâlâ'nın kullarını zikrini yapmaya davet ettiği teşrik günleri gibi belli günlerde semâyı dinlerlerMekkeliler gibi Medine halkı da zamanımıza kadar şarkı dinlemeye devam etmektedirlerBiz Kadı Ebû Merva'a yetiştikOnun birkaç cariyesi vardıHalka şarkı okurlardıOnları sûfîlere şarkı söylemek için tahsis etmiştir'3

Ebû Tâlib der ki: 'Ata bEbi Rebah'ın iki cariyesi vardıOnlar söylerler, Ata'nın arkadaşları da onları dinlerdi'.

Sâlim'in oğlu Ebul-Hasan'a şöyle denildi: 'Sen nasıl semâ'yı münker görürsün? Oysa Cüneyd-i BağdadîSırrî es-Sakatî ve Zunnûn-i Mısrî dinlerlerdi'O zat cevap olarak dedi ki: 'Ben nasıl semâ'yı inkâr ederim? Zira benden daha hayırlı kimseler onu hem dinlemiş ve hem de caiz görmüşlerdirCafer-i Tayyar'ın oğlu Abdullah dinlerdiBen ancak semâ içinde yapılan oyun ve lehvi inkâr ediyorum!'

Yahya b. Muaz şöyle demiştir: 'Biz üç şeyi kaybettikArtık onları görmüyoruz ve onların hergün eksildiğini görüyoruz: Haramdan korunmakla beraber güzel yüzlülük, diyanetle beraber güzel söz, vefakarlıkla beraber güzel arkadaşlık'.

Ben bazı kitaplarda bu sözün Haris el-Muhasibî'den hikaye edildiğini gördümBu sözde Haris el-Muhasibî'nin zühd ve tak vasına ve dindeki çalışma ve gayretine rağmen semâi caiz gördüğüne delil vardır.

Ebû'Talib el-Mekki der ki: İbn Mücâhid, semâ' sız hiçbir davete icabet etmezdi'4

Birçok kimseden hikâye ediliyor ki, bu zat şöyle demiştir: -Biz bir davette bir araya geldikBizimle beraber Meni'nin torunu Ebû Kasım, Ebû Bekir bEbî Dâvud ve İbn Mücâhid, emsalleriyle beraber bulunuyorlardıSemâ hazırlandıBunun üzerine İbn Mücâhid, Meni'nin torununu, Ebû Bekir bEbî Dâvud'u dinlesin diye kışkırttıEbû Bekir bEbî Dâvud dedi ki: Babam, Ahmed bHanbel'den onun semâ'ı kerih gördüğünü rivâyet ettiBabam da bundan dolayı şarkı dinlemeyi kerih gö rürdüBu bakımdan ben de babamın mezhep ve meşrebi üzerinde yim ve kerih görürüm! Bunun üzerine Meni'nin torunu Eb Kasım dedi ki:

- Benim dedem Meni ise, İmâm-ı Ahmed'in oğlu Salih'den rivâyet etti ki, Salih'in babası (İmâm-ı Ahmed) İbn Habbaze'nin5 şarkısını dinlerdi.

Bunun üzerine İbn Mücâhid şöyle dedi: 'Sen babanı bir tarafa bırak'Meni'nin torununa da 'Sen de dedeni bir tarafa bırak' dediŞimdi sorarım: 'Ey Meni'nin torunu Ebû Bekir? Şiir okuyan hakkındaki fikrin nedir? Haram mı?'

- Hayır!

- Güzel sesli ise, şiir okuması kendisi için haram mı?

- Hayır!

- Acaba okuyup uzatırsa, uzaması gerekeni kısaltır, kısalması gerekeni uzatırsa haram olur mu?

- Ben bir şeytanla başa çıkamıyorumNerede ikisiyle başa çıkayım?

Ebû Talib el-Mekki der ki: Ebul-Hasan Askalanî, Allah'ın veli kullarındandıŞarkı dinler ve dinlediği anda da cezbeye kapılırdıBu zat hakkında bir kitap yazdıTeganniye hücum edenlere bu kitabında hücum etmektedirBöylece evliyadan bazıları teganniyi inkâr edenler aleyhinde kitaplar telif etmişlerdir.

Bir şeyh şöyle dedi: Ben (Ebû Abbas) , Hızır'ı gördümKendisine 'Arkadaşlarımızın hakkında ihtilaf ettikleri şarkı dinlemek hakkındaki fikriniz nedir?' diye sordumO da cevap olarak dedi ki: 'Teganni, kaygan ve dalgasız bir taştır ki, onun üzerindE ancak âlimlerin ayakları yer tutar!'

Mümşâd Dineverî şöyle der:6 'Ben Hazret-i Peygamber(sallâllahü aleyhi ve sellem) rü yamda gördüm ve 'Ey Allah'ın Rasulü! Şu semâ'da senin hoş görmediğin birşey var mı?' dedimO da şöyle buyurdu: 'Hiçbir şeyini inkâr etmiyorumFakat onlara söyle; onu Kur'ân ile açsınlar ve Kur'ân ile kapatsınlar'.

Tahir bBilâl el-Hemedanî el-Verrak şöyle anlatır:

Ben, deniz kenarındaki Cidde camiinde itikafta bulunuyor dumBir gün mescidin bir kenarında şiir söyleyip dinleyen bir topluluk gördümKalben onların yaptıklarından hoşlanmadım ve kendi kendime dedim ki: 'Allah'ın mabedlerinden birinde nasıl bunlar şiir okurlar' O gece Hazret-i Peygamberi rüyamda gördümOnların toplandığı cami köşesinde oturuyorduYanında Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk vardıBaktım ki, Ebû Bekir birşeyler söylüyorHazret-i Peygamber da onu dinliyorAdeta Ebû Bekir'in sözüyle vecde gelen bir kimse gibi elini göğsüne koyuyorBu manzaradan sonra kendi kendime dedim ki: 'Şiir dinleyen bu kimseleri bir daha hor görmek benim için uygun değildirİşte Hazret-i Peygamber dinliyorEbû Bekir de söylüyor'Bu esnada Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bana dönerek şöyle dedi: 'Bu haktan bir parçadır'.

Cüneyd-i Bağdadî şöyle demiştir: 'Şu topluluğun üzerine üç yerde Allah'ın rahmeti iner: a) Yemek zamanındaÇünkü onlar ancak muhtaç oldukları zaman yerler, b) İlim müzakeresi ha lindeÇünkü onlar ancak sıddîkların makamları hakkında müza kere edip konuşurlar, c) Semâ anındaÇünkü onlar ancak vecd ile dinlerler ve ancak hakikate varırlar'.

İbn Cüreyc semâ'ı ruhsatlı görüyorduKendisine 'Acaba ruh satlı gördüğün bu semâ kıyâmet gününde senin sevaplarının içinde mi, yoksa günahlarının içinde mi olacaktır?' denilince, şöyle dedi: "Ne sevaplarımın ne de günahlarımın içindedirÇünkü lağva benzerLağv hakkında ise Allahü teâlâ şöyle demektedir: 'Allah sizi yeminlerinizdeki lağvdan ve yanılmadan dolayı so rumlu tutmaz (Bakara/225) "

İşte buraya kadar teganni dinlemek hususunda nakledilen görüşleri zikrettikTaklidde hakikati arayan kimse, ne kadar delil bulmaya çalışırsa, mutlaka onun gözüne bu sözlerin çarptığı görü lecektirBöylece o hayretler içerisinde kalacak veya kendi isteğiyle birtakım sözlere meyledecektirBütün bunlar kusur ve acizliktirBelki kişinin hakkı özel yolundan araması uygundurBu da ancak haram ve helâlin kaynaklarında araştırma yapmak sûretiyle mümkün olurNitekim ilerideki bahislerde bunu zikredeceğiz.

2) Nerdeşir, nerd dedikleri bir oyundurBu oyunu Sâsâni padişahlarından Şapur bErdeşir icad etmiştir. (Ahterî)

3) İsmi Muhammed bOsman'dırAslen Medineli olan bu zat Mekke'de otururduH241 senesinde vefat etmiştir.

4) İbn Mücâhid veya kelâmcıların şeyhi Ebû Abdullah bMücâhid olabilirBu zat H324 senesinde vefat etmiştir.

5) Adı Muhammed bAbdullah bYahya b, Zekeriyya'dırKünyesi Ebû Bekir el-Bağdadî'dirKendisi şairdiAhmed bHanbel'in oğlu Salih der ki: 'Ben semâyı severdim, babam ise kerih görürdüİbn Habbaze bir gece benim yanımda babam uykuya dalmcaya kadar durduOndan sonra şarkıya başladıBabamın evin üst katındaki hareketini hissettimÜst kata çıkınca İbn habbaze'nin şarkısını dinlediğini, sanki orada raksedercesine gezdiğini müşahede ettim7. (Bkz. İthâfu's-Saâdet'il Muttakîn)

6) İsmi Muhammed bHüseyin, künyesi Ebû Ali olan bu zat Cüneyd-i Bağdadî'nin talebesidirKuşeyrî'ye göre H399 senesinde vefat etmiştir.

3. Semâ'nın Mübah Olduğuna Dair Deliller

Kişinin 'teganniyi dinlemek haramdır' sözünün mânâsı 'Allah bundan dolayı ceza verecektir' demek ise, mücerret akılla bilinmeyen, aksine ayet ve hadîsten bilinebilecek bir hükümdürŞer'î meselelerin bilinmesi ancak nassa hasredilmiştir veya nass ile sabit olan bir şeyin üzerine kıyas edilirNasstan gayem; Hazret-i Peygamberin sözü veya fiiliyle açığa vurduğu hakîkat demektirKıyastan gayem, Hazret-i Peygamberin söz ve fiillerinden anlaşılan mânâ demektirEğer birşey hakkında nass yoksa ve nass ile sabit olan birşeyin üzerine kıyas etmesi de doğru değilse, o şeyin haram olduğunu söylemek bâtıl ve fasittir ve o diğer mübahlar gibi işlenmesinde hiçbir sakınca olmayan bir fiil olarak kalırSemâ'nın haram olduğuna ne herhangi bir nass, ne de kıyas dela let ederBunun hakikati haramlığma meyledenlerin delillerini ce vaplandırdığımız zaman açığa kavuşacaktırNe zamanki onların delillerine verilen cevap tamamlanırsa, o şekildeki hareket bu ga yeyi isbat etmeye yeterli olacaktırFakat bu sözü açarak deriz ki: Nass ve kıyas birlikte semânın mübah olduğuna işaret etmiştir,

Kıyas'a gelince, tegannide birtakım mânâlar bir araya gelmiştirO mânâları önce teker teker tedkik etmek, sonra tü münü tedkik etmek uygun olurÇünkü tegannide güzel, mevzun, mânâsı anlaşılan ve kalbi harekete geçiren bir ses vardırEn belir gin ve toplayıcı vasfı güzel ses olmasıdır. Sonra güzellik, mevzun veya gayri mevzun diye iki kısma ayrılırMevzun da şiirler gibi anlaşılırCansızların ve insan dışında kalan diğer canlıların sesleri gibi anlaşılmaz bölümlere ayrılırGüzel olmak hasebiyle güzel ses dinlemeye gelince, bunun haram sayılması hiç de uygun değildirBelki hem nassla, hem de kıyasla dinlenmesi helâldir.

Kıyas'a gelince, bu güzel ses, dinlemek hassasının lezzetlen mesine dönüşürBu da kendisine mahsus mânâsının idrak edilip kavranmasıyla hasıl olurİnsanoğlunun aklı ve beş tane de du yusu vardırHer hassanın idraki vardırO hassanın müdre kâtında lezzet vereni vardır, Bu bakımdan bakışın lezzeti, güzel yüz, akar su ve yeşillik gibi güzel görünen şeylerdedir.

Kısacası diğer güzel renkler ki bulanık, çirkin ve istenilmeyen renklerin tersi olurlar ve onlar bakışın lezzetidirlerKoklamak için de güzel kokular vardırBunlar da çirkin ve pis kokuların karşılığıdırTatmak için lezzetli şeyler, yağlı, tatlı, mayhoş gibi lezzetler vardır. . .

Bunlar tabiatın nefret edip kaçtığı acılığın tersi ve karşılığıdırTemas içinde yumuşaklık ve uygunluğun lezzeti vardırBu da sertlik ve katılığın karşılığıdırAkıl için ilim ve ma rifetin lezzeti vardırBu da cehalet ve hamakatın tersi ve karşılığıdır.

İşte böylece kulak ile idrak edilen sesler de bülbül ve çalgı aletlerinin sesleri gibi lezzetli, merkep ve benzeri hayvanların anırması gibi çirkin kısımlara ayrılırŞu kulak duyusunun kıyas ve lezzetinin sair duyular ve lezzetlerden daha açık ve zahir kılınması sanatın acaipliklerinden değil midir?

Nassa gelince, güzel sesin dinlenmesinin mübah olmasına, Allahü teâlâ'nın güzel sesle kullarına minnet etmesi işaret eder. . Zira Allahü teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Allah yarattığı şeylerde dilediği kadar (vasıflar) artırır. (fatır/1)

İşte bu ayetin tefsirinden Allah'ın dileğiyle artırılanın güzel ses olduğu söylenmiştir.

"Allahü teâlâ, gönderdiği peygamberlerin hepsine güzel ses vermiştir7

Yemin ederim, Allahü teâlâ, Kur'ân okuyan güzel sesli bir kişiyi, cariyesinin tegannisine meftun olan bir kimsenin ca riyesini dinlemesinden daha istekli bir şekilde dinler8

Hadis-i şerifte, Hazret-i Dâvud'un medh-u senasını yapmak sade dinde Dâvud'un nefsi için ağladığında ve Zebûr okuduğunda güzel sesli olduğu için insanların hatta cinlerin, vahşi hayvanların ve kuşların bile onun sesini dinlemek için bir araya geldikleri bildi rilmiştir9 Öyle ki bazı zamanlar Hazret-i Dâvud'un meclisinde dörtyüz kişinin can verdiği bile olurmuş. . . .

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) ashâbından Ebû Musa el-Eş'arî'yi överek şöyle buyurmuştur:

Gerçekten ona Âl-i Dâvud'un mezamirinden bir mizmar ve rilmiştir10

Seslerin en çirkini elbette ki eşek sesidir' (Lokman/19) ayeti, mefhumuyla güzel sesin memduh olduğuna işaret ederEğer gü zel ses ancak Kur'ân okumakta kullanılması şartıyla mübah olur demek caiz olsaydı, böyle diyen bir kimsenin bülbülün sesini din lemeyi de haram sayması gerekirdiÇünkü o da Kur'ân okumak tan değildirMademki, gâfil ve mânâsız bir sesin dinlenilmesi ca izdir, acaba neden kendisinden hikmet ve doğru mânâlar anlaşılan bir sesi dinlemek caiz olmasın? Oysa 'şiirin bir kısmı muhakkak ki, hikmettir' denilmiştirİşte buraya kadar söy lediğimiz güzel ve tatlı olmak hasebiyle ses hakkındaki düşüncelerdir.

II. Derece

Vezinli ve güzel ses hakkındaki görüşe aittirZira vezin, güzelliğin ötesinde bulunan bir mânâdırNice güzel ses vardır ki, veznin dışındadır ve nice vezinli ses vardır ki güzel değildirVezinli sesler mahreçleri itibariyle üç kısma ayrılırVezinli sesler, mezamir, tanbur, kaval, davul ve benzeri gibi ya cansızlardan çıkar veya bir canlının gırtlağından çıkarO canlı da ya insandır veya bülbül, kumru ve güzel öten kuşlar gibi başka hayvanlardırBu ses güzelliğiyle beraber vezinlidirBaşlangıçları, kesişleri ahenkli ve biri diğeriyle uygunluk arzederBundan dolayı dinleyen zevklenirSeslerde esas, canlıların gırtlaklarıdırDiğer levh aletleri ise, gırtlakların sesi üzerine vazedilmişlerdirBu ise sanatı yaratılışa benzetmektirHiçbir şey yoktur ki, sanat ehli sanatlarıyla onun resmine, Allahü teâlâ'nın yarattıklarından misali ol maksızın varmış olsunlarBu bakımdan yaratıklardan sanatlar bilinir ve çıkarılır ve sanatkarlar yaratıkları taklid etmişlerdir.

Bunun izahı oldukça uzundurBu bakımdan bu seslerin hoş oldukları için haram olmaları muhaldirZira bülbülün ve diğer kuşların seslerinin haram olduğuna hiç kimse kail değildirOysa hançere ve boğazlar arasında hiçbir fark yokturCansız ve canlılar arasında fark yoktur. (Ha bülbülün hançeresinden çıkmış, ha in sanın) Bu bakımdan insanın isteğiyle diğer cisimlerden çıkan sesleri bülbül sesine kıyas etmek uygundur.

İnsanın hançeresinden çıkan veya kavaldan çıkan davul, tef ve benzerlerinden çıkan sesler gibi. . .

Bu saydıklarımızdan ancak me lahi aletleri, evtar (yaylı sazlar) ve şeriatça menedilen mezamirler bu hükmün dışındadırZira onlar insanoğlu keyf aldığı için yasak lanmış değildirlerBunlar sadece insanoğlunun kendilerinden zevklendiği için yasaklanmış olsaydı, o zaman insanoğlunun zevk aldığı herşey bunlara kıyas edilerek yasaklanmalıydıFakat içkiler haram edildiHalkın içkilerdeki alışkanlığı içki hususundaki ya sakta mübalağaya kaçmayı gerektirdiHatta içkiler ilk yasak landığında içkilerin küplerinin de kırılması emredildiBununla beraber içmenin şiar ve alâmetinden olan herşey haram edildi ki onlar da yaylı sazları ve mezamir'i tek başına çalmaktırBu bakımdan yaylı sazlar ve mezamirin çalınmasının haram olması, içkiye ittibaen olmuşturNitekim yabancı bir kadın ile tek başına bir yerde kalmak zinanın başlangıcı olduğu için haram kılındığı gibi. . . ön ve arka organların bitişiği olduğu için insanın baldırına bakmanın haram olduğu gibi. . . İçkinin azı her ne kadar sarhoş etmese de haram edilmiştirÇünkü sarhoş edici miktara insanı davet eder Hiçbir haram yoktur ki, onun etraflarında gezilen bir alanı (korusu) olmasınO haramdan ötürü haramlık hükmü o alana girmeye de şamil olmuştur ki orası haram için koruyucu bir yer olsun ve haramın etrafında yasak bir bölge teşkil etsin.

Nitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Her padişahın bir korusu vardırAllahü teâlâ'nın da giril mez korusu haramlardır11

Bu bakımdan yaylı saz ve mezamir denilen aletlerin çalınması üç illetten ötürü içkinin haram ilan edilmesine tâbi olarak haram kılınmıştır:

1Bu aletleri çalmak, insanı içkiye davet ederZira bu aletlerden alman zevk, ancak içki içmek sûretiyle tamamlanırİşte bu illetten ötürü içkinin azı da haram kılınmıştır.

2Bu aletlerin çalınmasının haram olması pek yakında içki içmeyi terkeden kimseler hakkındadırÇünkü bunları çalmak içki meclislerini hatırlatırDolayısıyla içki içmenin sebebi olur.

Hatırlamak ise, şevkin iteleyiciliğine sebep teşkil ederŞevkin itele yiciliği kuvvetlendiği zaman, o fiili yapmanın sebebi olurİşte bu illetten ötürü ziftlenmiş kap, hanteme (testi veya yeşil testi) ve nakir (ağaç kökünden olup içinde hurma şarabı yapılan kap) denilen kaplarda şerbet yapmak yasaklanmıştırBunlar şarap yapmaya mahsus ve onun için hazırlanmış kaplardırBunun mânâsı şu demektir: Bunları görmek insana içkiyi hatırlatır.

Bu ikinci illet, birinci illetten ayrılırZira bu ikinci illette hatırlamakta herhangi bir zevk yoktur; zira içki kadehlerini ve kaplarını görmekte bir lezzet yokturBunların haram oluşu, in sanoğluna içkiyi hatırlatıyor olmaları nedeniyledirBu bakımdan eğer şarkı dinlemek, insanı âdeti olduğundan dolayı içki içmeye teşvik edecek derecede içmeyi hatırlatıyorsa ve öyle bir şarkı ile be raber içki içmek de daha önceden dinleyenin âdetiyse böyle bir kimse dinlemekten menedilmiştir ve menedilmesinin sebebi de sadece bu illettir.

3Şarkı dinlemek için bir arada toplanmaktırÇünkü şarkı dinlemek için bir araya gelmek fısk ve fücur ehlinin âdetidir! Bu bakımdan onlara benzemekten menedilirÇünkü kendisini bir kavme benzeten bir kimse o kavimden olur12

Bu illetten ötürü biz, eğer sünnet bid'atçıların şiarı (alâmet-i farikası) olmuş ise, Sünnet'in terkedilmesine taraftarızBöyle yapmamız ehl-i bid'ata benzemekten korkmamızdan kaynaklanırBu illetin aynısıyla, kube denilen ortası ince, iki tarafı geniş uzunca davulu çalmak haram olmuşturÇünkü kendilerini kadınlara benzeten muhan nes erkekler bunu çalmayı âdet edinmişlerdir.

Eğer buradaki benzetme ameliyesi olmasaydı, bu gibi davulları çalmak, hacca gidenlerin ve savaşa gidenlerin uğurlanmasında çalınan davullar gibi olurduBu illetten dolayı deriz ki, eğer bir cemaat bir araya gelir, bir meclisi süsler içki aletlerini ve kadehle rini hazırlar, o kadehlere sekencebin denilen (sirke ile baldan veya süt ile şekerden yapılmış olan) maddeyi koyarlarsa, kadehleri dağıtan birini saki tayin ederlerse o saki de onlara bu şerbeti içi rirse, onlar da sakinin elinden alıp bu şerbeti içerse, biri diğerine içkiciler arasında âdet olan kelimelerle (şerefine gibi) söylerse (sadece benzetmeden ötürü) bu şerbet onlara haram olur!

Her ne kadar içilen madde haddi zatında mübah ise de, yine de bu şekildeki hareketten dolayı haram olurÇünkü böyle yapmakta fesad ehline benzeme arzusu vardırSadece bu illetten ötürü önünden açık bulunan ve heba denilen elbiseyi giymek, başın bir kısmını traş edip bir kısım saçı tepesinde bırakmak, böyle yap manın fısk ve fücur ehlinin âdeti olan bir memlekette yasak lanmıştırFakat Maveraünnehir'de kebayı giymek ve başını bu şekilde traş etmek yasak değildirÇünkü o memlekette salih ve ehl-i takva kimseler böyle yaparlar.

İşte bu mânâlardan ötürü mizmar-ı ırakî, ud, seng (zenc, zel) ruhbab (saz) berbut (bir çalgı aleti) ve başkaları gibi yaylı saz çeşitlerinin hepsi haram kılınmıştırBunlardan başka aletler bunlar gibi değildirÇobanların, hacıların ve davulcuların şahini, da vul, kamıştan yapılmış kaval ve içkicilerin âdeti olmayan ve güzel vezinli sesler çıkaran her alet gibi. . . Çünkü bütün bunların içki ile ilgisi yokturOnları çalmakla içki hatırlanmaz ve onların çalınması insanı içkiye teşvik etmez ve içkicilere benzemek de bu rada sözkonusu değildirBu bakımdan bunlar içki aletlerinin hükmünde değildirlerO halde bunlarda mübahlık esası kuş ve benzerlerinin seslerine kıyas edilerek mahfuz kalırDerim ki, ha ram kılınan yaylı sazları vezinsiz, ahenksiz ve zevk vermeyecek bir şekilde çalan bir kimseden dinlenirse yine de haramdırİşte bu izahatla anlaşıldı ki, bunların haram olmasında sadece güzel lez zet ve zevk roloynamış değildirBelki kıyas, bütün güzel seslerin helâl olmasını gerektirirAncak helâl edildiğinde herhangi bir fe sad meydana gelenler müstesna.

Nitekim Allahü teâlâ 'De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti, temiz ve hoş rızıkları kim haram etmiş' (A'raf/32) buyurmaktadırİşte bu sesler de, vezinli ses oldukları için haram edilemezlerAncak başka bir arızî ve dış illetten ötürü haram olurlarNitekim haram edici arızî illetler bahsinde bu husus gelecektir.

III. Derece

Vezinli ve anlamlıdırBu da şiirdirŞiir, ancak insanın gırtlak ve hançeresinden çıkarBu bakımdan kesinlikle mübah olduğuna hükmedilirZira burada şiirin güzel sesten ancak anlamlı kaydı fazladırAnlamlı söz ise, haram değildirGüzel ve vezinli ses ha ram değildirKısımlar haram olmazsa, tümün haram olması ne reden çıkar? Evet, o şiirden anlaşılan mânâya bakılırEğer orada mahzurlu bir durum varsa onu nesre veya vezne dökmek ve onunla konuşmak haram olurİster lahinli, isterse lahinsiz bir şekilde söylensinŞiir hakkında İmâm-ı Şâfiî'nin söylediği gerçeğin ta kendisidirZira kendileri şöyle demiştir: 'Şiir bir kelamdır.

Onun güzeli güzel, çirkini de çirkindir'. (Madem ki) sessiz ve la hinsiz şiir söylemek caizdir, öyleyse sesli ve lahinli söylenmesi de caizdirÇünkü mübahların kısımları, bir araya geldiği zaman, onun tümü de mübahtırMübah ne zaman başka bir mübaha katılırsa, haram olmazAncak bir araya gelen toplamı, kısımların içine sığmayan bir mahzuru taşırsa, o vakit hüküm değişirOysa burada bir mahzur da yokturŞiir okumak nasıl reddedilebilir? Oysa Hazret-i Peygamberin huzurunda şiir okunmuş13 ve nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Muhakkak şiirin bir kısmı hikmettir14

Hazret-i Âişe Lebid bRabia'ya ait şu şiiri okumuştur:

Himayelerinde yaşanılan kimseler gittiler.

Uyuzlu deriye benzer bir halefin arasında kalmış oldum.

Sahihayn'da rivâyet edildiğine göre Hazret-i Aişe şöyle anlatır: Hazret-i Peygamber Mekke'den hicret edip Medine'ye geldiğinde Ebû Bekir Sıddîk ve Bilal Habeşî (radıyallahü anh) sıtmaya tutuldularMedine'de o zaman sıtma hastalığı vardıHasta yatağında bulunan babama ve Bilal'e nasıl olduklarım sordumBabam sıtma nöbetleri geldiği zaman şu şiiri okudu:

Her kişi aile efradının içinde sabahlıyorÖlüm ise, pabuç bağından ona daha yakındır.

Bilal'in sıtması azaldığı zaman, sesini yükselterek şöyle diyordu:

Keşke bilseydim, o gece gelecek mi ki bir vadide bulunayım ve etrafımda ızhır ve celil otları olsun.

Keşke bilseydim; acaba bir gün ben Mecenne sularına varacak mıyım? Şame ve Tafil dağları bir daha görünecek mi bana?

Aişe (radıyallahü anh) der ki: Onların bu durumunu Hazret-i Peygamber'e haber verdimBunun üzerine Hazret-i Peygamber şöyle dua etti:

Yarab! Mekke'yi sevdiğimiz gibi veya daha şiddetli bir şekilde Medine'yi de bize sevdir15

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) mescidi inşa ederken ashâb-ı kiramla beraber mescidin kerpiçlerini taşıyor ve şu şiiri okuyordu:

Bu meyve Hayber'in meyvesi değil! Ey rabbimiz! Bu daha sevap ve daha temiz.

Yine Hazret-i Peygamber, başka bir defasında şöyle demiştir:

Ey Allahım! Hayat, âhiret hayatıdırEnsar'a ve Muhacirîn'e rahmet et!16

Bütün bunlar Sahihayn'da rivâyet edilmiştirHazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) mescidinde, özel şairi olan Hassan bSabit için bir minber kurdururduHassan o minbere çıkıp Hazret-i Peygamberin iyiliklerini veya düşmanlarının kötülüklerini haykırırdıHazret-i Peygamber de o zaman şöyle demiştir:

Allahü teâlâ, Hassan'ı Râsûlü'nün meziyetlerini saydığı (veya müdafaasını yaptığı) sürece Rûh'ul-Kudüs ile teyid eder17

Nabiğa şiirini okuduğu zaman Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) kendisine şöyle duada bulundu:

Allahü teâlâ senin ağzını bozmasın ve dişlerini kırdırmasın18

Âişe (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamberin ashâbının, onun yanında şiir oku duklarını, onun da tebessüm ettiğini rivâyet eder19

Şerid'in oğlu Amr babasından şöyle dediğini rivâyet ediyor: Ben Hazret-i Peygamber'e Ebû Sait'in oğlu Ümeyye'nin şiirlerinden yüz be yit okudumHazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) onları dinlediği zaman 'artır' diye sesleniyordu. Sonra şöyle dedi: 'Nerde ise bu adam, şiirinde müs lüman olmaya yaklaşmıştır'20

Enes'ten rivâyet edilir ki, Hazret-i Peygamber'e yolculukta develeri gayrete getiren şiirler okunurduEnceşe (radıyallahü anh) kadınlar için şiir okurduMalik'in oğlu Berra da (Enceşe'nin kardeşidir) erkekleri heyecana getiren şiirler okuyordu.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle dedi:

Ya Enceşe! Zayıf kadınları yürütmede yavaş ol! Onlara şefkat göster21

Deve kervanının arkasında şarkı söylemek, ashâb-ı kiram zamanında da, Hazret-i Peygamber'in zamanında olduğu gibi Arapların süregelen âdetlerindendiBunlar da güzel ses ve vezinli lahinlerle söylenen şiirlerden başka birşey değildiBuna rağmen hiçbir sa habîden 'Şu şiirler okunmasın, haramdır' diye menfi bir durum görülmemiştiAksine bazen yorgun develeri harekete geçirmek, bazen de keyiflenmek için, bu tür şiirleri okuyanları arıyorlardıBu bakımdan teganninin anlaşılır, lezzet verir, güzel sesler ve ahenkli lahinlerle söylenilir bir söz olarak haram edilmesi caiz değildir.

IV. Derece

1Hacıları uğurlamak için yapılan tegannidirZira hacılar, önce memlekette davul çalınarak, güzel nağmeler söylenerek gezdirilirBöyle yapmak ise mübahtırÇünkü söylenenler Kâbe nin, Makam-ı İbrahim'in, Hatimin, Zemzemin; diğer hürmetli yerlerin, çölün ve ilgili makamların vasıfları hakkında söylenilmiş şiirlerdirBu Allah'ın beytine olan şevki canlandırır, alevlendirirEğer dinleyenin kalbinde bu şevk varsa. . . . Eğer şevk yoksa yeniden şevk meydana getirip harekete geçirirHac, Allah'a yaklaştırıcı ve hacca teşvik eden nağmelerle güzel olurNasıl ki vaiz için vaazda konuşmasını intizamlı yapmak, Secî ile süslemek, halkı, beytin vasfını, mukaddes makamların vasıflarını ve hacdan dolayı olan sevabı söylemek sûretiyle, hacca teşvik etmek caiz ise, şiir okuya rak böyle yapmak, başka yerde de caizdirZira vezin, secî ile bir araya geldiği zaman konuşma kalbe daha fazla tesir ederBuna güzel ses, vezinli nağmeler eklendiği takdirde tesiri daha da artar.

Eğer bunun beraberinde def çalmak, şahin oynatmak ve düşüş hareketleri yapmak da eklenirse tesiri daha da artarBütün bunlar ancak içinde mezamir ve kötü insanların alametinden olan la'b u lehv aletleri olmadıkça caizdirlerEvet, böyle yapmakla hacca gitmesi caiz olmayan bir kimseyi hacca teşvik etmek kastı varsa, hac kendisine farz olmayan kimseye anne ve babasının hacca gitmek için izin vermediği kimse gibi hacca gitmek haram olduğu gibi, hacca teşvik eden şiirlerle harekete getirilmesi de haramdırKendisini hacca gitmeye teşvik eden her konuşma böyle bir kimse için haram olur! Zira harama teşvik etmek haramdırBöylece hacca giden yol emin değilse, helak nisbeti yüzde ellinin üstün deyse kalpleri hacca tahrik etmek caiz değildirTeşvik ile kalpleri harekete geçirmek haramdır.

2Gazilerin halkı harbe teşvik etmek için âdet edindikleri şiir ve gazelleri okumaktırBu da mübahdırNasıl ki hacca giden bir kimse için o hususta şiir okumak mübah ise. . . Fakat gazilerin şiir ve lahinleri hacıların şiir ve lahinleri gibi olmamalıdırÇünkü savaş, savaş isteğini kabartmak, kâfirlere karşı kışkırtmak ve öf kesini tahrik etmekle olurŞecaati güzelleştirmek, şecaat ruhunu veren şiirlerle, mal ve nefsi tahkir etmekle mümkündür.

Şair Ahmed Mutenebbî'nin şu şiiri gibi:

Şerefinle kılıçların altında ölmezsen, Şereften yoksun, zilleti tada tada ölürsün!

Başka bir şiiri:

Korkaklar korkaklığı bir tedbir sanırlar.

Oysa onların bu zarıları kötü tabiatın bir aldatmacasından başka birşey değildir!

İnsanı şecaata sevkeden vezinler, insanı şevke getiren vezinlerden farklıdırFakat bu da ancak savaşın mübah olduğu bir va kitte mübahtırSavaşın müstehab olduğu bir vakitte ise, bu tür şiirleri ancak savaşa gidecek bir kimse için okumak mendub olur.

3Düşman ile karşı karşıya gelindiği vakitte kahramanların kullandığı hamasî şiirlerdirBu şiirlerden gaye; hem nefsini hem de yardımcılarını şecaat ve kahramanlıkla övmektirBu hafif bir lafız güzel bir ses ile olduğu zaman nefse daha fazla tesir ederBu tür şiirler mübah olan bir muharebede mübah, mendub olan bir muharebede de mendubturlarFakat müslümanlar arasındaki savaşlarda, müslümanların zımmîlere karşı açtıkları savaşlarda, ve her mahzurlu savaşta bu şiirleri okumak mahzurludurZira mahzurlu bir işe teşvik edenlerin mahzurlu olması muhakkak ve kesindirSavaş esnasında bu tür şiirlerin okunduğu Hazret-i Ali, Hazret-i Halid ve ashâb-ı kiramın kahramanlarından nakledilmiştirBunun için deriz ki, gazilerin ordusunda şahin (bir nevi alet) çal mayı menetmek uygundurÇünkü şahinin sesi rikkate getirici, hüzün verici, kahramanlık duygusunu gevşetici, nefsin kabarmış şecaatini zayıflatıcı, insanı aile efradına, vatana dönmeye teşvik edici ve muharebede çekingenlik meydana getiricidirKalbi rikkate getiren diğer lahin ve sesler de böyledir.

Bu bakımdan rikkate getirici hüzün verici nağmeler teşcî ve tahrik edici nağmelerin zıddıdırO halde askerleri savaştan soğutmak, farz olan savaşı işlemez hale getirmek kastıyla böyle bir şiir okuyan kimse âsidirBöyle bir şiiri mahzurlu bir savaşta in sanları soğutmak için okuyan bir kimse ise, Allah'a isyan değil itaat eden bir kimsedir.

4Ağıtın sesleri ve nağmeleridir. Bunların hüzün ve ağlamanın kabarmasında üzüntünün giderilmemesindeki tesiridirMahzun olmak iki kısımdır:

aMahmud (Güzel)

bMezmum (Çirkin, kötü)

Mezmum kısım daha önce kaçırılan fırsatlardan ötürü mah zun olmak gibidirAllahü teâlâ 'Ki, elde edemediğinize üzülmeye siniz' (Hadid/23) buyurmaktadırÖlüleri için üzülmek de bu kısımdandırÇünkü bu, Allahü teâlâ'nın kaza ve kader-i ilahîsine kızıp küsmekten başka birşey değildirGeri gelmeyen birşey için esef etmektirBu tür bir üzüntü kötü olduğu için ağıt ile insanı bu kabil hüzne tahrik etmek de kötüdürBunun içindir ki, ağıt hakkında açık bir yasaklama gelmiştir22

Mahmud (Güzel) olan üzüntüye gelince, bu üzüntü in sanoğlunun zihninde işindeki kusurundan ötürü üzülmesi, işlemiş olduğu hatalardan dolayı ağlaması demektirKusurdan dolayı ağlamak, üzülmek güzeldirHazret-i Adem (aleyhisselâm) bunun için ağlamıştırBu gibi bir hüznü tahrik ve takviye etmek de güzeldirÇünkü böyle bir hüzün insanoğlunu geçmişte yaptığı hataları telafi etmeye sevkederBu sırra binaendir ki Hazret-i Davud'un niyahat ve ağıtı güzel sayılırZira Hazret-i Dâvud'un ağıtı daimi hüzün, günah ve hatalardan ötürü çok ağlamak idiHazret-i Davud (aleyhisselâm) hem ağlar, hem ağlatır, hem üzülür, hem de rikkate getirirdiHatta onun ağlama meclislerinden cenazeler kaldırılırdıBunları söz ve nağmeleriyle yapardıBöyle yapmak ise güzeldir'Çünkü güzel ve iyiye götüren şey hem güzel ve hem de iyidir', Bu kaideye binaen güzel sesli vaize minber üzerinden nağmeleriyle hüzün verici ve kalbi rikkate getirici şiirler okumak haram değildirAğlayıp ve ağlatması, böylece başkasını ağlatmaya ve kusurundan dolayı hüzne sevketmesi yasak değildir.

5Sevinme zamanlarında sevinmeyi takviye ve daha da geliştirmek için dinlemektirBöyle bir dinleme, eğer sevgi mübah ise, mübahtırBayram günlerinde, düğün cemiyetlerinde, yolculuktan dönenin dönüşü anında, velime yemeğinde, akike ve doğum zamanında, sünnet esnasında, Kur'ân'ı Kerîm'i hıfzettiği anda teganni dinlemek gibi. . . Bütün bunlar mübahdırBu vakitlerde te ganni dinlemek, onlara karşı sevgisini açığa vurduğundan dolayı mübahdırBunun caiz olmasının hikmeti şudur: Nağmelerin bir kısmı vardır ki, insanın kalbinde ferah, sürur ve sevgiyi geliştirirBu bakımdan kendisiyle sevinmenin caiz olduğu herşeye tahrik eden vasıtaları kullanmak da caizdirNaklî delil, Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) Medineli Münevvereye hicret ettiği zaman kadınların damlarda def çalıp şarkılar söylemeleridirŞöyle derlerdi:

Ondörtlük ay üzerimize doğdu Seniyet'ul Vedddan. . .

Allah'a çağıran insanları Allah'a çağırdığı sürece bize şükretmek farz oldu23

İşte bu, Hazret-i Peygamber'in gelişinden ötürü sevgi ve sevincini açığa vurmaktırBöyle bir sevgi güzeldirOnun şiir, nağme raks ve hareketlerle açığa vurulması da güzeldirZira ashâb-ı kiramın bir cemaatinden nakledilir ki, bu zevat-ı kiram, sevinecek bir durum olduğunda raks bahsinde geleceği gibi evlerini süsletip ayaklarına halhal taktılar ve böyle yapmak, gelişinden ötürü sevinme nin caiz olduğu herşeyin gelişi anında caizdirSevinme sebeple rinden olan her mübah sebep de caizdir.

Buna Sahihayn'de Hazret-i Aişe'den rivâyet edilen hadîs-i şerif işaret ederÂişe şöyle anlatır: 'Hazret-i Peygamber beni abasıyla örttüMescidde gösteri yapan Habeşlilere baktımBu hâl ben usanmcaya kadar devam etti'.

Bu bakımdan siz, oynamaya istekli bulunan genç kadının ne kadar seyredeceğini takdir ediniz24

Âişe validemizin bu sözü orada uzun bir müddet durduğuna işarettirBuhârî ve Müslim Âişe validemizden şu hadîsi rivâyet etmişlerdir: Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh) , kızı Âişe validemizin çadırına girdiVakit de hacıların Mina'da bulundukları vakittiÂişe validemizin yanında iki cariye vardıDef çalıp, el çırpıyorlardıHazret-i Peygamber de elbisesine bürünmüş yatıyorduManzarayı gören Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh) cariyeleri azarladı.

Bu esnada Hazret-i Peygamber, yüzünden perdeyi kaldırarak şöyle buyurdu:

Ya Ebû Bekir! Bırak onlar istediğini yapsınlar; zira bu günler bayram günleridir,

Âişe şöyle diyor: Hazret-i Peygamber abasıyla beni örtmüştüHabeşlilere bakıyordumOnlar mescidin içinde gösteri yapıyorlardıBu esnada Ömer (radıyallahü anh) onları azarladıBu manzara karşısında Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle haykırdı:

Ey Ömer! Bizi rahat bırakEy Benî Erfide (oyununuza devam ediniz) 25

Amr bHaris'in İbn Şihab'dan naklettiği hadîste de bunun benzeri vardırFakat o hadîste 'o iki cariye şarkı söyleyip def çalıyorlardı' ibaresi vardır26

Ebû Tahir'in İbn Vehb'den rivâyet ettiği hadîs şöyledir: 'Allah'a yemin ederim ki, Hazret-i Peygamber odamın kapısında durduHabeşliler de Hazret-i Peygamber'in mescidinde kılıç ve mızraklarıyla oynuyorlardıHazret-i Peygamber beni elbisesiyle bana onların oyunlarını seyrettirdi. Sonra benim için bir müddet bek lediBu durum ben bırakıp gidinceye kadar devam etti27

Yine Hazret-i Aişe şöyle demiştir: 'Ben Hazret-i Peygamber'in yanında oyuncak bebekle oynuyordum'Yine devamla şöyle dedi: 'Arkadaşlarım olan kızlar bana geliyorlar ve kendilerini Hazret-i Peygamber'den gizliyorlardı, Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) ise onlar bana geldikleri için sevinirdiBu bakımdan onlar gelir, benimle beraber oynarlardı'.

Hadîsin bir rivâyetinde Hazret-i Peygamber bir ara Âişe validemize şöyle demiştir:

- Bunlar nedir ya Âişe?

- Bunlar benim kızlarımdır.

- Onların ortasında duran şu nedir?

- Bu da attır.

- Atın üzerindekiler nedir?

- Onun iki kanadıdır.

- Hayret! İki kanatlı at da mı var?

- Sen işitmedin mi ki Hazret-i Süleymân'ın (aleyhisselâm) birkaç kanatlı atı varmış.

Hazret-i Âişe der ki: 'Bu sözüm üzerine Hazret-i Peygamber ön dişleri görünecek derecede güldü'Bu hadîs-i şerif, bizim nezdimizde, ço cukların âdetine hamledilirÇünkü çocuklar çamurdan ve kağıttan sûretler edinirlerHadîsi bu mânâya hamletmenin delili, bazı rivâyetlerde 'atın kağıttan iki kanadı vardı' şeklindeki ibarele ridir.

Hazret-i Aişe der ki: Hazret-i Peygamber odama girdiYanımda Buas savaşının şiirlerini okuyan iki cariye vardıHazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) yatağın üzerine uzandıYüzünü çevirdiO esnada Ebû Bekir içeri girdiBeni böyle yaptığımdan dolayı azarlayıp 'Şeytanın mizmarı Hazret-i Peygamberin yanında çalınır mı?' dediHazret-i Peygamber derhal yüzünü çevirdi ve şöyle dedi: 'Cariyeleri kendi haline bırak'.

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) daldıktan sonra cariyelere işaret ettim ve cariyeler çıkıp gittilerO gün bayram günüydüHabeşliler mızrak, kılıç ve kalkanlarla oynuyorlardıHazret-i Peygamberden onları sey retmek izin istedim; (veya Hazret-i Peygamber bana 'Onları seyretmek ister misin?' diye sordu) Ben 'Evet onları seyretmek istiyorum' de dimBu isteğime karşı beni arkasında durdurduBenim yanağım onun yanağının üstüne düşmüştü ve şöyle diyordu: 'Ey Benî Erfide! Oyununuza devam ediniz'Bu durum ben usanmcaya ka dar devam ettiHazret-i Peygamber 'Yeter mi?' dedi, ben de 'evet' de dimHazret-i Peygamber 'O halde git' dediSahih-i Müslim deki ifade 'Ben başımı Hazret-i Peygamberin mübarek omuzuna koyarak onların oyunlarına baktımBu durum ben kendiliğimden bırakıp gidinceye kadar devam etti' şeklindedirBu hadîslerin tamamı Buhârî ve Müslim'de vardırBunlar açık bir şekilde teganninin ve oyunun haram olmadığını bildiren nasslardırBu nasslarda çeşitli ruhsatlara işaret vardır:

a) Oyun ruhsatıHabeşlilerin raks ve oyun hususundaki âdetleri gizli değildir.

b) Bunu mescidde yapmak ruhsatı.

c) Hazret-i Peygamberin 'Ey Benî Erfide! Devam ediniz' şeklindeki sözüBu söz oynamalarını emretmek ve istemektirHaram olduğu takdirde nasıl oynanabilir?

d) Hazret-i Ebû Bekir'le Hazret-i Ömer'in bu oyunları menetmelerine karşı çıkması ve gerekçe olarak günün bayram günü olduğunu ileri sürmesi; yani sevinme vakti olduğunu belirtmesidirBu da sevginin sebeplerindendir.

e) Bu hâdisede kadınların ve çocukların kalplerini, oyunu göstermek sûretiyle hoş etmekteki güzel ahlâkın, zahidlikteki katılıktan, oyun ve dinlemekten çocukları ve hanımları menetmedeki katı hareketten daha güzel olduğuna dair delil vardır.

f) Hazret-i Peygamberin Hazret-i Âişe'ye 'Sen Habeşlilere bakmayı istermisin?' diye sormasıdırHazret-i Peygamberin bu suali aile efradının öfkesinden veya nefretinden korkarak mecburi olarak onların gönlünü hoş etmek kabilinden değildirZira kadın ve çocukların oyun seyretme isteği kabardığı zaman, red cevabı vermek çoğu zaman vahşetin sebebi olabilirBöyle birşeye sebebiyet vermek ise mahzurludurBu bakımdan'Bir mahzur diğer bir mahzura takdim edilir' denilmez ve böyle birşey de yokturİstek ve arzu olmadan başlangıçta böyle bir suale (eğer mahzur olsaydı) ihtiyaç olmazdı.

g) Teganni ve def çalmanın iki cariye için ruhsatlı kılınmasıdırOysa onların bu hareketleri şeytan mizmarma benzetilmiştir ve aynı zamanda burada haram olan mizmarın dışında olduğu beyanı da vardır.

h) Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) yatağın üzerine uzandığı halde cariyelerin sesleri kulağına geliyorduOysa eğer bir yerde yaylı saz çalınsaydı orada oturmak caiz olmazdıÇünkü yaylı sazın sesi kulağına gelmiş olurdu.

Bu bakımdan bu olay işaret eder ki, kadınların sesi mizmarın sesinin haram olduğu şekilde haram değildirBelki fitne korkusu sözkonusu olduğu zaman haram olurİşte bu kıyaslar ve nasslar sevinç günlerinde teganninin, raksın, def almanın, kalkan ve kılıç ile oynamanın bayram gününe kıyasen caiz olduğuna delalet eder ve sevinç vaktinde Habeşîlerin raksına bakmanın mübah olduğuna da işaret ederDüğün, velime, akike günleri, sünnet düğünü, seferden dönüş günü ve diğer sevinç sebepleri de bayram mânâsındadırKısacası şer'an kendisiyle sevinmenin caiz olduğu herşey bayram mânâsmdadırArkadaşların ziyaretiyle, arkadaşlarla karşılaşmakla, onlarla bir yemekte veya konuşmada bir araya gelmekle sevinmek caizdirBu bakımdan böyle bir toplantıda teganni dinlemek sakıncalı değildir.

6Şevki tahrik, aşkıyla tehyiç ve üzgün nefsi teselli etmek için aşıkları dinlemektirEğer bu dinleyiş maşukun müşahedesiyle be raber ise, bundan gaye; şevki galeyana getirmektirŞevk, her ne kadar esasında elem ise de, onda bir nevi lezzet de vardırFakat bir şartla. . . Kendisine kavuşma ricası ve ümidi eklendiği zamanÇünkü rica ve ümit lezzetlidirÜmitsizlik ise elem vericidir.

Rica lezzetinin kuvveti, şevkin kuvvetine göredirBirşeyi sevmek, sevginin kuvvetine göredirBu bakımdan bu tür teganniyi dinlemekle aşk kabarır, şevk tahrik edilir, sevgilinin güzelliğinin vasfı hakkında mübalağa yapılır ve kavuşmadaki ümidin zevki ka zanılırBu ise helâldirEğer iştiyak duyulan şey var olması mübah olan şeylerden ise. . . Hanımına veya cariyesine aşık olan bir kimse gibi. . . Bu kimse, onların tegannisine mülâkatlarındaki lezzeti artsın diye kulak verirBu bakımdan sevgilisini görmekle gözü, dinlemekle kulağı, kavuşma ve ayrılmanın mânâlarının incelikle rini anlamakla da kalbi lezzetlenirDolayısıyla lezzetin sebepleri arka arkaya sıralanırİşte bunlar, dünya mübahlarının ve mallarının içinde olan bir nevi lezzettirDünya hayatı ancak oyun ve eğlencedirBu da ondandırBöylece cariyesi kendisinden gasbedi lirse veya aralarına herhangi bir sebepten ayrılık girerse teganniyi dinlemek sûretiyle şevkini tahrik edebilirTeganni ile kavuşma ümidinin lezzetini kabartabilir.

Eğer cariyeyi satmış veya boşamış ise, bundan sonra teganni ile yeniden kavuşmayı ümit etme hevesine kapılması haramdır! Zira kavuşma ve mülâkat ile gerçekleşmesi caiz olmayan bir şevki tahrik etmek de caiz olamazNefsinde bir çocuğun sûretini veya bir kadının şeklini temsil ve tahayyül edene gelince. . . Eğer bu kim senin kulağına gelen nağmeler nefsinde tahayyül ettiği sûrete kendisini teşvik eder türden ise oysa hakikatte tüysüz çocuğa ve kadına bakması da helal değildir bu tür nağmeleri dinlemesi ha ram olurÇünkü bu nağmeler, fikrini mahzurlu fiillere tahrik etmektedirVarılması mübah olmayan şeylere kendisini davet eden şehvetini kabartırŞehvetin heyecanlı zamanında bulunan halk tabakasından sefihler ve tembel aşıkların çoğu bu gibi tahayyülden, kurtulamaz!

Oysa böyle bir tahayyül onların hakkında yasaktırÇünkü bu rada gizli bir hastalık vardır! Oysa bu yasak teganninin kendisinde yokturAncak doğurduğu mahzurdan gelmektedirBu sırra bi naen bir hekimden aşk sorulduğu zaman şöyle cevap vermiştir: 'Aşk, insanın dimağına yükselen karanlık bir dumandırO du manı cima izale ederTeganniyi dinlemek ise kabartır.

7Allah'ı ve Allah'ın aşkını seven, Allah'a kavuşmaya iştiyak gösterenin dinlemesidirBöyle bir kimse, her neye bakarsa, mut laka orada Allah'ın kudretini görürKulaklarına gelen her sesi ya Allah'tan dinler veya onun içinde Allah'ın kuvvet ve kudreti vardırBöyle bir kimse için dinlemek, şevkini hareketlendirir, aşkını ve sevgisini kuvvetlendirirKalbinin ateşini yakarKalbinde anlatılamayacak kadar incelikler ve keşiflerden birçok haller çıkarırBu halleri ancak tadan anlar! Bu halleri, zevksiz, hissi yorgunlaşmış bir kimse inkâr eder.

Bu hallere tasavvuf lisanında vecd denirBu vecd ise Vücud ve müsadefe' kökünden gelirYani bu kimse dinlemeden önce ken dinde bulunmayan birtakım hallere nefsinde rastlar. Sonra o haller, ateşin eritip cevherleri tortusundan temizlediği gibi, kalbi yakıp bulanıklıklardan temizleyen birtakım tabî şeyleri ve tâli du rumları gerektiren sebeplere dönüşürler. Sonra bunun arkasında müşahede ve mükaşefelerin varlığına sebebiyet veren saflık gelirBu saflıktan kaynaklanan müşahede ve mükaşefeler ise, Allah dostlarının semeresi ve Allah'a yaklaştırıcı durumların en son varılan meyvesidirBu bakımdan bu durumlara götüren şeyler de yaklaştırıcılar kısmındandırGünah ve mübahlar kısmından değildir, Bu hallerin semâ vasıtasıyla kalpte oluşmasının sebebi, vezinli nağmeleri ruhlara uygun kılmadaki ilahî sırdırRuhlar iştiyak, sevgi, inbisat ve inkıbaz yönünden bu vezinli nağmelere müsahhardır ve bu nağmeler ruhlarda tesir etmektedirRuhların seslerle etkilenmesinin sebebinin marifeti ise mükaşefe ilminin inceliklerindendirAhmak, katı, kalbi işlemez, teganninin lezze tinden mahrum olan bir kimse ise, dinleyenin lezzetlenmesinden, vecdinden ve halinin ızdırabmdan, renginin solmasından hayretlere düşerTıpkı hayvanın 'Lüzyinç' denilen helvanın lezzetinden, erkeklik vasfını kaybetmiş kimsenin cima lezzetinden, çocuğun reis olmanın ve genişleyen nüfuzunun sebeplerinden hayrete düştüğü gibi. . . Cahil kimsenin Allah'ın marifet, celâl ve azameti nin lezzetinden hayretlere düşüp onun sanatının gariplerine şaştığı gibi. . .

Bütün bunların tek bir sebebi vardırŞöyle ki: Lezzet bir nevi id raktirİdrak de idrak olunanı ve idrak eden kuvveti isterBu bakımdan idrakinin kuvveti kemâle varmayan bir kimsenin zevk duyması beklenemezAcaba zevk alma hassasını kaybeden nasıl yemeklerin lezzetini idrak edebilir? Kulağı sağır olan bir kimse nağmelerin lezzetini nasıl idrak edebilir? Aklı olmayan 'ınakul' şeylerin lezzetini nasıl idrak edebilir? İşte böylece kalpte nağmeleri dinlemenin zevki ancak ses kulağa vardıktan sonra kalpte bulu nan bâtınî bir özellikle idrak olunduktan sonra meydana gelir! Bu bakımdan şüphe yoktur ki, bu özelliğini kaybeden bir kimse lezzeti de kaybeder.

Soru: Allah hakkında aşk nasıl tasavvur edilir ki, nağmeleri dinlemek o aşkı harekete geçirsin?

Cevap: Allah'ı tanıyan bir kimse, şüphesiz severTanıması arttıkça, sevgisi de o nisbette artarİşte sevgi arttığı zaman ona 'aşk adı verilirZira aşkın mânâsı ifrat derecede kuvvetli bir sevgi demektirİşte bu sırra binaen Araplar, Hazret-i Peygamberin peygam berlikten önce Hira dağına çekilip ibâdete koyulduğunu gördükleri zaman 'Muhammed rabbine aşık olmuş' dediler.

Her güzellik, ancak o güzelliği idrak edenin nezdinde sevimlidirAllahü teâlâ da zatıyla, sıfatıyla ve fiiliyle mutlak mânâda gü zeldir, güzeli severFakat güzellik, eğer yaratılışa, rengin ber raklığına mütenasip ise göz hassasıyla (görme duyusuyla) idrak olunurEğer güzellik, celâl, azamet ve rütbe büyüklüğü, sıfat ve ah lâkın güzelliği, bütün yaratıklara hayrı irade etmek, devamlı onların üzerine hayli aktarmak ve buna benzer bâtınî sıfatlarla bili niyorsa, o zaman kalp hassasıyla idrak olunurCemâl lafzı, bazen bu tür bir güzellik için kullanılırBu bakımdan deniliyor ki: 'Filan adam güzel ve eemildir'Oysa onun zahirî sıfatı kastolunmazAncak böyle demek, ahlâkı güzel, sıfatları güzel, sîreti güzel dernek olurHatta bu bâtınî sıfatlarından ötürü bu sıfatları sevmek yönünden kişi zahirî sû retinden dolayı sevildiği gibi sevilirBazen de bu sevgi kuvvetlenir ve o zaman aşk ismini alırNice aşırılar vardır ki ŞâfiîMâlik ve Ebû Hanîfe (radıyallahü anh) gibi mezhep sahiplerinin sevgisinde oldukça ifrata kaçmışlardır! Hatta bu sahada fazlasıyla ifrata kaçanlar, bu mez hep sahiplerinin yardımında ve mezhepleri yaymakta mallarını ve canlarını bile veriyorlardıMübalağa ve ifratta her aşıktan daha fazla ileri gidiyorlardıŞu anda ölü bulunan ve sûreti güzel midir, çirkin midir, hiçbir zaman görülmeyen bir şahsın aşkını idrak etmek şaşırtıcı değil midir? Fakat bu aşk sadece onun bâtınî sûre tinin, güzel sîretinin, dindarlar için yapılan amelinden hasıl olan hayırların ve başka güzel ahlâklarının güzelliğinden ileri gelir.

Kendisinden hayırlar gördüğün bir kimsenin aşkı nasıldır? Bunu anlamaman daha da şaşırtıcıdırKesinlikle âlemde mah bub, güzel ve hayrdan ne varsa hepsi onun iyiliklerinden bir iyilik, kereminin eserlerinden bir eser, cömertliğinin denizinden bir avuç, âlemdeki bütün hüsn ve güzellik ister akılla, ister gözle, ister kulakla, ister diğer duyularla idrak olunsun, âlemin başlangıcından sonuna kadar, yıldızlardan ta toprakların altına kadar hepsi O'nun kudret hazinelerinden bir zerre, onun huzur nûrlarından bir lema olan bir zâtın aşkı taakkül edilemez, denil sin! Doğrusu bu şaşırtıcı ve hayret verici birşeydir.

Keşke bilseydim, bu saydığımız vasıflara sahip bulunan bir zatın sevgisi nasıl makul olamaz? O'nun vasıflarını bilen kimsele rin nezdinde onun sevgisi nasıl artmaz? Bu sevgiye, sevgi hudu dunu aşıp aşk isminin verilmesi dahi O'nun hakkında zulüm olur! Çünkü O'nun aşkı tam mânâsıyla ifade edilemezÇok zahir olduğundan, zahir olunmaktan perdelenen nûrunun ışıldamasıyla gözlerden kaybolan zat, ortaktan münezzehtirEğer O nûrundan yetmiş perde ile perdelenmemiş olsaydı, O'nun yüzü nün (cemâlinin) parıltıları, huzurunun cemalini düşünenlerin gözlerini yakıp kamaştıracaktıEğer O'nun zuhuru, gizlenmesine sebep olmasaydı akıllar dumura uğrar, kalpler dehşete düşer, kuvvetler cılızlaşır, azalar paniğe kapılırdı.

Eğer kalpler, taşlar ve demirlerden yapılmış olsaydı O'nun tecellisinin nurlarının altında paramparça olurdu! Acaba yarasa kuşlarının gözleri nasıl güneşin hakikatini keşfetmeye muktedir olabilir? Bu işaretin tahkik ve tedkiki Muhabbet bölümünde gelecektir ve bilinecektir ki, Allah'tan başkasının muhabbeti kusur ve cehalettirMarifet denizine daları bir kimse, Allah'tan başkasını bilmez.

Mesela İmâm-ı Şâfiî'yi, ilmini ve telif ettiği kitapları, beyazlığı, cildi, mürekkebi, kağıdı manzum kelâm ve arap dili olmak bakımından değil, Şâfiî'nin yazmasından kaynaklandığını bilen bir kimse, muhakkak Şâfiî'yi bilmeyi aşıp başkasına gitmez ve an cak Şâfiî'yi bilirOnun muhabbeti de Şâfiî'den başkasına geçmezBu bakımdan Allah'tan başka herşey Allah'ın tasnifi, fiili ve fiille rinin garip ve acaip bir tecellisidirBu bakımdan bunu bilen bir kimse, Allah'ın sanatı olmak hasebiyle bildiği takdirde sanattan yaratıcının sıfatlarını gördüğü takdirde nitekim kitabın gü zelliğinden yazarının faziletini idrak ve kudretinin üstünlüğünü müşahede ettiği gibi böyle bir kimsenin marifeti ve muhabbeti sa dece Allah üzerine teksif olunurO'nu geçip başkasına varmazBu aşkın ortaklık kabul etmemesi de onun hududuna dahildir.

Bu aşkın vasıtası bulunan herşeyde ortaklık kabiliyeti vardırZira Allah'tan başka her mahbubun bir benzeri tasavvur edilebilirYa varlık âlemindedir veya imkan âleminde. . . Fakat bu cemâle gelince. . . (Allah cemâline) . . . Onun benzeri tasavvur olunamazNe imkanda, ne de varlıkta. . .

Bu bakımdan Allah'tan başkasının sev gisine aşk ismini vermek hakîkat değil, mücerret bir mecazdırEvet! Eksik ve eksikliğinde de hayvana yakın bulunan bir kimse, bazen aşk kelimesinden cisimlerin zâhirlerinin temas etmesini, cima vasıtasıyla şehvetin giderilmesinden ibaret olan kavuşmadan başka bir şey anlamazBu bakımdan bu eşşeğe benzer kimse için aşk, şevk, visal ve ünsiyet terimleri kullanılmamalı. . . Hatta bu lafız ve mânâlardan bu kimse kaçarNitekim hayvanın nergiz ve rey handan kaçtığı gibi. . . Hayvan ancak çayır, kurumuş ot ve ağaç yapraklarına aşıktırZira bu terimler, ancak Allahü teâlâ'yı takdis etmemizi farz kılan bir mânâyı andırmadığı zaman Allah için kullanılması caiz olurVehimler ise, anlayışlara göre değişirBu bakımdan bu gibi terimlerde bu inceliğe dikkat etmek gerekir, Belki sadece Allahü teâlâ'nın sıfatlarını dinlemekten ötürü öyle bir vecd meydana gelir ki, nerede ise o vecdden dolayı kalbin damarları koparZira Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamberden şöyle rivâyet eder: Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) , İsrailoğulları'ndan dağın başında bulu nan bir çocuktan bahsettiBu çocuk annesine şöyle sorar:

- Şu gökleri kim yarattı?

Allahü teâlâ yarattı.

- Şu yerleri kim yarattı?

Allahü teâlâ. . .

- Bulutları kim yarattı?

Allahü teâlâ. . .

- Gerçekten ben Allah'ın büyük bir şan sahibi olduğunu işitiyorum.

Bunu söyledikten sonra kendisini dağdan attı ve paramparça olduBu durum şundan kaynaklanır: O çocuk Allah'ın celâline, tam kudretine işaret eden şeyler dinlediğinden heyecana kapılıp vecde geldi ve vecdden dolayı kendini dağdan atıverdiZaten se mavî kitaplar, Allahü teâlâ'nın zikriyle insanları cûş u hurûşa getirmek için inmiştir.

Seleften biri diyor ki: İncil şu hükmü okudum: 'Sizin için te gannide bulunduk, siz vecde gelmedinizSizin için mizmar çaldık, raks yapmadınız. (Sizi Allah'ın zikriyle şevke getirdik, fakat siz şevke gelmediniz) '.

İşte buraya kadar söylediklerimiz, zikretmek istediğimiz semânın kısımları, gerekleri ve gerektirenleridirKesinlikle anlaşıldı ki semâ bazı yerlerde mübah, bazı yerlerde de memduh dur.

Soru: Semânın haram olduğu durum ve yer var mıdır? Cevap: Şu gelecek beş ârızdan dolayı haram olur:

1Dinletende olan ârız.

2Dinletme aletinde olan ârız.

3Sesin nazmındaki ârız.

4Dinliyenin nefsinde veya devamındaki ârız.

5Şahsın avam halk tabakasından olmasındaki ârızÇünkü semâ'nın rükünleri üçtürBunlar tahakkuk etmedikçe semâ vardır denilmez.

aDinleten

bDinleyen

cDinletme aleti

1Dinleten (teganni eden) öyle bir kadın olmalıdır k, kendisine bakmak helâl olmasın, sesini dinlemekten ötürü fitneden korkulsunFitneye vesile olabilecek tüysüz çocuk da kadın mânâsmdadırBunun da kadın gibi dinlenmesi haramdırÇünkü fitne korkusu vardırBu haramlık teganni için değildirAksine eğer kadının konuşmasında dahi sesinin fitneye vesile olacağından korkulursa kadınla karşılıklı normal konuşma ve sohbet de haram olurKadının Kur'ân okuyuşundaki sesi de eğer fitneye vesile olursa haram olurFitnesinden korkulan tüysüz genç de böyledir!

Soru:Cevap: Bu fıkıh bakımından iki yönlü ve muhtemel bir meseledirBu meseleyi iki esasa ve ters yönlere çekmektedir.

Birinci esas, yabancı kadınla tenha bir yerde bulunmak ve onun yüzüne bakmak haramdırİster fitneden korkulsun, ister korkulmasın. . . Çünkü az da olsa fitnenin zannedildiği yerdirBu bakımdan ilahî nizam meselenin çeşitli sûretlerine bakmaksızın kapıyı kapatmayı gerektirmiştir.

İkinci esas, fitne korkusundan emin olunduğu zaman, tüysüz çocuklara bakmak mübahtırBu bakımdan tüysüz çocuklar bütün bu kapıyı kapatmakta kadınlarla aynı hükümde olmazlarTüysüz çocuklar meselesinde hâl ve duruma tâbi olunurİşte kadının sesi bu iki esas arasında gidip gelmektedirEğer biz sesini, kadına bakmaya kıyas edersek, o vakit kapıyı tamamen kapatmak farz olurBu kıyas, yakın bir kıyastırFakat kadının sesi ile kadına bakmak arasında fark vardırZira şehvet, kabarmasının başlangıcında kadına bakmaya davet ederSesinin dinlenilmesine değil. . . Bakmanın temas şehve:ini tahrik etmesi, dinlemenin tah riki gibi değildirBakmanın tahriki daha şiddetlidirKadının şarkı söylemesindeki sesinden başka sesi avret değildirÇünkü kadınlar sahabe zamanında erkeklere selâm verirlerdi, fetva sorarlardıSual, müşavere ve benzeri yerlerde erkeklerle konuşurlardıFakat teganninin şehvet tahrikinden daha fazla etki ve tesiri vardırBu bakımdan kadının sesini dinlemek, tüysüz çocuklara bakmak üze rine kıyas edilirse, daha güzel olurÇünkü tüysüz çocuklar ör tünme ile emrolunmamışlardır.

Nitekim kadınların da seslerini kısmakla emrolunmadıkları gibi. . . Bu bakımdan kadın sesini din lemek hususunda, nerede fitnenin kopmasından korkulursa orada haramdır demek daha uygundurİşte bu fetva benim nezdimde kıyasa en uygun olanıdır ve bu fetva Âişe validimizin hane-i saâde tinde şarkı söyleyen iki cariyenin hadîsiyle takviye edilmektedirZira bilinir ki Hazret-i Peygamber bu cariyelerin seslerini dinlemiş ve bundan sakınmamıştırFakat fitne Hazret-i Peygamber için korkutucu değildirBunun için Hazret-i Peygamber sakınmamıştırBu bakımdan bu durum karşısında bu fetva kadının ve erkeğin hallerine göre değişirGençlik ve ihtiyarlıkları dikkate alınır.

Bu gibi fetvalarda hallerle emrin değişmesi, uzak bir ihtimal değildirÇünkü biz deriz ki, ihtiyar bir kimse oruçlu olduğu halde eşini öper fakat genç bir kimse için böyle yapmak caiz değildirZira öpmek oruçlu olduğu halde cinsî ilişkiye davet ederBu ise, mah zurludurKadının sesini dinlemek ise, kadına bakmaya ve yaklaşmaya davet ederBu ise haramdırBu bakımdan bu hüküm de şahıslara göre değişir.

2İkinci ârız alettedirŞöyle ki alet, içkicilerin veya kadın kılığına bürünmüş erkeklerin alâmetlerindendir!. . . Böyle bir alet, mizmarlar (bir nevi çalgı aletidir) , evtar (kirişli ve telli sazlar) ve kube denilen davuldur! Bu üç çalgı aleti de yasaktırBunların dışında kalan aletler ise tef gibi mubah olmak esası üzerinde kalırHer ne kadar tefin içinde halkaları bulunsa da. . . Davul,28 şahin

Bir grup da istisnasız her tür davulu haram saymıştırBeyanın müellifi Sühreverdî bu gruptandır, Tabir diye anılan Kadîb hakkında da ulemanın ihtilafı vardır: Şafiîlerden Begavî ile Ebû Bekir bMuzaffer, Hanbelîlerden Samirî ve İbn Hamdan, Hanelilerden es-Sadr'uş-Şehid haram olduğunu (Sernay diye anılan bir çalgı aletidir) Tabir diye anılan kadip ve diğer aletler de mübah aletlerin misalidir.

3Üçüncü ârız sesin nazmındadırBu da şiirdirEğer şiirde hıyanetten, fahişelikten, hicivden veya Allah'a ve Hazret-i Peygamber' veyahut sahâbe-i kirâma yapılan iftiradan birşeyler nitekim rafızîler ashâb-ı kiram ve başka insanları kötülemek için böyle ter tibatlara girişmişlerdir varsa böyle bir şiiri dinlemek haramdırİster okuyan nağme ile, isterse nağmesiz okusunDinleyen, oku yanın ve söyleyenin ortağı olur, Böylece belirli bir kadının vasfını belirten bir şiir de haramdırZira erkekler huzurunda kadının vasfını tasvir etmek caiz değildir.

Kâfirler ve bid'atçıları hicvetmeye gelince, böyle bir küfür caizdirZira Hazret-i Peygamberin şairi Sabit'in oğlu Hasan 'Hazret-i Peygamberi müdafaa ve kâfirleri hicvederdi ve aynı zamanda Hazret-i Peygamber kendisine böyle yapmasını emir buyurmuştur29

Nesih'e gelince, Nesih yanakların, şakakların vasıflarını, boyunun posunun güzelliğini ve kadınların diğer vasıflarını karıştırmak sûretiyle okunan şiirdirBöyle bir şiirin okunmasında düşünmek gerekirSıhhatli fetvaya göre bu şiiri okumak, ister te ganniyle, isterse tegannisiz olsun haram değildirDinleyen bir kimse, bu vasıflarını belirli bir kadına hamletmemelidirEğer bu vasıfları ille de bir kadına hamletmesi gerekiyorsa, kendisine helâl olan eşine veya cariyesine hamletmelidirEğer bu vasıfları yabancı bir kadına hamlederse, bunun için kendisi günahkar olurBu kadın hakkında fikrini yorduğundan dolayı meşgul olur! Sıfatı busöylemişlerdirMâlikîlerin 'çalgı aletleri mutlaka haramdır' demelerinden de haram olduğu görüşünde oldukları anlaşılır.

İmâm-ı Şâfiî 'Irak'ta Tabi?' denilen birşey gördümOnu zındıklar icat etmişlerdirOnunla halkı Kur'ân ve zikirden alıkoyuyorlar' demişse de, bu söz harama delâlet etmezAksine İmâm-ı Şâfiî'nin onü başka bir illetten dolayı kerih gördüğüne delâlet eder.

Çobanların çaldığı kaval hususunda da ihtilaf vardır. Üç imamın kitaplarında olduğu gibi bir grup haram olduğuna taraftardırBir kısım Şâfiilere göre mübahdırİbn Tahir Makdisî, Ebû Bekr el-Amirî, Gazâlî ve Rafı bu gruptandırİbn Ferkah, İzz bAbdisselâm, İbn Dakik el-id, Kadı Hüseyin, İmâm Haremeyn bu huş nata mezhebin iki görüşünü de nakletmişlerdirMaverdî 'Şehirlerde mekruh, sefer ve meralarda çalınması mübahdır' demiştir (Bkz. İthâfu's-Saâde, VII/505)

Bir kimse için en uygun olanı, teganni dinlemekten tamamen sakınmaktırEğer kendisine bir aşk hâkim olursa, her dinlediğini ona yormalıdırİster ona uygun lafızlarla olsun, ister olmasınZira hiçbir lafız yoktur ki, onu çeşitli mânâlara hamletmek müm kün olmasın! Bu bakımdan o kimse ki Allah sevgisi onun kalbine galip gelir, o şiirde geçen zülüflerden mesela küfür zulmetini hatırlarYanağın parlaklığıyla îman nûrunu, visalin zikriyle Allah'ın likasını, ayrılık zikriyle Allah'tan mahçup olup merdudlar kitlesinde olmayı, visal ruhunu teşvik eden koğucunun zikriyle, Allah ile daimi ünsiyeti teşvik eden dünyanın mânilerini ve âfetle rini hatırlamalıdır.

Bu kelimeleri bu mânâlara hamletmekte, bir istihraca, tefek küre ve mühlete ihtiyaç yokturKalpte galip bulunan mânâlar lafızla beraber kişinin fehmine derhal intikal eder ve gelirlerNitekim bir şeyhten şöyle rivâyet edilmiştirBu zat çarşıdan geçer ken 'On salatalık bir habbeye (bir kuruşa) ' diyen birini işitince bu zat derhal vecde kapıldıKendisine 'Neden vecde kapıldın?' diye sorulduğu zaman, şöyle dedi: Madem salatalıkların onu bir habbeye satılmaktadır, acaba şerlilerin kıymeti nedir?' Başka biri çarşıdan geçerken Ey çöl saterisi (tereotu-kekik) !' dediBu sözü dinleyen kişi vecde geldiKendisine şöyle soruldu: 'Seni vecde getiren nedir?' Dedi ki: Ben onu dinledim, sanki şöyle diyordu: 'Çalış, gayret et! Benim sevabımı ve mükafatımı görürsün'.

Hatta acem asıllı bir kimse bazen arap diliyle manzum şiirler okunduğu zaman, vecde kapılırZira o şiirlerin bazı harfleri acem harflerine benzer ve acem asıllı zat, o harflerden başka mânâlar anlar.

Nitekim bazıları şu şiiri okumuştur:

Geceleyin sadece beni onun hayali ziyaret etti.

Ben de onun hayaline hoş geldin, safa geldin dedim.

Bu şiiri dinleyen acem asıllı kişi vecde geldiKendisine bunun sebebi Sorulduğu zaman dedi ki: 'Şair diyor ki, biz helak olmaya yaklaştık'Hakîkaten acemin dediği doğrudurÇünkü 'zar' keli mesi acemcede 'helâke yaklaşan kimse' demektirBöylece acem asıllı kişi zannetti ki, hepimiz helake yaklaştık demek istiyorDolayısıyla âhiret helkini hatırladı.

Allah sevgisiyle yanıp tutuşan bir kimsenin vecde kapılması ise, anlayışına göredirAnlayışı ise, hayaline göredirOnun tahay yül ettiği mânânın şairin muradına ve diline uygun düşmesi şart değildirBu bakımdan bu vecd haktır ve doğrudurZira âhiret hel 'akini hisseden bir kimse için en uygunu, aklının müşevveş olması, azalarının tir tir titremesidirBu bakımdan durum bu olduktan sonra lafızların kendilerini değiştirmekte pek büyük bir fayda yok turBir mahlukun aşkına düşen bir kimse için, en uygunu hangi lafızla olursa olsun, nağmeleri dinlemekten sakınmaktırBir kimse ki, Allah sevgisi ona galip gelmiştir, ona lafızlar zarar ver mezLafızlar ince ve şerefli himmetinin mecraları ile ilgili mânâların anlaşılmasına mâni de değildir.

4Dördüncü ârız, dinleyendedirŞehvetin dinleyene galip olması ve dinleyenin de daha gençliğin başlangıcında bulunmasıdırBu sıfat başka sıfatlardan daha galiptirBu bakımdan böyle bir kimsenin nağmeleri dinlemesi ister belirli bir şahsın sevgisi kal bine galip gelsin, ister gelmesin haramdırZira böyle bir kimse, nasıl olursa olsun yanağın, şakağın, ayrılışın, visalin vasıflarını dinlememeli, aksi takdirde bu vasıflar onun şehvetini tahrik edip kamçılar ve bu vasıfları belirli bir sûret üzerine hamlederŞeytan bu sûreti onun kalbine ilka ederBöylece şehvet ateşi kalbinde tutuşurŞerrin iteleyici faktörleri kabardıkça kabarırBu ise şeytanın hizbine yardım etmenin ta kendisidirAllah'ın hizbi olan ve bu gibi rezaletlerin önleyicisi olan aklı mahrum etmekten başka birşey değildirBu takdirde şeytanın askerleri olan şehvetler ile Allah'ın hizbi olan akıl nûru arasında kalpte daimi bir çatışma olurAncak bu çatışma, iki ordudan biri tarafından fethedilerek tamamen istila edilmiş bir kalpte sözkonusu değildirBizim bu zamanımızda kalplerin çoğu şeytan ordusu tarafından fethedilmiş ve o ordu kalpleri istila etmiştirBu bakımdan o orduyu püskürtmek için insan yeniden savaş sebeplerinin varlığına muhtaç olurBu bakımdan müstevlî ordusunun silahlarını çoğaltmak, kılıçlarını keskinleştirmek nasıl caiz olur? Oysa teganni dinlemek böyle bir kimse hakkında şeytan ordusunun silahını kes kinleştirmek demektirO halde böyle bir kimse teganni meclisin den çıkarılmalıdırZira böyle bir kimse teganniden zarar görür!

5Beşinci ârız, şahsın avamdan olmasıdır30 Aynı zamanda avamın kalbinde Allah'ın sevgisi de galip gelmiş değildirBu bakımdan böyle bir kimse için dinlemek güzeldirÇünkü şehvet kalbine galip gelmiş değildir ki, kendisi için dinlemek mahzurlu olsunFakat diğer mübah lezzetler gibi, onun hakkında dinlemek mübah kılınmıştırMeğer ki bu kimse dinlemeyi kendisine âdet etmiş, yol edinmiş, vakitlerinin çoğunu onu dinlemekle geçiriyor olmasınİşte bu takdirde şahitliği reddedilen sefih bir kişi sayılırZira semaya devam etmek suçturNitekim ısrarla devam edilen küçük günah büyük günaha dönüşürİşte bunun gibi bir kısım mübahlar da devam etmekten ötürü küçük günaha dönüşürlerHabeşîlerin arkasını takip edip devamlı bir şekilde onların oyunlarını seyretmek gibi. . . Çünkü böyle yapmak yasaktırHer ne kadar bunları seyretmek esasında yasak değilse de. . . Çünkü Hazret-i Peygamber bunu yapmıştır.

Satranç oynamak da bu kabildendirZira bu oyun mübahdır. (Bu fetva Şâfiî'ye göredir) Fakat buna devam etmek şiddetle mekruhturOyundan gaye, lezzet almak ve eğlenmek ise, bu oyunda kalbin istirahat etmesi sözkonusu olduğundan mübah olurZira kalbi istirahate kavuşturmak, bazı vakitlerde kalbin tedavisi yerine geçer ki kalbin istekleri yeniden canlansın ve diğer vakitlerde ka zanç ve ticaret gibi dünya için, namaz ve okumak gibi din için ciddi bir şekilde çalışsın.

Çalışmanın zorlukları arasında oyunun güzel görünmesi tıpkı yanak üzerindeki benin güzel görünmesine benzerEğer benler bü tün yüzü kaplarsa mutlaka çirkinleştirir ve çok çirkin bir yüz meydana çıkar! O halde çokluktan ötürü güzellik çirkinliğe dönüşürBu bakımdan her güzelin çoğu, güzel olmazHer mübahın çoğu da, mübah olmazZira ekmek mübahdırFakat onu ih tiyaçtan fazla yemek haramdırİşte bu teganniyi dinlemenin mü bahlığı da diğer mübahlar gibidir.

Soru: Senin ileri sürdüğün bu görüş, teganni dinlemenin bazı hallerde mübah ve bazı hallerde mubah olmadığı neticesine varıyorBu bakımdan sen neden daha önce 'teganni dinlemek mutlak mübahtır' dedin? Zira tafsilata muhtaç bulunan bir ko nuda evet veya hayır ile cevap vermek yanlıştır!

Cevap: Esasında senin sözlerimden bu şekilde hüküm çıkarman yanlıştırÇünkü tafsilat, hakkında düşünülen şeyin kendisinden kaynaklanırsa, o zaman onun hakkında mutlak şekilde hüküm vermek dediğin gibi yanlış olurFakat onun bizzat kendisinden değil de hariçten gelip onunla ilgili bulunan arızî hallerden kaynaklanıyorsa bu takdirde o hükmün hakkında mutlak şekilde konuşmak yasak değildirAcaba görmez misin ki, bize balın helâl olup olmadığı sorulduğu zaman, biz şöyle diyoruz: 'Bal mutlak helâldir'Oysa bal, baldan zarar gören şeker hastasına ha ramdır ve yine bize içki hakkında sorulduğu zaman biz'içki ha ramdır' derizOysa boğazında lokma kalmış ve içkiden başka o lokmayı yutmaya yardım edecek bir meşrubat bulamayan bir kim seye içkiden lokmayı yutmak için yudumlamak helâl olurFakat içki, içki olmak hasebiyle haramdırAncak burada ihtiyaç sebebiyle mübah olmuştur.

Bal da bal olma hasebiyle helâldirAncak zarar vereceği zaman haram olurArızdan dolayı olan hükme iltifat edilmezZira alışveriş helâldirCuma namazı için okunan ezanın vakti geldiği zaman ârızdan dolayı haram olur ve buna benzer daha nice ârızlar vardırTeganni dinlemek de mübahlar cümlesindendirGüzel, vezinli, mânâsı anlaşılır bir sesi dinlemek bakımından hü küm budurHaram olması ise, zatının hakikatinden hariç bulu nan bir ârızdan ötürüdürBu bakımdan mübahlık delilinin yü zünden perde kalktığı zaman biz, delilin zuhurundan sonra da muhalefet edenin muhalefetinden perva etmeyiz.

İmâm-ı Şâfiî'ye gelince, teganninin haram olması asla onun mezhebinden değildirŞâfiî teganniyi âdet ve sanat edinmiş kişi hakkında kesinlikle şöyle demiştir: 'Bu kişinin şahitliği caiz değildir'Çünkü teganni bâtıla benzer mekruh olan oyunun cin sindendirO halde kim onu sanat edinirse, o kimse sefahat ve mürüvvetsizliğe nisbet edilirHer ne kadar teganninin haram olması açık değilse de!. . .

Bu bakımdan eğri kişinin nefsi teganniye nisbet edilmiyorsa ve onun için de meclise getirilmemiş ve gelmemişse, aksine aşka ge lip onu terennüm ediyor diye biliniyorsa, bu takdirde kişinin mü rüvveti sakıt olmazŞahitliği de iptal olunmaz. (İmâm-ı Şâfiî bunları söyledikten sonra) Hazret-i Aişe validemizin hane-i saâdetinde şarkı söyleyen iki cariyenin hadîsiyle delil getirmiştir.

Abdülâlâ'ınn oğlu Yunus der ki: İmâm-ı Şâfiî'ye Medinelilerin teganni dinlemeyi mübah saymalarını sordum; şöyle cevap verdi: 'Hicaz bölgesinin âlimlerinden hiç kimse yoktur ki, teganniyi kerih görsünAncak tegannide bulunan vasıflardan ötürü kerih görmüşlerdir'.

Hida (bir nevi teganni) dostların eski eserlerini ve kalıntılarını hatırlatma ve şiir nağmelerinde sesi güzelleştirmeye gelince, bunlar mübahtırİmâm-ı Şâfiî 'Bu lehvdir, mekruhtur, bâtıla benzer' demişse, onun bu cümlesi şöyle tahlil ve tefsir edilmelidir: 'Lehvdir'Bu sözü doğrudur, fakat Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) ona bakmış ve onu kerih görmemiştirBelki 'faydasız fiil mânâsına' gelen 'lehv' ve 'lağv'den ötürü, Allahü teâlâ muahaze etmezÇünkü in sanoğlu günde yüz defa başına elini koymayı kendisine vazife edi nirse, böyle yapması mânâsızdır, fakat haram değildirAllahü teâlâ, 'Allah sizi yeminlerinizdeki lağv'dan dolayı sorumlu tut maz' (Bakara/225) buyurmuştur.

Madem ki, azirn ve samimiyet olmadığı takdirde Allahü teâlâ'nın İsmi celilmin, birşey üzerine yemin yoluyla zikredil mesi kişinin muahaze edilmesine sebep olmuyor ve yeminin tam aksine hareket vardır, bununla beraber fayda da mevcut değildir; bütün bunlara rağmen yine de muahazeye sebebiyet vermiyor, o halde şiir ve raksla nasıl insanoğlu muaheze edilir?

İmâm-ı Şâfiî'nin 'bâtıla benzer sözüne gelince, bu söz Şâfiî'nin bu işin 'haram' olduğuna inandığını belirtmezBelki İmâm açıkça 'o bâtıldır' deseydi bile yine de o işin haram olduğuna delalet et mezdiAncak onun açıkça 'bu bâtıldır' demesi 'faydadan yoksun dur' mânâsını ifade ederdiZira bâtıl demek faydasız demektirBu bakımdan kişinin eşine, mesela 'Nefsini sana sattım' demesi, hanımın da 'Ben satın aldım' demesinden maksat, latife yapmak ve oynaşmaksa bu akit bâtıldır ve haram değildirAncak şeriatın men ettiği 'mülk edinme' konusu kastedilirse, o zaman haramdırİmâm-ı Şâfiî'nin 'Mekruhtur' sözüne gelince, bu söz, daha önce te ganninin mahzurlu olarak belirttiğimiz bazı yerlerine hamledil melidir veya bu kerahet, kerahet-i tenzihiyye üzerine hamledilme lidirÇünkü İmâm-ı Şâfiî satranç oynamanın mübah olduğunu biz zat ifade etmiş ve arkasından 'her oyunu mekruh görüyorum' demiştirKendisinin illet olarak gösterdiği buna delalet ederÇünkü der ki: 'Satranç oynamak din ve mürüvvet sahiplerinin âdeti değildir'.

İşte onun bu sözü, bu kerahetten kerahet-i tenzihiyye nin kas tedildiğine delalet ederYine Şâfiî'nin teganniye devam edildiği takdirde devam edenin şahitliği reddedilir' demesi teganninin ha ram olduğuna delalet etmezAksine kişinin bazen çarşıda ekmek yemesiyle ve mürüvveti ihlal edici bazı hareketiyle de şahitliği red dedilebilirNitekim dokumacılık 'mübah' bir sanat olduğu halde mürüvvet sahiplerinin sanatından sayılmazBazen 'hasis' bir sa natla uğraşan bir kimsenin şahitliği reddedilir. (Oysa sanatı mü bahdır) .

Bu bakımdan İmâm-ı Şâfiî'nin ta'lili (din ve mürüvvet sahibinin âdetinden değildir diye illet getirmesi) delâlet eder ki, o kerahetten kerahet-i tenzihiyyeyi kasdetmiştirBu zan Şâfiî'den başka diğer büyük imamlar hakkında da bu şekilde yürütülmelidirEğer onlar mutlaka haram olduğuna hüküm verirlerse, bizim söylediklerimiz onların aleyhine delil ve hüccettir31

7) Tirmizî

8) Tilâvet-i Kur'ân bölümünde gelmişti,

9) Iraki aslına rastlamadığını söylemektedir.

10) Tilavet-i Kur'ân bölümünde geçmişti.

l1) Helâl- Haram bölümünde geçmişti.

12) Ebû Dâvud, Taberânî

13) Müslim, Buhârî

14) Buhârî

15) Müslim ve Buhârî

16) Müslim ve Buhârî

17) Buhârî, Ebû Dâvud, Tirmizî, Hâkim

18) Beğavî, Şair Nabiğa'nın ismi Kays b. Abdullah'tır.

19) Tirmizî

20) Müslim, Şerid ismi Şureyd olarak da okunabilir.

21) Ebû Dâvud, Müslim, Buhârî

22) Müslim, Buhârî

23) Beyhakî

24) Müslim, Buhârî

25) Müslim

26) Müslim

27) Müslim

28) Gazâlî'ye göre Kûbe denilen küçük tef hariç, davulların bütün çeşitleri mübahdır. İmâm Rafı de Gazâlî'ye tâbi olmuştur. Bir grup âlime göre savaş davulu hariç bütün davulları çalmak haramdır. Maverd'iye göre aletler haram, mekruh ve mübah olmak üzere üçe ayrılır. Bu zata göre savaş için çalınan davul da haramdır. (Bkz. İthaf us-Saade)

29) Müslim, Buhârî

30) Avamdan maksat, marifetullah ehlinin dışında kalan herkes demektir. Sadece dünyevî ilimleri tahsil eden âlimler bu sınıfa dahildir. Kadı Hüseyin der ki, semâ konusunda halk üç kısma ayrılır:

1. Avam

2. Zahidler

3. Arifler

Avama gelince, nefislerine hakimiyetleri olmadığı için onlara haramdır. Mücahedelerrinin olmasından dolayı zahidlere mübahdır. Arkadaşlarımıza gelince, onlaR için teganni kalplerinin diriltilmesi için müstehabdır. (İthâfu's-Saâde, VII/510)

31) sema Ebû Hanîfe'ye göre fahiş bir şeyle veya içki âlemine mahsus aletlerle beraber olması hariç mübahdır. İmâm Malik'e göre de mübahdır. İmâm-ı Ahmed b. Hanbel'e göre de mübahdır. Oğlu Salih'in yanında dinlediği sabittir. (Bkz. İthaf us-Saade, VII/515)

4. Semâ'nın Haram Olduğunu Savunanların Delilleri ve

Semâ'nın haram olduğunu savunanlar, şu ayet ile istidlâl etmişlerdir:

İnsanlardan kimileri de Allah yolundan bilmeyerek saptırmak ve o yolu eğlence yerine tutmak için bâtıl ve boş lafa müşteri çıkar, (kıymet verir) ler. . . (Lokman/6)

İbn Mes'ûdHasan-ı Basrî ve Nehâî ayetteki 'lehv'el-hadîs' ifa desi ile teganninin kastedildiğini söylemişlerdir.

Hazret-i Âişe'nin rivâyetine göre Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle bu yurmuştur:

Allahü teâlâ şarkıcı cariyeyi, onun alış verişini, onun bedelini ve ona teganni öğretmeyi haram kılmıştır32

Biz onların bu delillerine şöyle cevap veririz: Hadîste şarkı söyleyen 'cariye'den murad, içki meclislerinde erkeklere şarkı söyle yen kadındırZaten biz daha önce yabancı ve nikah düşen bir kadının, fasıklar için ve fitneye düşmesinden korkulan kimseler için, şarkı söylemesinin haram olduğunu söylemiştikOnlar zaten satılmaz cariyeden ancak mahzurlu olanını kastederler.

Cariyenin efendisine şarkı söylemesine gelince, hadîsten bu nun haram olduğu anlaşılmazBelki fitneden korkulmadığı takdirde sahibi olmayan bir kimse de cariyenin sesini dinleyebilirDelil olarak, Müslim ve Buhârî'den iki cariyenin Hazret-i Aişe'nin evinde şarkı söyledikleri ve Hazret-i Peygamberin onları dinlediği gös terilebilir.

Allah yolundan saptırmak için 'lehv'el-hadîs'i33 din ile değiştirmeye gelince, bu haram ve kötüdürBunun haramlığı mü nakaşa götürmezOysa her teganni, din karşılığında satın alınmış olmadığı gibi, her teganni de Allah yolundan saptırıcı değildir! Ayette yasaklanan teganni ancak din karşılığında alınan ve satılan tegannidirEğer Kur'ân dahi Allah yolundan saptırmak için okunursa, okunması haram olur.

Bir münafık İmâm oluyordu ve 'Abese' suresinin dışında bir zamm-ı sure okumuyorduÇünkü bu surede Hazret-i Peygambere yapılan ilahî bir azarlama vardırBunun üzerine Hazret-i Ömer kendisini öldürmek istediHalkı idlâl edip saptırdığından dolayı Hazret-i Ömer onun bu fiilini haram gördü (Oysa Kur'ân okuyordu) Bu bakımdan şiir ve teganni ile insanları saptırma sözkonusu ise, onun haram sayılması daha evladırTeganninin haramlığmı sa vunanlar şu ayetlerle de istidlal etmişlerdir:

Şimdi siz bu Kur'ân'a mı hayret ediyorsunuz? Bir de gülü yorsunuz da ağlamıyorsunuzSiz baş kaldırıyorsunuz. (Necm/59-61)

İbn-i Abbâs diyor ki: 'Sâmidûn' Himyer lisanında 'teganni edi yorsunuz' mânâsına olursa en uygunu gülmeyi de ağlamayı da haram kabul etmektirÇünkü ayet bunu kapsamaktadır.

İtiraz: Haram olan gülmek, onların müslümanlara müslüman oluşlarından dolayı gülmeleridir.

Cevap: Bu onların müslümanlarla alay etmek için okumuş oldukları şiir ve tegannilere mahsusturNitekim Allahü teâlâ 'Şairlere ise, sapık kimseler uyarlar' (Şuara/224) buyurmuştur ve bu şairlerden 'kâfirlerin şairlerini' kastetmiştirBu ayet esasında şiirin haram olduğuna delâlet etmez.

Teganniyi haram sayanlar Hazret-i Cabir'in (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamber'den rivâyet ettiği hadîsle de istidlal etmişlerdirHazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır:

İlk ağıt söyleyen ve ilk teganni eden İblis aleyhillânedir34

İşte görüldüğü gibi İblis ağıt ile teganniyi bir araya getirmiştir.

Cevap olarak deriz ki: İblis'in ilk ağıt ve teganniyi yapması şüphesiz ki, her ağıt ve teganniyi haram kılmazOndan Hazret-i Davud'un ağıtı, günahkârların günahlarından dolayı ağlamaları istisna edilmiştirİşte böylece sevgi, üzüntü ve iştiyakı tahrik edip kabartan teganninin mübah olduğu yerlerde istisna edilmelidir.

Nitekim bayram günü, Hazret-i Peygamber'in evinde iki cariyenin te gannisi ve Hazret-i Peygamberin Medine'ye teşrif buyurdukları zamanda Medineli kızların 'Ondörtlük ay Şeniyet'ül Veda'dan bizim üzerimize doğdu' meâlindeki şiirleri istisna edildiği gibi. . .

Teganninin haram olduğunu savunanlar Ebû Umame'nin Hazret-i Peygamber'den rivâyet ettiği şu hadîsi de hüccet göstermişlerdir:

Kim teganni etmek sûretiyle sesini yükseltirseAllahü teâlâ, onun için iki şeytan gönderirOnlar onun omuzlarında ka rar kılarTopuklarıyla o susuncaya kadar vurup üzengilerler!35

Cevap olarak deriz ki: Bu hadîs-i şerif daha önce belirttiğimiz teganninin bazı türlerine hamledilirBu hadisten kalpte şeytanın hedefi olan şehvet yaratıkların aşkını tarif eden teganni kaste dilmiştirAllah'a doğru götüren şevki, bayramdan ötürü sevin meyi veya herhangi bir çocuğun doğumu anındaki sevinci veya aziz ve hatırı sayılır bir kimsenin gurbetten gelmesi anındaki te ganniye gelince, bütün bu yerlerde ve zamanlarda teganni şeytanın hedefine ters düşerDelil olarak Âişe validemizin evin deki iki cariyenin ve Habeşlilerin hikâyesi ve daha önce sahih kay naklardan naklettiğimiz hadîsler bunu göstermektedir.

Bu bakımdan, bir tek yerde birşeyin caiz olduğu tesbit edildi mi, bu tes bit onun mübah olduğuna bir nasstırBir yerdeki yasak ise tevil edilmeye ve başka bir mânâya hamledilme ihtimali olan bir ya saktırFiil ise, onun tevili olmazZira yapılması haram olan birşey ancak mecburiyet ve zorlama ile olursa helâl olurBu bakımdan yapılması mübah olan birşey birçok ârızdan dolayı haram olabilirHatta niyet ve kasıtlardan dolayı da haram olur. (İçkicilere benzemek niyetiyle içilen şerbetin haram olduğu gibi) .

Teganniyi haram görenler Ukbe bÂmir'in Hazret-i Peygamberden rivâyet ettiği şu hadîsle de istidlal etmişlerdir.

Kişinin oynadığı ve oyuncak yaptığı herşey bâtıldırAncak atını alıştırmak, ok (ve silah) ile atıcılık yapmak ve hanımıyla oynaşmak bu hükmün dışındadır36

Cevap olarak deriz ki: Hadis'teki "O bâtıldır' sözüne gelince: Bu sözcük, haram olduğuna delalet etmezHabeşlilerin oyunlarına bakmakla lezzetlenme ve teferrüc, hadîste istisna edilen üç hük mün dışında kalan bir şeydirOysa aynı zamanda haram da değildirBelki burada mahsur ve sayılı olmayan, kıyas yönünden mahzurlu ve sayılı bulunan hükme dâhil edilir.

Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Müslüman bir kişinin kanını akıtmak ancak üç sebepten bi riyle helâl olur37

Hazret-i Peygamber'in bu hadîs-i şerifte saydığı bu üç şeye dördüncüsü ve beşincisi de ilhak olunurİşte böylece kişinin hanımıyla oynaşmasının da lezzetten başka bir faydası yokturMadem ki zevkten başka faydası olmayanan oynaşma helâldir, o halde bostan ve bahçelerde gezmenin, kuşların seslerini dinlemenin ve oyunların diğer çeşitlerinin ki kişi onlarla oynar durur haram ol madıklarına delildirHer ne kadar bu tür oyunlara 'bâtıl' vasfını yakıştırmak caiz ise de. . .

Teganni dinlemenin haram olduğunu savunanlar, Hazret-i Osman'ın şu sözünü de delil getirmişlerdir:

Ben hiçbir zaman tegannide bulunmadımHiçbir zaman kendi elimle şehvetimi dindirmedim. (veya herhangi bir te mennide bulunmadım) , Hazret-i Peygamber ile biat ettikten bu yana sağ elimle tenasül uzvuma dokunmadım. (İbn Mâce)

Cevap olarak deriz ki: Diyelim ki kendi eliyle şehvetini dindirip menisini akıtmak ve sağ eliyle aletine dokunmak haram olsunEğer bu teganninin haram olduğuna delil ise, acaba Hazret-i Osman'ın bunları haram olduğu için terkettiği nasıl tesbit edilir?

Bu grup aynı zamanda İbn Mes'ûd'un (radıyallahü anh) şu sözüyle de istidlal etmişlerdir:

Teganni kalpte nifakı bitirip, geliştirir38

Bazıları da İbn Mes'ûd'un bu sözüne 'nitekim su, sebzeleri bitirdiği gibi' ibaresini ilave etmiştir. Bazıları da bunu Hazret-i Peygambere kadar vardıran merfû bir hadîs olarak kabul etmiştirOysa bu hadîs sahih değildir39

İbn Ömer'in (radıyallahü anh) yanından ihrama giren bir grup hacı geçtiO grubun arasında teganni eden biri vardıİbn Ömer onlara şöyle hi tap etti: 'Ne yapıyorsunuz! Allahü teâlâ sizin iyiliğinizi dinletme sinDikkat ediniz, Allahü teâlâ sizin iyiliğinizi dinletmesin!

Nâfî şöyleanlatır: İbn Ömer'le beraberdimİbn Ömer, bir ço banın kaval sesini dinlediBunu üzerine iki parmağını iki kulağına tıkadı. Sonra yoldan çıktı ve bana sormaya başladı: Ya Nâfî! Kavalın sesini duyuyor musun?' Ben 'hayır' deyinceye kadar, uzaklaşmaya devam etti ve sonra parmaklarını çıkardı ve dedi ki: 'Hazret-i Peygamberin böyle yaptığını gördüm'40

Fudayl b. İyaz 'Teganni, zinanın merdivenidir!' demiştirBaşka biri de şöyle diyor: Teganni fısk ve fücurun elçilerinden bir elçidir!'

Yezid bVelid şöyle demiştir: Teganniden sakınınız! Çünkü teganni hayayı eksiltir, şehveti artırır ve mürüvveti yıkar ve mu hakkak teganni şarabın yerine geçerSarhoşluğun yaptığım yaparEğer muhakkak tegannide bulunmak mecburiyetinde iseniz, bari onu kadınlar yanında yapmayınızZira teganni zinaya davet edicidir'.

Biz bütün delillerin cevabı olarak deriz ki: İbn Mes'ûd'un 'teganni nifakı bitirip, geliştirir' sözüne gelince, İbn Mes'ûd bu rada şarkı söyleyen hakkında bu sözü sarfetmiştirZira teganni, bilfiil yapanın kalbinde nifakı geliştirirÇünkü söyleyenin gayesi; sesini başkasına arzetmek, sesini tervic edip satmak ve daimi bir şekilde nifak göstermek hevesidirHalk sesine rağbet etsin diye kendini halka sevdirmek peşindedirFakat böyle olması da tegan ninin haram olmasını gerektirmezÇünkü güzel elbise giymek, süslü püslü atlara binmek, ziynetin diğer çeşitlerini takmak, zi raat ve mal ile böbürlenmek ve bunlara benzer hareketler de in sanın kalbinde riyakarlık ve münafıklığı geliştirirFakat bunların tümü hakkında mutlak haramdır denilmezZira nifakın kalpte yer etmesinin sebebi sadece günah değildirBelki halkın gözüne ilişen mübahlar, bu hususta daha fazla tesir ederlerBunun için Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) altında bulunan attan indi ve atın kuyruğunu kestiÇünkü atın güzel yürüyüşünden ötürü Hazret-i Ömer nefsinde böbürlenme hissetti ve ondan dolayı da bu harekete başvurduİşte bu ni fak, mübahlardandır.

İbn Ömer'in (radıyallahü anh) 'Dikkat ediniz, Allah sizin iyiliğinizi dinlet mesin' sözüne gelince, bu söz, teganninin, teganni olmak hasebiyle haram olduğuna delalet etmezİbn Ömer'in yanından geçen ce maat ihrama girmiş kimselerdiİhrama girenlere basit sözler söy lemek uygun değildir ve onların durumlarından teganniyi bir vecd ve Allah'ın beytinin ziyaretine karşı olan bir aşktan dolayı dinle medikleri anlaşılıyorduBelki bunlar sadece oyun ve eğlence için söyleyip duruyorlardıBu bakımdan İbn Ömer onların ve içinde bulundukları ihramın haline nisbeten münker düşen bu durumlarını çirkin görmüştürHâllerin durumlarına gelince, onların hakkında ihtimaller oldukça çoktur.

İbn Ömer'in iki parmağını iki kulağına tıkamasına gelince, İbn Ömer'in kölesi ve beraberinde bulunan Nâfî'ye 'sen de par maklarını kulağına tıka' şeklinde emir vermemesi ve onun dinle mesini yasaklamaması, bu grubun, İbn Ömer'in yaptığından delil getirmelerine ters düşerİbn Ömer parmaklarını kulaklarına sesin haram olduğundan dolayı değil, ancak hal-i hazırda kulağını ve kalbini eğlenceye tahrik eden sesten dolayı tıkamayı uygun bulmuşturO anda içinde bulunduğu bir fikrin veya zikrin kesil mesine sebebiyet verebilecek bu sesten o fikir veya zikrin daha evla olduğunu düşünmüştürHazret-i Peygamber de (sallâllahü aleyhi ve sellem) böyle yapmış ve beraberinde o anda bulunan İbn Ömer'i dinlemekten menet memiştirİbn Ömer'in fiili de haram olduğuna delâlet etmezTerkedilmesinin daha evla olduğuna delâlet eder.

Biz de zaten birçok halde teganniyi terketmenin daha evla olduğunu görmekteyizDünyanın bazı mübahlarını terketmek eğer o mübahların işlenmesi kalpte menfi bir tesir yapacağı bili nirse daha evladırÇünkü Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) namazı kıldırdıktan sonra Ebû Cehm'in elbisesini sırtından çıkarı vermiştirZira o elbisenin üzerinde Hazret-i Peygamberin kalbini meşgul eden çizgi ve işaretler vardıAcaba Hazret-i Peygamberin bu fi ili elbise üzerindeki çizgi ve işaretlerin haramlığma delalet eder mi? Umulur ki, Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) öyle bir halde idi ki; çobanın kaval sesi, o hâl üzerinde iken onu meşgul edebilirdiTıpkı elbise deki işaretin kendisini namazda meşgul ettiği gibi. . . Belki daima hakkı gören bir kimse için teganni dinlemek sûretiyle kalpte saklı bulunan şerefli halleri galeyana getirmek ihtiyacı kusur sayılırHer ne kadar böyle bir ihtiyaç hakkın şuhudunda daimi olmayan bir kimseye nisbetle kemâl görünürse de. . . Bu sırra binaen Ebû Hasan Ali bİbrahim Husarî41 şöyle demiştir: 'Söyleyeni öldüğü zaman, sonu gelen bir teganniyi dinlemeyi neyleyim?' O bu sözüyle işaret eder ki, ancak Allahü teâlâ'dan dinlemek daimidir.

Bu bakımdan dinlemenin ve şuhudun lezzeti içerisinde bulunurlarOnlar hile ile kalbi böyle bir lezzete yöneltmeye muhtaç değildirler.

Fudayl b. İyaz'ın Teganni zinanın merdivenidir!' şeklindeki sözüne ve buna yakın başka fikirlere gelince, bu söz, fâsık ve nef sanî şehvetlere sahip olan ve yeni yetişen gençler üzerine hamle dilmelidirEğer bu hükümler umumi kabul edilirse, o vakit Hazret-i Peygamber evinde şarkı söyleyen iki cariyenin sesini dinlemezdi.

Kıyasa gelince, teganni dinlemek hakkında en son söylenen söz şudur; Çalınması yasak olan evtar denilen sazlar üzerine kıyas edilmesidirOysa daha önce de teganni ile sazlar arasındaki fark geçmişti veya teganni lehv-u la'b'dır denilecektirEvet, haddi zatında teganni lehv-u la'ba'dırFakat bütün dünya lehu la'ba dırNitekim Hazret-i Ömer (kendisiyle münakaşa eden) hanımına şöyle demiştir: 'Sen evin köşesinde bulunan bir oyuncaksın'.

Kadınlarla cereyan eden oynaşmaların tamamı lehvdirAncak çocuğun varlığına sebep olan cinsî ilişki bunun dışındadırBöylece içinde fuhşiyat bulunmayan şakalar da helâldirNitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) ve onun ashâbından bu tür şakalaşmalar nakle dilmiştirNitekim bunun tafsilatı Dilin Afetleri bölümünde Allah'ın izniyle gelecektir.

Acaba Habeşlilerin oyunlarından daha aşırı bir oyun gösterebi lir mi? Buna rağmen nass ile onların oyunlarının mübah olduğu sabit olduBuna ilaveten derim ki, oyun kalbe rahatlık verirKalpten düşüncenin ağır yükünü hafifletirKalpler zorlandıkları zaman körleşirOnları rahata kavuşturmak, çalışmak hususunda onlara yardım etmektirMesela daima fıkıh ilmine devam edene cuma gününde tatil yapmak uygundur Zira bir gün tatil yapmak diğer günlerde ciddiyetle çalışmaya vesile olurSair vakitlerde na file namaza devam eden bir kimsenin bazı vakitlerde tatil yapması uygundurİşte bunun içindir ki bazı vakitlerde namaz kılmak mekruh kılındı! Bu bakımdan tatil yapmak çalışmaya yardımcıdırOyun da ciddi gayret göstermeye yardımcıdırKatıksız ciddiyete daimi bir şekilde sarılmaya kişi sabredemezAcı hakikate ve halis ciddiyete ancak daimi bir şekilde peygamberlerin nefisleri dayana bilirBu bakımdan eğlence ve oyun, yorgunluk ve bitkinliğe karşı kalbin ilacıdırO halde mübah olması uygundurFakat fazla ilaç almak uygun olmadığı gibi, oyun ve eğlenceye de fazla dalmak uygun değildir.

Hâl böyle iken bu niyetle yapılan eğlence ve oyun insanı Allah'a yaklaştırıcı amellerden olurBu hüküm, teganni dinlemek, kal bindeki güzel bir sıfatın hareket etmesine vesile olmayan bir kimse hakkındadırBelki bu kimse sadece teganni dinlemekle lezzet ve istirahat temin ederBu bakımdan bizim zikrettiğimiz hedefe (mahmud bir sıfatın kalpte harekete geçmesine) ulaşmak, için te ganni dinlemenin müstehab sayılması uygundur, Evet, böyle ol mak, kişinin kemâlinin eksik olduğuna delalet ederÇünkü, kâmil kimse odur ki, nefsini Allahü teâlâ’nın gayrisiyle rahat ettirmeye muhtaç olmazFakat iyilerin hasene ve sevapları Allah'ın dergah ı izzetine yakın bulunanlar için günah sayılır. (Bu söz Sehl Tüsterî'ye aittir) O halde kalp ilaçlarının ilmini ihata eden, kalp teki çeşitli incelikleri ki onlar vasıtasıyla kalp hakka sevkedilir bi len bir kimse anlar ki kalbi bu gibi işlerle rahata kavuşturmak ke sinlikle fayda verici bir deva ve ilaçtırHiçbir zaman insanoğlu bu ilacı kullanmaktan müstağni değildir.

32) Beyhakî

33) Taberî'ye göre lehv'el-hadîs davul demektir, Ata'ya göre lehv'el-hadîs, oyun ve eğlence demektir. Bazılarına göre, dinde cidal yapmaktır.

Bazılarına göre de Allah'ın zikrinden alıkoyan herşey demektir, (İthaf us-Saade, VII/517)

34) Irakî bu hadisin aslına rastlamadığım söylemiştir. (Deylemî, Hazret-i Ali'den)

35) İbn Eb'id-Dünya, Taberânî

37) Müslim, Buhârî

38) Simen sahipleri

38) Ebû Davud, Beyhâkî

39) isnadında ismi zikredilmiyen bir ravi vardır. (İthâfu's-Saâde, VII/525)

40) Ebû Dâvud

41) Risale meşayihindendir. Bağdad'da oturuyordu. H. 371 senesinde vefat etmiştir.


SEMÂ' VE VECD KONUSU DEVAMI;