3-4
Abdestin Fazileti
Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kim güzelce abdest alıp iki rek'at namaz kılarsa ve o iki rek'at namazda kalbinden dünyanın herhangi birşeyini geçirmezse, annesinden doğduğu gün gibi günâhından olur. 37
Aynı hadîsin başka bir rivâyetinde; 'O iki rek'atta unutkanlığa düşmezse geçmiş günahları affolunur' denilmektedir.
Yine Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur;
Allah tarafından günahlara keffâret oları ve derecelerin yükselmesine vesile bulunan şeyi size haber vereyim mi? Sıkıntılı zamanlarda tam manâsıyla abdest alır, camiye yürür ve kıldığı namazdan sonra ikinci bir namazı bekler!
Hazret-i Peygamber bu sözün ardından üç defa İşte, ribat budur' demiştir. 38
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) abdest azalarını birer defa yıkayarak: 'Bu öyle bir abdesttir ki Allah, namazı ancak bu abdestte kabul eder' buyurmuştur. Abdest azalarını ikişer defa yıkayarak abdest alıp şöyle buyurmuştur: 'Kim, ikişer defa azalarını yıkamak suretiyle abdest alırsa, Allah ona iki defa ecir verir'.
Hazret-i Peygamber bir defasında da abdest azalarını üçer defa yıkamak suretiyle abdest alarak şöyle buyurmuştur: Benim abdestim ve benden önceki peygamberlerin abdesti ve Allah'ın dostu Hazret-i İbrahim'in abdesti işte böyledir. 39
Abdest alırken Allah'ı anan bir kimsenin bütün bedenini Allahü teâlâ temiz kılar. Kim abdest alırken Allah'ı zikretmezse, onun ancak suyun değdiği azalan temizlenir. Gerisi ise mânevi kirle kalır. 40
Abdestli olduğu halde yeniden abdest alan bir kimse için Allahü teâlâ on sevap yazar. 41
Abdest üzerine abdest, nur üzerine nurdur. 42
Bütün bunlar abdestin yenilenmesine teşvik ve tergib sadedinde zikredilmiştir.
Müslüman, abdest aldığı zaman, ağzına verdiği su ile ağzındaki günahlar çıkar.
Burnuna aldığı suyu dışarıya atarken onunla beraber burnundaki günahlar atılır.
Yüzünü yıkarken günahlar yüzden, hattâ göz kirpiklerinin altından teker teker çıkıverirler.
Ellerini yıkarken tırnaklarının altından çıkacak derecede ellerinden günahları çıkar.
Başını meshederken günahlar başından çıkarlar, hatta kulaklarının dibinden bile çıkar.
Ayaklarını yıkarken günahlar ayak tırnaklarının altından dökülür.
Sonra kişinin bu abdestle mescide gitmesi ve namaz kılması da kişi için nafile sayılır. 43
Rivâyet edildiğine göre Hazret-i Peygamber 'Abdestli olan, oruç tutan gibidir' buyurmuştur. 44
Abdestini güzel alıp, bitirdikten sonra, kişi gözlerini semâya kaldırıp Eşhedu enlâ ilâhe illâllahu vahdehu lâ şerike lehu ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasûlühu derse cennetin sekiz kapısı birden kendisine açılır ve istediği kapıdan cennete girebilir. 45
Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) : 'Sahih ve kâmil bir abdest, şeytanı senden uzaklaştırır' demiştir.
İmâm Mücâhid de şöyle der: 'Kimin gücü, temiz olarak, Allah'ı anarak ve Allah'tan af dileyerek gecelemeye yetiyorsa mutlaka böyle yapsın; zira ruhlar hangi durum üzere bedenlerden çıkarlarsa mahşere de aynı durumda girerler'.
17) Bezzâr, (İbn-i Abbâs'dan zayıf bir senedle) ; İbn Mâce ve Hâkim, (Ebû Eyyûb, Câbir ve Enes'den)
18) Ebû Nuayın, Hilye, (Hazret-i Ali'den) ; İbn Mâce, (Hazret-i Ali'den mefküf olarak)
19) Ebû Nuaym, (İbn Ömer'den zayıf bir senedle) . Ebû Dâvûd ve Hakîm, (Hâkim hadîsin sahih olduğunu söylemiştir) ; Beyhakî, (Hazret-i Aişe'den) ; hadîsin zayıf olduğunu söylemiştir.
20) Buhârî ve Müslim, (Ebû Hüreyre'den)
21) Bezzâr ve Beyhaki, (İbn-i Abbâs'tan)
22) Müslim, (İbn-i Abbâs'tan)
23) İmâm-ı Ahmed
24) Buhârî» (Hazret-i Aişe'den) ; Nesâî Ye İfan Huzeyme
25) Hatîb, (Mâlik'ten) ; Ebû Davud ve Tirmizî
26) Tirmizî, İbn Mâce
27) İmâm-ı Ahmed, (Ebû Umame'den) ; Dârekutnî, (Ebû Hüreyre'den zayıf bir senedle) .
28) Buhârî ve Müslim, (Ebû Hüreyre'den)
29) Buhari ve Müslim, (Ebû Hüreyre'den)
30) Meshin üç defa yapılması Şâfiî mezhebine göredir.
31) Deylemî, Müs?ıed'ul~Pirdeus, (Hazret-i Ömer'den) . Irâkî zayıf olduğunu söylemiştir.
32) Ebû Dâvûd ve Nesâî, İbn Mâce, (Amr b. Şuayb'dan)
33) Ebû Dâvûd, İbn Mâce, İbn Hıbbân ve Hâkim, (Abdullah b. Mugaffel'den)
34) Bu söz, selef-i sâlihîne ait bir sözdür, hadîs değildir. Bu bakımdan
Irâkî'nin 'asılsız bir hadîstir' şeklindeki hükmü yanlıştır. (Zebîdî)
35) Tirmîzî, (hadisin garib olduğunu ve isnadında zaaf bulunduğunu söylemiştir) .
36) Tirmizî
37) İbn-i Mübârek, Zühd ve Rekaik; Buhârî V2 Müslim, (Hazret-i Osman'dan)
38) Buhârî ve Müslim
39) İbn Mâce, (İbn Ömer'den zayıf bir senedle)
40) Dârekutnî, (Ebû Hüreyre'den zayıf bir senedle)
41) Ebû Davud, Tirmizî ve İbn Mâcc, (İbn Ömer'den zayıf bir senedle)
42) Rezin, Müsned; (İbn Hacer, bu hadîsin zayıf olduğunu söylemiştir)
43) Ebû Dâvûd, İbn Hâce, (Senabici'den sahih olarak)
44) Deylemî, (Ebû Hüreyre'den)
45) Nesâî, (Ukbo b. Amir'den. )
Guslün Keyfiyeti
Su kabını sağ tarafına koyduktan sonra besmeleyi çeker. Ellerini üçer defa yıkar. Daha önce de dediğimiz şekilde istincâ eder. Eğer bedeninde necaset varsa onu su ile giderir. Bütün bunları yaptıktan sonra namazda olduğu gibi abdest alır.
Ancak şu kadar var ki, ayaklarının yıkanmasını guslün sonuna tehir etmelidir. Çünkü yıkandıktan sonra ayakları tekrar yere basması, suyu zayi etmekten başka birşeye yaramaz.
Abdest aldıktan sonra üç defa başına, üç defa sağ omuzuna ve üç defa da sol omuzuna su döker. Sonra ön ve arkasını güzelce ovalar.
Başını ve sakalını karıştırır, isterse hafif, isterse gür olsun sakalın köklerine suyun yetişmesi lâzımdır.
Kadınlar için örgülerin açılması vâcib değildir. Ancak suyun, örgüler açılmadıkça saç köklerine yetişmediği bilinirse açmak mecburiyetindedirler.
Bedenindeki deri kıvrımları ve çukur yerleri yoklamalıdır. Guslün arasında avucunun içini aletine değdirmemeye dikkat etmelidir.
Eğer gusül esnasında el tenasül uzvuna değerse ikinci defa abdestini yenilemelidir. Eğer gusülden evvel abdest almışsa gusülden sonra yeniden abdest almaya lüzum yoktur. İşte abdestin ve guslün sünnetleri bunlardır. Âhiret yolcusuna bu konuda lâzım gelen ilim ve ameli zikrettik.
Zikrettiğimiz meselelerin dışında kalan hususlar ise, duruma ve zamana göre gerekli olanları fıkıh kitaplarından öğrenilmelidir.
Gusülde zikrettiğimiz meselelerden ikisi farzdır:
1. Gusle niyet etmek
2. Bütün bedeni su ile yıkamak
Abdestin farzı ise altıdır:
1-Niyet
2-Yüzün yıkanması
3-Dirseklere kadar ellerin yıkanması
4-Mesh denilecek kadar başın meshedilmesi
5-Ayakların topuklara kadar yıkanması
6-Tertip
Ara vermeden arka arkaya abdest azalarını yıkamak ise, vâcib değildir. 46
Gusül dört şeyle vâcib olur:
A) Meninin çıkışı
B) Erkek ve kadının sünnet yerlerinin birleşmesi
C) Hayız
D) Nifâs (lohusalık) kanı
Bu dört şeyle vâcib olanın dışında kalan gusüller ise sünnettir. İki bayramın, cumanın, Arafat vakfesine çıkmanın, ihrama girmenin, Müzdelifeye varmanın ve Mekke şehrine girmenin gusülleri gibi. . .
Teşrikin üç gününde yapılan üç gusül ve vedâ ziyareti için yapılan gusül de, bir kavle göre, sünnet olan gusüllerdendir.
Bir kâfirin, müslüman olduğunda cünüp değilse gusletmesi sünnettir. Delinin akıllandığı, sıhhat bulduğu zaman, gassalin ise ölüyü yıkadıktan sonra gusletmesi sünnettir. Bu bakımdan bütün bu gusüller müstehabdır. (Şâfiî mezhebinde sünnet, mendûb ve müstehab tâbirlerinin mânâsı birdir) .
43) Ebû Dâvûd, İbn Hâce, (Senabici'den sahih olarak)
44) Deylemî, (Ebû Hüreyre'den)
45) Nesâî, (Ukbo b. Amir'den. )
46) Bu hükümler Şâfiî mezhebine göredir.
Hanefîlerde ise guslün farzı üçtür:
1. Mazmaza
2. İstinşak
3. Bütün bedeni yıkamak.
Abdestin farzları da dörttür:
1. Yüzü yıkamak
2. Dirseklere kadar elleri yıkamak
3. Başın dörtte birini meshetmek ve
4. Ayakları topuklarla beraber yıkamak
3-5
Teyemmüm'ün Keyfiyeti
Aradığı halde suyun bulunmadığı veya suyun bulunduğu yerde yırtıcı hayvan, düşmanın mevcut olduğu veyahut yanındaki suya kendisinin veya arkadaşının ihtiyacı bulunduğu veya bu suyun başkasının mülkü olduğu, sahibinin de günün rayicinden fazla paraya suyu satmak istediği veya azalarında yara bulunduğu, yahut da hasta olduğu, suyu kullandığı takdirde azasının zarara uğramasının mümkün olduğu veya hastalığının şiddetleneceğini zannettiği hallerde, kişi bu engellerle beraber farz namazın vakti girinceye kadar sabretmelidir.
Sonra üzerinde toprak olan temiz yere ki orada bulunan toprak da temiz, hâlis ve yumuşak olmalıdır gider. Parmaklarını bitiştirerek ellerini o toprağa vurup bir defasıyla yüzünü mesheder.
Yüzünü meshederken namaz kılmaya niyet etmelidir. İster sakalı hafif, isterse gür olsun, toprağı, su gibi kılların köküne yetiştirmekle mükellef değildir.
Ancak yüzünün derisini tamamen toz ile meshetmeye gayret göstermelidir. Bu ise bir tek dokunuş ile hâsıl olur. Çünkü yüzün eni iki elin eninden fazla değildir.
Bütün yüzün meshedilmesinde zannı galip kâfidir. Yüzünü meshettikten sonra yüzüğünü çıkarır, ikinci bir defa ellerini toprağa vurur, parmaklarının arasını açar. Sonra sağ elin parmaklarının arkasını sol elin parmaklarının iç kısmına koyar.
Parmak uçlarının iki elinin şehadet parmaklarından aşmaması şarttır. Sonra sol elini koyduğu yerden yavaş yavaş bilek istikametinde sağ elin dirseğine kadar götürür. Dirsekte sol elin ayasıyla sağ kolun iç kısmını tutar ve böylece elin bileğine kadar getirir.
Sol elin baş parmağının iç kısmını, sağ elin baş parmağının arkasına sürtmelidir. Sonra aynı şeyi sağ el ile sol kola yapmalıdır. Sonra ellerini mesheder, parmaklarının arasını hilâller.
Bundan gaye bir dokunuş ile iki kolu dirseklere kadar tamamen toprakla meshetmektir. Eğer bunu yapmak zor gelirse iki veya daha fazla dokunuşla kolların meshedilmesinde beis yoktur.
Teyemmüm ile bir farzı kıldıktan sonra istediği kadar nafile namaz kılabilir. Eğer iki farzı cem-i takdim (birinci namazın vaktinde kılmak) veya cem-i tehir (ikinci namazın vaktinde kılmak üzere birinci namazı tehir) ederek bir arada kılarsa, ikinci farz için ikinci bir defa teyemmüm etmesi lâzımdır. İşte böylece her farz olan namaz için ayrı teyemmüm yapmak lâzımdır. (Hanefilere göre hüküm daha farklıdır) Allah herşeyi daha iyi bilir!
3-6
Bedenden Çıkan Ter ve Diğer Temiz İfrazatlar
Temiz maddeler iki kısma ayrılır:
a. Hariçten gelenler
b. Bedenin parçaları
I. KISIM
Birinci kısım, kir ve kirlere iltihak eden bedenî nemlerdir. Bunlar da kendi aralarında sekiz kısma ayrılır:
1. Başın saçlarında toplanan kir ve bittir. Saçları yağlamak, taramak ve yıkamak suretiyle kirden ve bitten temizlenmek müstehabdır. Bir de yıkanmak, taranmak ve yağlanmakla başın dağınık saçları intizama sokulur. Hazret-i Peygamber:
Saçını yağlar, arada sırada da tarardı. Ashâb-ı Kirâm'a da 'Arada sırada saçlarınızı yağlayın (ve tarayın) ' derdi. 47
Kimin saçı varsa saçının bakımını yapsın!
Bir ara saçı darmadağınık, sakalı tozdan ve bakımsızlıktan keçeleşmiş birisi Hazret-i Peygamberin huzuruna girdi. Bu vaziyet karşısında. Hazret-i Peygamber
'Bu adamın, saçlarını yumuşatacak kadar yağı yok mu?' dedikten sonra şöyle devam etti: 'Şeytan gibi yanıma giriyor'. 48
2. Kulağın kıvrımlarında toplanan kirdir. Kulağın meshedil mesi, kulağın görünür kısımlarında ve kulak kepçesinin derinliklerindeki kirlerin silinmesi demektir. Bu bakımdan hamamdan çıkarken, kulak zarını incitmeyecek şekilde, kulağın kıvrımları temizlenmelidir. Zira kulakta kirin birikmesi, çoğu zaman duyma hâssasını dumura uğratır,
3. Burnun içinde, sağına soluna yapışarak katılaşan kirlerdir.
Bunları sümkürmek ve abdest alırken burnuna su almak suretiyle gidermek lâzımdır.
4. Dişlerde ve dilin ucunda toplanan kir ve sarılıklar. Bunlar da daha önce zikrettiğimiz gibi misvak kullanmak ve abdest alırken ağza su vermek suretiyle temizlenir.
5. Sakalda, taranmadığı ve yağlanmadığı takdirde, biriken kirler ve bitlerdir. Bunların giderilmesi yıkanmak ve taranmakla olur. Meşhur bir rivâyette şöyle denilmektedir:
Hazret-i Peygamber tarağını ve aynasını ne seferde ne de hazerde yanından ayırmazdı. 49
Hazret-i Peygamber, günde iki defa sakalını tarardı. 50
Rasûlüllah'ın (sallâllahü aleyhi ve sellem. ) sakalı gür ve sıktı. 51 Hazret-i Ebû Bekir'in sakalı da öyleydi. Hazret-i Osman'ın sakalı ince ve uzun, Hazret-i Ali'ninki de kucağı dolduracak derecede enliydi.
Yukarıda geçen hadîsten daha garib olan bir hadîs-i şerifte Aişe validemiz şöyle buyuruyor: 'Bir cemaat Rasûlüllah'ın kapısında toplandı. Rasûlüllah'ın onların yanına çıkarken su kabına eğildiğini, başını ve sakalını düzelttiğini görünce dedim ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Sen de mi böyle yapıyorsun?' Bu sözüme karşılık olarak Allah'ın Rasûlü şu cevabı verdi:
Evet, Allahü teâlâ, kulunun, arkadaşlarını üstü başı intizamlı olduğu halde karşılamasını sever. 52
Cahil kişi, çok zaman Rasûlüllah'ın başını ve saçını düzeltip de ziyaretçileri karşılamasını belki de zahirini insanlara süslü olarak göstermek istediğine hamletmektedir.
Çünkü cahilin nazarında Rasûlüllah'ın ahlâkı başkalarının ahlâkına kıyas edilmektedir.
Zira cahil, melekleri demircilere benzetir. Halbuki iki sınıfın arasında çok uzun mesafeler vardır. Hazret-i Peygamber, halkı dine davet etmekle vazifeliydi. Durumunu dâvet edenlerin kalbinde büyütmek onun vazifeleri arasındaydı.
Böylece dâvet edilenlerin nefisleri, Rasülullah'ı zahirî perişanlık ve kirden dolayı hor karşılamasın, küçük görüp nefretlerini mucip olmasın diye suretini, sîreti gibi onların gözlerine güzel gösterirdi.
Zira böyle yapmasaydı, münafıklar, İslâm'a dâvet edilenlerin nefretini bu cepheden tahrik edeceklerdi. Rasûlüllah'ın bu hareketinin taklidini yapmak halkı İslâm'a dâvet eden bir âlime vâcibtir
Yani davetçi, halkın nefretini mûcib olan dış görünüşünü mümkün olduğu kadar zapt-u rapt altına alarak düzeltmelidir. Böyle şeylerde niyete bakılır.
Bunu yapanın niyet ve maksadına göre hüküm değişir. (Eğer niyeti süs ve böbürlenmek ise, bu bir felâkettir. Eğer niyeti şahsını tahkir etmemek ve dâvasını kabul ettirmek ise o zaman beis yoktur) .
Bu bakımdan bu gaye ile süslenmek güzeldir. Hatta nefsine ve dünyaya kıymet vermiyor mânâsına gelsin diye saçını sakalını karıştırıp taramayan da büyük bir tehlikeye girmiş demektir.
Fakat saç ve sakal taramaktan daha önemli vazifelerle meşgul olduğu için onlara bakmaya vakit bulamıyorsa, o zaman hareketi güzeldir. Bunlar Allah ile kul arasındaki bâtınî hallerdir. Bunları kritik ve tedkik eden Allah basîrdir. En ince noktasına kadar hepsini bilir ve görür. Onu aldatmaya ve şaşırtmaya kalkışan, kendisini aldatmaktan başka bir neticeye varamaz!
Halkın dikkatini çekmek için bu işleri âdet edinen nice cahiller vardır. Hem kendi nefsini, hem de başkasını kandırmaya kalkışırlar. Gayelerinin 'hayır yapmak' olduğunu iddia ederler. Âlimlerden kıymetli elbise giyen bir grubu görürsün ki, 'Gayemiz bid'atçıların ve mücadelecilerin burnunu kırmak ve böylece Allah'a yaklaşmaktır' derler.
Bu iddiaların doğru olup olmadığı, bütün gizlilerin su yüzüne çıktığı ve mezardaki toprak zerrelerine dönüşen varlıkların diriltilip haşre gönderildiği, kalplerdeki niyetlerin açıkça kulun yüzüne vurulduğu günde belli olacaktır,
İşte o zaman, saf altın sahtesinden ayırt edilecektir. Büyük duruşma gününde mahcubiyetten Allah'a sığınırız!
6. Parmak kıvrımlarında toplanan kirlerdir. Asr-ı saadetten evvel Araplar, yemekten sonra el yıkamayı âdet edinmedikleri için, parmak kıvrımlarını yıkamıyorlardı ve böylece o kıvrımlarda bol kir toplanmaktaydı. Ne zaman ki Hazret-i Peygamber, Allah'ın nizamıyla gönderildi, onlara parmaklarının kıvrımlarını yıkamayı emir buyurdu. 53
7. Parmak uçları ile tırnakların altındaki kirlerdir.
Hazret-i Peygamber, müslümanlara, parmak uçları ile tırnaklarının altındaki kiri temizlemeyi emretti. 54
Çünkü Araplar her zaman ellerine makas geçip de onunla tırnaklarını kesmeye fırsat bulamazlardı. Bu bakımdan tırnakları uzar, altları kirle dolardı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber belirli vakitlerde tırnakların kesilmesini emretti.
Böylece koltukların ve kasıkların temizlenmesini de kırk gün olarak tesbit etti. 55 Fakat tırnakların altında kirin kırk gün kalmasına Hazret-i Peygamber müsamaha etmedi. O müddet zarfında tırnakların altında biriken kirin herhangi bir vasıta ile çıkartılmasını emretti. 56
Bir ara Hazret-i Peygambere vahiy geç gelmişti. Cebrâil (aleyhisselâm) vahyi getirdiği zaman (Hazret-i Peygamber, Cebrail'e şöyle sordu) : 'Neden geç geldin?' Cebrâil 'Siz parmaklarınızın kıvrımlarını yıkamıyor, parmaklarınızın ucunu temizlemiyor ve dişlerinizin pasını da misvak kullanmak suretiyle gidermiyorsunuz.
O halde biz melekler sizin üzerinize nasıl inebiliriz? Ümmetine bunları yapmayı emret' dedi. 57
Öf kelimesi tırnak altındaki kir, Tüf kelimesi de kulak kiri demek olduğuna göre Allahü teâlâ’nın 'Sakın onlara öf bile deme' (îsra/23) ayetinin mânâsı, 'Onları, tırnaklarının altındaki kiri temizlemek suretiyle taciz etme' demektir.
Bazı kimseler de ayete şu mânâyı vermişlerdir: Tırnaklarının altındaki kirden âciz olduğun gibi anne-babanın yükünden âciz olma'.
8. Terden ve yerden kalkan tozlardan beden üzerinde biriken kirlerdir. Bu kirleri ancak hamam giderir. Bu kiri gidermek için hamama gitmekte herhangi bir beis yoktur.
Hazret-i Peygamberin yüce sahabîleri Şam şehrinin hamamlarına girmiştir. Hatta onlardan bâzıları 'Evlerin en iyisi hamamdır. Bedenin kirini temizler ve insana cehennemi hatırlatır' demişlerdir. Bu rivâyet, Ebu'd Derda ve Ebû Eyyûb el-Ensârî'den (radıyallahü anh) nakledilmektedir.
Bazıları da 'Evlerin en kötüsü hamamdır. Avretini gösterir, hayayı da siler' buyurmuştur.
Bu zikrettiğimiz sözler, hamamın âfetini belirtmek içindir. Daha evvelki söz ise, hamamın fazileti hakkındadır. Bu bakımdan hamamın afetinden korunmak şartıyle ondan istifade etmeye çalışmakta beis yoktur. Fakat şu kadar var ki, hamama giren bir kimsenin sünnet ve vâcib olmak üzere birçok vazifeleri vardır. Kendi avreti hakkında iki, başkasınki hakkında da iki olmak üzere dört vazifesi vardır.
Kendi avreti hakkında vâcib olan vazifeleri şunlardır:
a) Avretini başkasının gözlerinden korumak
b) Avret mahallini başkasının ellemesinden muhafaza etmek
Bu bakımdan avret mahallini yıkamasını ve kirlerinin giderilmesini kendi eliyle yapmalıdır. Baldırlarını, göbeğinden kasıklarına kadar olan kısmını keseletmemelidir. Ön ve arka deliklerinin hâricinde kalan diğer yerlerin temizlenmesi için keseletmekte iki ihtimal mevcuttur.
(Bir ihtimale göre, helâl, diğerine göre haramdır) fakat kıyasa en uygun fetvaya göre 'haram'dır.
Çünkü ön ve arka deliklerin ellenmesi haramlık hususunda bakmaya kıyas edilir. Nasıl ki, oralara bakmak haramsa, ellenmeleri de haramdır. Bu bakımdan avret mahallinin diğer kısımlarının da böyle olması gerektir. Yani baldırlar da bu hükme dahil olmalıdır.
Başkasının avreti hakkındaki vâcib olan iki vazife de şunlardır:
a) Avret yerine bakmaktan sakınmak
b) Avret sahibine avretini açmamasını emretmek
Çünkü şeriata muhalif ve münker bir şeyi gören müslüman, onu yasaklamak mecburiyetindedir. Bu bakımdan bunu söylemek de hamama giren bir insana farz olur. Ama karşı tarafın onun sözünü kabul etmemesi halinde kendisinden mesuliyet kalkar. Dövülmekten, hakarete uğramaktan veya kötü bir hâdiseden korkarsa susmayı tercih edebilir.
Bu bakımdan haramı işleyen bir kişiyi, ikinci bir haramı işlemeye sürükleyici bir harekette bulunmak hiçbir müslümana yakışan bir fiil değildir.
Kişinin 'Ben ne söyleyeceğini bilmiyorum. Biliyorum ki, sözüm fayda vermez ve o insan benim sözümle amel etmez' sözü meşrû bir mazeret değildir. Belki daha önce söylediğimiz mahzurlar mevzu bahis değilse avret mahallini açan bir kimseyi mutlaka ikaz etmek gerekir.
Zira insanoğlunun kalbi, hoş görülmeyen hareketinden ötürü, bazan müteessir olup ibret alır. Günahkarlığından ötürü ayıplandığı zaman, o günâhı bırakmak şuuruna sahip olması da ihtimal dahilindedir.
Yapılan itiraz, günahı, onun gözünde çirkin gösterir ve nefsini o günahtan nefret ettirir. Bu bakımdan nasihatin terkedilmesi caiz değildir.
îşte bu sırra binaen bu zamanda hamama girmemek daha ihtiyatlı bir hareket sayılmıştır ve daha doğrudur. Zirâ şu zamanda avret yerlerinin açılmadığı bir hamam tasavvur edilemez gibidir. . .
Bilhassa göbek ile kasık üstü arasındaki yer ise daha fazla açılır. Zira halk, bu yerleri avretten saymamaktadır. Halbuki şeriat, bu arayı da avret mahalli olarak kabul ve avretin hududu içine dahil etmiştir. İşte bunun için hamamı tamamen terketmek veya sadece ücret mukabilinde boşalttıktan sonra hamama gitmek müstehab olmuştur.
Bişr b. Hars el-Hafî "Bir dirhemi olup da bununla hamamı boşaltmayan bir kişi ne de katı kalpli bir kimsedir' demiştir.
İbn Ömer'in hamamda oturduğunu, yüzünü duvara çevirdiğini ve gözlerini bir bezle bağladığını görenler olmuştur.
Bazı âlimler 'Hamama gitmekte beis yoktur. Fakat iki peştemal kullanmak şartıyla. . .
Birini avret yeri için, ikincisini de başa örtmek, gözlerini haram bakışdan korumak için kullanmalıdır demişlerdir.
Hamama Girmenin Sünnetleri
1. Niyyet. Yani sadece dünyanın geçici kirlerini temizlemek için olmadığı gibi, nefsinin hevasına tâbi olarak da hamama girmemelidir. Sadece, namazını süslemek için, dinen sevimli olan nezafeti yerine getirmek kastıyla hamama girmelidir.
2. Hamama girmeden önce hamamcının ücretini vermelidir.
Çünkü hamamda ne kadar su harcanacağı meçhul olduğu gibi, hamam sahibinin beklediği ücret de meçhuldür. Bu bakımdan başta ücreti vermek iki ücretten birisinin meçhuliyetini ortadan kaldırmak demektir. Böylece hamam sahibinin de kalbi mutmain olur. 58
3. Hamama sol ayağıyla girmelidir.
4. 'Bismillahirrahmanirrahim, eûzübillâhi min'er-ricsi'nnecesi el-habis'il muhabbes eş-şeytan'ir-racim'
(Rahman ve rahîm olan Allah'ın ismine sığınarak hamama giriyorum. Allah'ın rahmetinden kovulmuş, habis ve habasetin girdabına daldırılmış necis şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım) demelidir.
5. Tenha bir zamanda girmek veya hamam ücretini tamamen üzerine alıp hamamı şahsına tahsis ettirmektir. Çünkü eğer hamamda dindarlardan başka hiç kimse yoksa ve orada bulunan dindarlar, avret yerlerini göstermedikleri gibi başkasının avret mahallerine de bakmasalar bile avret yerinin dışında kalan çıplak bedene bakmakta hayasızlık kokusu olduğu için insana avret yerlerine bakmayı hatırlatmaktadır. Bir de insan, hareket esnasında avret yerlerinin açılmamasından emin değildir. Ayağı peştemalın bir tarafına takılır, peştemalı sıyrılır, bilmediği halde başkasının avret yerine bakmak durumunda kalabilir, İşte bu sırra binaen İbn Ömer (radıyallahü anh) hamama girdiği zaman, gözlerini bir bezle sımsıkı bağlardı.
6. Hamama girerken omuzlarını yıkamalıdır.
7. Hamama girer girmez en sıcak terletme yerine dışarda terlemeyince girmemelidir,
8. İhtiyaçtan fazla su sarfetmemelidir. Çünkü örf ve âdet karinesiyle hamama giren kişi ancak ihtiyacı kadar su sarfetmek durumundadır. Eğer ihtiyaçtan fasla suyu sarfedeceğine hamam sâhibi vakıf olursa, mutlaka hoşuna gitmeyecektir. Hele sıcak su. . .
Zira sıcak suda hem külfet var ve hem de suyu o hale getirmek için fazlaca para sarfedilmiştir.
9. Hamamın hararetiyle cehennem hararetini hatırlamalıdır.
Kendisini bir saat sıcak kabinede hapsedilmiş farz etmeli ve onu cehenneme kıyas edip ibret almalıdır. Çünkü hamamın terletme kabinesi cehenneme en fazla benzeyen bir yerdir. Altında ateş, üstünde karanlık. Allahü teâlâ'dan bu biçimde olan cehennemden bizi korumasını dileriz. Akıllı bir kimse, yalnız hamamda değil, belki her yerde, her an için âhireti hatırlamaktan gâfil olmamalıdır. Çünkü onun son varacağı yer âhirettir.
Bu bakımdanhamama giren bir kişi, hamamda gördüğü sıcak su, ateş ve başka şeylerden ibret alıp istifade etmelidir. Her kişi himmeti ve anlayışı nisbetinde bakıp gördüklerini değerlendirir.
Sözgelimi bir bezzaz (kumaş satıcısı) , bir marangoz, bir duvar ustası ve bir dokumacı dayalı döşeli bir eve girerler.
Onların ne yaptıklarına baktığında görürsün ki, bezzaz sergilere (halılara-perdelere) bakıp, kaç para edeceklerini hesap eder. Dokumacı nasıl dokuduklarını, marangoz ise, tavanlara bakarak terkiplerinin keyfiyetini, usta ise duvarlara bakıp kuvvetli ve müstakim olduklarını düşünür.
İşte bunlar gibi âhiret yolcusu da her gördüğü şeyi âhirette fayda verici, hatırlatıcı ve nasihat edici bir şekilde kabul ederek tedkik eder. Belki âhiret yolcusu herhangi birşeye baktığı zaman, Allahü teâlâ ona ibret almak yolunu açar.
Siyaha baktığı zaman kabrin karanlığını hatırlar. Yılana baktığı zaman cehennem yılanlarını düşünür. Çirkin bir surete baktığı zaman cehennem zebanilerini, kabirdeki Nekir ve Münker i tefekkür eder. Dehşetli bir ses işittiği zaman İsrafil'in Sûrunu hatırlar. Güzel birşey gördüğünde cennetin nimetlerini düşünür.
Red veya kabul anlamına gelen bir kelimeyi çarşıda veya bir evde işittiği zaman, hesaptan sonra, red veya kabul olunacağının sonucu kendisine görünmeye başlar.
Bu durumların akıllı bir kimsenin kalbine galip gelmesi en uygun bir harekettir.
Zira akıllı bir kimseyi âhiretten, ancak, dünyanın önemli meseleleri çevirebilir. Bu bakımdan dünyada kalacağı zamanı âhiretteki müddete nisbet ettiğinde dünyayı hakir görmeye başlar. Tabiîdir ki, kalbi gaflete dalmayan ve basireti kör olmayanlar için durum böyledir.
10. Hamama girerken hiç kimseye selâm vermemelidir. Kendisine de hamamda selâm verildiği takdirde 'selâm' lâfzını söylemek suretiyle cevap vermemelidir.
Eğer başkası, verilen selâmı cevaplandırırsa sükût etmelidir. (Çünkü selâm, Allah'ın yüce isimlerinden biridir. O yüce ismi böyle kirli yerlerde zikretmek azametine uygun düşmemektedir) .
İsterse selâm verene 'Allah senin günahlarını ve hastalıklarını gidersin' demek suretiyle cevap verebilir. Hamama giren bir insanın hamamda bulunan bir kimse tarafından elinin sıkılmasında, 'Allah sana âfiyet versin' demek suretiyle dua etmesinde bir beis yoktur. 59
Hamamın adabından birisi de hamamda çok konuşmamak ve açıktan Kur'ân okumamaktır. Terleme kabinesine girmek üzereyken açıkça 'Eûzübillâhi min'eş-şeytan'irracim' demekte beis yoktur.
Akşam ve yatsı arasında ve güneş batmak üzereyken hamama girmek mekruhtur. Çünkü o vakitler şeytanların dağılıp vazife yapacakları ânlardır.
Bedenini başkasına keseletmekte beis yoktur. Yûsuf b. Esbat'ın böyle yaptırdığı naklolunmaktadır. Deniliyor ki, bu zat, ölümünden önce arkadaşlarından olmayan bir kimsenin kendisini yıkamasını vasiyet ederek, 'O, beni bir defa hamamda kese yapmıştı.
Bu bakımdan ben onu sevindirecek bir mükâfat ile taltif etmek istiyordum. Benim cenazemi yıkamakla sevineceğini kesinlikle biliyorum' dedi.
Hamamda başkasına kese yaptırmanın caiz olduğuna, şu rivâyet de delâlet etmektedir:
Hazret-i Peygamber, bazı seferlerinde bir yerde konakladı. Konakladığı o yerde yüzüstü yatarak mübarek sırtını siyah bir köleye ovdurdu. Râvi diyor ki, ben 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bu da nedir? diye sorunca Rasülullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) 'Deve beni sarstı da ondan ovduruyordum' diye cevap verdi. 60
Kişi yıkandıktan sonra bu nimete karşı Allahü teâlâ'ya şükretmelidir.
'Kış mevsiminde sıcak su güzel nimetlerdendir denilmiştir.
İbn Ömer de 'Hamam, sonradan icat edilen nimetlerdendir7 demiştir.
(Kasıkların tüylerini düşürmek için kullanılan ve) Nevre denilen maddeyi sürdükten sonra hamama girmenin, insanı cüzzam hastalığından koruduğu söylenilmiştir. .
Yine 'Ayda bir defa nevreyi kullanmak, harareti söndürür, rengi parlatır ve cima kuvvetini geliştirir' denilmiştir.
'Kış mevsiminde, hamamda, ayakta bevletmek, bir ilâcı içmekten daha faydalıdır' denilmiştir. 61
Deniliyor ki: 'Yaz mevsiminde hamamdan sonra uyumak, ilâç içmekle eşittir. Hamamdan çıkınca ayakları soğuk su ile yıkamak, insanı Nekres denilen hastalıktan korur'.
Hamamdan çıkarken başına soğuk su dökmek veya soğuk su içmek mekruhtur. (Zira şiddetli baş ağrısına sebep olduğunu tesbit etmişlerdir) . Buraya kadar söylediklerimiz erkekler içindir. Kadınlara gelince, Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Evinde banyosu olduğu halde eşine hamama gitmek için izin vermek müslüman bir erkeğe helâl değildir. 62
Halk arasında meşhur olan bir hadîs-i şerîfte şöyle denir:
Erkeklere peştemalsiz hamama girmek haramdır. Lohusa ve hasta kadınlar hariç, kadınlara da hamama gitmek haramdır. 63
Âişe validemiz hastalığından ötürü bir defa hamama gitmiştir. Eğer kadın zaruret sebebiyle hamama girmişse mutlaka başından ayak topuklarına kadar inen bir peştemala bürünmelidir.
Erkeğe, hanımına hamam ücreti vermek mekruhtur. Zira eşine hamam ücreti vermek suretiyle onu mekruha sevketmek hususunda yardımcı olur. Bu bakımdan keraheti irtikâb eden kimse mânen sorumlu olur.
Allah Rasûlü, kişinin kılık kıyafetinin perişanlığını şeytâna benzetmiştir.
Zirâ Arapların perişanlıkta ifrat derecesine kaçan bir şeyi şeytana benzetmek adeti vardı.
47) İbn Salâh, böyle bir hadîse rastlamadığını, İmâm Nevevî de mâruf olmadığını söylemektedir. Krş. Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî, (Abdullah b. Mugaffel'den)
48) Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Hıbbân, (Câbir'den hasen bir isnadla) .
49) İbn Tâhir, (Ebû Said'den) ; Taberânî, (Hazret-i Aişe'den zayıf bir senedle) .
50) Hadis bu lâfızla vârid olmamıştır. Ancak Tirmizî'nin Şemail'de zikrettiği bir hadîste şu cümle geçmektedir: 'Hazret-i Peygamber sakalını çokça tarardı7.
51) Tirmizî, Şemail, (Hind b. Ebî Hâle'den) ; Ebû Nuaym, Delâil'un-Nübüvve,
(Hazret-i Ali'den)
52) İbn Adiyy; (hadîsin münker olduğunu söylemiştir) .
53) Hâkim-i Tirmizî. Nevadir, (Abdullah b. Bişr'den)
54) İmâm-ı Ahmed, (İbn Abbâs'tan)
55) Müslim, (Enes'ten)
56) Taberânî, (Vabise b. Said'den)
57) İmâm-ı Ahmed, (İbn Abbâs'tan)
58) Bu, müellifin dönemine ilişkin bir keyfiyettir.
59) Bu dua yapılırken Allah lafzı gizli söylenmelidir.
60) Taberânî, Evsat, (Hazret-i Ömer'den zayıf bir senedle)
61) Ayakta bevletmek, oturarak bevletmekten daha hayırlıdır. Fakat ayakta bevleden kimsenin, avret mahallini halka göstermemesi, mecbur kalmadıkça bevletmemesi, terkedilmiş bir yeri araması ve üzerine sıçratmaması gerekir. (Zebîdî, İthaf us-Saade, III/406)
İkinci kısım da, bedende çıkan sekiz şeydir.
Bunlar sırasıyla şöyledir.
1. Saçlar
Temizlik için saçı tras etmekte beis yoktur. Saçın temizliğine, yağlamak ve taramak suretiyle, riayet edebilecek bir kimse için saç bırakmakta da beis yoktur.
Ancak kötü itiyadlı kimselerin âdetleri gibi saçının bir kısmını kesip bir kısmını bırakırsa o zaman mesele değişir. Veya Ehli Beyt gibi, saçını örgüler halinde bırakırsa o zaman da mahzurludur. Çünkü bu şekilde saç bırakmak halk arasında Ehl-i Beytim, şiarı olmuştur. Bu bakımdan Ehl-i Beytten olmayan bir kimsenin bu şekilde saçını bırakması karışıklığa meydan vermektedir.
2. Bıyıklar
Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Bıyıklarınızı kısaltınız. Sakallarınızı uzatınız. 64 Hadîsin diğer bir rivâyetinde cezzu tâbiri, başka bir rivâyetinde de huffu'ş-şevaribe va'fullıha şeklindedir.
Yani bıyıklarınızın önlerinden almak suretiyle dudakların kenarlarına kaydırınız. Sakallarınızı ise salınız.
Nitekim, Huffunnn mânâsı 'birşeyin etrafını sarmak' demektir. Bu kelimenin bu mânâya geldiğini şu ayet desteklemektedir:
Bir de melekleri görürsün ki, rablerinin hamdiyle tesbih ederek arşın etrafını kuşatmışlardır. (Zümer/75)
Hadîsin diğer bir rivâyetinde bıyıkların tamamını makaslamak suretiyle kısaltmak mânâsını ifade eden ve Huffu tâbirinden daha mübalâğalı olan Ahfu tabiri de vârid olmuştur. İhfa kökünden gelen bu fiilin, tamamını kısaltmak mânâsını ifade ettiğine delil olarak şu ayet gösterilebilir:
Eğer sizden mallarınızın hepsini ister de sizi çıplak bırakacak olursa cimrilik edip vermezsiniz. (Muhammed/37)
Bıyıkların dipten tras edilmesine gelince, hadîste böyle şey vârid olmamıştır. (İmâm-ı Mâlik, bıyığı dipten traş edenlerin tedib edilmesini emrederdi.
Hazret, aynı zamanda bıyıklarını makasla üstten kısaltmayı da kerih görürdü)
Dipten tras etmeye yakın olan üstten makaslamak ise, Hazret-i Peygamberin sahabîlerinden nakledilmiştir.
Tâbiîn-i Kiram'dan biri bıyıklarını makasla kısaltan birisini gördüğünde 'Bana Allah Rasûlü'nün ashâbını hatırlattın' demiştir.
Mugîre b. Şû'be (radıyallahü anh) 65 şöyle buyurmuştur:
Hazret-i Peygamber bir ara bana baktı. Bıyıklarım da uzamıştı. Bana; gel dedi, yanına vardım, bıyıklarımın uzun kısmını bir misvak üzerine alarak makasla kısalttı. 66
Bıyıkların uçlarını uzatmakta beis yoktur. Hazret-i Ömer ve başka sahabîler bıyıklarının uçlarını uzatmışlardır. Çünkü bıyıkların uçları ne insanın ağzını kapatır ve ne de yemeğin kalıntıları kılların içinde kalır. Zira yemek, bıyık uçlarına yetişemez.
Rasûlüllah'ın 'Sakallarınızı affediniz' demesi uzatınız anlamındadır.
Bir hadîste şöyle buyurulmaktadır:
Yahûdîler bıyıklarını uzatıyor sakallarını kısaltıyorlar. Siz ise, yahudilere muhalefet ediniz. 07
Bir kısım âlimler bıyık uçlarının traş edilmesine mekruh demişler ve bunu Bid'at saymışlardır.
3. Koltuk Kılları
Koltuk kıllarını en fazla kırk günde bir defa yolmak müstehabdır. Başlangıçta koltuk kıllarını yolmaya alışanlar için kırk günde bir defa yolmak kolay gelir.
Koltuk altlarını traş etmeyi âdet edinenler için traş etmek kâfidir. Çünkü yolmakta zahmet ve acıtma vardır. Gaye de temizliktir, ve bu temizlik traş ile de elde edilir.
4. Kasık Kılları
Kasık kıllarını traş etmek veya Nevre denilen maddeyi kullanmak suretiyle kazıtmak müstahabtır. En fazla kırk günü geçmemek en uygun harekettir.
5. Tırnaklar
Tırnakları kesmek müstehabtır. Çünkü tırnaklar uzadığı takdirde çirkin görünürler ve altlarında kirler toplanmaya başlar. Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Ey Ebâ Hüreyre! Tırnaklarını kes! Zira uzayan tırnakların üzerinde şeytan oturuyor. 68
Eğer uzayan tırnağın altında kir varsa, o kir abdestin sahih olmasına mâni olmaz. Çünkü bu, suyun sızmasına mâni değildir. Bir de insanoğlunun çalışmaya olan ihtiyacından ötürü kir hakkında kolaylık gösterilmiştir.
Hele erkeklerin tırnakları altında bulunan kirler. . . Hele köylüler ve göçebelerin el ve ayak üstlerinde ve kıvrımlarında toplanan kirler. . .
Hazret-i Peygamber kirli gördüğü tırnakları kesmelerini emrederek tırnak altında toplanan kirlere kızardı. Fakat hiç birisine 'Namazını iade et!' diye emir vermezdi.
Yine de eğer namazını iade etmesini söyleseydi, bu sözün mânâsı 'Namazın olmadığı için yeniden kıl!' demek değildir.
Belki bu sözün altında başka bir maksat yatmaktadır. O da onları kirli olmaktan alıkoymak ve kurtarmaktır.
Hiçbir kitapta tırnak kesiminin tertibi hakkında rivâyet edilmiş bir hadîse tesadüf etmedim. Ancak işittiğime göre, Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) sağ elinin şehadet parmağından başlar, o elinin baş parmağında tırnak kesmeyi sona erdirirmiş. . .
Sol elinin ise serçe parmağından başlar, baş parmağında bitirirmiş. . . Bu rivâyeti tedkik ederek düşündüğüm zaman kalbime şu mânâ geldi:
Bu rivâyet sahihtir. Çünkü böyle bir mânâ, nübüvvet nuru olmazsa insanoğluna keşfonulamaz. Basiret sahibi alim kişiye gelince, onun gayesi Rasûlüllah'dan kendisine naklolunan fiili aklî delille takviye etmektir. Bu bakımdan bu hususta bana görünen hakîkat şudur: El ve ayak tırnaklarının kesilmesi mutlaka gereklidir.
El, ayaktan daha şerefli olduğu için elden başlamalıdır. Sağ, soldan daha şerefli olduğu için sağ elden başlamalıdır.
Sağ elde beş parmak vardır. Onların en şereflisi şehadet parmağıdır.
Çünkü şehadet kelimesi söylendiğinde parmaklar arasından ancak onunla Allah'ın birliğine işaret edilir. Şehadet parmağından sonra o parmağın sağına düşen ortanca parmağına devam etmek suretiyle tırnak kesimini sürdürmelidir. Çünkü şeriat temizlik ve benzeri işleri sağdan boşaltmayı müstehab görmektedir.
Eğer elin dışını yere koyarsak o vakit baş parmak şehadet parmağının sağında olmaktadır. Eğer elin ayasını yere koyarsak şehadet parmağının sağındaki parmak ortanca parmaktır.
Sonra elin ayası diğer elin ayasının üzerine konulduğu zaman parmaklar bir daire halini almaktadır. Bu bakımdan daire tertibi şehadet parmağının sağından gidip şehadet parmağına tekrar gelmeyi gerektirir.
O halde sol elin serçe parmağından başlayıp baş parmağında sonuçlandırmak ve sağ elinin kalmış olan baş parmağında bitirmek gerekmektedir.
Biz bu durumu, iki elin ayasını karşı karşıya getirmek suretiyle takdir ettik ki, tırnak kesmekteki sıra daha iyi anlaşılsın.
Böylece takdir etmek, ellerden birinin içini diğerinin dışına veya birinin dışını diğerinin dışına koymaktan daha evlâdır. Çünkü tabiî duruş bu iki şekli de gerektirir.
Ayak parmaklarına gelince, eğer bu hususta nakledilmiş bir hadîs yoksa kanaatime göre, en uygun şekil şöyledir: Sağ ayağın serçe parmağından başlamalı, sol ayağın serçe parmağında sonuçlandırmalıdır.
Nitekim ayak parmaklarının hilâllenmesi de böyledir. Çünkü el parmakları hakkında zikrettiğimiz mânâlar ayaklarda tatbik edilmemektedir.
Zira ayaklarda şehadet parmağı yoktur. Ayağın parmakları ise, yerde dizilmiş bir saf gibidir. Bu bakımdan onların sağından başlanmalıdır. Tabanı taban üzerine koymak suretiyle bir yuvarlak halka takdir etmekse tabiata muhalif düşer. Fakat ellerde mesele değişiktir.
Tertip konusundaki bu incelikler, nübüvvet nuruyla bir anda insanoğluna inkişaf eder. Ancak bu incelikler bizim için çok zordur. Bizden parmakların tertibi hakkında sual sorulsaydı, biraz önce beyan ettiğimiz şekilde kalbimize çoğu zaman bu tertib gelmezdi.
Fakat Hazret-i Peygamber'in basiret gözüyle gördüğü hükmün şahidliğiyle sabit olan ve mânâya dikkati çeken ve izlediği tertibi hatırlamamız sayesinde bu mânâyı elde etmek gayet kolay bir şeydir.
Sakın Rasûlüllah'ın hareket ve fiillerini ölçü, kanun ve tertip dışı sanıp kötü bir zann'a kapılma! Belki bizim zikrettiğimiz ihtiyarî işlerin tamamında insan iki veya daha fazla kısımlar arasında tereddüd edebilir. Belki onu yaptırmaya veya başkasını bırakıp o kısmı seçmeye zorlayan bir hikmet vardır.
Zirâ mânâsız ve tesadüf eseri olarak körü körüne hareket etmek hayvanlara mahsus bir ahlâktır. Hareketleri, mânâların ölçü ve hikmetlerini zapt u rapt altına almak ise, Allah dostlarının âdeti ve seciyesidir.
İnsanoğlunun hareket ve iradesi ne kadar intizamlı ve başıboşluktan uzaksa, o nisbette peygamber ve velîlerin mertebesine yakındır.
Allah a olan yakınlığı da daha açık bir şekilde görünür. Çünkü peygambere yakın olan, Allah'a yakındır. Allah'a yakın olanın yakınlığı ise kesindir.
O halde yakına yakın olan başkasına nisbetle Allah'a daha yakındır. İşlerimizin dizgininin hevâ ve arzular vasıtasıyla şeytanın elinde olmasından Allah'a sığınırız.
Hazret-i Peygamberin Sürme Kullanması
Hareketlerini zapt u rapt altına almak hususunda Hazret-i Peygamber'in sürme kullanmasından ibret al. Zira Hazret-i Peygamber'in âdeti şöyleydi:
Sağ gözüne üç, sol gözüne de iki defa sürme çeker, sağ göz daha şerefli olduğu için sağdan başlardı. 69
İki göze eşit şekilde sürme çekmemesi, sürmelenmenin tek olmasını istemesinden kaynaklanıyordu.
Çünkü tek çiftten daha faziletlidir. Allah tektir, teki sever. Bu bakımdan kulun hiçbir fiili Allah'ın vasıflarından birisine uygun düşmekten uzak olmamalıdır.
İstincâ taşlarının tek olmasının müstehab olması da bu hikmetten dolayıdır. Sürme çekmekte üç defa ile yetinmedi. Oysa üç de tektir.
Fakat o zaman sol göze bir defa isabet ederdi, bir defa sürmek de sürmeyi kirpiklerin köklerine kadar tam manâsıyla ulaştırmazdı. Sağ göze üç defa sürme çekmesine gelince, fazilet tekte olduğuna göre, daha üstün ve efdal olan sağa daha fazla itibar etmek istedi. Çünkü bu hareket adalete daha uygun düşer.
Şayet Hazret-i Peygamber'in sol gözüne iki defa sürme çekmekle yetindiğini söyleyecek olursan, derim ki, sol göze iki defa sürme çekmek zaruri olmuştur.
Zira her iki göze de tek sürdüğü takdirde toplamı çift olur. Zira tek adet, teke eklenirse çift olur. Kişinin bir hasletin hükmünde olan fiilin tamamında tek sayıyı gözetmesi, tek göze sürme çekerek tekleşmeyi gözetmesinden daha evlâdır.
Fakat herbir göze üç defa sürmenin de bir hikmeti olabilir; zira bu sefer de gözleri abdest azalarına kıyas etmiş olur. Sahih bir hadîste 'Abdest azalarının her biri üç defa yıkansın!' hükmü vârid olmuştur. Belki de bunu gözetmek daha evlâ olur.
Rasûlüllah'ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) hareketlerinde gözettiği incelikleri saymaya kalkışırsak, konu uzadıkça uzayacaktır. Bu bakımdan söylemediklerimizi söylediklerimize kıyas et.
Alim kişi şeriatın bütün mânâlarına muttali olmadığı takdirde Rasûlüllah'ın vârisi olamaz. Âlimin, Rasülullah'a hakiki vâris olabilmesi için nübüvvet derecesi hâriç, diğer derecelerde Rasulullah'a yaklaşması gerekir.
Rasûlüllah'ın kavradığı gibi şeriatı bütünüyle kavramalıdır. Zira mirası kazanıp elde eden ve elde etmek için de çaba sarfeden murîsdir. Vâris ise, çaba sarfetmeksizin ancak intikal yoluyla malı edinen kimsedir. Bu mânâlar, derin sırlara nisbeten çok daha kolay olduğu halde yine de başlangıçta ancak peygamberler müstakil olarak idrâk ederler. Peygamberlerin ikazı olmadan bu mânâları elde etmek müstakil olarak başka kimselere nasip olmaz. Ancak peygamberlerin vârisleri bulunan âlimler hariç. . .
6-7. Göbek Fazlası ve Sünnet Sırasında Kesilen Parça
Göbeğe gelince, doğumun ilk ânında kesilir. Doğumun yedinci gününde sünnet ameliyesiyle temizlik yapmak yahudilerin âdeti olduğu için çocuğun gelişip biraz kuvvetlenmesine kadar tehir edilmesi, yahudilere muhalefet olması bakımından daha iyi bir hareket ve çocuk için de tehlikesiz ve daha emin bir yoldur. Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur. :
Sünnet ameliyesi erkekler için sünnet-i seniyyedir. Kadınlar için de bir güzelliktir. 70
Kadınların sünnet ameliyesinde, pek derinden kesmemek daha uygundur. Hazret-i Peygamber, kadınları sünnet ederken fazla derine giden Ümmü Atiyye'ye şöyle demiştir:
Ey Ümmü Atiyye! Sünnet edilen parçayı üstten kırp, köküne dek dalma. Çünkü üstten kırpmak, yüze daha fazla su ve kan (güzellik) verir ve koca için de daha lezzetli olur. 71
Hazret-i Peygamberin kinayesindeki tabirin güzelliğine dikkat ediyor musunuz? Nübüvvetim en önemli hedefi olan âhiret hayatının faydalarından dünya hayatının fayda ve kolaylıklarına kadar uzanan parlak nurlara bir bakınız!
Bu güneş gibi parlak ve gizlileri açıkça gösteren ışıklar sayesinde mektep medrese görmeyen Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) insanlık âlemine yönelen bu hadisenin hassasiyetini görerek onun en hassas noktasına işaret buyurmuştur. O nokta ki, eğer insanoğlu ondan gâfil olursa zararından fazlasıyla zarar etmesinden korkulur. Nübüvvet nuruyla hükmeden bu peygamber-i zişânı, âlemlere rahmet olarak gönderen Allah'ın şâm çok yüce ve büyüktür.
Allahü teâlâ onu din ve dünya işlerini bir arada himmet ve bereketiyle yürütmek için göndermiştir!. .
8. Sakal
Biz bu bahsi en sona bıraktık ki bu münasebetle sakal hakkında vârid olan sünnetler ve bidatlerden de bahsedelim. Zira sakalla ilgili sünnet ve bidatlerden bahsetmenin en uygun yeri burasıdır.
Ulema, sakalın uzunluğu mevzuunda çeşitli görüşler ileri sürmüştür. Bazıları 'tutamdan fazlasının kesilmesinde beis yoktur demişlerdir.
Hazret-i Ömer ve tabiînden de bir cemaat bu görüştedir. Nitekim Şa'bî ve İbn Şirin de böyle hareket etmeyi güzel görmüşlerdir. Hasan-ı Basrî ve Katade bir tutamdan fazlasını kesmeyi kerih görerek şöyle demişlerdir: "Sakalın bir tutamdan fazlasını kırpmamak ve salıvermek daha iyidir. Çünkü Hazret-i Peygamber 'Sakalınızı uzatınız' buyurmuştur".
Eğer sakalın her taraftan kesilmek suretiyle kırpılması ve yuvarlak bir şekle sokulması sözkonusu ise, bu takdirde Hasan-ı Basrî ve Katade'nin görüşü doğru değildir.
Çünkü sakalı haddinden fazla uzatmak bazen hilkati (sureti) çirkinleştirip gıybetçilerin tân etmesine vesile olur.
Bu bakımdan bu niyetle böyle bir tanin önünü kesmek için sakalı kısaltmakta hiçbir beis yoktur.
Nehâî şöyle buyurmuştur: "Akıllı kişinin uzun sakal bırakmasına hayret ediyorum. Neden sakalından kırparak normal hâle gelmez. Oysa herşey de ortalama bir yol daha güzeldir. 'Sakal uzadıkça akıl kısalır' sözü de herhalde bu hikmete binaen söylenmiştir".
3-7
Fasıl
Sakal hususunda mekruh olan on şey vardır. Bir kısmı diğerinden daha fazla mekruhtur.
1. Sakalı siyaha boyatmak veya kükürt denilen madde ile beyazlatmak.
2. Sakalını yolmak.
3. İçindeki beyaz tüyleri temizlemek.
4. Sakalı, eklemek suretiyle fazlalaştırmak.
5. Sakalı, eklemek suretiyle fazlalaştırmak.
6. Riya için sakalı taramak.
7. Zahidliğini göstermek için sakalı kirli paslı bırakmak.
8. Gençlikle gururlanmak için sakalın siyahlığına itina göstermek.
9. Yaşlılıkla iftihar etmek gayesiyle sakalın beyazlığına itina göstermek.
10. Bir maksadı olmaksızın sâlih kimselere benzemek için sakalı kırmızıya veya sarıya boyamak.
A. Sakalı Siyaha Boyatmak
Sakalı siyaha boyatmak Hazret-i Peygamberin şu hadîs-i şerîfîyle yasaklanmıştır:
Gençlerinizin en hayırlısı, kendisini ihtiyarlarınıza, ihtiyarlarınızın en şerlisi de gençlerinize benzetendir. 72
Hadîs metnindeki İhtiyarlara benzemek' tâbirinden kastedilen mânâ, sakalın kıllarını beyaza boyamak suretiyle değil, olgunluk ve vekar cihetiyledir.
Sakalı siyahi boyamak, cehennem ehlinin kınasıdır.
Sakalı siyaha boyamak, kâfirlerin boyanmasıdır. 73
Hazret-i Ömer'in hilâfeti döneminde saç ve sakalını siyaha boyamayı âdet edinen biri evlendi. Boya silindikten sonra beyaz kılları meydana çıktı.
Bunun üzerine kadının yakınları Hazret-i Ömer'e müracaat ederek kandırıldıklarından şikâyette bulundular. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) , nikâhı feshettiği gibi, adamı kıyasıya dövdü ve kendisine 'Bu aile halkını, kendini genç göstermek için beyaz kıllarını boyayarak onları kandırdın' dedi,
Allah'ın lanetine uğrayan Firavun'un saç ve sakalını siyahla boyatan ilk kimse olduğu rivâyet edilmektedir.
İbn-i Abbâs (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamberin şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir. :
Âhir zamanda siyahla boyanıp, kendilerini güvercinin yuvasına benzeten bir kavim gelecektir. Bunlar cennetin kokusunu alamayacaklardır. 74
B. Sakalı Sarı ve Kırmızıya Boyatmak
Saç ve sakalı sarı ve kırmızı ile boyamaya gelince, savaşlarda kâfirlere genç görünmek için bu şekilde boyanmak caizdir. Bu niyyetle değil de, kendini din ehline benzetmek kastiyle böyle boyanmak ise çirkindir. Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Sarı, müslümanların, kırmızı da müzminlerin kınasıdır. 75
Müslümanlar kırmızı renk için kınayı, sarı renk için de kitem ve halûk maddelerini kullanırlardı.
Âlimlerin bazısı muharebede siyah boyayı da kullanmıştır. Eğer niyetleri sade düşmana genç görünmek ve onları korkutmaksa, siyah boyayı kullanmakta da beis yoktur.
Nefsin hevâ ve hevesine uyularak siyah boya ile boyanırsa dinen zararlıdır.
C. Sakalı Beyazlatmak
Sakalı, yaşlı görünmek kastıyla kükürtle beyazlatmak ise, bu işi başkalarının hürmetini celbetsin, şahidliği kabul edilsin, ulemadan yaptığı rivâyetlere inanılsın, gençlerden daha büyük görünsün ve birçok meselelerde âlim olduğu zannedilsin diye yapılırsa mekruhtur. Böyle bir insan fazla yaşamanın insana fazilet vereceği zannına kapılıyor. Halbuki aldanmaktadır. Çünkü fazla yaşamak, cahiller için, cehaleti artırmaktan başka bir şeye yaramaz.
İlim ise, yaşa değil, başa bakar ve akim semeresidir. Akıl, insanoğlunun bünyesinde yaratılmış bir cevherdir. İhtiyarlık bu cevhere, geliştirmek bakımından herhangi bir tesir yapamaz. Cevherinde hamâkat bulunan bir kimse için uzun yaşamak, ancak hamakatını artırın'. Selef-i sûlihînin yaşlıları, genç âlimleri takdir eder ve faziletlerini her yerde söylerlerdi.
Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) genç olan İbn-i Abbâs'ı yaşlı şahabîlerden üstün tutar, meclislerinde, meseleleri onlardan değil, İbn-i Abbâs'tan sorardı.
İbn-i Abbâs (radıyallahü anh) 'Cenâb-ı Hak bir kuluna ilmi gençken ihsan eder. Hayrın tamamı gençliktedir' dedikten sonra şu ayetleri okumuştur:
(Kâfirler) dediler: İşittik ki bir genç bunları kötülüyormuş ve adı da İbrahim imiş'. (Enbiya/60)
Biz sana onların haberlerini doğru olarak anlatalım.
Gerçekten bunlar rablerine îman eden birkaç gençti. Biz de onların hidâyetlerim artırmıştık. (Kehf/13)
Daha çocukken ona hikmet verdik! (Meryem/12)
Enes b. Mâlik 'Allah'ın Rasûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) vefat ettiğinde, saçında da, sakalında da yirmi ak kıl yoktu' buyurduğu zaman, dileyenlerden biri kendisine sorar: 'Ey Ebû Hamza! Nasıl olur da Hazret-i Peygamberin başında ve sakalında yirmi ak kıl dahi olmaz? Halbuki o yaşlanmıştı?'
Enes "Allahü teâlâ onu ak lallarla çirkinleştirmemiştir7 der. Soru soran kişi 'Ak kıllar çirkin midir ki?' diye sorunca, Enes 'Sizler ak kılları çirkin bulmuyor musunuz?' diye karşılık verir.
Rivâyet olunduğuna göre. Yahya b. Eksam, yirmibir yaşında iken, kadılık vazifesiyle görevlendirilir. Kendisini küçük yaşından ötürü mahcup etmek isteyen biri, bir mecliste şöyle bir soru sorar: 'Allah, kadı hazretlerinin yardımcısı olsun! Kadı'nın yaşı kaçtır?'
Bu sorunun altındaki mânâyı sezen Yahya, aynen şu cevabı verir: 'Rasûlüllah, Attab b. Useyd'i (radıyallahü anh) Mekke'nin emir ve kadılığına tayin ettiği zaman yaşı kaç idiyse benim yaşım da o kadar'. Böylece yaşının küçüklüğüne itiraz eden kimseyi susturur. 76
İmâm-ı Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir kitapta şöyle yazıldığını gördüm: 'Sakallar, sizi aldatmasın. Çünkü tekenin de sakalı vardır'.
Ebû Amir b. Âlâ şöyle der: 'Kişiyi uzun boylu, küçük kafalı ve geniş sakallı gördüğün zaman onun ahmak olduğunu anla. Ümeyye b. Abdişşems olsa dahi. . . "77
Eyyûb es-Sahtiyanî78: 'Seksen yaşında bir ihtiyar gördüm. İlim öğrenmek için bir gencin peşinden koşmaktaydı' demiştir.
Âli b. Hüseyin79: 'Senden önce ilim kime akarsa o yaşça senden küçük olsa dahi ilimde senin imamındır' buyurmuştur.
Ebû Âmir b. Âlâ'ya 'İhtiyarlar için küçüklerden ilim öğrenmek doğru olur mu?' diye sorulduğu zaman şöyle buyurmuştur: 'Eğer cehalet, ihtiyarlar için kötü bir şeyse, kendileri için ilim öğrenmek, kimden olursa iyidir'.
Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbel'in, Şâfiî'nin katırı arkasında gittiğini görünce kendisine 'Ey Eba Abdullah "Yaşlı olan Süfyân'ın hadîsini terkedip bu gericin arkasında giderek ondan hadîs dinlemek nasıl oluyor? deyince, İmâm Hanbel aynen şu cevabı verir: 'Eğer gerçeği buseydin, sen de katırın öbür tarafında yürürdün, Süfyân'ın ilmi yüksekte, elimden kaçarsa onu aşağılarda tutarım.
Fakat bu gencin fikirlerini kaçırdığım takdirde ne yüksekte ve ne de aşağılarda onu yakalamaya imkân bulamam7.
D. Sakaldaki Beyaz Kılları Yolmak
İhtiyar görünmekten kaçınarak saç ve sakalındaki beyaz kılları yolmak hususuna gelince, Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) beyaz kılların yolunmasını yasaklayarak şöyle buyurmuştur:
Onlar Mü'minin nurudur. 80
İhtiyar görünmemek için beyaz kılları yolmak, siyahla boyamak ve kınalamak mânâsına gelmektedir.
Oradaki kerahiyyet illeti burada da geçerlidir. Ak kıllar Allah'ın nurudur. Durup duruken onlardan kaçınmak, Allah'ın nurundan kaçmak demektir.
E. Sakalın Hepsini veya Bir Kısmını Yolmak
Hevâ ve hevese uyularak ağarmış kılların tamamını veya bir kısmını yolmak gibi bir hareket hem mekruh, hem de yaradılışı bozmak demektir.
Alt dudağın alt kısmındaki kenarların kıllarını yolmak bid'attır. Bu kısımları yolan bir kimse, âdil halife Ömer b. Abdülaziz'in huzurunda şehadette bulunmuş, fakat bu bid'atı irtikâb ettiğinden ötürü şahidliği reddedilmiştir.
Ömer b. Hattab ve Medine'nin kadısı İbn Ebi Leyla da sakalını yolan bir kimsenin şahidliğini kabul etmemiştir.
Tüysüzlere benzemek için, sakalların ilk çıkışlarında yolunması büyük münkerâttandır. (Ustura veya ilâçlarla sakalın giderilmesi de böyledir. Zebîdî) Çünkü sakal, erkeklerin süsüdür.
Çünkü Allah'ın birtakım melekleri vardır, onlar şöyle yemin ederler: 'Ademoğullarmı sakal ile süsleyen Allah'a yemin ederiz'.
Sakal, yaradılışın tamamlayıcısıdır. Sakalla erkekler, kadınlardan tefrik olunur.
Garîb'ut-Te'vil adlı eserde 'Allah yarattığı şeylerde dilediği kadar ziyade eder. Muhakkak ki Allah herşeye kadirdir' (Fatır/1) ayetinde geçen ziyade kelimesiyle sakalın kastedildiği söylenmiştir.
Ahmed b. Kays'ın arkadaşları, 'Yirmibin dirheme olsa dahi (Köse olan) Ahmed'e bir sakal almayı arzulardık' demişlerdir.
Kadı Şureyh81 'Onbin dirheme olsa dahi kendime bir sakal satın almayı isterdim' demiştir.
Sakal hiç de çirkin değildir ve sakalda şu faydalar vardır: Sakalın yüzü suyu hürmetine kişiye büyüklük, ilim ve vekar gözü ile bakılmaktadır. Meclislerde en başta oturtulur ve bütün gözler kendisine çevrilir. Cemaatin öncüsü olmaktadır. Sakal sayesinde namusu korunur. Çünkü sakalı olan bir insana küfredildiği zaman ancak sakalına küfredilir.
Denilmiştir ki: 'Cennet ehlinin hepsi Hazret-i Mûsa'nın kardeşi Harun (aleyhisselâm) hariç sakalsızdır. O zâtın, faziletine binaen, göbeğine kadar sarkan bir sakalı vardı'.
F. Sakalın Kademeli Olarak Düzeltilmesi
Gösteriş ve kadınlara güzel görünmek maksadıyle sakalını kdemeli şekilde kısaltmak hususuna gelince, Ka'b'ul Ahbar 'Âhir zamanda sakallarını güvercin kuyruğu gibi kısaltan, ayakkabılarının burun kısımlarını orak biçiminde kıvıran bir kavim gelecektir. İşte bu kavmin dinden hiçbir nasibi yoktur' demiştir.
G. Zülüflerle Sakalı Çoğaltmak
Muttaki kimselerin görünüşüne muhalif düştüğünden çene kemiğini geçen yanağın yarısına kadar sarkıtılan zülüfleri uzatıp sakalı büyütmek çok çirkindir.
H Gösteriş İçin Sakalı Taramak
Gösteriş için sakalı taramak veya karışık bırakmak hususunda, Bişr el-Hâfî şöyle buyurmuştur: 'Sakalda iki gizli şirk vardır; a) Gösteriş için taramak, b) Zâhid görünmek için sakalı karışık bırakmak!'
I-İ. Sakalla Kibirlenip, Övünmek
Sakalın siyahına veya beyazına bakarak kibirlenmek ve övümek çok çirkindir. Bu durum bedenin bütün uzuvlarında, hatta ilerideki bahislerde geleceği gibi bütün ahlâk ve fiillerde de kötüdür.
Süs ve temizliğin çeşitleri hususunda belirtmek istediklerimiz bu kadardır. Sahih senedlerle (Hazret-i Aişe, İbn-i Abbâs ve Ebû Hüreyre'den) rivâyet edilen üç hadîs-i şeriften bedenle alâkalı oniki sünnet belli olmuştur.
Beşi baştadır:
1-Saçı iki örgü yapmak,
2-Abdest ve gusülde ağza su vermek (mazmaza) ,
3-Abdest ve gusülde buruna su vermek, (istinşak)
4-Bıyıkların ön kısımlarından kesmek,
5-Misvak kullanmak.
Sözkonusu sünnetlerin üçü de el ve ayaklardadır:
1-Tırnakları kesmek,
2-Parmakların üst kıvrımlarını yıkamak,
3- Parmak uçları ile tırnakların altlarını temizlemek.
Dördü de bedendedir:
1-Koltuk altlarını temizlemek,
2-Kasıklardaki kılları tıraş etmek,
3-Sünne olmak,
4-Su ile istincâ etmek.
Bütün bu sünnetler hakkında çeşitli hadîsler vârid olmuştur. 82
Bu kitabımızın hedefi, sadece dış temizlikten sözetmek olduğu için, bâtınî temizlikleri sözkonusu etmeyip bu kadar izahatla yetiniyoruz.
Fakat muhakkak bilinmesi gereken hususlardan birisi de temizlenmesi vâcib olan bâtınî kirlerin hesapsız derecede çok olduğunu bilmektir.
Bu konunun tafsilâtı; temizlenmesinin yolları ve kalbin onlardan pâk tutulmasının usûlleri Mühlikat bölümünde Allahü teâlâ’nın izniyle gelecektir.
Kitabu Esrar'it-Tahâre (Taharetin Sırları) adlı bölüm, Allah'ın yardımıyla burada sona ermiş bulunmaktadır. Eğer Allah dilerse bu bölümün hemen ardından Namazın Suçları adlı bölüm gelecektir.
Her sıfatında 'bir' olan Allah'a hamd eder ve Allah'ın rahmetinin efendimiz Hazret-i Muhammed'in (sallâllahü aleyhi ve sellem) ve seçilmiş kullarının üzerine olmasını dileriz!
62) Nesâî ve Hâkim
63) Nesâî ve Hâkim, (Câbir'den)
65) Sakif kabilesine mensuptur. Hudeybiye'de bulunmuştur. Küfe valiliği yapmıştır. H. 50 yılında vefat etmiştir.
66) Ebû Dâvûd, Nesâî ve Tirmizî
67) İmâm-ı Ahmed, (Ebû Umâme'den) . Ebû Umâme şöyle anlatır: Allah'ın Rasûlü'neehli kitab'ın sakallarını kısalttıklarını, bıyıklarını ise uzattıklarını söylediğimizde,/Sizler bıyıklarınızı kısaltıp, sakallarınızı uzatmak suretiyle ehli kitâb'a muhalefet ediniz' buyurdu.
Meşhur kavle göre, sakalları kısaltmak, bıyıkları uzatmak ehli kitab'ın değil, mecusîlerin âdetidir. Nitekim İbn Hıbbân sahih bir hadîste İbn Ömer'den şöyle rivâyet etmiştir: Mecusîler bıyıklarını uzatırlar, sakallarını da tras ederler. Sizler de onlara muhalefet ediniz'.
68) Hatib, el Câmî, (Câbir'den zayıf bir senedle) : Tırnaklarınızı kesin. Çünkü şeytan et ile tırnak arasında oynaşıp durur'.
69) Taberânî, (İbn Ömer'den zayıf bir senedle)
70) İmâm-ı Ahmed ve Beyhâki, (Ebû Müleyha b. Usame'den zayıf bir senedle) . Kadınların sünneti sıcak bölgelerde vakîdir.
71) Hâkim ve Beyhakî, (Dahhâk b. Kays'dan) ; Ebû Davud, (Ümmü Atiyye'den) . Her iki rivâyetin senedinde de zaaf vardır.
72) Taberânî, (Vâsıle'den zayıf bir senedle) .
73) İbn Sa'd, Tabakât, (Amr b. el-As'dan münkatı olarak) ; Müslim, (Câbir'den) : 'Bu görünen beyaz kılları boyatın. Fakat siyah boya vurmaktan sakının*. Hazret-i Peygamber bu sözü Mekke fethinde Ebû Kuhafe'nin beyaz saç ve sakalını görünce söylemiştir.
74) Ebû Davud ve Nesâî, (İbn-i Abbâs'dan hanen olarak)
75) Taberânî ve Hâkim, (İbn Ömer'den) . İbn Ebi Hatim hadîsin münker olduğunu söylemiştir.
76) Yahya, aynıcevabında sözlerine şunuda eklemektedir: 'Ben Hazret-i Peygamber tarafından Yemsn'e kadı olarak gönderilen Muaz b. Cebel'den de yaşlıyım*.
Yahya'nın Attab b. Useyd hakkında]:! fikri doğrudur. Çünkü o, yirmi yaşında iken Mekke kadılığına tayin edilmişti. Hazret-i Muaz hakkındaki sözü ise ancak Yahya b. Ebi Said ol-Ensarî ve Mâlik b. Ebi Hâtim'in fikrine göre doğru olabilir. Çünkü bu zatlara göre Muaz b. Cebel 28 yaşında vefat etmiştir. Fakat daha kuvvetli bir rivâyete göre H. 18 yılında vebadan 33 yaşında iken vefat etmiştir.
77 Abdüşşems, Abdimenafın oğludur. Şerefli ve akıllı olduğundan ötürü Velev ki o ols bile denilmiştir. Bu sözü söyleyen Ebû Amir, Basra'da Kurraların imamı idi. Künyesi Zıban (veya Zeban) b. Alâ b. Ammar b. Ayy b. Hâşim b. Hars b. Celheme, b. Hacer b. Muaz b. Mâlik b. Amr b. Teym'dir. H. 164 senesinde vefat etmiştir.
78) İsmi Kisan, künyesi Ebû Bekir'dir. Basra imamlarındandır. H 131 senesinde 63 yaşında iken vefat etmiştir.
79) Künyesi Zeynelâbidin Âli b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Tâlib'dir. Ebû Abdullah Muhammed Bâkır'ın' babasıdır. Oniki imamdım biridir.
80) Ebû Davud, Tirmizî ve Nesâî, (Amr b. Şuayb'dan) ; Nesaî ve İbn Mâce hadîsin hasen olduğunu söylemişlerdir.
81) Künyesi Ebû Ümeyye el-Kindî'dir. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) onu Küfe kadılığına tâyin etmişti. Bir dönem de Basra kadılığında bulunmuştur. H. 78 senesinde vefat etmiştir.
82) Bkz. Buhârî, (İbn-i Abbâs'dan) . 'On şey fıtrattandır: Bıyıkların üstünü kesmek, sakalı salıvermek, misvak kullanmak, buruna su çekmek, tırnakları kesmek, parmak kıvrımlarını temizlemek, koltuk altlarını temizlemek, kasıkları tras etmek ve su ile istincâ etmek*. (Hadisin râvisi Mus'ab onuncusunu unuttuğunu ve fakat ağıza su almak olabileceğini söylemiştir) . Nesâi'ye göre zayıftır. Ebû Dâvûd ile İbn Mâce, Ammar b. Yâsir'den benzerini rivâyet ederek; ağıza su almak, sünnet olmak ve şüpheden korunmak maksadıyla istincadan sonra iç çamaşıra su serpmek hususlarını zikretmişlerdir.