İHYÂ-İ ULÛMİ'D-DÎN | ÜLFET, KARDEŞLİK VE SOHBET 2

 Giriş

 

15-3

Müslümanın Hakları

Bu haklar şunlardır: Ona rastladığın zaman selâm vermelisinSeni çağırdığı zaman cevap vermeli; aksırdığı zaman da teşmit (dua) etmelisinHastalandığında ziyaret etmeli, öldüğünde de ce naze merasiminde hazır bulunmalısınGıyabında hakkını gözetmelisinKendi nefsin için sevdiklerini onun için de sevmeli ve kendi nefsin için istemediğini onun için de istememelisinBütün bu durumlar hakkında birçok rivâyet varid olmuştur

Enes, Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet eder:

Şu dört şey müslümanların senin üzerindeki haklarındandır:

1İyilerine yardım etmen,

2Günahkârları için af dilemen,

3Yoldan çıkanlarına dua etmen,

4Tevbe edenlerini sevmen112

İbn-i Abbâs 'Kendi aralarında merhametlidirler' (Fetih/29) aye tinin yorumunda şöyle demiştir: "Onların salihleri, tâlihlerine (sapıklarına) ; tâlihleri (sapıkları) de salihlerine dua ederSapık bir kimse Ümmet-i Muhammed'in salihlerinden birine baktığı zaman şöyle der: 'Ey Allahım! Bu kulun için ayırdığın hayırları kendisi için bereketli kıl! Onu bu hayırlar üzerinde sabit kılıp bizim de ondan yararlanmamızı nasip eyle'Sâlih kul da sapık kula baktığı zaman şöyle dua eder: 'Ey Allahım! Bu kulunu hidayet eyleOnun tevbesini kabul edip hatalarını affeyle!"

Müslümanın müslüman üzerindeki hakları şunlardır:

1Kendi nefsi için sevdiğini Mü'minler için de sevmeli, kendisi için hor gördüğünü onlar için de hor görmelidir.

Nitekim Numan bBeşir, Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet eder:

Müzminlerin birbirini sevip yekdiğerine merhamet etmeleri; tıpkı herhangi bir azası acıdığında diğer azalarının birbirini o elem ve uykusuzluğa ortak olmaya davet ettikleri; yani elemin bütün azalarına sirayet ettiği bir vücuda benzerler113

Ebû Musa el-Eş'ârî, Hazret-i Peygamberden şu hadîsi rivâyet eder:

Mü'minler bir binanın tuğlaları gibi olup birbirlerini takviye ederler114

2Ne fiili ve ne de sözüyle hiçbir müslümana eziyet vermemelidirNitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların selâmette kaldığı kimsedir115

Eğer buna (iyilik yapmaya) gücün yetmiyorsa hiç olmazsa insanları şerden uzaklaştır; çünkü insanları şerden uzaklaştırman da kendi nefsin için vermiş olduğun bir sa dakadır116

Müslümanların en faziletlisi, onların (müslümanlarm) elinden ve dilinden selâmette kaldığı kimsedir117

Hazret-i Peygamber bir gün sahabîlerine şöyle sorar:

- Müslümanın kim olduğunu biliyor musunuz?

- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.

- Müslüman, elinden ve dilinden müslümanların selamette kaldığı kimsedir.

Bu kez sahabiler şöyle sordular:

- Peki Mü'min kimdir?

- Mü'min: mü'minlerin, nefisleri ve malları hakkında kendisinden emin oldukları kimsedir.

- O halde muhacir kimdir?

- Muhacir, kötülüğü bırakıp ondan sakınan kimsedirBu sırada bir kişi şöyle sorar:

- Ya Rasûlallah! İslâm nedir?

Hazret-i Peygamber de cevap olarak şöyle buyurur:

Kalbinin Allah'a teslim olması, müslümanların elinden ve dilinden selâmet bulmasıdır118

Mücâhid şöyle diyor: 'Cehennemliklere uyuz hastalığı musallat edilirBöylece vücutlarını, kemikleri derilerinden görünecek kadar kaşırlarO zaman şöyle çağrılır:

- Bu durum size eziyet veriyor mu?

- Evet veriyor.

- Bu ceza, dünyada Mü'minlere yapmış olduğunuz eziyetin karşılığıdır.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Yol ortasında biterek müslümanlara eziyet veren bir ağacı kesip kenara attığından dolayı cennette istediği şekilde dolaşan bir kişiyi gördüm119

'

Ya Rasûlallah! Bana, faydalanabileceğim birşey öğret!' diyen bir kimseye Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Yollardan, müslümanlara eziyet verecek şeyleri uzaklaştır!120

Kim yollardan, müslümanlara eziyet veren birşeyi uzaklaştırırsa Allahü teâlâ ona bir hasene yazarAllahü teâlâ yazdığı hasene ile o kişiye cenneti vacib kılar121

Bir müslümanın müslüman kardeşine, eziyet veren bir bakışla bakıp işaret etmesi helâl değildir122

Hiçbir müslümanın diğer bir müslüman! korkutması helâl değildir.

Allahü teâlâ, Mü'minlere yapılan eziyeti kerih görür123

Rebî bHaysem şöyle buyurmuştur: İnsanlar iki kısımdır:a) Bir kısmı Mü'mindir, ona eziyet etme! b) Bir kısmı da cahildir; bunlarla da cahillik yapma'.

3Her müslümana karşı tevazu göstermek ve hiçbir müslü mana karşı kibir ve gurura kapılmamalıdırÇünkü Allahü teâlâ böbürlenip kibirlenen kimseleri sevmez.

Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allahü teâlâ bana 'mütevâzi olmanızı ve tevâzuunuzun, sizi birbirinize karşı gururlanmayacak dereceye getirmesini' vahyetti124

Eğer başkası kendisine karşı kibirlilik taslarsa, ona da tahammül göstermelidirÇünkü Allahü teâlâ elçisine hitaben şöyle buyurmaktadır:

Sen bağışlama yolunu tut! İyiliği emret ve cahillerden yüz çevir! (A'raf/199)

İbn Ebî Evfa'dan125 şöyle rivâyet olunmuştur: Hazret-i Peygamber her müslümana karşı tevazu gösterir; dul kadınlarla ve fakir insanlarla yürüyüp onların ihtiyaçlarını gidermekten kaçınmazdı126

4Halkın birbirleri aleyhindeki propagandalarına kulak vermemeli ve söz getirip götürmemelidir

Nitekim Hazret-i Peygamberşöyle buyurmuştur:

Kovuculuk yapan kimse cennete giremez127

Halil bAhmed128 şöyle buyurmuştur: 'Başkasının sözünü sana getiren kimse, muhakkak senin sözünü de başkasına götürürBaşkasının haberini sana söyleyen bir kimse, senin haberini de başkasına ulaştırır'.

5Tanıdık bir kimseyle üç günden fazla küs kalmamalıdırÇünkü Ebû Eyyûb el-Ensârî Rasûlüllah'tan şu hadîsi rivâyet eder:

Hiçbir müslümaııa, müslüman kardeşini üç günden fazla terketmesi, bir araya geldikleri zaman da yüzünü başka ta rafa çevirmesi helâl değildirBunların hayırlısı selâmı önce verendir129

Kim bir müslümanın hatasını affederse Allahü teâlâ da kıyâmet gününde onu affeder130

İkrime şöyle demiştir: "Allahü teâlâ Hazret-i Yakut'un oğlu Yûsuf a şöyle buyurmuştur: Kardeşlerini affettiğin için senin zik rini dünya ve âhirette yücelttim".

Hazret-i Âişe validemiz şöyle buyurmuştur: 'Hazret-i Peygamber, hiçbir zaman kendi nefsi için intikam almamıştırO ancak Allah'ın ya sak ve haram ilân ettiği şeyler yapıldığında Allah için intikam alırdı'.

İbn-i Abbâs (radıyallahü anh) Allahü teâlâ, kendisine karşı yapılan bir zulmü affeden kimsenin izzetini artırır' buyurmuştur.

Hazret-i Peygamber bir hadîsinde şöyle buyurmuştur:

Hiçbir mal sadakadan dolayı eksilmezHiç kimse yoktur ki, Allahü teâlâ onu başkasını affettiğinden dolayı izzet ve şeref yönünden yüceltmesinAllahü teâlâ kendisi için tevâzu gös teren kimseleri yüceltir131

6Ayırım yapmaksızın müslümanlardan kime yapabiliyorsa elden geldiğince yardım etmeli; yakınlarıyla yakını olmayanlar arasında fark gözetmemelidirNitekim Ali Zeynelâbidîn, babası Hazret-i Hüseyin'den, o da babası Hazret-i Ali'den, Hazret-i Ali de Hazret-i Hüseyin'in dedesi Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmiştir:

Ehil olan ya da olmayan herkese iyilik et! Eğer iyiliğin ehline isabet ederse zaten o iyiliğine ehildirEğer ehline isabet et mezse, o zaman sen iyiliğin ehli olursun132

Hazret-i Hüseyin, Hazret-i Peygamber'den şöyle rivâyet etmektedir:

Dinden sonra aklın başı, halka sevilmek ve iyi kötü herkese iyilik yapmaktır133

Ebû Hüreyre şöyle anlatır: 'Hazret-i Peygamber bir kimsenin elini tutup sıktığı zaman, karşısındaki kişi elini çekmedikçe, onun elini bırakmazdıHazret-i Peygamberin dizini, yanında oturanın dizinden daha ileride göremezdinizHazret-i Peygamber kim olursa olsun ken disiyle konuşan bir kimseye yönelir ve o kimse konuşmasını bitir medikçe de yüzünü başka bir tarafa çevirmezdi'.

7İznini almaksızın hiçbir müslümanın evine ve ikamet gâhına girmemelidir. Üç defa izin istenmeli; eğer müsaade edilmezse ısrar etmeksizin dönüp gidilmelidir.

Nitekim Ebû Hüreyre Hazret-i Peygamberin şöyle söylediğini rivâyet ediyor:

İzin talebi üçtür: Birinci defasında susarlarİkincisinde içe riyi düzenlerlerÜçüncüsünde de ya içeri girmeye izin verirler ya da geri çevirirler134

8Bütün müslümanlara karşı güzel ahlâklı olmalı ve onlara derecelerine göre muamele etmelidir: Çünkü cahil bir kimseyi ilimle, ümmî bir kimseyi fıkıhla ve âciz bir kimseyi de fesâhat ve belâğatla karşılamak hem karşılayana hem de karşılanana eziyet verir.

9İhtiyarlara hürmet, çocuklara da şefkat ve merhamet göstermelidirCâbir Hazret-i Peygamberin şöyle söylediğini rivâyet etmektedir:

Büyüklerimize hürmet etmeyen ve küçüklerimize merha met ve şefkât göstermeyen bizden değildir135

Saçı-sakalı ağarmış müslümanlara ikramda bulunmak Allahü teâlâ'nın iclâl ve tâzmindendir136

İhtiyarların huzurunda, izinleri olmaksızın fuzulî konuşma mak da onlara karşı gösterilecek hürmete dâhildirCâbir şöyle anlatıyor: Cüheyne kabilesinden bir heyet Hazret-i Peygamberin huzuruna geldiğinde içlerinden bir genç konuşmak üzere ayağa kalktıBunun üzerine Hazret-i Peygamber o gence şöyle hitab etti:

Sen sus! Yaşlınız nerede? (O konuşsun!) 137 Hazret-i Peygamber bir hadîslerinde şöyle buyurur:

Bir ihtiyara hürmet gösteren hiçbir genç yoktur ki ihti yarın yaşma geldiğinde Allahü teâlâ da ona, kendisine hür met eden bir kimseyi müsahhar kılmasın138

Hazret-i Peygamberin bu mübarek sözü, ihtiyarlara hürmet göste ren kimselerin uzun ömürlü olacaklarına dair bir müjdedirBu bakımdan bu ince ve hassas noktaya dikkat edilmelidirO halde ih tiyarlara, ancak Allahü teâlâ'nın kendilerine uzun ömür verdiği kimseler hürmet gösterir! Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Çocuk anne ve babasına öfkelenip onlardan nefret etme dikçe, yağmur azalmadıkça, leîmlik (kötülükler) çoğal madıkça, (şeref yeryüzünden silinmedikçe) , küçükler büyüklere hücum edip hürmetsizlik etmedikçe ve kötüler iyilere saldırmadıkça kıyâmet kopmaz139

Çocuklara iltifatta bulunmak, Hazret-i Peygamber'in âdetlerinden idiHazret-i Peygamber bir yolculuktan döndüğünde bineğini kendisini karşılamaya gelen çocukların yanında durdurur ve sonra da ço cukların kaldırılıp bineğinin üzerine konulmasını emrederdiBöylece kimisini önüne, kimisini de terkisine bindirirdiAshâbına da çocukları bindirmelerini emrederdiÇocuklar bilâhare bu ha reketten dolayı birbirlerine karşı övünürlerdiBir diğerine 'Hazret-i Peygamber beni önüne, seni ise terkisine aldı'; bir başkası da arkadaşına 'Hazret-i Peygamber ashâbına seni terkilerine almalarını em retti (beni ise kendi bineğine aldı) ' derdi.

Hazret-i Peygambere, dua etmesi ve İsim vermesi için zaman zaman mini mini yavrular getirirlerdiHazret-i Peygamber bu çocukları kucağına alırdı; bazen de çocuk üzerine çiş ederdiOrada bulunanlardan bazıları bu durumu gördüklerinde onu azarlamak babından 'yapma!' diye bağırırdıBöyle, bir durumda Hazret-i Peygamber şöyle derdi:

Çocuğun çişini yarıda bıraktırmayın!140

Böylece Hazret-i Peygamber, çişini tam manâsıyla yapıp rahatlayıncaya kadar çocuğa dokunmadı. Sonra dua ederek ona güzel bir isim verdi ve çocuğun çişinden rahatsız olduğunu hissetmesinler diye aile efradının onunla mesrur olacaklarını söyledi. . . Onlar gittikten sonra elbisesini yıkadı.

10Bütün insanlara karşı güleryüzlü ve yumuşak olmalıdırHazret-i Peygamber bir gün şöyle sordu:

- Bilir misiniz, ateş kimlere haram kılınmıştır?

- Allah ve Rasülü daha iyi bilir.

- Ateş, yumuşak, kolaylık gösteren ve cana yakın kimselere haram kılınmıştır141

Ebû Hüreyre Hazret-i Peygamberin şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor:

Muhakkak ki, Allahü teâlâ, yumuşak ve güler yüzlü kimseleri sever142

Hazret-i Peygamber 'Ey Allah'la Rasûlü! Bana, beni cennete dahil edecek bir âmel öğret!' diyen birine şöyle buyurmuştur:

Selâmı yaymak ve güzel konuşmak Allah'ın mağfiretine ve sile olan hareketlerdendir143

İbn Ömer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: İyilik kolay bir şeydir; güleryüzlülük ve yumuşak konuşmadır'.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir hurma yarısıyla da olsa ateşten korununuzBunu bula mayanlar da güzel bir kelimeyle korunsun144

Cennette, içi dışından, dışı da içinden görülebilen saraylar vardır.

Hazret-i Peygamber'in bu sözlerini duyan bir bedevî 'Ya Râsûlallah! O saraylar kimler içindir?' diye sorduHazret-i Peygamberde şöyle ce vap verdi.

Bu saraylar; güzel konuşan, yemek yediren, halkın uykuda olduğu bir sırada, geceleyin kalkıp namaz kılan kimse içindir145

Muaz b. Cebel şöyle diyor: Hazret-i Peygamber bana şunları söyledi:

Sana Allah'ın takvâsını, doğru konuşmayı, ahde vefayı, emaneti edâ edip hıyâneti terketmeyi, komşu haklarını gö zetmeyi, yetime rahmet ve şefkat göstermeyi, yumuşak konuşmayı, selâmı yaymayı ve alçak gönüllü olmayı tavsiye ediyorum146

Enes şöyle anlatıyor: Bir gün bir kadın Hazret-i Peygamber'e gelerek 'Ya Rasûlüllah! Senden bir isteğim var' dediO sırada Hazret-i Peygamber'in yanında ashahdarı birçok kimse bulunuyordu.

Buna rağmen Hazret-i Peygamber kadına şöyle dedi:

Çarşının hangi tarafında oturursan otur; yanına oturarak seni dinlerim!

Kadın bir yere oturduHazret-i Peygamber de onun yanına oturarak isteğini yerine getirinceye kadar onu dinledi147

Vehb b. Münebbih şöyle der: İsrâiloğulları'ndan bir kişi yetmiş sene oruç tuttuHaftada bir defa iftar ediyorduBu arada da devamlı olarak Allahü teâlâ'dan şeytanın insanları nasıl dalâlete gö türdüğünü göstermesini talep ediyorduUzun zaman ısrarına rağmen duası kabul olunmayınca şöyle dedi: 'Eğer ben bütün bu müddet zarfında, rabbime karşı işlemiş olduğum günah ve hatalarımı bilip bunların affedilmesini dileseydim çok daha hayırlı olurdu'.

Bunun üzerine Allahü teâlâ, kendisine bir melek gönderdiBu melek ona şöyle hitab etti: "Beni sana Allahü teâlâ gönderdiO sana şöyle buyuruyor: 'Söylemiş olduğun şu söz benim nezdimde senin yetmiş senelik ibadetinden daha hayırlıdır'Böylece Allahü teâlâ senin basiretini açmıştırArtık istediğini görebilirsin"Bunun üzerine adam etrafına baktı ve İblisin askerlerinin yeryüzünü işgal etmiş olduklarını gördüÖyle ki şeytanlar her insanın et rafını aç kurtlar gibi sarmışlardıBunun üzerine hayretler içeri sinde şöyle haykırdı:

- Ey rabbim! Bunlardan kim kurtulabilir?

- Muttaki ve yumuşak huylu kimse kurtulabilir!

11Söz verildiğinde mutlaka yerine getirmelidirNitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Va'd bağışlamaktır148

İnsanoğlunun, bağışladığı ve hibe ettiği birşeyi geri alması uy gun olmadığı gibi va'dinden caymasıda uygun değildir.

Va'd borçtur149 Yani borç gibidir; mutlaka yerine getirmek gerekir.

Münafıkta şu üç haslet bulunur: Konuştuğu zaman yalan söyler; verdiği sözde durmaz; kendisine güvenildiği zaman hainlik yapar160

Üç haslet vardır ki kimde bulunursa, oruç tutup namaz kılsa dahi o kimse münâfıktır

Hazret-i Peygamber devamla bir önceki hadîsteki üç hasleti söylemiştir.

12Halka karşı insaflı davranmalı ve onlara, kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa öyle davranmalıdır.

Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Şu üç haslet bulunmadıkça kişi îmanın kemâline eremez: Fakirlikte (fakirliğe rağmen) Allah yolunda infakta bulun mak, insaflı olmak ve selâmı yaymak151

Kim ateşten uzaklaşıp cennete girmek istiyorsa, ölüm ken disini, Allahtan başka mâbud olmadığına, Muhammed'in de O'nun Rasûlü olduğuna şahidlik ettiği halde bulsun ve halka, ancak kendisine yapıldığında hoşlanacağı şekilde muamele etsin152

Ey Ebu'd Derda! Komşularına karşı iyi komşuluk yap ki (tam mânâsıyla) Mü'min olasınKendi nefsin için sevdiğini halk için de sevki (tam manâsıyla) müslüman olasın153

Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: Allahü teâlâ Hazret-i Âdem'e dört has let vahyederek şöyle buyurmuştur:

Ey Adem! Senin ve evladın için emrin özü bu dört haslettedirBunlardan biri sadece benim; biri de sadece senin içindirKalan ikisinden biri benimle senin aranda, diğeri de se ninle halk arasındadırBenim için olan haslet; hiçbirşeyi or tak koşmaksızın bana ibadet etmendirSadece senin için olan haslet; amelindir ki kendisine muhtaç olduğun bir zamanda seni onunla mükâfatlandırırımBenimle arandaki haslet; senin bana dua etmen ve benim de o duayı kabul et memdirSeninle insanlar arasındaki haslete gelince; bu, onlarla sana yapılmasını istediğin şekilde arkadaşlık yapmandır.

Hazret-i Mûsa (aleyhisselâm) Allahü teâlâ'ya şöyle sorar: Ya rabbî! Kullarının hangisi daha âdildir? -İnsaflı olanı. . .

13Giyim-kuşamı derecesinin yüksekliğine delâlet eden kimselere daha fazla hürmet göstermeli, bu bakımdan herkese derece sine göre muamele etmelidir.

Rivâyet ediliyor ki Âişe validemiz bir yolculuk esnasında bir yerde konaklayarak yemek hazırlatır, O sırada bir dilenci gelir ve Allah rızası için birşeyler isterÂişe validemiz 'Şu fakire bir ekmek veriniz!' diye emrederDaha sonra oradan bineğinin sırtında bir kişi geçerÂişe validemiz bu kez 'Şu kişiyi yemeğe dâvet edi niz!' buyururBunun üzerine (itiraz kabilinden) 'Bu nasıl olur? Fakire bir ekmek veriyor, şu zengin kişiyi ise sofraya dâvet ediyor sun!' denilirHazret-i Âişe buna şöyle cevap verir: Allahü teâlâ, insanları çeşitli mertebelerde yaratmıştırBizim de onlara mertebele rine göre muamele etmemiz gerekirŞu fakir bir ekmeğe razı olur, fakat giyim-kuşamına rağmen zengin kişiye bir ekmek vermemiz çirkin kaçar'.

Rivâyet ediliyor ki, Hazret-i Peygamber evlerinden birine girmiştiArkasından ashâb-ı kirâm da girip evi tıklım tıklım doldurdularSon olarak Cüreyr bAbdullah el-Becelî geldi ve oturacak bir yer bulamadığı için de eşiğin üzerine oturduBunu gören Hazret-i Peygamber, abasını katlayıp Cüreyr'e attı ve 'Şu abanın üzerine otur!' buyurduBunun üzerine Cüreyr Hazret-i Peygamberin abasını yerden alıp yüzüne gözüne sürerek öptü, hem de ağladı. Sonra abayı tekrar katladı ve Hazret-i Peygamberin yanına bırakarak 'Ben senin elbisen üzerine oturamamBana ikram ettiğin gibi Allahü teâlâ da sana ikram etsin' dedi, O zaman Hazret-i Peygamber sahabîlerine dönerek şöyle buyurdu: 'Ey ashâbım! Size herhangi bir kav min kerîmi ve başı geldiği zaman ona ikramda bulununuz!'154

Eski dostlara da ikramda bulunulmalıdırHazret-i Peygamber yanma gelen süt annesini 'merhaba anneciğim!' diye karşıladı ve onu yere serdiği abasının üzerine oturtarak 'Buyur dileğini söyle! Kabul olunacak ve istediğin sana verilecektir' dediSüt annesi 'Ben (esir düşen) kavmimi istiyorum' dediğinde de 'Benim hakkım ve Hâşimoğullarının hakkı senindir' buyurduBunun üzerine halk ayağa kalkarak 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim haklarımız da onun dur' dedilerHazret-i Peygamber ona ayrıca bir hizmetçi ile Huneyn muharebesinde payına düşen şeyleri verdiBilâhare bu paylar Hazret-i Osman'a yüzbin dirhem karşılığında satıldı155

Hazret-i Peygamber, meclisine gelip de oturacak yer bulamayan kimseye, üzerinde oturmakta olduğu minderi verir ve gelen kişi onun üzerine oturmak istemediğinde de oturuncaya kadar ısrar ederdi.

14Elden geldiğince müslümanların arasını bulmaya çalışmak: Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

- Size, derece bakımından namaz, oruç ve sadakadan daha faziletlisini haber vereyim mi?

-Evet!

(Bu faziletli amel) , müslümanların arasını bulup ıslah etmektirMüslümanların arasının bozukluğu ise sıyrılıpatılması gereken bir durumdur156

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sadakaların en faziletlisi müslümanların arasını bul maktır157

Hazret-i Enes şöyle anlatır:

Hazret-i Peygamber birgün sahabîleriyle birlikte otururken bir ara ön dişleri görünecek derecede gülümsediBunun üze rine Hazret-i Ömer 'Anam-babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasûlü! Niçin güldünüz?' diye sorduHazret-i Peygamber şöyle buyurdu: "Ümmetimden iki kişi, izzet ve azamet sahibi olan Allahü teâlâ'nın huzuruna çıkıp diz çökerek otururlarBirisi Ya rabbî! Şu adamdan intikamımı al!' derBunun üzerine Allahü teâlâ, karşıdaki kişiye 'Kardeşinden zulmen aldığın şeyleri kendisine geri ver!' buyururO kişi şöyle der:

- Ya rabbi! Sen de biliyorsun ki hasene ve hayırlarımdan, verecek hiçbir şeyim kalmadı.

Allahü teâlâ bu kez şikayetçiye şöyle buyurur;

- Kardeşin hakkında ne düşünüyorsun? Gördüğün gibi hasenelerinden hiçbir şey kalmamış.

- O halde günahlarımın bir kısmını yüklensin.

Bunları söyledikten sonra Hazret-i Peygamberin gözleri doldu ve ağlayarak şöyle devam etti: 'O gün, muhakkak ki büyük bir gündür, İnsanlar o günde günahlarını başkalarının yük lenmesine muhtaç olurlar'Devamla şunları söyledi: "Allahü teâlâ şikayetçiye 'Başını kaldır da cennete bak!" buyururŞikayetçi bu ilâhî emir üzerine başını kaldırıp bakar ve şöyle der:

- Ya rabbî! Orada gümüşten şehirler, incilerle tezyin edilmiş altından saraylar görmekteyimAcaba bunlar hangi peygamberin veya sıddîkin ya da şehidin olacaktır?

- Bunlar, bedelini kira verirse onun olacaktır.

- Ya rabb'el-âlemîn! Bunların bedelini vermeye kimin gücü yetebilir?

- Senin gücün yeter.

- Ya rabb'el-âlemîn! Bunlara ne ile sahip olabilirim?

- Kardeşini affetmenle.

- Ya rabbî! O halde onu affettim.

- Kardeşinin elinden tutarak cennete birlikte girin!"158

Hazret-i Peygamber sözlerini şöyle sürdürdü: 'Allah'tan korkunuz ve aranızı düzeltip ıslah ediniz! Çünkü (görüldüğü gibi) Allahü teâlâ kıyâmet gününde aracı olarak müzminleri barıştıracaktır'159

Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

İki müslümanın arasını bulmaya çalışan kimse hayırlı şeyler söylediği takdirde yalancı değildir160

Bu hadîs-i şerîf insanların arasını bulmanın farz olduğuna de lâlet eder; çünkü yalanı terketmek farzdırFarz ancak kendisinden daha kuvvetli bir farz ile düşebilirNitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Yalanın tamamı yalancının defterine yazılır; ancak savaş halinde söylenenler müstesnadır; çünkü harp hiledirAynı şekilde iki müslümanın arasını bulmak ve hanımını razı etmek için (meşrû bir işte) söylenenler de müstesnadır161

15Bütün müslümanların ayıplarını örtmelidirNitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kim bir müslümanın ayıbını örterse Allahü teâlâ da dünya ve âhirette onun ayıbını örter162

Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir kimsenin ayıbını örten hiçbir kul yoktur ki, Allahü teâlâ da kıyâmet gününde onun ayıplarını örtmesin163

Ebû Said el-Hudrî (radıyallahü anh) ,Hazret-i Peygamber'in şöyle söylediğini nakleder:

Bir kardeşinin kusurunu görüp de örten bir Mü'min Allah'ın cennetine girer164

Hazret-i Peygamber kendisine, işlediği günahı haber veren Maiz bMâlik'e şöyle demiştir:

Bunu örtmüş olsaydın senin için daha hayırlı olurdu165

Buna göre müslümanın kendi ayıbını da örtmesi gerekir; çünkü üzerinde diğer müslümanların hakkı olduğu gibi kendi nefsinin de hakkı vardırHazret-i Ebû Bekir Sıddîk şöyle buyurmaktadır: 'Eğer şarap içen ya da hırsızlık yapan birisine rastlasam Allahü teâlâ’nın onun ayıbını örtmesini isterim'.

Hazret-i Ömer bir gece Medine-i Münevvere sokaklarında emniyet ve âsâyiş maksadıyla geziyorduBu sırada zina eden bir erkekle bir kadına rastladıSabahleyin ashâb-ı kirâma 'Acaba bir İmâm (devlet başkanı) zinâ eden bir erkek ile bir kadın görse ve buna da yanarak da onlara had (ceza) tatbik etse bu konuda ne dersiniz?' dediBunun üzerine ashâb-ı kirâm İmâm sensin (istediğini yap) ' dedilerHazret-i Ali ise buna karşı çıkarak 'Sen böyle bir yetkiye sahip değilsinBöyle bir cezayı tatbik ettiğin takdirde cezalandırılman gerekir; çünkü Allahü teâlâ bu hâdisede dört şahid getirilmesini emretmiştir' dediHazret-i Ömer bilâhare bu durumu ashâba bir kere daha sorduAshâb-ı kirâm daha önce vermiş oldukları cevabı tek rarladılar; Hazret-i Ali de önceki görüşünde ısrar etti.

Bu durum gösteriyor ki Hazret-i Ömer, devlet başkanının böyle bir durumda Allah'ın belirttiği cezaları tatbik etmeye yetkili olup ol madığı hususunda mütereddid idiBunun için de meseleyi onlara haber vermek amacıyla değil, aksine görüşlerini öğrenmek amacıyla arzetmiştir; çünkü o böyle bir yetkiye sahip olmayıp zina iftirası atmış (kâzif) olmaktan korkuyorduHazret-i Ali'nin görüşü de devlet başkanının böyle bir yetkiye sahip olmadığı yönündeydiBu hâdise fuhşiyatın örtülmesinin şeriatın isteği olduğuna en büyük delildirÇünkü fuhşiyatın en çirkini zinadırZinanın ifşası da erkeğin uzvunu kadının uzvunda; kılıcı kınında, sürme aletini sürmedanlıkta gördükleri gibi gören dört adil şahide bağlanmıştırBu ise âdeta imkansız bir hâdisedirKadı bunu kesinlikle bilse dahi keşfetmeye yetkili değildirFuhşiyat kapısının ka patılmasındaki hikmeti dikkatlice düşün! Şöyle ki, Allahü teâlâ bu hususta, cezaların en büyüğü olan recmi (taşla öldürmeyi) farz kılmıştır. Sonra Allahü teâlâ’nın âsi kullarının üzerine gerdiği ör tünün delinmezliğine bakî Onu, keşfetme yolunu daraltmak sure tiyle nasıl örtmüştür? Buna dikkat et! Bu bakımdan gizlilerin açığa vurulduğu ve kalplerin delindiği günde Allahü teâlâ'nın bu lütuf ve kereminden mahrum olmamayı ümit ederiz.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allahü teâlâ bu dünyada herhangi bir kulunun ayıbını örtmüşse o ayıbı âhirette teşhir etmemesi keremine daha lâyıktırEğer dünyada bu ayıbı göstermişse, âhirette ikinci bir defa teşhir etmesi şânına daha çok yakışır166

Abdurrahman bAvf şöyle anlatıyor: Bir gece Hazret-i Ömer'le bir likte Medine sokaklarında dolaşıyordukBir ara gözümüze bir ışık iliştiOraya doğru yürüdüğümüzde bunun bir evin penceresinden geldiğini gördükİçeriden bağrışmalar ve birtakım gürültüler ge liyorduBunun üzerine Hazret-i Ömer elimden tutarak şöyle dedi:

- Bu ev kimindir biliyor musun?

- Hayır bilmiyorum.

- Bu ev Rabia bÜmeyye bHalefin evidirOnlar şu anda içki içiyorlarBu konuda ne dersin? (Ne yapalım) ?

- Ya emîr'el-Mü'minîn! Bence biz, Allahü teâlâ'nın yasaklamış olduğu bir fiili yapmak üzereyizÇünkü Allahü teâlâ 'Sakın tecessüs etmeyiniz (gizli hâlleri araştırmayınız!) ' (Hucurat/12) buyurmaktadır.

Bunun üzerine Hazret-i Ömer gerisin geriye döndü ve onları olduğu gibi bıraktıOnun bu hareketi, kulların ayıbının örtülmesinin farz olduğuna ve başkasının kusurunu aramanın yasak olup terkedil mesi gerektiğine delâlet eder.

Nitekim Hazret-i Peygamber, Muaviye bEbi Süfyân'a şöyle buyurmuştur:

Eğer halkın kusurlarını araştırırsan onları ifsad edersin veya ifsadlarma sebep olursun'107

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Ey lisanlarıyla îman edip de kalplerine îman girmeyenler! Sakın müslümanların gıybetini yapıp kusurlarını araştırmayın; çünkü kim müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa Allahü teâlâ da onun kusurunu araştırırAllahü teâlâ da kimin kusurunu araştırırsa, onu evinin içinde dahi olsa rezil eder168

Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk şöyle buyurmuştur: 'Eğer herhangi bir kimseyi Allah'ın yasaklarından birini işlerken görürsem, onu tutmadığım gibi bu konuda bana yardımcı olması için de hiç kim seyi çağırmam'.

Seleften biri şöyle anlatır: Abdullah bMes'ud'un yanında otu ruyordumO sırada bir kişi adamın birini çekerek getirdi ve Abdullah bMes'ud'a onun sarhoş olduğunu söylediİbn Mes'ûd getirilen adamın ağzının koklanmasmı istediKalkıp ağzını kok ladılarGerçekten sarhoştuİbn Mes'ûd kendisine gelinceye kadar onu hapsetti. Sonra bir sopa istediOnun budaklarını yonttuktan sonra da haddi tatbik edecek olan kişiye 'Vur ve elini kaldırHer âzasının hakkını ver' dediBöylece üzerinde bir aba ve yünden yapılmış bir elbise olduğu halde ona ceza tatbik edildiBundan sonra İbn Mes'ûd onu getiren zata 'Sen bu adamın nesi oluyor sun?' diye sorduO da 'Amcasıyım' dediBunun üzerine İbn Mes'ûd şunları söyledi: "Sen yeğenini güzel bir şekilde yetiştirmediğin gibi onun ayıbını da örtmedinİmamın (kadı, dev let başkanı) ise kendisine aksettirilen suçların cezasını tatbik et mesi gerekirEğer böyle olmasaydı tatbik etmezdim; çünkü Allahü teâlâ affedicidir ve affedenleri de sever'Bağışlasınlar! Hoş gör sünler! Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?" (Nur/22) Sonra şöyle dedi:

Ben uygulanan ilk el kesme cezasını hatırlıyorumHazret-i Peygambere bir hırsız getirilmiş; o da onun elini kestirmiştiBunu yaptıktan sonra mübarek yüzünün değişmiş olduğu görüldüBunun üzerine ashâb-ı kirâm 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bu olaya çok üzülmüş görünüyorsunuz?' dedilerHazret-i Peygamber 'Nasıl üzülmeyeyim! Sakın kardeşleriniz aleyhinde şeytana yardımcı olmayınız' buyurduAshâb-ı ki râm bu kez 'O halde neden onu affetmedin?' diye sordularHazret-i Peygamber şöyle buyurdu: 'Sultanın, kendisine aksettiri len suçların cezasını tatbik etmesi gerekir. (Fakat) Allahü teâlâ affedicidir ve affı sever'. Sonra da Nûr sûresinin 22ayetini sonuna kadar okudu109

Diğer bir rivâyette de 'Hazret-i Peygamberin mübarek yüzü o kadar solmuştu ki sanki kül serpilmişti' denilmektedir.

Hazret-i Ömer, bir gece Medine-i Münevvere sokaklarında gezi yorduBir evin içinde bir erkeğin şarkı söylediğini işittiDuvarı aşıp içeri girdiğinde, yanında bir kadın ile şarap bulunan bir erkek gördüBunun üzerine şöyle haykırdı:

- Ey Allah'ın düşmanı! Kendisine isyan ettiğin halde Allah'ın seni örteceğini mi sandın?

- Ya emîr'el-Mü'minîn! Acele etme! Sen de âsisinHem Allah'a karşı ben bir kere isyan ettimse, sen üç kere isyan ettinŞöyle ki Allahü teâlâ 'Sakın tecessüs etmeyiniz' (Hucurat/12) dediği halde sen tecessüs ettinO, ' (Câhiliyye devrinde yapıldığı gibi) evlere arkalarından girmeniz iyilik değildirLâkin iyilik ve hayır, haramlardan sakınanın iyiliğidir' (Bakara/189) demiştirOysa sen içeriye duvardan tırmanarak girdinYine Allah 'Ey îman edenler! Kendi ev ve odalarınızdan başka evlere, izin alıp sahiplerine selâm vermeden girmeyinBu sizin için daha hayırlıdırUmulur ki, düşünür, hikmetini anlarsınız' (Nûr/27) buyurduğu halde sen izin almaksızın ve selâm vermeksizin içeri daldın.

Eğer seni affedersem nasıl bir hayır yaparsın?

- Ya emîr'el-Mü'minîn! Allah'a yemin ederim ki eğer beni affedersen bundan böyle bu işi yapmamaya söz veriyorumBunun üzerine Hazret-i Ömer adamı öylece bırakıp çıktı.

damın birisi Abdullah b. Ömer'e 'Ya Ebû Abdurrahmân! Hazret-i Peygamber kıyâmet günündeki necvâ (gizli soruşturma) hakkında ne söyledi?' diye sorduİbn Ömer de Hazret-i Peygamberin bu konuda şöyle buyurduğunu söyledi:

Allahü teâlâ Mü'min kuluna yaklaşırOnu himayesine alıp halkın gözünden gizleyerek kendisine 'Şu günahı biliyor musun?' diye sorarO da 'Evet, biliyorum ve onu işledim' derBöylece Allahü teâlâ ona bütün günahlarını ikrar ve iti raf ettirirBu şekilde kişi kesinlikle helâk olduğunu görürAllahü teâlâ ona 'Ey kulum! Ben dünyada senin bu günahlarını ancak bugün affetmeyi irade ettiğim için örttüm' der Bunun üzerine kişiye hasenat defteri verilirKâfirler ile mü nâfıklara gelince, bunlar hakkında hafaza melekleri şöyle haykırırlar: 'Bunlar rablerini yalanlayan kimselerdirAllah'ın lâneti zâlimler üzerinedir'170

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır:

Ümmetimin tamamı affolunmuştur (veya olunur) Ancak mücâhirler bu hükmün dışmdadırlarKişinin kötülüğü giz lice işleyip sonra onu sağda solda söylemesi mücâhirliğe gi rer171

Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Dinlenilmelerini istemeyen kimselerin konuşmalarını dinlemek isteyen kişinin kulağına kıyâmet gününde eritilmiş kurşun akıtılır172

16Töhmet yerlerinden sakınmalıdırMüslüman, halkın kal bini kendisi hakkında su-i zannda bulunmaktan ve dillerini de gıybetini yapmaktan korumak için böyle yerlere gitmemelidirÇünkü halkın, dedikodusunu yapmak suretiyle Allah'a isyan et melerine sebep olmuş olurDolayısıyla onların ortağı olur.

Nitekim Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur:

Müşriklerin Allah'tan başka taptıkları putlara sövmeyin ki, onlar da haddi aşarak bilgisizce Allah'a sövmesinler. (En'am/108)

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

- Anne ve babasına küfreden kimse hakkında ne dersiniz?

- Ey Allah'ın Rasûlü! Kişi anne ve babasına küfreder mi?

- EvetKişi başkasının ebeveynine küfrederOnlar da dönüp onun ebeveynine (anne ve babasına) küfrederler173

Enes b. Mâlik şöyle rivâyet eder: Hazret-i Peygamber birgün hanımlarından birisiyle konuşurken yanlarından biri geçtiHazret-i Peygamber onu çağırarak şöyle dedi:

- Bu, hanımım Safiye'dir.

- Ey Allah'ın Rasûlü! Senin hakkında da kötü zanda bulunacakdeğiliz ya!

Şeytan, insanoğlunun bedeninde tıpkı kanın dolaştığı gibi dolaşır174

Başka bir rivâyette şu fazlalık vardır: 'Sizi (ikinizi) , kalbinize herhangi bir şüphe gelir korkusuyla çağırdım'175

Bu rivâyete göre Rasûlüllah'ın yanından geçen, bir kişi değil iki kişidirRasûlüllah onlara şöyle buyurmuştur: 'Bir dakika du rur musunuz? Bu yanımdaki kadın, hanımım Safiye'dir'.

Bu olayda Safiye validemiz, Ramazan'ın son on gününde (itikafta bulunan) Hazret-i Peygamberi ziyarete gelmişti. (Rasûlüllah da onu uğurluyordu) .

Hazret-i Ömer şöyle buyurmaktadır: 'Kendisini töhmet altında bırakacak yerlere devam eden kimse, hakkında su-i zannda bulu nan kimseleri kınamasın'.

Hazret-i Ömer birgün yol kenarında bir kadınla konuşan birini kamçıladıAdam 'Bu benim hanımımdır' dediBunun üzerine Hazret-i Ömer 'O halde niçin hiç kimsenin sizi göremeyeceği bir yere çe kilmiyorsunuz?' buyurdu.

17Müslüman meşrû işlerinde tanıdığı ve sözünün geçtiği kimseler nezdinde şefaatçı olmalı; gücü yettiğince müslümanların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmalıdırNitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Benim yanıma gelinirBenden sorulur ve ih tiyaçların giderilmesi istenilirBöyle bir durumda gelenler için şefaatçı olunuz ki, sevap kazanmış olasınız ve Allahü teâlâ da sevdiği şeyleri peygamberinin eliyle yerine getirmiş olsun'176

Muaviye Hazret-i Peygamberin şöyle dediğini nakleder:

Nezdimde başkaları için şefaatte bulununBen yapmak is tediğim bazı şeyleri, nezdimde şefaatçı olup sevap kaza nasınız diye geciktiriyorum177

Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu:

- Dil sadakasından daha üstün bir sadaka yoktur178

- Ey Allah'ın Rasûlü! Dil sadakası niçin diğer sadakalardan daha üstündür?

- Şefaat sayesinde kan dökülmesi önlenirOnun vasıtasıyla bir müslümana fayda sağlanır ve yine onun vasıtasıyla başka bir müslümandan da bir zarar defedilir.

İkrimeİbn-i Abbâs'tan şöyle rivâyet eder: "Büreyre'nin kocası Mugis bir köle idiOnun, hürriyetine kavuştuktan sonra kendisin den ayrılan karısı Büreyre'nin arkasına düşerek ağlayışı ve gözyaşlarının sakalı üzerine yuvarlanışı hâlâ gözlerimin önündedirRasûlüllah bir gün bana 'Sen Mugis'in Büreyre'yi çılgınca sevişine; Büreyre'nin de ona, onun kendisini sevdiği derecede buğzedişine şaşmıyor masun?' dedi. Sonra da Büreyre'yi çağırtarak şöyle buyurdu: 'Ey Büreyre! Keşke kocana dönüp onu kabul etseydinÇünkü o, çocuğunun babasıdır'Büreyre 'Ya Rasûlallah! Bu sözünüzle ona dönmemi emrediyorsanız bunu ya parım' dediHazret-i Peygamber de 'Hayır, ben sadece şefaat ve dilekte bulunuyorum dedi"179

18Konuşmadan önce selâm vermeli ve selâm verirken de karşıdaki müslümanla musâfaha yapmalıdır:

Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kim selâmdan önce söze başlarsa, selâm verinceye kadar ona cevap vermeyiniz180

Seleften biri şöyle anlatıyor: Rasûlüllah'ın huzuruna girdimSelâm vermedim ve girmek için izin de istemedimBunun üzerine Hazret-i Peygamber 'Geri dön ve esselâmu aleyküm diyerek gir' bu yurdu181

Câbir'in rivâyetine göre Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Evlerinize girdiğiniz zaman orada bulunanlara selâm veri nizÇünkü selâm vererek girdiğiniz eve şeytan girmez182

Enes şöyle anlatır: Rasûlüllah'a (sallâllahü aleyhi ve sellem) sekiz sene hizmet ettimBana bir defasında şöyle demişti:

Ey Eııes! Abdesti güzelce al ki ömrün artsınÜmmetimden kime rastlarsan selâm ver ki hasenelerin çoğalsınEvine girdiğin zaman aile efradına selâm ver ki, evinin hayrı çoğalsın183

Enes'in rivâyetine göre Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

İki Mü'min karşılaştıkları zaman musâfaha ederlerse aralarında yetmiş mağfiret taksim olunur; bu yetmiş mağfiretin altmışdokuzu onlardan, daha güleryüzlü olup arkadaşını daha iyi karşılayana verilir.

Allahü teâlâ şöyle buyurmaktadır:

(Bir Mü'min tarafından) selâmlandığmız zaman ya daha güzeliyle karşılık verin ya da aynısıyla mukabele edin! (Nisa/86)

Hazret-i Peygamber de şöyle buyurmuştur:

- Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, siz îman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de îman etmiş olmazsınızSize, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir ameli haber vereyim mi?

- Evet ey Allah'ın Rasûlü.

- Aranızda selâmı yayın!184

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir müslüman, müslüman bir kardeşine selâm verir ve o da mukabelede bulunursa melekler kendisi için yetmiş salât getirirler ve dua ederler185

Bir müslüman diğer bir müslümanın yanından geçer de se lâm vermezse, melekler onun bu davranışına hayret ederler186

Binici yayaya selâm verirTopluluktan biri selâm verdi mi, kâfidir187

Katâde şöyle diyor: 'Sizden önceki kavimlerin selâmı secde etmektiAllahü teâlâ bu ümmete selâmı (esselâmu aleyküm demeyi) verdi ki bu ehl-i cennetin selâmıdır'.

Ebû Müslim Havlânî bazı cemaatlerin yanından geçerken se lâm vermez;'Selâm vermememin sebebi, selâmımı almamalarından ve dolayısıyla da meleklerin onları lanetlemelerinden korkmamdır' derdi

Musâfahanın (el sıkma) selâmla birlikte yapılması sünnettirBir gün Rasûlüllah'ın huzur-u saâdetine giren bir kişi 'Esselâmü aleyküm' dediHazret-i Peygamber 'Bu on hasenedir' buyurdu. Sonra başka biri geldi ve 'Esselâmü aleyküm ve rahmetullah' dediHazret-i Peygamber bu kez 'Bu yirmi hasenedir' buyurduDaha sonra üçüncü bir şahıs geldi ve o da 'Esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû' dediHazret-i Peygamber ona 'Bu otuz hasenedir' bu yurdu188

Enes çocukların yanından geçerken onlara selâm verir ve Rasûlüllah'ın da böyle yaptığını söylerdi189

Abdülhamid bBehram şöyle rivâyet eder: 'Hazret-i Peygamber bir» gün mescidden geçerken orada oturmakta olan bir cemaate eliyle işaret etmek suretiyle selâm verdi'Abdülhamid bunu söylerken bir yandan da Hazret-i Peygamberin yapmış olduğu işareti eliyle gös iniştir190

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sakın yahûdî ve hristiyanlara önce siz selâm vermeyinYolda onlardan birine rastladığınız zaman onu yolun en dar yerinden geçmeye mecbur edin191

Ebû Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Zımmîlerin elini sıkmayınKarşılaştığınızda selâmı ilk veren olmayınYolda rastladığınız zaman onları yolun en dar yerinden geçmeye mecbur edin192

Aişe validemiz şöyle anlatıyor: Yahudilerden bir cemaat, Rasûlüllah'ın huzuruna girerek 'Essâmu aleyke!' (Ölüm senin üzerine olsun) dedilerRasûlüllah da 'Aleyküm' (Sizin üzerinize de olsun!) karşılığını verdiAncak ben atılarak 'Üzerinize hem sam (ölüm) , hem de lânet olsun' dedim.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu:

- Ey Âişe! Allah herşeyde yumuşak davranmayı sever.

- Ya Rasûlallah! Onların ne dediklerini işitmediniz mi?

- Evet işittim; bunun için de 'Sizin üzerinize de olsun! dedimya!193

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Binici yayaya, yaya oturana, az çoğa ve küçük de büyüğe se lâm vermelidir194

Sakın kendinizi yahudi ve hristiyanlara benzetmeyinÇünkü yahudilerin selâmı parmaklarla işaret etmek sure tiyledir, hristiyanların selâmı ise el işaretiyledir195

Ebû isâ bu hadîsin isnadının zayıf olduğunu söylemiştir,

Bir meclise girdiğiniz zaman selâm verinOturmanız ge rektiğinde kalkıp giderken yine selâm verin; çünkü girerken verdiğiniz selâm, kalkıp giderken vereceğiniz selâmdan daha yerinde selâm değildir196

Enes Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakleder:

İki Mü'min karşılaştıkları zaman musâfaha ederlerse aralarında yetmiş mağfiret taksim edilirBu yetmiş mağfiretin altmış dokuzu onlardan, daha güleryüzlü olana ve arkadaşını daha iyi karşılayana verilir197

Hazret-i Ömer'in rivâyet ettiğine göre Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir araya gelen iki müslüman karşılıklı selâmlaşıp musâ faha ettikleri zaman onlar için yüz rahmet nâzil olurBunun doksan tanesi ilk yapana, kalan on tanesi de musâ faha edene verilir198

Hasan-ı Basrî 'Musâfaha sevgiyi artırır' buyurmuşturEbû Hüreyre Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor:

Selâmlaşmanızın tamamlanması ancak musâfaha etme nize bağlıdır,199

Müslümanın kardeşini öpmesi, onunla musâfaha etmesidir200

Buna rağmen dinde mertebesi büyük olan kimselerin elini te berrüken ve hürmeten öpmekte de bir beis yokturİbn Ömer'in 'Biz Rasülullah'ın elini öptük' dediği rivâyet edilir201

Ka'b bMâlik şöyle diyor: 'Tevbemin kabulü hakkında ayet nâzil olduğu zaman Rasülullah'ın huzuruna çıkarak mübarek elini öp tüm'202

Rivâyet edildiğine göre bir bedevî Hazret-i Peygambere İzin ver, başını ve elini öpeyim' demiş; Rasûlüllah'ın izin vermesi üzerine de mübarek başını ve elini öpmüştür203

Ebû Ubeyde Âmir bCerrah Şam'da, karşılamaya çıktığı Hazret-i Ömer'in elini sıkıp öptü. Sonra ikisi birlikte yolun kenarına çekilip ağlaştılar.

Berrâ bÂzib abdest almakta olan Hazret-i Peygambere selâm vermiştiRasûlüllah abdesti bitirinceye kadar cevap vermediAbdestten sonra selâmına mukabelede bulunarak onun elini sıktıBunun üzerine Berrâ şöyle dedi:

- Ey Allah'ın Rasûlü! Ben bunu (musâfaha etmeyi) acemlerin âdetlerinden sanıyordum.

- İki müslüman biraraya geldiklerinde musâfaha ederlerseikisinin de günahı düşer204

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir cemaatin yanından geçip de onlara selâm veren kişinin fazileti, selâmını alan cemaatinkinden bir derece daha fazla olur; çünkü o onlara selâmı hatırlatmıştırEğer onlar se lâmına karşılık vermezlerse onlardan daha hayırlı ve daha güzel bir cemaat karşılık verir205

Başka bir rivâyette Rasûlüllah 'Selâmına, onlardan daha fazi letli bir cemaat cevap verir' buyurmuştur.

Selâm verirken eğilmek yasaklanmıştırEnes şöyle diyor: Hazret-i Peygamber'e şöyle sorduk:

- Ya Rasûlallah! Selam verirken başımızı eğebilir miyiz?

-Hayır!

- Birbirimizi Öpebilir miyiz?

- Hayır!

- Peki musâfaha edebilir miyiz?

- Evet!206

Yolculuktan dönen kişinin arkadaşlarıyla kucaklaşıp öpüşmesi hakkında rivâyetler gelmiştir207

Ebû Zer (radıyallahü anh) şöyle diyor: 'Rasûlüllah ile ne zaman biraraya gelsek elimi sıkardıBir gün evde bulunmadığım bir sırada beni aradığı bana haber verildiğinde hemen Rasûlüllah'a koştumKaryolasının üzerinde oturuyorduBeni gördüğünde kalkıp kucak ladıBu kucaklayış çok cömert bir şekilde yapılmıştı'.

Hürmet göstermek amacıyla âlimlerin üzengisini tutmak hakkında da rivâyetler vardır: İbn-i Abbâs, Zeyd bSabit'in üzengi sini tutmuştur208

Hazret-i Ömer de Zeyd bSâbit'in binek devesinin hevdecini, onu bindirinceye kadar tutmuş ve 'Zeyd'e ve arkadaşlarına böyle dav ranınız!' demiştir.

Tâzim kastıyla ayağa kalkmak mekruhturAncak ikram amacıyla olursa kerâhet ortadan kalkarEnes şöyle der: 'Nezdimizde Hazret-i Peygamber'den daha makbûl ve mahbub bir kimse olmadığı halde biz ashâb-ı kirâm onu gördüğümüz zaman ayağa kalkmazdık; çünkü Rasûlüllah'ın böyle bir hareketten hoşlanmadığını biliyorduk'.

Rasûlüllah şöyle buyurmuştur;

Beni gördüğünüz zaman, acemlerin yaptığı gibi ayağa kalk mayın!209

Kim kendisi için ayağa kalkıp âdeta put kesilen kimseler görmekten hoşlanıyorsa ateşteki yerine hazırlansın210

Sakın bir kimseyi kaldırıp onun yerine oturmayın! Ancak, sıkışmak suretiyle birbirinize yer açın211

Ashâb-ı kirâm böyle yapmaktan sakınırlardı; çünkü bu hususta bir yasak sözkonusuyduHazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

İnsanlar, mecliste yerlerini aldığı zaman sonradan gelen bir müslüman, yer açarak kendisini çağıran kardeşinin da vetini kabul etsin, çünkü bu, çağrılan için bir ikramdırKardeşi onu bu ikram ve iltifata lâyık görmüştürEğer ken disine yer açan olmazsa bulduğu uygun bir yere otursun212

Rivâyet ediliyor ki, Hazret-i Peygamber küçük taharetini yaptığı bir sırada kendisine selâm veren bir kişinin selâmını almamıştırBu bakımdan def-i hacet yapan kimseye selâm vermek kerâhet-i tahrîmiyye ile mekruhtur213

'Aleykesselâm' şeklinde selâm verilmesi mekruhtur; çünkü Rasûlüllah, kendisine bu şekilde selâm veren birisine şöyle demiştir: 'Aleykesselâm ölülerin selâmıdır'214 Bu sözü üç defa tekrar ettikten sonra şunları söylemiştir:

Bir kardeşinize rastladığınız zaman Esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtühû deyin!

İçeri girip de selâm veren kimsenin, oturacak yer bulamadığı takdirde hemen savuşup gitmemesi müstehabdırBöyle bir kişi safın arkasına oturmalıdırNitekim Hazret-i Peygamber bir gün mes cidde oturuyorduBu sırada üç kişi geldiBunlardan birisi safın içinde bir açıklık bulup oraya yerleştiİkincisi safın arkasına oturduÜçüncüsü ise sırtını çevirip gittiHazret-i Peygamber yaptığı işi bitirdiğinde şöyle buyurdu:

Size bu üç kişinin hâlini haber vereyim mi? Birincisi Allah'a sığındı; O da onu kabul eylediİkincisi utandı; Allah da ondan hayâ ettiÜçüncüsü ise yüzçevirdi; Allahü teâlâ dâ ondan yüzçevirdi215

İki müslüman biraraya geldikleri zaman musâfaha ederlerse birbirlerinden ayrılmazdan önce Allahü teâlâ ikisini de affeder216

Bir keresinde Ümmü Hâni Rasûlüllah'a selâm verdi, Hazret-i Peygamber 'Bana selâm veren şu kadın kimdir?' diye sorduOnun Ümmü Hani olduğu söylendiğinde 'Ümmü Hâni'ye merhabalar' buyurdu217

19Müslüman kardeşinin namusunu, canını ve malını müm kün olduğunca korumalı; ona gelen felâketleri göğüslemeli, onun için mücadele etmeli ve kendisine yardımcı olmalıdırBütün bunlar, Uhuvvet-i islâmiye (İslâm kardeşliği) gereğince farzdır.

Ebu'd Derda şöyle rivâyet eder: Adamın biri Rasûlüllah'ın huzu runda bir kişiye hakaret ettiÜçüncü bir şahıs da hakaret eden kişiye karşı o kardeşini savunduBunun üzerine Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu:

Kim müslüman kardeşinin namusunu korursa bu hareketi kendisi için ateşin önüne perde olur218

Müslüman kardeşinin namusunu koruyan bir müslümanı kıyâmet gününde dehşetli cehennem ateşinden korumak Allahü teâlâ üzerine hak olur219

Enes'in rivâyetine göre, Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kim yanında müslüman kardeşinin aleyhinde konuşulur da gücü yetmesine rağmen yardım etmez ve onu savun mazsa, Allahü teâlâ onu bu hareketinden ötürü hem bu dün yada hem de âhirette muahaze eğerKim de böyle bir du rumda müslüman kardeşine yardım ederse, Allahü teâlâ da dünya ve âhirette ona yardım eder220

Kim bu dünyada müslüman kardeşinin nâmusunu korursa Allahü teâlâ da kıyâmet gününde ona, kendisini ateşten ko ruyacak bir melek gönderir221

Câbir ve Ebû Talha'nın rivâyet ettiklerine göre, Rasûlüllah şöyle buyurmuştur:

Kim bir müslümanın namusunun payimal edilip hürmeti nin helâl sayıldığı bir yerde, o kardeşine yardım ederse Allahü teâlâ da yardıma en çok muhtaç olduğu bir yerde ona yardım ederKim de bir müslümanın namusunun payimal edildiği bir yerde o müslümanı zulümle başbaşa bırakıp yardımına koşmazsa, Allahü teâlâ da yardıma en çok muhtaç olduğu bir günde onu her türlü yardımdan mahrum bırakır222

20Aksırana dua etmelidirNitekim Hazret-i Peygamber aksıran kimse hakkında şöyle buyurmuştur: 'Aksıran elhamdülillâhi alâ külli hâl (Her hâlukarda Allah'a hamdolsun) ; onu teşmit eden de yerhamükümullah (Allah sizlere rahmet etsin) demelidirAksıran bu kez yehdîkümullah ve yuslihu kalbeküm (Allah sizi hidayet edip, kalbinizi ıslah eylesin) demelidir223

İbn Mes'ûd Hazret-i Peygamberin şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: 'Sizden herhangi bir kimse aksırdığı zaman elhamdülil lâhi rabb 'il-âlemin (Âlemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun) de sinO böyle dediği zaman yanındaki şahıs yerhamükellah (Allah sana rahmet etsin) desinAksıran da ona yağfirullâhu lı ve leküm (Allah beni ve sizi affeylesin) karşılığını versin224

Hazret-i Peygamber bir keresinde aksıran iki kişiden birine dua etti, diğerine ise etmediKendisine dua etmediği kişi 'Bana neden dua etmedin?' diye sorunca da şöyle buyurdu: 'Dua ettiğim şahıs Allah'a hamdetti; sen ise sustun'225

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Aksıran bir müslüman üç defaya kadar teşmit edilirEğer üç defadan fazla aksırırsa o nezledir226

Rivâyet ediliyor ki, Hazret-i Peygamber aksıran bir kimseyi üç defa teşmit etmiş; dördüncü bir defa daha aksırınca da şöyle buyurmuştur: Sen nezle olmuşsun227

Ebû Hüreyre şöyle der: 'Hazret-i Peygamber aksırdığı zaman sesini alçaltır ve ağzını da elbisesiyle veya eliyle kapatırdı'.

Rivâyet ediliyor ki Hazret-i Peygamber aksırırken mübarek yüzünü kapatırmış228

Ebû Musa el-Eş'arî şöyle anlatıyor: Yahûdîler kendilerine 'Allah size rahmet etsin' demesi için Hazret-i Peygamberin yanına ge lip kasten aksırırlardıAncak bütün gayretlerine rağmen Rasûlüllah Allah sizi hidayet etsin' diye dua ederdi229

Abdullah bÂmir bRabîa babasından şöyle rivâyet eder: Adamın birisi Rasûlüllah'ın arkasında namaz kılarken aksırdı ve şöyle dedi: Elhamdülillahi hamden kesîren tayyiben mütâreken fihi kemâ yerdâ rabbünâ ve ba'de ma yerdâ velhamdü lillâhi alâ külli hâl (Hamd Allah'a mahsusdur. Çok, güzel ve bereketli hamd, kendisinin razı olduğu gibi ve razı olduktan sonra her halükârda Allah'a mahsustur) Rasûlüllah selâm verdikten sonra şöyle sordu:

- Bu sözleri söyleyen kimdi?

- Ben söyledim ve bunu yaparken de hayırdan başka birşey murad etmedim.

- Bunları söylediğinde oniki meleğin daha önce yazabilmek için birbirleriyle yarış ettiklerini gördüm230

Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır:

Kim yanında aksıran kimseden önce hamdederse böğür sancısı çekmez231

Aksırmak Allah'tan, esnemek ise şeytandandırBu bakımdan herhangi biriniz esnediği zaman eliyle ağzını ka patsın; çünkü esnerken 'Hâ-haaa' dediği zaman şeytan onun karnında gülmektedir232

İbrahim en-Nehâî şöyle der: 'Def-i hâcet yaparken aksıran kimsenin Allah'ı anmasında herhangi bir beis yoktur'.

Hasan-ı Basrî ise şöyle demiştir: 'Bu durumda kişi Allah'a için den hamdedecektir.

Ka'b'ul-Ahbâr şöyle diyor: Hazret-i Mûsa Allahü teâlâ'ya şöyle dedi:

- Yârab! Sen yakın mısın, ki sana münâcât edeyim? Yoksa uzak mısın, ki seni çağırayım?

- Ben, beni ananın yanındayım.

- Yârab! Seni, cünüblük ve def-i hâcet gibi hallerde anmaktan hayâ ederim.

- Beni her hâlukarda an!

21Şerli kimselerin eziyetine tahammül etmeli ve ondan ko runmalıdırSeleften bazıları şöyle buyurmuştur: 'mü'minlerle katıksız hulûs yolunu takip et (en güzel şekilde geçinmeye çalış) ! Fâcirlerle de güzel ahlâk ile mücadele et; çünkü facirler zahirde güzel ahlâka razı olur'.

Ebu'd Derda şöyle buyurmuştur: 'Kalbimiz kendilerinden lânet ettiği halde bazı kimselerin yüzlerine karşı gülüyoruz'İşte mudârâtın ve geçinmenin mânâsı budurBu, ancak şerrinden korkulan kimseler için yapılırNitekim Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur: 'Kötülükleri en güzel şekilde sav! (Mü'minûn/96)

İbn-i Abbâs 'Kötülüğü iyilikle savarlar' (Ra'd/22) ayetini; 'Fahiş konuşmayı ve eziyeti, selâm vermek ve mudârât göstermek sure tiyle savarlar'; 'Eğer Allah insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla defetmeseydi yeryüzü fesad ve küfür karanlığına bürü nürdü' (Bakara/25) ayetini de 'Bir kısım insanları rağbet, korku, hayâ ve mudârât ile defetmeseydi' şeklinde tefsir etmiştir.

Âişe validemiz şöyle anlatır: Adamın biri Rasûlüllah'tan içeri girmek için izin istediRasûlüllah 'İçeri girmesine izin verinO aşiretinin en kötüsüdür' buyurduAdam içeri girdiği zaman ise onunla yumuşak bir şekilde konuşmaya başladıHatta adamın Rasûlüllah nezdinde özel bir yeri olduğunu zannettimAdam çıkıp gittikten sonra Rasûlüllah'a 'Bu adam içeri girerken onun, kav minin en kötüsü olduğunu söyledin; içeri girdiğinde ise ona çok yumuşak davrandm. (Bu nasıl olur?) ' dedimRasûlüllah şöyle bu yurdu: 'Ey Âişe! Kıyâmet gününde Allah nezdinde insanların en şerlisi halkın, şerrinden dolayı kendisinden çekindikleri ve bu yüzden kendi haliyle başbaşa bıraktıkları kişidir'233

Haberde şöyle vârid olmuştur: 'Kişinin, kendisiyle nâmusunu koruduğu şey onun için sadaka olur'234

Eserde şöyle vârid olmuştur: 'Amellerinizle halka karışınızKalplerinizle onlara muhalefet ediniz'.

Muhammed bHanefiyye şöyle buyurmuştur: 'Birlikte yaşamak mecburiyetinde olduğu kimselerle iyi geçinemeyen kişi hakîm olamazHakîm, Allahü teâlâ kendisine bir yol açmcaya ka dar çevresindekilerle iyi geçinmek mecburiyetindedir'.

22Zenginlerin ihtilâtından kaçınarak fakirlerle oturup kalk malı ve yetimlere iyilik yapmalıdırHazret-i Peygamber şöyle dua ederdi:

Ey Allahım! Beni fakir olarak yaşat ve fakir olarak öldür! Âhirette'de fakirlerle birlikte hasret! 235

Ka'b'ul-Ahbâr şöyle der: Hazret-i Süleymân (aleyhisselâm) o kadar zen ginliğine rağmen mescitte bir fakir gördüğünde onun yanına otu rur; 'Bir fakir başka bir fakirin yanına oturdu' derdi.

Hazret-i isa'nın nezdinde kendisine 'Ey miskin ve fakir denilme sinden daha sevimli bir kelime yoktu.

Ka'b'ul-Ahbâr şöyle demiştir: Kur'ân'daki 'Yâ eyyühellezîne âmenû2 (Ey îman edenler!) hitabları Tevrat'ta 'Yâ eyyühe'l-mesâ kin!' (Ey miskinler ve fakirler!) şeklinde varid olmuştur.

Ubâde bSâmit şöyle buyurmuştur: Ateşin yedi kapısı vardır: Üçü zenginler, üçü kadınlar, biri de fakir ve miskinler içindir.

Fudayl bIyâz şöyle diyor: Peygamberlerden birisi şöyle demiştir:

- Yâ rabbî! Benden razı olduğunu nasıl bilebilirim?

- Fakirlerin senden razı olup olmadıklarına bak (arak benim rızamı takdir et) !

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

- Ölülerle oturmaktan sakınınız!

- Ölüler dediğiniz kimlerdir ya Rasûlüllah?

- Zenginler236

Musa (aleyhisselâm) Allahü teâlâ'ya şöyle demiştir:

- Yâ rabb! Seni nerede arayayım?

- Beni, kalpleri kırılmışların nezdinde ara!

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sakın herhangi bir nimetten ötürü bir fasığa veya facire gıbta ile bakma; çünkü sen, ölümden sonra onun başına ge lecekleri bilemezsinOnun arkasında yorulmaz bir takipçi vardır237

Yetime gelince; Rasûlüllah şöyle buyurmuştur:

Müslüman anne ve babadan yetim kalan bir çocuğu, kendi sini sevk ve idare edebilecek hâle gelinceye kadar kanatları altına alan kimseye cennet vâcib olur238

Ben ve yetimi besleyen kimse cennette bunların ikisi gibi yanyanayız239

Rasûlüllah bunları söylerken iki parmağını işaret etmiştir.

Kim bir yetimin başını şefkat ve merhametle sıvazlarsa, ona, elinin değdiği kıllar sayısınca hasene yazılır240

En hayırlı müslüman evi, içerisinde kendisine iyi dav ranılan bir yetimin yaşadığı evdirEn kötü müslüman evi de içerisinde kendisine kötü muamele yapılan bir yetimin bu lunduğu evdir241

23Bütün müslümanlara nasihat etmeli ve elden geldiğince onları sevindirmeye çalışmalıdırNitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Mü'min, kendi nefsi için sevdiği şeyleri Mü'min kardeşi için de sevmelidir.

Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Herhangi biriniz kendi nefsi için sevdiği şeyleri Mü'min kardeşi için de sevmedikçe îman etmiş sayılmaz.

Mü'min, Mü'min kardeşi için aynadır; onda gördüğü (kötü) şeyleri silmelidir242

Kim kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa hayatı boyunca Allah'a hizmet etmiş gibi olur243

Kim bir Mü'mini sevindirirse Allahü teâlâ da kıyâmet gü nünde onu sevindirir.

Kam yerine getirsin veya getirmesin gündüz ya da gece, kardeşinin ihtiyacı için bir saat koşarsa bu hareketi kendisi için iki ay itikafa girmesinden daha hayırlıdır244

Kim bir mü'minin üzüntüsünü giderirse veya bir mazluma yardımcı olursa Allahü teâlâ da onun yetmiş üç günahını af feder245

Hazret-i Peygamber bir keresinde şöyle buyurdu:

- Zâlim de olsa mazlum da olsa kardeşinize yardım ediniz!

Bunun üzerine şöyle soruldu:

- Zâlime nasıl yardım edebiliriz?

- Zâlime, kendisini zulümden menetmek suretiyle yardım edilir.

Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allahü teâlâ nezdinde amellerin en sevimlisi, bir Mü'minin kalbini sevindirmek veya bir gam ve üzüntüsünü uzaklaştırmak veya borcunu ödemek veyahut açlığını gi dermektir246

Kim bir Mü'mini bir münâfığın şerrinden koruyup himaye ederse Allahü teâlâ da ona, kıyâmet gününde kendisini ce hennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir.

İki haslet vardır ki şer bakımından onlardan daha kötü birşey yoktur: Birincisi Allah'a ortak koşmak, ikincisi Allah'ın kullarına, durup dururken zarar vermektirYine iki haslet vardır ki hayır bakımından onlardan daha üstün birşey yoktur: Birincisi Allah'a îman etmek, ikincisi Allah'ın kullarına yararlı olmaktır247

Müslümanlara ehemmiyet verip ihtimam göstermeyen kimse (kâmil) müzminlerden değildir248

Mâruf-u Kerhî şöyle buyurmuştur: "Her gün 'Yârab! Hazret-i Muhammed'in ümmetine rahmet et' diyen kimse Allah'ın 'abdal5 kullarından yazılır"Başka bir rivâyette de "Her gün üç defa 'Ey Allahım! Hazret-i Peygamberin ümmetini ıslâh edip, hidayet eyle! Ey Allahım! Hazret-i Peygamberin ümmetinin üzüntülerini gider' diye dua eden kimseyi Allahü teâlâ 'abdallar'dan yazar" buyurmuştur.

Ali bFudayl'ın ağladığını görenler ona 'Niçin ağlıyorsun?' diye sordularŞöyle cevap verdi: 'Bana zulmedenin haline ağlıyorumYarın Allah'ın huzurunda, yapmış olduğu zulümler için ne gibi bir mazeret beyan edecektir? Bu konudaki sualleri nasıl cevaplandıracaktır? Kendisini ne ile kurtaracak?'

22Müslümanların hastalarını ziyaret etmelidir Tanışıklık ve müslüman olmak, bu hakkın sabit olup tekerrür etmesine ve fazi letine nail olmaya kâfidir.

Ziyaret âdâbı, az oturmak, az sormak, hastaya şefkat ve mer hamet göstermek, afiyeti için dua etmek ve hastanın bulunduğu yerin kusurlarını görmezlikten gelmektir.

İçeriye girmek için izin istenilirken, açıldığı takdirde evin içe risini görecek şekilde kapının tam karşısında durmamalıdırKapıyı yavaşça vurmalıdır'Kimsiniz?' diye sorulduğu zaman da 'Benim' dememeli, ismini söylemelidirİçerideki insanı 'Ey hiz metçi!' diye çağırmamalıdırİçeridekine kapıda durduğunu işittirmek istediği zaman bunu 'elhamdülillâh' veya 'sübhânallah' demek suretiyle yapmalıdır.

Rasûlüllah şöyle buyurmuştur:

Hasta ziyareti ancak ziyaretçinin, elini şefkatle hastanın alnına koyup veya onun elini tutup halini sormasıyla ta mamlanırTahiyye ve selâmın tamamlanması ise musâ faha edip el sıkışmaya bağlıdır. (Tabiidir ki burada, hastaya yaklaşmanın tıbben mahzurlu olmaması şartı vardır. )

Bir hastayı ziyaret eden, onun yanında oturduğu sürece cennet bahçelerinde oturmuş (gibi) dirOradan ayrıldıktan sonra da ona, kendisini korumak ve geceye kadar (kendisine) dua etmek üzere yetmiş bin melek tahsis edi lir249

Hasta ziyaretine giden kimse rahmete dalarHastanın yanında oturduğu sürece de gözü aydın olur250

Müslüman, hasta kardeşinin halini sormak veya sıhhatli bir kardeşini ziyaret etmek üzere gittiğinde Allahü teâlâ kendisine şöyle hitap eder: 'Sen ve adımların iyi oldunuz; bu suretle cenne-i âlâda kendin için bir konak yapmış ol dun'251

Kul hastalandığında Allahü teâlâ ona iki melek gönderirBunlara 'Kulumun, ziyaretçilerine söylediği sözlere dikkat ediniz' buyururEğer o kul ziyaretçiler geldiği zaman Allah'a hamd ü senada bulunursa bu melekler Allahü teâlâ kendilerinden daha iyi bildiği halde kulun sözlerini Allah'a iletirlerBunun üzerine Allahü teâlâ şöyle buyurur: 'Bu ku lumun canını alacak olursam kendisini cennete dâhil ede rim; eğer şifa verecek olursam ona önceki etinden ve kanından daha hayırlısını verir ve günahlarını affede rim'252

Allahü teâlâ kime hayır irade ederse o, hayırdan nasibini alır (veya Allah ona hayırdan nasip verir) 253

Hazret-i Osman şöyle anlatıyor: Hastalandığımda Hazret-i Peygamber ziyaretime geldi ve şöyle dedi:

Bismillâhirrahmânirrahim! Seni, bu hastalığın şerrinden, bir olan, her yaratığın kendisine muhtaç olduğu, doğur mayan ve doğurulmayan ve eşi ve dengi bulunmayan Allahü teâlâ'nın himayesine havale ederim!

Hazret-i Peygamber bu duayı birkaç defa tekrar etti254

Hazret-i Peygamber hastalanan Ali bEbi Tâlib'in ziyaretine gitmiş ve ona şöyle demiştir: "Ya Ali! 'Ey Allahım! Senden afiyetimin acele gönderilmesini (acil şifalar vermeni) veya vermiş olduğun belâya karşı sabır ihsan etmeni veya dünyadan senin rahmetine çıkmayı istiyorum' de! Bu isteklerinden biri pek yakında sana veri lecektir"255

Hasta olan kimsenin şöyle demesi müstehabdır: 'Hissettiğim ve korktuğum şeylerin şerrinden Allah'ın izzet ve kudretine sığmıyorum'.

Hazret-i Ali şöyle buyurmuştur:

Herhangi biriniz karın ağrısından şikayet ettiği zaman hanımına vermiş olduğu mehirden birşey istesinHanımının verdiğiyle bal alsınO bala yağmur suyu katsın ve içsinBöylece kendisinde afiyet, kolaylık, şifa ve bereket bi raraya gelmiş olur256

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

- Ey Ebû Hüreyre! Sana, hastalanan kimsenin yatağa ilk girdiği anda söylediği takdirde Allahü teâlâ'nın kendisini ateşten kurtaracağı birşeyi haber vereyim mi?

- Evet yâ Rasûlallah!

- Şöyle diyecektir: Allah'tan başka ma'bud yokturO diriltir ve öldürürO diridir ve asla ölmezKulların ve memleketlerin yaratıcısı ve sahibi olan Allah müşriklerin dediklerinden münezzehtirBol, temiz ve her hâlükârda bereketli olan hamd Allah'a mahsusturAllah herşeyden yücedirRabbimizin azameti, celâli ve kudreti her mekânda hâzır ve nâzırdırEy Allahım! Eğer şu hastalık ölümüme sebep olacaksa ruhumu, İlm-i ezelinde kendileri için en güzel dereceler hazırlanan ruhlarla birlikte hasretEzelî ilminde kendileri için en güzel nimetler bulunan velî kullarını ateşten ko ruduğun gibi beni de ateşten koru!257

Rivâyet edildiğine göre Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Hasta ziyareti üç günden sonra yapılmalı ve bir devenin sağılması kadar sürmelidirZiyaretçi pek fazla oturmamalı, biraz oturduktan sonra kalkmalıdır) 258

Tavus şöyle buyurmuştur: 'Hasta ziyaretinin en faziletlisi en hafif olanıdır'.

İbn-i Abbâs şöyle buyurmuştur: 'Hastayı bir defa ziyaret etmek sünnettirBir defadan fazla olanlar nafiledir'.

Âlimlerden biri şöyle buyurmuştur: 'Hastayı üç günden sonra ziyaret etmelidir'.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Hasta ziyaretini bir gün sonra yapınız! İkinci ziyareti ise iki gün ara verip dördüncü günde yapınız259

Sabretmek, az şikayette bulunmak ve az inlemek, duaya sarılmak, tedaviden sonra, şifayı verecek olan (Allah'a) tevekkül etmek, hastanın riayet etmesi gereken hususlardandır.

23Müslümanların cenazelerini teşyi etmelidirNitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir cenazeyi teşyi eden müslüman için bir kıratlık ecir vardırEğer cenaze defnedilinceye kadar beklerse ecri iki kırata çıkar260

Haberde vârid olduğuna göre; 'Kırat Uhud dağı kadardır'261

Ebû Hüreyre'nin rivâyet ettiği bu hadîs hakkında İbn Ömer şöyle buyurmuştur: 'Biz şimdiye kadar birçok kırat kaçırmışız'.

Cenazeyi teşyi etmekten gaye müslümanların hakkını yerine getirmek ve ondan ibret almaktırDimeşkli Mekhûl, bir cenazeyi gördüğü zaman şöyle derdi: 'Onlar sabahleyin gittiler; biz de akşama gideceğin (veya 'Onu götürünüz; biz de akşama geleceğiz) Bu cenaze beliğ bir nasihat ve süratli bir gaflettirGiden gidiyor, kalanlar ise ibret almıyor'.

Mâlik bDinar kardeşinin cenazesini ağlayarak takip ediyor ve şöyle diyordu: 'Allah'a yemin ederim ki senin nereye vardığını (âkıbetini) bilmedikçe gözlerimin yaşı dinmeyecektir ve yine Allah'a yemin ederim ki, hayatta kaldıkça bunu bilmem mümkün değildir'.

A'meş şöyle diyor: 'Biz cenazelere giderdikGelenlerin hepsi mahzun olduğu için cenaze sahiplerinin kim olduğunu anlayarak başsağlığı dilemek güçleşirdi'.

İbrahim ez-Ziyad bir ölü için rahmet talebinde bulunup hayıflanan bir cemaate bakarak şöyle demiştir: 'Siz kendi nefsiniz için rahmet isteyip hayıflansanız daha iyi edersiniz; çünkü bu ölen zat şu üç şiddetten kurtuldu: Ölüm meleğinin yüzünü gördüÖlümün acılığını tattıAkıbet korkusundan da emin oldu'.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Üç şey ölüyü mezarına ka dar takip eder; bunların ikisi geri gelir, biri ise onun yanında kalırBunlar; aile efradı, malı ve amelidirAile efradı ile malı geri döner, ameli kalır'.

24Müslümanların kabirlerini ziyaret etmelidirKabir ziyare tinden gaye içindekilere dua etmek, ibret almak ve kalbi yumuşatmaktırNitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Ben hiçbir manzara görmedim ki, kabir ondan daha korkunç ol masın'262

Hazret-i Ömer şöyle anlatıyor: Bir gün Rasûlüllah ile beraber kabris tana gittik ve bir kabrin yanıbaşına oturdukHazret-i Peygamber ağlamaya başladıBunun üzerine biz de ağladıkSonunda bize ni çin ağladığımızı sordu'Sen ağladığın için ağlıyoruz' dediğimizde de şöyle buyurdu: 'Bu kabir (annem) Vehb'in kızı Âmine'nin kab ridirOnu ziyaret etmek için rabbimden izin istedimBana bu ko nuda izin verdiOnun için af dilemek hususunda izin istedim; fa kat buna izin vermediŞu anda benim yakama çocuğun annesine karşı duyacağı şefkat yapışmış bulunuyor'263

Hazret-i Osman bir kabrin yanında durduğu zaman sakalı ıslanacak kadar ağlar, Rasûlüllah'tan şöyle işittiğini söylerdi:

Kabir, âhiretin ilk durağıdırKişi kabirden kurtulursa ondan sonrası kolaydırEğer ondan kurtulamazsa, sonrası daha da zordur264

Mücâhid şöyle buyurmuştur: 'Kabri, insanoğluna ilk olarak şöyle der: Ben kurtlar ve yalnızlıklar eviyimGurbet eviyimKaranlıklar eviyimİşte ben sana bunları hazırladımBakalım sen benim için ne hazırladın?'

Ebû Zer şöyle der: 'Size fakirlik gününü haber vereyim mi? O gün, kabrime konulduğum gündür'.

Ebu'd Derda mezarlıklarda çok otururduKendisine 'Niçin böyle yapıyorsun?' diye sorulduğu zaman şöyle cevap vermiştir: 'Bana âhiretimi hatırlatan bir kavmin yanında oturuyorumÜstelik yanlarından ayrıldığımda aleyhimde bulunup gıybetimi yapmazlar'.

Hatem-i Esamm şöyle buyurmuştur: 'Kabirlerin yanından ge çip de nefsi için düşünmeyen ve kabirde bulunanlara dua etmeyen kimse hem kendisine, hem de onlara ihanet etmiştir'.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Hiçbir gece yoktur ki, bir tellâl şöyle bağırmasın: 'Ey kabirler ehli! Siz kime gıbta ediyorsu nuz?' Kabirlerde bulunanlar şöyle cevap verirler: 'Biz camilerin ehline gıbta ediyoruzÇünkü onlar oruç tutarlar, namaz kılarlar ve Allah'ı zikredip anarlar; biz ise bunların hiçbirini yapamayız'265

Süfyân es-Sevrî şöyle buyurmuştur: 'Kim hayatta iken kabri çok düşünür ve hatırlarsa onu cennet bahçelerinden bir bahçe ola rak, kim de hayatta iken kabri hatırlamaktan gâfil olursa onu ce hennem çukurlarından bir çukur olarak bulur'.

Rebî bHayseme, evinin içine bir mezar kazdırmıştıKalbinde katılık hissettiğinde hemen oraya girip uzanır ve bir saat kadar durduktan sonra çıkarak şu ayeti okurdu:

Nihayet o müşriklerden birine ölüm geldiği vakit 'Rabbim! Beni dünyaya geri çevir ki terkettiğim îmanı yerine getirip sâlih amelde bulunayım' derHayır! Bu onun söylediği (boş) bir sözdürÖnlerinde, diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır. (Mü'minûn/99-100)

Sonra kendi kendine şöyle derdi: 'Ey Rebî! İşte dünyaya geri çevrildinDünyaya bir daha geri çevrilmeyeceğin gün gelmezden önce sâlih ameller işle!'

Meymun bMihran şöyle anlatıyor: Bir gün Ömer b. Abdülaziz'le birlikte kabristana gittikHazret-i Ömer kabirlere baktığı zaman hüngür hüngür ağlayarak şöyle dedi:

Ey Meymun! Bunlar Benî Ümeyye soyundan gelen ecdadımın kabirleridirSanki bunlar hiçbir zaman dünya eh liyle beraber olmamışlar ve dünyanın lezzetlerini tatmamışlardırŞu anda hepsi upuzun yatmakta olup başlarına gelen felâketlerle başbaşa kalmışlardırBedenlerini haşereler darmadağın etmektedir.

Bunları söyledikten sonra tekrar ağlamaya başladı ve şöyle de vam etti:

Allah'a yemin ederim ki bu kabirlere Allah'ın azabından emin olarak gelen kimseden daha talihli ve nimetlere ondan daha fazla mazhar olan bir kimseyi tanımıyorum.

Kanadını indirmek, üzüntüsünü belirtmek, az konuşmak, (değil gülmeyi) tebessümü (dahi) terketmek başsağlığı dileyenin riâyet etmesi gereken hususlardandır.

Huşûdan ayrılmamak, konuşmamak, ölüyü düşünmek ve ölüm hakkında derin derin düşünceye dalmak ve ölüme hazırlanmanın yollarını araştırmak, cenaze yakınında yürümek de cenazeyi teşyi edenlerin riâyet etmesi gereken hususlardandır.

Cenazeyi mezara acele götürmek sünnet-i seniyyedir266

İşte buraya kadar söylediklerimiz bütün müslümanların dik kat ve riâyet etmesi gereken birtakım muâşeret âdâbıdırBütün bunları şu şekilde özetleyebiliriz: İster ölü olsun, ister diri, hiçbir müslümanı küçümsememelisin ki helâk olmayasın; çünkü belki de o küçümsediğin kimse senden daha hayırlıdırKüçümsediğin zaman fâsık olsa bile belki de senin hayatın onun şu anda üzerinde bulunduğu fâsıklık gibi bir hal üzerinde, onun hayatı ise salâh ve takvâ ile sona ererSahip olduğu dünyalıklardan dolayı hiç kim seyi gözünde büyütme ve yine bu konuda hiç kimseye gıbta etme; çünkü dünya ve içindekiler Allah nezdinde küçüktürDünya eh lini kalbinde büyüttüğünde dünyayı da büyütmüş olursunBöyle yaptığın takdirde de Allah'ın kudret gözünden düşersinOnların dünyalıklarından elde etmek için dininden taviz vermeŞâyet böyle yaparsan onların gözlerinde küçük düştüğün gibi dünyalıkla rından da mahrum kalırsın.

Dünyalıklarından mahrum kalmasan dahi geçici ve en alçak birşeyi en hayırlı ve ebedî bir hayata tercih etmiş olursunOnlara karşı düşmanlığını açığa vurmaBöyle yaptığın takdirde düşmanlıklarını üzerine çekmiş olursunO vakit senin dinin ve dünyan onların yüzünden; onların dinleri de senin yüzünden el den giderAncak dinin yasaklamış olduğu amellerde iş değişirOnların çirkin fiillerine buğzet fakat kendilerine merhamet gö züyle bak; çünkü onlar, Allah'ın gazabına ve isyanlarından ötürü ikabına mâruz kalmışlardırMüstehak oldukları bu cezalar kendilerine kâfidir; o halde sen onlara niçin buğzedeceksin? Sana gös terdikleri sevgiden ötürü onlara ısınmaİsyan edip durdukları halde seni övmelerinden dolayı onlara güvenmeYine isyan ettikleri halde sana güzel müjdeler verip yüz göstermelerinden dolayı onlarla dost olma! Çünkü onların bu yapmacık hareketlerinin ha kikatini araştırırsan ancak yüzde birinin hakîki olduğunu görebi lirsinHatta bunu da göremezsin.

Hiçbir zaman hâlini onlara şikayet kabilinden arzetmeBöyle yaptığın takdirde Allah'ı onlara şikayet etmiş olacağından, Allah da seni onlara havale ederOnların zâhirde ve yüzüne karşı olduğu gibi gizlide ve gıyâbında da arkadaşların olacaklarını zan netme; çünkü bu boş bir ümidden başka birşey değildirBöyle bir ümide nasıl kapılabilirsin? Onların elindeki servete tamah etme.

Böyle yaptığın takdirde zelil olursun ve hedefine de varamazsınKendilerine muhtaç olmadığında kibir ve gurura kapılıp onlara karşı büyüklük taslamaBunu yaptığın takdirde Allahü teâlâ seni kibrinin cezası ve zenginliğini belirtmenin karşılığı olarak onlara muhtaç eder.

Onlardan biri bir ihtiyacını giderirse, o kendisinden istifade edilen bir kardeştir, İhtiyacını yerine getirdiği takdirde ona itab edip serzenişte bulunmaZira böyle yaptığında sana düşman kesi lirKabul edecek gibi görünmeyen kimselere va'z u nasihat etmekle meşgul olma! Zira böyle bir kimse, va'zını dinlemediği gibi sana düşmanlık da ederVa'z u nasihatin, hakîkati arzetmek ve ortaya koymak için olsa dahi herhangi bir şahsı hedef alıp isim be lirterek konuşma! Kendilerinden bir ikram ve hayır görürsen, onları sana müsahhar eden ve sözünü dinleten Allah'a şükret ve seni onlara havale etmekten koruması için Allah'a sığınOnlardan herhangi bir kötülük veya hoşuna gitmeyen bir hareket gördüğünde (sakın intikam almaya kalkışma) , işlerini Allah'a ha vale et ve şerlerinden Allah'a sığın.

Nefsini, karşılık vermekle meşgul etmeBöyle yaptığın takdirde zararın daha da artarBununla meşgul oldun mu ömrün zayi olurSakın onlara 'Benim değerimi, kadir ve kıymetimi bilemedi niz' şeklinde çıkış yapma ve şuna inan ki, eğer müstehak olsaydın Allahü teâlâ senin kadr ü kıymetini, mertebe ve rütbeni onların kalbine yerleştirirdiBu bakımdan sevdiren ve buğzettiren Allahü teâlâ'dır; çünkü kalpler Allahü teâlâ'nın kudret elindedirOnları istediği gibi evirip çevirirOnların, hak ve hukuklarına riâyet et! Kim neye müstehak ise o hakkı yerli yerine sarfetOnların bâtıl sözlerini ve fuzulî konuşmalarını dinlemek hususunda sağır ol! Haklarını çatır çatır müdafaa etBatıl sözlerini sanki kulaklarına üst üste birkaç kilit vurulmuş gibi duymazlıktan gel.

İnsanların çoğunun sohbetinden kaçın! Çünkü insanların birçoğu karşısındakinin zelle ve hatalarını affedip ayıbını örtmezlerOnlar en ufak birşeyden dolayı karşısındaki insanı didik didik hesaba çeker; kılı kırk yararcasına muhasebe ederlerAz ve çok herşeyde insanları çekemezlerKendi haklarını mutlaka alır veya almaya çalışır; fakat başkasının hakkını vermeye yanaşmazlarOnların defterinde yanlışlıkla ve unutkanlıkla yapılan şeyler için af yoktur; mutlaka cezalandırırlarKovuculuk ve iftira etmek suretiyle kardeşi kardeşe kışkırtırlarBu bakımdan onların çoğunun arkadaşlık ve sohbeti zararlıdırOnlardan uzaklaşmak ve kendile riyle arkadaşlık yapmamak en iyisidirOnlardan uzaklaşmakta selâmet vardırEğer razı olurlarsa zahirleri yağcılıktırEğer öfke lenirlerse içleri kin, hased ve nefretle doludurİnsanlar onların kinlerinden hiçbir zaman emin olmazYağcılıklarından hiçbir hayır umulmazGörünür tarafları elbisedir; fakat içleri ise kurt turOnlar zannlarla hüküm verirler, itham ederler; arkandan göz kırparlarSeninle arkadaşlık kurduklarında kusurlarını araştırırlar.

Bundan gayeleri öfkelendikleri veya bozuştukları zaman karşına bunlarla çıkmaktırBir evde veya bir yerde hakkıyla denemediğin kimsenin sevgisine güvenmeSevgisine güvenip gü venemeyeceğini öğrenmek istediğin kimseyi vazife başında ve vazi feden uzaklaştırıldığında; zengin ve fakir olduğu zamanlarda dene veya kendisiyle yolculuk yap veya dünyevî işlerde ve para hususunda muamelede bulunBundan sonra sağlam görürsen sev gisine güven, arkadaşlığına itimat etBir felâket anında kendisine muhtaç olduğun zaman da imtihanı tam mânâsıyla verirse bütün bu durumlarda kendisinden razı olursan onu, büyükse baba, kü çükse evlât edinEğer yaşıtın ve emsalin ise kardeş edinişte halk arasındaki âdâb-ı muâşeretin özü bunlardır.

108) Müslim ve Buhârî, (Ebû Said'den)

109) Müslim ve Buhârî, (Sa'd b. Ebî Vakkas'dan)

110) Taberânî (Ebı Ümame'den) . 'Ben Allah'ın habibi ve haliliyim' sözü bu rivâyette yoktur.

111) Ayrıntılı bilgi için bkz. İthâfu's-Saâde, V1/251-252

112) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs

113) Müslim ve Buharı

114) Müslim ve Buhârî

115) Müslim ve Buhârî

116) Müslim ve Buhârî

117) Müslim ve Buhârî

118) Taberânî ve Hâkim

119) Müslim, (Ebû Hüreyre’den)

120) Müslim, (Ebû Berze'den)

121) Ahmed, (Ebû'd-Derdâ'dan)

122) İbn-i Mübârek, (Hamza b. Ubeyd'den zayıf bir senedle

123) İbn-i Mübârek

124) Ebû Dâvud ve İbn Mace

125) Adı Alkame b. Hâlid olup, ashâb-ı kirâm darıdır. Hudeybiye muharebesine iştirak etmiştir. Rasûlüllah'tan sonra uzun süre yaşamış, H. 87 senesinde Küfe'den son sahabî olarak vefat etmiştir.

126) Nesâî ve Hâkim

127) Müslim ve Buhârî

128) Bu zat nahiv ilminde meşhur bir imamdır,

129) Müslim ve Buhârî

130) Ebû Dâvud ve Hâkim

131) Müslim, (Ebû Hüreyre'den)

132) Dârekutnî, el-ilel; Kuddaî, Müsned-i şihab, (zayıf bir senedle)

133) Taberânî, Evsat ve Ebû Nuaym, Hilye

134) Dârekutnî, (zayıf bir senedle)

135) Taberânî, Evsat, (zayıf bir senedle)

136) Taberânî, Evsat, (zayıf bir senedle)

137) Hâkim

138) Tirmizî

139) Harâitî ve Taberânî

140) Müslim, (Hazret-i Âişe'den)

141) Tirmizî, (İbn Mes'ûd'dan)

142) Beyhakî, Şuab'ul-Îman, (zayıf bir senedle)

143) İbn Ebi Şeybe, Taberânî ve Harâitî

144) Müslim ve Buhârî

145) Tırmızi

146) Harâitî, Beyhakî ve Ebû Nuaym

147) Müslim

148 taberan,

149) Taberâni ve Ebû Dâvud

150) Müslim ve Buhârî

151) Harâitî

152) Müslim ve Harâitî

153) Harâitî

154) Hâkim, (Câbir'den)

155) Ebû Davud ve Hâkim

156) Ebû Davud ve Tirmizî

157) Harâitî

158) Harâitî, Mekârim-i ahlak

159) Hâkim, (sahih bir isnadla ve Ebû Ya'lâ el-Mavsılî. Buhârî ve İbn Hıbbân'a göre zayıftır.

160) Müslim, Buhârî

161) Harâitî, Mekârim-i Ahlâk

162) Müslim

163) Müslim

164) Taberânî

165) Ebû Davud, Nesâi

166) Hâkim

167) Ebû Dâvud

168) Ebû Dâvud

169) Hâkim

170) Müslim, Buhârî

171) Müslim, Buhârî

172) Buhârî

173) Müslim, Buhârî

174) Müslim

175) Müslim Buhârî

176) Müslim, Buhârî

177) Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Asâkir

178) Harâitî

179) Hazret-i Âişe Büreyre'yi azad eder. Büreyre'nin Ebû Ahmed'in kölesi olan bir kocası vardı. Hazret-i Peygamber, hürriyetine kavuşan Büreyre'ye İster köle olan kocanla dur, istersen ayrıl' dedi. Bunun üzerine Büreyre kocasından ayrıldı. Eğer kocası hür olsaydı ondan ayrılmaya hakkı yoktu. Kocası Büreyre'yi bu fikrinden caydırmak için günlerce arkasına düşüp ağladı. Metinde görüldüğü gibi Rasûlüllah aracı olduğu halde Büreyre ikinci bir defa kocasını istememiştir.

180) Taberânî ve Ebû Nuaym

181) Ebû Dâvûd ve Tirmizî

182) Harâitî

183) Beyhakî

184) Müslim

185) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs

186) Irakî aslına rastlamadığını söylemektedir.

187) İmâm-ı Mâlik, Muvatta

188) Tirmizî Beyhaki Ebû Dâvud

189) Müslim, Buhârî

190) Tirmizî, (Abdülhamid b. Behram, Hezarî kabilesine mensuptur. Hadîste güvenilir bir kimsedir)

191) Müslim, (Onlara yolu daraltmak ancak yolda genişlik yoksa caiz olabilir. Eğer genişse boşuboşuna onlara eziyet vermek yasaktır. )

192) Beyhaki

193) Müslim ve Buhârî, (Hadîste geçen sam kelimesi ölüm, zulüm zillet ve meskenet mânâsına gelir) .

194) Müslim ve Buhârî

195) Tirmizî

196) Ebû Dâvud, Tirmizî

197) Harâitî, Beyhâkî

198) Bezzâr, Harâitî, Beyhaki

199) Harâitî, Tirmizî

200) Harâitî, İbn Adiyy

201) Ebû Dâvud

202) Ebû Bekir b, Mukrî

203) Hâkim

204) Harâitî

205) Harâitî ve Beyhakî

206) Tirmizî, İbn Mâce, Ahmed, Beyhakî

207) Tirmizî

208) Kitab'ul-İlim'de geçmişti.

209) Ebû Dâvud, İbn Mâce

210) Ebû Dâvud, Tirmizî

211) Müslim, Buhârî

212) Beğavî

213) Müslim

214) Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî

215) Müslim ve Buhârî

216) Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce

217) Müslim

218) Tirmizî

219) Ahmed

220) İbn Eb'id-Dünya, (zayıf bir senedle)

221) Ebû Dâvud, (zayıf bir senedle)

222) Ebû Davud

223) Buhârî, Ebû Davud

224) Nesâî, Ebû Dâvud, Tirmizî

225) Müslim, Buhârî

226) Ebû Dâvud

227) Müslim

228) Ebû Dâvud, Tirmizî

229) Ebû Dâvud, Tirmizî

230) Ebû Davud

231) Taberanî

232) Müslim, Buhârî, (Ebû Hüreyre'den)

233) Müslim, Buhârî

234) Sbu Ya'lâ, İbn Adiyy

235) İbn Mâce, Hâkim, Tirmizî

236) Tirmizî, Hâkim

237) Buhârî, Tarih; Taberânî, Beyhakî

238) Ahmed, Taberânî

239) Buhârî

240) Ahmed, Taberânî

241) İbn Mâce

242) Ebû Dâvud, Tirmizî

243) Buhârî, Tarih) Taberânî, Harâitî

244) Hâkim, Taberânî

245) Harâitî, İbn kıbban

246) Taberani:

247) Deylemi ve. sened'ül-Firdevs, (Hazret-i Ali'den)

248) Hâkim

249) Sünen sahipleri, Hâkim

250) Hâkim, Beyhakî

251) Tirmizî, İbn Mâce

252) İmâm-ı Mâlik

253) Buhârî

254) İbn Sinnî, Taberânî, Beyhakî

255) İbn Eb'id-Dünya

256) Hanımından aldığı mehir nasda kolay ve rahat bir maldır. Bal ise yine nassla şifadır. Yağmur suyuna gelince; o da nassla tertemiz sudur. Hazret-i Ali bu hususlara işaret etmektedir.

257) İbn Eb'id-Dünya

258) İbn Eb'id-Dünya

259) İbn Eb'id-Dünya

260) Müslim, Buhârî

261) Müslim

262) Tirmizî, İbn Mâce, Hâkim

263) Müslim (Ebû Hüreyre'den) ; İmâm-ı Ahmed, (Büreyde'den)

264) Tirmizî, İbn Mâce

265) Irakî bu hadisin aslına rastlamadığını kaydetmektedir.

Komşuluk Hakları

Komşuluk, İslâm kardeşliği haklarından başka birtakım haklar içermektedirBu bakımdan müslüman bir komşu her müslü manın sahip olduğu umumî hakların dışında birtakım haklara daha sahiptir; çünkü Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Komşular a) Bir hakkı olanlar, b) iki hakkı olanlar, c) Üç hakkı olanlar olmak üzere üç sınıftır.

Üç hakkı olan komşular; müslüman ve soyca akraba olan komşulardırBöylelerinin komşuluk, İslâmiyet ve akrabalık hakları olmak üzere üç hakki vardır, İki hakkı olan komşu, müslüman komşudurBu komşunun hakları, komşuluk ve müslümanlık haklarıdırBir tek hakkı olan komşuya gelince, bu putperest komşudur267

Dikkat edilmelidir ki, Hazret-i Peygamber yalnızca komşuluktan dolayı putpereste bile bir hak vermiştir.

Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Komşularınla iyi geçin ve güzel komşuluk yap ki müslüman olasın268

Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki (Allah'ın emriyle) komşuyu komşuya vâris kılacak zan nettim269

Kim Allah'a ve son güne îman ediyorsa komşusuna ik ramda bulunsun270

Komşusu şerrinden emin olmayan kimse îman etmiş sayılmaz271

Kıyâmet gününde Allah'ın huzuruna gelen ilk hasımlar, komşulardır272

Komşunun köpeğine taş attığın takdirde ona eziyet vermiş olursun273

Adamın biri İbn Mes'ûd'a gelerek şöyle dedi:

- Benim bir komşum var; bana eziyet verip küfrediyor ve yolumu daraltıyor.

- Git; o senin hakkında Allah'a isyan etmişse sen onun hakkında Allah'a itaat et.

Hazret-i Peygambere 'Filan kadın bütün gün oruç tutuyor, geceleri de ibâdetle geçiriyor; fakat komşularına eziyet ediyor' denildiğinde 'O ateştedir'274 buyurdu.

Hazret-i Peygamber, komşusu hakkında şikayette bulunan bir kişiye sabretmesini tavsiye ettiBilahare, üçüncü veya dördüncü de fasında 'Pılını-pırtını sokağın ortasına at!' buyurduAdam evine döndüğünde Hazret-i Peygamberin bu tavsiyesine uyarak eşyalarını sokağın ortasına attıBunun üzerine yoldan geçenler 'Ne oldu? Niçin böyle yapıyorsun?' diye sormaya başladılarSebebini öğrendiklerinde de 'Allah komşuna lânet etsinNiçin böyle yapıyor?' diyorlardıBunun üzerine komşusu adama 'Eşyalarını evine taşıAllah'a yemin ederim ki, bir daha böyle birşey yapmayacağım dedi275

Zührî şöyle rivâyet ediyor: "Adamın biri Rasûlüllah'a gelerek komşusunu şikayet ettiBunun üzerine Rasûlüllah ona camiin kapısına çıkıp 'Kırk haneye kadar komşudur!' diye bağırmasını emretti",276

Zührîdört cihete işaret ederek 'Bu cephelerin her birinden kırkar hane komşu sayılır' demiştir.

Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: 'Uğurluluk ve uğursuzluk kadında, meskende ve attadırKadının uğurluluğu; mehirinin az, nikâhının kolay ve ahlâkının güzel olmasıdırUğursuzluğu ise mehirinin çokluğu, nikahının zorluğu ve ahlâkının kötülüğüdürMeskenin uğurluluğu; geniş ve komşularının güzel ahlâklı olmasıdırUğursuzluğu ise dar ve komşularının kötü olmasıdırAtın uğurluluğu, serkeş olmaması ve güzel huylu olmasıdırUğursuzluğu ise serkeş ve çirkin huylu olmasıdır'277

Komşu hakkı sadece onlara eziyet etmemekten ibaret değildir; aynı zamanda onların eziyetlerine de tahammül etmelidirÇünkü sadece eziyet etmemekten ibaret olsa, diğer tarafın da eziyet etme mesiyle bunun karşılığı verilmiş demektirBurada herhangi bir hakkın eda edilmesi sözkonusu değildirHatta komşunun eziyetle rine tahammül etmek de kâfi gelmezBunun yanısıra kişi onlara karşı şefkatli olacak ve kendisine eziyet eden komşusuna iyilik ya pacaktır; zira şöyle denilmiştir: 'Fakir komşu kıyâmet gününde zengin komşusunun yakasına yapışarak onu Allahü teâlâ'nın huzuruna çeker ve şöyle der: 'Yâ rabbî! Şu kuluna sor! Beni niçin mahrum etti? Niçin kapısını yüzüme kapattı?'

İbn Mukaffa bir komşusunun, borcundan dolayı evini satmak istediğini haber aldıKendisi arasıra onun evinin gölgesinde otu rurdu'Eğer komşum yokluktan dolayı burasını satıyorsa, onun gölgesine gereken hürmeti göstermemişim demektir' diyerek evin pahasını komşusuna verdi ve ona evini satmamasını söyledi.

Bir kişi evindeki farelerin çokluğundan şikayet ettiKendisine bir kedi tutması tavsiye edildiğinde de şöyle dedi: 'Hayır, kediyi gö ren farelerin komşumun evine kaçmalarından korkuyorumBöylece kendi nefsim için istemediğim birşeyi komşularım için is temiş olurum'.

Komşu haklarını şöyle özetleyebiliriz! Selâm vermek, hâlini sormak, hasta ise ziyaret etmek, musibet anında taziyede bulun mak ve üzüntüsünü paylaşmak, sevinçli günlerinde tebrik etmek, sevincine katıldığını belirtmek, kusurlarını affetmek, evinin içine bakmak, duvarlarına (izni olmaksızın) odun filan koymak sure tiyle komşusunu daraltmamak, külleri evinin önüne atmamak, evine giden yolu daraltmamak, evine götürülen yiyecek maddelerine bakmamak, ayıp ve kusurlarını örtmek, başına herhangi bir musi bet geldiğinde yardımına koşmak, bir yere gittiği zaman evine göz kulak olmak, aleyhinde konuşanı kendisine iletmemek, gizli hâlle rini araştırmamak, hizmetçisine fazla bakmamak, çocuğuyla konuşurken sevgi ve şefkat göstermek, din ve dünyası hususunda bilmediği şeylerde kendisini irşad etmek.

İşte bütün bu hakları tüm müslümanlar için riayet edilmesi gereken haklara ekleyerek komşuna tatbik etmen gerekir.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Komşu hakkının ne olduğunu biliyor musunuz? Senden yardım istediğinde kendisine yardım etmeli; yardımına muhtaç olduğunda esirgememelisinSenden borç is tediğinde vermeli; fakir düştüğünde onu geri almamalısınHastalandığında ziyaret etmeli; öldüğünde cenazesine katılmalısınKendisine bir hayır isabet ettiğinde tebrik et mel, başına bir musibet geldiğinde onu teselli etmelisinEğer izni yoksa evini, hava almasına mâni olacak şekilde, onun evinden yüksek yapmamalısınOna eziyet vermemeli sinBir meyve aldığın zaman ona da hediye etmelisin; eğer bunu yapmayacaksan aldığın şeyleri evine gizlice götürme lisinSakın çocuğun onu eline alıp dışarıya çıkmasın; çünkü komşunun çocuğu görüp rahatsız olurÇömleğinin bu harıyla (yemeğinin kokusuyla) onu rahatsız etmeYemeğinin kokusunu komşuna ancak ondan kendisine ik ram etmek şartıyla hissettirebilirsin.

Bunu söyledikten sonra şöyle devam etti:

Siz komşunun hakkı nedir biliyor musunuz? Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki komşusunun hakkını tam mânâsıyla ancak Allah'ın lütfuna mazhar olan kimseler yerine getirebilir278

Bu hadîs-i şerîfi Amr bŞuayb babasından, o dedesinden, dedesi de Hazret-i Peygamber’den bu şekilde rivâyet etmiştir.

Mücâhid şöyle anlatıyor: Bir gün Abdullah b. Ömer'in yanında bulunuyordumO sırada hizmetçisi bir koyun yüzüyorduİbn Ömer ona 'Bu koyunu yüzdükten sonra yahûdî komşumuzdan başlamak üzere komşulara birer parça ver' dedi ve bunu birkaç kere tekrarladıHizmetçi 'Ne de çok tekrar ettiniz efendim' dediBunun üzerine İbn Ömer 'Çünkü Hazret-i Peygamber komşularımız hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki onları bize varis kılacak zannettik' buyurdu.

Hişam şöyle diyor: 'Hasan-ı Basrî kurban etinden yahûdî ve hristiyan komşuya verilmesinde herhangi bir beis görmezdi'.

Ebû Zer (radıyallahü anh) şöyle diyor: Dostum (Hazret-i Peygamber) bana komşum hakkında tavsiyede bulunarak şunları söyledi: 'Yemek pişirdiğin zaman bol sulu yap. Sonra komşularından bazılarına bak ve o yemekten onlara da birşeyler gönder'279

Âişe validemiz şöyle anlatıyor: Rasûlüllah'a 'Ey Allah'ın Rasûlü! Benim iki komşum varBirisinin kapısı bana bakıyor; diğerinin ki ise uzaktadırÇoğu zaman yemeğim ikisine birden göndermeye yetmiyorBunlardan hangisinin hakkı daha büyüktür? dedim'Kapısı sana bakanın hakkı daha büyüktür' bu yurdu280

Hazret-i Ebû Bekir, komşusu ile münakaşa eden oğlu Abdurrahman;'a'Oğlum! Sakın komşunla münakaşa etmeÇünkü herkes gider, yanında sadece komşun kalı' dedi.

Hasan bisa en-Nisaburî şöyle diyor: Abdullah bMübârek'e sordum:

- Komşum gelip hizmetçimden şikayet ederek şunu şunu yaptı' diyor; hizmetçim de yapmadığını söylüyor'Belki haklıdır' korkusuyla hizmetçimi dövmek istemiyorumAncak tamamıyla serbest bırakılmasını da doğru bulmuyorumBu bakımdan komşum bana kızıyorNe yapmalıyım?

İbn Mübarek şöyle buyurdu.

- Hizmetçin, edeblendirilmesini gerektiren birşey yaptığında onu gözet! Eğer komşun şikayet ederse onu bu yaptığından dolayı edeblendirirsinBöylece hem komşunu razı etmiş ve hem de hizmetçini edeblendirmiş olursunBöyle yapmakla iki hakkı bir arada ve hikmetli bir şekilde yerine getirmişolursun.

Âişe validemiz şöyle buyurmuştur: Güzel ahlâkın hasletleri on tanedirBunlar bazen kişide bulunur, babasında bulunmaz; kölede bulunur, efendisinde bulunmazAllahü teâlâ bunları sevdiği kullarına ihsan eder.

1Doğru konuşmak,

2Erkeklik göstermek,

3İsteyene vermek,

4İyiliğe karşılık vermek,

5Sıla-yı rahim yapmak,

6Emanete hıyânet etmemek,

7Komşuyu korumak (hâlini ve durumunu kontrol etmek) ,

8Arkadaşı korumak,

9Misafire ikramda bulunmak,

10Bütün bu hasletlerin başı hayâ'dır.

Ebû Hüreyre Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir:

Ey müslüman kadınlar! Bir koyun tırnağı dahi olsa hiçbir komşunuzun ikramını hakir görmeyin281

Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Geniş mesken, sâlih komşu ve rahat merkep müslüman kişinin saadetindendir'282

Abdullah bMes'ud şöyle rivâyet ediyor: Bir kişi Rasûlüllah'a şöyle dedi:

- Yâ Rasûlallah! İyilik mi yoksa kötülük mü yaptığımı nasıl anlayabilirim?

- Komşuların sana iyilik yaptığını söyledikleri zaman iyilik, kötülük yaptığını söyledikleri zaman da kötülük yapmışsın demektir283

Câbir'in rivâyet ettiğine göre Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: 'Kimin bir duvarda (ya da herhangi birşeyde) komşusu veya ortağı varsa, onu o komşusuna veya ortağına teklif etmeden satmasın'284

Ebû Hüreyre şöyle demiştir: 'Hazret-i Peygamber komşunun, ta vanında kullandığı kirişin başını, ister razı olsun, ister olmasın komşusunun duvarının üzerine koyabileceğini söylemiştir'285

İbn-i Abbâs'ın rivâyetine göre Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sakın komşunuzu, kirişini duvarınıza koymaktan menet meyin286

Ebû Hüreyre 'Sizin bu hükme razı olup riayet etmediğinizi gö rüyorumAllah'a yemin ederim ki ben o kirişi sizin evlerinizin or tasına atacağım' demiştirÂlimlerin bir kısmı buna razı olmanın farz olduğuna kail olmuşlardır.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır:

Allahü teâlâ kime hayır irade ederse onu ballandırır.

'Onu ballandırır' ifadesinin ne anlama geldiği sorulduğunda 'Onu komşularına sevdirir demektir' buyurmuştur287

Akrabalık Hakları

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır:

Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur: Ben Rahmânım; şu da sıla yı rahimdirOna kendi ismimden bir isim verdimBu ne denle bu rahmin hukukuna riayet eden kimseyi hedefine vardırır; onu kesen kimseyi mahrum bırakırım288

kim ölümünden sonra eserinin devam etmesini ve rızkının geniş olmasını istiyorsa, sılayı rahim yapsın289

Rasûlüllah'a, İnsanların en faziletlisi kimdir?' sorusuna şu cevabı vermiştir: 'Allah'tan en fazla korkan, sılayı rahmi en güzel şekilde yapan, marufu (iyiyi) emir ve münker (kötü) den nehyetme görevini en iyi şekilde yerine getiren kimsedir'290

Ebû Zer şöyle demiştir: 'Dostum (Hazret-i Peygamber) bana, kendisi (benden uzaklaşıp) arkasını çevirse bile sıla-yı rahmi kesmememi tavsiye ettiAyrıca acı da olsa hakkı söylememi emretti'.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Rahm (akrabalık haklarına riayet) , arşa asılmıştırOna erişmek, akrabaların ziyaretine karşılık vermekle değil; an cak kendisiyle ilgisini kesen akrabalara sıla-yı rahim yap makla, yani onlarla ilgiyi kesmemekle mümkündür291

Sevabı (karşılığı) en çabuk verilen ibadet sıla-yı rahimdirHatta aile efradı fâsık ve facir olmasına rağmen bazı hanelerin malları artar ve adetleri çoğalır; çünkü onlar sıla-yı rahim yaparlar. . . 292

Zeyd bEslem şöyle anlatıyor: Hazret-i Peygamber Mekke'ye gittiğinde bir kişi önüne çıkarak şöyle dedi:

- Yâ Rasûlüllah! Eğer beyaz kadınlar ve esmer develer istiyorsan Müdlicoğulları kabilesinin üzerine yürü!

- Allah beni Müdlicoğulları üzerine yürümekten menetmiştir; çünkü onlar sıla-yı rahim yapıyorlar293

Hazret-i Ebû Bekir'in kızı Esmâ şöyle diyor: Annem (Mekke'den) bana geldiğinde Hazret-i Peygambere giderek şöyle dedim:

- Yâ Rasûlallah! Annem müşrik olduğu halde bana gelmiştirOna sıla-yı rahim yapabilir miyim?

-EvetBaşka bir rivâyette Esmâ şöyle sormuştur:

- Ona birşey verebilir miyim?

- Evet, ona sıla-yı rahim yap!294

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Fakirlere verilen sadakalar bir, fakir akrabaya verilen sada kalar ise iki sadaka sayılır295

Ebû Talha 'Sevdiğiniz şeylerden sadaka vermedikçe birr'e (iyiliğe) erişemezsiniz' (Âl-i İmrân/92) ayetinin hakikatine uymak için, çok hoşuna giden bahçesini sadaka olarak vermek istediğinde Hazret-i Peygambere gidip şöyle dedi:

- Yâ Rasûlüllah! Bahçemi, Allah yolunda fakir ve miskinlere bağışlıyorum.

- Sana ecir vermek Allah'a vacib olduBu bakımdan onu fakir akrabaların arasında taksim et.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sadakanın en faziletlisi, kişinin, kendisine buğzeden yakın akrabasına verdiği sadakadır296

Bu hadîs Hazret-i Peygamberin şu hadîsinin mânasındadır:

Faziletlerin en üstünü, seninle ilgisini kesene sıla-yı rahim yapman, seni mahrum edene vermen ve sana zulmedeni af fetmendir.

Hazret-i Ömer valilerine bir emirnâme göndererek 'Akrabalara bir birlerini ziyaret etmeyi, fakat komşu olmamayı emrediniz!' bu yurmuşturHazret-i Ömer, bu sözü, şu hikmete binaen söylemiştir: Komşuluk çoğu zaman haklar için nefret ve münakaşaya yol açar ve dolayısıyla da akrabalar arasında sıla-yı rahmin kesilmesine sebep olur.

267) Bezzâr

268) Daha önce geçmişti.

269) Müslim, Buhârî

270) Müslim, Buhârİ

271) Buhârî

272) Ahmed-Taberani

273)

274) Ahmed ve Hâkim

275) Ebû Davud, İbn Hıbbân, Hâkim

276) Taberânî, Ebû Dâvud

277) Tirmizî, İbn Mâce, Taberânî

278) Harâitî, İbn Adiyy

279) Müslim

280) Buhârî

281) Buhârî

282) Ahmed, Hâkim

283) Ahmed, Taberânî

284) ibn Mâce, Hâkim

285) Harâitî

286) Harâitî

287) Harâitî, Beyhakî

288) Müslim, Buhâri

289) Müslim, Buhârî

290) Ahmed, Taberânî

291) Taberânî ve Beyhakî

292) ibyi Hıbbân, harâiti , beyhaki

293) Harâitî

294) Müslim, Buhârî

295 Tirmizi, Nesai, İbn Mace

296) Ahmed, Taberânî

Anne, Baba ve Çocuk Hakları

Akrabalığın en özeli ve en değerlisi doğurmaktırBu bakımdan akrabalık ve sılayı rahim hakkı burada oldukça kuvvet bulur.

Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Çocuk, babasının hakkını hiçbir şekilde ödeyemez; ancak onu köle olarak bulup da satın alarak âzad ederse ödeyebilir297

Anne-babaya yapılan iyilik, namazdan, sadaka, hac, umre ve Allah yolundaki cihaddan daha üstündür298

Anne-babasını razı ederek sabahlayan, kimse için cennette iki kapı açılırAynı şekilde onları razı ederek akşamlayan kimse için de böylesi vardırEğer birini razı ederse, bir kapı açılırKendisine zulmetseler de, zulmetseler de, zulmetseler de (onları razı etmeye çalışmalıdır) Kim de ebeveynini kızdırdığı halde sabahlarsa ona da cehennemde iki kapı açılırOnları kızdırarak akşamladığı zaman da yine kendisi için cehennemde iki kapı açılırEğer birini kızdırırsa bir kapı açılırKendisine zulmetseler de, zulmetseler de, zulmetseler de (durum değişmez) 299

Cennetin kokusu beşyüz senelik mesafeden hissedilir. (Fakat buna rağmen) anne-babaya karşı gelen evlât ile sıla yı rahmi kesen kimse, onun kokusunu alamaz300

Annene, babana, kızkardeşine, kardeşine, sonra da sana en yakın olandan başlamak üzere diğer yakınlarına iyilikte bu lun301

Rivâyet edildiğine göre Allahü teâlâ Hazret-i Mûsa'ya şöyle bu yurmuştur: 'Yâ Musa! Anne-babasına karşı iyi davranıp (onlara itaat edip) bana isyan eden kimseyi itaatkâr kullarımdan, bana itaat edip de anne-babasına isyan eden kimseyi de âsi kullarımdan yazarım'.

Denildiğine göre Hazret-i Yûsuf, huzuruna giren babası Hazret-i Yakub için ayağa kalkmadıBunun üzerine Allahü teâlâ kendisine şu vahyi gönderdi: 'Sen baban için ayağa kalkmayı bir küçüklük mü sanıyorsun? İzzet ve celâlim hakkı için yemin ederim ki bu hareke tinden dolayı senin sulbünden bir tek peygamber bile gönderme yeceğim'.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir müslümanın, vermek istediği sadakayı annesi-babası müslüman iseler ... için vermesinde hiçbir beis yokturBu bakımdan o verilen sadakanın ecri, anne-babasına yazılır ve bir o kadarı da, onların ecirlerinden hiçbir şey eksilmeksizin, sadakayı veren kimsenin defterine yazılır302

Mâlik bRabîa şöyle anlatıyor: Hazret-i Peygamberin yanında oturduğumuz bir sırada Benî Seleme kabilesinden bir kişi gelerek 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ebeveynimin benim üzerimde vefatlarından sonra takdim edebileceğim bir hakları var mıdır?' dedi.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: 'EvetOnlara salavat getirmek (dua etmek) , onlar için bağışlanma dilemek, sözlerini yerine getirmek, dostlarına ikram da bulunmak ve onların dost ve yakınlarıyla ilgiyi (ve ancak onların yolundan gelen sılayı rahmi) kesmemektir'303

Kişinin babasının sevdiklerine (vefatından sonra onun dostlarına) sılayı rahim yapması, iyiliğin en âlâsıdır304

Validenin evlâdı üzerindeki ihsanı iki kattır305

Validenin duası herkesin duasından daha evvel kabul olu nur306

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber'e şöyle soruldu:

- Bu neden böyle oluyor?

- Valide, babadan daha şefkatlidir de ondanŞefkatlinin duası sakıt olmaz.

Bir kişi Hazret-i Peygambere şöyle sordu:

- Ey Allah'ın Rasûlü! Kime iyilik yapayım?

- Anne-babana.

- Onlar hayatta değildirler.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu:

(O halde) evlâdına iyilik yap; çünkü ebeveyninin senin üze rinde hakkı olduğu gibi evlâdının da hakkı vardır307

İyilik yapması hususunda evlâdına yardım eden babadan Allah razı olsun.

Yani kötü amelleriyle çocuğunu isyana teşvik etmeyen babadan Allah razı olsun.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Birşey verirken çocuklarınız arasında eşitlik yapınız!'

'Çocuğun senin reyhanındır; ilk yedi senede onu koklarsınİkinci yedi senede senin hizmetçindirBundan sonra da ya düşmanın veya ortağındır' denilmiştir.

Enes Hazret-i Peygamber'in şöyle dediğini naklediyor:

Erkek çocuğun doğumunun yedinci gününde akîka olarak bir koyun kesilirKendisine isim verilirKirlerden temizle nir. Altı yaşma bastığında güzelce terbiye edilirDokuz yaşına ulaştığında yatağı ayrılırOnüç yaşına girdiği zaman namaz kılmadığı takdirde dövülürOnaltı yaşma geldiği zaman, babası onu evlendirir ve sonra elinden tutarak 'Ben seni güzelce terbiye ettimÖğrettim ve evlendirdimDünyada fitnenden ve âhirette de azabından Allah'a sığmıyorum' der308

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Çocuğun babası üzerindeki hakkı; onu güzelce terbiye etmek ve ona güzel bir isim vermektir309

Her çocuk akîkasının rehinidirDoğumunun yedinci gü nünde akîka olarak bir hayvan kesilir ve başı traş edilir310

Katâde şöyle diyor: 'Akîkayı kestiğin zaman ondan bir kıl ala rak bunu kesilen şah damarları hizasında tut. Sonra bu kılı çocuğun başının (bıngıldağının) üzerine bırak; tâ ki ondan ip (izi) gibi kan aksınBundan sonra da çocuğun başı yıkansın ve traş edilsin. . . '

Adamın biri Abdullah bMübarek'e gelerek çocuklarından bazılarını şikayet ettiAbdullah ona şöyle dedi:

- Onlara hiç beddua ettin mi?

- Evet!

- O halde onları ifsad eden sensin!

Evlâda şefkat göstermek müstehabdırHabis oğlu Akrâ Rasûlüllah'ın, torunu Hasan'ı öptüğünü görünce şöyle dedi:

- Benim on tane çocuğum varŞimdiye kadar bir tanesini dahi öpmüş değilim!

- Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.

Âişe vâlidemiz şöyle anlatıyor: Hazret-i Peygamber bir keresinde bana ' (Zeyd'in oğlu) Usâme'nin yüzünü yıka!' buyurduUsâme'nin yüzünü yıkamaya başladım; ancak bunu bir angarya olarak gördüğümden gönülsüz yapıyordumBunu farkeden Hazret-i Peygamber elime vurarak onu benden aldı ve yüzünü güzelce yıkadı. Sonra da yanaklarından öperek şöyle buyurdu:

Kız olmadığı için bize iyilik yapmıştır311

Hazret-i Peygamber birgün minberde iken Hazret-i Hasan'ın düştüğünü gördüBunun üzerine minberden inip onu kucaklayarak şu ayeti okudu: 'ınallarınız ve çocuklarınız (sizin için) ancak bir belâ ve imtihandır'. (Teğâbün/15)

Abdullah bŞeddad şöyle anlatıyor: Hazret-i Peygamber birgün na maz kıldırırken Hazret-i Hüseyin çıkageldi, secdeye gittiğinde Hazret-i Peygamberin omuzuna çıktıHazret-i Peygamber cemaatin önünde secdeyi oldukça uzattıHatta cemaat birşey olduğunu zannettilerNamaz bittikten sonra cemaat 'Yâ Rasûlüllah! Secdeyi çok uzattınızÖyle ki birşey olduğunu zannettik' dedilerBunun üze rine Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: 'Oğlum (torunum) sırtıma binmiştiBen de onu hevesini almadan hemen indirmeyi doğru bulmadım'312

Hazret-i Peygamberin secdeyi bu şekilde uzatmasında birçok faydalar vardır: Birincisi Allah'a yaklaşmaktırÇünkü kulun, Allah'a en yakın olduğu an secde halinde bulunduğu andır. (İkinci fayda) çocuğa gösterilen şefkat ve iyiliktirAyrıca burada ümmetin eğitilmesi de sözkonusudur.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Çocuğun kokusu cennet kokusundandır313

Yezid bMuaviye şöyle anlatıyor: Babam (Muaviye) Ahnef b. Kays'a haber gönderdiHuzuruna geldiğinde de ona şöyle sordu:

- Ey Ebû'l-Bahr! Çocuk hakkında ne dersin?

- Çocuklar, kalplerimizin meyvesi, sırtlarımızın direğidirBiz ise onlar için yumuşak bir arazi ve gölge yapan bulutlarızOnlar için herşeyi göze alırızEğer birşey isterlerse, onlara istediklerini ver! Eğer öfkelenirlerse, onları razı et! Böyle yaptığın takdirde seni severler ve sana sevgilerini verirlerOnlara yük olma ki, senden usanıp vefatını temenni etmesinler ve sana yaklaşmayı çirkin bulmasınlar.

- Ey Ahnef! Sen Allah'ın sevgili bir kulusunHuzuruma girdiğinde oğlum Yezid hakkında öfke ile dopdolu idim (öfkemiyatıştırdın) .

Ahnef, yanından çıkıp giderken Muaviye, oğlu Yezid'i bağışladı ve ona ikiyüzbin dirhem ve ikiyüz elbise gönderdiYezid de bu hediyenin yarısını (yüzbin dirhem ile yüz elbiseyi) Ahnefe gönderdi.

Bütün bu anlattıklarımız anne ve babanın haklarının ne kadar önemli olduğunu göstermektedirOnların haklarının yerine geti rilmesi keyfiyeti ise uhuvvet (kardeşlik) hakkında zikrettiğimiz hadîslerden anlaşılmaktadır; zira buradaki bağ, kardeşlik bağından daha kuvvetlidirBurada iki husus daha vardır: Birincisi; âlimlerin çoğu 'Anne ve babaya itaat, şüpheli şeylerde de farzdır' demişlerdir; fakat haramlığı kesin olan konularda onların dediklerini yapmak farz değildirHatta annen ve baban kendile rinden ayrı yemek yemenden rahatsız oluyorlarsa, yemeği onlarla beraber yemen farzdırÇünkü şüpheliyi terketmek takvadandırEbeveyni razı etmek ise farzdırİkincisi; mübah ve nafile olan yol culuklara, izinleri olmaksızın çıkamazsınMüslümanların üze rinde farz olan haccı hemen yapmak sünnettir; çünkü hac geniş zamanlı bir farzdırİlim talep etmek için başka memleketlere gitmek nafile ibadettirAncak talep ettiğin ilim namaz, oruç gibi farzların ilimleri ise ve memleketinde bu ilimleri öğretecek kimse de yoksa, bu ilimleri öğrenmek için gitmen farz olur; tıpkı yeni müs lüman olan birinin, memleketinde İslâm nizamını öğretebilecek kimse olmadığında, İslâm dinini öğrenmek için hicret etmesinin farz olduğu gibi. . .

Bu gibi meselelerde anne ve babanın iznine gerek yoktur.

Ebû Said el-Hudrî şöyle anlatıyor: Adamın biri Yemen'den Hazret-i Peygambere gelip cihada katılmak istediğini söylediHazret-i Peygamber ona şöyle sordu:

- Yemen'de annen ve baban var mı?

- Evet var.

- Onlar sana (gelmen için) izin verdiler mi?

- Hayır!

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu:

- O halde dön! Anne ve babanın yanma git! Onlardan izin isteEğer izin verirlerse (Allah yolunda) cihad etAksi takdirde gücün yettiği kadar onlara hizmet etÇünkü Tevhîdden sonra Allah'ın huzuruna götüreceğin en iyi ibadet, anne-babana yaptığın hizmettir314

Hazret-i Peygamber, savaşa katılma hususunda kendisiyle istişare etmek üzere gelen birisine şöyle sordu:

- Annen var mı?

- Evet!

- O halde onun hizmetinden ayrılma; çünkü cennet annenin ayakları dibindedir315

Adamın biri hicret üzerine Matlaşmaya geldiği Hazret-i Peygambere şöyle dedi:

- Babamı ve annemi ağlatmadan sana gelemedim!

- O halde dön ve onlar: ağlattığın gibi güldür316

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Büyük kardeşin küçük kardeşler üzerindeki hakkı, babanın evladı üzerindeki hakkı gibidir317

Herhangi birinizin bineği huysuzluk yaptığı ya da hanımının veya aile efradından birinin ahlâkı kötüleştiği zaman, onun kulağına ezan okusun318

Köle Hakları

Nikâh'tan doğan haklar, Nikâh bölümünde geçmiştiKöle ve cariyelerin de muaşerette gözetilmesi gereken birtakım hakları vardırHazret-i Peygamber son vasiyetinde şöyle buyurmuştur:

Sağ ellerinizle mülk edindiğiniz (sahip olduğunuz) köleler hakkında Allah'tan korkunuzOnlara yediğinizden yedirip giydiğinizden giydirinizOnları güçlerinin yetmeyeceği işlerde çalıştırmayınızSevdiğiniz köle ve cariyeleri yanınızda alıkoyup sevmediklerinizi satınızAllah'ın mahl ûkatına azap etmeyiniz; çünkü onları size mülk eden Allah'tırEğer O dileseydi sizi onlara mülk edebilirdi319

Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Efendi, kölesinin yiyecek ve giyeceğini normal olarak vermek mecburiyetindedirKölelere güç yetiremeyeceği iş teklif edilemez320

Hilekar, kibirli, hain ve kölesine kötü muamele eden kimseler cennete giremez321

Hazret-i Ömer'in oğlu Abdullah şöyle anlatıyor: Adamın biri Hazret-i Peygamber'e gelerek 'Hizmetçilerimizin işlediği kusurların ne kadarını affedelim?' diye sorduHazret-i Peygamber önce susup cevap vermedi; sonra da 'Günde yetmiş kusurlarını affediniz' buyurdu322

Hazret-i Ömer her cumartesi (Medine'nin yakınında bulunan ve bağlık ve bostanlık bir yer olan) Avaliye'ye giderdiOrada güç yeti remeyeceği işlerde çalıştırılan bir köle gördüğünde onun işini ha fifletirdi; (bilfiil ona yardım ederdi) .

Ebû Hüreyre, hizmetçisi yaya olarak arkasında yürüdüğü halde devesinin üstünde giden birisine şöyle dedi:

- Ey Allah'ın kulu! Bu hizmetçi senin kardeşindir, onu terkine alsanaOnun ruhu da seninki gibidir.

Bunun üzerine adam kölesini bineğinin üzerine aldıEbû Hüreyre daha sonra şöyle buyurdu: 'Kişi, arkasında birisi olduğu halde yürürse Allah'tan gittikçe uzaklaşır!'

Ebu'd Derda’nın cariyesi şu itirafta bulunur:

- Sana bir seneden beri zehir içiriyorum; fakat sana hiç tesir etmedi?

- Bana niçin zehir içirdin?

- Senden kurtulmak için. . .

- O halde git; Allah rızası için hürsün,

Zührî şöyle der: "Kişi kölesine 'Allah seni mahrum etsin' dediği zaman o köle hürdür". (Bu çirkin sözün keffareti o köleyi âzâd etmektir) .

Kays'ın oğlu Ahnef e şöyle denildi:

- Hilmi kimden öğrendin?

- Âsım'ın oğlu Kays'tan öğrendim,

- Onun hilrni nasıldı; bize anlatır mısın?

- O bir gün evinde oturuyorduO sırada cariyesinin getirmekte olduğu bir tencere dolusu kavrulmuş et oğlunun üzerine döküldüÇocuk yanarak öldüBu durum karşısında cariye dehşete kapıldıBunun üzerine Kays, kendi kendine 'Bu cariyenin korkusunu ancak âzâd edilmesi giderebilir' diye düşünerek ona 'Seni Allah için âzâd ediyorum' dedi.

Avn bAbdillah kendisine isyan eden hizmetçisine şöyle demiştir: 'Efendine ne kadar da benziyorsunSenin efendin (kendisini kastediyor) , efendisine (Allah'a) isyan ediyorSen de efendine isyan ediyorsun'.

O bir gün kendisine kızan kölesine şöyle dedi: "Sen, böyle dav ranmakla seni dövmemi istiyorsun ama ben bunu yapmayacağımGit, sen Allah için hürsün!'

Meymun bMihran'ın misafiri vardıCariyesi akşam yemeğini acele ile getirirken elindeki dolu çanak kayarak efendisi Meymun'un başına dökülüverdiBunun üzerine Meymun şöyle dedi:

- Ey cariye! Beni yaktın!

-Ey insanlara hayrı öğreten ve edeb dersi veren kişi! Allahü teâlâ'nın sözlerine müracaat etsene!

- Nedir bu sözler?

- 'Onlar öfkelerini yutarlar'. (Âl-i İmrân/134)

- Ben öfkemi yuttum!

- İnsanları (cezalandırmaz) affederler'. (Âl-i İmrân/134)

- Seni affettim!

- Dahasını yap! Çünkü 'Allah iyilik yapanları sever. (Âl-i îmran/134)

- Seni Allah rızası için âzâd ettim!

İbn Münkedir şöyle der: Hazret-i Peygamberin sahabîlerinden biri kölesini dövdüKölenin 'Senden, Allah için beni dövmemeni istiyo rum ve sana Allah'ın vechiyle yemin verdiriyorum' diye yalvar masına rağmen adam onu affetmediKölenin yalvarışını işiten Hazret-i Peygamber onlara doğru ilerlediAdam Hazret-i Peygamber'in gelişini farkettiğinde kölesini dövmekten vazgeçtiHazret-i Peygamber ona 'Kölen sana Allah'ın vechiyle yemin verdirdiği halde onu affetme din; fakat beni gördüğün zaman onu dövmekten vazgeçtin. (Bu nasıl olur?) ' dediBunun üzerine adam 'Bu köle Allah rızası için hürdür, (onu azâd ettim) ' dediHazret-i Peygamber de 'Eğer böyle yap masaydın yüzünü ateş kaplardı' buyurdu323

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Efendisine nasihatta bulunup itaat eden ve Allah'ın ibadetlerini güzelce eda eden kul (köle) için iki ecir vardır324

Ebû Râfi âzâd edildiği zaman ağlayarak 'Şimdiye kadar iki ecrim vardı, şimdi ise bunlardan birisi gitti' demiştir.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır:

Bana cennete girecek ilk üç zümre ile cehenneme girecek ilk üç zümre gösterildiCennete giren ilk üç zümrenin birincisi şehidler, ikincisi rabbinin ibadetini güzelce eda eden ve efendisine nasihatta bulunan köleler, üçüncüsü ise çoluk çocuk sahibi olduğu halde dilenmeyen ve haram yemekten sakınan iffetli kimselerdirCehenneme giren ilk üç zümre ise şunlardır: a) Raiyyesine musallat kılman (zâlim) hü kümdarlar, b) Allah'ın hakkını vermeyen servet sahipleri, c) Mütekebbir fakirler325

Ebû Mes'ud el-Ensârî şöyle anlatıyor: Bir gün hizmetçimi dövü yordumBu sırada arkamdan birinin iki defa 'Ey Ebû Mes'ud! diye seslendiğini duydumDönüp baktığımda Hazret-i Peygamberin arkamda durduğunu gördümKırbacı elimden attımHazret-i Peygamber bana şöyle dedi: 'Yemin ederim ki, Allah'ın gücü sana, senin gücünün bu hizmetçine yetmesinden daha fazla yeter'326

Muaz'ın rivâyetine göre Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur:

Herhangi biriniz bir köle satın aldığı zaman, ona ilk önce helva (tatlı) yedirsin; zira bu kölenin nefsine daha güzel gelir.

Ebû Hüreyre Hazret-i Peygamberin şöyle buyurduğunu rivâyet eder:

Herhangi biriniz, hizmetçisi yemeğini getirdiğinde onu yanına oturtsun ve yemeği onunla birlikte yesinEğer böyle yapmazsa hiç değilse ona yemekten bir lokma uzatsın327

Herhangi birinizin kölesi yemek yapmasını bilip de kendisini hararet ve meşakkatinden kurtararak hazırladığı yemeği önüne getirirse onu yanına oturtsun ve yemeği onunla beraber yesinEğer böyle yapmazsa, o yemekten bir lokma alarak ona versin ve 'Al bu lokmayı ye!' desin.

Adamın biri Selman-ı Farisî'nin huzuruna girdiğinde onun hamur yoğurduğunu gördüBunun üzerine şöyle dedi:

- Ey Ebû Abdullah! Bu nedir?

- Hizmetçiyi bir iş için gönderdikOna iki iş yaptırmayı münasib görmediğimden hamuru ben yoğuruyorum.

Hazret-i Peygamber şöyle buyurmuştur :

Cariyesinin namusunu muhafaza edip bir rivâyette ona din ve diyanetini öğretip ve ona iyilik yaptıktan sonra âzâd edip onunla evlenen kimse için iki ecir vardır328

Yine Hazret-i Peygamber şöyle buyurmaktadır;

Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden mesulsünüz329

Köle hakları; yiyecek ve giyeceğinde onu kendisine ortak yap mak, ona gücünün üstünde yük yüklememek, ona kibir ve hakaret gözüyle bakmamak, kusurunu affetmek, bir kusurunu görüp de öfkelendiğinde Allah'a karşı işlediği kendi kusurlarını ve isyanlarını ve Allahü teâlâ'nın kudretinin kendisininkinden çok daha büyük olduğunu düşünerek onu cezalandırmakta acele etmemektir.

Faddale bUbeyd Hazret-i Peygamberin şöyle buyurduğunu rivâyet eder:

Üç zümre vardır ki, bunların hali sorulmaz a) Cemaatten ayrılan kişi, b) İmamına (devlet başkanına) isyan ettiği halde ölen kişi, c) Kocası yanında olmadığında ve nafakasını bırakmasına rağmen kocasından sonra süslenip bezenen kadın. . .

Üç zümre daha vardır ki, bunların da hali sorulmaz: a) (Allah'ın) ridasını almak için, Allah ile mücadeleye kalkışan kişi (Allah'ın ridası yüceliği, izan ise izzet ve aza metidir) , b) Allah hakkında şüpheye düşen kişi, c) Allah'ın rahmetinden ümidini kesen kişi.

İnsanlarla muaşeret ve sohbet âdabına ilişkin bu bölüm burada sona ermiş bulunuyor.

297) Müslim

298) Ebû Ya'lâ, Taberânî

299) Beyhakî

300) Taberânî

301) Nesâî, Ahmed, Hâkim, Ebû Dâvûd

302) Taberânî

303) Ebû Davud, İbn Mâce, İbn Hıbbân, Hâkim

304) Müslim

305) Garib bir hadîstirMânâsı daha önce geçmişti.

306)

307) Taberânî, Dârekutnî

308) İbn Hıbbân

309) İbn Hıbbân

310) Tirmizî

311) Irâkî bu şekilde görmediğini kaydederİmâm-ı Ahmed ise başka bir ibare ile nakletmiştir.

312) Hâkim

313) Taberânî

314) Ahmed, İbn Hıbbân

315) Nesâî, İbn Mâce, Hâkim

316) Ebû Dâvud, nesai, ibn mace, Hâkim

317) İbn Hıbbân

318) Deylemî

319) Ebû Dâvud, Müslim, Buhârî

320) Müslim

321) Ahmed, Tirmizî

322) Ebû Dâvud, Tirmizî

323) İbn Mübarek

324) Müslim, Buhârî

325) Tirmizî, İbn Hıbbân

326) Müslim

327) Müslim, Buhârî

328) Müslim, Buharî

329) Müslim, Buhârî