İHYÂ-İ ULÛMİ'D-DÎN | YEME - İÇME ÂDÂBI

 Giriş

Giriş

Hamd, kâinatın düzenini sağlayan, yeri ve gökleri yaratan, tatlı suyu bulutlardan indiren ve o su ile taneler ve bitkileri çıkaran Allah'a mahsusturO Allah ki bütün canlıların rızıklarını takdir etmiş, sâlih ameller yapması hususunda kuluna yardım etmiştir.

Apaçık mu'cizelerin sâhibi Hazret-i Muhammed'e (sallâllahü aleyhi ve sellem) , onun âline ve ashâbına salât ve selâm olsunÖylesine bir salât ki, vakitlerin geçmesiyle tekrarlanır, saatlerin birbirini takip edişiyle artıp katmerleşir.

Bunlardan sonra muhakkak ki akılların hedefi, sevap evinde (cennette) Allahü teâlâ'ya kavuşup O'nun cemâlini doya doya seyretmektirBu da sadece ilim ve amel ile olurİlim ve amelde devamlılık imkânı ise, ancak bedenin sıhhatine bağlıdırBedenin sıhhati ise, ancak yeterli gıdalarla mümkün ve vakitlerin tekerrürüyle ihtiyaç kadarını o gıdalardan almakla kaimdirİşte bu sebepten ötürü bazı salihler yeyip içmeyi dinin gereklerinden saymışlardır.

Nitekim âlemlerin rabbi olan Allah bu hususu belirtmekte ve dikkatleri çekmektedir:

Ey Rasûller! Helâl şeylerden yeyiniz ve sâlih ameller işleyiniz. . . (Mü'minûn/51)

Bu bakımdan ilim ve amele yardımcı olması ve takvâya doğru adım atmasına imkân vermesi için yiyen bir kimsenin nefsini başı boş ve konrolsüz bırakması uygun bir hareket değildirÇünkü böyle yaptığı takdirde nefis, meraya dalan hayvanlar gibi, yemeye dalacaktırOysa dini ayakta tutan ve gereklerini yerine getirmek için yenilen yemeğin üzerinde dinin nûrlarının parlaması gerekirDinin nûrları ise, kulu frenliyen dinin âdab ve sünnetleridirMuttaki bir kimse, bu sünnet ve âdabla gemlenmeli ki, ilâhî nizamın hassas ve şaşmaz terazisiyle yemeğe karşı olan şehvetini tartabilsin ve dolayısıyla günahları atmaya ve sevapları kazanmaya vesile olsunHer ne kadar yemekte nefsin zevk alması varsa da (yine günâhı atmaya ve sevabı kazanmaya vesile olur) .

Hazret-i Peygamber şöyle demiştir:

Kişi, yediği ve ailesine yedirdiği lokmadan bile ecir alır1

Bu da yemek yemenin âdâb ve sünnetlerine riayet etmekle mümkün olurİşte biz burada yemekteki dinî vazifeleri; farzını, sünnetini, mürüvvet ve şeklini dört bölüm ve bir fasılda anlatacağız.

Birinci Bölüm: Tek başına olsa bile yemek yiyen kimsenin riayet etmekle mükellef olduğu hususlar.

İkinci Bölüm: Toplu olarak yemek yemenin gerekleri

Üçüncü Bölüm: Misafire yemek ikram etmenin âdâbı

Dördüncü Bölüm: Davet ve ziyafet âdâbı

1) Buhârî, (Sa'd b. Ebî Vakkas'dan)

Tek Başına Olsa Bile Yemek Yiyen Kimsenin Riayet Etmekle Mükellef Olduğu Hususlar

Bunlar üç kısma ayrılır:

aYemek öncesi âdâb

bYemek esnasındaki âdâb

cYemek sonrası âdâb

11-1

Yemek Öncesi Âdâb

Bu edepler yedi tanedir:

1Aslında helâl olmakla beraber, kazanç şekli de tamamen sünnete ve takvaya uygun, şüphelerden uzak ve temiz olmalıdır.

Helâl ve Haram bölümünde mutlak temizin mânâsının beyan edileceği gibi, dinde müdahene yapmak suretiyle veya nefse uymak ya da ilâhi nizama göre mekruh olan bir sebeple kazanılmış olmamalıdır.

Allahü teâlâ, helâl demek olan tayyib'in yenmesini emretmiştirHelâlin bereketini, haramın da kötülüğünü belirtmek için öldürmeyi yasaklamazdan önce bâtıl yolla elde edilen haramın yenmesini yasaklamış ve şöyle demiştir:

Ey îman edenler! Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyinAncak birbirinizden hoşnud olarak ticaret yoluyla olursa başkaHerhangi bir sebeple nefislerinizi öldürmeyinŞüphesiz Allah çok merhametlidir. (Nisâ/29)

Bu bakımdan yiyecekte asıl olan, temiz (helâl) olmasıdırBöyle olması hem farzlardandır, hem de dinin esaslarındandır.

2El yıkamaktırNitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Yemekten önce abdest almak (el yıkamak) fakirliği, yemekten sonra el yıkamak ise deliliği giderir, 2

Başka bir rivâyette 'Gerek yemekten önce, gerek sonra olsun, el yıkamak fakirliği giderir' denmiştirÇünkü el, pislenmekten korunamazBu bakımdan eli yıkamak nezahet ve nezafete daha yakındırBir de yemekten gaye; ibadet yönünden dine yardım etmektirBu bakımdan yemekten önce yapılan temizlik, namazdan önceki abdest gibi yerinde bir temizlik olur.

3Yemeğin yere serilmiş sofranın üzerine konmasıdırZira böyle yapmak, masa üzerinde yemekten, Hazret-i Peygamber'in fiiline daha yakındır.

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) kendisine bir yemek getirildiği zaman yere koyarak yerdi3

Böyle yapmak, sofrada yemekten tevazua daha yakındırFakat yemeği yere koyup yemek mümkün değilse, sofra üzerinde yiyebilirÇünkü sofra kelimesi (anlamı bakımından) yolculuğu hatırlatırYolculuktan da âhiret yolculuğu hatıra gelirOndan da âhiret yolculuğunun takvâ yemeğine olan ihtiyacı insanın aklına gelmelidir.

Enes b. Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Rasûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) , ne masa gibi yerden yüksek şeyler üzerinde, ne de Sükürrüce denilen kapta yemek yemezdi'4

Enes'e denildi ki:

- O halde, siz neyin üzerinde yiyordunuz?

- Sofra üzerinde.

Dört şey vardır ki, bunlar Rasûlüllah'tan (sallâllahü aleyhi ve sellem) sonra ihdas edilmişlerdir: a) Yemek masaları, b) Unu elemek için elek, c) Eşnan denilen köpüklü madde ile yıkanmak, d) Doyasıya yemek.

Biz, her ne kadar 'sofra üzerinde yemek evlâdır' demişsek de 'ınasa üzerinde yemek, tenzihi veya tahrimî bir mekruhtur' demek istemiyoruz ve diyemeyizÇünkü masa üzerinde yemenin hakkında herhangi bir yasak sabit olmuş değildir'ınasa üzerinde yemek Rasûlüllah'tan sonra ihdâs edilmiştir' denilmiş ise de, bunun mânâsı yasak demek değildirZira Rasûlüllah'tan sonra ihdâs edilen her şeyin kullanılması yasak değildirYasak olan bid'at, sâbit bir sünnete zıt düşen, şer'i bir işi gerektiren ve illeti olduğu halde kaldırılmasına vesile olan bid'attırHatta bazı hâllerde sebepler değişip bozulduğu zaman, ibtidâ, (yâni bid'atleri icat etmek) farz olurKaldı ki masada, yemeğin daha kolayca yenmesi için yerden yüksek tutulmasından başka bir mânâ da yokturMasada yemek yemenin benzerleri mekruh olmayan hâllerdir. Dört şeyin bid'at olduklarında ittifak vardırOnların hepsi aynı derecede mahzurlu değillerBelki (sabun) gibi temizlikte kullanılan eşnan, temizliği temin ettiği için güzeldirZira İslâm dininde gusletmek ve yıkanmak, temizlik maksadıyla yapıldığı takdirde müstehâbdırEşnan ise, temizliği daha da tamamlayıcıdırAshâb-ı Kirâm (radıyallahü anh) , eşnanı, âdet olmadığı için kullanmamışlardır veya ellerine kullanacakları kadar eşnan geçmezdi veya mübâlâğalı bir şekilde temizlenmekten daha önemli meselelerle meşgul idilerOnun için de fazla temizliğe yarayan eşnan gibi maddeleri kullanmaya vakit bulamazlardıZira ashâb-ı kirâm yemekten sonra vakit bulup ellerini yıkayamazdıMendilleri ise ayaklarının altı idiAshâb-ı kirâmın böyle yapmaları, yıkamanın müstehab olmasına mâni değildir.

Elek

Elek ve kalbura gelince, onlardan gaye; yemeği ve ekmeği daha güzelleştirmektirBu ise eğer ifrat derecesindeki nimetlenmeye sürüklenmezse mübah bir harekettir.

Masa

Yemek masasına gelince; masa sadece yemeği kolaylaştırmak için kullanılan bir âlettirBu da, eğer kibir ve büyüklük taslamaya sebep olmazsa mübâhtır.

Doymak

Doyasıya yemeye gelince, bu dört bid'atın en şiddetlisidirÇünkü doyasıya yemek, şehvetin tahrik olmasını ve bedendeki ârızaların harekete geçmesini sağlarBu bakımdan bu bid'atların arasındaki farkı bilmelisin.

4İlk oturuşunda sofrada güzelce oturmalı ve o güzel oturmayı yemeğin sonuna kadar devam ettirmelidir.

Hazret-i Peygamber çoğu zaman dizleri üzerine çökerek, bazen ayaklarının sırtları üzerinde, bazen de sağ ayağını diker, sol ayağının üzerine otururdu ve şöyle derdi: 'Ben yaslanarak yememÇünkü ben kulumKölelerin yeyişi gibi yer ve kölenin oturuşu gibi de otururum'6

Yaslanarak su içmek de, mekruhturÇünkü mideye zararlıdırUzanarak, yaslanarak yemek mekruhturAncak çerez olarak yenen şeyler bu hükmün dışındadır.

Hazret-i Ali uzanmış olduğu halde miğferinin üzerine konmuş bir peksimet yemiştiYüzükoyun yatarken yediği de söylenmiştirÇünkü Araplar bazen böyle yaparlardı.

5Yedikleriyle güçlenmeye ve Allah'a ibadet etmeye niyet etmelidir ki, yemekle de Allah'a itâat etmiş olsunYemeği sadece lezzet alma ve zevklenme gayesiyle yememelidir.

İbrahim bŞeyban şöyle demiştir: 'Seksen seneden beri şehvetim ve arzum için birşey yemiş değilim!'

Bu niyetiyle beraber, daima az yemeğe azimli olmalıdırZira kişi ibadet kuvvetini temin etmek için yediği zaman, ancak doyamayacak kadar yemek suretiyle niyetinin doğruluğunu isbat etmiş olurÇünkü doyasıya yemek, değil ibadete güç ve kuvvet vermek, belki ibâdete mânidirBu bakımdan şehvetin kırılması böyle bir niyetin zaruri neticesi olduğu gibi, kanaatkârlığı oburluğa tercih etmek de bu niyetin gerekli neticesidir.

Nitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Hiçbir insan, karnından daha şerli bir kabı doldurmuş değildirÂdem oğluna, belinin düzeltilmesine yardımcı olabilecek kadar yemek yeterEğer bu kadarcıkla iktifa etmezse karnını üçe taksim etmelidirÜçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefes almaya ayırmalıdır7

Böyle niyet etmenin ayrılmaz ve zarurî gereklerinden birisi de, ancak acıktığı zaman yemeğe el uzatmaktırBu bakımdan acıkmak, yemekten önce varlığı gereken sebeplerden biridirKişinin doymadan önce sofradan elini kaldırması gerekirBöyle yapan bir kimse doktor muayenesinden kurtulmuş olurKitabımızın gelecek bölümlerinde az yemenin faydaları belirtilecektir ve az yemenin tedricî bir surette nasıl yapılacağı da Mühlikât bölümünün 'yemeğe karşı şehvetin kırılması' bahsinde zikredilecektir.

6Mevcut olan rızka ve hazır olan yemeğe razı olmasıdırFazla yemeye dalmak, fazlasını aramak ve katığı beklemek uygun bir hareket değildirEkmeğe yapılacak hürmet, ona katık aramamaktırZira ekmeğe hürmet etmek hadîsi şerifle emredilmiştir8

Madem hadîs bunu emrediyor, o halde insanı ibâdet hususunda güçlü kılan ve hayatını idame ettiren her helâl şey insan için hayırlıdır ve onu hiçbir zaman hakir görmemelidirDaima hürmet etmelidirHatta namaz vakti gelmişse dahi, yemeği namazdan ötürü bekletmek de uygun değildirŞu şartla ki, namazın vakti daralmamışsa. .

Nitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Yatsı namazı ile akşam yemeği aynı anda hazır olduğu zaman önce yemekten başlayınız9

İbn Ömer (radıyallahü anh) , çoğu zaman imamın okumasını duyduğu halde akşam yemeğini bırakıp cemaate iştirâk etmezdiNe zaman canı yemek istemez ve yemeğin tehirinde herhangi bir zarar da yoksa işte o zaman en evlâsı, namazı daha önce kılmaktır.

Yemek hazır olduğu zaman namaz için kamet getirilirse, duruma bakılır; eğer yemeği tehir etmekte yemeğin soğuması veya yemediği için namazda birtakım vesvese ve şüpheler belirmesi sözkonusu ise, yemeği namaza takdim etmek daha müstehabdırİster canı yemek istesin, ister istemesinÇünkü bu hususta vârid olan hadîs umumîdirZira karnı aç olmasa bile, sofradaki yemeğe bakmaktan az da olsa kendini alamazBu ise namazda aranan huzura zıddır.

7Aynı sofraya birçok elin uzanmasını temine çalışmaktırİsterse o eller aile efrâdının elleri olsun.

Çünkü Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Yemeğinizin üzerinde toplanınBöyle yaptığınız takdirde sizin için o yemekte bereket olur10

Enes (radıyallahü anh) şöyle der: 'Allah'ın Rasûlü tek başına yemezdi'11

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Yemeğin en hayırlısı kendisine birçok elin birden uzandığı yemektir.

2) Müsned-i Şihab

3) Ahmed b. Hanbel

4) Buhârî. (Sükürrüce, küçük bir kaptır)

5) Ebû Dâvud

6) Buhârî

7) Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, (Mikdad b. Madî Kerib'den)

8) Bezzâr,Taberâni, (Abdullah b. Ümmü Haram'dan)

9) Namaz bölümünde geçmişti.

10) Ebû Dâvud ve İbn Mâce

11) Harâitî

11-2

Yemek Esnasındaki Âdâb

Bunlar şöyle sıralanabilir:

1) Yemeğe besmele ile başlamalıdır.

2) Sonunu elhamdülillah ile bitirmelidirHatta her lokma ile beraber bismillah denmesi çok güzeldir ki, oburluk onu Allah'ın zikrinden alıkoymasın,

3) Birinci lokma ile beraber bismillah, ikinci ile beraber bismillahirrahman, üçüncü lokma ile beraber bismillahirrahmânirrahim demelidir.

4) Besmeleyi, başkası da hatırlasın diye sesli söylemelidir.

5) Sağ el ile yemelidir.

6) Yemeğe tuz ile başlayıp, yemeği tuz ile bitirmelidir.

7) Lokmasını küçük tutmalı ve güzelce çiğnemelidir.

8) Bir lokmayı yutmadan diğer lokmaya elini uzatmamalıdır; zira böyle yapmak yemekte acelecilik yapmak demektir.

9) Yenebilecek hiçbir şeyi hor görmemelidir.

Hazret-i Peygamber yemeklerin hiçbirisini hor görmezdiEğer hoşuna giderse yerdiAksi takdirde yemezdi12

10) Önünden yemelidirAncak meyvelerde istediği taraftan alabilirNitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Yemeğin senin tarafına düşen kısmından ye!13

Sonra Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) , ellerini meyveler üzerinde gezdirdiKendisine 'Neden böyle yapıyorsunuz?' denildiğinde şöyle buyurdu: 'meyveler bir çeşit değildir'14

11) Yemeğin tepesinden ve ekmeğin ortasından yememelidirAksine ekmeğin kenarlarından kesmek suretiyle yemelidirAncak ekmek az olduğu zaman, ekmeği kopararak yemelidir.

12) Ekmeği de pişmiş eti de bıçakla kesmemelidir.

Çünkü Hazret-i Peygamber böyle yapmayı yasaklayarak15 şöyle demiştir:

Eti, ön dişlerinizle parçalamak suretiyle yeyiniz16

13) Çömlek veya başka bir kabı ekmeğin üzerine koymamalıdırAncak ekmekle katık olarak yenen madde ekmek üzerine konabilir.

Çünkü Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Ekmeğe hürmet edinizZira Allah ekmeği göğün bereketlerinden indirmiştir17

14) Elini ekmekle silmemelidir.

Çünkü Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Herhangi birinizin lokması elinden düştüğü zaman, onu kaldırıp ona yapışan tozları sildikten sonra (yemelidir) Onu şeytana bırakmamalıdırParmaklarını yalamadan önce, mendil ile silmemelidirÇünkü kişi bereketin hangi yemekte olduğunu bilemez18

15) 'Sıcak yemeğe üflememelidirÇünkü böyle yapmak, yasaklanmıştır'19 Sıcak yemek yenebilecek dereceye gelinceye kadar sabretmelidir.

16) Hurmaları yedi, onbir veya yirmibir tane; yâni tek olarak yemelidirYahut da mümkün olduğu kadar yediği hurmaları tek sayıda bitirmelidir.

17) Hurmaların içinde bulunduğu kaba çekirdeğini atmamalıdır ve aynı zamanda çekirdekleri elinde de tutmamalıdırHurma çekirdeğini ağzından elinin dışına koyup sonra atmalıdır.

Çekirdeği ve tortusu olan her tane ve meyve de hurma hükmündedir.

18) Yemeğin artıklarını yemek tabağına dökmemelidirOnları, tortular ve çöplerle beraber bir yere bırakmalıdır ki, başkası yanılıp onu yemesin.

19) Yemek esnasında fazla su içmemelidirAncak boğazında lokma kalırsa veya normal olarak susamışsa, o zaman su içebilirDenildi ki, yemek esnasında su içmek, tıbben faydalıdırÇünkü (doktorlara göre) , su midenin düzenleyicisidir.

Su İçmek

Su içmenin edepleri şunlardır:

1) Testiyi sağ eline alıp bismillah deyip emmek suretiyle içmelidir.

Nitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Suyu emerek yavaş yavaş içinizOnu, bolca nefes almadan içmeyinizZira ciğer hastalığı bu şekilde su içmekten meydana gelir20

2) Ayakta veya uzanmış iken içmemelidirÇünkü Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) ayakta su içmeyi yasaklamıştır21

Buna rağmen Rasûlüllah'ın ayakta su içtiği de rivâyet edilmiştirO halde bu iki rivâyetin arasındaki zıtlığın giderilmesi ve telif edilmesi şöyledir: Hazret-i Peygamberin ayakta su içmesi, herhangi bir özürden dolayıdır22

3) Suyu içerken testinin altından üzerine damlamamasına dikkat etmelidir.

4) İçmeden önce, testiyi kontrol etmelidir.

5) Ağzı testide iken nefes alıp vermemeli ve geğirmemelidirHamdederek testiyi ağzından meyilli bir şekilde uzaklaştırma nefesini alıp geğirdikten sonra besmele ile ikinci bir defa testiyi ağzına götürmelidir.

Zira Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) içtikten sonra şöyle demiştir:

Hamd, suyu rahmetiyle tatlı ve zevkli yaratan Allah'a mahsusturO Allah ki, günahlarımızdan ötürü suyu acı ve tuzlu kılmamıştır23

6) Gerek testi ve gerek cemaatin arasında dolaştırılan diğer su kapları olsun, bütün bunlar, sağdan başlayarak dolaştırılmalıdırÇünkü Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) süt içerken, Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk (radıyallahü anh) solunda, bir bedevî de sağında idiHazret-i Ömer de meclisin bir köşesinde bulunuyorduRasûlüllah'ın süt kabını bedevîye uzattığını görünce, Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) 'Yâ Rasûlüllah! Senin solunda duran Ebû Bekir'e versene' demesine rağmen RasûlüllahHazret-i Ebû Bekir'e değil de göçebeye verdi ve şöyle buyurdu: 'Sağdan başlayınız, sağdan, sağdan. . ,'24

7) Üç nefeste suyu içmelidir.

8) Başlangıcında besmele çekmeli, sonunda ise, Allah'a hamdetmelidirBirinci nefesin sonunda elhamdülillâh, ikinci nefesi sonunda rabb'il-âlemin, üçüncü nefesin sonunda da errahmânirrahîm demelidir.

İşte yemek ve içmek hususunda söylediğimiz bu yirmiye yakın edeplerin varlığı rivâyetlerle sabittir.

12) Müslim ve Buhârî, (Ebû Hüreyre'den)

13) Müslim ve Buhârî, (Ömer b. Ebî Seleme'den)

14) Tirmizî ve İbn Mâce

15) İbn Hıbbân, (Ebû Hüreyre'den zayıf bir senedle) ; Beyhakî, (Ümmü Seleme'den zayıf bir senedle)

16) Ebû Dâvud, (Hazret-i Âişe'den)

17) Müslim, (Enes ve Câbir'den)

18) Müslim

19) Ahmed, (İbn-i Abbâs'tan)

20) Deylemî, Müsned'il Firdevs

21) Müslim, (Enes, Ebû Said ve Ebû Hüreyre'den)

22) Müslim ve Buhârî, İbn-i Abbâs'tan Hazret-i Peygamber'in zemzem suyunu ayakta içtiğini rivâyet etmişlerdir.

23) Taberânî, (Ebû Câfer Muhammed b. Ali'den)

24) İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Ahmed, Müslim, Buhârî ve diğer sünen sahipleri, (Enes'ten)

11-3

Yemek Sonrası Âdâb

Yemekten sonra müstehab olanlar şunlardır:

1) Doymadan sofradan çekilmelidir.

2) Parmaklarını yalamalıdır.

3) Daha sonra mendil ile silmelidir.

4) Daha sonra yıkamalıdır.

5) Yemek kırıntılarını toplayıp yemelidirÇünkü Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: Sofradan düşen yemek kırıntılarını yiyen bir kimse, genişlikte yaşar ve çocuğu hakkında da âfiyete kavuşur25

6) Dişlerini kürdanla karıştırmalı, dişlerinin arasından her çıkanı yutmamalı, ancak dişlerinin köklerinde biriken ve dilin ucuyla çıkarılan şeyleri yutmalıdırKürdan ile çıkartılan şeyi ise dışarı atmalıdırKürdan ile dişlerini araladıktan sonra, su ile ağzını yıkamalıdırÇünkü bu hususta ehl-i beyt'ten rivâyet edilen bir söz vardır.

7) Yemek çanağını parmaklarıyla silmeli, yıkayıp suyunu içmelidirZira deniliyor ki; yemek çanağını parmaklarıyla silip parmağını yalayan, çanağı yıkayıp suyunu içen bir kimse için, âzâd edilmiş bir kölenin sevabı yazılırYemek kırıntılarının toplanması ise, elâ gözlü hurilerin mehridir.

8) Yedirdiği 'nimetlere karşı Allah'a kalbiyle şükretmelidirŞöyle ki, yemekleri Allah'tan kendisine ihsan edilen birer nimet olarak görmelidir.

Ey Mü'minler! Size verdiğim rızıkların temiz ve helâlinden yiyiniz ve Allah'a şükrediniz! (Bakara/172)

Hamd o Allah'a mahsustur ki O'nun nimetlerinin sayesinde sâlih ameller tamamlanır ve bereket inerEy Allahım! Bize güzeli ve helâlı yedir, bizi sâlih yollarda kullanEğer şübheli bir şey yersen şöyle demelisin:

Her hâlükârda hamd Allah'a mahsusturEy Allahım! Bu yemekleri sana isyan etmek yolunda harcanan bir enerji kılma.

Yemekten sonra, İhlâs ve Kureyş sûrelerini okumalıdırSofrayı kaldırmadan kendisi sofradan kalkmamalıdır.

Eğer başkasının yemeğini yemiş ise ona duâ edip, şöyle demelidir:

Ey Allahım! Bu kulunun hayrını çoğalt, kendisine vermiş olduğun rızkına bereket ihsan etRızkında hayırlı hareket etmeyi kendisine müyesser eyle; verdiklerinle kendisini kanaâtkâr kılBizi ve onu şükreden kullarından eyle!

Eğer bir topluluğun yanında iftar ederse şöyle demelidir:

Oruçlular nezdinizde iftar ettiler (etsinler) , hayırlı insanlar yemeğinizi yediler (yesinler) , melekler size salâvat-ı şerife okudular (okusunlar) .

Yemekten sonra çokça istiğfar etmelidirŞüpheli olarak yediği yemekten ötürü üzülmelidir ki, göz yaşları ve üzüntüsüyle ateşin hararetini söndürmüş olsunO ateş ki, onu kıskıvrak tutmak için hazırdır.

Zira Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Haramdan gelişen her ete ateş daha uygun ve evlâdır.

Yeyip ağlayan, elbette yeyip oynayan gibi değildirSüt içtiği zaman, şu duâyı okumalıdır:

Ey Allahım! Bize rızık olarak verdiklerine bereket ver ve daha fazlasını da bize ihsan buyur.

Eğer sütten başka birşey yerse (veya içerse) şu duâyı okumalıdır:

Ey Allahım! Bize rızık olarak verdiklerine bizim için bereket ihsân etBizim için ondan daha hayırlısını rızık olarak ver.

Bu duayı, Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) faydası umumî olduğu için süt içmeye tahsis etmiştirYemekten sonra şöyle demek müstehabdır:

Hamd Allah'a mahsusturO Allah ki, bize yedirdi, içirdi, bizi himayesine aldıO efendimiz ve mevlâmızdırEy başka hiçbir şeye ihtiyaç bırakmayan ve herşeyin kendisine muhtaç olduğu Allah! Karnımı doyurdun, beni korkudan emin kıldınO halde sadece sanadır hamdYetimlik ve fakirlikten döndüren, dalâletten hidâyete erdiren ve fakirlikten zengin eden sensin; o hâlde sadece sanadır hamd!. . Bereketli, faydalı, güzel, daimi ve çok olan hamd sana mahsusturSen hamde lâyık ve müstehaksın. . . Ey Allahım! Bize helâli yedirdin, o halde bizi sâlih amelde kullanYediğimiz bu yemeği bizim için ibadetinde yardımcı kılGünah işlememize yardımcı olmasından sana sığınırız!

Eşnan ile ellerin yıkanmasına gelince, onun keyfiyeti şöyledir: Eşnanı sol avucuna almalıdırÖnce sağ elinin üç parmağını onunla yıkamalıdırDaha sonra parmaklarını kuru eşnana vurarak eline bulaşan eşnanla dudaklarını silmelidir. Sonra yavaşça ağzının içini parmağıyla yıkamalıdırDaha sonra parmaklarını kuru eşnana vurarak eline bulaşan eşnanla dudaklarını silmelidir. Sonra yavaşça ağzının içini parmağıyla yıkamalıdırDişlerinin iç ve dışını, avurdunu ve dilini güzelce ovalayıp çalkalamalıdır. Sonra o su ile parmaklarını yıkamalıdırDaha sonra da geri kalan kuru eşnan ile parmaklarının iç ve dışlarını ovalamalıdırBöyle yapmakla ikinci bir defa eşnanı ağza sürmeye ve ağzın yıkanmasını tekrara ihtiyaç kalmamış olur.

25) Ebû Şeyh, Sevab, (Câbir'den)

11-4

Toplu Olarak Yemek Yemenin Zorunlu Kıldığı Hususlar

Bunlar yedi tanedir.

1) Beraberinde, yaşlılığından veya faziletinden ötürü daha önce yemeye başlaması gereken birisi olduğu halde ondan önce yemeye başlamamalıdırAncak âmir ve önder ise, o zaman yemek için bir araya gelmiş ve hazırlanmış cemaati fazla bekletmemesi gerekir.

2) Yemek yerken sükût etmemelidirÇünkü bu şekilde davranmakAcemlerin âdetidirFakat, iyiliklerden konuşmalıdırlarSalihlerin yemek ve başka şeyler hakkındaki hikâyelerini anlatmalıdır.

3) Yemek zamanında arkadaşını düşünmeli ve arkadaşından daha fazla yemeyi asla düşünmemelidirSofraya gelen yemeğin, sofrada bulunanların rızası olmadıkça fazla yenmesi haramdırAksine arkadaşının fazla yemesine imkân vermek suretiyle arkadaşını kendine tercih etmelidir.

İki hurmayı birden yememeliAncak sofrada oturanların hepsi öyle yerlerse veya ona o şekilde yemesine izin verirlerse, o zaman o şekilde yiyebilirEğer arkadaşı azar azar yerse onun iştahını açmaya gayret göstermeli ve yemeye teşvik etmeli ve arkadaşına 'ye' demelidirBunu üç defadan fazla tekrar etmemelidirZira üç defadan fazla 'ye' demek, fuzulî ve ifrat olurHazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) , herhangi birşeye üç defa muhatap olduğu zaman, üç defadan fazla ısrar etmediği gibi, üç defadan fazla ısrar edenin sözüne de iltifat etmezdi26

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) , konuşmayı üç defa tekrar ederdi27 O halde edepli kimse üçten fazla demeye meydan vermeyen kimsedirIsrar edep dışı bir harekettirArkadaşına yemek hususunda yemin verdirmek ise, dinen yasak ve çirkindirHasan bAli (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Yemek için Mü'mine, yemin teklif etmek gerekmez'.

4) Arkadaşını kendisine 'ye' demeye mecbur etmemelidirEdiplerden biri şöyle demiştir: 'Yemek yiyenlerin en iyisi, arkadaşını bu hususta kendisini kontrol etmeye mecbur etmeyen ve arkadaşının 'ye' demesine meydan vermeyen kimsedir'Başkası kendisine bakıyor diye iştahı çektiği bir yemeği terk etmek, uygun bir hareket değildirÇünkü böyle yapmak, yapmacık bir harekettirAksine âdeti üzerine devam etmeli ve tek başına olduğu zaman nasıl yerse, arkadaşlarla beraber olduğunda da öyle hareket etmelidirAncak tek başına olduğu zaman, kendini güzel edebe alıştırmalıdır ki, cemiyet arasında yapmacık hareketlere muhtaç olmasınEvet eğer arkadaşlarını nefsine tercih ederek, onların ihtiyaçlarını dikkate alarak az yerse, bu takdirde az yemesi güzeldirEğer sofradaki insanlara yardım niyetiyle ve onları yemeye teşvik etmek kastıyla fazla yerse, bunda sakınca yokturAksine böyle davranmak güzeldir.

İbn Mübarek hurmaların en güzelini arkadaşlarına takdim ederek şöyle demiştir: 'Kim fazla yerse herbir çekirdeğe karşılık ona bir dirhem vereceğim'Yedikten sonra çekirdekleri sayar kimin çekirdekleri fazla ise, fazla olan her çekirdeğe karşılık bir dirhem verirdiİbn Mübarek'in böyle yapması iki sebebe dayanır: a) Yemek hususundaki haya ve utangaçlığı kaldırmak, b) Arkadaşlarla sohbeti koyulaştırmaktır.

Câfer bMuhammed (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Bence arkadaşların en iyisi, (sofrada) en fazla yemeğimi yiyen ve lokmasını en büyük yapandırBence arkadaşlardan derdi çekilmez ve en ağırı o arkadaştır ki, yemekte bile kendisini kontrole mecbur eder'Bütün bunlar normal âdet üzerinde yürümenin ve yapmacık hareketlerden kaçınmanın gerekliliğine işarettir.

Yine İmâm Câfer-i Sâdık şöyle demiştir: 'Kişinin arkadaşına karşı olan muhabbetinin tatlılığı, onun evinde güzelce yemesinden belli olur'.

5) Leğende elin yıkanması mahzurlu değildirEğer tek başına yerse, aynı leğende dişlerini ve ağzını yıkayıp çalkalayabilirEğer başkasıyla beraber yerse ağzını yıkayıp leğene boşaltması uygun değildirBaşkası kendisine ikram olsun diye leğeni önce kendisine takdim ederse kabul etmelidir.

Enes b. Mâlik ve tâbiînden Sâbit el-Bennânî (radıyallahü anh) bir sofrada bir araya geldilerBu arada Enes b. Mâlik leğeni Sabit'e takdim ettiSabit ise, edebinden ötürü Enes'ten önce yıkamayı kabul etmediBunun üzerine Enes (radıyallahü anh) şöyle dedi: 'Kardeşin sana ikram ettiği zaman onun ikramını kabul et, reddetmeZira o kimse gerçekte Allahü teâlâ'ya ikram ediyor'.

Rivâyet ediliyor ki, Hârun Reşid âma olan Ebû Muaviye Muhammed bHâzım'ı davet ettiDâvet edilen zât leğende elini yıkarken Hârun Reşid eline su döktüEbû Muaviye elini yıkadıktan sonra Hârun kendisine şöyle sordu:

- Ey Ebû Muaviye! Senin eline su dökenin kim olduğunu biliyormusun?

- Hayır.

- O suyu emir'ul-Mü'minîn döktü.

- Ey emir'ul-Mü'minîn! Sen böyle yapmakla ancak ilme ikram etmişsin ve onu yüceltmişsinİlim ve onun ehlini yücelttiğin gibi, Allah da seni yüceltsin28

(Eğer leğen geniş ve ibrikler birkaç tane ise) aynı anda birkaç kişinin aynı leğende ellerini yıkamalarında hiçbir sakınca yokturAksine, böyle yapmak tevâzua daha yakın ve beklemekten de daha iyidirHepsinin aynı anda yıkamayıp, ayrı ayrı yıkamaları halinde herbirinin suyunun dökülüp yeni leğenin getirilmesi uygun bir hareket değildirKullanılmış su leğende biriktirilir ve bir defada dökülür.

Çünkü Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Abdest suyunuzu bir araya toplayınız. (Böyle yaptığınız takdirde; yani bir kapta yıkadığınız takdirde) Allahü teâlâ sizin aranızdaki ihtilâfı giderip birleşmenizi temin eder.

Denildi ki: Bu hadîs-i şerifteki abdest suyundan gaye; toplu halde yiyenlerin bir kapta yıkamalarıdırÖmer b. Abdülâziz, İslâm diyarlarına şöyle bir ferman göndermiştir:

El yıkanan leğen dolduğu zaman, toplu halde yiyenlerin arasından kaldırılıp dökülsünSakın kendinizi Acemlere benzetmeyiniz.

İbn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Ellerin yıkanmasını bir leğende yapınSakın Acemlerin âdetine uymayın'.

Ele su döken hizmetçinin ayakta olmasını, bazı âlimler kerih görerek, oturmasını daha uygun bulmuşlardırÇünkü hizmetçinin oturarak su dökmesi tevazûa daha yakındır.

Bazı âlimler de hizmetçinin oturmasını kerih görerek şunu anlatmışlardır: 'Hizmetçi oturduğu halde birisinin eline su döktüBu sırada eline su dökülen adam ayağa kalktıAyağa kalkana 'Neden kalktın?' diye sorulduğu zaman şu cevabı verdi: 'Birimiz muhakkak ayakta olmalıdır'.

Hizmetçinin ayakta olması daha evlâdırÇünkü ayakta olması hem suyu dökmeye ve hem de yıkamaya daha uygun düşer ve bir de suyu ayakta dökmek tevazûa daha yakındırEğer hizmetçinin suyu ayakta dökmeye niyeti varsa, ona hizmet imkânını vermekte herhangi bir kibir yoktur; zira hizmetçinin suyu bu şekilde dökmesi normal bir âdettir.

Geçmiş izahtan anlaşıldı ki, leğende el yıkamanın yedi âdabı vardır:

1Leğene tükürmemek.

2Baş ve reis olan kimseye herkesten önce leğeni takdim etmek.

3Takdim etme ikrâmını kabul etmek.

4Sağdan başlayarak gezdirmek.

5Aynı leğende bütün cemaatin ellerini yıkaması.

6Kullanılan suyun tamamının aynı leğende toplanması.

7Yıkayanların eline su döken hizmetçinin ayakta olmasıEdeplerden biri de ağzından ve elinden suyu leğene yavaşça bırakmaktır ki arkadaşlarına ve üzerinde oturduğu sergiye bıraktığı su sıçramasınEv sahibi bizzat misafirin eline suyu dökmelidir.

Çünkü İmâm-ı Mâlik (radıyallahü anh) kendisine misafir olarak gelen (ve henüz yirmi yaşından daha küçük olan) İmâm-ı Şâfiî'nin eline su dökmüştürBu manzara karşısında mahcup olan İmâm-ı Şâfiî'ye şöyle demiştir: 'Sakın benden gördüğün hareket seni utandırıp şaşırtmasınZira misafire hizmet farzdır'.

6) Arkadaşlarına yemek yerken bakmamalı ve utandıracak derecede yemelerini kontrol etmemelidirAksine onların yemesiyle ilgilenmemeli ve kendi yemesiyle meşgul olmalıdırEğer kendisinden sonra arkadaşları yemekten utanırlarsa, o zaman arkadaşlarından önce yemeği bırakmamalıdırOnlar doyasıya yeyinceye kadar o da yavaş yavaş yemekle kendini oyalamalıdırEğer az yiyen bir kimse ise, yemeğin başlangıcında ağır ağır yemeli ve yemeği onlarla beraber bitirmelidirÇünkü ashâb-ı kirâmın (radıyallahü anh) çoğu böyle yapmıştırEğer herhangi bir sebepten yemiyorsa, misafirlerden özür dilemelidir ki, özür dilemekle onların mahcubiyetlerini kaldırmış olsun.

7) Başkasını tiksindirecek bir harekette bulunmamalıdırBu bakımdan elini yemek kabına silkmemelidirLokmayı ağzına alırken başını yemek kabının üzerine eğmemelidirAğzından herhangi bir şeyi çıkardığı zaman yüzünü yemekten çevirerek o şeyi sol eliyle tutmalıdırYağlı lokmayı sirkeye daldırmamalı, sirkeyi de yağlıya karıştırmamalıdırÇünkü başkasının bundan tiksinmesi mümkündür.

Dişiyle kesip parçaladığı lokmayı (müşterek) çorbanın ve sirkenin içine sokmamalı ve tiksindirici şeyleri hatırlatan sözleri söylememelidir.

26) İmâm-ı Ahmed

27) Buhârî, (Enes'ten)

28) Bu zat, dört yaşında iken gözlerini kaybetmiştir. Kûfelidir. Şâyân-ı itimad bir zattır. H. 123 senesinde doğup, H. 194 senesinde vefat etmiştir.

11-5

Yemek İkram Etmenin Âdâbı

Misafire yedirmekte çok fazilet vardırNitekim Câfer bMuhammed (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Arkadaşlarla beraber sofra üzerinde oturduğunuz zaman, oturuşunuzu oldukça uzatınızZira bu saat hayatınızın sizin aleyhinizde sayılmayan saatidir'.

Hasan-ı Basrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Kişi kendi nefsine, ebeveynine ve yakınlarına sarfettiği her nafakadan muhakkak sorulacaktırAncak kişi din kardeşlerine Allah rızası için infak ettiği yemekten sorulmayacaktırÇünkü Allahü teâlâ kulunu bu yemekten ötürü sorguya çekmekten hayâ eder'.

Allah yolundaki arkadaşına yedirmenin fazileti hakkında zikrettiğimiz bu misallere yedirme hakkında vârid olan hadîsler eklendiğinde fazileti apaçık bilinir.

Hadîsler

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir:

Herhangi birinizin sofrası önünde yayılı bulunup kaldırılıncaya kadar melekler onun için salâvat-ı şerife getirirler29

Horasan âlimlerinden biri din kardeşlerine bitiremeyecekleri kadar bol yemek takdim ederek dedi ki: Hazret-i Peygamber'den bize gelen bir hadîsi şerifte şöyle buyuruluyor:

Kardeşleri ellerini yemekten kaldırdıkları zaman, artanı yiyen bir kimse hesaba çekilmez30

Madem ki durum budur, o hâlde isterim ki size takdim ettiğim yemeği çoğaltayım ki onun kalıntılarından yiyelim.

Arkadaşlarıyla yediklerinden kul hesaba çekilmez31

Seleften bâzıları arkadaşlarının gönlünü hoş etmek için cemaatle yediği zaman fazlaca yerdiTek başına yediği zaman ise pek az yerdi.

Üç şey vardır ki, insan onlardan hesaba çekilmez: a) Sahur yemeği, b) İftar yemeği, c) Arkadaşlarla beraber yenilen yemek32

Hazret-i Ali (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Dostlarımı bir sa' yemek üzerine toplamam, bir köleyi azâd etmemden daha iyi gelir bana'.

İbn Ömer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: 'Sofrada güzel ve helâl yemeğin bulundurulması ve arkadaşlara ikram edilmesi, kişinin şerefli oluşuna delâlet eder'.

Ashâb-ı kirâm (radıyallahü anh) şöyle derlerdi: 'Yemek üzerinde bir araya gelmek güzel ahlâktandır'.

Ashâb-ı kirâm (radıyallahü anh) , Kuran okunmasında da bir araya gelirlerdiOnlar bir araya geldikleri zaman, muhakkak toplu hâlde bir şeyler yedikten sonra dağılırlardıDostların dostluk ve yakınlıkla kendilerine yetecek kadar bir yemek üzerinde toplanmalarının dünyadan olmadığı söylenmiştir.

Allahü teâlâ kıyâmet gününde kuluna der ki:

- Ey Âdem oğlu! Ben acıktım, bana yedirmedin.

- Sen âlemlerin rabbisin, sana nasıl yedirebilirdim?

- Senin müslüman kardeşin acıktıOna yedirmedinEğer ona yedirmiş olsaydın bana yedirmiş sayılırdın33

Hazret-i Peygamber şöyle demiştir:

Size ziyaretçi geldiği zaman, ona ikrâm ediniz34

Cennette bir takım köşkler vardırDışları içlerinden ve içleri de dışlarından görünmektedirBu köşkler yumuşak konuşan, Allah için yediren ve halk uykuda olduğu zaman kalkıp namaz kılanlar içindir35

Sizin en hayırlınız, Allah için yedireninizdir36

Din kardeşine doyasıya yediren ve kana kana içiren bir kimseyi Allahü teâlâ yedi hendek kadar ateşten uzaklaştırırBu çukurlardan ikisinin arasındaki mesafe beşyüz seneliktir37

29) Taberânî, Evsat

30)

31) Ezdî, Duafâ, (Câbir'den)

32) Ezdî, (Câbir'den)

33) Müslim

34) Harâitî

35) Tirmizî, (Hazret-i Ali'den)

36) İmâm-ı Ahmed ve Hâkim, (Suheyb'den)

37) Taberâni, (İbn Ömer'den)

11-6

Yemek Âdâbı

Yemeğin âdâbına gelince, bu âdâbın bir kısmı misafirliğe yemeğe gitmekle, bir kısmı da misafire (yemek) ikram etmekle ilgilidir.

Yemek Davetine Katılmanın Âdâbı

İnsanların yemek zamanlarını gözetip o zamanda yemeğe gitmek sünnete aykırıdırBu bakımdan tam yemek zamanında bir eve girmek, ansızın girişten sayılırBu ise yasaklanmıştır.

Nitekim Allahü teâlâ şöyle demiştir:

Ey îman edenler, (rastgele) peygamber'in evlerine girmeyinAncak yemek için size izin verilir de girerseniz (erkenden gelip) yemeğin pişmesini beklemeyinÇağrıldığınız zaman girin; yemeği yeyince dağılın, söze dalmayın. (Ahzâb/53)

Ayette geçen 'Onun kabını (yemeğini) beklemeksizin' ifadesi; 'yemeğin ne zaman pişeceğini beklemeyin' demektir.

Nitekim Hazret-i Peygamber şöyle demiştir:

Çağırılmadığı bir yemeğe giden kimse, fâsık olarak gitmiş ve haram yemiş olur38

Yemek zamanını gözetmeden girip de onların yemeklerine tesadüf ettiği takdirde, kendisine izin verilmeden yememesi gerekirNe zaman ki kendisine 'ye' denirse, incelemelidirEğer onların içten gelen bir teklif yaptıklarına ve yemek yemesini istediklerine inanırsa, onlarla beraber yemelidirEğer kendisinden utanarak bunu söylüyorlarsa, yemesi uygun değildirBahane bulup yemeğe ihtiyacı olmadığını ileri sürerek imtihan etmelidir.

Fakat aç olduğu zaman, kendisine yedirmek için dostlarından birisinin yemek vaktini beklemeksizin evine giderse, bu takdirde yemesinde bir sakınca yokturÇünkü Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) , Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer'le beraber Ebû'l-Heysem ve Ebû Eyyûb el-Ensarî'nin evlerine yemek için teklif olmaksızın yemek yemeye gitmişlerdir39

Böyle bir durumda müslüman kardeşinin evine gitmek, ona yedirme sevabını kazandırmaya yardım etmektirBu âdet, selef-i salihînin âdeti idiAvn bAbdullah el-Mes'udî'nin üçyüz altmış arkadaşı vardıSenenin her gününde bir dostunun evinde yemeğini yiyerek o seneyi geçirirdiBaşka birisinin de otuz dostu vardıBir ayda herbirine bir gün gitmek suretiyle dolaşırdıBaşka birisinin de yedi dostu vardıHaftanın her gününde birisinin evinde olurduOnların dostları çalışmalarında kendilerine yardım ederlerdiDostlarının bu zâhid ve âbid kimselere yedirdikleri kendileri için ibadet sayılırEğer kişi eve girip ve sâhibini içerde bulamazsa, ev sahibinin dostluğuna güveniyorsa, izin almaksızın dostunun yemeğini yiyebilirZira izinden gaye; yemek sahibinin razı olmasıdırHele yemeklerde. . . Çünkü yemekler hususunda daha da genişlik vardırÇok kişi var ki, açıkça izin verir ve izin verdiğine dair yemin ederOysa buna rağmen karşısındakinin yemesine razı değildirBu bakımdan böyle bir kimsenin yemeğini yemek mekruhturHazır bulunmayan çok kimseler de vardır ki, izin vermediği halde onun yemeğini yemek güzeldir.

Yahut sâdık dostlarınızın evlerinde yemenizde size bir günah yoktur. (Nûr/61)

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) , Berire'nin (Hazret-i Âişe'nin azâdlı câriyesi) evine girdiKendisi hazır olmadığı halde sadakadan olan yemeğini yedi. Rasûlüllah yemeği yedikten sonra 'İşte sadaka tam yerini buldu'40 buyurdu.

Rasûlüllah'ın böyle yapması, Berire'nin (radıyallahü anh) buna sevineceğini bildiğinden kaynaklanmaktadırİşte bu sırra binaen ve sahibinin izin vereceğini bilmekle yetinerek izinsiz eve girmek câizdirEğer böyle bir şeyi bilmezse mutlaka önce izin almalı, sonra içeri girmelidir.

Muhammed bVâsık ve arkadaşları Hasan-ı Basrî'nin evine girerler, izin almaksızın gördüklerini yerlerdiHasan da eve gelir, onların böyle yaptıklarını görünce sevinir ve 'Biz de böyle yapardık' derdi. .

Hasan-ı Basrî çarşıda bir bakkalın kuru meyvelerinden ayakta durarak 'şu sepetten bir incir, öbüründen bir hurma alır yerdi'Hişam kendisine 'Ey Ebû Sâid! Acaba takvâ konusunda sana ne görünmüş ki, adamcağızın izni olmaksızın yemişlerinden yiyorsun?' Hasan 'Ey Lehim (Cimri!) Yemek hakkındaki ayeti bana oku'Bunun üzerine Hişam ayeti 'veyahut da dostlarınızın' (Nûr/61) cümlesine kadar okuduOraya varınca Hişam sordu: 'Ey Ebû Saîd! Âyetteki dost kimdir?' Hasan (radıyallahü anh) 'Ayetteki dost, o kimsedir ki, nefis ona meyleder, rahata kavuşur, kalp de onunla sükûnet bulur. . . '

Bir topluluk Süfyân es-Sevrî'nin evine gittiSüfyân'ı evde bulamadılarKapıyı açıp, sofrasını indirip yemeye başladılarO esnada Süfyân içeri girdi ve 'Siz bana selef-i sâlihînin ahlâkını hatırlattınızİşte onlar böyle yaparlardı' dedi.

Bir topluluk, tâbiînden birini ziyaret ettiZiyaret edilen zâtın yanında onlara ikram edecek bir şey yoktuBunun üzerine ziyaret edilen, dostlarından birinin evine gittiFakat onu evde bulamadı, onun pişirdiği çömleğine baktıBir de ne görsün yemek pişmiş ve ekmek de hazırdır ve diğer gereken şeyler de mevcutturHepsini aldı, ziyaretçilere takdim etti ve 'Yeyiniz!' dediEvin sahibi geldiEvde hiçbir şey görmeyince, kendisine 'Filân zat geldi, hepsini toparlayıp götürdü' denildiğinde, 'Çok güzel etmiş' dediDaha sonra yemeği götüren zatla karşılaştığında şöyle dedi: 'Ey kardeşim! Misafirlerin ikinci bir defa geldikleri takdirde ikinci bir defa aynı şeyi yapabilirsin'.

İşte yemeğe katılmanın âdâbı bunlardır.

38) Beyhakî, (Hazret-i Âişe'den bir benzerini)

39) Müslim ve Taberânî, (İbn-i Abbâs'tan zayıf bir senedle)

40) Müslîm ve Buhârî, (Hazret-i Âişe 'den)

Yemek İkram Etmenin Âdâbı

1Herşeyden önce yapmacık hareketleri ve zorlamaları terketmeli, ne varsa onu ikrâm etmelidirEğer yanında hiçbir şey yoksa ve açıklamaya imkânı da bulunmazsa, dostlarına yedirmek için borç etmemelidirÇünkü böyle yaptığı takdirde nefsini vesveseye sevketmiş olurEğer kendi nafakasına yetecek kadar bir şeyleri varsa ve nefsi de ondan vazgeçip dostlarına yedirmesine taraftar değilse, o nafakasını buna rağmen dostlarına vermesi uygun değildir.

Seleften biri bir zâhidin evine gittiZahid yemek yiyorduGelen misafire zâhid şöyle dedi: 'Eğer bu yemeği borç ile almasaydım, ondan sana da yedirirdim.

Seleften bâzıları zorlamakla ilgili olarak şöyle demişlerdir: 'Senin, arkadaşına yedirdiğin yemekten daha enfesini ve daha kıymetlisini arkadaşına yedirmek kaygusuna düşmen demektir'.

Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Halk, ancak tekellüf ve zorlukları yüklenmekten ötürü bozuşurlarŞöyle ki, birisi arkadaşını dâvet ederOnun için bir sürü zorluklara girişir ve dolayısıyla ikinci bir defa arkadaşının gelmesini böylece önlemiş olur'.

Bazıları şöyle demiştir: 'Bana gelen arkadaşımın kimliği beni ilgilendirmezZira ben onun için herhangi bir külfete girişmemAncak yanımda ne varsa onu takdim ederimEğer onun için külfete girmiş olsaydım, onun gelişi bana zor gelecek ve usandıracaktı'.

Zâtın biri şöyle demiştir: "Ben geçmişte bir dostumun yanına gidiyordumO da benim için külfetlere giriyorduKendisine dedim ki: 'Tek başına kaldığımız zaman, ne sen bunu yiyorsun ve ne de benBu bakımdan bir araya geldiğimiz zaman neden bunu yiyoruz? O halde ya sen bu külfete girmeye son vereceksin veya ben ziyaretlerimi keseceğim'Bunun üzerine dostum tekellüfe son verdi ve tekellüfe son verişinin yüzü suyu hürmetine bizim de ziyaretlerimiz devam etti".

Yanında ne varsa hepsini misafirlere takdim etmek ve böylece çoluk çocuğuna zarar verip onların kalplerini ezâ ve cefâ ile doldurmak da külfete girmek demektir.

Bir zat, Hazret-i Ali'yi (radıyallahü anh) dâvet ederHazret-i Ali kendisine şöyle der:

'Üç şartla senin dâvetine icabet ediyorum:

a) Çarşıdan bir şey getirmeyeceksin,

b) Evinde olanı da esirgemeyeceksin,

c) Çoluk çocuğuna da zarar vermeyeceksin'.

Seleften bazıları, evinde ne varsa hepsini misafire takdim ederlerdiHer çeşit şeyden sofraya getirlerdi.

Seleften biri şöyle demiştir: Biz, Câbir bAbdullah'ın (radıyallahü anh) evine gittikBize ekmek ile sirke takdim etti ve şöyle dedi: 'Eğer külfete girmekten menolunmasaydık, sizin için külfete girecektim'41

Seleften biri şöyle demiştir: 'Ziyaretçin geldiği zaman, neyin varsa onu misafire takdim et'Selmân-ı Fârisi şöyle demiştir:

Allah'ın Rasûlü, bizde bulunmayan bir şeyi misafir için hazırlamaya çalışıp zorluk çekmekten menetti ve ancak elimizde bulunanı ikram etmemizi emretti.

Hazret-i Peygamber şöyle anlatır: 'Yûnus (aleyhisselâm) , arkadaşları kendisini ziyarete geldiklerinde onlara ekmek ve elinin mahsûlü olan sebzeleri takdim ederek 'Buyurun yeyinEğer Allah tekellüf yapanlara (misafirlere ikram hususunda zorlananlara) lânet etmeseydi, elbette size daha iyisini hazırlamak için zorluklara katlanırdım' demiştir.

Enes b. Mâlik ve diğer ashâb misafirlerine kuru ekmek ve hurmalardan mevcut olanı takdim ederek şöyle derlerdi: 'Biz, kendisine yapılan ikramı hakir görenin mi, yahut yanında bulunan nimeti hakir görüp misafirine takdim etmekten çekinen kimsenin mi günahı daha büyüktür bilmiyoruz'

2Bu edep ziyaretçiye aittirŞöyle ki; belli bir şeyi ısrarla istememelidirÇünkü o şeyi bulup getirmek, ev sâhibine çok kere zor gelirEğer ev sahibi misafirini iki yemek arasında muhayyer bırakırsa (yani iki yemek adı zikredip, bunlardan birini hazırlamayı teklif ederse) misafir, ev sahibine hangi yemeği hazırlamak kolay ise, onu istemelidirÇünkü sünnet-i seniyye böyledir.

Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) iki şey arasında muhayyer bırakıldığı zaman muhakkak ki, en kolayını tercih ederdi42

A'meş, Ebû Vâil'den şöyle rivâyet etti: 'Bir arkadaşımla Selmân-ı Fârisî'yi ziyarete gittik: Bize arpa ekmeği ile katık olarak tuz takdim ettiBu meyanda arkadaşım 'Eğer bu tuzda bir de su'teri otu bulunsaydı daha iyi olurdu' dediBunu duyan Selman, çarşıya gidip abdest aldığı ibriğini rehin bırakarak, karşılığında su'teri otu alıp getirdiBiz yedikten sonra arkadaş şu duâyı okudu: 'Bize rızık olarak verdiği ile bizi kanâat sâhibi kılan Allah'a hamdolsun'Buna karşılık Selman şöyle dedi: 'Eğer sen rızkınla kanâat etseydin, şu anda benim abdest ibriğim rehinde bulunmazdı'.

Eğer isteğinin arkadaşına zor geleceğini bilirse veya isteğini iyi karşılamayacağı kanaatini taşıyorsa, durum böyledirEğer arkadaşının böyle bir istekle sevineceğini biliyorsa, isteğinde hiçbir mahzur yokturNitekim İmâm-ı Şâfiî Bağdad'da Za'ferânî'nin misafiri iken böyle yapmıştırŞöyle ki; Za'ferânî her gün pişirilen yemeklerin bir listesini yazar ve getirilmesi için cariyesine teslim ederdiBir ara İmâm-ı Şâfiî listeyi cariyenin elinden alıp kendi el yazısıyla bir çeşit yemek daha ilâve ettiZa'ferânî sofrada onun ısmarladığı çeşidi görünce bozuldu ve 'Ben bu yemeği ısmarlamadım' diye çıkıştıBunun üzerine kendisine listeyi getirdiler, orada Şâfiî'nin yazısı gözüne ilişince bundan çok memnun olan Za'ferânî cariyesini âzâd etti. . .

Ebû Bekir el-Kattanî şöyle demiştir: Sırrî es-Sakâtî'nin huzuruna girdim 'fetit' (ekmek kırıntıları ile karışık bir meşrubat) getirip yarısını bardağa döktüKendisine 'Sen ne yapıyorsun? Ben onun hepsini bir nefeste içerim' dedimBunun üzerine gülerek şöyle dedi: 'Senin böyle demen, senin için bir hac sevabından daha faziletlidir'Ulemâdan biri şöyle demiştir: 'Yemek üç çeşittir: a) Fakirlerle yerken, onları nefsine tercih ettiğin yemek, b) Arkadaşlarla beraber yenilen yemek, c) Dünya ehliyle yenilen yemek'.

3Ev sahibi, misafirini iştihalandırıp, hangi yemeği canının istediğini söylemesini ısrarla kendisinden sormalıdırNefsi, arkadaşının isteğine razı olduğu takdirde, böyle bir teklifte bulunması hem güzeldir, hem de böyle bir teklifte büyük bir fazilet ve ecir vardır.

Nitekim Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:

Kim kardeşinin bir isteğine tesadüf edip (onu giderirse) günâhı bağışlanırKim Mü'min kardeşini sevindirirse muhakkak o kimse Allah'ı sevindirmiş olur.

Mü'min kardeşinin iştahının çektiği yemeği yedirip onu doyuran bir kimseye Allahü teâlâ bir milyon hasene (ecir) yazarBir milyon günâhını silerBir milyon derecesini yükseltirHuld, Adn ve Firdevs adlı üç cennetten ona yedirir.

4Misafire 'Sana yemek getireyim mi?' dememelidirAksine, yemeği varsa sormaksızın takdim etmelidir.

Süfyân es-Sevrî şöyle demiştir: "Kardeşin ziyaretine geldiğinde, sakın ona 'yer misin veya sana yemek getireyim mi?' demeHazır olanı derhal getirEğer yerse ne âlâ, yemediği takdirde kaldır"Eğer ev sâhibi, misafirlere herhangi bir yemeği yedirmek istemiyorsa, onları o yemekten haberdar etmesi ve onu onlara anlatması uygun bir hareket değildir.

Süfyân es-Sevrî şöyle demiştir: 'Yediğin yemekten çocuklarına yedirmek istemediğin zaman, onlara o yemekten bahsetmediğin gibi, onu beraberinde de göstermemelisin.

Sûfîlerden biri şöyle demiştir: 'Fakirler size geldikleri zaman, onlara yemek ikrâm edinizFakîhler size geldikleri zaman onlara ilmî bir mesele sorunuzKurralar (Kur'ân okuyucuları) size geldikleri zaman ise onlara mihrabı gösteriniz'.

41) İmâm-ı Ahmed

42) Harâitî ve İmâm-ı Ahmed


YEME - İÇME ÂDÂBI DEVAMI;