18-BÖLÜM:
ONUNCU BÖLÜM
Ayın, Allah'ın kudretiyle, tesirlerini ve burçlar itibariyle hallerini, yedi gezegenin tesirli saatlerini, feleklerin sayılarını, seslerini ve nağmelerini, merkezlerini hareketleriyle dairelerin meydana gelişlerini, esiri cisimlerin tesirlerinin başlangıçlarını beş madde ile açıklar.
Birinci Madde
Ayın, Allah'ın kudretiyle tesirlerini bildirir.
Ey azizi, malûm olsun ki, filozoflar sözbirliğiyle demişlerdir ki: Kadir ve aziz olan Allah'ın takdiri ile yüksek cisimlerin mertebelerine göre, alçak cisimlere çeşitli tesirleri vardır. Güneşi en fazla tesiri, sıcaklığı ile olduğu gibi, ayın dahi en fazla tesiri, rutubeti iledir. Allah, bu aya, kendi kudreti ile nice özellikler bahşetmiştir. Bunlardan biri, ay deniz ufkundan doğar. Deniz suyu onunla med olup sahiline yükselir. Ay, denizdeki gün yarısına geldiğinde denizin meddi bitip, Ay, gün yarısı dairesinden indiğinde denizin suyu sahilleride cezr olup çekilir. Ay, deniz ufkuna ininceye kadar cezr devam eder. Ay, ufuktan indiğinde cezr de nihayet bulur. Şu halde med ve cezr bu minval üzere olur. Ayın özelliklerindendir ki, ayın artışı zamanında yani ayın ilkyarısında sıcaklık ve rutubet çok olup kanın kabarmasıyle dolan insan ve hayvan bedenleri kuvvet bulur. Dolunaydan sonra yani ayın ikinci yarısında kuruluk ve soğukluğun çoğalması ile dört unsurun karışımı bedenlerde bulunduğundan kanın kabarması azalıp, büyüme ve gelişme az olur. İnsan ve hayvan bedelleri zaaf bulur. ayın özelliklerindendir ki, ayın ilk yarısında hasta olanların bedelleri kuvvetli bulunup, çoğunun hastalığı defolur. Ayın ikinci yarısında hasta olanların bedenleri zayıf olup, hastalıkları çoğalır. Ayın özelliklerindendir ki, ayın nurunun çoğaldığı günlerde ruh sahiplerinin beyin dokuları ziyade olup, ayın nurunun azıldığı günlerde beyin dokuları dahi azalır. Ayın özelliklerindendir ki, aylı gecede insan aya karşı uyusa veya çok otursa bedenine gevşeme ve tembellik gelip baş ağrısı ve nezle olur. Ayın özelliklerindendir ki, aylı gecede hayvan eti kalsa az zamanda tadı ve kokusu değişir. Ayın özelliklerindendir ki, ayın nurunun çoğaldığı günlerde nehirlerde ve denizlerde balıklar yağlı olup suyun yüzüne çıkarlar. Ayın nurunun azıldığı günlerde balıklar zayıf olup suyun dibine giderler. Ayın özelliklerindendir ki, ayın ilk yarısında yerdeki haşereler yeryüzüne çıkar ve çoğalır. Yırtıcı hayvanlar ceset yemeye çok hırslı olur. Ayın ikinci yarısında haşerele ve yırtıcı hayvanla aksi hareket ederler. ayın özelliklerindendir ki ayı ilk yarısında dikilen ağaçlar fazla uzar ve gelişir. İkinci yarısında dikilenle zayıf olur veya kurur. Ayın özelliklerindendir ki, ayın ilk yarısında bütün meyveler, çiçekler, otlar, bitkiler fazla büyür ve gelişir, renkleri ziyade olur. Ayın özelliklerindendir ki, ayın ilk yarısında kamış, keten, bitki gibi şeylerin kurusu üzerine ayın ışığı düşse hemen çürüyüp parçalanır. Ayın ikinci yarısında bu durum az olur. Ayın özelliklerindendir ki, ay küresi ayna gibi yer ve su küresine dönük bulunduğu için deniz ve karanın adaları ve sahilleri gemileri, dalgaları, dağları, vadileri, köyleri ve şehirleri bütün şekil ve rengi ile şahıs ve kurumları ile bize aksettirip gösterir. Rasatçılar o aynada yerin yüzünü tamamen seyrederler. Lâkin o saf ayna bizden çok uzak olduğundan eşyanın şekilleri teşhis olunmayıp, ayın yüzü bu akisler ile bulanık görülür ki, ona ay lekeleri derler.
Diğer gezegenlerin sayılan sıfatlarının özel saatlerde canlılara ve cansızlara gizli tesirleri; açıklanan güneş ve ayın tesirlerine kıyas olunmuştur. Halbuki âlemin bütün cüzlerinde hakiki müessir ancak hak Taâlâ bilinmiştir. Bu felekler, yıldızlar ve tabiatlar dolap, âlet ve hayaller misali bulunmuştur. Bu durum alır fikretmek ve düşünmek, Allah'ı tanımaya vesile olmak için ve hepsini insanda bulmak için yıldızların ve feleklerin durum alır bu Marifetnâme'de bu miktarca açıklanarak yazılmıştır.
NAZM
Hamd o Allah'a ki yektadır ol
Dahi dâna ve tüvânâdır ol
Ona mahsus ve müsellemdir hem
Mû be mû cümle umur-u âlem
Mutasarrıf odur eşyaya tamam
Ne havas arada her giz ne avam
İkinci Madde
Ay yıldızının burçlar itibari ile olan özellikleri ve ihtiyarlarını
bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, müneccimler, ayın her burç ile başka bir tesirini tecrübe ettiklerini takvim ile yazmışlardır. Şimdi o takvimi, bundan önce Türkçe olarak nazmetmiş iken o manzumemizi buraya yazmak münasip görülmüştür.
NAZM
Bismike Allahümme yâ emine'l-hutar
İbtede'nâ bi ihtiyarhât'il-kamer
Hamd lillah çok salât ve çok selâm
Ol Resul ve âll ü suhhune müdam
Badehü der Hakkı bilgil ey beğim
Ehl-i hey'et kavlidir bu dediğim
Çâr unsur üzeer çarh-ı kürrât
Kaplamış birbirin sık tabakât
Pes besal misli olur mecmuu top
Merkez-i arz olmuş esgal-i cezûb
Ol vasattır merkez-i âlem heman
Her cihetten esgal ol nokta nihan
Çarh-ı a'zam kim muhit-i cümledir
Cüm-ı atlastır deyme encümledir
Her cihetten o mahdud fevktir
Günde bir devr etmede bir şevkdir
Kim yirmidört saatte müdam
Şarkdan garba eder devrin tamam
Hem içinde olan eflâkı bile
Döndürür kendiyle şarkî garb ile
Gece gündüz her tulu ve her gurub
Kutb-u âlem üzre devrinden olup
Çarh-ı sâminde oniki burç bil
Mıtıkada her birin sî sehm kıl
Hep sevabitle ol olmuş muhteşem
Kutb-u âlemden cüda kutb üzre hem
Garbdan şarka döner âhestece
Olsa yetmiş yıl gider bir derece
Garbdan şarka zühal dahi gider
O iki burcu otuz yıl kateder
Müşteri hem garbdan şarka gider
Oniki yılda heman bir devr eder
Garbdan merih hem deveran eder
Bir yıl onbir ayda bir devre gider
Çarh-ı sâmin kutbu doğrusunda tam
Şems hem çarhıyle devr eyler müdam
Garbdan şarka güneş dahi gider
yılda bir oniki burcu kat' eder
Yılda bir hem çarh-ı zühre ydevr eder
Garbdan şarka utarit hem gider
Cümlenin tahtındadır devr-i kamer
Sürat üzre kendi çarhıyle döner
Gardan şarka dahi ay devr eder
Devresin yirmisekiz günde gider
Çarh-ı sâmin oniki kısm olunur
San kavun oniki dilim bulunur
Her kısım bir burc adıyla asl olur
Kevn her üçünde ike bir fasl olur
Çün hamel sevr ile cevzâdır bahar
Fasl-ı yay sertan esed sünbüe dâr
Fasl-ı güz mizan ve akreb gas tut
Hem şitadır burc-u cedî ve delv ve hut
Oniki burc oniki aydıry müdam
Rum ayın otuz gün akdem bil tamam
Bu buruca etmeden tahvil gün
On gün akdem rum ayın başla bütün
Bil bahar âzar nisan ve eyâr
Yaz haziran temmuz tabah-ı hâr Hem harîf eylal ve teşrinin nâm
Kış dü kanun ve şubat olmuş tamam
Bil her ayda hangi burca gün gider
Her ayın kaçında gün tahvil eder
Mâh-ı âzar ol fasl-ı bahar
Olmuş eyyamı otuzbir gün nehar
Onbirinci gün güneş tahvil eder
Hem hamek burcunda otuz gün gider
Ol burc-u hamel nevruz olur
Pes beraber ol şibih ol ruz olur
Mah-ı nisan evsat-ı fasl-ı rebi'
Olmuş eyyamı otuz gün ey şeci'
Aşırında şems hem tahvil eder
Burc-u sevr içre otuçbir gün gider
Mah-ı mayıs ahir-i fasl-ı bahar
Olmuş eyyamı otuzbir gün nehar
On birinci gün güneş tahvil eder
Hem hamek burcunda otuz gün gider
Ol burc-u hamel nevruz olur
Pes beraber ol şibih ol ruz olur
Mah-ı nisan evsat-ı fasl-ı rebi'
Olmuş eyyamı otuz gün ey şeci'
Aşırında şems hem tahvil eder
Burc-u sevr içre otuzbir gün gider
Mah-ı mayus ahir-i fasl-ı bahar
Bil otuzbirdir ona leyl ve nehar
Onbirinci gün güneş tahvil eder
Burc-u cevzada otuzbir gün gider
Bil haziran ol sayf ey beşer
Hem otuz gün on içinde gün döner
Onbirinde şems hem tahvil eder
Seretan burcun otuzbir gün geçer Mah-ı temmuz evsat-ı sayf ey hümam
Olmuş eyyamı otuzbir gün tamam
Onikinci günü gün tahvil eder
Hem esed burcun otuzbir gün keser
Bil ağustos ahir-i sayf ol zaman
Olmuş eyyamı otuzbir gün heman
Onikisine güneş tahvil eder.
Sünbüle burcun otuzbir gün geçer
Mah-ı eylül evvel-i fasl-ı harif
Olmuş eyyamı otuz gün ey zarif
Onikinci gün güneş tahvil eder
Burc-u mizan içre otuz gün gider
Burc-u mizan evveline gelse gün
O geceye hem beraberdir o gün
Mah-ı teşrin ol evsattır güze
Ermiş eyyamı otuzbir gündüze
Onikinci gün güneş tahvil eder
Burc-u akrebden otuz günde gider
Bil güzün teşrin-i sâni âhiri
Ol otuz gündür tamam ol mahrî
Onbirinde güneş hem tahvil eder
Burc-u kavs içine otuz gün gider
Mah-ı kanun ol fas-ı şita
Hem otuzbir gün anı bil ey fetâ
Onbirinde burc-u cediye gün gelir
Rebinin evveli ol gün olur
Gün döner uzanmayı şebden alır burc-u
Gedî içre gün otuz gün kalır
Evsatı kanun-u sânidir kışın
Hem otuzbir gündür anı sayışın
Aşırinde burc-u delve gün gider
Hem otuz günde o burcu kat' eder
Bil kışın sonu şubatı gücük ay
Üç yirmisekiz gün rebi say
Sal-ı râbi dört rubu' bir gün olur
Pes şubat yirmidokuzu bulur
Tasiinde burc-u huta gün gider
Hem otuz günde o yburcu seyr eder
Çün hamel burcunda gün firuz olur
Bil tamam olup yine nevruz olur
İbtiday,ı sal şemsi mart bil
Hem şuhur-u rumî istihrac kıl
Lafz-ı ebced hevvez olmuş heft harf
Her biri bir aya mahsu oldu zarf
Mart hâ ebril elf cim mayıs al
Ve o haziran hemze temmuz âb dal
Za'dır eylül ve dü teşrin ba ve ha
Hem kanun za cim eşşbat ve o şeha
Hıfz et ebced ve zevabid hevvez beced
Hez ebced hevvez hüve ile ad
Kim bu yirmisekiz harfin geri
Harf-ı bâzâr ola her yılda biri
Bil yüzaltmışaltıdır tarih-i sal
Marttadır bâzâr ebced lafzında dal
Ertesi sal ol bâzâr ha'ya gider
Hem bu tertib üzre daim devr eder
Olsa âzerle muharrem bir o yıl
Sal tedahül ede bir ysa tarh kıl
Kim otuzüç yıl otuzüç mark olur
Sal muharremle otuzdördü bulur
Gel dilerysen şehr-i rumun gurresin
Harfini cem et hazâr harfiyle hîn
İbtida hafta durur yevm-i ahad
Başla ol mecmuu bundan eyle ad
iki haftadan ne gün gâyet bulur
Gurresi ol ayn ol günden olur
Çün muharremdir Arabda res-i sal
Gurre-i şehri kamerdir hem hilâl
Za muharrem ba safer ha'dır âd
Dü rebia ve o elifdir dü cemad
Ba receb şaban dal ha ramazan
Za'yı şevval ka'de elf cim hicce dân
Heşt harf oldu ehec zedbud heman
Her biridiry bir sene hâkim olan
Binyüzaltmışaltıya çün geldi sal
Hâkim sal ol muharrem oldu dal
Ertesi yıl hâkim-i saldır elif
Devr-i daimdir hiç olmaz muhtelif
Bilmek istersen hilal ne gündür ol
Harini hâkimle cem et gurre bul
Gurre-i şehr-i hilali hem tamam
İki hafta günlerinde bul ümdam
İbtida şemsin mekanın bulasın
Ta buruc-u mâhı andan bilesin
Bir derece gün gider her gün heman
Ay gider onüç derece ol zaman
Ay günü her gün oniki derece
Çün geçer böyle hesap et her gece
Pes şuhur-u rumdan bil şemse ay
Kaç gece geçmiş hilal ol mahı say
Ta ki malum ola andan cay-ı mah
Maha ne burcun kaçıdır seyrgâh
Anda iken meh ne iştir ihtiyar
Kim ayın her burcda bir hükmü var
Ya ayın geçmiş şebin tazif kıl
Beş aded hem zam edib kaç oldu bil
ol aded kaç kere beş olduysa say
Kangı burc olmuş dahi bil şemse ay
Şemsden başla beşer her burca ver
Baştan azı sayma burc-u maha er
Çün hamel burcunda hoş bulunsa ay
Her işi bede' etmeği sen yahşi say
Gelse bur-u sevre tezvic ve nikâh
Kıl ticaret hem bina hayr ve salah
Gelse meh cevzâya kat eyle siyab
İlm oku hem al akar ve al devvab
Seretana hoştur irsal-i haber
Şurb-i müshil yahşidiry nakl ve sefer
Meh esedde arz-ı hâcet yahşidir
Zür' ve tamir ve hacamat yahşidir
Sünbüle burcunda olsa key cedîd
Sohbet-i nisvan münasib al abîd
Gelse meh mizana kıl bey' ve şira
Eyle sohbet dinle lehan iç deva
Burc-u akrebde gerek tuhr ve ifaf
Uzlet ve semt ve firag ve itikâf
Kıl hacamat gelse burc-u kavse ay
Lebs ve istihmam ve halkı yahşi say
Gelse burc-u cedîye kıl sayd ve şikâr
Hufr âbar ve ziraat eyle kâr
Gele burc-u delve hoştur kevb
Vaz'-ı bünyad duhul-ü belde hûb
Huta gelse eyle deryada sefer
Ahd ve şirkettir ticaret-u muteber
Binyüz altmışaltı tarihinde tam
Buldu yüz beyt içre takvim ihtitam
Hakkı ettin ihtiyârâtı beyan
Hakka her halde tevekkül kıl heman
Alem,i ecsâmı çün buldun hayal
Alem-i ervaha gel hoş bunda kal.
(Tehlikelerden emin eden Allah'ın ismiyle ayın ihtiyarlarına başladık. Hamd Allah için, çok salat ve çok selam Resule, aline ve ashabına olsun sürekli Ehl-i heyet: astronomlar. Kavl: Söz. Çâr: Dört. Kürrat: Küreler. Besal: Soğan. Esgal: Ağırlık. Muhit: Kuşatıcı. Fevk: Üst . Sâmin: Sekizinci. Si-
ise: Altı: sevabit: Sabitler. Çarh: Felek. Şems: Güneş. Azer: Mart. Eyyar: Mayıs. Tabah-ı hâr: Ağustos. Harif: Sonbahar. Dü: İki. Near: Gündüz. Hamel: Koç. Sevr: Boğa. Cevza: İkizler. Seretan: Yengeç. Esed: Arslan. Sünbüle: Başak. Mizan: Terazi. Gavs: Yay. Cedî: Oğlak. Delv: Kova. Hut: Balık. Fasl-
ı rebi': İlkbahar. Aşır: Ounncu. Leyl: Gece. Sayf: Yaz. Fasl,ı harif: Sonbahar. Fasl-ı şita: Kış. Şeb: Gece. Sal: Yıl. Râbi: Dördüncü. Şuhur: Aylar. Tedahül: Geçme. Tarh: Çıkarma. Gurre: Ayın ilk on günü. Yevm-i ahad: Pazartesi. Res-i sal: Sene başı. Cay: Yer. Mah: Ay. Bede': Başlama. Siyab: Elbise. Devvab: Hayvan. İrsal: Gönderme. Şürb: İçeki. Zür': Ziraat. Nisvan: Kadınlar. Bey' ve şira: Alış-veriş. Samt: Susma. Lebs: Giyim. İstihmam: Hamam. Sayd: Av. Şikâr: Avlanma. hufr âbâr: Kuyular kazmak. Vaz'-ı bünyad: Binalar yapmak. Duhul: Girmek.)
Üçüncü Madde
Yedi gezegenin birbirine nispetle benzerliklerine ve yeryüzünde âfâk
itibariyle tesir saatlerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, ibret alanlar ve hayret edenler demişlerdir ki: Bu âlem, misli görülmemiş ne şaşırtıcı bir icattır! Bu felekler ne garib sanat ve hikmettir! Bu cihanı tanzim, ne nihayetsiz kudret ve azamettir. Hakim ve yaratıcı her şeyden münezzehtir. Bu yıldızları ve felekleri, bu görüntü ve tertip üzere yaratan Allah Taâlâ'ya nice yüzbin kenre hamd ve senalar olsun ki, bizlere lütuf ve inayet edip, güneşi gezegenler ortasına koymuştur ki, yeryüzüne itidal üzere hayat bahş eder. Eğer güneş, bu tesiriyle, ay feleğinde olsaydı, sıcaklığının şiddetinden yeryüzü yanardı. Eğer burçlar feleğinde olsaydı, soğuğun şiddetiyle tabiatlar bozulurdu. Şu halde yedi gezegen ortasında cihan sultanı ve öteki gezegenler ona asker ve yardımcı olmuştur. Ay vezir, utarip kâtip, zühre sâzende, merih asker, müşteri kadı, zühal hazinedâr benzeridirler.
Burada bulunan samanyoluna, Kâbe yolu derler. Araplar: Gök kandili, yıldızlar anası ve Acemler: Kehkeşan derler. Bunun hakikati, burçlar geleğinde anlatılan altıncı değerin en küçüklerinden olan sabit yıldızlardır. Bunlar, birbirine yakın olduklarından, birbirine temas edip, beyaz bulutlar gibi görünmüştür. Lakin bu yolun, gece evvelinde bir başı güneyde, bir başı kuzeyde bulunup; gece yarısında güney başı batıya ve kuzey başı doğuya varıp; gecenin sonunda batı başı kuzey ve doğu başı güney olup, bize nispetle değirmen gibi dönmesinin hakikatinde akıllar hayrette kalmıştır. Gerçi bu konuda çok şey söylenmiştir. Mülkünde olanların hakikatlerini Allah daha iyi bilir. Fakat yedi gezegen yıldızın, yeryüzünde, ufuklarda, saat be saat nöbete olan tesir saatlerini, bu tarihten önce tabir ve beyan eylediğimiz Türkçe manzume, bu makama münasip görülüp yazılmıştır.
NAZM
Hüda'ya şükür kim halk etti bunca encüm ve eflak
Salat ol dostuna olsun ki şanında demiş "lavlak"
Ve bade Hakkı der lim-i felek sırrın ayan ettim
Otuz beyt içre nahs ve sa'd sââtı beyan ettim
İki âlemde bir bildim müessir zât-ı Mevlayı
Veli rabt eylemiş esbaba ednâyı hem a'lâyı
Eğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattir
Ne kevkeb hükm eder ol dem nehûset ya saadettir
Yedi gece yedi gün gün batıb doğduğu ân içre
Yedi seyyareden bul kangı hâkimdir zaman içre
Ki her gün haftadan her gece bir seyyarenindir kim
O eb ol ruzun evvel saatinde hem odur hâkim
Heman hıfz et yedi lafzını yedi gün ybil yedi kevkeb
Edes biyr çahh deld hesi ve reh zühaldir hep
Evail-i harf için hevvez olmuş hafta eyyamı
Huruf-u sâniye şeb-i sâlise gün hâkimi nâmı
Şeb-i pazar utarit ertesi müşteri talib
Şeb-i se şebneye zühre zühal çarşamba şeş gâlip
Hamîs akşamı şems ve cuma akşamında meh şâmil
Şeb-i sebt oldu merih ol huruf-u sâniye kâmil
Pazar şems ertesi meh salı merih erbaaya tîr
Hamîse müşteri cumaya zühreye sebte keyyân-ı mîr
Yedi lafz içre şeb hem ruz-u evâil saatinden al
Yukarıdan yedi seyyareyi tertib ie say gel
Zühalden müşteri merih ve şems ve zühreye hoş yet
Utaritle kamerden geç bu tertib üzre hem devr et
Birer saat hükümetle olur seyyareler kaim Gecedir oniki saat gündüz hem oniki daim
Gece gündüz yirmidört olur ysaat ki sânîdir
Değildir müstevî bunda murad ancak zamanîdir
Zamanî ysaatin miktarı artar eksilir bile
Adedle muhtellif olmaz şeb ve rûz tûl ve kasr ile
Neharın kavsini hem onikiye kısmet kıl
Bu saatin iri daim ona nısf-ı südüsdür bil
Şeb ve rûz tûl ve kasr ile kıyas et saati böyle
Tulu ve hem gurubun geçmişin bul hoş hesab eyle
Geçen saati bul zulemden ya rubu öğren ya üstürlab
Gaymde yapma saati bu saatten zamanı ya
Zamanî saati beraber yedi seyyareye ver gil
Ne kevkeb olduğu vakte gelirse hâkim anı bil
Zühaldir nahs-ı ekber saati hem ağır olurmuş
Mekânı çarh-ı sâbidir bina yap başlama hiç iş
Mübarek müşteridir su'd-u ekber saatin hoş bil
Nakl ü bey' ve şira tezvic edip her şuğula ol mail Cihan-ı merihe mahkum oluğu ysaat hiç iş etme
Çün oldur nahs-ı asgar pes kan aldır kimseye gitme
Mübarek şems hükmünde taleb kıl cümle yârânı
Mekanı çarh-ı râbidir ziyaret eyle sultanı
Çün zühre su'd-u asgardır o saat ictima eyle
Müferreh sohbet et hoş söz güzel savt istima eyle
Utarit müntezicdir ol zaman yaz nüsha hem mektub
Kitab oku okut nakş et hesab etek olur mergub
Kamer su'd oldu bu gökte o saatte sefer hoştur
Ticaret şirket ve irsal-i mektub ve haber hoştur
Yedi seyare ahkâmı bu tertib üzere kanundur
Gel ey Hakkı bil ol Hak'kı ki cümle hükm anındır
Kamu nahsi kau su'du kamu şerri kamu hayrı
Hep edib eyleyen Hak'dır bir anı bil unut gayri
Ko üç mevlidi dört ümmü yedi âbâî ne tâkı
Kamusu hâlik ve fâni hüve'l-hayyü hüve'l-bakî
(Hüda'ya şükür ki bunca yıldızlar ve felekler yarattı. Salat o peygambere olsun ki, şanında "Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım" demiş. Sonra Hakkı, felek ilminin ırrını açıkladım, dery. Otuz eyt içre uğursuz ve kutlu saatlerini açıkladım. İki âlemde Mevla'nın zatını müessir bildim. Evet, alçağı ve yükseği sebeblere bağlamış. Eğer olduğun saat ne saattir bilmek dilersen, o dem ne yıldız hükmeder, uğursuz ya saadettir? Yedi gece yedi gün batıp doğduğu an içre, yedi gezegenden bil hangisi hâkimdir zaman içre. Haftadan her gün bir gezegenindir ki, o gece ve güdüzün ilk saatinde odur hâkim. Hemen ezberle yedi lafzını, yedi gün bil yedi yıldız. pazar gecesi utarid, ertesi güne müşteri talip. Salı gecesine zühre, çarşamba zühal galip. Perşembe akşamı güneş, cuma akşamında da ay. Cumartesi gecesi merih. Pazar güneş, ertesi ay, salı merih, çarşamba utarit, perşembe müşteri, cuma zühre, cumartesi zühal. Yed ilafz içre günün ilk saatlerini al. Yukarıdan yedi gezegeni tertip ile say. Zühalden müşeri, merih ve güneş ve zühreye gel. Utaritle aydan geç. Bu tertip üzere devr et. Birer saat hükümetle gezegenler kaim olur. Gece oniki saat, gündüz de daiim oniki saat. Gece ve gündüz yirmidör olur. Bunda eşitleme yesas değil, zaman esastır. Zaman saatinin miktarı da artar eksilir. Sayıyla muhtelif olmaz gece ve gündüz. Uzatma ve kısaltma ile günün yayını da onikiye böl. Bu saatin her biri ona altıda birin yarısıdır bil. Gece ve gündüz uzama ve kısaltma ile kıyas et saati böyle. Doğuş ve her batışın geçmişini ubl hoş hesap eyle. Geçen saati bul karanlıktan ya rubu öğren ya üstürlab. Gaymde yapma saati bu saatten zamanı yap. Zamanî saatle birlik yedi gezegene var gil. Hangi yıldız, olduğun vakte gelirse hâkim onu bil. Zühaldir başlama hiç iş. Mübarek müşteridir büyük saadet, saatini hoş bul. Nakl, alış-veriş ve nikah edip, her şuğula meyyal ol. Cihan, merihe mahkum olduğu saat, hiç iş etme. Çünkü küçük uğursuz odur. Şu halde ka aldır, kimseye gitme. Mübarek güneş hükmünde iste bütün dostları. Yeri dördüncü felektir, sultanı ziyaret eyle. Zühre küçük saadettir, o saat topla, sohbet et, hoş söz, güzel ses dinle. Utarit, mümtezictir, o zaman nüsha ve mektup yaz. Kitap oku, okut, nakş et, hesap etmek rağbet olunur. ay saadet oldu bu gökte, o saatte sefer hoştur. Ticaret, şirket, mektup ve haber gönderme hoştur. Yedi gezegen hükümleri bu tertip üzere kanundur. Gel ey Hakkı, bil o Hak'kı ki bütün hükm onundur. Kamu uğursuzu, kamu saadeti, kamu şerri, kamu hayrı hep edip eyleyen Hak'tır. Bir onu bil, gayriyi unut. Üç bileşiği, dört anayı, yedi babaları bırak. Hepsi yaratık ve geçici. Yalnız Allah diri ve bâkidir.)
Dördüncü Madde
Feleklerin sayılarını, seslerini, nağmelerini, merkezlerinin hareketleriyle
meydana gelen itibarî daireleri bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar ve astronomlar sözbirliğiyle demişlerdir ki: Feleklerin sayısı, yazıldığı üzere; yirmidörttür ki büyük felek, sabitler feleği, üç yükseğin üçer felekleri, güneşin iki feleği, zührenin üç feleği, utaridin ve ayın dörder feleği... bu yirmidört felek, birbirini kuşatıcı ve birbirine teğet bulunup, hareketleri muhtelif olduğundan, her bir felek başka bir yerden, canfezâ nağmelerle tesbih ve tehlil edip, sürekli Yaratıcı'nın aşkıyle raks ve deveran ederler. Feleklerin bu hallerini, rasatçılar âletlerle gözetleyerek işitip temaşa edip, nice esrarına vâkıf olmuşlardır. Feleklerin seslerini ve nağmelerini perdeleriyle zab edip; üst ve lat makamları itibariyle ybirbirine karıştırıp, ruhlar için nice in türlü macun ve lezzetli şerbetler yapmışlardır. Her bir canfeza makamı, nice derde deva ve nice hastalığa şifa ve nice tab'a safa ve nice kalbe cila ve nice ruha gıda bulmuşlardır. Bu ilmi: Ruhanî tıb, ruhanî geometri, ruhanî kuvvet ve musikî bilgisi diye isimlendirmişlerdir.
NAZM
Musiki hikmete dair fendir
Bilene bilmeyene ruşendir
Nice esrarı var idrak edecek
Pür gelir sinelieri çak edecek
İtibarat ve tekâsim ve füsul
İtiyazat-ı makamat ve usul
Perde ve peşrev ve savt u amel
Kâr ü nakş ü şa'b ü kavl ü gazel
Her biri hikmet ile memludur
Can riyazın suvarır bir sudur
Nağme-i yabis ve hâr ve bârid
Çeşme-i mahz-ı hikemden vârid
Her biri bir maraza nâfidir
Zıddını her birisi dâfidir
Zîr ve belâsı hevadıry amma
Dair olur mu havaız dünya
Hikmeti canda revân muzmardır
Anlamaz lütfunu ol kim kördür
Böylece zevkin eder ehl-i reşad
Eylesin zevkini Allah ziyad
Verir insana hayat-ı tâze
Nağme-i bülbül hoş avâze
Guş kıl nağmesini mürgânın İktiza eyler ise insanın
Nağme-i şuh hoş âheng-i beşer
Hâh nâ hâh eder insana eser
Nağme bir mantık-ı ruhanidir
Nağmenin lezzeti vicdanidir
Canfezâdır nefs-i insanî
Dilrübadır niğam-ı ruhanî
Eğer hakikiatle olursan sâmi
Olmaz evkat-ı hayatın zâyi
(Musiki, hikmete dair ilimdir; bilene, bilmeyene aydınlıktır. İdrak edecek nice sırları var. Sineleri çak edecek pür gelir. İtibarlar, fasıllar ve taksimler, makamların imtiyazları ve usul, perde ve peşrev, ses ve amel, iş ve nakş, topluluk, söz ve gazel her biri hikmet ile doludur. Can riyazeini suvarır bir sudur; kuru, sıcak ve soğuk nağme salt hikmet çeşmesinden vârittir. Her biri hastalığa faydalıdır. Zıddını her birisi defedicidir. Alt ve üstü havadır ama, havasız dünya döner mi? Hikmeti, canda akan muzmardır. Kör olan lütfunu anlamaz. Böylece reşat olanlar zevkini eder. allah zevkini artırsın. İnsana taze hayat verir, bülbül nağmesi ve hoş âvâze. Kuşların nağmesini dinle. İktiza eyler ise insanın şuh nağmesi, insanın hoş ahengi ister istemez eder insana eser. nağme, ruhanî bir mantıktır. Nağmenin lezzeti vicdanîdir. insan nefesi canfezâdır. Ruhanî nağme, dilrübadır. Eğer hakikatle dinleyici olursan, hayatının zamanları zâyi olmaz.)
Feleklerin çizdiği dairelerin açıklanması budur ki: Gezegenlerin feleklerinin içlerinde, noktaların dönüşüyle çizilen dairelerden iryisi, o dairedir ki; güneşin merkezinin hareketinden merkez dışı feleğin çevresi üzerinde çizilmiştir. Döndürücünün merkezinin hareketlerinden, taşıyıcı feleklerin çevreleri üzerinde çizilen dairelerdir. Yıldızların merkezlerinin hareketinden, döndürücü feleklerin çevreleri üzerinde çizilen dairelerdir ve bu daireler, hangi felekte çizilmişse, o feleğin ismiyle isimlendirilmiştir. Mesela, güneşin merkezinin hareketinden, merkez dışı felekleri üzerinde çizilen daireye: Merkez dışı felek denilir. Diğerleri buna kıyas olunur. Taşıyıcı felekler nâmiyle lakaplanan beşdaire ve ayın eğilimli feleğinin kuşağı... Bu altı daire âlemi keser farz olunsalar, mümessil feleklerin ve burçlar feleğini ve büyük feleğin yüzeylerinde oluşan daireler, burçlar feleğinden eğilimli oldukları için, onlara: Eğilimli felekler derler. Bu dairelerin isimlendirildiği felekler, yukarıda açıklandığı üzere, âlemin kutbundan ve burçların kutbundan gayri kutuplar üzerinde hareket ettiklerinden, bu çizilen daireler dahi burçlar feleğinden eğilimlidirler. Şu halde, mümessillerin yüzeyleri üzerinde kesişirler. Bu noktalar, yukarıda belirtilen tepeler ve eteklerdir. İşte feleklerin suretleri ve daireleri bunlardır.
Beşinci Madde
Yedi gezegen yıldızın ve dört keyfiyetin tesirlerinin başlangıçlarını
bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, kelamcılar demişlerdir ki: O müneccimler ve tabiatçılar ki, Yaratıcı olan Allah'ı tanımaktan mahrum olmuşlardır. Onların bütün işleri, yıldızlara ve tabiatlara dayanıp, dalalette kalmışlardır. Bunların misali o iki karıncadır ki, bir kâğıt üzerinde yürürken bir nakş ortaya çıkar. O anda karıncanın biri şâd olup, der ki: "İşlerin hakikatinin kalemden vücuda geldiğine muttali oldum." Bu karınca, en son derecede olan tabiatçı gibidir ki, bütün tasarrufları, sıcaklığa, soğukluğa, rutubete ve kuruluğa havale etmiştir. Karıncanın öbürü dahi dikkatle bakıp, görür ki; kalemin hareketi kendisinden değildir. O, parmakların iradesiyle olmuştur. O zaman sevinip, önceki karıncaya der ki: "Sen galat etmişsin ve durumun hakikatini idrakten ırak gitmişsin. Zira ki, işlerin oluşu kalemden değildir. Belki bütün tasarruflar parmaklardandır. Kalem ise parmaklar arasında mecbur ve boyun eğmiştir." Bu karınca ise, o müneccim misalidir ki; işlerin tasarruflarının tümünü yıldızlara isnat yetmiştir. Bilmez ki, kendi dahi bilmeyip hataya gitmiştir. Zira ki, yıldızlar meleklerin elinde mecbur ve çaresizdir. Meleklerse, Hak Taâlâ'nın emrine itaatkâr ve boyun eğicidir. Hepsi onun iradesiyle sâkin ve hareketlidir.
Biçare tabiatçı ki, tasarrufu tabiatlara isnat eylemiştir; o, sözü gerçek söylemiştir. Zira ki, tabiatların tasarrufta katkısı vardır. Eğer katkısı olmasaydı tab ilmi bâtı olup, hastalıkların ilâçları gereksiz ve âtıl olurdu. Halbuki insan anatomisi meşrudu ki, onu öğrenmeye izinliyiz. Şu halde o tabiatçının hatası ancak budur ki, görüşü zayıf olup, topal eşek misali o menzilde yatmıştır da orasını bilmemiştir. Tabiatçı dahi hak Taâlâ'nın yed-u kudretindedir ve tasarrufları onun tesiriyledir.
Biçare müneccim de demiştir ki: Güneş bir yıldızdır ki, âlemde sıcaklık onunladır. Işık onunladır. Eğer güneş olmasa idi bitkiler ve canlılar bulunmazdı. Gece ve gündüz fark olunmazdı. Ay bir yıldızdır ki, meyvelerin lezzeti onunladır. Eğer güneş olmasa idi bitkiler ve canlılar bulunmazdı. Gece ve gündüz fark olunmazdı. Ay bir yıldızdır ki, meyvelerin lezzeti onunladır. Gecenin nuru onunladır. Eğe ay olmasa idi çiçeklerde ve meyvelerde tabii kokular, şaşırtıcı renkler ve lezzetler bulunmazdı. Hafta, ay ve sene fark olunmazdı. Güneş, sıcak ve kurudur; ay soğuk ve rutubetlidir Şu halde yıldızlar bu keyfiyetleriyle (nitelik) âlemde mutasarrıftır. Müneccim bu sözlerinde sâdıktır. ancak şunda yalancıdır ki, işleri yıldızlara isnat etmiştir. Yıldızlar ise, Hak'kın emriyle bu tasarruflara yetmiştir. müneccim bunu idrak etmemiştir ki, bütün eşyada mutasarrıf ve müessir ancak Hak Taâlâ'dır.
Müneccimle tabiatçının ihtilâfları, o iki köre benzer ki; biri filin hortumunu ve biri ayağını tutmuştur. Biri der ki: Fil, bir oluk gibi nesnedir. Öbürü der ki: Fil, bir direk gibi nesnedir. Her biri, kendi tuttuğu uzvun vasfında doğru söylemektedir. Lâkin filin bir uzvuna tamam fil budur, dediklerinde hata etmişlerdir.
Yıldızların ve tabiatların tesir ve tasarrufta katkıları vardır. Lâkin tesir ve tasarruf, onlara münhasır ve mahsus değildir, belki yıldızlar ve tabiatlar, Yaratıcı ve Hakim olan Allah'ın, âletler misali hizmetçileridir. Mesela bir padişah, bir büyük saray bina edip, onda kendi veziri için bir özel örş hazırlasa ve o köşkü etrafında bir avlu peyda edip, onda oniki hücre bina eylese ve her bir hücrede bir nâib nasb eylese; ta ki vezir-i âzam, içeriden her ne buyurursa onun emrini taşraya tebliğ edeler. O hücrelerin kapıları üzerinde yedi atlı nakib yani beyler tayin eylese, ta ki hizmette hazır olalar. Padişahtan vezire ve ondan nâiblere ve onlardan nakiblere ârit olan emir ve hükümleri taşrada icra kılalar. Taşrada da dört yaya zâbit koysa, ta ki ellerinde kementler tutup, padişahın emriyle bazı insanları bağlayıp, dergâha getireler. Bazısını dahi derghahdan reddedip, süreler. İmdi, bu misalimizde padişahtan murat, âlemlerin rabbi olan Allah'dır. Büyük saray arş-ı azamdır. Vezir-i azam ilk akıldır. Köşk kürsüdür ki, vezir-i azamın makamıdır. Avlu sekizinci felektir ki, oniki burcunda oniki melek vardır. Atlı nakibler yedi gezegendir ki, onlar gece-
gündüz o burçların kapılarını dolaşıp hizmet ederler Yaya zâbitler dört unsurdur ki, kendi vatanlarından hareket etmezler. Sıcaklık, soğukluk, rutubet, kuruluk ört kement benzeridir ki, ateş, hava, su ve toprağın ellerindedir.
Bir kimsenin durumu değişikliğe uğrasa, üzüntü ve gam istilasıyla şaşırıp kalsa ve dünyadan yüz çevirip, el çekmek zamanı gelse; onu hakkına tabib der ki: Buna sevda hastalığı üstün gelmiştir, malihülya illetini bulmuştur. Bunu etimon şerbeti ile ilaçlamak lazımdır. Tabiatçı dahi der ki: Bunun hastalığı, tabiatına kuruluk üstün geldiğindendir ki dimağı üzere istila etmiştir. Tabiatının kuruluğuna sebeb kış havasıdır. Bahar gelip, rutubet havası üstün olmadıkça buna ilaç olmaz. Müneccim de der ki: Buna, sevda ârız olmuştur. Sevda ise utarid ile merih arasında kötü bezerlik oluşmasından meydana gelir. Utaride iki kutlunun yaklaşmasıyle üçlenme erişmedikçe bunun hali iyiye gitmez. Halbuki bunların hepsi sözlerinde doğrudur. Zira ki, her biri aklı erdiği kadar söylemiştir. Neylesinler ki, cüzî akılla aslına ermemişlerdir. Ama hakikatte onun aslı budur ki: Kaçan bir kimseye saadet ikbal edip, Hak Taâlâ ona hidayet etmek murat eylese, o kimseye iki kuvvetli nakib havale eder ki, uturidle merihtir. Onlar dahi unsurlarla yaya olan zâbitlerle emrederler ki: Kuruluk kemendii o kimsenin boynuna takıp, kuruluğu başına ve dimağına havale ederle. Onu dünya lezzetinden yü çevirtip, hüzün ve gam kamçısıyle sevk edip, irade yularıyla Hak'ın huzuruna yedeler. Bu hakikati bu şekilde idrak, ne tıp ilmiyle ve ne tabiî hikmetle ve ne yıldızların hükümleriyle hâsıl olur. Belki Nübüvvet ilmiyle ortaya çıkar ki, her şeyi kuşatan ezelî ve ebedî padişahı bilmiş ola. Zira ki, Hak Taala kendi sevdiği kullarını, kâh mihnet ve bela ile ve kâh sevda hastalığıyle cenab-ı izzetine davet eder ki: "Ey benim kullarım! Sizin bela ve mihnet sandığınız, benim lutuf ve sevgimin kemendidir ki, huzurumda muhterem olan kullarımı onunla kendi rıza ve cennetime ve huzur-u izzetime davet ve cezb ederim." Nitekim haberde: "Muhakkak ki bela, önce peygamberlere, sonra velilere, sonra benzerlerine, benzerlerine... vekil olur," diye vârid olmuştur.
Astronominin hikmetlerinden bu miktarca açıklamayla irfana vesile olan fikretme ve düşünme, cihanın yaratıcısının sanatlarını öğrenme kolaylaşıp; yüce isteğimiz olan Mevla'yı tanıma hâsıl olmuştur. Şimdi bir miktar dahi unsurların ve bileşiklerin durumlarını açıklayıp, yapılarında oluşum ve bozuşum olanların esrarını a açıklamak uygun görülmüştür. Ta ki mütalaa eden akıl sahiplerine ibret verici olup, sürur ve huzur ile gönülleri dolup, lisanlarının virdi Mevla'nın tesbihi ola. (Melekûtun ve mülkün sahibi Allah münezzehtir. Mabutların meliki münezzehtir. Mevcutların belli ki münezzehtir. Kuddüs, sübbuh, ölümsüz ve uykusuz olan diri melik münezzehtir. Ey
Rabbimiz, meleklerin ve ruhların rabi. Celle celalihi ve amme nevalihi!).