MÂRİFETNÂME | 20-BÖLÜM

   20-BÖLÜM:

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

Hava unsurunun mahiyetini, keyfiyet ve durumlarını, üç tabakasından üst, orta ve birinci tabakalarda oluşan kainat boşluğunu (atmosfer) dört madde ile açıklar.

 

Birinci Madde

 

Hava küresinin yerini ve tabiatını, uzaklık ve büyüklüğünü ve hareketini

bildirir.

 

Ey aziz, malum olsun ki, filozoflar ve astronomlar sözbirliğiyle demişlerdir ki: Dört unsurdan ikincisi havadır. İki paralel yüzeyle kuşatılmış basit bir cevher ve küre bir cisimdir. Üst yüzeyi yükselmiş olup, ateş küresinin alt yüzeyine temas etmiştir. Alt yüzeyi, altında olan denizlerle yerin yüzeyine teğet olduğu için dağlar ve dalgalar nedeniyle havanın yüzeyi düzgün değildir. Şu halde, hava küresinin tabii yeri, ateş küresinin altında ve ysu küresinin üstündedir. Kendi yerinde tabii olarak sakindir ve ancak kendine özgü hareketleri vardır. Sâkin oldukça ismi: Havadır. Hareke ederse, ona: Rüzgâr derler. Hava unsuru, latif, şeffaf ve renksizdir. Tabiatı, sıcaklık ve rutubettir. Yükselici özelliğinden dolayı, öteki unsurlara muhaliftir. Oluşum ve bozuşumla suretler bulmağa kabiliyetlidir. Zira ki hava, kendi yerindeyken bile, diğer unsurlara dönüşüp, başkalaşır. Rasatçılar, matematikçiler ve geometriciler sözbirliğiyle demişlerdir ki: Havanın kalınlık ve derinliğinin toplam mesafesi, yaklaşık onbeşbin yirmialtı fersah bulunup, üç tabaka itibar olunmuştur.

Üst tabakası, ateşe komşu olduğundan sıcak olup, onunla ay feleğinin hareketine uyarak, doğudan batıya onu teşyi ile döner. Bu tabakanın tarafları, ateşten uzaklaştıkça, sıcaklığı az olup, kendi tabiatı olan keyfiyette kalmıştır. Dairesel hareketi dahi yavaş yavaş olup, en alt tarafı sâkin olmuştur. Bu tabakanın kalınlığı ve derinliği, onbin fersah bulunup, ateş tabakasına nispetle ikinci tabaka sayılmıştır. Aşağıdan

yükselen dumanlar, bunda ayrışıp, kaybolduğundan, buna: Duman tabakası adını vermişlerdir Bunun nice sırlarına yetmişlerdir.

 

 İkinci Madde

 

Havanın üst tabakasında gözlenen atmosferi bildirir.

 

Ey aziz, malum olsun ki, filozoflar ve astronomlar sözbirliğiyle demişlerdir ki: Hava unsurunun üst tabakasının yukarı tarafında kuyruklu yıldızlar ve çeşitli şihab oluşur. Şihabın aslı, maddesi latif oan dumandır ki, güneş ışınlarının yansımasıyle yerden havaya çıkıp, soğuk tabakadan soğumadan geçip, duman tabakasından ateş küresine ulaşır. Eğer bu dumanın alt tarafı, yerden kesikse, pamuk fitilin ucunun mum alevine dokunup yanması gibi, o latif duman dahi alevlenip ateşe dönüşür. Çok süratli yandığından söner gibi görünür. Çünkü ateş şulesi, önce o dumanı üst tarafına düşüp sonuna kadar yakar. O şule, dumanın sonuna vardığında üst tarafa uzayıp, fişek gibi hareketli görünür. İşte şihab dedikleri budur. O dumanda bulunan yersel parçalar ayrışıp, ateş unsuru gibi halis ateş ve renksiz olarak görünmez olur. Eğer ateş tabakasına ulaşan duman, kesif ve koyu ise, oa ateş değdiğinde, koyuluğu bir süre aklır. Günlerce, aylarca sönmeyip, dumanın maddesinin gereği olan renk ile ortaya çıkar: Ya örülü sa, ya yuvarlak top, yu kuyruklu yıldız veya kısa ok veya dik koni şekillerinde veyahut ahna suretinde görünür. Eğer dumansal maddesi kesif ise, ateşe ilk ulaştığında, ondan öyle büyük bir şue zuhur eder ki, havanın içi ve yerin yüzü aydınlanır.

Meşhurdur ki, Hazreti İsa aleyhisselamdan çok sonra gökte, kuzey kutbu tarafında bir ateş parlayıp, tam bir sene kalmıştı. onun dumanı yeryüzünü öylesine kuşatıştı ki, günün ilk dokuz saatinden sonra, kimse ybir nesne göremezmiş. Gökyüzünden kül gibi parçalar indiğinden, o ateşin altında insanlar duramazlarmış. (Allah'ın gazabından yine Allah'a sığınırız.)

Eğer ateş tabakasına ulaşan duman kesif ve koyu olup, alt tarafı yere bitişik ise, mesela sönmüş olan lambanın dumanıyle, üstünde bulunan lambanın ateşi inip sönmüş lambayı yaktığı gibi - ateş unsuru o dumandan tutuşup, yere kadar iner ki, buna: Doğa yangını derler. Çünkü bütün kainatın atmosferi, dört unsura karışmaksızın meydana gelir. Bunu içindir ki, gökte olanlar, dört unsurdan karışmayla bileşen üç bileşik gibi bir zaman sâbit olmayıp, hemen o anda bozuşumu uğrayıp, yok olurlar veya şekillerini koruyamayarak, başka bir surete girip, başka bir keyfiyete ererler.

 

 Üçüncü Madde

 

Hava küresinin orta tabakasının ölçüsünü, vasıflarını, tavırlarını ve burada

oluşan bazı atmosferik olayları bildirir.

 

Ey aziz, malum olsun ki, filozoflar ve astronomlar demişlerdir ki: Hava küresinin orta tabakası, ateş tabakasına nispetle üçüncü tabakadır ve kendi yerine sâkindir. Bu tabakanın kalınlığı, takriben beşbinon fersah mesafedir. Bu tabakaya ateş üresinin sıcaklığı inmeyip, güneşin yeryüzünden akseden şuaları dahi buraya yükselmediğinden; bu, hava su buharlarıyla karışıp, onlardan oldukça soğuk bir nitelik kazanmıştır. Onun için soğuk tabaka namıyle şöhrete yetmiştir. Bu tabaka, bulutların, yağmurların,

karların menşei olmuş; gök gürültüleri, şimşekler ve yıldırımlar buradan kaynaklanmıştır. Bütün bunlar, burada oluşup, sonra aşağı tabakaya inmişlerdir. Bunların çoğunlukla sebebi küçük su damlacıklarıdır. Bu

damlacıklar, güneşin sıcaklığıyle incelip, hava parçacıklarıyle karışarak, yukarıya yükselip buharlaşan parçaların yoğunlaşmasıdır. Çünkü güneş, deniz ve toprak üzerine ışık saçıp, şualarının aksinden oluşan sıcaklığıyle suyun küçük parçalarını çıkarıp, duman ederek, bu sıcak buhar ve dumanı havanın yukarı tabakasına çekerken, yolda soğuk tabakaya rastlar. Hava, bunlarla harekete geçip çeşitli yönlere hareket eder. Üstten soğuk tabakanın soğuğu, alttan da su buharı ve duman biribirine sokulup, o kavgalar arasında, soğuk vasıtasıyle yoğunlaşma olur. Eğer soğuk şiddetli değilse,buhar toplanıp, ondan bulutlar meydana gelir. Bulutlar ne kadar yukarı çıkarsa, o kadar buhar zerreciği birbirine eklenip, duman da havaya dönüşüp hareketiyle rüzgâr olur. Buhar zerrecikleri suya dönüştüğünden, bu yoğunlaşmadan ağırlık hâsıl olduğu için yağmur olup aşağıya damlamaya başlar. Eğer buharın yükselişi gece olup, havanın soğukluğu şiddet ve kuvvet bulup, bulut zerrelerine toplanmalarından önce ulaşırsa, kar olup, güzel güzel iner. eğer soğuk çok şiddetli olsa bulut zerrelerini toplanmalarından sonra bulsa hemen dolu olup, vurucu bir biçimde düşmeye başlar. Eğer yukarı çıkan buharın sıcaklığı, havanın soğukluğuna nispetle az olursa ve soğuk tabakaya da ulaşamazsa; ya siyah veya beyaz bulut olur ki, bahar günlerinde atılmış pamuklar misali bir birinin üzerinde dağlar gibi toplanıp, çeşitli şekillere girip, letafetinden ve sıcaklığının düşüklüğünden dolayı havaya dönüşür. Eğer sıcaklığı az olan bu buharın kendisi de az ise; bunun durumları kendi mahilli olan aşağı tabakada açıklansa gerektir. Öyle olur ki, bazı zamanlarda şiddetli soğukla hava kapanmış olur ve bu durumda soğuk tabakada bulut oluşur ki, ondan yağmur, kar ve dolu hâsıl olur.

 

 Dördüncü Madde

 

Hava küresinin orta tabakasında oluşan atmosferik olayları, yani

gök gürültüsü ve yıldırımı hakimâne bildirir.

 

Ey aziz, malum olsun ki, filozoflar ve astronomlar sözbirliğiyle demişlerdir ki: Gök gürültüsü, şimşek ve yıldırımın sebebi budur ki; güneşin şiddetli hareketinden iyice incelen küçük yersel parçalar ve küçük ateşî parçalar birbirine karışır ki, buna: Duman derler. bu duman, yukarıda anlatılan buhar ile karışıp, böylece beraber yükselip, soğuk tabakaya ulaştığında, buhardan bulut oluşup, duman da bulutun içine hapsolsa; bu anda sıcaklığı baki ola duman yukarıya çıkmak istedikte, veya sıcaklığı giden duman aşağıya inmek murat eyledikte, o dumanlar, iniş ve çıkışta bulutu öylesine hızlı yarar ki, bundan korkunç bir ses hâsıl olur. İşte gök gürültüsü budur. Hızlı sürtünmeden o duman ateş alsa: Eğer latif olup çabuk sönerse ona: Şimşek derler. Eğer yoğun olup, yere ulaşana dek sönmezse, ona: Yıldırım derler. Öyle olu ki, bu yıldırım incelip, ayrışan cisimlerden geçip, ayrışmayan cisimleri yakar. Mesela, kese içindeki altın ve gümüşü eritip, keseyi yakmaz, ancak içinde eriyenlerin sıcaklığı yakar. Baza olur ki, yıldırım oldukça kesif olup, her neye isabet eylese, onu yakar. Büyük bir dağa düşüp, parçaladığı bile olur. Gök gürültüsü ve şimşek beraber olur. Lakin, gök gürültüsü işitilmezden önce, şimşek görülür Zira ki bu, gözle görülür ve o kulakla hissedilir. İşitme, sesin kulağa ulaşmasına bağlıdır. Sesin ulaşması ise mesafe ve hava titreşimlerine bağlıdır. Oysa ki, göz şualırın ulaşımı, sesten daha hızlıdır. Nitekim, çamaşırcıya bakarsın ki, çamaşırı taşa vurur, bir zaman sonra sesi kulağına erer.

Kış mevsiminde, buharın dumanı az olduğundan, şimşek ve yıldırım nâdiren olur. Onun için soğuk ülkelerde kar yağarken asla gök gürültüsü, şimşek ve yıldırım olmaz. Zira ki kar inen bulutlarda asla duman buharı bulunmaz. Soğuğun şiddetiyle buharın dumanı sönüp, eseri bile kalmaz. Yağmur fazla olduğunda, bulut zerreleri yoğun olduğundan, gök gürültüsü, şimşek ve yıldırım dahi çoğalır. Bulutlar çok yoğun olduğunda, yağmurun suyu onlarda hapsolmuştur. Onun için, onlardan yağmur şiddetle iner. Nitekim bir yerde mahpus olan su ondan yol bulsa kuvvetli akar. (Hakim ve shani olan Allah münezzehtir. Celle celalihi ve amme nevalihi. Ondan başka ilah yoktur.)