26-BÖLÜM:026:
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Boylam ve enlem daireleri ile yerkürenin satranç ve evleri misali bölünmesini; enlem ve boylamın tayini ile yeryüzünde bulunan beldelerin ve yerlerin yerlerinin ve yönlerinin birbirlerine uzaklık ve yakınlık bakımından nispetlerini; hint dairesiyle zeval çizgisi, itidal çizgisi ve kıble tesbitini; âlemin kutbu tarafında bulunan kutup yıldızının yüksekliği ve alçaklığıyle meridyen derecelerinin mesafe ve miktarını ve bunların bilinmesiyle yerkürenin çapının çevresini ve yüzölçümünü bulmayıp kara ve denizi, ölçü ve seyirle çeşitli noktalarının mesafelerini; dörtte bir oturulan yerin burçlar üçgeniyle yedi gezegene mensup olan belde ve yönlerini; zamanın oniki hayvan üzerinde deveranından yeryüzünde olan tesirleri altı madde ile hakîmâne açıklar ve ortaya koyar.
Birinci Madde
Enlem ve boylam daireleri ile yerkürenin satranç evleri gibi bölünmesini,
enlem ve boylamın belirlenmesiyle yeryüzünde olan belde ve yörelerin ve
yönlerini, birbirlerine uzaklık ve yakınlık yönüyle nispetlerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar ve geometriciler, yerküre üzerinde onsekiz günyarısı dairesi ve ekvatordan kuzey ve güneye sekiz enlem dairesi resim ve farzedip; her daireyi üçyüzaltmış dereceye bölmüşlerdir. Şu halde günyarısı daireleri ile boylam dereceleri ve ekvatora paralel olan enlem daireleri ile enlem dereceleri belirmenmiş olup, hery iki daire arası onar derece olarak belirlenmiştir. İklim enleminin başlangıcı ve beldenin enlemi, ekvatordan iki tarafa seçilmiş ve itibar olunmuştur. Biri kuzey enlemi, biri güney enlemi bulunmuştur. İklimin başlangıç boylamı ve beldenin başlangıç boylamı itibar olunan batı okyanusunda Halidan adalarının günyarısı dairesi ile (Green Wich meridyeni) güneşitleyici dairenin kesişme noktasından farzolunan beldenin günyarısı dairesiyle güneşitleyici dairenin kesişme noktası arasında, güneşitleyiciden vâki olan yay ile o beldenin boylamı bilinmiştir. Beldenin enlemi, başucu noktası ile güneşitleyici arasında o beldenin günyarısı dairesinde vâki olan yaya ıtlak olunmuştur. Bu beldenin enlemi, gerek güney ve gerek kuzey semtinde olan âlemin kutbunun yüksekliğine ve semt farkı kutbunun düşüşüne eşit bulunmuştur. Bu enlem ve boylam tayiniyle yeryüzünde vâki olan belde ve yörelerin yerleri ve yönleri, birbirlerine uzaklık ve yakınlık yönüyle olan nispetleri yaklaşık olarak bilinmiştir.
İki beldenin birbirinin ne semtinde bulundukları açıktır. Mesela temiz beldeniz Erzurum'un (Grinviç)'ten boylamı, yetmişyedi derecedir. Ekvatordan enlemi, yaklaşık kırk derecedir, denilip; Mısır'ın boylamı altmışüç derece, enlemi otuz derecedir denildiğinde: Mısır, Erzurum'un güney batısı yönünde ve Erzurum, Kahire'nin kuzey doğusu tarafında bulunduğu bilinir. Zira ki, Mısır'ın boylamı Erzurum'dan eksik olduğundan, batısına ve enlemi eksik olduğundan güneyine düşmesi gerekir. Erzurum'un boylamı, Mısır'ınkinden fazla bulunduğundan, doğusunda ve enlemi dahi fazla olduğundan, kuzeyinde bulunmak gerekir.
iki beldenin arasında bulunan mesafenin uzaklığını bilmek için kaidesi budur ki: Önce bakılır eğer iki beldenin enlemi uygun ve boyları farklı ise; boylamlarının farkı, aralarındaki uzaklığı verir. Erzurum ile Tokat gibi. Eğer iki beldenin boylamı aynı, enlemi farklı bulunsa, bu surette de enlemleri arasındaki farklılık, aralarındaki uzaklığı verir. Erzurum ile Musul gibi. Eğer iki beldenin hem enlemleri ve hem boylamları farklı ise, bu surette aralarındaki uzaklık, dik dik açılı üçgenin kirişi (hypotonuse) olur ki; açının bir kenarı, beldenin günyarısı dairesinden bir aydır. Bir kenara,ı istenen beldenin enlem dairesinden bir yaydır. Onun kirişi bulunan kenar, iki beldenin başucu noktalarından geçen daireden, iki belde arasında vâki olan yaydır. Çünkü bu üç kanattan iki kanadın miktarı malûmumuzdur, o, boylam ve enlem farklarıdır. Şu halde bu iki bilinen kenar ile ve kiriş olan bilinmeyen kenarın miktarını bilmekte kolay yol budur ki: İki bilinen kenarın kareleri toplamının karekökünü alırız ki, bilinmeyen kenarın miktarıdır. İşte iki belde arasındaki uzaklık odur. Mesela Erzurum ile Kahire'nin aralarındaki boylam farkı ondört derece ve elem farkı on derecedir. Ondört ile onun kareleri toplamı ikiyüz doksanaltı hesap olunmuştur. Toplamın kökü yaklaşık olarak onyedi bulunmuştur. Şu halde Erzurum ile Mısır'ın arasının onyedi derece olduğu muhakkak bilinmiştir. Diğerlerini de bu yolla biliriz. Bununla kıble tarafı dahi bulunur. Nitekim bu, o bölümde tafsil olunacaktır. Hepsinin daireleri ise bölümün sonunda verilecektir.
ikinci Madde
Hint dairesi ile zeval çizgisi, itidal çizgisi ve kıble yönünün tesbitini
bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar ve geometriciler, Hint filozoflarının icadı bulunan hint dairesinden zeval çizgisi olan günyarısı çizgisini ve itidal çizgisini ve itidal çizgisi olan doğu ve batı çizgisini ve Mekke yönü olan kıble semtini tespit etmişlerdir. Zeval çizgisini ve itidal çizgisini bulmanın bir yolu budur ki0 Öce yeri öyle düzlersin ki, ortasına su dökülse dört tarafına birden akar. Sonra onda bir daire çizip, merkezinde dik bir çubuk dikersin. Bu, dairenin çapının dörtte biri kadar olmalıdır. Onun dik olduğunu şakül ölçüsüyle veya dairenin çevresinin üç yerinden çubuğun tepesi arası eşit olduğundan bulursun. Zevalden önce gözetlersin, ta ki çubuğun tepesinin gölgesi o daireye girdiğinde, batı semtinden çevreye ulaştığı noktayı nişan edip, zevalden sonra, onun daireden çıkışı vaktinde, doğu tarafından çevreye ulaştığı noktayı işaretle
bilirsin. O anda iki nokta arasında dairenin çevresinin kuzeyi bulunan yayı ikiye bölüp, o yarıdan bir düz çizgi çıkarırsın ve merkezden geçirip çevreye değin gidersin. İşte günyarısı çizgisi odur. Çubuğun gölgesi o çizgiden uzaklaştığında, öğle vaktinin başlangıcı olur. Bu çizgi o daireyi ikiye böler. O iki bölümün ortalarından bir düz çizgi çekersin ki, günyarısı çizgisini merkezde dik bir açıyle keser, doğu ve batı çizgisi odur. Bu işlem, en uzun günde daha sıhhatli olur. Zira ki gölgenin girişi ile çıkışında asla farklılık olmaz. Öteki yolu budur ki: Güneş iki itidal noktasının birine iken, bu durumu tesbit murat olunsa, hemen güneşin ya doğuşunun ya batışının gölgesinin istikameti üzere ufuk noktası paralelinden çıkıp, hint dairesinin merkezine uğrayıp, çevresine ulaşan benzer çizgi, doğu ve batı çizgileridir. Onunla merkezde dik bir açı üzere kesişen çizgi, günyarısı çizgisidir. işte zeval çizgisi odur.
Kıble yönünü bilmek için, çizilmiş hit dairesinin çevresini, üçyüzaltmış bölüme taksim edersin ki, her dörtte biri, doksan bölüm olur. Onu meskûn beldenin ufku farzedip, kıble yönünün onun hangi noktası olduğunu bulursun ki; ona dönük olan Kâbe'ye yönelmiş olursun. Şimdi aranan bu noktayı bilmenin yolu budur ki: Önce Mekke-i Mükerreme'nin boylamı, batı okyanusunda, eskiden mamur, şimdi denizle dolu olan Halidan adalarından yetmişyedi derece olduğunu bilirsin. Ekvator enleminden yirmiiki derece olduğunu bulursun. Bundan sonra meskîn beldenin boylam ve enlemini Halidan adalarından ve ekvatordan alırsın. Eğer beldenin boylamı Mekke'nin boylamı
ile eşit gelip, beldenin enlemi, Mekke'nin enleminden fazla olursa, o beldenin kıble semti, günyarısı çizgisinin ufku çevresine ulaştığı güney noktasıdırki, onda namaz kılacak olan, güney noktasına yönelse, doğru kıbleye yönelmiş olur. Şehrimiz Erzurum gibi. Zira ki beldemiz, Mekke-i Mükerremenin, kuzey noktasında vâki olmuştur. Eğer beldenin boylamı Mekke ile aynı olup, enlemi Mekke'den noksan olursa o beldenin kıble semti; günyarısının ufuk çevresine kavuştuğu kuzey noktasıdır. Mekke-i Mükerreme'nin güney noktasında vâki olan Yemen beldesi gibi. Eğer beldenin enlemi, Mekke'ninkiyle aynı olup, boylamı fazla olursa, o beldenin kıble semti, batı ve doğu çizgisinin ufuk çevresine bitişik olduğu batı noktasıdır. Eğer beldenin enlemi, Mekke ile aynı olup, beldenin boylamı Mekke'den eksik gelirse, o beldenin kıble semti, batı ve doğu çizgisinin ufuk çevresine kavuştuğu doğu noktasıdır.
Kıble yönünü bilmenin bir yolu dahi budur ki: Güneş, ikizler burcunun sekizinci derecesinde veya yengeç burcunun yirmiikinci derecesinde
bulunduğu günde; Mekke'nin boylamı ile belde arasında olan farkın her onbeş derece mesafesi için bir saat ve her bir derece mesafesi için dört dakika alıp, gözetlersin. Eğer beldenin boylamı Mekke'ninkinden fazla ise, güneş o günde günyarısını alınan dakikalar ve saatler kadar geçtiğinde, çubuğun gölgesi o anda kıble tarafında vâki olmuş bilinir. Beldenin kıblesi gölgenin yönünün hilafına doğru bulunur. Umman beldeleri gibi. Eğer beldenin boylamı, Mekke'den noksan ise, güneşin o günde günyarısına gelmesine alınan saat ve dakikalar kadar kaldığında, çubuğun gölgesi o saatte kıble semti hizasında vâki olur. Kıble yine gölgenin yönünün hilafına gelir. Sudan beldeleri gibi. Zira ki güneş, oniki derecede bulunduğu gün, başucu, Mekkelilere gelir bulunmuştur. Eğer beldenin enlem ve boylamı, Mekke'nin enlem ve boylamından ziyade bulunursa, hint dairesinin çevresi, güney noktasından başlayıp, iki boylamın arasında bulunan fazlalık kadar, batı noktası semtine doğru sayarsın. Kuzey noktasından da batıya o kadar sayıp, iki sonun arasını bir düz çizgi ile birleştirirsin. Zira ki, dairenin merkezi olan farz olunmuş şehrimizden, Mekke-i Mükerreme'nin batısı bulunmuştur. Dairenin batı noktasından, iki enlem arasında bulunan fazlalık miktarı güney noktasına doğru ve doğu noktasından aynı şekilde sayıp, iki sonun arasını yine düz bir çizgi ile bağlarsın. Zira ki, varsaydığımız şehrimizde Mekke- Mükerreme güneye vâki olmuştur. Bu iki muhal çizgi birbiriyle kesişirler. Şimdi dairenin merkezinden bir çizgi çıkarıp, o kesişme noktasından geçirip, muhite ulaştırırsın ki, kıble semti, o çizginin çevreye birleştiği noktadır. Onunla güney noktasının arasında ufuk çevresinde bulunan farz olunmuş beldemizin yayı, kıblesinin sapma yayıdır ki, onda namaz kılacak olan, güney noktasından batıya, o yay miktarı sapmış olmak lazımdır. Ta ki, kıbleye yönelmiş ola. Şimdi bu surette kıble semti, güneybatıdır. Acem beldeleri gibi. Eğer beldenin enlem ve boylamı, Mekke'nin enlem ve boylamından eksik bulunursa, belirtilen minval üzere kuzey ve güney noktasından doğu semtine boylam fazlalığı ölçülüp, batı ve doğu noktasından kuzey tarafına enlem fazlalığını sayıp, çizgilerle birleştirip, işlemi tamam edersin. Bu suretin kıble semti kuzeydoğu olur. Habeş beldeleri gibi. Eğer beldenin boylamı, Mekke'nin boylamından eksik, beldenin enlemi, Mekke'inn enleminden fazla olursa kuzey ve güney noktasından doğuya boylam fazlalığını ve batı ve doğu noktasından güneye enlem fazlalığını sayar ve çizgilerle birleştirip, işlemi tamamlarsın. Bu surette kıble semti güneydoğu olur. Rum beldeleri gibi. Eğer beldenin boylamı Mekke'den fazla, enlemi Mekke'den eksik bulunup, kuzey ve güney noktasından batıya boylam fazlalığı ve batı ve doğu noktasından kuzeye enlem fazlalığını sayıp ve çizgilerle birleştirip, işlem tamamlansa; bu surette kıble semti kuzeybatı olur.
Bazı beldelerin enlem ve boylamları bu bölümün sonunda açıklanacaktır.
Üçüncü Madde
Alemin kutbu yakınında bulunan "cedy" adı verilen sâbit yıldızın yükseklik
ve alçaklığıyle yer derecelerinin uzaklık miktarını ve onunla yerkürenin
daire ve çap ve yüzölçümünü kıyas ile bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar ve geometriciler, yerkürenin kuşağının ölçüsü ki, denizlerin ve karaların toplamıdır, yaklaşık yirmidörtbin mil olduğu kararlaştırılmıştır. Çapının mesafesi, ona kıyasla, yedibin altıyüz elli mil bulunmuştur. Yarıçapı, üçin sekizyüz onsekiz mil bilinmiştir. Yerkürenin yüzölçümünün tamamı, yaklaşık, yirmibeşbin kere bin ve üçyüzaltmışüçbin altıyüz otuzaltı fersah hesap olunmuştur. Bu kıyas üzere yüksek cisimlerin dahi göklere uzaklıkları belirlenmiştir. Alemin merkezinden ay feleğinin alt yüzeyinin uzaklığı yukarıda açıklandığı üzere, yaklaşık otuziki yeryarıçapı kadar olduğu dört orantı kaidesiyle dahi zabtolunmuştur. Çünkü feleklerde ve yer üzerinde sipat ve farz olunan dairelerin hepsi, üçyüzaltmış dereceye ve her bir derece altmış dakikaya bölünmüştür. Şu halde yerkürenin bir derece mesafesi kaç mil yer olur? Onu belirlemek için geometriciler nice sahrada kıyas ve yüzölçümü alıp, bir derece yeri, altmışaltı mil ve üç bölü iki mil bulmuşlardır.Bu kıyası o yolla yapmışlardır ki; sonsuz bir sahranın bir yerinde, bir işaret nasb edip, geceleyin onda cedy yıldızı ki, ona sâbit ve demir kazık derler. Onun yüksekliğini rubu' ve üsturlap ile almışlardı. şimdi o yerden iki taife düz bir hat üzere hareket edip; bir taife güney noktasına doğru gidip, biri kuzey noktasına doğru gelmişlerdir. Gece oldukça o iki taife cedy (demir kazık, kutup) yıldızının yüksekliğini alıp, gündüz oldukça düz olarak yola devam etmişlerdir. Sabit yıldızları belirli yerdeki yüksekliğinden güneye gidenlere bir derece noksan, kuzeye gidenlere bir derece fazla olmakla, farklılık gösterdiği iki yerde durmuşlardır. Her irinde bir işaret dikip, iki taraftan üç işaret arasını ölçüp, iki mesafeyi eşit olarak altmışaltı tam üçte iki mil yer bulmuşlardır. Sonra o iki taife, o iki yerin farkından yine kuzey ve güney dosdoğru gidip, o işaretler arasının ölçülen milleri sayısınca mesafe ölçüp, nihayette kalmışlardır. Gece olduğunda, her iki taife yıldızın yüksekliğini almışlardır. Yine tamamen birer derece yükselme ve alçalma ile farkını bulmuşlardır. O zaman altmışaltı tam üçte iki mil, üçyüzaltmışa çarpmakla dairenin tamamına, ondan çapa, ondan yarıçapa ve ondan şüphesiz yerkürenin yüzölçümünün tamamına vâkıf olmuşlardır. Aynı kıyasa birçok ülkelerde aynı sonuca varmışlardır.
Dördüncü Madde
Kara ve denizi ölçme ve seyr ile mesafelerinin cüzlerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar ve geometriciler ittifak ile demişlerdir ki: Bu yer unsuru her şeyiyle bir tek küre yani bir yuvarlak top şeklinde olup, boylam ve enlem olarak yani gerek batıdan doğuya ve gerek güneyden kuzeye, ortasında kuşak misali farzolunan daire, üçyüzaltmış dereceye bölünmüştür. Geometriciler; mesafesi üzere yeryüzü dümdüz dağsız, vâdisiz farzıyla yerin bir derecesi yirmiiki fersahta ziyadece bulunmuştur. Her fersah üç il ve her il üçbin zira ve her zira otuziki parmak ve her parmak altı arpa -biri dik biri yan sıralanarak- takdir olunmuştur. Şu halde bu takdirce yerin bir derecesi altmışaltı tam üçte iki mil bilinmiştir. Zira hesabıyle bir fersah yer dokuzbin ziar bulunmuştur. Yerin bir derecesi, yaya yürüyüşle, üç merhale kılınmıştır. Bir merhale yedibuçuk fersah mesafe belirlenmiştir. Bir fersah, bir yürüyüş adımı ile bir saatte kat olunduğu tecrübe kılınmıştır. Şu halde bir günde kat olunan mesafe, yirmiikibuçuk mil bulunmuştur. Yerin bir derecesi mesafesi, tamam yüzbin adım ve her bir adım dört ayak ve her yaak onaltışar parmak hesap olunmuştur. Okyanusun kenarlarında ve körfezlerinde ve karada olan küçük denizlerde bulunan gemilerin, orta bir yüzüşle bir güne altmış milden ziyade deniz mesafesi kat olunup; denizciler katında bir mecra tabiriyle bir derece yer takdir olunmuştur.
Kervan hareketi ve askerî yürüyüşle bir eyr derecesi üç merhaleye bölünmüştür. Mesela Erzurum'dan bir günde Nendiban köyüne hareket etmek gibi, itibar olunmuştur. Eğer yürüyüş ve hareket bundan hızlı olursa, ona orta yürüyüş derler. Bir yer derecesi onunla iki merhale bulunmuştur. Mesela bir atlının Erzurum'dan bir günde Aşkale'ye yürüyüşü gibi, kıyas olunmuştur. Eğer hareket ve yürüyüş bundan daha süratli olursa, yerin bir derecesi onunla bir merhale olup, mesela şehrimizden bir günde yaklaşık Karakulak'a varmak gibi, tahmin olunmuştur. Şu halde birinci kısımda üçtebir derece, ikinci kısımda yarım derece, üçüncü kısımda tamam bir derece bir güne kat olunur, bulunmuştur. Velhasıl, top zeminin bir derece mesafesi, bu hesap üzere yüzbin adımdır, artık değildir. İkiyüzbin ziradan ziyade değildir. Zira ki bir zira iki ayakır ki, yarım adımdır. Bu kaideye göre zihin akıl sahiplerine, toprak ve sudan ibaret olan top zemini, dağları ve denizleri hesaba katmadan, düz bi çizgi üzere yürüyüşle ne kadar zamanda dolaşılacağı ortaya çıkmıştır. Mesela temiz beldemiz Erzurum'dan yerküreyi dolaşmak niyetiyle bir kimse batıya doğru hareketle, Tokat'tan Anadolu'dan ve İstanbul'dan,Rumelinden, Firenkistan'dan geçerek, yeni dünyadan dolayıp, güneşin yürüyüşüne uyarak, Çin ve Maçin'e ulaşır. Buradan Hit, Sint ve Türkistandan, Semerkant, Buhara ve Turan'dan geçerek Şirvan denizinin güney yarısından geçmekle, Gence ve Revan eyaletlerinden yine şehrimiz Erzurum'a ulaşır. Böylece muradı hâsıl olur. Bir kimse bize nispetle batıdan gidip, doğudan gelmiş olur. Bunun gibi top zemini enlemler doğrultusunda dolaşmak isteyen kimse, şehrimiz Erzurum'dan çıkıp, kuzeye azimetle Karadeniz'in doğu sahilinden, Fas, Abaza ve Azak'tan, moskova diyarından, yeni keşfolunan Növözemle yerlerinden geçer ve güneş kuzey burçlarında iken, kuzey kutbu altından geçmekle bize nisbet taban tabana ve yeraltından yürüyerek, güneş güney burçlarına vardığında, güney kutba ulaşır. Buradan
okyanusla geçer ve Habeş memleketinden, Yemen'den, Mekke-i Mükerremie'den, Medine-i Münevvere'den ve çölden geçip Musul'dan yine temiz beldemiz Erzurum'a ulaşır. Bu kimse kuzeyden gidip, güneyden gelmiş olur. Bu takdirce top zemimi enlem ve boylam doğrultusuyla yürüyüp dolaşmak, mutedil bir yürüyüşle olursa, tamamen devri, binseksen konak olur; atlı yürüyüş gibi, seri olursa yediyüzyirmi konak olur. Ulak gibi çok hızlı yürünürse, üçyüzaltmış günde tamamen top zemin düz bir çizgi üzere ulaşılmak ve yürümek mümkündür demişlerdir.
Beşinci Madde
Dörtte bir oturulur yerin burçlar üçgeni ile yedi gezegene mensup olan belde
ve yönlerini, âhalisinin tavır ve sıfatlarını bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, İslâm filozofları, bu oluşum ve bozuşum âlemi içinde câri olan durumlar ve eserler hakikatte Allah'ın tesiriyle olduğunu ispat edip demişlerdir ki: Esîrî cisimler, felekî konumlar, unsurlar âleminde Hak'kın emriyle tesir eder. Halbuki hakiki müessir ancak Rabblerin Rabbidir. Yıldızlar ve felekler aletler misalidir ve sebebdir. Bu unsurların ve bileşiklerin feleklere ve yıldızlara bağlantısı ve intisabı vardır. Yedi iklim hakikatte anlatılan tertip üzere, yedi gezegene mensup olduğundan gayri, memleketlerin ve beldelerin her biriyle oniki burç arasında alâka ve bağlantı ispat olunmuştur. Bu alâka, beldelerin burçlar üçgenine nispeti bulunmuştur. Burçlar üçlüleri yukarıda kendi bölümünde tafsil olunup, dört üçlü bulunmuştur. Birincisi, kuzeydeki ateşsel erkek burçlardır. Yönlerde kuzeyle dübür arası buna nispet olunmuştur. Bu erkek burçlar; güneş, müşteri ve merih olduğundan, bu üçlünün müdebbiri gündüz güneş, gece müşteridir. İkinci üç burç, güneyde topraksal ve dişidir. Yönlerden güneyle Saba arası buna mensup bulunmuştur. Bunlar; zühre, zühal ve utarit olduğundan, bu üçlünü müdebbiri gündüz zühre, gece utarittir. Üçüncü üçlü doğuda, havahi ve erkektir. Kuzeyle Saba arası buna nispet kılınmıştır. Bunlar, ühal ve utarit olduğundan, bu üçlünün müdebbiri gündüz zühal, gece utarittir. Dördüncü üçlü, batıda, suya mensup ve dişidir. Güneş ile dübür arası buna nispet kılınmıştır. Bunlar; zühre ve ay olduğundan, bu üçlünün müdebbiri gündüz zühre, gece aydır. Bunun gibi dörtte ybir meskûn dahi burçlar üçlülerine benzer dört kısım itibar olunup, her bir kısım bir üçlüye nispet kılınmıştır. Birinci kısım, Avrupa namıyla isimlendirilen batı ve kuzey arası olduğundan önceki üçlüye mensup bulunmuştur. Burada oturanlar, önceki üçlüde olan riyaset sebebiyle işlerin çoğunda akıcı ve serkeş görünmüştür. Çoğunluğu, silah kullanmaya ve siyasete yönelik, yorgunluk ve meşakkate dayanıklı, lâtif ve temiz bulunmuştur. Çünkü gece müşteri ve merih tedbirde müşterektir. Üçlünün önceki parçaları erkek, sonraki parçaları dişidir Bu kavim ya çoğunca kadınları emrinde gaflet üzere olup, gayretli olmazlar. Kadınlardan ziyade oğlanlara sevgi duyup, günah bilmezler. Özellikle İngiliz ve Nemçe koç urcuna ve merihe benzerdir. Onun için sâkinleri vahşî ve mütehavvin olup, ahlâkı yırtıcı hayvan ahlakına eğilimlidir. Roma, Fransa aslan burcunda ve güneşe nispet olunmuştur. Bu sebebten halkının çoğu riyaset ehli bulunmuştur. İspanya ve Portekiz, yay ile müşteriye mensuptur. Onun için ahalisi genellikle ahlaklı, temiz ve sevimlidir. Bunlardan sonra meskûn bölümün ortasına yakın olan Rumeli ve İstanbul çevresi, Girit, Kıbrıs ve küçük Asya sahilleri yani Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz nihayetleri arası, gerçi üçlünün evveline dahildir, lâkin ikinci üçlüye benzerdir. Şu halde bunların tedbirinde zühre ve utarit müşterek olduğundan, sâkinlerinin çoğu siyasetçi, riyaset ehli, anlayışlı firasete mail, ilim ve öğrenmeye meyyal olup, birbirine yakın ve sağlam mizaçlı, lâtif suretli ve sirette mutedil bulunmuştur. Yöneticisi zühre olduğundan, musikiyi sevip ondan lezzet alırlar. Aşık meşrep ve dost canlısı olurlar. Özellikle İstanbul, oğlak burcu ile zühal yıldızına benzer. Onun için büyükleri mülk ve riyasete nâil oluşturlar.
İkinci kısım, asya nâmıyle isimlendirilmiştir. O doğu ve güney arası olduğundan onun beldeleri ikinci üçlüye nispet kılınmıştır. Çünkü bu üçlünün müdebbiri, gündüz zühal ve zühredir. Orada oturanlar bu gezegenlere çok itibar eder bulunmuştur. Zühre yıldızına benzeşme iktizasınca bunlarda, sema ve raks, hareket ve cima, kadınlara hırs ve muhabbet galip olup, elbise ve yaygılarında nakış ve süse tâlip, bedeneri tedbirinde, refahet ve şehvete rağbet edici olmuşlardır. Erkeklere meyl etmeyip, kadınlara benzemeye özenip, büyük iltifat ve rağbet kılmışlardır. Mizaç ve tabiatlarında hararet üstün bulunmuştur. Lâkin tedbirde zühalin iştiraki iktiza eder ki, nefesleri müessir ve güçlü, yürekleri şecaatli ve şiddetli, vehimleri yüksek ola. Bu kısmın bu üçlüye genel benzerliğinin hükmü budur. Lâkin cüzlerinin tek tek nispetleri hükümleri bu tarz iledir ki: Acem beldeleri, boğa burcu ve zühreye mensup olduğu için, halkının çoğu nakışlı elbise giyip, evlerinde nakışlı yaygılar sermişlerdir. Hatta gömlekleri dahi sade değildir. Fırat ile Dicle arası ve Bağdat çevresi başak burcuna ve utarite; Yemen ve Arap yarımadasının tümü önceki üçlüye benzer kılınmıştır. Şu halde bunların müdebbiri, müşteri, merih ve utarit bulunmuştur. Onun için halkının çoğu üstün ve tüccar olmuştur. Hile, tuzak, tembellik, ağır davranma onlarına şanına gelmiştir. Arabistanın mamur yerleri yay ile müşteriye mensup olduğundan, o diyarın çoğu rahatlık üzere olmuştur.
Üçüncü kısım, Saksonya ismi verilen doğu ve kuzey semti bulunmuştur. Bu kısım üçüncü üçlüye mensup kılınmıştır. Gürcistan, Dağıstan, Maveraünnehir yani Türkistan Hıta ve Hotan memleketleri ve Tataristan bu kısımda kılınmıştır. Bunun müdebbiri zühal, müşteri ve utarit olduğundan, halkının çoğu halim, selim, hikmetli ve fıtnet dolu, temiz ve iffetli müşahede olunmuştur. Özellikle Azerbaycan memleketleri ikizler ve utarite mensup olduğunda halkının çoğu hareket, mazarrat ve hıyanet üzere bulunmuştur. Maveraünnehr semtleri kova ve zühale mensup olduğundan, halkının çoğu vahşî ve gaddar bilinmiştir.
Dördüncü kısım, Afrika ismi verilen batı ve güney arasındadır. Bu kısım dördüncü üçlüye mensup bulunmuştur. Bunun beldeleri olan Mısır, Sudran ve Mağrip kendi misali bulunmuştur. Çünkü bu üçlünün tedbirinde gündüz, merih ve zühre müşterektir. Halkının meliklerinin işlerine kadınları müdahalede geri kalmaz. Erkek ve kadın çoğu işlerde karışık olup, bir kadını birkaç kimse zevce edinip, erkekleri de kadın kıyafetinde gezerler. Çoğu kâhin ve remilci olup azarlar. Özellikle Akdeniz sahilleri yengeç ve aya mensup olup, halkının çoğu tüccar bulunmuştur. Diyarları yeterlilik ve rahat üzere olduğu bilinmiştir. Uzak batı ülkeleri akrep ve merihe mensup olduğundan, halkının ahlakı yırtıcı hayvanlara benzeyip, çoğunca husumet edip, birbirini öldürmekten korkmazlar. Sait ve Habeş memleketleri, tedbirinde zühal, müşteri ve utarit müşterek olduğundan, o diyarın halkı muhtelif gelenekler üzere olup, ölülerini tazim ederler. Dışarıdan gelen hâkimlere tâbi ve teslim olurlar. Kadınlara fazla rağbet edip, cimaa çok hırslı ve meşgul olurlar. Bunların zayıf nefislileri korkak ve alçak bir kavimdir. Özellikle Mısır ve İskenderiye ikizlere ve utarite mensup olduğundan, halkının çoğu, idrak ve anlayış sahibi olup, gizli sırlar çıkarmaya ve garip ilimleri öğrenmeye oldukça eğilimli bulunmuştur. Habeş memleketleri ve ortaları kova ile zühale mensup olduğundan halkı balık yemeyi sever. Yaşayış ve içkileri hayvanlar gibidir. Her şeyi bir sebebe bağlı olarak yaratan Allah münezzehtir.
Altıncı Madde
Zamanın, oniki hayvan üzere dönüp, her sene birine benzemeyle değişmesinden
yeryüzünde olan tesirlerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, Hindistan filozofarı, zamanın oniki hayvan üzerine deveran edip, yılda birini ahlakıyle nitelenip, cihandakilere böyle Hak'kın emriyle sirayeteni bulup, tecrübe ve sınama ile tesirlerini hükümlerini ispat etmişlerdir. Türkistan ahalisi genellikle ona itibar edip, hükümleriyle gitmişlerdir. Onun için zamanın hükümlerini "Türkistan Senesi" ismiyle adlandırmışlardır. Şimdi zamanın hükümlerini açıklayan manzumemiz bunda yazılmak münasip görülmüştür.
NAZM
Allah adı hoş işler evveldir
Her dem Allah diyen kişi velîdir
Hamd lillah dahi salat ve selam
Fahr-ı kavneyn ve âline be-devam
Bade ism-i ilah ve hamd ve salat
Sal-i Türk oldu seksenüç ebyat
Hakkı der sal-i Türkü nazm ettim
Nisbet-i hüküm remzine yettim
Cümle ahkâmı sali Türkanı Hükema mezhebince bil anı
Hükema kavlin itimad edemem
Hem de küllî yala deyip gidemem
Ekser ahvale vâkıf olmuşlar
Akl ile tecrübe ile bulmuşlar
Sal-i Türkan ki devr-i daimdir
Oniki canvar huyuyle revam
Muttasıl ola cümle halk-ı zaman
Faredir pes bakarla kaplandır
Sonra tavşan sinekle yılandır
Andan attır ganemle maymundur
Mürugdan sekle huk ol oyundur
binyüzaltmışbeş oldu çünki bu yıl
ikibin altmoşüçte rumî yıl
Mah-a âzerdle bir muharrem hem
Sal-i hicrin birini tarh et o dem
Bilmek istersen olduğun sali
Nisbeti kangı canavar hali
bak bu tarih-i hicrette o zal
Vâki olan sinin-i rumien al
Ol üç sali tarh kıl be neşat
Sonra onikişer edip iskat
Kaç sene kalsa fareden başla
Bir sene her birine bağışla
Kangı hayvanda âhir olsa heman
Ol yılın hâkimidir ol hayvan
Yıldır üç fal ve evveli dört ay
Dört ay ortası dört ay âhiri say
Sal-i şemsiledir çün nisbet-i hal
ibtida-yı hameldir ol sal
Bulsa bir kimse doğduğu sali
Bilinir tab' ve huy ve ahvali
Çün gelir sal-i fare hoşluk ola
Evsat-ı salde çok yağışlık ola
Ahir-i salde fitneler uyanır
Cenk olur niceler deme boyanır
Kışıdır hem dıraz hem sırma
Fareler gılleyi eder yağma
Doğsa mevlüt fi evail-i sal
Zeyrek olur ziyade hûb hısal
ol yılın evasıtında doğsa veled
Dediler ol yalancıdır huyu bed
Ahir-i salde doğa bed kerdar
Olur ol husut hem mekkar
Çün bakar sali gelse bimari
Çoğ olur hem sudadan zari
Fitnelerden mülük olur gamnâk
Çappâ nevine erişe helak
Kışı müşted olur dahi kütah
Meyveler hem soğuktan ola tebah
Ol salde doğsa kız ya oğul
Gayriler işine olur meşgul
Evsatında doğan olur pür nur
Zeyrek ve huyruy ve hem mesrur
Ahir-i salde doğsa peyveste
Gönlü gamlı olur teni hasta
Çünkü kaplan yılı gelir be te'ab
Halka düşer adavet ile gazab
Nasa çok nakz-ı had olur pişe
Pes düşer cümle havf ve teşvişe
ihtilaf-ı mülük olur o zaman
Isıran canavar çok olur ol an
Zelzele ola bazı sahrada
Keştiye âfet ere deryada
Kışı kısa ziyade soğuk ola
Gözler nehirler suyu çok ola
Ol yılın evvelde doğan uşak
Ali himmetlidir yüzü yumuşak
Evasıtında doğarsa kâmil olur
Ahirinde cebban ve kâhin olur
Çünkü tavşan yılı olur vüsat
Çoğ olur meyvelerle her nimet
Sulh ile dola hep zemin ve zaman
Halk sıhhatle bula emn ve eman
Hoş kışı mutedil baharı bahar
Yazı yaz çar fazlı hub ve nigâr
Ol salde doğsa malı olur
Bed huy olur velî vefalı olur
Evasıtında doğan olur yahşi
Ahii mükesser ola hem vahşi
Çünkü mahi yılı gelir bisyar
Ola harb ile fitneer bîdar
Kendüm ve cüv çoğ ola hem erzan
Kim kesir ola berf ile baran
Kışı gayte dıraz olur hem serd
Kim ziyan eyleye ağçalara berd
Ol yılın evveli doğan nâçar
Ahmak ve bed güher olur ber kâr
Evsatında doğan halim ola nerm
ahiri bed huy ola hem bî şerm
Çok gelir nevbetiyle sal-i yılan AHer taamın ola bahası giran
Kışı gayetle nerm ve kısa olur
Kaht olup her gönülde gussa olur
Ol sal doğan olur hâmuş
Bil ki sözleri hem işleri hoş
Evsatı doğan oa bed etvar
Ahiri ber şekl olur bed kâr
Çün gelir sal-i esb ba şer ve şur
Eyleye cenk ve harb ve fitne zuhur
Sayfi hoşzer' ve gılle çoğ ola p¹ak
Çar paya erişe renc ve helak
Kışı nerm ve dıraz olur gayet
Erişe meyve cinsine âfet
ol say doğan çeker zahmet
Hem olur pür muhabbet ve hikmet
Evsatı yahşi işlidiry hoş huy
Ahiri gamlı bed huy ve bed guy
Çünkü Sal-i ganem gelür gamnak
Keştiler bahr içinde bula helak
Harb olur sürat ile sulhü bulur
Hayr olur sürat ile sulhü bulur
Hayr ve ihsana say' eden çoğ olur
Kışı nerm ve dıraz olur vâki
Ol sal doğan olur nâfi
Evsatında doğandır âsude
Ahir olur pelid ve fersude
Çünkü maymun yılı gelir hayırsız
Çoğ olur yankesici hem pîrsiz
Ol sene halka çok sitemler olur
Hastalık eşter ile esbi bulur
Kışı gayet kasîr ve soğuk ola
Ineb az dişiyle yiyiciler çok ola
ol sal doğan olur bed ruy
Lik handan ve şad olur hoş ruy
Evsatında doğarsa olur hasud
Ahirinde doğar olur bî sud
Sal-i mürg olsa hastalık yoğ ola
Gılle erzan ve meyveler çoğ ola
kışı nerm ve dıraz olur gyaet
Hamile zenlere erer âfet
Ol sal doğanda hüsn ve cemal
Olur az kısmeti fakir'ül-hal
Evsatı müezzi halk ona düşman
Ahiridir sehi sever mihman
Çünkü it sali gelse gılle ve nan
Hem aziz ola hem bahası giran
Çoğ olur mevt ve katl-i insanî
Hem de düzd ve muhil ve şeştanî
Kış hafif ola meyveler hem ucuz
kışınde emn ve eman olur şeb ve ruz
Ol salde doğa kız ya oğul
Ola her guy ve hem haris ve ekül
Evsatında doğan eder gavga
Ahirinde kanaat ee vefa
Çün gelir sal-i huk olur hasta
Emir ve ayan şehr peyveste
Padişahlar aralarına hilaf
Vâki olup çoğ ola cenk ve mesaf
Çoğ olur hınta ve şair kalil
Afet eyler darıya hem tacil
Halk yerden yere kona ve göçe
Hem reaya müşevveş ola kaça
Çoğ olur onda düzd tarraran
Ola kış nerm hem dıraz o zaman
O salde doğsa bir ferzend
Olur ol tez gûy ve hîş pesend
Evsatında doğarsa kâzib olur
Ahirinde halim ve ragıp olur.
Hem olur sal-i fare devr-i zaman
Hoş bu tertip ile eder deveran
Halkı fehm eyledinse ey Hakkı
Masivayı yok eyle bul Hak'kı
(Allah adı, hoş işlerin evvelidir. Her dem Allah diyen kişi velîdir. Hamd Allah için salat ve selam, iki cihanın fahri ve onun âline olsun devamlı. Allah adından, Allah'a hamd ve peygambere salattan sonra; Türk yılı seksenüç beyit oldu.
Hakkı der: Türk senesini nazmettim ve hükmüne nispet edip, remzine yettim. Türklerin senesinin bütün hükümlerini filozoflar mezhebince bil. Filozofların sözüne itamat edemem, fakat hepsi de yalandır deyip gidemem. Onlar durumların çoğuna vâkf olmuşlar. Bunları akıl ve tecrübe ile bulmuşlar.
Türkleri senesi, sürekli devreder ve oniki canavar huyla akıp gider. Zamanın halkı hep ona bağlıdır. Bu oniki hayvan: Faredir, inektir, kaplandır, tavşandır, sinektir, yılandır, attır, koyundur, maymundur, kuştur, köpektir, domuz eniğidir.
Binyüz altmışbeş oldu şimdi bu yıl. Rumî yıl ise ikibi altmışüçtür. Mart ayında altmışdörttü. Otuzüç yılda bir yıl eksilir.
Mart ile muharrem aynı zamana rastlasa; o zaman hicrî yılın birini çıkar. Eğer bilmek itersen hangi senede olduğunu ve hangi canavara nispet olduğunu: Bak o hicrî tarihte, o sene, rumî senelerden hangisine düşer. O üç seneyi çıkar sonra onikişere bölerek düş. Kaç sene kaldıysa fareden başla, her oniki yseneye karşılık bir seneyi at. Hangi hayvanda son bulursa, o yılın hâkimi o hayvandır.
Yıl üç mevsimdir. Her mevsim dört aydır. Durumun nispeti güneş senesiyledir. Senenin başı ise koç burcunun evvelidir. Bir kimse doğduğu yılı bulursa, tabiati, huyu ve durumları bilinir.
Fare senesi gelince hoşluk olur. Sene ortasında çok yağış olur. Sene sonunda fitneler uyanır. Cek olur, niceleri kana boyanır. Kış, hem uzun hem soğuk olur. Fareler buğdayı yağma eder. Senenin başlarında doğanlar zeki ve iyi huylu olurlar. O yılın ortasında doğanlar, kötü huylu ve yalancıdırlar. Sene sonunda doğanlar, kötü işli, haset ve düzenbaz olurlar.
inek senesi gelince: Hastalık çok olur, baş ağrısı artar. Fitnelerden dolayı melikler gamlı olurlar. Dört ayaklılara helak erişir. Kışı şiddetli ve kısa olur. Meyveler soğuktan mahvolur. O sene doğan kızlar, oğlanlar, başkalarını işiyle meşgul olurlar. Senenin ortasında doğan, nurlu, zeyrek, güzel yüzlü ve mesrur olur. Senenin sonunda doğan, gönlü gamlı ve teni hasta olur.
Kaplan yılı gelince: Halka düşmanlıkla öfke düşer. Zenaatkârların çoğu insanlara verdiği sözde durmazlar. Herkes korku ve karışıklığa düşer. Melikler arasında ihtilaf olur. Isıran canavar çok olur o zaman. Bazı yerlerde zelzele olur. Denizlerde gemiler âfet erer. Kış çok soğuk olur. Gözler ve nehirlerin suyu çok olur. Ortasında doğan, olgun olur. Sonunda doğan peynirci ve tembel olur.
Tavşan yılı geniş olur. Meyveler ve her nimet çok olur. Her yerde sulh olur. Halk emniyet içinde sıhhat bulur. Kışı hoş ve ılımlı, baharı bahar, yazı yaz olur. Dört mevsim de sevimli ve sevgilidir. O yıl doğanın malı olur, kötü huylu fakat vefalı olur. Ortasında doğan yahşidir. Sonunda doğan kırıcı ve vahşi olur.
Balık yılı gelir Çok harb olur ve fitneler uyanır. Buğday arpa çok olur. Kar ve yağmur çok olur. Kışı uzun ve sert olur. Ağaçlara soğuk zarar verir. O senenin evvelinde doğan, çaresiz, ahmak, kötü huylu ve kötü işlidir. Ortasında doğan halim ve yumuşak olur. Sonunda doğan ötü huylu ve utanmaz olur.
Yılan yılı geldiğinde: Yiyecekleri fiyatı artar. Kış oldukça kısa ve yumuşak olur. Kıtlık olur, gönüllerde gussa olur. o sene doğan, sessiz olur. Aynı zamanda bilgili ve sözleri hoş olur. Ortasında doğan, kötü tavırlı olur. Sonunda doğa kötü şekilli ve kötü işli olur.
At yılı, kötülük ve karışıklıkla gelince: Cenk, harb ve fitne ortaya çıkar. Yazı hoştur. Eki ve buğday çok ve temiz olur. Dört ayaklılara illet ve helak erer. Kışı oldukça yumuşak ve uzun olur. Meyvelere âfet erişir. Sene başında doğan, zahmet çeker, aynı zamanda muhabbet ve hikmet dolu olur. Ortasında doğan, güzel işli ve hoş huyludur. Sonunda doğan, gamı, kötü huylu ve kötü sözlü olur.
Koyun yılı gamlı olarak gelince: Denizde gemiler helak olur. Harb olur, hemen sulh olur. Hayır ve ihsana çalışan çok olur. Kışı yumuşak ve uzun olur. O sene doğan faydalı olur. Ortasında doğan, âsude olur. Sonunda doğan, kötü ve donuk olur.
Maymun yılı gelince: Hayırsız ve yankesici çok olur. O yıl halka çok sitemler olur. Deve ve atlar hastalanır. Kışı gayet kısa ve soğuk olur. Üzüm az, fakat yiyicisi çok olur. O sene doğan, kötü yüzlü olur, fakat güler yüzlü ve iyi huylu olur. Ortasında doğan, hasetçi olur. Sonunda doğan, faydasız olur.
Kuş senesi olunca: Hastalık yok olur, bolluk ve meyve çok olur. Kışı yumuşak ve oldukça uzun olur. Hâmile kadınlara hep âfet erer. O sene doğan iyi ve güzel olur, kısmeti az, hali fakir olur. Ortasında doğan, eza edici olur ve halk ona düşmandır. Sonunda doğan, cömert ve misafirperverdir.
Köpek yılı gelince: Buğday ve ekmek hem kıymetli, hem pahalı olur. Cinayet ve ölüm çok olur. Hırsızlık, hile ve şeytanlık artar. Kış hafif olur, meyveler ucuz olur. Kışın gece-gündüz emniyet olur. O sene doğan kız veya oğul, kötü sözlü, hırslı ve obur olur. ortasında doğan, kavga eder. Sonunda doğan vefalı ve kanaatlı olur.
Tavuk yılı gelince: Başkan ve şehrin ileri gelenleri hep hasta olur. Padişahlar arasına anlaşmazlı düşer, savaş çok olur. Buğday çok olur, arpa az. Darıya âfet dokunur. Halk yerden yere konar ve göçer. Reaya karışır ve kaçar. Hırsız ve soyguncu çok olur. Kış ılık ve uzundur. O seni doğan oğlan, çabuk konuşur ve kendini beğenmiş olur. Ortasında doğan, yalancı olur. Sonunda doğan, halim ve istekli olur.
Zamanın dönüşü yine fare yılına gelir. Bu düzen ile denir. Halkı anladınsa ey Hakkı! Masivâyı yok anla; Hak'kı bul.)
(Sal: Yıl, sene, Sal-i Türkân: Türklerin yılı. Ganem: Koyun. Müruğ: Kuş. Sek: Köpek. Huk: Domuz eniği. Mah-ı âzer: Mart ayı. Çâr: Dört. Tedahül: Geri kalma, gecikme. Tarh: Çıkarma. Sinin: Seneler. Be: İle. Neşat: Sevinç. Fasl: Mevsim. Sal-i şems: Güneş yılı. İbtida: Başlangıç. Hamel: Koş burcu.