a. MÜSLÜMANLARIN KÂBE’Yİ ZİYARET ARZUSU:
Müslümanlar Mekke’den ayrılalı 6 yıl olmuştu. Anababa yurtlarını
özlemişlerdi. Neleri varsa orada kalmıştı. Kutsal olan Kâbe-i Muazzama Mekke’de
idi. O’nu ziyaret etmek büyük bir arzu halinde içlerinde yaşamaktaydı. Fakat
şimdiye kadar buna imkan bulamamışlardı. Hz. Peygamber, Hicret’in altıncı yılı
ashabına Kâbe’yi ziyaret edeceklerini bildirdi. Müslümanlar buna çok
sevindiler. 1.400 kadar Müslüman bu ziyarete hazırlandı. İhramlarına
büründüler, kurbanlık develerini aldılar. Silah almak yasak edildi. Çünkü harbe
değil, Hacca gidiyorlardı. Hz. Peygamber Kasva adındaki devesiyle önde
gidiyordu.
b. HUDEYBİYE BARIŞI
MÜZAKERELERİ:
Kureyşliler, bunu duyunca telaşa
düştüler. Müslü- mantarı Mekke’ye sokmama kararı aldılar. Mekke kenarında
tertibat kurdular. Hz. Peygamber bunu öğrenince:
· Bu Kureyş’e ne oluyor
ki, harbden bıkıp usanmadı mı? dedi.
Müslümanlar Hudeybiye’ye gelip durdular.
Arada elçiler gelip giderek Kâbe’yi ziyarete müsaade sağlamağa çalışıldıysa da,
müşrikler buna bir türlü yanaşmadılar. Nihayet Hz. Osman elçi olarak
gönderildi. Hz. Osman, Müslümanların ziyaret için geldiklerini anlattı. Kureyş
O’na da:
· Eğer istersen kendin
ziyaret et, dediler.
O da:
· Peygamber tavaf
etmedikçe, ben yapamam. Biz hepimiz O’nu tavaf etmeğe geldik. Kurbanlarımız da
yanımızda, dedi.
Fakat Kureyş bunu kabul etmedi. Bu
görüşme biraz uzadı. Hz. Osman dönmeyince, onun hapis veya katledildiği şayiası
yayıldı. Haram aylarda (Muharrem, Recep, Zilkade, Zilhicce) Harem-i Şerifte bir
elçiye böyle bir muamele, çok çirkin bir şey olurdu. Onun için Müslümanlar,
İslam davası uğrunda canlarını feda etmekten çekinmeyeceklerine dair Hz.
Peygamber’e biat ettiler, and içtiler. Bu biat bir ağacın altında yapıldı. Buna
“Rıdvan Biati” denir.
Kureyş, Müslümanların ziyaret için geldiğini anladı, fakat inadında devam
etti. İş bu duruma geldikten sonra müsaade vermeyi kibrine yediremedi. Bunu
gelecek seneye bırakmak istedi.
c. ANDLAŞMANIN YAZILMASI:
Kureyş bu görüşünde direnince,
Müslümanlar fedakarlık göstererek kan dökülmesin diye ertesi sene ziyarete razı
oldular. Sıra andlaşmanm yazılmasına geldi. Hz. Ali yazmağa başladı. Müşrikler,
başa “Bismillahirrah- manirrahim” yazılmasına razı olmadılar. Sadece “Allah
adıyla” yazılmasını kabul ettiler.
Kararlaştırılan şartlar şunlardır:
1.
Müslümanlar bu yıl ziyaretten vazgeçerek, Medine’ye dönecekler.
2.
Gelecek yıl Mekke’ye gelecekler, fakat üç günden fazla kalmayacaklar.
3.
Müslümanlar silahsız gelecekler.
4. Müslümanlar Mekke’deki Müslümanlardan hiçbirini götüremiyecekler.
Medinelilerden kalmak isteyen olursa kalacak.
5. Mekkeli Müslümanlardan veya müşriklerden biri Medine’ye gidecek olursa geri
çevrilecek, Müslümanlardan biri Kureyş’e gelirse o teslim edilmeyecek.
d. ALEYHTE SANILAN
HÜKÜMLERİN LEHTE OLDUĞU:
Bu şartlar çok ağırdı. Fakat Hz. Muhammed (s.a.s.) bunu kabul etmiş ve buna
“Feth-i Mübin” demişti. Hakikaten olayların gelişmesi, Hz. Peygamber’in
uzağı gördüğünü gösterdi. Bu andlaşma sonra Müslümanların lehine işledi.
Dönüşte yolda “Fetih Sûresi” nazil olarak müslümanlara büyük fetih ve
zaferi müjdeledi.
e. İSLAM’A DAVET İÇİN
ELÇİLER GÖNDERMEK:
Hudeybiye andlaşmasıyla Müslümanlar varlıklarını etrafa duyurmuş oldular. Bir sükunet devri başladı. Hz. Peygamber bu sırada Bizans’a, İran’a, Mısır’a, Habeşistan’a ve uzaktaki Arap kabileleri reislerine mektuplar göndererek onları İslam’a davet etti. Tevhid dinini her tarafa duyurmuş oldu. Gümüşten bir mühür kazdırdı, üzerine “Muhammedü’n-Resulullah” yazılıydı.