HZ. PEYGAMBERİN Mİ'RACI:
Mekke'de iken Hz. Peygamber
Mi'rac'a çıktı. Mi'rac; yükseğe çıkmak, yüceltmek demektir. Buna tsra da denir
ki, geceleyin yol almak manasınadır. Hz. Peygamber geceleyin Mekke'den
Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya geldiğinden bu olaya “İsra” denir.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyurulmuştur:
“Kulunu geceleyin Mescid-i
Haram'dan alarak ayetlerimizi göstermek için civarım mübarek kıldığımız
Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı ne yücedir. Her şeyi Hakkıyla işiten ve
gören O'dur.” (İsra
Sûresi, Ayet: 1)
Mi'rac, bazılarına göre
Hicret'ten üç, bazı rivayetlere göre ise bir buçuk yıl önce vuku bulmuştur. Hz.
Peygamber Mekke'de Harem-i Şerifte iken Cebrail Aley- hisselam'ın rehberliği
ile geceleyin Kudüs'e Mescid-i Aksa'ya gelmiş, oradan göklere yükselmiş,
melekût âlemini seyretmiştir.
Hz. Muhammed Mi'rac gecesi,
birinci gökte Hz. Adem'i gördü. İkinci gökte Hz. Yahya ve İsa'ya, üçüncü gökte
Hz. Yusuf a dördüncü gökte Hz. İdris’e, beşinci gökte Hz. Harun’a tesadüf
etti. Bu Peygamberlerin hepsi O’nu sevinerek karşıladılar ve:
-
Merhaba ey Salih Peygamber ve Salih kardeş, diye
selamladılar.
Altıncı gökte
Hz. Musa’yı gördü. Yedinci gökte Hz. İbrahim’i gördü. Oradan Sidretü’l-Münteha’ya
ulaştı. Burası ilahi nurlar ile donatılmıştı. Cenab-ı Hak kulu Muhammed’e
burada neler vahyetti neler. Burada esrar perdesi kalktı.
Bu makamda Hz.
Peygamber’e üç şey verildi.
1-
Bakara Sûresi’nin sonu (Amenerrasulü).
2-
Ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların Cennete gireceği
müjdesi.
3-
Mi’rac hediyesi olarak beş vakit namaz.
Mi’rac insan
aklının kavrayamayacağı lahûti bir olaydır. Bunu kalem anlatamaz. Bunda zaman,
mekan kaydı, mesafe ortadan silinmiştir. Bu Muhammed Aleyhisselam’ın ilahi
lütfa mazhar oluşudur.
Mekke
müşrikleri, Mi’rac’daki yüksek manaları anlayacak seviyede değildirler. Bundan
dolayı Hz. Peygamber Mi’rac olayını kendilerine anlatınca buna inanmadılar.
Kervanların bir ayda gidip bir ayda döndüğü mesafeyi Muhammed bir gecede nasıl
alabilecek, dediler. Allah kudretinin hudutsuzluğunu ve genişliğini düşünmekten
acizdiler. Müminler, Mi’rac’ı tereddütsüz kabul ettiler. Hz. Ebu Bekir’e Mi’rac
söylendiği zaman:
-
Bunu Muhammed söylüyorsa doğrudur, dedi ve ilave etti:
Ben O’nu bundan daha mühiminide tastik ediyorum. Akşam sabah kendisine
göklerden vahiy geldiğini haber veriyor, ben de inanıyorum. Bunu da tas-
dik
ederim dedi. Ve kalkıp Mescid-i Şerif e gitti. Orada Peygamberi dinledikten
sonra, “Anlattıkların doğrudur” diyerek derhal tasdik etti ve bundan
sonra kendisine, tasdik edici manasına, “Sıddık” ünvanı verildi.
Bazı İslam
bilginleri Mi’rac’ın ruhen olduğunu söylerse de ehl-i sünnet bunun, hem cesed,
hem ruh ile olduğunu kabul ederler. Mi’rac’ın cesetle vuku bulmasını akıl ile inkara
yol yoktur. Bugün ilim nice harikuladelikleri kabul etmektedir. Esir dalgaları
ile uzaklara sesin ve resmin nakledildiğini her gün görüyoruz. Geçmişte hayal
sanılan birçok şeyler bugün gerçekleşmiştir. Tabiattaki kuvvetler
keşfolunmakta, nice hakikatler meydana çıkmaktadır. İlmi herşeyi saran Yüce
Allah’ın kudretiyle sevgili kulu Hz. Muhammed’in Mekke’den Kudüs’e gelmesi,
oradan göklere çıkması, varlığın hülasası olan bu zatın, gökler alemini
seyretmesi neden mümkün olmasın?
“İsra” Suresinde
Mi’rac’dan bahsolunur. Bu sûreye “İsra” sûresi adı bunun için
verilmişti. Mi’rac, Hz. Peygamber’in göklere yücelişi, zafer müjdeleyen bir
olaydır. Müşrikler bunu anlayamadılar, inatlarında devam ettiler. Kur’an-ı
Kerim’in fazilet dersi verdiği kadar uyarıcı olan o ayetlerinin meali şöyledir:
“Muhakkak bu
Kur'an en doğruya hidayet eder. İyi işler işleyen müminlere büyük mükafata
nail olacaklarını müjdeler ve onlar ki, ahire- te inanmazlar. Onlara elim bir
azab hazırladık. İnsan da, şerri öyle davet ediyor ki, hayra dua eder gibi
istiyor. İnsan daima acelecidir. Biz gece ve gündüzü iki ayet, (nişan) kıldık.
Gece nişanını sükunet için ışıksız, gündüz alametini de ışıklı kıldık, taki,
Rabbınızın fazlından verdiklerini arayasınız, senelerin sayısını ve hesabını
bilesiniz ve biz her şeyi açıktan açığa tafsil ettik. Her kişinin amelini
boynuna doladık. Kıyamet günü ona kitabını, (amel defterini) çıkaracağız, onu
önüne açılmış bulacak. Kendi kitabını oku! Bugün kendini hesaba çekmeğe nefsin
sana kafidir, diyeceğiz. Kim doğru yolda giderse, kendi nefsi için hidayette
gider, kim saparsa kendi zararına sapar. Hiçbir günahkâr başkasının günahını
yüklenip vebalini üstüne almaz. Biz peygamber göndermedikçe kimseyi azaba
düçar etmeyiz. Biz bir beldeyi helake maruz bırakmak istediğimiz zaman, oranın
refah ve nimet içinde yüzenlerine emrimizi göndeririz, onlar da fıska dalarlar,
azabı hakederler, biz de onu alt-üst ederiz. Nuh'dan sonra nice nesilleri helak
etmişizdir. Rabbin, kullarının günahlarına agah olması, onları görmesi
elverir. Her kim bu şimdiki hayatı isterse, dilediğimize istediğimiz kadar
çabuk veririz. Sonra Cehennem'e yaslanacaktır, oraya hakir ve zelil olarak
girer. Her kim, mümin olduğu halde ahireti ister ve ona nasıl lazımsa öylece
çalışırsa, onun ve emsalinin emeği meşkur ve makbul olur. Biz cümlesine onlara
da bunlara da Rabbinin âtâsından yardım ederiz. Rabbinin âtâsı yasak değildir.
Bak, onların içinden bazısını diğer bazısına nasıl tafdil ettik. Muhakkak
ahiret ise dereceler itibariyle daha büyük, fazilet itibariyle daha yüksektir.
(İsra Sûresi, Ayet: 9-12)
OKUMA:
Mİ'RAC'DA TEŞRİ' KILINAN
HÜKÜMLER
Mi’rac’da ki ahkam pek yüc e
dir. O makamda ki İlahi tebliğat İslam Dini’nin temelini teşkil eder. İsra
Sûresindeki o ayetlerin meali şöyledir:
“Rabbin ferman buyurdu ki,
Ondan başkasına asla tapmayın, ana ve babanıza iyilik edin. Onlardan biri, yahut
her ikisi kocayarak ihtiyarlık çağlarında senin eline baktıkları sırada, sakın
onlara “öf bıktım, usandım” deme, on lan azarlama, onlara tatlı söz söyle.
OnLara merhametin den tevazu
kanatlarını yerlere kadar indi re rek; Ya Rabbi, de, onlar beni küçüklüğümde
nasıl şefkatle büyütlülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur, (acı).
Rab biniz, sizin içiniz de
olanı en iyi bilendir, eğer siz iyi kimselerseniz Allah’da günahtan dönüp
tevbe edenleri yargılayıcıdır.
Hısımlara, yoksullara,
yolculara haklarını ver, ama malını israf ile saçıp savurma. Zira israf
edenler, şeytanların kardeşleridir. Seylan ise Rabb’ine karşı nankördür.
Rab binden umduğun bir rahmeti
dileyerek beklerken onlardan yüz çevirecek olduysan tatlı bir söz söyleyerek
gönülle ri ni al.
Elini boynuna bağlamış gibi
kısıp sıkma, büsbütün de açma, yoksa ya cimri diye levm olunursun veya elin
boşalir pişman olursun.
Rabbin dilediğinin rızkını
genişletir de, daraltır da. Çünkü O, kullarının her halin den haberdardır,
onları görücü dür.
Evlatlarınızı fukaralık
korkusuyla sakın öldürmeyin, biz on lara da si ze de rızık lavınızı veririz. On
lavı öldürmek hakikaten büyük bir suçtur.
Zinaya
kat’iyyen yaklaşmayın. Zira o fuhuştur ve pek kötü bir yoldur.
Allah’ın haram
kıldığı canı öldürmeyin. Meğer ki hak ile ola. Her kim nâhak yere öldürüldüyse
onun velisine salahiyet verdik, o da katilde haddi tecavüz etmesin. Çünkü o
bir kete yardıma ermiş tir.
Öksüzün
erginlik çağına varıncaya kadar malına el sürmeyin. Meğer ki en iyi veçhile
ola. Verdiğiniz sözü yerine getirin. Zira sözden ve ahidden mes’ulsünüz.
Ölçtüğünüz
zaman, tam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlıdır, akıbeti da ha
iyidir.
Bilmediğin
bir şeyin peşine, düşme (ardısıra gitme). Çünkü kulak, göz, kalb bunların
hepsi, ondan mesuldür.
Yeryüzünde
azamet taslayarak gururla yürüme; çünkü sen, yeri yaramazsın, uzanan yüksek
dağlara eremezsin. Bütün bunların fena ciheti, (kötüsü), Rabbın nezdinde istenmeye
rek kerih şeylerdir.
İş te bunlar,
Rabbi nin sana vahyettiği hüküm terdendir. Allah ile beraber başka bir ilah
edinme yoksa yerinerek (kovularak) Cehennem’e atılirsin.” (Isra Sûre si
Ayet: 23-39)