SİYER-İ NEBİ | SON GÜNLERİ VE İRTİHALLERİ

a.  HASTALIĞI:

Veda Haccı’ndan Medine’ye döndükten bir müddet sonra Hz. Peygamber hastalandı. Zaten Maide Sûre- si’nin 3’üncü ayeti nazil olduğu vakti, ashabdan bir kısmı O’nun hayatının sona yaklaştığını sezmişlerdi. Çünkü din tamam olunca, Peygamber’in vazifesi de son buluyor demekti. Hz. Peygamber’in hayatı gayet munta- zamdı, sıhhat kurallarına son derece riayet ederdi. Temizliğe çok önem verirdi. Bütün öğütlerinde bunları ashabına öğrettiği gibi, kendisi de titizlikle uygulardı. Fakat bu dünya hayatı bir geçiş yeridir.

Hz. Peygamber, bu fani alemden göçeceği zamanın yaklaştığını anladı. Hicret’in 11’inci yılı girmişti. Safer ayının 19’uncu gecesi kimseye sezdirmeden Baki’ mezarlığına giderek orada yatan ashabını selamladı ve; yakında biz de aranızda olacağız, dedi. Mezarlıktan dönüşte hastalığı arttı. Hz. Aişe O’na, “Vah başım” diyerek basının ağrıdığını söyledi. Buna şu karşılığı verdi:

- Senin değil Aişe, asıl benim vah başım!

Hastalık günden güne artıyordu. Buna rağmen Mes- cid’e çıkıp namazda imam oluyordu. Bir gün dermansız kalınca Hz. Ebu Bekir’in cemaate imam olmasını emretti. Ebu Bekir üç gün imamlık yaptı.

b. NESİ VARSA SADAKA VERİYOR:

Hastalığı sırasında yanında 7 dirhem parası vardı. Bunları sadaka olarak dağıttırdı. Öldüğünde nakit olarak hiç parası kalmadı. Biraz ev eşyası ve malı vardı. Zevcelerine hisselerini ayırdıktan sonra kalanını yoksullara, yolculara sarfolunmak üzere vasiyyet etti; geriye mal bırakmadı.

c. KERİMELERİ HZ. FATIMA İLE BAŞBAŞA:

Hz. Fatıma her gün gelerek, Hz. Aişe’nin odasında yatmakta olan babasını ziyaret ederdi. Hayatta kalmış tek evladı o idi. Bir defasında Fatıma:

- Kimbilir ne acılar çekiyor babacığım, deyince:

- Babasının sevgili kuzusu, bugünden sonra babacığın hiç acı çekmeyecek, cevabını verdi.

Bu söz, bu elem dünyasından göçeceğine işaretti.

Hastalığı esnasında birkaç defa ashabına nasihatlar- da bulundu. Ensar ile Muhacirlerin kardeşçe geçinmelerini tavsiye etti.

“Benim irtihalimi düşünüp telaş ediyormuşsu- nuz! Hiçbir Peygamber, ümmeti içinde ebedi kaldı mı ki, ben de kalayım? Ben Hak Teala’ya

kavuşacağım ve buna hepinizden ziyade layı- kım... Ben size şefkatli ve merhametliyim. Siz- ler yine bana kavuşacaksınız. Buluşacağımız yer, Havz-ı Kevser kenarıdır. Her kim orada benimle buluşmak isterse, elini ve dilini tutsun! Ben haberimi aldım, Allah’a kavuşuyorum...”

d. REFİK-İ A’LA’YA: YÜCE DOSTA:

8 Haziran’a rastlayan Rebiul-Evvel ayının Pazartesi sabahı, Peygamber, Hastalığının biraz hafiflediğini hissetti. Sabah namazını Mescid’de Ebu Bekir’in ardında kıldı. Odasına dönünce dermansızlığı arttı. Kuşluk vakti oldu: “Ya Rab! Ölüm şiddetine karşı bana kolaylık ver, canımı tatlılıkla al” diye dua ediyordu. Bası Hz. Aişe’nin kucağında duruyordu. Yanında bir kabda soğuk su vardı. Elini suya batırıp mübarek yüzünü serinletiyordu. Haziran’ın sıcak gönlerinden biri, gökyüzü saf, her taraf sakin, ilk hilkat gününde olduğu gibi her şey durgun. Mübarek parmağıyla yukarı doğru işaret etti: “Refik-i Ala’ya-Yüce Dosta” diyerek gözlerini semaye çevirdi ve ruhu ebedi aleme uçtu.

Mematın (ölümün) de hayatın gibi temiz ve pak ya Resulallah!

e.    SON VAZİFENİN İFASI:

Ashab-ı Kiram acı haberi gözyaşları içinde öğrendiler. Medine-i Münevvereyi matem havası kapladı. Bazıları buna inanmak istemiyordu. Hz. Ebu Bekir:

“Kim ki Muhammed’e taparsa bilmiş olsun ki, Muhammed ölmüştür. Kim ki Allah’a taparsa bilsin ki, Allah daim ve hâkidir” diyerek yüce gerçeği açıkladı ve Al-i tmran Sûresi’nin 144’üncü ayeti kerimesini okudu.

Hz. Ali, Abbas ve oğlu Fazl, Zeydin oğlu Üsame cenazesinin gasli ile meşgul oldular. Hz. Ali yıkadı, diğerleri yardım ettiler. Nereye defnedileceği müzakere edildi. Bazıları Mekke’ye bazıları da Hz. Peygamber’in makamı olan Kudüs’e defnolunmasını ileri sürdüler. Hz. Ebu Bekir:

- Peygamberler öldükleri yere defnolunurlar, dedi.

Hz. Aişe’nin odasına mezar kazılarak Salı günü akşamı Ravza-i Mutahhara’ya konuldu. Cenaze namazı gruplar halinde kılındı. Evvela erkekler, sonra kadınlar, sonra çocuklar saf saf olarak sevgili Peygamberlerine dini vazifelerini ifa ettiler.

(O Yüce Peygamber’e, O’nun Al ve Ashab’ına salat ve selam olsun.)