SİYER-İ NEBİ | TAİF YOLCULUĞU

 

 a) HZ. PEYGAMBER'İN TAİF'DE KARŞILANIŞI:

İslam Tarihi'nin en acıklı olaylarından birisi de Taif yolculuğudur. Hz. Peygamber, amcası Ebu Talib'in ölü­münden sonra Kureyşlilerin adice saldırılarına uğramış­tır. Taif halkını Hak dine davet etmek için ilk Müslü­man olanlardan sadık kölesi Zeyd'i yanına alarak Taife gitti. Taif'de birçok nüfuzlu reisler, itibarlı aileler vardı. Bunlar Müslüman olurlarsa, İslamiyet'in yayılması ko- laylaşırdı. Bu ümitle oraya gitti. Taifliler, İslam'a daveti kabul etmediler. Yalnız bununla kalmadılar, kendileri­ne gelen bir Allah misafirine, insanlık kaidelerini çiğne­yerek hakaret ettiler; ayak takımını, kopuk alayını kışkır­tarak Hz. Peygamber'e saldırttılar. Bunlar, O'nun geçe­ceği yolun iki tarafına dizilerek taş attılar. Atılan taşlar­dan ayakları yaralandı, kan içinde kaldı. Takatsiz kala­rak bir yere otursa bile zorla kaldırarak taşlamağa de­vam ettiler. Bir aralık yol kenarında Utbe ve Şeybe adın­daki kardeşlerin bağına girip sığındı. Baldırıçıplak alayı Peygamberimizin bu acıklı haliyle alay ediyor, gülüp eğ­leniyorlardı. Kölesi Zeyd ise, vücudunu atılan taşlara si­per etmeğe çalışıyordu. Hz. Peygamber bağda biraz din­lendi, ellerini göğe açarak Cenab-ı Hakk'a şöyle yalvar­dı.

"İlahi! Kuvvetimizin za'fa uğradığım, çaresiz­liğimi, halk nazarında hor görüldüğümü ancak Sana arz ederim! Niyazım ancak Sanadır. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin hor görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbi Şen­sin. Allahım! Huysuz ve yüzsüz düşman eline beni düşürmeyecek kadar esirgersin, hayatımın dizginlerini eline verdiğin akrabadan bir dosta bile bırakmayacak kadar beni korursun. Ya Rab! Gazabına uğramıyayım da çektiğim bu mihnetle­re, belalara aldırmam. Fakat Senin af ve hima­yen bana, bunları da göstermeyecek kadar geniş­tir. Ya Rabbi! Gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, Senin, karanlıkları parla­tan, dünya ve ahiret işlerinin dengesi olan yü­zünün nuruna sığınırım! Senin affını dilerim! Her kuvvet, her kudret Seninle durur."

Rabiaoğulları söylenenleri dinliyor, olanları, dikkatle gözlüyorlardı. İçlerinde bir merhamet duygusu uyandı. Hıristiyan bir köle olan Addas ile O'na biraz üzüm gön­derdiler. Hz. Peygamber: "Bismillah" diyerek üzümü yemeğe başladı. Addas şaşırdı:

- Bu sözü ülke halkı söylemezler, Onlar Allah adını anmazlar, dedi.

Hz. Peygamber Addas'a nereli olduğunu sordu. Ninovalı bir Hıristiyan olduğunu anlayınca:

-      Demek sen iyi bir insan olan Yunus Peygamber'in diyarındansın! dedi.

Addas:

-     Sen Yunus Peygamber'i nereden biliyorsun? diye sordu. O da:

-      O benim kardeşim demektir. O Peygamberdi, ben de Peygamberim; Peygamberler kardeştirler, dedi.

Bunun üzerine Addas, Hz. Peygamber'in elini öptü.

b)MEKKE'YE DÖNÜŞ

Hz. Peygamber Taif'den dönüşte Mekke kenarına geldiğinde Mut'im b. Adiyy'e haber salarak onun hima­yesini istedi. Mut'im, müşrik olduğu halde O'nu hima­yesine aldı. Hz. Peygamber böylece Mekke'ye girdi. Kâ- be'yi tavaf edip Harem-i Şerifte namaz kılarken Ebu Ce­hil O'nu görünce Mut'im'e sordu:

-      Himayende mi, yoksa tesadüfen mi arkana düştü?

Mut'im kendi himayesinde olduğunu söyleyince Ebu Cehil ses çıkarmadı.

Mut'im'in bu iyiliğini Müslümanlar hiçbir zaman unutmadılar. Mut'im Bedir Harbinde müşriklerle bera­berdi ve orada öldü. O zaman Peygamber'in şairi Has­san onun hakkında güzel bir mersiye yazdı, onun bu iyi­liklerini sayıp döktü. Bu, Müslümanların ahlâkını gös­terme bakımından dikkate değer. Müslümanlar yapılan iyiliği unutmazlar, bunu yapan kim olursa olsun, bizzat Hz. Peygamber, Mut'im'in bu iyiliğini unutmadığını za­fer kazandığı günlerde göstermiştir. Bedir esirleri hak­kında konuşmak için Mut'im'in oğlu Cübeyr Medine'ye gelmişti. Hz. Peygamber onu kabul etti ve arzusunu din­ledikten sonra şöyle dedi:

- Eğer baban Mut'im sağ olup da o gelseydi, şu kok­muş herifleri ona bağışlardım!...

c) KABİLELERİ İSLAM'A DAVET

Taif yolculuğundan dönüşte Hz. Peygamber Mek­ke'ye gelen kabilelerle buluşur, onları İslam'a davet ederdi. Ukaz, Mecenne, Zulmecaz panayırlarına gider, oralarda gördüğü kimselere Kur'an okur, İslam'ı yayma­ğa çalışırdı. Yalnız bununla da yetinmez, çöle gider, ka­bileleri dolaşırdı. Kinde, Kelb, Hanifeoğulları, Amiroğulları kabilelerine gitti, onları dine davet etti. Bunlar çeşitli nedenlerle bu Hak davete katılmadılar. Mesela: Taif bağlık, bahçelik bir yerdi, havası güzeldi. Mekkelilerin sayfiye yeriydi. Müslüman olurlarsa Mek- keliler oraya gelmezdi. Bir de Lat putu oradaydı. Müslü­man olunca put ortadan kalkacak, onun ziyaretçileri gel­mez olacak, maddi istifade bozulacaktı.