SİYER-İ NEBİ | TEBÜK SAVAŞI

 

a.            TEBÜK SAVAŞI:

Tebük, Medine ile Şam arasındadır. Bizans bu sıralarda İran’a karsı zafer kazanınca süratle yayılmakta olan İslamiyet’in önüne durmak istedi. Hıristiyan olan Arap- lar da ona uydu. Şimalde hazırlanmak istenen bu kuvvetleri dağıtmak için Müslümanlar harekete geçti. Gönüllüler toplanmağa başladı. O sene Hicaz’da müthiş kıtlık olmuştu. Ashabın zenginleri büyük mali fedakarlıkta bulundular. Hz. Ebu Bekir, elinde avucunda nesi varsa ordunun donatımına verdi. Zengin olan Hz. Osman koca bir gönüllü alayını kendi hesabına hazırladı. Kadınlar bile süs eşyalarını orduya bağışlayarak bu vatan hizmetine katıldılar. Kıtlık yüzünden güçlüklerle hazırlanan bu orduya “Ceyşü’l-Usre” denir. Münafıklar, çeşitli bahanelerle bu harbe katılmak istemiyorlardı.

Hz. Peygamber, 30 bin kişilik ordusuyla Medine’den hareket etti. Yazın sıcağında çölü aşarak Tebük’e geldiler. Karsılarına düşman çıkmadı Düşman kalelerine kapanıp döğüşmekten kaçındı. Bizans o sıralarda iç meseleleriyle meşguldü. Müslümanlar da bir harp yapmadan geri döndüler. Çünkü maksat hasıl olmuştu; Düşman kuvvetleri sindirilmişti.

Bazıları buraya kadar gelmişken daha ileri gidelim. Suriye’ye hücum edelim, dedilerse de, Hz. Peygamber, bunu kabul etmedi. O zaman Şam’da taun hastalığı vardı. Hz. Peygamber taun olan yere girmekten men ederdi.

b.   MÜNAFIKLARIN BOZGUNCULUĞU:

Münafıklar, her fırsattan istifade ederek Müslümanları birbirine düşürmeye çalışırlardı. Tebük Harbine katılmak istememişlerdi. Harp yapmadan döndükleri için askerlerle alay etmişlerdi.

c.    MESCİD-İ DIRAR’IN YAKILMASI:

Münafıklar, Müslümanları parçalamak için, Kuba mescidine karşı olmak üzere Medine yakınında kendilerine bir mescid yaptılar. Mescid-i Nebevi’ye gelmeyerek burada toplanmak istediler. Bir Hıristiyan olan Abu Ami de, münafıkları bu işe teşvik etti. Tam Tebük seferine çıkılacağı sırada Hz. Peygamber’e gelerek yaptıkları bu mescidi açmasını rica ettiler. Maksatları belli idi. Hz. Peygamber, onları başından savdı ve Tebük dönüşünde bu mescidi yaktırdı. Çünkü burası münafıkların yuvası olmuştu. Zahirde mescid, fakat içyüzü Müslümanlığa suikastla dolu idi. Kur’an-ı Kerim bu olaydan bahseder.

d.   Hz. İBRAHİM’İN VEFATI:

Hz. Peygamber’in en son doğan oğlu İbrahim, 18 aylık olmuştu. Onu kalbindeki babalık sevgisiyle okşayarak büyütürdü. Çocuklarının bir kısmını küçükken kaybetmiş, bir kısmı da evlenip anne olduktan sonra ölmüşlerdi. Hayatta yalnız sevgili kızı Fatıma kalmıştı. Bir de İbrahim vardı. Fakat o da şimdi hastalığa yakalanmıştı. Hasta yavrucuğun solgun yüzüne baktıkça: “Allah’ın takdirine karşı elden ne gelir, ya İbrahim!” diyerek içten duygularını ifade ederdi. Nihayet emr-i Hak vaki oldu. İbrahim’in masum ruhu, göklere uçtu. Babanın gözlerinden yaşlar boşandı.

·       Göz yaşarır, kalb mahzun olur, Allah’ın rızasına uygun olandan başka bir söz söylemeyiniz. Ey İbrahim! Seni kaybetme yüzünden derin bir hüzün içindeyiz.

Yanındakiler, ölüye ağlamaktan nehyettiğini söylediler. O da:

·       Ben üzülmeyi men etmedim, bağıra çağıra ağlamayı yasak ettim. Kalb yanar, göz yaşarır. Bu yaşlar kalbde- ki merhametin eseridir.

Hz. Peygamber, oğlunun namazını kılarak toprağa verdi. Mezara nişan dikip:

·       Faydası da yok, zararı da. Fakat geride kalanı tatmin eder, buyurdu.

Bu sırada güneş tutulmuştu. Bazıları bunu İbrahim’in ölümü için tutuldu sandılar. Hz. Peygamber bu yanlış düşünceyi şöyle düzeltti:

·       Güneş veya ay Allah’ın ayetlerinden iki nişandır. Bunlar kimsenin ölümü için tutulmazlar, buyurarak bu konuda insana aklın yolunu gösterdi.



e.    NECAŞİ’NİN ÖLÜMÜ:

Hicret’in 9’uncu yılı Habeş Hükümdarı Necaşi öldü. Necaşi oraya hicret eden Müslümanlara çok iyi muamele etmişti. Hz. Peygamber Necaşi için uzaktan da olsa cenaze namazı kılmıştır.

f.     ETRAFA MÜRŞİDLER GÖNDERİLMESİ:

Hicret’in 9’uncu yılı sulh ve sükun yılıdır. Hz. Peygamber, halka İslam’ı öğretmek için etrafa mürşidler gönderdi. Bunlar güler yüz, tatlı söz ile halkın gönlünü fethederdi. Peygamberimiz bunlara şu talimatı vermiştir:

“Kolaylaştırın, sakın güçleştirmeyin, müjdeleyin, nefret uyandırıp korkutmayın. Uyuşunuz, anlaşınız, ayrılmayınız; halka yumuşak davranın, şiddet göstermeyin.”

Mekke’nin fethinden sonra Arap kabilelerinden heyetler gelip Müslüman olduklarını bildirmişlerdir. Bu heyetlere Hz. Peygamber çok hoş muamele ederdi. Bunların içinde en nazik olanı Yemen’den gelen Eş’ari- ler’di.

g.   HZ. EBU BEKİR’İN HAC EMİRLİĞİ:

Hicret’in 9’uncu yılı İslam’ın zafer yılı olmuştu. Nasr Sûresi’nde verilen o büyük müjdeler gerçekleşmiştir. Hac zamanı gelmişti. Mekke fetholunduğundan bu sene bütün menasikiyle ilk serbest hac yapılacaktı. Hacca gitmek üzere toplanan 300 kişi ile Hz. Ebu Bekir’i hac emiri olarak Mekke’ye gönderdi. Arkasından da tebli- gatçı olarak Hz. Ali’yi gönderdi. Kâbe’yi tavaf ve ziyaret işlerinin ne şekilde olacağını Hz. Ali açıkladı. Putperestlerin haccetmesi, Kâbe’nin çıplak tavaf edilmesi yasaklandı. O zamana kadar müşrikler kadın-erkek çıplak tavaf yapıyorlardı.