1. Ey sâdık tâlip, bil ki; hadis ehlinin bu ilme ait ifâdelerle onların ne kasdettiklerini anlamak isteyenlerin bilmesi gereken bazı ıstılahlar/terimler vardır.
2. Buhari şârihi muhakkik (İbn Hacer el-Askalânî) Şerhu’l-Muhaddisîn'de bu terimlerin bir kısmına işaret edince, biz de onları biraz tafsil etmek istedik. Öyleyse söyleyeceklerimizi iyi dinle!..
3. Muhaddisler ıstılahında hadîs; Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin sözü, fiili ve takrîri anlamına gelir.
Takrîrin manası şudur. Bir kişinin Resülüllah'ın – Allahü teâlânın salâtı onun ve yanındakilerin/eshâb-ı kirâmın üzerine olsun- huzurunda bir iş işlemesi veya bir söz söylemesi durumunda, Resülullah efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) ondan haberi olup, reddetmeyerek susup kabul etmesidir. Bu tür takrirler de hadîs tarifine girmektedir.
4. Bazılarına göre yukarıdaki üç kısım (söz, fiil ve takrir), sahâbe ve tâbiînden “ridvânüllahi aleyhim ecma’în” olduğunda da hadistir. Buna göre hadisler, dokuz kısım olur.
5. Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimize isnâd edilen hadisler Merfû’ diye isimlenir. Raf’ (hadisin Resülullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) isnâd edilişi) bazen açık bir ifade ile olur. "Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz şöyle dedi, şöyle yaptı veya şunu tasdik etti" denmesi gibi. Bazen de raf’ açık ifade hükmünde olur. Sahâbe ve tâbiînden, âhiret hâlleri, geçmiş veya gelecekte olan işlerle ilgili haberler türünden akılla elde edilemeyecek bir takım sözlerin nakledilmesi gibi.
6. Sahâbe-i Kirâm'a isnâd edilen haberler, Mevkûf diye isimlenir.
Tâbiîne isnâd edilen haberler de Maktû’ diye isimlenir. Meşhur olan maktû’ için de mevkûf isminin kullanılmasıdır.
7. Sakın şu nokta sana karışık gelmesin ki, sened; Muhaddisler ıstılahında hadisi rivâyet eden kişilerdir.
İsnâd da bu manadadır. Fakat isnâd senedin (râvilerin) -hadisin başında- sayılması manasında kullanılır. Hadisin metni ise; isnâdın (râvilerin zikredilmesi işinin) bitmesiyle başlayan kelâmdır ki (bu hadisin kendisidir).
8. Sen buraya kadar anlattıklarımızı öğrendiysen, şunu bil ki; bazen hadis, Muttasıl ve Munkatı’ olmak üzere iki kışıma ayrılır. Muttasıl; senedindeki râvilerinden hiçbiri düşmeyen hadistir.
9. Munkatı' hadis, râvilerinden biri düşen hadis-i şeriflerdir.
10. Munkatı' hadisin Mürsel ve Muallak gibi kısımları vardır. Muallak, senedinin baş taraflarında, ister bir, ister daha fazla râvi düşen munkatı' hadislerdir.
11. Mürsel hadis; senedin sonunda düşüş bulunan (yani sahâbînin düşürüldüğü) munkatı' hadislerdir. Bazı muhaddisler (ve usulcülerin genelin)e göre Mürsel hadis, genel anlamda munkatı' hadis demektir. Fakat birinci kullanım daha meşhurdur.
12. Bazı muhaddisler dediler ki; eğer senedden hazfedilen râviler birden fazla olup peş peşe olurlarsa, bu hadis Mu'daldır.
13. Eğer senedde düşürülen râvi bir veya birden fazla olup, başka başka tabakalardan olmak suretiyle, peş peşe olmazlarsa, bu senedle rivâyet edilen hadîs-i şerîf, Munkatı'dır. Bu manada kullanılan munkatı', genel manada kullanılan munkatı' hadisin bir kısmıdır. Demek ki, Munkatı' lâfzı, tasavvur gibi iki manaya kullanılır. Tasavvur lâfzı, genel manada, tasdik ve tasavvur diye kısımlanan ilim mefhumunun, mürâdifı olarak kullanıldığı gibi, hususi manada ilim mefhumunun bir kısmı olan tasdikin zıttı olarak da kullanılır.
14. Müdelles, umumi manada munkatı' hadisin kısımlarındandır. Bu tedlîs ise râvinin, şeyhinin ismini bırakıp, kendisinden işitmediği hâlde, sanki kendisinden işitmiş zannını verecek bir ifade getirerek, şeyhinin üstündeki şeyhten hadis rivâyet etmesidir. İşte bu işe tedlîs denir. Bu iş, doğru bir maksat içermedikçe çirkin ve mekruhdur.
15. Merfû’ hadis, senedi muttasıl olursa ona Müsned denir ki meşhur olan da budur. Bazıları (Hatib-i Bağdâdî gibi) muttasıl hadisi, Mevkûf veya Maktû’ olsa bile, her hâlükârda müsned diye isimlendirirler. Bazıları da (İbn Abdi’l-Berr gibi) Merfû’ hadisi, Mürsel, Mu'dal, veya Munkatı' olsa bile herhalûkarda müsned diye isimlendirirler. Fakat muhakkikler arasında en çok bilinen birinci görüştür.
16. Sen bil ki; hadisi rivâyet eden râviden, başka yollarla gelen aynı hadise, isnâdında veya metninde, öne almak sonraya bırakmak, bir şey eklemek, bir şey eksiltmek veya bir râvinin yerine diğer bir râvi, bir metnin yerine diğer bir metin getirmek sebebiyle, muhalefet vaki olsa, bu hadis, Muzdarib diye isimlenir.
17. Râvi, doğru bir maksat ve maslahattan dolayı, hadis sözleri arasına kendi sözünü katsa, bu hadis, Müdrec diye isimlendirilir.
18. Şâz, Münker ve Muallel, hadis kısımlarındandır. Şâz, lûgatta 'cemaatten ayrılan fert' demektir. Hadis ıstılahında ise, sika/güvenilir râvilerin rivâyet ettiği hadisin (metnine veya senedine) muhalif olarak rivâyet edilen hadîs-i şerîflerdir. Eğer (muhalif hadisi rivâyet eden) râvi, sika değilse, bu hadis, Şâzz-ı Merdûddur. Eğer râvi sika ise, bunun çözümü, iki hadisin râvilerinden birinin diğerine hıfz, zabt veya râvi fazlalığı ve diğer tercih sebepleri yoluyla, tercih edilmesine bağlıdır. Tercih edilen hadis, Mahfûz, tercih edilmeyen diğer hadis de Şâzz-ı Makbûl diye isimlenir.
19. Münker, zayıf râvinin diğer bir zayıf râviye muhalif olarak rivâyet ettiği hadistir. Fakat ikinci râvinin za'fı birincisinden azdır. Münkerin karşıtı Ma’rûftur. Münker ile Ma’rûfun her ikisi de zayıftır. Ama Münkerdeki za'f, Marûftaki za'ftan daha fazladır. Şâz ile Münker mercûhtur. Mahfûz ile Ma’rûf râcihtirler. Fakat Mahfûzda za'f yok iken, Ma’rûf, Münkere nisbetle râcih olup zayıftır.
20. Bazı Muhaddisler Şâz ve Münkerde muhalefet kaydını itibara almamışlar ve Şâz; sika bir râvinin, tek başına rivâyet ettiği hadistir demişlerdir. Bazı muhaddisler de Şâz hadiste muhalif râvinin sika olmasını itibara almamışlardır. Yine bu gruba göre Münker hadis, kitapta anlatılan tarifle sınırlı olmayıp, fısk, gaflet ve aşırı yanılgı ile tenkit edilen râvilerin rivâyet ettiği hadisler de Münkerdir. Netice de bütün görüşler, birer ıstılahtır ki ıstılahlarda tartışma olmaz.
21. Bu bahis -ismi meful kalıbında olan- Muallel bahsidir. Muhaddisler nezdinde ta'lîl; içerisinde, sıhhatine zarar verecek sebep ve illet bulunan isnâddır ki, bu illet ve sebepleri hadis ilminde maharet sahipleri bilir.
22. Bundan sonra bil ki, hadisler üç kısımdır. Sahih, Hasen, Zayıf.
Sahih; senedi sonuna kadar bitişik olarak, adâlet ve zabt sahibi râvilerin nakliyle sabit olan hadistir. Eğer bu vasıflar kemal derecesinde olursa, buna Sahîh li-zâtihi denir. Eğer bu vasıflarda (zabt vasfında) bir nevi kusur bulunursa bakılır, şayet bu kusur, hadisin başka tariklerle (senedler) rivâyet edilmesi sayesinde telâfi edilmişse, bu hadis, Sahîh li-gayrihidir.
23. Söz konusu eksiklik, sened çokluğuyla denklenmezse, bu hadis Hasen li-zâtihidir. Eğer zayıf hadis, zayıflığı senedlerinin çokluğuyla denklenirse, bu hadis, Hasen li-gayrihidir. Muhaddislerin sözlerinden açığa çıkan şudur ki: Hasen hadis, kendisindeki noksanlık, sahihteki vasıfların tümünde bulunandır. Fakat araştırma gösterdi ki; Hasen li-zâtihideki noksanlık, sadece zabt vasfında olup, diğer vasıflar sahih hadisteki hâli üzeredir. Zayıf ve Hasen li-gayrihi hadislerdeki noksanlık ise, sahih hadisteki tüm sıfatlardadır.
24. Bundan sonra Adâlet ve Zabt mefhumlarını incelememiz gerekir. Taki bahsedilen hadis kısımlarının mahiyeti anlaşılabilsin.
Adâlet; sahibini takva ve kişiliğe sarılmaya sevkeden bir meziyettir. Muhaddisler nezdinde takvadan maksatşirk, fısk, ve bid'at gibi kötü işlerden sakınmaktır. Bu hususta küçük günahlardan sakınma konusunda ihtilaf vardır. Seçilen görüşe göre, küçük günahlardan sakınmak takva için şart değildir. Fakat küçük günahlara ısrar da büyük günahtır. Kişilikten maksat, sokakta yemek-içmek, umumi yollarda bevletmek ve benzeri düşük işlerden sakınmaktır. Şu hususu da belirtmek gerekir ki, râvilerde aranan adâlet, şâhitlikte aranan adâletten daha umumidir. Zira şâhitlikte aranan adâlet köleleri de içine alır.
25. Zabt; râvinin işittiği ve rivâyet ettiği hadisi dilediğinde okuyabilecek derecede unutmaktan ve karıştırmaktan muhafaza etmesidir. Zabt iki türlü olur: Zabt-ı sadr; hadisi unutmaktan korumak ve hatırda tutmakla olur. Zabt-ı Kitâbet; hadisleri not aldığı bir defter sayesinde rivâyet edeceği vakte kadar yanında saklamasıyla olur.
26. Bundan sonra gerek hadislerin genel olarak kısımlarının bilinmesi gerekse, hususen zayıf hadislerin kısımlarının bilinmesi için adâlet ve zabtla ilgili tenkit sebeplerini beyan etmek gerekir. Bil ki hadis alimleri adâlet noktasından tenkit sebeplerini beş maddede toplamışlardır:
1- Râvinin yalan söylemesi.
2- Râvinin yalanla itham edilmesi.
3- Râvinin fâsık oluşu.
4- Râvinin bilinmemesi.
5- Râvinin bid'at ehli olması.
27. Râvinin yalancı olması; bir hadiste yalanının tesbit edilmiş olmasıdır. Buna göre herhangi bir hadiste yalanı tesbit edilen râvi yalancılıkla tenkit edilmektedir. Yalancılıkla tenkit edilen râvinin rivâyet ettiği hadisler (yalanı ister bu hadiste, ister başka hadiste olsun) Mevzû’/uydurma diye isimlenir. Muhaddislerin Mevzû’ hadis sözünden kastettikleri işte budur. Ayrıca Mevzû’ hadiste yalan ve uydurma işinin söz konusu hadiste olması gerekmez. Başka bir hadiste yalanı tesbit edilen kimsenin rivâyet ettiği tüm hadisler Mevzû’dur.
28. Râvinin bir hadiste ömründe bir kere dahi yalanı vaki olsa, tevbe edip halini düzeltse bile, o kimsenin hadisi artık kabul edilmez. Yalancı şâhitlik ise böyle değildir. Zira yalancı şahit, tevbe etse, fıkıhçıların beyanına göre şehâdeti kabul edilir.
29. Râvinin yalanla itham olunmasına gelince; bu, râvinin hadîs-i şerîfte yalanı sabit olmasa bile, günlük konuşmalarında yalancılıkla tanınmış olmasıdır. “Yalan ithamıyla tenkit edilen râvinin hadisi, hüccet olmayıp terk olunur.” ve o hadis Metrûk diye isimlenir. Bu gibi kimseler yalandan tevbe edip, dış hâllerinden düzelme izleri görülecek kadar hâllerine çeki düzen verseler, artık hadislerinin dinlenmesi caizdir.
30. Râvinin fıskına gelince; bundan maksat amelde olan fısktır, itikatta olan fısk değildir. Zira itikatta olan fısk, bid'at sayılır. Râvinin yalan söylemesi fısk ise de, ondan dolayı yapılan tenkit daha şiddetli ve hükmü farklı olduğu için muhaddisler onu müstakil bir kısımda ele alırlar.
31. Râvinin bilinmeyişine gelince; bundan maksat râvinin isminin bilinmeyişidir. Râvinin kim olduğu bilinmedikçe, âdil olup olmadığı bilinemiyeceği için, isminin bilinmeyişi râvide tenkit sebebi olmaktadır. Bunun misali müsnidin 'bir adam rivâyet etti ki' şeklindeki rivâyetlerdir. Bu tür hadisler, 'Mübhem' ismini alırlar. İsmi bilinmeyen râvi sahâbî değilse -sahâbîlerin tümü âdil olup, isimlerinin bilinmeyişi bir şey değiştirmeyeceğinden- bu tür hadisler makbul değildir.
Eğer adı bilinmeyen râvi, adâlet sahibi olduğunu bildiren bir ifadeyle -'âdil veya sika biri rivâyet etti' gibi- andırsa, bunda tafsilat vardır. Eğer bu ifadeyi kullanan kişi hâzik/güvenilir mütehassıs bir imam ise hadis kabul edilir. Eğer böyle biri değilse, ismini belirtmedikçe hadis kabul edilmez.
32. Râvinin bid’atine gelince; bu, râvinin Resülullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) bilinen dinî esaslara muhalif bir inanca şüphe ve tevil yoluyla sahip olmasıdır. Eğer inanç inkâr ve inad sebebiyle olursa, bu küfür olur ki, konumuzun dışında kalır. Bid'at ehlinin hadisi ihtiyaten makbul değildir.
33. Zabtla ilgili tenkit sebeplerine gelince; bunlar beş tanedir:
Birincisi; aşırı dalgınlık.
İkincisi; çok yanılmak.
Üçüncüsü; sikalara muhalefet.
Dördüncüsü; evham sahibi olmak.
Beşincisi; kötü hafızalı olmak.
34. Aşırı dalgınlık ve yanılgıya gelince; bunlar birbirlerine yakın şeylerdir. Dalgınlık hadisi, dinleme ve alma esnasında olur. Yanılgı ise, hadisi, hem dinleme, hem de rivâyet esnasında olur.
35. Sikalara muhalefete gelince; bu, isnâdda veya metinde olur. Bunların her ikisi de birkaç neviye ayrılır ki, genelde hadisin şâz olmasına yol açarlar. Sikalara muhalefetin zabtla ilgili tenkit sebeplerinden sayılması, râviyi muhalefete sevkeden şeyin kendisini (hadisi) değiştirmekten alıkoyamaması ile zabt ve hıfz yokluğu sebebiyledir.
36. Vehme gelince; bu, râvinin rivâyetinin yanlış zannı üzerine bina edilmesidir Bu ise genelde senedde olurken bazen de metinde olur. Fakat vehmi tesbit edebilmek, hadis ilimlerinin en zor ve en ince yönlerindendir. Bu kabiliyet ise ancak kendisine, hadis senedleri ve metinleri üzerinde geniş hıfz, keskin anlayış ve râvilerin mertebeleri, sened ve metinlerin hâlleriyle ilgili -bu ilmin erbâbı eski âlimlerde olduğu gibi- tam bilgi bahşedilmiş kimselerde bulunur.
37. Hıfzı zayıf olmaya gelince; bu, râvinin isabetinin hatasından, hıfz ve hatırlama gücünün de yanılgı ve unutkanlığından fazla olmaması demektir. Buna göre, hatasının isabetine, yanılgı ve unutkanlığının da hatırlama ve hıfzına galip gelmesiyle birbirlerine denk olmaları arasında fark yoktur. Zayıf hıfz tenkidinden kurtulmak ancak, hadisin rivâyetinde hiç hata yapmamakla veya genelde hatasız biçimde hadis rivâyet etmiş olmasıyla mümkündür. Yanılgı ve unutkanlık tenkidinden kurtulmak da aynı ölçüye göredir.
38. Sonra bil ki, Sahîh hadiste râvi bir tabakada veya bütün tabakalarda tek kalırsa, bu hadis 'Garîb' diye isimlenir. Aynı şartlarda râviler iki tane olursa, Azîz, ikiden fazla olurlarsa Meşhûr ve Müstefîd diye isimlenir.
39. Senedin râvileri tüm tabakalarında, aklın yalan üzerine söz birliği edebileceklerine ihtimal veremeyeceği kadar kalabalık olursa, bu hadise Mütevâtir denir.
40. Garîb hadis Ferd diye de isimlenir. Şu nokta sana karışık gelmesin ki, râvi senedin tüm tabakalarında bir kişi olursa, buna Ferd-i Mutlak denir. Eğer bir tabakada tek kalırsa, buna da Ferd-i Nisbî denir.
Hadisin Ferd veya Garîb olabilmesi için -diğer tabakalarda birden fazla olsa bile- bir tabakada râvinin tek kalması yeterlidir.
Hadisin Azîz olabilmesi için de râvilerin bütün tabakalarda sarahaten veya zımnen iki kişi olması gerekir.
Hadisin Meşhur olabilmesi için de râvilerin tüm tabakalarda sarahaten ikiden fazla olması gerekir. Buna göre bir tabakada iki, diğer tabakalarda ikiden fazla olursa, bu da Azîzdir. Tıpkı bir tabakada tek, diğerlerinde de fazla olması durumunda hadisin Garîb olması gibi.
Bu anlatılanlardan bilinmiştir ki, Azîz hadiste râvilerin tüm tabakalarda iki kişi olmasından maksat, en az bir tabakada sarahaten iki kişi olduktan sonra, diğer tabakalarda sarahaten veya zımnen iki kişi olmalarıdır.
Şu izahtan sonra bu ilimde Muhaddislerin azınlık çoğunluğa hükmeder sözünün manasını anlamışsındır.
41. Bu incelemeden bilmişsindir ki, hadisin Garîb olması, Sahîh olmasına mani değildir. Zira seneddeki râvilerden her biri sika olabilir. Bazen de Garîbten, çoğuna göre, hadiste tenkit sebeplerinden biri olan Şâz kastolunur. -Nitekim bu kullanım- Şâz, Münker ve Muallel hadisler bahsinde geçmişti. Bazen Şâz, Garîb -râvinin tek kalması- manasında kullanılır.
Bu durumda garâbet, hadisin sıhhatine mani olmadığı gibi, bu manadaki şâzlık da hadisin sıhhatine mani değildir.
42. Şunu unutma ki, li-zatihî ve li-gayrihî olmak üzere tüm Sahîh ve Hasen hadis kısımlarının manasını bildiğinde, kendisinde; Sahîh ve Hasen hadislerde muteber olan şartların biri veya hepsi bulunmayan hadislerin Zayıf hadis olduğunu da bilirsin. Zayıf hadislerin kısımları çoktur. Sahîh ve Hasen hadisler de, tercih ve amel konusunda biri diğerinin fevkinde olan farklı farklı mertebelere sahiptir. Hadislerin hüccet olarak kullanılması, Sahîh ve Hasen olabildikten sonra, bu vasıfların ve derecelerin farklılığına göredir.
43. Bu anlattıklarımız, muteber kitaplardan hadis çeşitlerinin incelenmesi sadedinde bize nasip olandır. Bu meseleleri bilmek burada o kadar gerekli olmasa da, ne zaman ki din kardeşlerimiz ve yakîn tahsilinde destekçilerimiz, bu sıralar, bazı hadislerin müşkilâtını çözmekle meşgul olunca, ayrıca bunların isimlerini duyduklarında hayrete düşüp bizden açıklamamızı isteyince, onların hayretini gidermek için bunları tafsil ettik.
Hamd, bizi buna ulaştıran Allah'a mahsustur. Eğer O, bizi buna ulaştırmasaydı, biz ulaşamazdık.
Metin: Muhammed b. Ali el-Birgivî, Hanefî (ö.981/1573)
Şerh: Dâvûd-i Karsî, Hanefî (ö.1169/1756)