“Fiten”, “fitne”nin çoğuludur. Manası: Belaya uğramak, imtihan olmaktır. Sonradan, imtihanların kötü sonuç ortaya çıkarması anlamında kullanılması yaygınlaşmıştır. Daha sonra her türlü kötü iş anlamında kullanılmıştır. Örneğin: Günah, inkar ve bir şeyin manasını değiştirmek gibi kötü işler.(Lisanu’l-Arab (13/317-321) “en-Nihâye” (3/410-411), “Fethu’l-Bâri” (13/3).)
Rasulullah (sav)’in bildirdiğine göre kıyamet alâmetlerin-den birisi de hak ile batılın karıştırıldığı, imanın zarar gördüğü büyük fitnelerin ortaya çıkmasıdır. Öyle ki sabah mü’min olarak uyanan kişi akşama kafir olarak çıkar. Mü’min olarak geceleyen kişi sabaha kafir olarak çıkar. Her kötülük çıkışında mü’min kişi: “Bu beni helak eder”der. O biter yenisi ortaya çıkar. Kıyamet kopana dek fitneler devam eder. Her seferinde mü’min kişi: “işte bu beni helak eder”, “işte bu beni helak eder” der.
Ebu Musa el – Eşarî (ra)’dan gelen hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: “Kıyametten önce gece karanlığı gibi öldürücü fitneler ortaya çıkacak. O fitnelerde sabah mü’min olarak uyanan kişi akşama kafir olarak çıkar. Akşama mü’min olarak çıkan kişi sabaha kafir olarak uyanır. Oturan ayakta durandan daha hayırlıdır. Ayakta duran yürüyenden, yürüyende koşandan daha hayırlıdır. Oklarınızı kırın, yayalarınızı çözün. Kılıçlarınızı taşlara vurun. Eğer sizden biriniz fitnelere karışırsa, Adem (as)’ın iki oğlundan en hayırlısı (Habil) gibi olsun.”(“Müsned (4/408 Kenzu’l-Ummal dipnotlu), “Sünen-i Ebu Davud” (11/334 Avnu’l-Ma’bud), “Sünen-i İbn Mâce” (2 / 1310), “Müstedrek” (4 / 440) Hakim şöyle demiştir: “İsnadı sahihtir. Buhari ve Müslim rivayet etmemiştir.” Zehebi ise bunda susmuştur. Albâni hadisi sahihlemiştir. Bak: “Câmiu’s-Sağir’in Sahihleri” (2 / 193. Hadis no: 2045).)
Müslim, Ebu Hureyre (ra)’dan Rasulullah (sav)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Gece karanlığı gibi öldürücü fitnelerden sakının. Sabah mü’min olarak uyanan kişi akşama kafir olarak çıkar veya akşama mü’min olarak çıkan kişi sabaha kafir olarak uyanır, dünya arzusu için dinini satar.”(Müslim, İman, (2/133 Nevevi Şerhi).)
Rasulullah (sav)’in hanımı Ümmü Seleme (ra) şöyle diyor: “Rasulullah (sav) bir gece telaşla uyandı ve şöyle dedi: “Subhanallah! Allah ne hazineler indirdi? Ne fitneler indirdi? O kimse ki hanımlarını namaz için kaldırsın. Belki dünyada iken giyinik olanları Ahirette çıplak olur.”(Buhari. Fiten, (13/20 Fethu’l-Bari))
Abdullah b. Amr b. As (ra) şöyle diyor: “Rasulullah (sav)’in müezzini: “Cemaatle namaza” diye çağırdı. Bizde Rasulullah (sav)’in etrafında toplandık. O şöyle dedi: Benden önce hiçbir peygamber yoktur ki, ümmeti için hayır bildiği şeyi onlara anlatmasın ya da onlar için kötü bildiği şeyden yasaklamasın. Sizin bu ümmetinizin hayırı onun ilk zamanın-dadır. Son zamanlarında ise hoşa gitmeyen bela ve musibetler vardır. Fitne gelir, bazısı bazısından hafiftir. Fitne gelir mü’min kişi: İşte bu o, işte bu o, der. Kim ateşten kurtulup cennete girmek istiyorsa Allah’a ve ahiret gününe inanarak ölüm ona ulaşsın.”(Müslim. İmâre, (12 / 232, 233 – Nevevi Şerhi))
Fitnelerle ilgili hadisler çoktur. Rasulullah (sav) ümmetini fitnelere karşı uyarmış onlardan Allah’a sığınmalarını emretmiştir. O’nun bildirdiğine göre bu ümmetin sonunda büyük fitneler, bela ve musibetler olacak ve bunlardan Müslüman cemaatine uyan, Allah’a ve ahiret gününe imanı olanlardan başka kurtulan da olmayacaktır. O kurtulanlar ehli sünnettir. Fitnelerden uzaklaşmak ve ondan Allah’a sığınmakla ilgili olarak Zeyd b. Sabit (ra)’dan gelen hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyuruyor: “Görülen ve görülmeyen fitnelerin şerrinden Allah’a sığınırız.”(Müslim. Cennet, (18/ 203 Nevevi Şerhi))
A – Fitnelerin doğu tarafında ortaya çıkması:
Müslümanlar arasında görülen fitnelerin çoğu, Şeytanın boynuzunun doğduğu yer olan doğu tarafında ortaya çıkmıştır. Bu da Rasulullah (sav)’in bildirdiği alâmetleri doğrulamaktadır.
Nitekim İbn Ömer (ra) hadisinde geçtiği üzere Rasulullah (sav) doğu tarafını işaret ederek: “Fitne işte şurada, Şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir.”(Buhari, Fiten (13/ 45 Fethu’l-Bari). Müslim, Fiten (18/31 Nevevi Şerhi). “Şeytanın boynuzu”: Şeytanın gücü ve onun tarftarları. Veya gerçekten Güneş’in iki boynuzu vardır. Şeytan boynuzunu Güneş’e yaklaştırarak Güneş’e tapanlar ona secde ediyor gibi olsun ister, diyenlerde vardır. Bak: “Fethu’l- Bari” (13 / 46).) buyurmuştur. Müslim’deki rivayette ise: “Küfrün başı işte şu taraftan, Şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir.”(Müslim, Fiten (18/ 31, 32 Nevevi Şerhi))
İbn Abbas şöyle diyor: “Rasulullah (sav):”Allah’ım bize sa’ımızı ve müddümüzü bereketli kıl. Bize Şam ve Yemen’i mübarek kıl” diye dua etti. Orada bulunanlardan bir adam: Ya Rasulullah Irak için?”deyince Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Şeytanın boynuzu oradadır. Fitneler orada çalkalanır, katılık da doğudadır.”(Taberânî rivayet etmiştir. Ravileri sikadır. “Muhtasar Terğib ve Terhib” (s: 87))
İbn Hacer şöyle diyor: “İlk çıkan fitnenin kaynağı doğu tarafıdır ve bu Müslümanların arasında bölünmelere sebep olmuştur. Şeytan bunu çok sever. Yine bidâtlerin kaynağı da o taraftır.”(Fethu’l-Bârî” (13/47).)
Doğrusu Hariciler, Şia, Batıniye, Kaderiye, Cehmiye ve Mu’tezile gibi sapık görüşlerin çoğu doğudan, Irak tarafından başlamıştır. Mecusi olan İran’dan ise Zerdüştlük(6), Mani(1), Mezdekiye(2), Hinduizm(3), Budizm(4) en son olarak da
(6) “Zerdüştlük”: Zerdüşt b. Yurşeb’e uyanlardır. Babası Azerbeycan’lıdır. Birbirine iki zıt şey olan nur ve aydınlığın mahlukatın başlangıcı olduğuna inanırlar. Zerdüşt şöyle diyor: “Allah nuru ve karanlığı yaratmıştır.” Zerdüştlük teşkilatlı bir cemaattir. İçlerinde derece ve rütbeler vardır. Vatanı İran’dır. Bak: el-Milel ve’n-Nihal” (1/ 232-236)
Kadıyanilik(5) ve Bahailik(6)… gibi sapık mezhep ve dinler türemiştir.
Yine tarih kitaplarında geçen 7. yy’da öldürme, yakıp – yıkma ve zulum yapan Tatarların çıkış yeri doğudur. Günümüzde dahi doğu fitne, bid’at, hurafe ve dinsizliğin kaynağı olmaya devam etmektedir. Komünizmin merkezi olan Rusya ve Çin doğudadır. Deccal, Ye’cüc ve Me’cüc de doğudan çıkacaktır. Biz bu fitnelerin görülen ve görülmeyeninden Allah’a sığınırız.
Burada şunu belirtmemiz gerekir ki bazı fitneler Rasulullah (sav)’in hadislerde haber verdiği kıyamet alâmetlerindendir. Mesela: Sıffin savaşı, Haricilerin çıkması gibi. Müslümanların ayrılığa düşmesine sebep olan bu fitnelerin bazılarından da kısaca bahsedeceğiz.
1 Mani: Mecusi olan Mani b. Fetek’e uyanlardır. Bu alemin iki eski şey olan nur ve karanlıktan yaratıldığına inanırlar. Bak: a.g.e. (1/ 244)
2 “Mezdekiye”: İnsanlar arasında kadın ve malların ortak kullanıldığını söyleyen Mazdek b. Bafedek’e uyanlardır. Mazdekiye, kominizmin başlangıcı sayılır. Bak: A.g.e (1 / 249)
3 “Hinduizm”: günümüzde Hindistan’daki en büyük din. Çeşitli inançları ve ilahları vardır. Belli bir kurucusu yoktur. Aryan Hindistan’ı fethettiğinde başlamıştır. İnsanları 4 tabakaya bölerler, en üst tabaka Brahma, en alt tabaka Menbuz’dur. Üst tabaka olan Aryanlular’ın tarihinden bahseden “Veda” isimli kutsal kitapları vardır. Bak: “Mukavemetu’l-Edyân” ( 4/ 46-49)
4 “Budizm”: Bu dinin kurucusu “Herta” dır. Sonradan “Buda” olarak isimlendirilmiştir. Temeli zühd, dünya zevklerinden uzaklaşmak, iptidai hayat v.b. dayanır. Tenasühü savunur. Buda bir ilahın varlığına inanmaz. Budizm Hinduizmle karışmış sonuçta Buda, Hinduizm’in ilahı olmuştur. Bak: A.g.e. (4/ 137 – 170)
5 “Kadıyanilik”: Kurucusu Mirza Gulam Ahmed Kadıyani’dir. 19. yy. sonunda Hindistan’da Pencap’ta ortaya çıkmıştır. Peygamberlik iddia eder ve kendisinin beklenen Mesih olduğunu söyler. Görüşlerinin yayılmasında İngilizler yardımcı olmuşlardır. Cihadı kabul etmez. İngiliz hükümetine itaati farz sayar. O’na göre İsa (as)’ın inmesi bir Hıristiyan ürünüdür. Kim: “İsa (as) ölmedi” derse şirk koşmuştur. 1908 yılında ölmüştür. Bak: “Kadıyanilik ve İnançları”
6 “Bahailik”: kurucusu İranlı Mirza Ali Muhammed Şirazi’dir. “Bab” olarak lakaplanmıştır. Önce İran hükümeti tarafından hapsedilmiş, sonra öldürülmüştür. Yerine Bahaullah Mirza Hüseyin Ali geçmiştir. Kur’an’ın hükmünün kalktığına, Kâ’be’nin yıkılması ve haccın kalkmasına inanır. Peygamberlik iddia eder. Sloganları: “Ey ilahım Baha” dır. Bak: “Bahailik”
B- Hz. Osman’ın Öldürülmesi:
Hz. Ömer’in öldürülmesinden sonra sahabe zamanında fitneler ortaya çıkmaya başladı. Çünkü bu olay fitnelere açılan ilk kapı oldu. O’nun öldürülmesiyle büyük fitneler başladı, kalbinde tam olarak iman yerleşmemiş fitneye davet eden kişiler ile insanlara güzel gözüken fakat içinden İslamı yıkmak isteyen münafıklar çoğaldı.
Buhari ve Müslim Huzeyfe (ra)’dan rivayet ettiğine göre Hz. Ömer:
“Rasulullah( sav)’in fitne hakkındaki sözünü kim ezberledi” dedi. Huzeyfe: “Ben söylediği gibi ezberledim” dedi. Hz. Ömer: “Sen çok cüretlisin, söyle bakalım” dedi. Huzeyfe “Bir adamın ailesi, malı, çocuğu ve komşusu yüzünden uğradığı fitneye namazı, orucu, sadakası, iyiliği emredip kötülükten sakındırması kefaret olur” dedi. Hz. Ömer: “Ben bunu kastetmiyorum. Hani, denizin dalgalanması gibi dalgalanan fitneyi soruyorum” dedi. Huzeyfe: “Ey mü’minlerin emiri, o fitneden senin üzerine bir şey yok. Seninle o fitne arasında kapalı bir kapı var” dedi. Hz. Ömer: “Bu kapı kırılacak mı yoksa açılacak mı?” dedi. Huzeyfe: “Kırılacak” dedi. Hz. Ömer: “Öyleyse bir daha asla kapanmaz” dedi. (Ravi der ki): Biz Huzeyfe’ye: “Ömer kapının kim olduğunu biliyor muydu” dedik. O: Evet, bu gecenin yarından önce geleceğini bildiği gibi biliyordu. Ben O’na hiç yalan yanlış olmayan bir hadis haber verdim” dedi. Biz Huzeyfe’ye kendimiz sormaya cesaret edemedik de sorması için Mesruk’a söyledik. O: “Kapı kim” diye sordu. Huzeyfe: “Kapı Ömer’dir” dedi.”(Buhari, Menakıb (6/ 603-604 Fethu’l-Bari). Müslim, Fiten (13/48 Nevevi Şerhi))
Rasulullah (sav)’in söylediği gerçekleşti. Hz. Ömer öldürüldü ve kapı kırıldı, fitneler ve belalar ortaya çıktı. İlk fitne Raşid Halife Zu’n-Nureyn Osman b. Affan’ın, Irak ve Mısır’dan gelen azgın bir topluluk tarafından öldürülmesi oldu. Medine’ye girdiler ve Hz. Osman evinde iken O’nu öldürdüler.(Ayrıntılı bilgi için bak: “Bidâye” (8 / 180 – 191))
Rasulullah (sav), Hz. Osman’a kendisine bir belanın isabet edeceğini söylemişti. Bu yüzden Hz. Osman bu belaya sabretti ve kendisi yüzünden kan dökülmemesi için azgın topluluğa karşı gelmesi için sahabeye izin vermedi.(Bak: “el-Avasım mine’l-Kavasım” (s: 132 -137)) Ebu Musa el-Eş’ari (ra) şöyle diyor: “Rasulullah (sav) Medine’nin kenar mahallelerinden birine çıktı… Hz. Osman geldi ve yanına girmek için izin istedi. Rasulullah (sav): “İzin verin girsin ve O’na isabet edecek bir beladan dolayı cennete gireceğini de müjdeleyin” dedi.”(Buhari, Fiten (13 / 48 – Fethu’l – Bâri))
İbn Hacer şöyle diyor: “Rasulullah (sav), Hz. Ömer’in bir belaya uğrayacağını zikretmemişti ama Hz Osman için bunu özellikle zikretmiştir. O’nun imtihanı, kendisine tasallut olan topluluğa cevap verip ikna etmesine rağmen, sözde haksızlık ve adam kayırma nedeniyle ondan halifeliği bırakmasının istenmesiydi.”(“Fethu’l-Bâri (13 / 51))
Hz. Osman’ın öldürülmesiyle birlikte Müslümanlar gruplara ayrıldı ve sahabe arasında savaşlar oldu. Fitneler ve sapık görüşler yayıldı, ayrılıklar çoğaldı. Bunun neticesinde sahabe zamanında sonucu hiçte iyi olmayan savaşlar oldu. Rasulullah (sav) sahabe zamanında olacak fitneleri biliyordu. Çünkü O yüksek bir yerden Medine evleri arasındaki köşklere baktı ve şöyle buyurdu: “Benim gördüğüm yerleri sizde görebiliyor musunuz? Ben evlerinizin arasına dökülen fitneleri, şiddetli yağmur sellerinin açtığı yaralar gibi görüyorum.”(Müslim, Fiten (18 / 7 – Nevevi Şerhi))
Nevevi bu hadisin açıklamasında şöyle diyor: “Fitnelerin yağmur sellerinin açtığı yaralara benzetilmesi çok olması ve özellikle belli bir gruba değil de herkesi içine alacak şekilde olması anlamındadır. Bunda sahabe arasında olan Cemel, Sıffîn ve Harre savaşları ile Hz. Osman’ın öldürülmesine işaret vardır. Ayrıca buda Rasulullah (sav)’in mûcizesini gösterir.”(Müslim Şerhi (18 / 8))
C- Cemel Savaşı:
Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra Hz. Ali ile Hz. Aişe, Talha ve Zubeyr arasında Cemel savaşı oldu. Hz. Osman öldürüldükten sonra Medineliler Hz. Ali’ye giderek: “Elini uzat bey’at edelim” dediler. Hz. Ali: “Acele etmeyin, insanlar düşünsünler” dedi. Medinelilerin bazıları: “Eğer katiller ülkelerine Osman’ı öldürmeleriyle dönerseler başka kimse halife olmaz” ve fitne ve ayrılık da dinmez.” diyerek Hz. Ali’yi bey’at almaya zorladılar ve ona bey’at ettiler. Bey’at edenler arasında Talha ve Zubeyr’de vardı. Sonra bu ikisi Mekke’ye ûmre yapmaya gittiler. Orada Hz. Aişe ile karşılaştılar. Aralarında konuştuktan sonra hep birlikte Basra’ya giymeye karar verdiler ve Hz. Ali’den Hz. Osman’ın katillerini
bulmasını istediler (Ebu Bekir b. Arabi kitabı “el-Avâsım mine’l-Kav’asım” da (s: 151) şöyle diyor: “Onların Basra’ya gitmesi Müslümanların arasında barış yapmak içindi. Yoksa başka bir şey olamaz. Bu konuda sahih deliller vardır.”), fakat cevap alamadılar. Çünkü Hz. Ali bunu öncelikle Hz Osman’ın yakınlarından bekliyordu ve eğer Hz. Osman’ı öldürenin kim olduğu belli olsa idi zaten Hz.Ali ona kısası uygulayacaktı. İşte bu yüzden aralarında anlaşmazlık çıktı. Hz. Osman’ı öldürenler suçları ortaya çıkar korkusuyla her iki tarafı da savaşa tutuşturdular. (Ayrıntılı açıklama için bak: “Fethu’l-Bari” (13 / 54 – 59))
Zaten Rasulullah (sav) de Hz. Ali’ye onunla Hz. Aişe arasında bir olay olacağını haber vermişti. Nitekim Ebu Rafi’den gelen hadiste Rasulullah (sav) Hz. Ali’ye şöyle demişti: “Seninle Aişe arasında bir olay olacak”. Hz. Ali: “Benimle mi yâ Rasulullah?” dedi. Rasulullah (sav): “Evet” dedi. Hz. Ali: “Suçlu olan ben mi olacağım yâ Rasulullah?” dedi. Rasulullah (sav): “Hayır, fakat böyle bir şey olursa, onu emin olacağı yere geri döndür.” (Müsned (6 / 393 Kenzu’l-Ummal dipnotlu). Hadis hasendir. Bak: “Fethu’l-Bari” (13 / 55). Heysemi “Mecmau’z-Zevaid” de (7 / 234) şöyle diyor: “Ahmed, Bezzar ve Taberânî rivayet etmiştir. Ravileri sikadır.”)
Yine Hz. Aişe, Talha ve Zubeyr’in savaşmak için değil de Müslümanlar arasında barış yapmak niyetiyle oraya gittiklerine Hakim’in Kays b. Ebi Hazım yoluyla gelen şu rivayeti delildir: “Hz. Aişe, Beni Amir mıntıkasındaki sulak araziye geldiğinde köpekler üzerine havlamaya başladı. Hz. Aişe: “Bu nerenin suyudur?” dedi. Kendisine: “Bu Hev’eb’in (Hev’eb: Eski Mekke – Basra yolu üzerinde Basra’ya yakın bir yerdir. Cahilliye döneminde Araplar sularını buradan kullanırdı. Bak: “Mu’cemu’l-Buldan” (2/314)) suyudur” denildi. Zubeyr: “Hayır henüz gelmedik. İlerleyiniz ki insanlar sizi görsün. Allah sizin aranızı ıslah eylesin” dedi. Hz. Aişe şöyle dedi: “Zannedersem dönmem gerekir, çünkü ben Rasulullah (sav)’i: “Siz kadınlardan biri Hev’eb’in köpekleri üzerine havladığı zaman hali nice olur” dediğini duymuştum.”(“Müstedrek” (3/120). İbn Hacer şöyle diyor: “Senedi sahih hadis şartını taşır”. Bak: “Fethu’l- Bâri” (13/55). Heysemi şöyle diyor: “Ahmed, Ebu Ya’la, Bezzâr rivayet etmiştir. Ahmed’in ravileri sahih hadis ravileridir”. Bak: “Mecmau’z-Zevaid”. (7/234). Hadisin “Müsned” teki yeri: (6/52))
Yine Bezzar’ın İbn Abbas’tan rivayetinde Rasulullah (sav) hanımlarına şöyle buyurmuştur: “Sizden biri tüylü bir deveye biner ve Hev’eb’in köpeklerinin havladığı yere kadar gider. Sağında ve solunda pek çok öldürülen olur. Neredeyse o da öldürülmekten kurtulur.” (“Fethu’l-Bâri” (13/55). İbn Hacer: “Ravileri sikadır” demiştir. Ebu Bekr b. Arabi “Hav’eb” hadisini kabul etmemektedir ve hadisin güvenilir hadis kitaplarında yer almadığını söylemektedir. Bak: “el-Avâsım ve’l-Kavâsım” (s:161). Fakat hadis sahihtir. Heysemi ve İbn Hacer sahihlemiştir. İbn Hacer “Fethu’l-Bâri”de bu hadis için: “Bu hadisi Ahmed, Ebu Ya’la, Bezzâr, İbn Hibban ve Hakim rivayet etmiştir. Senedi Sahih hadis şartını taşır” demiştir. Ayrıca bu hadisi Albâni’de sahihlemiş ve aksini söyleyenleri eleştirmiş, bu hadisi rivayet eden alimleri de açıklamıştır. Baz: “Sahih Hadisler” (1/4-5/223-233. Hadis no:475))
İbn Teymiye şöyle diyor: “Hz. Aişe oraya savaşmak için değil, Müslümanlar arasında barış yapmak için gitmiştir. Önce oraya gitmesinin hayırlı olacağını sanmış ama durum kendisine belli olunca oraya gitmemesinin daha hayırlı olacağını anlamıştı o ne zaman bu olayı hatırlasa peçesi ıslanacak şekilde ağlardı. Aynı şekilde o olaya karışanlardan Talha, Zübeyr ve Ali’de çıkan savaştan dolayı pişman olmuşlardı.
Cemel savaşında onların savaşmak gibi bir niyeti yoktu, savaş onların istekleri dışında oldu. Talha ve Zübeyr, Hz. Ali’ye haberci gönderip Hz. Osman’ın katilini istediklerinde Hz. Ali, O’nun hiçbir zaman öldürülmesini istemediğini ve: “Vallahi ne Osman’ı öldürdüm ne de o’nun öldürülmesine yardımcı oldum” diye yemin ederek cevaplayınca her iki taraf anlaşmaya karar verdi. Ancak Hz. Osman’ın gerçek katilleri bu anlaşmadan korktuklarından Talha ve Zübeyr tarafına saldırdılar. Talha ve Zübeyr, Hz. Ali kendilerine saldırdığını anlayarak karşı tarafa saldırdılar. Aynı şekilde Hz. Ali de, Talha ve Zübeyr’in kendilerine saldırdığını anlayarak o da karşı tarafa saldırdı. Böylece aralarında istemeyerek fitne çıktı o sırada Hz. Aişe’de deve üzerinde idi. Ne savaştı ne de savaş emri verdi. Olayı iyi bilen tarihçiler işte bu şekilde haber vermektedirler.(“Minhacu’s-Sünne” (2/185))
D- Sıffin Savaşı:
Cemel Savaşından ayrı olarak sahabe arasında ortaya çıkan fitnelerden birisi de Rasulullah (sav)’in şu hadisidir: “İki büyük (İslam) topluluğu savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Halbuki ikisinin de davası bir (yani ikisi de İslam için savaştıklarını iddia ettikleri) halde bu iki topluluk arasında büyük bir savaş olacaktır.”(Buhari, Fiten (13/8 Fethu’l-Bârî). Müslim, Fiten (13/12-13 Nevevî Şerhi))
İbn Hacer’in “Fethu’l-Bârî’de söylediğine göre bu iki topluluktan birisi Hz. Ali ve beraberinde olanlar, diğeri ise Hz. Muaviye ve beraberinde olanlardır.( “Fethu’l-Bârî” (13/85))
Bezzar’ın iyi bir senedle naklettiği rivayette Zeyd b. Vehb şöyle diyor: “Biz Huzeyfe’nin yanında idik. Bize şöyle dedi: “Din kardeşlerimiz çıkmış birbirlerine kılıç vuruyorlar, siz ne düşünüyorsunuz.” Biz de: “Sen ne yapmamızı emredersin” dedik. Huzeyfe: “Ali’yi destekleyen grubu bulun ve onlara uyun. Çünkü haklı olan Ali’dir.”(a.g.e. (13/85))
Bu iki topluluk arasında Sıffin ( “Sıffin”: Irak ile Suriye sınırında Fırat nehri’nin batı kıyısında Rika’ya yakın bir yerdir. Bak: “Mu’cemu’l-Buldan” (3/414)) denilen yerde hicretin 36. senesinde Zilhicce ayında savaş oldu. Savaşta her iki taraftan toplam 70.000’ne yakın insan öldü. (“Fethu’l-Bârî” (13/86)) Hz. Ali ve Hz.Muaviye arasında olan bu savaşta ortaya çıkan üzücü sonucu her ikisi de istemiyordu. Ama her iki ordu içinde de insanları savaşa sürükleyen ihtiraslı kişiler vardı.
İbn Teymiye şöyle diyor: “Her iki taraftan da gerçekten savaşı isteyenlerin çoğu ne Ali’yi ne de Muaviye’yi dinliyorlardı. Kaldı ki, Ali ve Muaviye hepsinden daha fazla savaşı istemiyorlardı. Fakat maalesef ortaya çıkan fitne karşısında çaresiz kalmışlardı. Çünkü fitne tutuşunca liderler onun ateşini söndürmekten aciz kalırlar. Her iki orduda Eşter en-Nehai, Haşim b. Utbe, Abdurrahman b. Halid b. Velid, Ebu’l-A’ver ve benzeri zatlar vardı. Savaşa teşvik eden daha bir kısım insanlar vardı ki, bunların bir kısmı Osman’ı desteklerken bir kısmı ondan nefret ediyorlardı. Bir kısmı Ali’yi desteklerken bir kısmı da ondan nefret ediyorlardı. Ayrıca Muaviye ile beraber savaşanlar, hususi onun için değil, aksine başka sebeplerden dolayı savaşıyorlardı.
Fitne zamanı olan savaşlar aynı cahiliye zamanında olan savaşlar gibidir. Bu savaşlara katılanların amaç ve düşüncelerinin ne olduğu tam olarak tesbit edilemez. Nitekim Zuhri şöyle diyor: “Fitne çıktığında sahabe değişik gruplara ayrıldı. Herkes dökülen kanın, alınan malın ve ırzın Kur’an’ın yorumlamalarına göre olduğu görüşündedir. Onlar cahiliyedekiler gibi değerlendiril-mişlerdir.”(“Minhacu’s-Sünne” (2/224))
E- Haricilerin çıkması:
Fitnelerden birisi de Haricilerin Hz. Ali’ye karşı ortaya çıkmasıdır. Onların ilk olarak ortaya çıkışları, Sıffin savaşı sonunda bu savaşa katılan her iki tarafın “tahkim” konusunda anlaşmalarına karşı olmuştur. Hariciler önce Hz. Ali’nin ordusunda idiler. Hz. Ali Küfe’ye dönerken 2 mil uzaklıktaki “Harura” denilen yerde O’nun ordusundan ayrıldılar. Sayıları yaklaşık 8 bin idi. Bir söze göre 16 bindir. Hz. Ali, haricileri ikna etmesi için İbn Abbas’ı onlara gönderdi. Onlardan bazıları tekrar geri dönerek Hz. Ali’nin emrine girdiler ve O’nun tahkim olayından vazgeçtiğini ortaya yaydılar. Bunun üzerine diğer bazıları da geri döndü. Hz. Ali onlara Küfe mescidinde bir konuşma yaptı. Bu sırada mescidin dışında bulunan diğer hariciler: “Hüküm ancak Allah’ındır. Sen insanların görüşleriyle hükmettin, Allah’ın kitabıyla hükmetmedin, Allah’a şirk koştun” dediler. Hz. Ali ise onlara: “Sizin bizim üzerimizde üç hakkınız vardır: Sizin mescidlere gitmenize engel olamayız. Ganimetlerden rızkınızı engelleyemeyiz. Fesat çıkarmadığınız sürece sizinle savaşmayız”.
Hariciler daha sonra toplanarak Müslümanları öldürmeye başladılar. Habbab b. Eret’in oğlu Abdullah’a ve hanımına rastladılar. Onu öldürdüler ve hamile olan hanımının karnını yardılar. Hz. Ali bunu duyunca bunu kimin yaptığını sordu. Onlar, “Hepimiz yaptık” dediler. Bunun üzerine Hz. Ali onlara savaş açtı ve Nehrevan’da (“Nehrevan”: Irak’ta Bağdat yakınlarında içinde ırmaklar akan geniş bir arazi. Bak: “Mu’cemu’l-Buldan” (5/324-325)) onların çok azı hariç hepsini yenilgiye uğrattı.
Rasulullah (sav) bu ümmetin içinde haricilerin çıkacağını bize haber vermiştir ve bu konuda mütevetir olmuş hadisler vardır. İbn Kesir bu hadislerin 30’a yakın olduğunu söylüyor. (“el-Bidâye ve’n-Nihaye” (7/290-307))
Ebu Said el-Hudrî, hariciler hakkında rivayet edilen o hadislerden birinde Rasulullah (sav)’in onlar hakkında şöyle buyurduğunu söylüyor: “Müslümanlar içinde bir grup ok yaydan çıkar gibi çıkar. İki Müslüman grubun hakka daha yakın olanı onlarla savaşacaktır”. (Müslim, Zekât. (7/168 Nevevi Şerhi))Yine Ebu Said el-Hudri kendisine haricilerden sorulunca şöyle demiştir: “Ben haricilerin kim olduğunu bilmem. Fakat Rasulullah (sav)’i şöyle derken işittim: “Bu ümmetin içinde bir grup çıkar. Onların kıldığı namazları görünce, siz kıldığınız namazlarınızı az bulursunuz. Kur’an’ı okurlar fakat okudukları gırtlaklarından aşağı inmez. Onlar ok yaydan çıkar gibi dinden çıkarlar”. (Buharî, İstitâbe. (12/283 Fethü’l-Bâri))
Buhari ve Müslim Hz. Ali’nin Rasulullah (sav)’den şöyle işittiğini rivayet ediyor: “Ahir zamanda ortaya yaşları genç ve kafalarında ham hayaller besleyen bir grup çıkacak. En hayırlı insanların söylediği sözleri konuşurlar ama İmanları gırtlaklarından aşağı inmez. Bunlar ok yaydan çıktığı gibi dinden sıyrılıp çıkarlar. Onları bulduğunuz yerde öldürün. Çünkü onları öldüren kişi kıyamet günü bu yaptığından dolayı sevap alacaktır.” (a.g.e. Aynı yer.)
İmam Buhari şöyle diyor: “İbn Ömer onları Allah’ın yarattığı en şerli insanlar olarak görür ve şöyle derdi: “Onlar kâfirler hakkında inen âyetleri mü’minler üzerinde uyguluyorlar.” (a.g.e: (12/282) İbn Hacer: “Senedi sahihtir” demiştir.)
İbni Hacer şöyle diyor: “Onlarınki en büyük belaydı. Bozuk görüşlerini yaydılar. Recm cezasını kaldırdılar. Hırsızlık yapan kişinin elini omuzundan kestiler. Hayızlı kadının namaz kılmasını vacip saydılar. Emri bil ma’ruf ve nehyi anil münker yapmayan kişiyi kafir saydılar. Eğer bunu yapmaya gücü yoksa o zaman onu büyük günah sahibi saydılar. Aynı zamanda büyük günah sahibi kişi onlara göre kâfirdir. Onlara göre ehli zimmenin malı alınmaz ve onlara saldırılmaz. Müslüman’ı öldürmek, esir almak veya gasbetmek serbesttir.” (“Fethü’l-Bâri” (12/285))
Hariciler zamanımızda da vardır ve Deccal çıkana kadar da olacaktır. İbn Ömer’den gelen hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: “Yeni bir nesil gelecek. Kur’an’ı okurlar ama okudukları gırtlaklarından aşağı inmez. Her asırda rakipleri onları yok eder.” İbn Ömer şöyle dedi: “Rasulullah (sav)’i işittim şöyle diyordu: “Deccal onların arazisinde çıkana kadar, her asırda rakipleri onları yok eder.” (İbn Mâce, Mukaddime. (1/61. Hadis no:174) Hadis sahihtir. Ayrıca bak: “Camiu’s-Sağir’in Sahihleri” (6/362. Hadis no:8027))
F- Harre Olayı:
Bunlardan sonra fitneler birbiri ardına devam etti. Bunlardan biriside Yezid b. Muaviye zamanında olan ve Medine’nin yağmalanmasına izin verilen Harre (“Harre”: Medine’de bulunan iki mahalleden doğuda olanı. Olay Medine halkı ile Yezid’in ordusu arasında burada hicri 63 senesinde olmuştur. Sebebi Medine halkının Yezid’in halifeliğini tanımamalarıdır. Bunun üzerine Yezid, Müslim b. Ukbe’yi onların üzerine gönderdi. O da Medine’yi yağmaladı 700 kişi sahabe olmak üzere toplam 10 bin kişi öldü. Müslim b. Ukbe Mekke’ye giderken yolda öldü.) olayıdır. Bu olayda bir çok sahabe öldürülmüştür. Said b. Museyyeb şöyle diyor: “İlk fitne çıktı, Bedir ve Uhud’a katılanlardan kimse kalmadı. İkinci fitne çıktı, Hudeybiye’ye katılanlardan kimse kalmadı.” Yine şöyle demiştir: “Eğer üçüncü olursa, artık aklı başında sağlam insan kalmaz.” (“Şerhu’s-Sünne” Beğavi. (14/396))
Beğavi şöyle diyor: “O, ilk fitne ile Hz. Osman’ın öldürülmesini, ikinci fitne ile Harre olayını kastetmiştir” (A.g.e. (14/395))
G- Kur’an’ın mahluk olduğu fitnesi:
Abbasiler zamanında Kur’an’ın mahluk olduğunu kabul etme fitnesi gözüktü. Zamanın Abbasiler halifesi Me’mun’da etrafında revaç bulan Cahmiye ve Mutezile mezhebine uyarak bu görüşü destekledi. Kur’an’ın mahluk olduğunu kabul etmeleri için birçok İslam alimi imtihan edildi ve bu nedenle Müslümanlar üzerinde büyük bir bela meydana geldi. Bu olay uzun süre devam etti. Neticede bazı bozuk görüşler İslam düşüncesine yerleşti.
İşte bu şekilde sonu gelmeyen fitneler devam etti. Hatta günümüzde de birçok fitneler görülmekte ve artarak çoğalmaktadır. Bu ve benzeri fitneler yüzünden Müslümanlar birçok fırkalara bölündü. Her grup kendi görüşünün hak diğerlerinin batıl olduğu davetini yaptı.
Rasulullah (sav) bizden önceki ümmetlerde bölünmeler olduğu gibi bu ümmette de bölünmeler ve fırkalar olacağını zaten bildirmişti.
Nitekim Ebu Hureyre’den rivayet edilen hadiste Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: “Yahudiler yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya bölündü. Hıristiyanlar yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya bölündü. Benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya bölünecek.”(Tirmizi. (7/397, 398-Tuhfetu’l-Ahvezi şerhi), Ebu Dâvud (12/340), İbn Mâce (2/1321). Hadis sahihtir Bak: “Camiu’s-Sağir’in Sahihleri” (1/358 Hadis no: 1093), “Sahih Hadisler” (1/3/12 Hadis no:203))
Yine Ebu Amir Abdullah b. Luhay şöyle diyor: “Muaviye b. Ebî Süfyan ile hacca gittik. Mekke’ye geldiğimizde öğle namazımızı kıldıktan sonra şöyle dedi: “Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: Ehli kitap yetmiş iki fırkaya bölünmüştür. Benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya (yani görüşe) bölünecek. Biri dışında hepsi ateştedir. Ümmetimin içinde bazı kavimler çıkacak, kötü görüşleri onları peşinden sürükleyecek, aynı köpeğin sahibini çektiği gibi. Öyle ki girmedik damar girmedik eklem yeri dahi bırakmayacak. Ey Arap topluluğu! Eğer siz nebinizin emrini yerine getirmeyecekseniz, insanlar içinde sizden başkasının getirmemesi dahi iyidir.” (Müsned (4/102), Ebu Dâvud (12/341-342), Müstedrek (4/102). Ayrıca Albâni hadisi sahihlemekte ve aksini söyleyenlere cevap vermektedir. Bak: “Sahih Hadisler” (2/3/14-23 Hadis no: 204))
H- Geçmiş ümmetlerin âdetlerine uymak:
Fitnelerden birisi de Yahudi ve Hıristiyan âdetlerine uymak ve onları taklit etmektir. Bazı Müslümanlar kâfirleri taklit etmekte, onlara benzemekte, onların ahlaklarıyla ahlâklanmakta ve onlardan hoşlanmaktadırlar. Buda Ebu Hureyre (ra)’dan rivayet edilen Rasulullah (sav)’in şu hadisini doğrulamaktadır: “Benim Ümmetim kendilerinden önceki ümmetleri taklit etmedikçe kıyamet kopmaz.” Sahabe: “Ya Rasulullah onlar Farisiler ve Rumlar mıdır?” deyince, Rasulullah (sav): “Onlardan başkaları değildir” demiştir. (Buhari, İ’tisam (13/300 Fethu’l-Bâri)) Ebu Said’ten gelen rivayet şöyledir: “Ya Rasulullah, Onlar Yahudi ve Hıristiyanlar mıdır?” dedik. O da: “Ya kim olacaktı?!” dedi. (a.g.e. Aynı yer. Müslim, İlim (16/219-220 Nevevi Şerhi))
İbn Battal (Ebu’l-Hasan Ali b. Halef b. Abdulmalik b. Battal. Kurtuba’lıdır. Kendisinin Buharî şerhi vardır. H. 449’da vefat etmiştir. Bak: “Şuzuratu’z-Zeheb” (3/283) ve “A’lam” (4/285)) şöyle diyor: “Rasulullah (sav) bu hadiste daha önce geçen ümmetlerde olduğu gibi, bu ümmetinde bîd’at ve havalara uyacağını biliyor. Yine bundan başak diğer hadislerinde ümmetinin son zamanlarında şerlerin olacağını ve kıyametin ancak en şerli insanlar üzerine koyacağını haber vermiş, İslam’ında sadece belli başlı kişiler tarafından ayakta kalacağını bildirmiştir.”(“Fethu’l-Bâri” (13/301))
İbni Hacer ise şöyle diyor: “Rasulullah (sav)’in bu uyarılarının çoğu gerçekleşmiştir. Kalanlarda mutlaka zamanla gerçekleşecektir.” (“Fethu’l-Bâri” (13/301))
Maalesef günümüzde birçok Müslüman doğuda ve batıdaki kâfirlere benzemektedir. Öyle ki onlara olan bu benzeme bazılarını İslam dininden çıkaracak şekilde olmaktadır. Onlara göre modern çağı yakalamak ancak Kur’an’ı ve sünneti terk etmekle olur. Kim İslam dinini hakkıyla bilirse, Müslümanların son zamanda İslami eğitim eksikliğinden dolayı ne kadar kötü duruma ulaştığını bozuk düşüncelere saplandıklarını anlar ve İslam’ın sadece onların nüfus cüzdanlarında bir yazı olarak kaldığını görür. Yine Müslümanların Allah’ın şeriatını bırakıp da kâfirlerin kanunlarıyla yönetildiklerini görür. İşte Rasulullah (sav)’in yukarıda anlatmak istediği kâfirlere benzeme ve onlara uyma hadisini Müslümanların bugün içinde bulundukları durumdan daha iyi anlatan bir şey yoktur. Nitekim O şöyle buyurmaktadır: “Karış-karış, adım-adım onlara uyacaksınız. Öyle ki onlar keler
deliğine bile girseler siz de gireceksiniz.” (Hadisin nerede olduğu bir önceki sayfada geçti.)
Nevevi şöyle diyor: “Karış-karış izlemek ve keler deliğine girmekten kasıt onlara uymanın derecesine bir örnektir. Onlara uymak ise dinde aykırı davranışlarda bulunmak ve günah sahibi olmak konusundadır. Yoksa inkar etmekte değildir. Bu da açıkça Rasulullah (sav)’in bir mucizesidir, nitekim O’nun haber verdiği şeyler gerçekleşmiştir.” (“Sahih-i Müslim Şerhi” (16/219-220))
Görüldüğü gibi ortaya çıkan fitnelerin sınırı yoktur: kadın fitnesi, mal fitnesi, nefsâni arzular, Saltanat ve önderlik sevgisi. Belki hepsi insanı mahveden, en düşük yerlere kadar sürükleyen fitneler olabilir. Allahu Teala hepimizi bu fitnelerin şerrinden korusun. (Amin)