AŞERE-İ MÜBEŞŞERE | HZ.ALİ (R.A)

 

 HZ.ALİ KİMDİR? HAYATI, ŞEHİT EDİLMESİ, SÖZLERİ

    Kâbe’yi muazzamanın içinde dünyaya gelen, Resulullah (s.a.v) ın terbiyesiyle büyüyen, çocuk yaşta iman edenilk Müslüman, hiç puta tapmamış, Efendimiz (s.a.v) in kızı Hz.Fatma (r.a) nın eşi, Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin (r.anhüma) nın babaları, ilmin kapısı, vahiy kâtibi, bileği bükülmeyen Allah’ın aslanı, velayet menbaı, Resulullah (s.a.v) ın savaşlarında en önde savaşan yiğit. Fitne döneminde harici Abdurahman ibn Mülcem’in şehit ettiği cennetle müjdelenen dördüncü kişi. Ashab-ı kiramın büyüklerinden. Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz’in damadı ve dördüncü halifesidir. Peygamberimizin (s.a.v) amcası Ebu Talib’in oğludur. Künyesi "Ebul Hüseyin"dir. Bir künyesi de Peygamberimizin (s.a.v) iltifat buyurarak söylediği "Ebu Türab"dır. Hiç puta tapmadan müslüman olduğu için "Kerremallahü Vechehu", kahramanlığı ve çok cesur olmasından dolayı "Kerrar", "Esedallahül Galib" lakabları verilmiştir. Ayrıca takdiri ilâhiyeye gösterdiği tam rızadan dolayı da kendisine "Mürteza" denilmiştir.

    Peygamber Efendimizin(s.a.v) ashabı içinde ince manalara, latif işaretlere, tevhid, marifet ve iman konusunda veciz ibarelere sahipti. Nitekim kendisine:”Rabbini nasıl tanıdın? Diye soranlara şu karşılığı veriyordu.”Onun kendisini tanıttığı şekilde, O hiçbir zaman sûrete benzemez, duygularla idrak olunamaz, insanlarla mukayese edilemez. Uzakta olana yakın, yakında olana uzaktır. Herşeyin üstündedir. Ancak bu, O’nun altında bir şey vardır anlamına gelmez. O her şeyin altındadır. Ancak bu da, O’nun üzerinde bir şey olduğu anlamına gelmez. O her şeyin önündedir ama O’nun önünde bir şey vardır demek değildir. O,eşyaya dâhildir, fakat herhangi bir şey gibi bir şeyin içinde onunla birlikte değil. Ben kendisi gibi hiçbir varlık bulunmayan Allah’ tesbih ederim.”

    Hz.Ali (r.a) kendisine imanı soran birisine de:”İman; sabır, yakîn, adl ve cihad temellerine dayanır.”diye cevap vermiş ve arkasından sabrı on makam üzere, yakîn, adl ve cihadı da onar makam üzere anlatmıştır.”(El Luma sh.180)

    Hz.Ali (k.v) Peygamber (s.a.v)in vahiy kâtiplerindendi.

    Peygamber (s.a.v.) in mektublarını yazardı. Hudeybiye anlaşmasını da o yazmıştı. Resulullah (s.a.v.) Ashab-ı Kiram (r.anhum) arasında iki defa kardeşlık akd edilmesini buyurdukları halde, hiç birinde Hz.Ali(r.a.) ile bir başkası arasında akd buyurmayınca, Hz. Ali (r.a.) nin;-“Beni unuttunuz mu?” sualına Peygamberimiz (s.a.v);-“Sen, dünyada ve ahirette benim kardeşimsin.” Buyurdu.

    Tasavvufi makamlardan bahseden ilk kişi Hz.Ali (r.a) dır.”İnsanların ayıp ve kusurlarından nasıl kurtulabileceğini”soran birisine de:”Aklını başkan, sakınmayı vezir, nasihatı dizgin, sabrı kumandan, takvayı azık, Allah korkusunu yoldaş, ölümü ve belayı hatırlamayı arkadaş” edinenlerin günah ve kusurlardan kurtulabileceğini söyler.

    Hz.Ali(r.a), Hz.Ömer(r.a)e:”Dostumuz Allah Resulüne kavuşmak dilersen yamalı gömlek giy, nalinini onar, emelini küçült, karnını doyurmadan ye!”diye nasihat etmişti.

    Hz.Ali(r.a) namaz vakti geldiğinde tirtir titrer, yüzünün rengi değişirdi.”Ne oluyor sana ya emirel müminin” denildiğinde:”Allah’ın göklere, yere ve dağlara arzedip kabul etmedikleri ve insanın kabullendiği emanetin ifası vakti geldi. Korkum bu emaneti gereği gibi yerine getirememektir. Derdi.

    Bir savaşta ayağına ok saplanmış, doktorlar onu ameliyat etmek isteyince, namaza durmuş, hiç gık bile demeden, ameliyat edilerek ok ayağından çıkarılmıştı.

    Hz.Ali(r.a) şehit edildiği zaman oğlu Hz.Hasan(r.a) minbere çıkarak şunları söyler:”Emirel-müminin aramızda katlolundu. Dünyaya aid geriye sadece bir hizmetçi, satın almak için ayırdığı dörtyüz dirhem bıraktı.” Diyerek onun dünyaya aid hiçbir mal bırakmadığını ümmete ilan etmişti. (El Lüma sh.182)

    Hz.Ali(r.a) diyor ki:”Hayır dört şeyde toplanmıştır.

    1-Susmak,2-Konuşmak,3-Bakmak,4-Hareket.

    Allah’ın adı geçmeyen bir konuşma boştur. Tefekkürü olmayan bir susma unutkanlık ve dalgınlıktır. İbretle olmayan bakış, gaflet. Allah’a kulluk için olmayan hareket kayıptır. Allah’u Zülcelâl; konuşması zikir, susması fikir, nazarı ibret, hareketi ibadet olan kimseye rahmet etsin. İnsanlar böylelerinin elinden ve dilinden selamettedir.”

    Ebu Nasr Serac(r.a),Dört büyük halifenin tasavvufi hayat içindeki yerlerini söylerken;Dünyayı bütünüyle terk ederek elinde avucunda bulunan her şeyi Allah yolunda infak ile fakr-ı tamı seçenlerin imamı Hz.Ebubekir(r.a) dır.Dünyanın yarısından geçip,yarısını aile efradı ve akrabalarının hukukunu yerine getirmek için ayıranların önderi Hz.Ömer(r.a) dir.

    Dünyalık malı Allah için biriktiren veya Allah için biriktirmekten sarf-ı nazar eden,biriktirdiğini Allah için infak edip dağıtanların rehberi Hz.Osman (r.a) dır.Gönlünde bir dünya meyli duymayan,istemediği halde dünya kendisine doğru geldiğinde reddederek ondan kaçanların serveri Hz.Ali (r.a) dır. (El Lumash.182)

    Allah Resulü ve hülafa-i râşidinin hayatında zühd, takva, sabır, tevekkül, cömertlik, feragat şeklinde yaşandığını gördüğümüz ruhani ve manevi hayatın diğer sahabilerce de benimsendiğini ve en güzel bir şekilde yaşandığını da görürüz.

    Hz Ali (k.v) Resûl-i Ekrem’in (s.a.v) sevgili arkadaşı ve Zülfikâr kılıcının sahibidir. Kevser şerbetinin dağıtıcısıdır. Şehidlerin önde geleni ve Ashabın cevheridir. Hz. Fatıma (R.Anha) annemizin eşidir.

    HZ.ALİ'NİN(R.A) BAZI ÖZELLİKLERİ

    * Efendimizin (s.a.v) hane-i saadetinde yetişmiştir. Efendimiz’in (s.a.v) himayesine girdiği tarihi nübüvetten 4-5 sene önce olduğunu tarihçiler rivayet ederler. Bu sıralarda yaşı 5’tir. 

    * Hz. Ali (r.a) çocuk yaşta, hiç puta tapmadan ve şirke girmeden Müslüman olduğu için kendisine “Kerremallahu vecheh” denilmektedir.

    * Hz. Hatice (r.anha) annemizden sonra bazı rivayetlerde Hz. Ebûbekir (r.a) den sonra- ilk müslüman olan kişidir.

    * Allah Rasûlü (s.a.v) ve Hz. Hatice (r.anha)’den sonra, İslam’da ilk namaz kılan kişi Hz. Ali (r.a)’dir.

    * Kureyş’in Resulullah (s.a.v) ın mubârek vücûdunu ortadan kaldırmayı plânladığı hicret gecesinde yatağına yatmakta tereddüt göstermemiş ve kendisine verilen emanetleri büyük bir titizlikle korumuş ve sahiplerine teslim etmişti.

    * Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Medine’de ensar ile muhacirler arasında kardeşlik tesis ettiğinde Hz. Ali(r.a)’yi kendine kardeş etmişti.

    * Kur’ân ilmine en çok vakıf olan zattı. Hangi âyetin nerede, hangi hâdise üzerine, kimin için indiğini çok iyi bilirdi.

    * Resûlullah’ın (s.a.v) kendisini Medine’de yerine vekil bıraktığı Tebük savaşı haricinde müşriklerle yapılan tüm savaşlara katılmıştır. 

    * Mekke’nin fethinden sonra Kabe’nin putlardan temizlenmesi işinde yüksek bir yerdeki putu devirmek için Rasûl-i Ekrem(s.a.v) Hz. Ali’nin (r.a) omuzuna basmış, Hz. Ali (r.a) Rasûl-i Ekrem’i (s.a.v) taşıyamadığından Rasûl-i Ekrem (s.a.v) onu kaldırmış, o da putu yıkmıştı.

    * Şiddetli açlıktan karnına taş bağladığı günler olurdu. Halbuki o günlerde verdiği sadaka kırkbin dinardı. O kadar cömertti.

    * Efendimize (s.a.v) en çok benzeyen ciğerparesi Hz. Fatıma (r.anha) ile evlendirilmiştir.

    * Vahyi ilâhî kâtipleri arasında bulunuyordu. Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v) bir çok mektupları Hz. Ali (r.a) tarafından yazılmıştı.

    * Uhud savaşında Rasûlullah’ı (s.a.v) göremeyince onun kaçmayacağını biliyor, şehitler arasında da olmadığını görüyordu, Allah’ın onu çekip aldığını düşünmüş ve öyleyse öldürünceye kadar savaşmaktan hayırlı bir şey yok diyerek hücuma kalkmış o sırada düşman arasında Efendimiz’i (s.a.v) görmüştü. 

    * Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te ve bilhassa Hayber’de Cenâb-ı Peygamber’in eli kolu olmuş, en büyük hizmeti îfa etmiştir.

    * Peygamber Efendimizi (s.a.v) yıkayıp kefenlemek O’na nasip olmuştu.

    * Hz. Ali (r.a) Hz. Fatıma (r.anha) hayatta iken ikinci bir kadınla evlilik yapmamıştır. Onun diğer evlilikleri Hz. Fatıma (r.anha)'nın vefatından sonradır.

    * Hz. Ali (r.a) son derece kuvvetli bir hatipti. Her nutku belagat şaheseridir.

    * Halife olduğu dönemde Kûfe’deki başkanlık sarayında konaklamayı reddetmiş, dünyaya meyletmemiştir. Hz. Ali (r.a) günde iki defa halka yemek yedirdiği halde kendisi Hz. Osman(r.a)’ın şehadeti ve evinin talan edilmesinden sonra; yalnız helâlliği tam tasdikli şeyleri yedi. Medine’den kendisine gelen yiyecekten başka bir şey yemiyordu. Kendi gıdasına başka gıda karışmasın diye torbanın ağzını mühürlerdi. Şüpheli şeylere karşı çok dikkatliydi.

    *Sarf ve nahiv ilminin esasları, Hz. Ali (r.a) tarafından vaz’olunmuştur.

    * Namazda o kadar huşu içinde olur Rabbe yönelirdi ki, bacağına saplanan bir okun çıkarılma işlemi sırasındaki bayıltıcı ilaç verilesi teklifine karşı namaza durayımda öyle çıkarın demiş ve çıkarılma işlemi sırasında hiçbir şey hissetmemiştir.

    ŞEHADETİ

    (Hicretin 40. yılında 20 Ramazan Miladi:24 Ocak 661)

    Hz.Ali (r.a)yi şehit eden İbn-i Mülcem hediye yolu ile Hz.Ali (r.a)ye kılıcı sundu, Hz.Ali (r.a) kabul etmedi. İbni Mülcem: “Niye kabul etmedin?” diye sorduğunda Hz.Ali (r.a): “Ey İbn-i Mülcem! Senden bu kılıcı almak nasıl mümkün olur ki? Senin muradın bu kılıçla hâsıl olacak ve beni bu kılıçla öldüreceksin.” diye yanıt verdiğinde İbn-i Mülcem: “Haşaki size karşı nasıl yaparım?” deyip titremeye başladı. “Ey Emirel müminin! Elimi kessinler ki benden sana, zarar gelmesin”. Hz.Ali (r.a) cevap verdi: “Suç işlemeden evvel kısas yapılmaz.”

    Nihayet Kuttame’nin büyük vaadlerine kapılan İbn-i Mülcem, “Bu galiba bir kader işidir” Hz.Ali (r.a) Hazretleri’ni öldürmeyi kabul edip fırsat kollamaya başlar. İmam-ı Ali (k.v) Hazretleri namaz kılarken kendinden geçiyor, onun için İbn-i Mülcem namazda iken fırsat kolluyordu. Nihayet Hz. Ali (r.a) mescide geldi ve namazla meşgul oldu. İbn-i Mülcem fırsat bulup birinci secdeden baş kaldırmadan mübarek başına zehirli kılıcıyla vurdu. Hz. Ali (r.a) bu darbeyi alınca “Kâbe’nin sahibi hakkı için gamdan kurtuldum” dedi. Bahtsız İbn-i Mülcem firar etti. Nihayet yakaladılar. Hz.Ali (r.a)ona: “Sebep ne idi, evlatlarımı yetim bırakıp keder eriştirdin?” diye sordu. İbn-i Mülcem: “Ya Emir! Allah'ın takdir ettiği şey olur.” dedi. Hz.Ali (r.a): “Bu adamı hapsedin. Ben hayatta bulundukça eziyet etmeyin. Eğer kurtulursam mesele yok. Şayet kurtulamazsam o bana bir defa vurdu, sizde ona bir defa vurun ve ey ciğer köşelerim beni doğuya çevirin” dedi. “Ey sadık güneş! Şimdiye kadar üstüme doğmadın ve beni gafil bulmadın, her zaman seni ben karşıladım” dedi. 

    Vasiyetini yazıp Ümmü Gülsüm’e (r.anhaya): “Kızım kapıyı kapat!” dedi. Ümnıü Gülsüm odanın kapısını kapadı. Kerimesi Ümmü Gülsüm (R.Anha) perde arkasından ağlamaya başladı. İmam-ı Ali (k.v) Hazretleri: “Kızım sükût et eğer benim gördüklerimi görecek olsan ağlamazsın” dedi. “Ya Emirel Mü'minin ne görüyorsun?” diye sordum. Buyurdu ki: “İşte bunlar melekler ile nebiler cemaati. İşte bu da Muhammed (s.a.v) Efendimiz. Ya Ali müjde sana, teveccüh etmekle bulunduğun hal, şu içinde bulunduğun halden daha hayırlıdır diye buyuruyor.

    Hz.Hasan (r.a) ve Hz.Hüseyin (r.a) dışarıda ağlıyorlardı. Bu sırada odadan (Lailaheillallah) sözünü duydular. Odaya girince gördüler ki, babaları beka âlemine gitmiş. Vasiyetinde “Beni tabuta koyup garibeyn diye anılan yere götürün. Orada zümrüt renkli taş vardır benim gömüleceğim yer bu taşın altıdır” dedi ve oraya defnettiler. Küfe’de şehit edildiği caminin yanında namazı kılınarak defnedilmiştir. Allah’ u Zülcelâl bizleri O’nun yolundan ayırmasın ve bizleri O’nun sevgisiyle gönlümüzü şerefyap kılsın. (ÂMİN)

    Hz. Ali(r.a) Aldığı kılıç yarasının etkisiyle, üç gün sonra, H. 40 yılın ramazan ayının 17. (M. 23 Ocak 661) cuma günü vefat etti. Hz. Hasan(r.a) ve Hz. Hüseyin(r.a), cesedini yıkadılar, üç parça kefen ile kefenlediler. Cenaze namazını, Hz. Hasan(r.a) dokuz tekbir (İbnü’l-Esir’e göre, yedi tekbir) ile kıldırdı ve Küfe’de sultan sarayı ile mescid arasında defnettiler ve mezarının yerini belirsiz ettiler. Ertesi günü Hz. Hasan(r.a) emretti, Abdurrahman b. Mülcem’i öldürdüler. Müslümanlar cesedini alarak hasırlara sarıp ateşe verdiler.”(Tarih-i Taberi, c.3, sa.214-217 İbnü’l-Esir ,El-Kamil, c.3, sa.397-402 .Tariahi Bağdat,1/135.Tarihi Dımeşk,42/536-565.Belazuri,Ensab,2/25

    PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN HZ.ALİ'YE VASİYETİ

    “Ey Allah ‘ın arslanı olan Ali! Şecaat ve kuvvetine sığınma, seni yoldan şaşırtmayacak bir aklı kâmilin eteğine sarıl. Onun gölgesi altında yürümekle Peygamberlere varis ol, kıyamete kadar o aklı kâmilin evsafını sana söylesem bitmez. Çünkü onun vasfı, namütenahi olan Allah'ın (c.c) vasfı demektir. Ey Ali! Aklı Kâmilin gösterdiği yoldan sakın dışarı çıkma. Çünkü onun yolu Allah’u Zülcelale vuslat yoludur. Her kim ki, aklı kâmilin gösterdiği yoldan sapar, kendince yaptığı taata itimat gösterirse, Allah’u Zülcelalin kahr ve gazabına kendini teslim etmiş olur. 

    Ey Ali! Sen kendine, kendi ilmine, kendi büyüklüğüne güvenmeyip, koca Ulül-Azim Musa’nın (a.s), Hızır’a (a.s) tabi olduğu gibi, Akl-ı Kâmile himmet ve itaatla ondan istifadeye çalış. Ey Ali! Zatını zatı hakda, sıfatını sıfatı hakda, efalini efali hakda fani kılmak üzere aklı kâmile sarıl. Ona mubayaa eden kimse, Allah ‘u Zülcelale biyat etmiş olur.(Tasavvufi AhlakM.Z. Kotku c.2 sh.299-300)

    PeygamberEfendimiz (s.a.v) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurur:“Ben ilmin şehriyim, Ali kapısı ve kapıcısıdır.”(Taberani, El Mucmeul Kebir İbn Abbas’(r.a)Keşfül Hafa Sh.1203)

    Tasavvufun yayılma suretine ve on iki tarikatın açılma sebebine gelince: Sufiyye Efendilerimiz (Allah (c.c) Hazretleri sırlarını takdis etsin)  beyan ve izah etmek üzere buyuruyorlar ki, Resulullah (s.a.v) Efendimiz talim ve telkin hususunda Cenab-Hakk’a vaki olan arzı niyazı üzerine emri Sübhani şöyle varid oldu: “Habib-i Zişanın cariyarından her birinin tecelli ve istidatlarına (mizaçları yaratılış kabiliyetleri) göre talim ve telkini zikrediniz ki feyziyab olalar” ve hakikatte cariyarın her birine başka bir surette telkin buyurularak ikmali seyri  Sülük eylemişlerdir. Diğer sahabe-i Kiram (Allah onlardan razı olsun) aynı veçhile tekmili süluk edip Kemal bulmuşlardır. On iki İmam’a gelince, bunlardan dördü Hz.Ebubekir Sıddık (r.a) ın yolundan ve sekizi de İmam-ı Hüseyin (r.a) Şehidi Kerbela’nın, tarikatinden Seyri Sülük görmüşlerse de her birisi tecelliyatı Sübhaniyyeye mazhar olup saliklerine ol veçhile talim ve telkin buyurduklarından on iki tarik zuhura gelmiştir. Binaenaleyh bunlardan başka olanlar bunlardan ayrılıp bunların kolları, şubeleri meydana gelmiştir. Fakat ta Hz. Pir Gavsul Azam Abdulkadir Geylani (k.s) Efendimiz’e gelinceye kadar ekser tarikler on iki İmam’ın tariklerinden ziyade Nebiler Nebisi’nin (s.a.v) tarikleriyle Seyrü Sülük edegelmişlerdir.

    Resulullah (s.a.v) mümine hatunların şefaatçisi cennet gençlerinin efendilerinin nur annesi Fatımatüzzehra (r.anha) Hazretleri’ni Hz.Ali (r.a) Hazretleri’ne nikahladığı zaman Fatımatüzzehra (r.anha) Hazretleri babası nebiler nebisine buyurdu ki: “Beni hiçbir nesnesi olmayan fakir bir kimseye nikahladın.” Resulullah (s.a.v)buyuruyorlar ki: “Ya Fatıma! Sen erine razı olmazmısın? Şunu iyi bil ki, Allah-ü Tebareke ve Teâlâ Hazretleri yer ehlinden ancak iki kimseyi ihtiyar etti. Birisi senin babandır, birisi de senin erindir.” Zira Hz.Ali (k.v) silsilenin Nebiler Nebisi’nden (s.a..v) sonra Birinci İmamı ve velisidir.

    Fil hakika İmam-ı Ali (k.v) Hazretleri’nin faziletleri hakkında birçok hadis vardır. İlmin kapısı ve kapıcısı çeşitli gazvelere katıldı ve nice zaferler elde etti. Resulullah (s.a.v)ın irtihaline kadar hiç yanından ayrılmadı. 

    Medine'de müslümanların durumu düzeldikten sonra, Hz. Ali(r.a) de bir hizmetçi almaya karar verip, Resulullah(s.a.v)'a gitti. Resulullah(s.a.v) kızıyla damadının arasına girerek: "Ben size hizmetçiden daha hayırlısını haber vereyim. Yatarken otuzüç kere Allahü ekber, otuzüç kere Elhamdülillah, otuzüç kere de Subhanallah deyin" buyurdu.

    Yine bir gün yiyecek çok az yemekleri olan Hz. Ali(r.a) ile ailesi sofraya oturdukları sırada kapılarına bir dilenci geldi, onlar da yemeği dilenciye verdiler. Ertesi gün gelen bir yetime, üçüncü gün gelen bir esire yemeklerini verdiler. Bu olay üç gün sürdükten sonra şu ayet-i kerime indi: "Şüphesiz en iyiler mizacı kâfur olan bir tastan içerler. Allah'ın kullarının taşıra taşıra içeceği bir kaynak. Adağı yerine getirirler ve şerri yaygın olan bir günden korkarlar. İçleri çektiği hâlde yiyeceği, miskine, yetime ve esire yedirirler. 'Biz sizi ancak Allah'ın rızası için doyuruyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz oldukça asık suratlı zorlu bir günden dolayı Rabbımızdan korkuyoruz' derler. Allah da bu günün şerrinden onları korur. Onlara parlaklık ve sevinç verir." (İnsan Suresi,11)

    Hz. Ali(r.a)nin "Zülfikâr" adı verilen meşhur bir kılıcı vardı. Kılıcın ağzı iki çatallı idi ve Hz. Ali(r.a)'ye Resulullah tarafından hediye edilmişti.Hz. Ali(r.a)'nin cömertliği, insanîliği, Resulullah(s.a.v)'a olan yakınlığıyla edindiği büyük manevî miras onu yüzyıllardır halk inançlarında destani bir kişiliğe büründürmüştür. Bir gün onun dört dirhemi vardı. Birini açıktan, birini gizliden birini gündüz, birini de gece infak etti ve hakkında şu ayet-i kerime indi: "Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak infak edenler. Onlar için Rabbleri katında karşılıkları vardır ve üzülecek de değillerdir." (el-Bakara Suresi,274).

    Hudeybiye barışında sulh şartlarının yazılmasında o memur edildi. Hz. Ali(r.a), sulhnameyi yazmaya şöyle başladı: "Bismillâhirrahmânirrahîm . Muhammed Resulullah...." Ancak müşrikler bu ifadeye itiraz ettiler. Hz. Peygamber(s.a.v), "Resulullah" yerine "Muhammed b. Abdullah" yazmasını Hz. Ali(r.a)'ye söylemiş fakat Hz. Ali "Resulullah" ifadesinin yazımında ısrar etmiştir.

    Hz. Ali(r.a) Mekke'nin fethi sırasında yine sancaktardı. "Keda" mevkiinden Mekke'ye girdi. Mekke kan dökülmeden fethedildi. Hz. Peygamber(s.a.v) ile birlikte Kâbe'deki bütün putları kırdılar.Mekke'nin fethinden sonra Resulu Ekrem(s.a.v), Hâlid b. Velid(r.a)'i Benu Huzeyme kabilesine gönderdi. Bu kabile ya cehaleti, ya da bedevî olmalarından, "müslüman olduk" anlamındaki "eslemna" kelimesi yerine "sabbena" dediği için Hâlid b. Velid(r.a) hiddetlendi ve onlarla harp etti. Hz. Peygamber(s.a.v) olayı duyunca çok üzüldü. Hz. Ali(r.a)'yi bu hatayı telâfi ile görevlendirdi. Hz. Ali(r.a) Benu Huzeyme'ye giderek öldürülenlerin diyetini ödeyip mağdur olanların zararlarını telâfi etmişti.

    Huneyn gazasında müslümanlar bir ara bozulup dağıldılar. Sayıları binleri bulduğu halde içlerinden ancak birkaç kişi sabredip dayanabildi. Hz. Ali(r.a) bu savaşta yalnız sabırla tahammül etmekle kalmayarak gösterdiği yiğitlik ve kumandanlıkla İslâm ordusunun kendi safında toparlanmasını sağladı. Resulu Ekrem(s.a.v) hicretin 9. yılında Tebük seferine çıkarken Hz. Ali(r.a)'yi ehl-i beytin muhafazası için Medine'de bıraktı, ancak bu sefere katılamadığı için müteessir oldu. Bunun üzerine Resulullah(s.a.v): "Musa'ya göre Harun ne ise, sen bana karşı o olmak istemez misin?" dedi. Ali(r.a), bu iltifattan çok memnun oldu.Tevbe suresinin ayetleri nazil olunca, Resulullah(s.a.v) Hz. Ali(r.a)'yi Mekke'ye gönderdi. Bu suretle hiçbir müşrikin artık Kâbe-i Şerîfi bundan sonra haccedemeyeceğini bildirdi. Yemen bölgesinin İslâm'a girmesi zordu. Görev yine Ali b. Ebi Talib'e verildi. Hz. Ali(r.a) "Bu çok güç bir iş" dedi. Resulullah(s.a.v) da :"Ya Rabb, Ali'nin dili tercümanı, kalbi hidayet nurunun memba olsun" diye dua edince, Ali(r.a), siyah bir bayrak alarak Yemen'e gitti, kısa süren irşadları sayesinde Yemen'in bütün Hemedan kabilesi müslüman oldu.

    HAKKINDA SÖYLENENLER

    * “Aramızda bir olay çıktığında, en isabetli hükmü veren Ali idi.” (Hz. Ömer(r.a)

    * “Ali olmasaydı Ömer helak olurdu.” (Hz. Ömer(r.a)

    * Allah’a yemin ederim ki, o hidâyet sancağı idi. Takva denizi, akıl küpü, zerâfet âbidesiydi. Gecenin karanlığında şeref aydınlığıydı. En yüce hedefe çağırır, en eski şeyleri bildirir, tevil yapabilir, öğüt verirdi. İslâm’ın insanlara hidayeti gösteren emirlerine bağlıydı. Zulmü ve eziyeti terk etmişti. Şüpheli yollardan ayrılırdı. İman ve takva sahiplerinin en hayırlısıydı. Peygamberimiz’in gömlek ve cübbesini giyenlerin en efendisiydi. Hac, sa’y yapanın en üstünüydü. Âdalet ve eşitliği temin hususnda titizdi. Peygamberler ve Hz. Muhammed hariç dünyanın en büyük hatibiydi. Herhangi bir müslüman ona eşit olabilir mi? Kadınların en hayırlısının kocasıydı. İki Peygamber torununun babasıydı. Gözlerim onun gibisini görmedi. Kıyâmete kadar da görmeyecek. Allah’ın ve kullarının lâneti kıyamete kadar ona lanet edene olsun. (Hz. Abdullah b. Abbas(r.a)

    * “Güvenilen bir kişi bize Ali’den fetva naklederse o fetvayı bırakıp başkasını aramazdık.” (Hz. Abdullah b. Abbas(r.a)

    * “Kur’ân yedi harf üzere indirilmiştir. Bu harflerden her birinin zâhir ve bâtını vardır. Ali, hem zâhir hem de bâtın ilmine sahipti." (Hz.Abdullah bin Mesud(r.a)

    * “Ali b. Ebî Talib’in olmadığı bir cemiyet içinde olmaktan Allah Teala’ya sığınırım.” (Hz. Ömer(r.a)

    * “Dün aranızdan öyle bir adam ayrıldı ki, ilimde evvelkiler onu geçemedi, sonrakiler de ona ulaşamayacaklardır. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onu muharebeye gönderip eline sancak verdiğinde, Allah ona fethi nasip edinceye kadar gözünü kırpmadan çarpışırdı. Cebrâil sağında Mikâil ise solunda bulunurdu. Geride satın almayı düşündüğü hizmetçi için ayırdığı yediyüz dirhemden başka ne sarı bir altın ne de beyaz bir gümüş bırakmıştır.” (Hz. Hüseyin(r.a)

    * “Hayatım üzerine yemin ederim ki, ben, iman ve hicrette, Rasûlullah’a yakınlıkta ve müşriklere düşmanlıkta Ali’nin seviyesine çıkamam.” Hz.Abdullah b. Ömer(r.a)

    * “Dünyanın en zahid, ona karşı en gönülsüz insanı, Ebû Tâlib oğlu Ali’dir.” Ömer b. Abdulaziz

    * “Allah, Ali’ye rahmet etsin. O, bu ümmetin velîsiydi.” (Hz.Hasan Basrî(r.a)