Peygamberimiz(s.a.v)in üçüncü halifesi, hayâ ve edep timsali, hayatta iken dünyada cennetle müjdelenen üçüncü, bahtiyar kişilerden biri. Hz. Osman(r.a), meşhur Fil Vak'ası'ndan 6 sene sonra; yani hicretten 47 yıl önce dünyaya gelmişlerdir. Babası;Affan b. Ebi'l-As b. Umeyye b. Abdi Şems b. Abdi Menaf ' el-Kureşî el-Emevî dır Annesi; Erva binti Küreyz b. Rebia b. Habib b. Abdi Şems'tir. Nesebi; Ümeyyeoğulları ailesine mensup olan Hz. Osman (r.a)'ın nesebi beşinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Rasûlullah (s.a.v) ile birleşmektedir.Beşinci validesi (ninesi) Beyda-i Ümmü'l Hakim, Efendimiz(s.a.v)'in halasıydı.
Künyesi, "Ebû Abdullah'tır. Ona, "Ebû Amr" ve "Ebû Leyla" da denilirdi. Cahiliye dönemindeki "Ebû Amr" olan künyesi, Müslüman olduktan sonra Efendimiz(s.a.v)'in kızı Rukiyye'den Abdullah isminde bir oğlu olunca 'Ebû Abdullah' diye değiştirilmiştir.
Hz. Osman(r.a)'ın lakabı, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in iki kızı ile evlendiğinden dolayı iki nur sahibi mânâsına gelen "Zinnureyn"dir.
Dört Büyük Halife'den üçüncüsü ,cennetle müjdelelen on sahabeden biridir. 644 yılından 656'daki şehid edilmesine kadar, 12 yıl boyunca, halifelik yapmıştır; Dört Büyük Halife'den en uzun süre halifelik yapan odur. ( Salih SURUÇ, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Nesil Yayınları, 370. Baskı, s.421,.İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsabe fi Temyîzi's-Sahabe, Bağdat t.y., II, 462; İbnül Esîr, Üsdül-Ğâbe, III, 584-585; Celaleddin Suyûtî, Târihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 165).
Müslüman Olmadan Önceki Yaşamı
Hz.Osman(r.a) Ta’if’te doğdu, sıcak yaz aylarında Mekkeli zenginler havası daha serin olan Taif’e giderdi. Hz.Osman(r.a)’ın aileside tahminen bu sıcak yaz aylarında Taif’e gelmişti. Hz.Osman(r.a)Efendimiz(s.a.v)’den 9 yıl sonra doğmuştur. Kureyş’in zengin Ümeyyeoğulları ailesindendi. Osman’ın babası Affan genç yaşta ticaret seferinde öldü. Osman babasından kalan mirasla aynı işi yapmaya devam etti ve Kureyş’in en zenginlerinden biri oldu.
Müslüman Oluşu ve Halife Olmadan Önceki Yaşamı
Hz. Osman(r.a) yaradılıştan halim selim, iyi ahlaklı ve dürüst bir şahsiyetti. İslam’ı kabul edişiyle birlikte tüm zenginliğini hayır işlerine harcadı. Suriye’den bir ticaret seferinden dönüyordu. Efendimiz(s.a.v)ona İslam’ı ve amacını açıkladıktan sonra arkadaşı Ebu Bekir(r.a)ın vasıtasıyla Müslüman oldu.
Peygamberimiz (s.a.v), Hz. Osman(r.a)’a:“Allah’ın ihsanı olan cennete rağbet et. Ben sana ve bütün insanlara hidayet rehberi olarak gönderildim. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.” dedi. Kur’ân-ı Kerim okudu.
Hz. Osman(r.a) İlahî kelamın cazibesine kapıldı. Hemen Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Hz. Osman, daha sonraları bu hissiyatını şöyle dile getirir:
“Resûlullah(s.a.v)’ın lisanından duyduğum o ilk sözler, o kadar saf ve sade, o kadar tesirli idi ki, âdeta Kelime-i Şehadet ihtiyarsız olarak dudaklarımdan dökülüverdi.”
Hz. Osman(r.a), İslam’la şereflendiği sırada 34 yaşında idi. Genç, nüfuzlu bir tüccardı. Hâli vakti yerinde bir kimseydi. Müslüman olduğunu öğrenen amcası Hakem bin Ebi’l-As öfkesinden çıldıracak gibi olmuştu. Osman’ı bir direğe bağladı ve:“Bu dini terk etmedikçe sana hiç yiyecek vermeyeceğim!” dedi. Fakat ölüm pahasına da olsa, onun dininden dönmeyeceğini anlayan diğer akrabası araya girerek serbest bıraktırdılar.( Tabakât, 3: 55; İnsânü’l-Uyûn, 1: 446; İstiâb, 4: 221)
Hz.Osman(r.a)’ın Müslüman oluşu ailesi Ümeyyeoğulları tarafından olumsuz bir şekilde karşılandı. Hz.Osman(r.a)’ın bu kararını teyzesi Ümmü Gülsüm ve üvey kız kardeşi destekledi. Hz.Osman(r.a); Ali bin Ebu Talib(r.a), Zeyd bin Harise(r.a) ve Ebu Bekir(r.a)’den sonra Müslüman olan dördüncü erkekti. Hz.Osman(r.a) daha sonra Resulullah(s.a.v)ın kızı Rukiyye(r.anha) ile evlendi.
Habeşistan’a Hicret
İslamiyet gelmeden önce Ebû Leheb’in oğlu Utbe, Peygamberimiz(s.a.v)in kızı Rukiyye ile evliydi. Utbe, Efendimiz(s.a.v)in yeni bir dini tebliğ ettiğini öğrenince gelip Peygamber Efendimize (s.a.v.) hitaben:“Senin kızını da, tebliğ ettiğin dini de istemiyorum!” demiş ve Hz. Rukiyye(r.anha)’yi boşamıştı. Bunun üzerine Hz.Osman(r.a), Rukiyye(r.anha)’ye talip olmuş ve onunla evlenmişti.
Müşriklerin zulmünden dolayı 615 yılında Habeşistan’a hicret eden 15 kişilik kafile arasında Hz. Osman(r.a) ve Rukiyye(r.anha) de bulunuyordu. Resûlullah (s.a.v.), Hz. Osman(r.a)’ın herkesten önce yola çıktığını duyunca şöyle buyurdu:“Onların dostu ve hâkimi Allah’tır. Osman, Lût’tan (a.s.) sonra ailesiyle birlikte ilk hicret eden kimsedir.”( Tabakât, 3: 55; İnsânü’l-Uyûn, 1: 446; İstiâb, 4: 221)
Hz.Osman(r.a) ticari zekâsı ve çalışkanlığını Habeşistan’da da devam ettirdi. İki yıl sonra Kureyş'in İslam'ı kabul ettiği haberleri Habeşistan'daki Müslümanlar arasında yayıldı, bunun üzerine Hz.Osman(r.a) ve Hz.Rukiyye(r.anha) Mekke'ye geri döndü. Fakat Mekke’ye geldiklerinde haberin asılsız olduğu ortaya çıktı, bazı Müslümanlar Habeşistan’a geri dönerken Hz.Osman(r.a) kalma kararı verdi ve tüm işlerini geride bırakarak ticari faaliyetlerine sıfırdan başladı.
Medine’ye Hicret
622 yılında eşi Rukiyye(r.anha) ile birlikte Medine’ye göç etti. Medine’ye ulaşıldıktan sonra muhacirler ensarın (Medineliler) evlerine konuk oldular. Hz.Osman(r.a)’da Neccaroğulları kabilesinden Ebu Talha bin Sabit(r.a)’in yanında kaldı. Kısa süre sonra kendi evini aldı. Hz.Osman(r.a), Medine’de kaldığı süre boyunca Ensar’dan ekonomik yardım almadı tüm malını Mekke’den getirdi. Medine halkı çiftçilik yapıyordu ticari faaliyetler fazla değildi. Tüccarlık daha çok Yahudilerin elindeydi. Osman bu durumu avantaja çevirdi ve Medine’de Müslümanların yararlanabileceği ticaret ağı kurdu ekonomik olarak Müslümanların refahını arttırdı.
Hz. Osman(r.a)’ın en bariz vasfı, edep ve hayâsı idi. Hz. Âişe(r.anha)validemizin rivayetine göre, bir gün Resûlullah(s.a.v), üzerine bir örtü çekmiş olduğu hâlde istirahat ediyordu. O sırada Hz. Ebû Bekir(r.a) kapıya geldi, içeri girmek için izin istedi. Resûlullah(s.a.v) tavrında bir değişiklik yapmadan içeri girmesine izin verdi. Sonra soracağını sorup gitti. Daha sonra Hz. Ömer(r.a) geldi, ona da aynı şekilde hâlini değiştirmeden izin verdi. Ondan sonra Hz. Osman(r.a), huzura girmek için izin istedi. Bu defa Resûlullah(s.a.v) hemen doğruldu, toparlandı,kendine çeki düzen verdi,güzel koku süründü.
Bunun üzerine Hz. Âişe(r.anha):“Ey Allah’ın Resûl’ü!” dedi, “Babam Hz.Ebû Bekir(r.a) ve Hz.Ömer(r.a) için toparlanmadığınız hâlde, neden Hz.Osman(r.a) gelince hâlinizi değiştirdiniz?”
Allah Resûlü(s.a.v) şöyle cevap verdi:“Çünkü Osman çok hayâlı birisidir. Kendisinden meleklerin bile hayâ ettiği bir kimseden ben hayâ etmeyeyim mi?!”( Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe: 26-27.)
Medine’deki Hayatı
624 yılında Medine’den dönen Kureyş kervanlarına bazı Müslümanlar saldırdı ve zapt etti. Hz.Osman(r.a)’ın eşi Rukiyye(r.anha) sıtma ve çiçek hastalığından dolayı yatmaktaydı ve Hz.Osman(r.a) onun yanında kalarak Bedir Savaşı’na katılmadı. Bedir Savaşı başladığı sıralarda Rukiyye(r.anha) vefat etti ve Cennet’ül Baki’ye defnedildi. Bedir’den dönen Efendimiz(s.a.v)kızının cenazesine yetişemediği için üzüldü.
Hz.Osman(r.a), bütün arzusuna rağmen Bedir Savaşı’na katılamamıştı. Zira hanımı Hz. Rukiyye(r.anha) ağır hasta idi. Peygamber Efendimiz(s.a.v) mazeretini kabul ettiği hâlde, o, kalbinde Bedir’e iştirak edememenin üzüntüsünü hissediyordu. Hz.Rukiyye(r.anha) yakalandığı hastalıktan kurtulamadı, vefat etti. Bedir’de Müslümanların zaferi Hz.Osman(r.a)’ın bu derin üzüntüsünü sevince çevirdi.
Resûlullah (s.a.v), Bedir’den döndükten sonra Hz.Osman(r.a)’a bir müjde daha verdi:“Sen Bedir’e katılmadığın hâlde bir şehit ecri aldın.”
Uhud Savaşı’ndan sonra Peygamberimiz(s.a.v), diğer kızı Ümmü Gülsüm(r.anha)’ü de Hz. Osman(r.a)’a nikâhladı. Bundan sonra Hz. Osman(r.a) “iki nur sahibi” manasında “Zinnûreyn” lakabıyla anıldı.
Ümmü Gülsüm(r.anha)’ün vefatından sonra da Peygamberimiz(s.a.v), “Eğer 40 tane kı¬zım olsaydı, onları birer birer Osman(r.a)’la evlendirirdim!” buyurarak, hayâ timsali olan damadını teselli etti.(Üsdü’l-Gàbe, 3: 378.)
Hendek Savaşında Medine’yi korumakla görevleydi muharebe sonrası Yahudi Kaynukaoğulları ile çıkan sorunu Hz.Osman(r.a) tüm köleleri satın alarak çözdü ve hepsini azad etti. Bunun üzerine birçoğu İslam’ı kabul etti.
Hicret’in 4. yılında yapılan Zâtürrikâ Gazvesi’nde Peygamberimiz(s.a.v), kendisini Medine’de vekil olarak bırakmıştı. Bundan sonra yapılan bütün gazalara katılan Hz. Osman(r.a), Hudeybiye Sulhü sırasında da Resûl-i Ekrem(s.a.v) Efendimiz tarafından Kureyş’e elçi olarak gönderilmişti. Hz. Osman(r.a), Mekke’ye gidip, geliş maksatlarının sadece umre haccı yapmak olduğunu anlattıysa da, müşrikler direnmeye devam ediyor, şöyle diyorlardı:“Git, seni gönderene söyle. O hiçbir zaman Mekke’ye girip Kâbe’yi tavaf edemeyecek! Ama sen Kâbe’yi tavaf etmek istersen, edebilirsin.”
Hz. Osman(r.a) ise onlara şöyle cevap vermişti:“Ben Resûlullah(s.a.v) olmaksızın Kâbe’yi tavaf etmem!”
Kureyşliler, Hz. Osman(r.a)’ın bu sözünden çok rahatsız oldular ve bir müddet kendisini göz hapsinde tuttular.
Müşriklerin sözleri boşa çıkacak ve Resûlullah(s.a.v) çok kısa bir zaman sonra gelerek Kâbe’yi tavaf edecekti.
Hz. Osman(r.a)’ın göz hapsinde tutuluşu, Müslümanlara “şehit edildiği” şeklinde ulaştı. Bunun üzerine galeyana gelen Müslümanlar savaştan başka çare görmüyorlardı. Heyecan son safhasındaydı. İlahî vahiy “Resûlullah(s.a.v)’a biat yapılması” şeklinde tecelli etti. Bütün Müslümanlar, Resûlullah(s.a.v)’a itaat edeceklerine, Allah ve Resûlü yolunda canlarını feda edinceye kadar savaşacaklarına söz verdiler. Resûlullah(s.a.v) bir eliyle kendisi için, diğer eliyle de Hz. Osman(r.a) için biat alıyordu. Bu biat, İslam tarihine “Rıdvan Biatı” olarak geçti.
Müşrikler bunu haber alınca endişeye kapıldılar ve Hz. Osman(r.a)’ı serbest bıraktılar. Bir müddet sonra Hz. Osman(r.a)’ın çıkıp gelmesi Müslümanları çok sevindirdi. Kendisine, “Her hâlde Kâbeyi tavaf etmişsindir” dediler. Hz. Osman(r.a)’ın cevabı ise şu idi:“Allah’a yemin ederim ki, Mekke’de bir yıl kalsaydım ve Resûlullah(s.a.v) da Hudeybiye’de bulunsaydı, o Kâbe’yi tavaf etmedikçe, ben yine tek başıma tavaf etmezdim.”( Sîre, 3: 330; Zâdü’l-Mead, 3: 290-291.)
Hz. Osman(r.a) daha sonra yapılan Hayber Gazası’na, Mekke’nin Fethi’ne ve Hevazin Harbi’ne iştirak etti. Huneyn Gazası’nda, etten bir kale gibi Resûlullah’ı koruyan ve müdafaa edenler arasında Hz. Osman da (r.a.) vardı.
Hz. Osman(r.a), Tebük Gazvesi’nde 1000 dinar para, 50 at ve 100 adet deve yardımında bulundu. Peygamberimiz(s.a.v) onun bu cömertliği karşısında:“Bundan sonra yapacağı hataların hiçbirisi Osman(r.a)’a zarar vermez.” buyurarak onu müjdeledi.(Tirmizî, Menâkıb: 19; Hayâtü’s-Sahâbe, 2: 97.)
Hz. Osman(r.a), zenginliğin şükrünü eda etmek için muhtaçlara bol bol ikramda bulunur, fakat kendisi gayet mütevazi yaşardı. Medine’de kıtlık olduğu bir sırada Hz. Osman(r.a), Şam’dan 100 deve yükü buğday getirtmişti. Sahabe-i Kirâm, satın almak için yanına koştular. Ancak o:“Sizden daha iyi alıcım var. Sizden daha fazla kâr veren var.” dedi. Sahabiler bunu Hz. Ebû Bekir(r.a)’e bildirip üzüldüklerini ifade ettiler. Hz. Ebû Bekir(r.a), Hz. Osman(r.a)’ı herkesten iyi tanıdığı için onlara şöyle dedi:“O, Resûlullah(s.a.v)’ın damadı olmakla şeref kazanmıştır. Cennette de onun arkadaşıdır. Siz onun sözünü yanlış anlamışsınızdır. Buyurun, beraber gidelim ve durumu kendisinden öğrenelim.”
Hz. Osman(r.a)’ın yanına vardıklarında Hz.EbûBekir(r.a):“Ey Osman(r.a), sahabiler sözlerine üzülmüşler. Ne dersin? Meselenin aslı nedir?”
Hz. Osman(r.a) şöyle cevap verdi:“Ey Resûlullah’ın halifesi! Onlardan daha iyi alıcı olan biri, 1’e 700 veriyor. Biz de buğdayı 1’e 700 verene sattık.”
Hz. Osman(r.a) bu sözleriyle, kervandaki malını Allah yolunda sadaka olarak verdiğini ifade ediyordu.Nitekim az sonra 100 deve yükü buğdayı Medine’de bulunan fakir sahabilere karşılıksız olarak dağıtıverdi. Hz. Ebû Bekir(r.a) buna çok sevindi ve Hz. Osman(r.a)’ı alnından öptü.
Hz. Osman(r.a), bir defasında Resûlullah(s.a.v)’ın evinde yiyecek kalmadığını haber almıştı. Derhâl semiz bir koyun, bir miktar un ve yağ alarak Hz. Âişe(r.anha)’nin kaldığı eve götürdü ve şöyle dedi:“Ey müminlerin annesi! Resûlullah(s.a.v)’ın bunu diğer hanımları arasında paylaştıracağını sanıyorum. Asla yapmasın. Çünkü ben onlara da bunların aynısını göndereceğim.”
Peygamberimiz (s.a.v)eve gelip durumu öğrenince:“Yâ Rabbi! Osman’ın geçmiş, gelecek, açık ve gizli bütün günahlarını bağışla!” diye dua etti.
Hz. Ali(r.a), Hz. Fatıma(r.anha)’yla evleneceği zaman, düğün masrafı yapmak için zırhını satılı¬ğa çıkartmıştı. Pazarda Hz. Osman(r.a)’la karşılaştı. Hemen müjdeyi verdi. Sonra da mehir parası için zırhını satmak istediğini söyledi. Hz.Osman (r.a.) 480 dirheme zırhı satın aldı, parasını ödedi. Sonra Hz. Ali(r.a)’ye döndü ve şöyle dedi:“Yâ Ali, Allah yolunda hizmet etmen için bu zırhı sana düğün hediyesi olarak veriyorum. Bu zırh ancak senin gibi bir İslam kahramanına layıktır.”
Hz. Osman(r.a)’ın en büyük hususiyetlerinden birisi de cömertliğiydi. Hz. Osman(r.a), servetini Allah yolunda harcamaktan çekinmezdi. Bir defasında Müslümanlar içecek su bulmakta sıkıntı çekiyorlardı. Rûme Kuyusu’nun suyundan başka tatlı su bulamıyorlardı. Bu kuyu ise bir Yahudi’ye aitti. Suyu Müslümanlara çok pahalıya satıyordu. Bu durum Peygamberimizi (s.a.v) çok üzüyordu. Sahabilerle beraber olduğu bir sırada:“Rûme Kuyusu’nu kim satın alırsa, cennette de onun benzer bir kuyusu olacaktır.” buyurdu.
Hz. Osman(r.a) da oradaydı. Hemen harekete geçti. Yahudi’yi buldu. Kuyuyu satın almak istediğini söyledi. Yahudi kuyunun tamamını satmaya yanaşmadı. Çok yüksek bir fiyata yarısını sattı. Hz. Osman(r.a) sevinçle Peygamberimizin(s.a.v) huzuruna çıktı. Kuyunun yarısını satın aldığını ve Müslümanlara vakfettiğini söyledi. Resûlullah (s.a.v):“Osman(r.a)’ın hayrı ne güzel hayırdır!” buyurarak onu taltif etti. Hz.Osman(r.a) bilahare kuyunun diğer yarısını da satın alarak tasadduk etti.( Tirmizî, Menâkıb: 19.)
Hz.Osman (r.a), Efendimiz (s.a.v)in Veda Haccı sırasında onun yanında yer almıştır. Resulullah(s.a.v)in vefatından sonra halife seçilen Hz.Ebu Bekir(r.a)'e bey'at etmiştir. Ridde Savaşları sırasında Hz.Ebu Bekir(r.a)'in danışmanı olarak Medine'de kalmıştır. Daha sonra Hz.Ebu Bekir(r.a)'in Hz.Ömer(r.a)'i bir sonraki halife olarak tayin eden belgesini kaleme alan da Hz.Osman(r.a)'dır. Hz. Ebû Bekir’in, halifeliği sırasında istişare ettiği ve görüşüne başvurduğu sahabilerin başında Hz. Osman(r.a) gelirdi. Hz.Ebû Bekir(r.a) ölüm döşeğinde iken, kendisinden sonra halife olacak zatın vasıflarını Hz. Osman(r.a)’a anlatıyordu. Hz.Osman(r.a) da bunları kaydediyordu. Hz. Ebû Bekir(r.a), tarif ettiği zatın ismini anmadan bayılmıştı. Hz.Osman(r.a) “vefat ettiği” zannıyla Hz.Ömer(r.a)’in ismini yazdı.
Biraz sonra Hz.Ebû Bekir(r.a) ayıldı, kimi yazdığını sordu. Hz. Osman(r.a), “Ruhunu teslim ettiğini sanmıştım. Tefrika çıkmasından korktuğum için Ömer bin Hattab’ı yazdım, ey müminlerin emîri!” dedi.
Hz. Ebû Bekir(r.a), onun bu hassasiyetine çok sevindi ve memnuniyetini şöyle dile getirdi:“İslam’a ve Müslümanlara yaptığın bu iyiliğinden dolayı Allah seni hayırla mükâfatlandırsın! Şayet kendini de yazmış olsaydın, yine isabetli hareket etmiş olurdun.”( Hayâtü’s-Sahâbe, 2: 14.)
Hz.Ömer(r.a)'in hilafeti sırasında Hz.Ömer(r.a)'e danışmanlık yapmış ve Medine'de kalmıştır.( Sarıçam, İbrahim. Emevi-Haşimi İlişkileri, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1997)
Hz.Osman(r.a),Hz.Ömer(r.a) devrinde de bütün gücüyle ona destek olmuş ve önemli hizmetlerin tedvirinde görev almıştı. Vefatını müteakip Hz. Ömer(r.a)’in tayin ettiği şûra meclisi, Hz. Osman(r.a)’ı halife seçti.
Şûra şu zatlardan meydana geliyordu: Abdurrahman bin Avf(r.a), Sa’d bin Ebî Vakkas(r.a), Talha(r.a), Zübeyr(r.a), Osman(r.a) ve Ali (r.a.)…Hz. Ömer(r.a)’in oğlu Abdullah(r.a) da bu heyette bulunuyordu. Hz. Ömer(r.a), vefatını müteakip bu şûranın, içlerinden birisini üç gün içinde halife seçmesini vasiyet etmişti.
Hz. Ömer(r.a)’in teçhiz ve tekfininden sonra, heyet durumu iki gün boyunca müzakere ettiği hâlde bir türlü karara varamadı. Üçüncü gün Abdurrahman bin Avf(r.a), altı adaydan üçünün adaylıktan çekilmesini, geri kalan üçü üzerinde tercih yapılmasını teklif etti. Bunun üzerine Hz. Zübeyr(r.a) Hz. Ali(r.a)’yi, Hz. Sa’d(r.a) da Abdurrahman bin Avf(r.a)’ı, Hz. Talha(r.a) ise Hz. Osman(r.a)’ı aday gösterdi. Abdurrahman bin Avf (r.a.) adaylıktan feragat ettiğini açıkladı. Bunun üzerine seçim Hz. Osman(r.a) ile Hz. Ali(r.a) arasında kaldı.
Daha sonra Hz. Abdurrahman(r.a) her ikisiyle görüşmeler yaptı. Bu arada, sokaktaki adama, evdeki kadına ve mektepteki çocuğa varıncaya kadar herkesin görüşünü aldı Çoğunluk Hz. Osman(r.a)’ı tercih ediyordu.
Hz. Abdurrahman(r.a) daha sonra halkı mescide davet etti. Halifeliğe Hz. Osman(r.a)’ı münasip gördüğünü açıkladı ve ona biat etti. Hz. Abdurrahman(r.a)’dan sonra Hz. Osman(r.a)’a biat eden ikinci şahıs Hz. Ali(r.a) oldu. Bunları diğer Müslümanlar takip etti. Hepsi de biat ettiler. Hz. Osman(r.a) böylece 644 tarihinde halife seçildi.( Asr-ı Saadet, 1: 293-294)
ŞEMAİLİ VE AHLAKI
Hz. Osman (r.a), geniş omuzlu, yakışıklı, zarif endamlı, ince derili, esmer tenli, gür saçlıydı. Heybetli bir sakalı vardı. Bazen sakalını kınalardı. Hz.Hasan (r.a), onun saçlarının çok uzun olduğunu ve dirseklerini örttüğünü söyler. Yüzünde hafif çiçek hastalığı izleri vardı. İri kemikli, orta boyluydu.
Hz. Osman(r.a), âlim, faziletli, abid, salih, kerim, halim ve selim, pek nâzik, son derece haya sahibi, cömert ve Kureyş indinde gayet sevilen bir şahıs idi. Allah'a hakkıyla itaatkârdır.
Halifeliği
Hz.Ömer(r.a) kendisinden sonra aralarından bir sonraki halifenin seçileceği bir şura kurulmasını talep etmiştir.Hz.Ömer(r.a)'den sonra kimin halife olacağı tartışmaları sırasında arabulucu Abdurrahman bin Avf(r.a)'ın, başkalarının görüşlerini de alarak kendisini seçmesiyle halife olmuş, kendisiyle birlikte halifeliğe düşünülen Hz.Ali(r.a) de kendisine bey'at etmiştir.( Salih SURUÇ, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Nesil Yayınları, 370. Baskı, s.421, İstanbul ISBN: 978-975-269-894-9)
İlk Altı Yıl
Hz.Osman(r.a)’ın halife seçilmesine Hz.Muâviye(r.a)’nin babası Ebu Süfyan(r.a), çok sevinmişti. Haşimoğulları ilk iki halifeye sürdürdükleri yumuşak tutumu halifeliğinin ilk 6 yılında Hz.Osman(r.a)’a karşı da gösterdiler. Bu dönemde yapılan fetih hareketlerine katıldılar.
Hz. Osman(r.a)’ın hilafetinin ilk altı yılı fetihlerle geçti. Bu zaman içinde Afrika’nın mühim bir kısmı fethedildi. İspanya’ya ilk Müslüman akınları başlatıldı. Kıbrıs fethedildi. Ayrıca Hz. Ömer(r.a)’in vefatını fırsat bilerek isyan eden Ermenistan ahalisi itaat altına alındı, Taberistan fethedildi. Bu yılın en mühim bir hadisesi, İslam donanmasıyla Bizans donanmasının Akdeniz’de karşı karşıya gelmesi ve İslam donanmasının 500 parçalık Bizans donanmasını bozguna uğratmasıdır. Bu zafer, Müslümanlara Akdeniz’de rahat manevra yapma imkânını kazandırdı. Müslümanlar, Malta ve Girit adalarına çıktılar. Bu arada bir grup Müs¬lüman, Anadolu sahillerine çıkarken, diğer bir grup da İstanbul surlarına dayandı. Peygamber Efendimizin(s.a.v) müjdesine layık olabilmek için gayret göstermişlerdi.
Yine bu zaman zarfında idarede eyalet sistemi kökleştirildi. İslam ülkesi mülki ve idari olmak üzere iki sisteme ayrıldı.
Hz. Osman(r.a)’ın gerçekleştirdiği büyük ve tarihî hizmetlerinden birisi ve en mühimi, şüphesiz “Kur’ân-ı Kerim nüshalarının çoğaltılması” işidir. O sıralar Ermenistan ve Azerbaycan fethine katılmış olan sahabiler arasında Kur’ân-ı Kerim’i okuma hususunda bazı farklı görüşler ortaya çıkmıştı. Çünkü Irak ordusunda bulunanlar İbni Mes’ud(r.a)’dan, Şam ordusunda bulunanlar da Ubey bin Kâb(r.a)’dan Kur’ân okumayı öğrenmişlerdi. Aradaki küçük farklılıklar sebebiyle Huzeyfetü’l-Yemanî(r.a), Hz. Osman(r.a)’a gelmiş:“Bu ümmet, Yahudi ve Hıristiyanlar gibi ihtilafa düşmeden önce onların imdadına yetiş!” demişti.
Bu müracaat üzerine Hz. Osman(r.a), hemen bir istişare meclisi topladı. Bu heyet, yardımcılarıyla birlikte 12 kişiden müteşekkildi. İleri gelenleri Zeyd bin Sâbit(r.a), Abdullah bin Zübeyr(r.a), Sâid bin Âs(r.a) ve Abdurrahman bin Hâris (r.a.) idi. Heyet, Hz. Ömer(r.a)’in evinde ve Hz. Hafsa(r.anha)’nın himayesinde olan Kur’ân nüshasını, Hz. Ebû Bekir(r.a) zamanında toplatılan nüsha esas alınarak beş (veya yedi) nüsha olarak çoğalttı. Çoğaltılan bu nüshalar Kûfe, Basra, Şam, Mekke, Yemen ve Bahreyn’e gönderildi. Bir nüsha da Medine’de bırakıldı. Bu nüshaya “imam” adı verildi. Hz.Ebubekir(r.a) zamanında oluşturulan Kur’an mushafının çoğaltılması ve bu nüsha dışındaki diğer nüshaların imha edilmesi konusunda Hz.Ali(r.a), Hz.Osman(r.a)’ı destekledi.
Halife olduğu dönemde İslam devletinin sınırları genişlemiş ve ilk İslam donanması kurulmuş, birçok ekonomik reform gerçekleştirilmiştir. Ayrıca ilk İslamî paralar da onun zamanında basılmıştır; bunlar üzerine Bismillah lâfzı basılmış İran dirhemleri idi. İlk İslam devleti dirhemi daha sonraları Emevîler döneminde basılmıştır. Ayrıca Kâbe ve Mescid-i Nebevi de onun zamanında genişletilmiştir.
Hz.Osman bin Affan(r.a)'ın halifeliğinin ilk altı yılında İran'ın fethi tamamlandı, Trablusgarp ve Tunus feth edildi. Kafkaslar'a giren İslam orduları Hazarlara yenilerek Kafkasların güneyine çekilmiştir. Şam'da ilk kez donanma kurulmuş, Kıbrıs bu donanmanın seferleri sonucunda vergiye bağlanmış, Rodos fethedilmiştir. Ayrıca Hz.Osman(r.a) döneminde yapılan en büyük hizmetlerden biri Hz.Ebubekir(r.a) döneminde toplanarak kitap haline getirilen Kur'an mus'haflarının çoğaltılarak önemli merkezlere gönderilmesidir.
İkinci Altı Yıl
Hz. Osman(r.a)’ın halifeliğinin son dönemi fitne ve karışıklıklarla geçmiştir. Hz. Osman (r.a.) ve daha sonra Hz. Ali (r.a.) devrinde meydana gelen üzücü fitne ve fesat hadiselerinin sebep ve amilleri olarak İslam tarihçileri ittifakla aşağıdaki hususları zikrederler:
1- İki Cihan Serveri Resûlullah(s.a.v)’a yetişme bahtiyarlığına erişerek ondan feyiz ve nur alan bahtiyar Sahabe neslinin mühim bir kısmının vefat etmiş olması, geride kalanların da yaşlanarak kendi köşelerine çekilmek durumunda kalması. Bu itibarla idareye tam layık kimseler bulunamıyor, mevcutların ihmalleri ve dirayetsizlikleri de zamanla karışıklıklara sebebiyet verebiliyordu. Şüphesiz ki, Sahabe-i Kirâm’dan feyiz alan Tâbiîn nesli de insanlık tarihinin mümtaz nesillerinden birisiydi. Ancak onların, adalet, dirayet ve hakkaniyette sahabiler kadar hassas olduklarını söylemek mümkün değildi.
2- Cahiliyet devrinde en önemli gurur ve iftihar sebebi olarak kabul edilen kavim ve kabile duyguları, İslam’ın ilk devirlerinde kutsi emirlere sadakatle uyulmasından dolayı yerini ulvi seciye ve duygulara terk etmişti. Ancak Peygamberimizin(s.a.v) vefatından sonra kazanılmış olan fetih ve zaferlerde Kureyş kabilesi gençlerinin mühim payeler edinmiş olması, onların kabile gururlarını bir derece uyandırmıştı. Kureyş kabilesine mensubiyet bir imtiyaz ve üstünlük vesilesi sayılmaya ve Müslümanlar arasında rahatsızlık meydana getirmeye başlamış¬tı.
3- Fetihlerle İslam Devleti’nin hudutları bir taraftan Kuzey Afrika’da Mer’akeş’e, diğer taraftan Asya ortalarına Kabil’e kadar dayanmıştı. Bu durum, aynı zamanda muhtelif din, dil, ırk ve kabilelere mensup milletlerin ya Müslüman olması veya Müslümanların hâkimiyeti altına girmesi demekti. Bu milletlerden bazılarının, bilhassa İranlıların milli gururları fazlaca incinmiş olduğundan, merkezî İslam otoritesine karşı yavaş yavaş bir başkaldırma ve muhalefet hareketi baş göstermişti.
4- Hz. Osman’ın (r.a.) yaradılıştan yumuşak huylu, halim selim oluşu, insanları cezalandırmaktan ziyade affı tercih etmesi, bazılarının bunu istismar etmesini netice vermiş ve bu da suiistimallere ve idarenin zaafa uğramasına sebebiyet vermişti. Zaafa uğrayan bir idarede ise, maksatlı kimseler fitne ve fesat hareketlerine rahatlıkla devam edebilmişlerdir.
5- Hz. Osman (r.a.), Müslüman olmadan önce de gayet zengin, iyiliksever ve cömertti. Akrabasına düşkündü; onlara daima iyilik yapar, korur gözetirdi. Müslüman olduktan sonra ise bu duyguları ve iyilikseverliği daha da inkişaf etmiş ve akrabasını çokça gözetir olmuştu. Onun kendi malından ve kesesinden yaptığı yardımlar hazineden imiş gibi gösterilerek aleyhinde propagandalar yapılmış ve bu şekilde fitne ve fesat körüklenmiştir.
6- Hz. Ebû Bekir(ra) ve Hz.Ömer (r.a.) zamanlarında idareciler gayet dirayetli ve otoriter, zemin ise fitne ve fesat hareketlerinden uzaktı. Hz. Osman (r.a.) ise şartların hassasiyeti dolayısıyla kimseye itimat edemez olmuş ve mühim idareciliklere, her zaman iyilikleriyle kendisine bağlamış olduğu akrabasını getirmeyi tercih etmişti. O böyle hareket etmekle otoriteyi sağlamaya çalışıyordu. Şüphesiz ki bu idareciler de gayet liyakatli ve dürüst kimselerdi. Ancak bu durum, muhalifler tarafından, “akrabanın kayırılması” ve “mühim idareciliklere akrabanın getirilmesi” şeklinde propaganda edilmiştir.
7- Fetihlerle birlikte Arap toplumu değişik milletlerle münasebetler içine girmiş, bu şekilde kurulan evliliklerle ya yeni Müslüman veya henüz Hıristiyan ve Yahudi ailelerinden meydana gelen çocuklar ahlakta ve dinde zayıf yetişmiştir.. Bu da fitne ve fesat için müsait bir zemin teşkil etmiştir.
Bütün bu sebeplere, Yahudi asıllı Abdullah ibni Sebe’nin de gayretleri eklenince, önü alınamaz bir fitne ateşi ortaya çıkmıştı.
Halife adına,Hz.Aişe(r.anha)adına,Hz.Ali(r.a)adına insanları tahrik eden sahte imzalı mektuplar ortalığı iyice karıştırdı.Hz.Osman(r.a),Hz.Ali(r.a),Hz.Aişe(r.anha) böyle mektup yazmadıkları ortaya çıkmasına rağmen fitne ateşi Medineye sıçradı Mısır’dan,Kufe,Basra’dan gelen Medineden isyancılara katılanlarla,Nihayet Hicret’in 35.M. 656 yılında, Hz. Osman(r.a)’ın hilafetinin de 12. yılında Hz. Osman(r.a)’ın evini muhasara altına aldılar. Başta Hz. Ali(r.a) olmak üzere ileri gelen sahabiler muhasarayı kaldırmak için gayret gösterdiyse de, buna bir türlü muvaffak olamadılar. Kader hükmünü yerine getirecekti. Bozguncular bu edep ve hayâ abidesi, masum ve mazlum halifeyi şehit etmeye kararlıydılar.
Mervan'ın Mektubu
Hz.Osman(r.a), isyancılara arabulucu olarak Hz.Ali(r.a)’yi gönderdi. Durumun düzeltileceğini ve fesadın ortadan kaldırılacağına dair Hz.Ali(r.a) onlara halife adına söz vermiş ve isyancılar Mısır’a gitmek üzere yola çıkmışlardı, fakat yolda rastladıkları bir adamın üzerinde bir mektup çıktı. Bu mektupta, Mısır’dan Medine’ye gelen isyancıların öldürülmesi isteniyordu. Bunun üzerine isyancılar Medine'ye geri dönerek mektubu ve içeriğini Hz.Ali(r.a)’ye anlattılar. Hz.Ali(r.a), Hz.Osman(r.a)’a bu mektuptan bahsetti. Hz.Osman(r.a) böyle bir mektuptan haberi olmadığını söyledi. Sonuçta bu mektubu, Hz.Osman(r.a)'ın kuzeni ve damadı Mervan’ın yazdığı ortaya çıktı.
Bunun üzerine Hz.Ali(r.a), arabuluculuğa devam etmek istemediğini söyleyerek evine çekildi. Bu sırada isyancılar Hz.Osman(r.a)'ın evinin yakınlarına kadar gelerek Hz.Osman(r.a)'dan ya halifelikten ayrılmasını ya da kendilerine komplo hazırlayan Mervan’ın kendilerine teslim edilmesini istediler. Halifenin her iki teklifi de kabul etmemesi üzerine evini kuşattılar.
Hz.Osman (r.a)'ın Şehid Edilmesi
Fitne ağları örülmüş, tahrikler yatıştırılamayacak noktaya varmış, Hz. Ali (r.a.), iki oğlunu, Hasan(r.a) ve Hüseyin(r.a)’i halifeye nöbetçi bırakmıştı. Abdullah bin Ömer(r.a) ve bazı sahabiler de aynı şekilde halifeyi bekliyorlardı. Bu arada bozgunculara karşı koyacak kuvvet vardı. Abdullah bin Zübeyr(r.a), Zeyd bin Sâbit(r.a), Ebû Hüreyre (r.a.) ve diğer sahabiler, Allah’ın dinine yardım etmeye hazır olduklarını, halife izin verirse bozguncularla savaşmak istediklerini söylediler. Fakat Hz. Osman(r.a), Müslüman kanı akmasını asla istemiyordu. Bu istekleri hep geri çeviriyordu:“Ben hiçbir zaman ‘Müslüman kanı döken bir halife’ olarak anılmak istemem. Tek bir kişinin kanının dökülmesinden bile Allah’a sığınırım! Ben savaşsam onlara galip geleceğimi gayet iyi biliyorum. Fakat ben onları da, onları aleyhimde kışkırtanları da Allah’a havale ediyorum…”(Tirmizî, Menâkıb: 19; Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe: 28.)
Hz. Osman (R.a) evinin balkonuna çıkıp etrafını çeviren adamlara şöye seslendi: "Ey insanlar, oturunuz!" Bunun üzerine hepsi yerlere ve merdivenlere oturmuşlar, o da şöyle konuşmuştu:"Ey Medine halkı! Size "Allah'a ısmarladık" derim ve benden sonra hilafeti en layık olana ihsan etmesini Allah'tan dilerim. Ey Medineliler! Siz Hz. Ömer (R.a.) şehit edildiği anda Allah'a dua edip de sizin için bir halife seçmesini ve sizi hayr üzere birleştirmesini istememiş miydiniz? Siz hak bilir ve haktan yana kimseler iken Allahû Teâla'nın bu dualarınıza icabet etmeyeceğine mi inanıyorsunuz? Yoksa siz anık Allah dinine ehemmiyet vermiyor ve henüz bu dinin sahipleri tefrikaya düşmemişken kimin yönettiğine aldırış etmiyor mu diyorsunuz? Veya müslümanlara danışarak halifelerini seçmelerini pek hayırlı mı görmüyorsunuz? Allah’û Teâla bu ümmet ona isyan ettiği zaman da yine bir araya gelip başlarına geçirecek kimseyi seçmek konusunda istişare etmeleri için onları vekil tayin etmiştir. Yoksa Cenab-ı Allah benim sonumun nasıl olacağını bilmediğini mi zannediyorsunuz? Allah sizin hayrınızı versin. Sizler benim hayırlı bir geçmişimin olduğunu bilmiyor musunuz? Bu geçmişi Allah bana lütfetmiştir. Benden sonra gelen herkesin bu konudaki üstünlüğünü kabul etmesi gerekir. Yavaş olunuz, sakın benî öldürmeye kalkışmayınız“Beni niçin öldürmek istiyorsunuz?! Hâlbuki ben, Resûlullah(s.a.v)’ın şöyle buyurduğunu işitmiştim: bir müslümanın kanı ancak üç şeyden dolayı akıtılır: Evli olan zinâkâr, imandan sonra küfre dönen mürted veya haksız yere adam öldüren kimsenin kanı helaldir.
Allah’a yemin ederim ki, ben ne Cahiliye döneminde, ne de Müslüman olduktan sonra zina etmedim. Hiç kimseyi öldürmedim. Müslüman olduktan sonra da bu dinden asla ayrılmadım. O hâlde beni neye dayanarak öldürmek istiyorsunuz?!”
Siz beni öldürecek olursanız kendi başlarınız üzerine kılıçları koydunuz demektir ve ayrıca bu fitne ve ihtilaf ebediyyen aranızdan kaldırılmayacak bir fitne olarak kalacaktır." ( Asr-ı Saadet, 1: 293-294)
İsyancılar, Hz. Osman (r.a.)'ı dinlediler ama nasihatlarım kabul etmediler. Hz. Osman (r.a.)'ı muhasara altına almayı genişlettiler. Öyle ki, Hz. Osman (r.a.)'ı susuz bıraktılar. Hz. Osman (r.a.) gizlice Hz. Ali (r.a), Talha (r.a) ve Hz. Zübeyr (r.a) 'a ve Peygamber(s.a.v) efendimizin hanımlarına haber göndererek şöyle demişti: "Bu adamlar bize su verilmesini bile engellediler. Eğer imkânınız varsa biraz su gönderin."
Bu davete icabet edenlerin ilki Hz. Ali (r.a) olmuş ve sabahın erken saatinde çıkıp gelerek evi saranlara şöyle seslenmişti: "Ey insanlar! Sizin bu yaptıklarınız ne mü'minlerin işine, ne de kâfirlerin yaptıklarına benziyor. Siz bu insandan suyu ve yiyeceği kesmeyiniz. Rumlar ve İranlılar bile esir edildikleri anda asla yemek ve içmekten alıkonmazlar." İsyancılar da Hz. Ali (r.a)'ya şöyle dediler: "Hayır, vallahi bir göze deva olacak en ufak bir şey dahi vermeyiz." Hz. Ali (r.a.) o anda büyük bir öfkeye kapılmış ve başındaki sarığı bütün gücüyle yere çalarak oturup kalmıştı. (El- Kâmil Fi't Tarih Tercümesi/İbnü'l Esir, C:3, Slı:178-180, İst/1991.)
Hz. Osman (r.a.) muhasara altında iken müslümanlara kimin namaz kıldırması da gündeme gelmiştir. Müslümanların meşru halifesi var, ama kendilerine namaz kıldırma imkânına sahip, değildir. Bu durumda ne yapılacak? Rivayet edildiğine göre; Hz. Osman (r.a.)'ın mescidden ve namazdan alıkonduğu gün mescidin müezzini olan Sa'd el- Karaz(r.a), Hz. Ali (r.a.)'a gelerek : "Bugün müslümanlara kim namaz kıldıracak?" diye sormuş, Hz. Ali (r.a.) ona cevap olarak : "Halid b. Zeyd(r.a)’i çağır, namazı o kıldırsın" deyince o da Halid b. Zeyd(r.a)'i çağırmış ve namazı o kıldırmıştı. Ebû Eyyûb el- Ensarî'nin adının Halid b. Zeyd(r.a) olduğu ilk defa o gün duyulmuştu. Halid b. Zeyd(r.a) günlerce müslümanlara namazlarını kıldırmıştı. Başka bir rivayette ise, Hz. Ali (r.a.), Sehl b. Huneyf(r.a)'e namazları kıldırmasını emretmiş ve Zilhicce ayının birinci gününden bayrama kadar ki günlerde namazları Sehl kıldırmış, bayram namazını da Hz. Ali (r.a.) kıldırmıştı. Daha sonra Hz. Osman (r.a.) şehid edildiği güne kadar namazları Hz. Ali (r.a.) kıldırmıştı.
Edep, hayâ ve fazilet timsali, İslam’ın üçüncü halifesi, şehadetinden bir gün önce rüyasında, Peygamber Efendimizle (s.a.v) birlikte Hz. Ebû Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a)’i gördü. Peygamberimiz (s.a.v) kendisine hitaben:“Biz oruçluyuz, seni de iftara bekliyoruz.” buyurmuştu. Hz. Osman(r.a) uyandıktan sonra o gece hemen oruca niyet etti. Sevinçliydi. Çünkü artık Allah ve Resûl’üne kavuşma günü gelmişti. O gün cuma idi. Kur’ân okumaya başladı.
Nitekim isyancılar saldırıya geçip Hz. Osman'ın evini ok yağmuruna tuttular. Atılan oklardan Hz. Ali(r.a)'nin oğlu Hasan(r.a) Efendimizde, Hz. Talha(r.a)'nın oğlu Muhammet(r.a) yaralandı. İsyancılar, ok atarak bir sonuç alamayacaklarını anlayınca, kapıdan girerek halifeyi öldüremediler; ancak komşu evlerin damlarından atlayarak evin duvarını delerek içeri girdiler. Oruçlu olan Hz. Osman(r.a), Kur'an okuyordu. Muhammet bin Ebubekir, Hz. Osman(r.a)'ın sakalından tutarak: "Şimdi seni elimden hiç kimse alamaz!.." diye bağırdı.
Hz. Osman(r.a), Muhammet bin Ebubekir'in yüzüne bakarak yavaş bir sesle: "Baban bu halini görse, ne kadar utanır, ne kadar üzülürdü..." deyince, Hz. Ebubekir(r.a)’in oğlu utancından kaçtı. Hz. Osman(r.a)’ı öldürmeyip yanından çıktığını gören isyancılardan Kuteyre, Sevdan b. Hımran ve el-Gâfikî . Ondan sonra Ruman b. Verdan içeri girdi, elinde bulunan bir demirle Hz. Osman(r.a)’a bir darbe indiren el-Gâfikî ayağıyla da Kur’an-ı Kerim’i tekmeledi. Diğer üç suikastçıdan biri kılıcını Hz. Osman(r.a)'a salladı. Eşinin yanında bulunan Naile Hatun(r.anha), kollarını siper etmek isteyince parmakları doğrandı. Bu sefer öbür iki suikastçı Halife'ye saldırdı. Böylece Sevdan Hz. Osman’ı öldürdü. Başka bir rivayette Hz.Osman(r.a)’ı Kinane b. Bişr et-Tüceybî’in öldürdüğü rivayet edilir."
Hz. Osman(r.a) kanlar içinde yere serildi. Hz. Osman(r.a)'ın kanı, okumakta olduğu Kur'an'ın üzerine sıçradı.
Hz.Osman(r.a)’ı şehid ettiler. Böylece, Peygamber(s.a.v) Efendimizin istikbale ait bir mucizesi daha gerçekleşmiş oluyordu. Çünkü onun “haksız yere şehit edileceği”ni haber vermişti.(Karaköse, Hasan. Ortaçağ Tarihi ve Uygarlığı, Ankara, Nobel Yayın Dağım, 2002)
Hz. Ali (ra) hilafete gelince, ilk iş olarak katilleri bulmak istedi. Hz. Osman (r.a) katledilirken yanında hanımı Naile bulunuyordu. Bu yüzden önce Naile Hz. Ali (r.a) tarafından sorguya çekildi. O cevabında öldürmek için odaya girenlerin üç kişi olduğunu söyledi. Bunlardan biri de Muhammed b. Ebubekir’di.
Bunun üzerine Hz. Ali(r.a) Muhammed b. Ebubekir'i hesaba cekti ve sorguladı. O öldürmek üzere Hz. Osman (r.a) yanına girdiğini inkâr etmedi. Fakat Hz. Osman (r.a)'ın kendisine babasını anmasından dolayı utandığını, onu öldürmekten vazgeçtiğini ve dışarı çıktığını söyledi. Ona diğer iki kişinin kimler olduğu sorulunca onları tanımadığını söylemişti. Böylece Hz. Osman (r.a)'ın katillerinin kim olduğu asla anlaşılamadı ve suç her hangi bir kimsenin üzerinde ispat edilemediği için katiller de cezalandırılamadı. (Ömer Rıza Doğrul, Sadr-ı İslam, İstanbul, 1928, VIII, 45).
Netice itibariyle diyebiliriz ki, 12 senelik hilafeti süresince Hz. Osman, kendisine karşı isyan edilmesine ve öldürülmesine sebeb olacak herhangibir önemli harekette bulunmamıştır. Nitekim o, kendisine yöneltilen suçlamalara teker teker cevap vermiş; bazı hareketinden dolayıla istigfar etmiştir. O, hilmi, saf tabiatı, merhametliliği, yumuşak idarecıliğinin yanısıra, bedevi arapların aşırılıkIarının ve İbn Sebe gibi bazı tahrikçilerin Hz.Osman(r.a)'ın öldürülmesiyle birlikte, İslam tarihinde ardı arkası gelmeyen pek çok olayların, karışıklıkların, çatışmaların, savaşların ve fırkaların, bölünmelerin başlangıcı olmuştur. (Taberi, l, 3031-3058; İbn Sa'd, Tahakat, IIIj6S vd.; el.Belazuri,Ensiih, V /73 vd.; İbn Kesir, age., s. 180-198; Zehebi, Şemsuddin Muhammed h.Ahmed Hz.Osman (747/1346), "Tarihu'I.İslam , Kahire, 1367-1368, 11/135.)
İsyancılar iki gün Medine’ye egemen oldular. Korkudan kimse sokağa çıkamıyordu.
Hz. Osman (r.a.)'ın cenazesi üç gün yerde kalmış, sonra Hâkim b. Hizam el- Kureşî ile Cübeyr b. Mut'im, Hz. Ali (r.a.)'a giderek defnedilmesine izin vermesi için onunla görüşmüş, defni için izin almışlardı. Hz.Osman(r.a)’ın cenazesi, Medinelilerden ancak 20 kişinin katılımıyla kılınmış Bugünkü Cennetül Baki’ye defnedilmiştir.
Hz. Osman (r.a.)'ın cenazesinin defnedileceğini işiten isyancılar, gelenleri taşlamak için yolda oturmuşlardı. Bunun için cenazesine katılım çok az olmuştu. Hz. Osman (r.a.)'ın cenaze namazını bir rivayete göre Cenazesini Zübeyr bin Avvam(r.a) kıldırdı,Cübeyr b. Mut(r.a)'im, başka bir rivayete göre Hâkim b. Hizam(r.a)veya Mervan kıldırmıştı. Hz. Osman (r.a.)'ın tabutunu taşlamak isteyenlere Hz. Ali (r.a.) engel olmuştu. Daha sonra Hz. Osman (r.a.)'ın cenazesi Medine dışında "Hış Kevkeb" denilen bir duvarın arkasına defnedilmiştir. Hz. Muaviye b. Ebi Sufyan (r.a.) hâkimiyeti eline geçirdikten sonra bu duvarın yıkılmasını ve Hz, Osman (r.a.)'ın kabrinin "el-Bakî mezarlığının içine alınıp diğer müslümanların da cenazelerini Hz. Osman (r.a.)'ın mezarının etrafına gömmelerini emretmişti. Böylelikle onun mezarı da müslümanların mezarları içine alınmış oldu. (El- Kâmil Fi't Tarih Tercümesi/İbnü'l Esir, C:3, Sh:l 87-188, İst/1991.)
Hz. Osman(r.a)’ın Kur’an-ı Kerim üzerine sıçrayan kanı hiç bir zaman kurumadı. Müslümanlar arasındaki savaşın başlangıcı olan Hz. Osman(r.a)’ın şehid edilişi, yüzyıllarca, sanki bu kanın kurumasını önlemek istercesine, mezhep kavgalarıyla Müslümanlar birbirlerinin kanını akıtıp durdular.