Kendine ait zaviyede Allahü Teala'ya ibadetle meşgul olan münzevi bir abid vardı. Bir kadına da bir hastalık arız olmuştu. Kadının kardeşleri, kendisini, tedavi olur ve şifa bulur ümidiyle bu adamın yanına bırakmışlardı. Zamanla kadın abidin nefsine hoş göründü ve tuttu zina etti. Kadın bu beraberlikten hamile kalmıştı. Derken Şeytan geldi, ne yapacağını şaşıran abide:
— «Sen, bu kadını öldür, aksi halde duruma vakıf olurlarsa onlar seni öldürürler» diye vesvese verdi.
Adam da bunun üzerine kadını öldürüp gizli bir yere gömdü. Fakat sonra cinayet ortaya çıktı ve adamı tutup götürdüler. Giderlerken Şeytan yine geldi ve:
— «Onu sana hoş gösteren ve ana ettiren ben idim, şimdi bana secde edersen seni kurtarırım» dedi.
O adam da secde etti ve dinden çıktı. Adamı yoldan çıkaran Şeytan: «Haberin olsun ki, ben senden beriyim; senin bulaştığına bulaşmam, senin mes'uliyetine iştirak etmem. Çünkü ben alemlerin rabbi olan Allah'dan korkarım» dedi.
O kimseyi kendisine secde ettirip küfre sokarken korkmamıştı da aldatıp en büyük belaya soktuktan sonra Cehennem'deki azabı hatırlayıp korkacağı tutmuş:
— «Ben karışmam, ne halt edersen et» diyerek savuşuvermişti ki bu da bir şeytanlıktı.
Sonra ikisinin de ebediyyen ateşte kalmaları kendilerinin akibetleri oldu. Çünkü birisi amir tavrıyla küfre teşvik etmiş,birisi de tutup bunu yapmıştı. Demek oluyor ki amirin Allah'a karşı olan masiyet emri yapıldıktan sonra memur da mes'uliyetten kurtulamaz. Eğer bu masiyet küfür ise, cezası da ebedi olarak Cehennem'de kalıp azap görmektir.
Buhari, Hanbeli ve diğerlerinin Hz. Ali radıyallahu anh'den rivayet ettikleri bu hadise, Kür'an-ı Kerim'de «Şeytanın meseli» diye beyan buyurulmuştur.