Cabir radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
Hendek kazıldığı zaman, Peygamber aleyhisselamı çok acıkmış bir halde gördüm. Evde bulunan zevceme döndüm ve durumu anlatıp evde ne olduğunu sordum. O da bana içerisinde üç kiloluk arpa olan bir kap çıkardı. Küçük de bir koyunumuz vardı. Ben koyunu kestim. Zevcem de o arpayı öğüttü, ikimiz de işimizi aynı zamanda tamamladık. Koyunu parçalayıp kazana koydum. Sonra Allah'ın Resulünü yemeğe davet etmek için gittim.
Zevcem:
— Beni, Allah'ın Resulü ve yanındakilerden utandırma! demişti. Ben Peygamber aleyhisselamın yanına geldim. Kendisine gizlice vaziyeti söyleyip dedim ki:
— Ey Allah'ın Resulü, küçük koyunumuzu kestik. Evde bulunan üç kiloluk arpayı da öğüttük. Yanındaki cemaat ile beraber yemek için bize buyurun...
Peygamber aleyhisselam yüksek bir sesle:
— Ey Hendek halkı, Cabir bir ziyafet tertiplemiş, haydin gidelim, diye çağırdıktan sonra, Ben gelene kadar kazanı ocaktan indirmeyin, hamuru da pişirmeyin, diye ilavede bulundu.
Ben eve önce geldim, Allah'ın Resulü de diğer insanların önünde yürüyerek geldi.
Zevcemin yanına geldiğim zaman, kalabalık misafir topluluğunu görünce, onları ağırlayamayacağından endişe ettiği için, bana:
— Allah, seni şöyle şöyle yapsın, diye seslendi. Ben de kendisine:
— Senin söylediklerini söyledim, diye cevap verdim. Ve zevcem hazırladığı hamuru çıkardı. Allah'ın Resulü mübarek tükürüğünden sürerek hamuru bereketlendirdi. Sonra gidip kazana da tükürüğünden sürerek onu da bereketlendirdi.
Daha sonra zevceme:
—> Yoğurup ekmek yapan bir kadın daha çağır da, o da seninle beraber ekmek yapsın, buyurdular. Kazanı ocaktan indirmeyin, avuçla, yahut kepçe ile alın, diye ilave ettiler.
Allah'ın Resulü ile beraber gelenlerin sayısı bin kişi idi. Allah'a yemin ederim ki, bunların hepsi yediler. Onlar evi terketip gittikleri zaman, kazanımız olduğu gibi fokur fokur kaynamaya devam ediyordu; hamurumuzdan da olduğu gibi ekmek yapılmaya devam ediliyordu. Yani ne kazandan bir şey eksilmişti, ne de hamurdan...
(Buhari)