FÎL SURESİ
Mekke devrinde nazil olmuştur, 5 âyettir.
1
Rabbinin fil ashabına ne yaptığını görmedin mi? Hitap, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'edir. Görmek, bilmek anlamındadır. Çünkü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) fil hadisesi olduğu yıl dünyaya gelmiş, o olayı görmemiştir. ”Fil ashabı ”ndan murat, Ebrehe ve halkıdır. Mana şudur: ”Ey Rasûlüm! Sen Allahü teâlâ 'nın fil ashabına neler yaptığını, onların başına nelerin geldiğini görmüş gibi kesin bir şekilde bilmedin mi?"
Olay, korkutmak, onun dehşetli bir şekilde akıllara durgunluk verecek boyutlarda meydana geldiğini bildirmek, Allah'ın kudretinin büyüklüğüne, bilgisinin ve hikmetinin kemaline ve Rasûlünün şerefine işaret etmek için anlatılmıştır. Çünkü bunlar, nebevi irhâslardır. İrhâs, peygamberden, peygamberlik iddiasından önce zuhur eden, mucizeye benzer olağanüstü olaylardır. Maksat, Peygamberlik için bir hazırlık ve mukaddimedir. Bunun Rasûlüllah'a ait birçok örnekleri vardır. Bir bulutun, Efendimizi gölgelemesi, taşın ve sert çamurun onunla konuşması bu kabil olaylardandır.
Fil hadisesi, Rasûlüllah dünyaya teşrif ettiği sene Muharremin on beşinde meydana gelmiştir. Fil olayı ile Rasûlüllah'ın doğumu arasında elli beş gün vardır. Fil hadisesi ile Rasûlüllah'ın hicreti arasında ise elli üç sene vardır. Olayın hatırlatılmasından maksat, Hazret-i Peygamberi teselli ve zalimleri tehdittir. Fil olayının detayları şöyledir:
Yemen valisi Ebrehe b. es-Sabah el-Eşrem, hac mevsiminde insanların Kabe'yi ziyaret için hazırlandıklarını gördü. Bunun üzerine kıskançlık damarları kabardı. San'a'da renkli mermerden cevherlerle süslü, nakışlı bir kilise yaptırdı. Onu güzelleştirmek için elinden geleni yaptı. Mermerleri ve taşları altınla süsledi. Altından ve gümüşten haçlar, abanos ve fil dişinden minberler yaptırdı. Kiliseye ”el-Kuleys" adını verdi. Hac etmek isteyenleri oraya yöneltmeye çalıştı. Habeş kralı Necaşi'ye bir mektup yazarak şöyle dedi: ”Ben senin için bir kilise yaptım. Senden önce hiçbir kral için onun bir benzeri yapılmamıştır. Arapların hacılarını oraya yöneltinceye kadar gönlüm rahat etmez." Ebrehe'nin Necaşi'ye yazdığı bu mektup, Araplar arasında yayılmaya başlayınca Kinâne oğullarından bir adam kızdı. Kuleys'e geldi. Orayı necaset ve pislikle kirletti. Oraya pisledi ve memleketine geri döndü. Mabedin hizmetçileri bu pisliği görünce olayı Ebrehe'ye anlattılar ve: ”Bunu, insanları mabetlerinden çevirmek istediğine kızan bazı Kureyşliler yaptı" dediler. Ebrehe, Mekke üzerine yürümeye ve Kabe'yi taş üstünde taş kalmayacak şekilde yıkmaya yemin etti. Büyük ve kalabalık bir ordu ile yola çıktı. Beraberinde beyaz renkli bir fil vardı. İrilikte ve kuvvette benzeri görülmemiş bir fildi. Kalabalık bir fil sürüsünün önünde gidiyordu. Ebrehe ordusunun rehberi, Sakif kabilesinin büyüğü Ebû Ruğâl'di. Öldüğünde Araplar bu adamın kabrini taşa tuttular. Kabir kocaman bir dağ gibi oldu. Cerîr, bir bey itinde şair Ferezdak hakkında, buna işaretle şöyle demiştir:
Ebû Ruğal'in kabrine taşlar attığınız gibi Ferezdak öldüğünde de taşlayınız.
İbn Ömer (radıyallahü anh)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: ”Rasûlüllah'la birlikte Taife gittiğimizde bir kabre uğradık. Efendimizin şunları söylediğini işittim: 'Şu, Ebû Ruğal'in kabridir. O, Sakîfin babasıdır. Semûd kavmindendi. Haremde idi, orasını terkedip gitti. Oradan çıkınca şurada kavminin başına gelen belâ onun da başına geldi. Oraya gömüldü.'“ (1)
1- Hadisi Ebû Davud Sünen'inde İbn Ömer'den merfû olarak tahrîc etmiştir. Bkz. el-Fethu'l-Kebîr, 3/282.
Cevherimin onun hakkındaki: ”Habeşlilerin rehberi idi, Mekke'ye yöneldiklerinde yolda öldü" sözü, isabetli değildir. İbn Seyyide'nin şu sözü de yerinde değildir: ”Şuayb'ın kölesi idi, zalim bir vergi toplayıcı idi..."
Ebrehe, Habeşlilerden el-Esved adında birisini Mekke'ye gönderdi. Bu adam Mekke'ye varınca Tıhâme oğullarının mallarını sürüp getirdi. Ebrehe Taif yolundaki Muğammes denilen yere varınca Abdülmuttalip, Ebrehe'nin yanına gitti. Kendisine Tıhâme oğullarının mallarının üçte birisini alıp dönüp gitmesini teklif etti. Ebrehe kabul etmedi. Araplar, Ebrehe ile savaşmayı görevleri olarak gördüler. Onunla yolda vuruşmak için kabile kabile toplanıyorlardı. Ama Ebrehe onları hezimete uğrattı. Hezimete uğrayan ve esir almanlar içerisinde Nufeyl b. Hubeyb de vardı. Ebrehe, bu adamı, kendisine rehber olsun diye öldürmedi, yanında tuttu. Öte yandan Abdülmuttalip Kabe'nin halkasına tutunup şöyle dua etti:
Ey Allah'ıml Şüphesiz insan kendi evini korur, Sen de evini koru.
Bugün haçlılara ve haça tapanlara karşı, Kendi âline yardım et.
Onların güçleri ve haçları ebediyyen Senin gücüne galip gelmeyecektir.
Bu şekilde dua edişinin sebebi, Ebrehe'nin haçlı Hristiyan olmasıdır. Abdülmuttalip bu şekilde dua ederken bir ara yüzünü çevirdi, bir kuş gördü. ”Vallahi bu garip bir kuş. Ne Necid tarafının, ne Hicaz taranırındır. Şüphesiz onun özel bir durumu var," dedi. Bunun akabinden Allahü teâlâ gagalan sarı, kırlangıca benzer, daha önce de, daha sonra da, emsali görülmemiş kuşlar gönderdi, Her bir kusun gagasında bir, ayaklarında da iki taş vardı. Bu taşlar mercimekten biraz büyük, nohuttan küçüktü. Taşlar, Ebrehe askerlerinden herbirinin başına düşer, tabanından çıkardı. File de girer ve yeri delerdi. Adamlar kaçtılar ama yolda helak oldular.
Bazı âlimler: ”Taş, kime değdi ise mutlaka öldü, fakat hepsine değmedi," dediler.
Abdülmuttalip, Ebrehe ordusunun Mekke'ye gelişi geciktiği için ne haber var diye bakmak üzere hayvanına bindi. Onların helak olduklarını ve kalanların çoğunun geri dönüp gittiğini anladı. Allah'ın dilediği kadar altın ve gümüş yüklendi. Sonra Mekkelilere, gelen ordunun helak olduğunu bildirdi. Mekkeliler de onlara bakmak için çıktılar olanlara hayret ettiler. O andan itibaren Arapların ve tüm insanların kalplerinde Harem-i Şerife saygı ve Kabe'nin heybeti arttı.
2
Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Ayetin başındaki soru edatı (hemze), takrir içindir. Mana şudur: Allahü teâlâ onların, Kabe'yi tahrip etme konusundaki hile ve tuzaklarını boşa çıkardı, iptal etti. Çünkü onları, en beter bir şekilde helak etti. Daha sonra onları bir de kendi niyetlerine uğun bir şekilde cezalandırdı. Zira kiliselerini harap etti. Onların tuzaklarını boyunlarına geçirdi.
İnsânü'l-Uyûn adındaki eserde şöyle denilmektedir: ”Fil sahibi ve ordusu helak edilince Kureyş'in şerefi arttı, tüm insanlar onları daha çok saymaya başladılar. Onlar, Allah'ın ehlidir. Çünkü Allah onlarla beraberdir, diyorlardı."
Habeşliler paramparça oldular. Ebrehe'nin inşa ettiği bu kilisenin etrafı harap oldu. Kimse onu tamir etmedi. Etrafında yılanlar ve yırtıcı hayvanlar çoğaldı.
3
Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Yani birbirlerini izleyen grup grup topluluklar halinde...
4
Onlara sert sertleşmiş
çamurdan taşlar atarlardı.
5
Sonunda Allah,
onları yenmiş yani içerisini kurt yemiş
ekin yaprağı gibi yaptı. (2) Allahü teâlâ Ebrehe askerlerini tümüyle yok olma ve çekip gitmekte kurdun yediği ekine benzetti. ”Keasfin me'kûl" yukarıdaki manaya geldiği gibi, hayvanların yeyip pislik olarak çıkardığı, kuruyup parçalara ayrılan saman anlamına da gelir. Onların durumu buna benzetilmiştir. Ordunun mafsallarının parçalanması, tersin yani dışkının içindekilerin ayrılmasına benzetilmiştir. Bu benzetmede onların hâllerini çirkinleştirme ve güzel bir mübalâğa vardır. Şöyle ki: Allahü teâlâ onları ekinin en basit şekli olan, fazla bir yararı olmayan saman şekline sokmakla kalmadı, gübre şekline soktu. Ama gübreyi, güzel edebi gözetmek için ve gübre kelimesini kullanmak istemeyerek kinaye yoluyla yenilen diye ifade etti. Nitekim Allahü teâlâ, yemenin tabiî sonucu olan büyük ve küçük abdest bozmayı da yemek kelimesi ile ifade edip şöyle buyurmuştur: ”...Her ikisi de yemek yerlerdi..." (Mâide: 75) Bu tür yerlerde zahirî manadan ayrılmak Kur'an'ın âdetidir.
2- Hafız İbn Kesîr tefsirinde (3/677) şöyle rivayet etmiştir: ”Ebrehe Kabe'yi yıkmak amacıyla Mekke'ye yaklaşınca ordusu, Mekkelilcrin deve ve başka hayvanlarının bulunduğu mer'asma
Ariflerden birisi şöyle demiştir: ”Kimin güvenci Allah'tan başka bir şeye ise, Allah onu en zayıf yaratığı ile helak eder. Görmüyor musunuz fil ashabını? Onlar Allah'ın yarattıklarının en irisi olan file dayanınca Allah onları, yaratıklarının en zayıfı olan kuşla helak etti."
Baskın yapıp, onları aldı. Merada Abdülmuttalip'in de iki yüz tane devesi vardı. Ebrehe komutanlarından birisini, Kureyş'in en saygın kişisini getirmesi için Mekke'ye gönderdi. Halk onu, Rasûlüllah'ın dedesi Abdülmuttalip b. Hişam'a gönderdi. Adam Abdülmuttalip'e gelip, melikleri Ebrehe'nin Mekkelilerle savaşmaya değil, Kabe'yi yıkmaya geldiğini söyledi. Abdülmuttalip: ”Vallahi biz de savaş istemiyoruz. Zaten buna gücümüz de yetmez. Bu, Allah'ın evidir. Dostu İbrahim'in evidir. Eğer korursa bu, O'nun evi ve haremidir. İsterse Ebrehe ile Kabe'nin arasından çekiliriz. Vallahi biz onu koruyabilecek durumda değiliz," dedi. Abdülmuttalip adama: ”Beraberce ona gidelim" dedi. Birlikte Ebrehe'ye gittiler. Ebrehe Abdülmuttalip'i görünce saygı gösterdi, iltifat etti. Koltuğundan inip, onunla birlikte yere olurdu. -Abdülmuttalip iri yan sağlam yapılı, güzel görünüşlü birisi idi.- Sonra tercümana: ”Sor bakalım ona istediği neymiş?" dedi. Abdülmuttalip: ”İstediğim Ebrehe'nin, develerimi geri vermesidir. Askerleri iki yüz devemi aldılar" dedi. Ebrehe: ”Gözümde değerin büyüktü ama bunları söyleyince düştün. Senin ve babalarının dini olan Kabe'yi yıkmaya geldim. Benimle onu konuşmuyorsun da, iki yüz deveni mi konuşuyorsun?" dedi. Abdülmuttalip: ”Ben develerin sahibiyim. Şüphesiz Kabe'nin, onu koruyacak ve seni geri çevirecek Rabbi var" dedi. Ebrehe: ”O, benden korunabilecek değil" dedi. Abdülmuttalip: ”Sen ve o karşı karşıyasınız" cevabını verdi. Ebrehe Abdülmuttalip'e develerini iade etti. Abdülmuttalip Kureyşlilerin yanına döndü. Ebrehe ordusundan korkutarak, Mekke'nin dışına çıkmalarını, dağ başlarına sığınmalarını emretti. Allahü teâlâ Ebrehe'nin ordusu üzerine deniz tarafından kırlangıca benzeyen kuşlar gönderdi. Onları helak elti. Bu. Peygamberlerin peygamber olmadan önce gösterdikleri mucizevî şeylerdendir.
Allah'ın yardımı ile Fîl Sûresinin tefsiri tamamlandı.